Leri olmak üzere Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar, harfi sadece ses yönüyle ele alarak ağzın muayyen bir mahreç sahasından



Yüklə 1,17 Mb.
səhifə12/28
tarix04.01.2019
ölçüsü1,17 Mb.
#90534
növüYazı
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   28

İKİ Nasuhi Ünal Karaarslan

HARİS b. HİŞÂM

Ebû Abdirrahmân el-Hâris

b. Hişâm b. el-Muglre b. Abdillâh

b. Mahzûm el-Kureşî

(ö. 18/639 [?])

Sahâbî.

Ebû Cehil'in kardeşi ve Hâlid b. Velîd'in amcasının oğludur. Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden olup cömertliğiyle ta­nınmıştır. Bedir ve Uhud gazvelerine müş-



HARİS b. KÂ'B

riklerin safında katılmış ve Bedir'de sa­vaş meydanından kaçmıştır.

Haris b. Hişâm. Mekke'nin fethedildiği gün Hz. Ali'nin kız kardeşi Ümmü Hânî'-nin evine sığındı. Ümmü Hânî, evine sığı­nan diğer kişilerle birlikte onu da hima­yesine alıp durumu Hz. Peygamber'e bil­dirdi. Hz. Peygamber de Ümmü Hânî'nin himayesine aldığı kişileri kendi himaye­sinde kabul ettiğini söyledi. Aynı gün müslüman olan Haris b. Hişâm daha son­ra Huneyn Gazvesi'ne katıldı. ResûM Ek­rem Huneyn ganimetlerini taksim eder­ken onu müellefe-i kulûbdan sayarak kendisine 100 deve verdi. Haris bu tarih­ten itibaren samimi bir müslüman oldu ve ashabın ileri gelenleri arasında yer al­dı. İslâmiyet'i kabul ettikten sonra da Mekke'de oturdu ve ridde savaşlarına katıldı.

Hz. Ebû Bekir'in halifeliği döneminde Suriye'de Bizans'a karşı yapılan sefere ka­tılan Haris bütün mal varlığını da bu se­fere tahsis etti. Ecnâdeyn Savaşı'nda İs­lâm ordusunun sancağını taşıdı ve Fihl Savaşı'nda bulundu. Bir rivayete göre Yermük Savaşı'nda (15/636), daha güve­nilir bir başka rivayete göre ise 18 (639) yılında Amvâs veba salgını sırasında ve­fat etti. Aynı zamanda iyi bir şair olan Ha­ris b. Hişâm'ın, Bedir Gazvesi'nden kaç­ması üzerine aleyhine söylenen şiirlere verdiği cevap savaştan kaçanların maze­retine en güzel örnek kabul edilir.

BİBLİYOGRAFYA :

Vâkıdî. el-Meğâzî, I, 42, 58, 71, 96; II, 784-785, 829-831; 111, 946; İbn Hişâm, es-Sıre2, IV, 56; İbn SaU et-Tabakât, V, 444; VII, 404; İbn Abdülber, et-İst?âb (Bicâvî), I, 301-304; İbnü'l-Esîr. e(Bennâ), I, 420; İbn Seyyidün-nâs. Minehu'l-midah (nşr İffet Visal Hamza), Dımaşk 1407/1987, s. 75-76; Mizzî. Tehzibü'l-Kemal, V, 294-304; Zehebî, A'lâmü'n-nübelâ', IV, 419-421; İbn Hacer. el-işâbe, 1, 293; Zirikiî. et-AHâm, II, 161-162; Cevâd Ali. et-Mufaşşat, IX, 714-715. r—ı

IAJ Mustafa AĞırman

F HARİS b. KÂ'B n

(Benî Haris b. Kâ'b)

Kahtânîler'e mensup

bir Arap kabilesi.

L J


Belhâris adıyla da anılan bu kabile Mez-hic'in bir koludur. Kabileye adını veren Haris b. Kâ'b'ın soyu Amr b. Ule (İlle) b. Celd b. Mezhic yoluyla Kahtân'a ulaşır. Necran'da yaşayan kabile Evfâ, Ezd, Hem-

197


HARİS b. KA'B

dân, Becîle ve Has'am kabileleriyle kom­şuydu. Câhiliye döneminde komşuları ve diğer kabilelerle yaptığı savaşların ço­ğundan galip çıkan Hârisoğulları'nın bü­yük bir bölümü müşrik olmakla beraber içlerinde Hıristiyanlığı benimseyenler de vardı. Müşriklerin bir kısmı Yegüs. bir kıs­mı da Zülhalesa putuna tapardı. Kabile­nin hıristiyan olan Benî Abdülmedân b. Deyyân kolu, Necran'ın Kabe'si (Deyrü Nec-rân) denilen büyük bir kilise inşa ettirmiş­ti. Bazı tarihçilere göre bu kilise 300 par­ça deriden yapılmış bir çadırdı.

İslâmiyet'in Medine'de yerleşmesin­den sonra hıristiyan Hârisoğulları 8 (629), 9 veya 10 yılında Hz. Peygamber'e bir he­yet gönderdiler. Heyetin içinde hıristiyan din adamları da vardı. Resûl-i Ekrem he­yet mensuplarına müslüman olmalarını teklif edince bunlar Hıristiyanlığı kabul ettiklerini. îsâ'nın da ilâh olduğunu söy­leyerek bu teklifi reddettiler. Hz. Pey­gamber îsâ"nın Allah'ın kulu olduğunusöy-ledi. Heyet mensuplarının Resûlullah'a, "Eğer peygamber isen îsâ hakkında bizi memnun edecek son sözünü söyle de dö­nüp yurdumuza gidelim" demesi üzeri­ne ertesi gün Hz. îsâ hakkında Âl-i İmrân sûresinin 1-70. âyetleri nazil oldu. Hz. Peygamber onlara bu sûrenin, "Allah nez-dinde îsâ'nın durumu Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı, son­ra 'ol' dedi ve oluverdi. Gerçek rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere siz kendi çocuklarınızı, biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi ka­dınlarımızı çağıralım; sonra da dua ede­lim de Allah'tan yalancılar üzerine lanet dileyelim" mealindeki 59-61. âyetlerini okuyup kendilerini mübâheleye davet et­ti; Hz. Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i ya­nına alarak kendisinin buna hazır oldu­ğunu bildirdi (bk. MÜbÂhele). Necranlı hıristiyanlar, Hz. Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna kanaat getirip neticede Allah'ın lanetine uğramaktan korktukla­rı için onunla mübâhele yapmayı doğru bulmadılar; ancak müslüman da olmadı­lar. Resûl-i Ekrem kendileriyle bir anlaş­ma yaptı. Cizye tahsili için güvenilir biri­nin gönderilmesini istemeleri üzerine Ebû Ubeyde b. Cerrâh'ı onlarla birlikte Necran'a gönderdi. İslâm devletinin hâ­kimiyetini kabul eden Necranlilar dinle­rinde hür ve serbest olduklarını bilerek memleketlerine geri döndüler.

198


Resûl-i Ekrem, Hâlid b. Velîd'i 10(631) yılında Hârisoğulları'nı İslâmiyet'e davet etmek üzere 400 kişilik bir kuvvetle Nec-ran'a gönderdi. Hâlid'in davetiyle Benî Haris müslüman oldu. Hâlid, Bilâl b. Ha­ris el-Müzenî ile gönderdiği bir mektupla durumu Hz. Peygamber'e bildirdi. Hz. Peygamber cevabî mektubunda Hâlid'-den onları müjdelemesini ve aralarından seçecekleri bir heyetle beraber Medine'­ye dönmesini istedi.

Hâlid b. Velîd, Kur'an öğretmek ve ba­zı dinî hükümleri tebliğ etmek üzere bir süre aralarında kaldıktan sonra bir he­yetle birlikte Medine'ye döndü. Heyeti evinde on gün misafir edip ağırladı. Re­sûl-i Ekrem de heyete ikramda bulundu ve kendilerine 10'ar ukıyye gümüş hediye etti. 12,5 ukıyye verdiği Kays b. Husayn'ı Hârisoğulları'na emîr tayin ederek heye­ti memleketlerine uğurladı (Şevval-Zil­kade 10/Ocak-Şubat 632}. İslâm dinini ve Kur'an'ı öğretmek, zekâtları toplamak üzere Amr b. Hazm el-Ensârî'yi onlarla birlikte yolladı. Kendisine fıkhî hükümler ihtiva eden bir de mektup verdi. Ayrıca kabileye mensup bazı kişi ve ailelere de dokuz mektup gönderdi. Böylece Nec-ran'da büyük bir kabile İslâmiyet'i kabul etmiş oldu. Peygamberlik iddiasında bu­lunan Esved el-Ansî ile adamları daha sonra kabile mensuplarının bir kısmını yanlarına çekerek Amr b. Hazm'ı bölge­den uzaklaştırdılar. Ancak müslüman olanlar İslâm dinine sadık kaldılar, hıris-tiyanlar da Hz. Ebû Bekir'le anlaşmayı ye­nilediler. Hz. Ömer daha sonra Necranlı hıristiyan lan Küfe tarafına sürmüştür (20/641).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü'l-Kelbî. Kitâbü'l-Esnâm, s. 45; İbn Hişâm. es-Sîre1, III, 239-242; İbn Sa'd, et-Tabakât, I, 339-340, 357-358; Taberi. Târih (de Goeje), I, 1724-1729; İbn Haldun, el-cİber, II, 255-256; Yâ-küt, Mu'cemü't-büldân, Tahran 1965, IV, 756; İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü7-mecâd (nşr Tâhâ Abdürraûf), Kahire 1970,111,41-42; Kalkaşendi. Şubhu'l-a'şâ (Şemseddin). I, 380; L. Caetani. İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul Î925, VII, 10-18, 97 vd.; Hamîdullah, İslam Peygam­beri, I, 667-677; Kehhâle. Mu'cemü kabâ'üi'l-cArab, Beyrut 1402/1982, 1, 231-232; Mustafa Fayda. İslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982, s. 19-20, 23-51; a.mif., Allah'ın Kılıcı Halid Bin Veiid, İstanbul 1990, s. 221-226; Koksal. İslâm Tari/ıi (Medine). X, 22-33; J. Schleifer "Haris", M, V/l, s. 239-240; a.mlf.. "Hariltı b. KaTj", El2 (İng.). 111, 223; İrfan Sha-hid, "Nadjrân", a.e., VII, 872.

İRİ Mustafa Ağırman

HARİS b. KELEDE

el-Hâris b. Kelede b. Amr

b. İlâç b. Ebû Seleme es-Sekafî

(Ö. 13/634)

Câhiliye


ve İslâm dönemlerinde yaşayan Arap hekimi.

Tâif'te doğdu. Sakif kabilesine men­suptur. Klasik kaynaklardan öğrenildiği­ne göre Doğu ve Batı tıbbının buluştuğu en önemli merkez olan İran'ın Hûzistan bölgesindeki Cündişâpûr tıp okulunda tahsil gördükten sonra, bu ülkede bir sü­re hekimlik yaparak önde gelen devlet bü­yüklerini tedavi edip üne kavuşmuş ve bol para kazanmıştır (İbn Cülciil, s. 54; İb-nü'1-Kıftî, s. 111-112}; bu arada mûsikiye merak sardığı ve ud çalmayı öğrendiği rivayet edilir. Taife döndükten sonra Ye-men'e gittiği ve bir süre orada hekim ola­rak çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak onun San'a şehrinde bir tıp okulu açtığı ve bu okulda hem hocalık hem de yöneticilik yaptığı yolundaki iddia (Gâlib Ata, Tıp Ta­rihi, I, 127) hiçbir belgeye dayanmamak­tadır.

Sahabe biyografisine dair bazı eserler­de yer almakla birlikte Haris b. Kelede'-nin İslâmiyet'i kabul ettiğine dair elde ke­sin bir kanıt yoktur. Fakat Hz. Peygam-ber'in onun hekimliğine güvendiği, has­talanan sahâbîlere tavsiye ettiği. Veda haccı sırasında kalbinden rahatsızlanan Sa'd b. Ebû Vakkâs'ı ziyarete gittiğinde bizzat kendisinin Haris b. Kelede'yi ça­ğırtarak onu tedavi ettirdiği bilinmekte­dir (İbnü'1-Esîr, I, 413; İbn Hacer, I, 288-289). Bu ve benzeri bazı olaylara dayana­rak gayri müslimlerin bilgi ve becerile­rinden faydalanmanın dinen caiz olduğu kabul edilmiştir (Abdülhay el-Kettânî, II, 213,215-216). Çeşitli kaynaklar, onun Hu-lefâ-yi Râşidîn ve Muâviye ile ilişkilerinin bulunduğuna dair birtakım rivayetlere yer vermekte ve hicretin SO. yılında (670) öldüğünü söylemekte İseler de bu bilgi­leri ihtiyatla karşılamak gerekir. Zira o dönemin İslâm toplumunda bir insanın müşrik olarak elli yıl hayatını sürdürebil­diğini düşünmek zordur. Bu bakımdan Hâris'in Hz. Ebû Bekir'le aynı günde (22 Cemâziyelâhir 13/23 Ağustos 634) öldü­ğünü haber veren başka bir rivayeti be­nimsemek daha doğru olacaktır. Bu tak­dirde diğer halifelerle olan münasebeti-

nin onların halifeliklerinden önceki yıllar­da gerçekleştiği düşünülebilir.

Kaynaklarda Haris b. Kelede'nin çocuk­larına da geniş yer verilmiştir. Bunlardan Nâfi', Nudayr ve Haris ünlü birer sahâbî, babası gibi hekim olan Nadr ise Resûl-i Ekrem'in emriyle Hz. Ali tarafından öl­dürülen ünlü bir müşriktir. Haris. Sümey-ye adlı cariyesinden doğan ve künyesi biz­zat Hz. Peygamber tarafından verilen Ebû Bekre ile Emevîler'in İrak valisi Zi-yâd b. Ebîh'in neseplerini reddetmiştir. Kızlarından birinin de sahâbîlerden Bas­ra Valisi Utbe b. Gazvân ile evli olduğu bilinmektedir.

Haris b. Kelede'nin teşhis ve tedavi ko­nularında çok başarılı olduğu, hangi has­talığa hangi ilâcın verileceğini iyi bildiği, geniş kültürünün ve tecrübelerinin yar­dımıyla halkın gelenek ve alışkanlıklarını da göz önünde tutarak kendine has te­davi yöntemleri geliştirdiği rivayet edi­lir. Büyük bir kısmı İbn Ebû Usaybia'nin 'Uyûnü'J-enbd'ında yer alan el-Muhâ-vere fi't-tıb adlı küçük hacimli bir eserin ona ait olduğu kabul edilmektedir. An­cak İran'da bulunduğu sıralarda Sâsâ-nî Hükümdarı Enûşirvân (531-579) ile yaptığı tıp sohbetlerinin kaleme alınmış şekli olan esere, sonraki yıllarda halk sağ­lığıyla ilgili çeşitli darbımesellerin de ka­rıştığı kabul edilmektedir. Bu metinde ona mal edilen şu tavsiyeler modern tıp açısından da dikkat çekicidir: "Güneş al­tında fazla kalmayın. Mide hastalıkların yuvası, az yemek ise devanın başıdır. Çok yaşamak isteyen kahvaltısını erken yap­sın, akşam yemeğini erken yesin, az borç­lansın, az cinsî münasebette bulunsun, sağlıklı iken ilâç kullanmaktan sakınsın, bir hastalık ortaya çıktığı zaman onu müzmin hale gelmeden önce izâle etsin; çünkü insan bedeni toprak gibidir, ıslah edersen mâmur, ihmal edersen harap olur. Pastırma yemek, tok karnına ha­mama girmek veya cinsî münasebette bulunmak, yaşlı kadınla evli olmak ve cin­sel yaşamını onunla sürdürmek vücudu yıpratır. Genç kadınla evlenin, meyveyi ol-gunlaşmca yiyin, bedeniniz hastalığa ta­hammül ettiği müddetçe ilâç kullanma­yın, zira ilâç bir hastalığı giderir, fakat bir başka rahatsızlığa yol açar. Sabah kah­valtısından sonra biraz uyuyun, akşam yemeğinden sonra ise kırk adım yürü­yün".

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Sa'd, et-raöa/câ(, III. 147, 198, 247; İbn Kuteybe. e(-Ma'ân7(Sâvî|. s. 68, 125, 151; İbn Düreyd. el-İştİkâk, s. 305-306; İbn Cülcül, Taba-kâtü'l-etıbbâ' (nşr. Fuad Seyyid), Kahire 1955, s. 54; İbn Abdülber. el-lstfâb, I, 289, 567-568; EH, 541, 567; IV, 389-390; Yâkût Mu'cemü7-büldân, I, 94; III. 154; IV, 9-11; İbnûl-ESfr, Ûs-dû't-ğâbe [Bennâ), I, 413; İbnü'l-Kıftt. İhbârü't-'uletnâ', s. 111 -113; İbn Ebû Usaybia. 'Uyûnü'l-enbâ\ s. 162-165; İbn Hacer, el-lşâbe,\, 276, 288-289; III, 544, 555, 557-558, 571-572; IV, 226, 335, 340, 346, 350, 389; Keşfü'z-zunûn, i, 783; Gâlib Ata. Tıp Târihi, İstanbul 1341/1925, I, 127;a.mlf.. Tıp Fakültesi, İstanbul 1341, s. 30-35; Hamîdullah. İslâm Peygamberi (Mutlu). I, 319; II, 100-101; Sezgin, GAS, III, 203-204; Ferîd Vecdî, DM, III, 398-403; Kemâl es-Sâmer-râî. Muhtasar târihu't-tibbİ'l-'Arabî, Beyrut 1404/1984, s. 267-278; Muhtar Salim. et-Jtb-bü'l-İstâmî beyne'l-'akide ue't-ibdâc, Beyrut 1408/1988, s. 67-72; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâübü'l-idâriyye (Özel). II, 212-218; III, 77; Ch. Pellat, "al-HariHı b. Kalada", EF Suppl. (İng). s. 354-355. r-,

İKİ Abdullah Köşe

HARİS b. MİSKİN

Ebû Amr el-Hâris b. Miskin

b. Muhammed el-Ümevî el-Mısrî

(ö. 250/864)

Mâliki fakihi.

L J

154 (771) yılında doğdu. Emevîler'in Mısır valisi Abdülazîz b. Mervân'ın toru­nu olan Muhammed b. Zebbân b. Abdü-lazîz'in mevlâsıdır. İlim tahsiline ileri yaş­larda başladı. Süfyân b. Uyeyne, Eşheb el-Kaysî, İbn Vehb. İbnü'l-Kâsım gibi âlim­lerden hadis rivayet etti; ayrıca bu son iki hocasından fıkıh öğrendi. Güvenilir bir râvi kabul edilen Haris Mısır ve Bağdat'­ta hadis dersleri verdi; kendisinden Ebû Dâvûd, Nesâî, Abdullah b. Ahmed b. Han-bel. Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, İbn Vaddâh, Ebû Hatim er-Râzî gibi âlimler rivayette bu­lundular.



Halife Me'mûn'un Mısır seferi esnasın­da vezir FazI b. Mervân'ın başkanlığında mezâlim mahkemesi kuruldu. Haris de kadılık görevi verilmek üzere meclise çağ­rıldı. Yöneticilerin haksızlığına uğrayan bir kişinin Hâris'i şahit göstermesi ve onun da idareciler aleyhine ifade vermesi üzerine halk galeyana geldi. Halifenin hu­zuruna çıkarılan Haris, idarecilerin halka zulmettiğini burada da tekrar edince is­yana sebebiyet verebileceği endişesiyle Bağdat'a sürüldü (217/832). Daha sonra burada halku'l-Kur'ân'la ilgili resmî gö­rüşü benimsemediği için hapsedildi. Mü­tevekkil- Alellah halife olunca onu ser-

HARİS b. MÜRRE

best bırakarak (232/847) Mısır (Kahire) kadılığı ile görevlendirdi. Hâris'in bu gö­revi sürekli reddetmesi üzerine kadılık makamı beş yıl boyunca boş kaldı. Niha­yet arkadaşlarının ısrarı üzerine Fustat'a giderek göreve başladı (10 Cemâziyelev-vel 237/9 Kasım 851).

Devlet adamlarından mümkün olduğu kadar uzak duran, görüştüğü zamanlar­da da doğruyu söylemekten çekinmeyen Haris, kadılığı sırasında adaletten sapma­maya büyük özen gösterdi ve bid'atlarla mücadele etti. Mensubu bulunduğu Mâ-likî mezhebinin görüşlerine uygun olarak verdiği bir hükmün, huzurundaki fakih-lerle istişare ettikten sonra halife tara­fından bozulması üzerine görevinden ay­rıldı (245/859). Haris b. Miskin 27 Rebîü-levvel 250 (8 Mayıs 864) tarihinde vefat etti.

Hâris'in Eşheb el-Kaysî, İbn Vehb ve İb-nü'l-Kâsım'ın ittifak ettiği görüşlerle il­gili bir eser kaleme almış olduğu kaynak­larda zikredilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Buhârî. et-Târîhu'ş-şağir, II, 392; Vekf, Ah-bârü'l-kudât, III, 240, 326; İbn Ebû Hatim, et-Cerh oe't-ta'dU, III, 90; Kindi. el-Vütât oe'l-ku-dât, s. 353-359; a.e. (Guest), s. 462, 467-475, 502-505; İbn Hibbân. e§-Şikât, VIII, 182; Hatîb. Târihu Bağdâd, VIII, 216-218; Şîrâzî, Tabaka-tü'l-fukahâ*, s. 158; Kâdî İyâz, Tertîbü'l-medâ-rik, !, 569-577; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 56-57; Mizzî. Tehzîbü'l-Kemâl, V, 281-285; Zehebî. A'lâmü'n-nübeta', XII, 54-58; a.mlf.. Tezkire-tü't-huffâ?, II, 514-515; Sübkî. Taba/câ(, II, 113-114; İbn Ferhün, ed-Dîbâcü't-müzheb, s. 107; İbn Hacer. Tehzîbü't-Tehzîb, II, 156-158; İbn Tağrîberdî. en-Nücümü'z-zâhıre, II, 289, 331; Süyûtî. Hüsnü'l-muhâdara, I, 308; II, 144; İb-nü'l-İmâd, Şezerât, M, 121; Mahlûf, Şeceretü'n-nür, I, 67. rrı

İRİ Mehmet Erdoğan

r HARİS et-MUHÂSİBÎ "

L- J


HARİS b. MÜRRE

el-Hâris b. Mürre el-Abdî (ö. 42/662)

Hz. Ali'nin kumandanlarından.

L J


Tabiînden olup Abdülkays kabilesine mensuptur. Tarih sahnesine ilk defa Hz. Ali'nin halifeliği zamanında çıkmıştır. Sıf-fîn Savaşı'nda Hz. Ali'nin sol cenah piya­de birlikleri kumandanı olarak görev ya­pan Haris (Nasrb. Müzâhim. s. 205), 37

199


HARİS b. MÜRRE

{657-58) yılında Basra'dan çıkıp Nehre-van'a giden Hâricîler'den bir grubun yol­da rastladıkları Abdullah b. Habbâb b. Eret ve hamile karısı ile Abdülkays kabi­lesinden üç kadını öldürdüklerine dair ha­berler üzerine olayı tahkik etmek için Hz. Ali tarafından Hâricîler'e elçi olarak gön­derildi. Bazı tarihçiler, onun Nehrevan'-da görüştüğü Haricîler tarafından öldü­rüldüğünü kaydederse de (Taberî, V, 82; Mes'ûdî, II. 415) bu doğru değildir.

Haris b. Mürre, 39 (659) yılında Hz. Ali'nin emriyle Mekrân (Mükrân). Kanda-bîl ve daha sonra Kîkan (bugün Pakis­tan'ın Kalat bölgesi) dağlarına akınlar yaptı ve çok miktarda ganimet ele geçir­di. Hz. Ali'nin öldürüldüğünü duyunca 41'de (661) Mekrân'a çekildi ve Muâvi-ye'nin halife olduğunu öğrenmesi üzeri­ne ordusuyla birlikte tekrar Kîkan'a dön­dü (42/662). Burada mahallî güçler tara­fından pusuya düşürülerek ordusunun büyük bir kısmıyla birlikte öldürüldü. Kay­naklar onun cesur bir kumandan olduğu­nu kaydeder.

BİBLİYOGRAFYA :

Nasr b. Miizâhim, Vak'atü Şifân (nşr Abdiis-selâmM Hârûn), Kahire 1401/1981, s. 205; Ha­lîfe b. Hayyât, et-Târîh (Zekkâr). s. 214, 229; İbn Habîb. et-Muhabber, s. 154; Belâzürî. Fütûh (Rıdvan], s. 421; Taberî. Târih (Ebü'l-Fazi), V, 82; Mes'ûdî, Mürûcü'z-zeheb (Abdülhamîd), II, 415; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 342, 391; Ziriklî. el-Aclâm, I, 205; Dihhudâ, Luğatnâme, XI, 77; Athar el-Mübârekfûrî, Ricâtü's-Sind ve'l-Hind, Kahire 1977, s. 378-379; Abdullah Mü-beşşir et-Tırâzî, Meusû'atü't-târihi'i-İslâmîüe't-hadâreti't-İslâmiyye li-bilâdi's-Sind ue'l-Ben-câb, Cidde 1403/1983, I, 136; Acyânü'ş-ŞVa, IV, 374-375; Abdüsselâm et-Termânînî. Ehdâ-şü't-târthi'l-İslârnî, Dımaşk 1408/1988, I, 390; Recep Uslu, Sind'de İslâm Fetihleri: 15-240/ 636-854 (yüksek lisans tezi, 1990), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü (İSAM Ktp., nr. 10577). s. 40-42. i-,

m Recep Uslu

HARİS b. NEVFEL

el-Hâris b. Nevfel

b. e!-Hâris b. Abdilmuttalib

el-Hâşimî el-Kareşî

(ö. 35/655 i?]}

Sahâbî.


L J

Tabiînden olduğu da söylenmektedir. Babası ile beraber Bedir Gazvesi'nden he­men sonra veya Hendek Gazvesi esnasın­da müslüman oldu ve Medine'ye hicret etti. Bedir Gazvesi'ne müşrik olarak ka­tıldığına ve esir edildiğine dair rivayet za-

200

yıftır. Hz. Peygamber Hâris'i önce Mek­ke'de zekât tahsildarlığına, ardından Cid­de valiliğine tayin etti. Bundan dolayı Hu-neyn Gazvesi'ne katılamadı. Hz. Ebû Be­kir halife olunca onu bu vazifeden azlet­ti. Bazı kaynaklarda Hz. Ömer tarafından Mekke valiliğine getirildiği. Hz. Osman zamanında bir süre daha bu görevde kal­dığı, daha sonra Basra valiliğine tayin edildiği, Hz. Osman'ın hilâfetinde Tâif'te de valilik yaptığı rivayet edilmektedir. Ab­dullah b. Âmir b. Küreyz'in Basra valiliği sırasında orada ikamet etti. Resûl-i Ek­rem'e benzeyenlerden biri sayılan Hâ-ris'in Hz. Peygamber'den ve Hz. Âişe'den birer rivayeti mevcut olup bunlar Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin sünenleriyle Ahmed b. Hanbel'in e/-Müsned'inde yer almak­tadır. Kendisinden oğlu Abdullah, toru­nu Haris b. Abdullah ve Ebû Miclez riva­yette bulunmuşlardır. Haris 35 (655) yı­lında Basra'da yetmiş yaşlarında vefat etmiştir. Bazı kaynaklarda ise Muâviye'-nin hilâfetine (661-680) yetiştiği belirtil­mektedir.



Haris b. Nevfel, Ebû Süfyân'ın kızı Hind ile evliydi. Abdullah. Muhammed el-Ek-ber, Rebîa, Abdurrahman, Remle, Üm-mü'z-Zübeyr ve Zarîbe adlı çocukları bu hanımdan doğdular. Diğer çocukları Ut-be, Muhammed el-Asgar, Haris ve Ray-te'nin anneleri Ümmü Amr binti'l-Mut-talib, Sa'd'ın annesi ise bir câriyedir. Üm-mü'z-Zübeyr'in annesinin Safiyye bint Amr b. Ümeyye olduğu da rivayet edil­mektedir. Bir diğer karısı Ebû Leheb'in kızı Dürre'den de Ukbe, Velîd ve Ebû Müs­lim adlı çocukları olduğu kaydedilmekte, bazı kaynaklarda Dürre'nin bu çocukları­nın Haris b. Nevfel'den değil, Bedir'de kâ­fir olarak öldürülen kocası Haris b. Âmir'-den olduğu belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Müsned, I, 100; Ebû Dâvûd, "Mcnâsik", 41; İbn SaU et-Tabakât, VII, 14; VIII, 50; İbn Habîb. et-Muhabber, s. 65, i 04. 450; Buhârî. et-Târî-hu'l-kebîr, II, 283; İbn Ebû Hatim, el-Cerh ue't-ta'd'd, III, 91; İbn Abdülber, el-İst?âb, I, 297; İb­nü'l-Esîr. Üsdü't-ğâbe, I, 419; III, 207; V, 449-450; Zehebî. Târîhu'l-Isiâm: 'ahdü'i-hulefâ'İ'r-râşidîn, s. 463; Safedî. el-Vâfi. XI. 242-243; XIV. 10; Fâsî. el-'İkdü'ş-şemtn, IV, 29-32; İbn Hacer. el-İşabe, I, 292-293, 297; III, 58; İbn Fehd, Ğâ-yetü't-merâm, I, 35-39; VVensinck, el-Mu'cem, VIII, 53. ı—ı

ffil Asri Çubukçu

r . . . „ ~ı

HARİS b. RİB'I

{bk. EBÛ KATÂDE).

L J


HARİS b. SIMME ""

(iâ-all jj öjbOf)

Ebû Sa'd el-Hâris b. es-Sımme

b. Amr erı-Neccârî el-Hazrecî

(ö. 4/625)

Uhud Gazvesİ'nde

Hz. Peygamber'İn

etrafından ayrılmayan

sahâbflerden biri.

L J


Künyesi bazı kaynaklarda Ebü'l-Cü-heym olarak geçmekteyse de Ebü'l-Cü-heym onun sahâbî olan oğullarından bi­ridir (İbn Hacer, I, 281). Resûl-i Ekrem, hicretten sonra ensarla muhacirler ara­sında yaptığı kardeşlik (muâhât) merasi­minde onunla Suheyb b. Sinan'ı kardeş ilân etmiştir. Haris Bedir Gazvesi'ne ka­tılmak istemiş, ancak deveden düşüp ya­ralandığı için Ravhâ'da Hz. Peygamber tarafından geri çevrilmiş, fakat zaferden sonra savaşa katılmış gibi kendisine ga­nimetten pay ayrılmıştır. Uhud Gazvesİ'n­de önemli hizmetler gören Haris, bu sa­vaşta zor durumda kalan arkadaşlarının yardımına koşmuş, Resûlullah'ın özel hiz­metinde bulunmuş, müslümanların da­ğıldığı sırada Resûl-i Ekrem'in yanından ayrılmayan ve ona ölüm biati yapan beş on kişi arasında yer almıştır. Hz. Peygam­ber, bu sırada kendisini öldürmeye gelen Übey b. Halefi Hâris'in mızrağını kulla­narak öldürmüş, yine aynı maksatla Re­sûl-i Ekrem'i arayan Osman b. Abdullah el-Mugîre'yi de Haris katletmiştir. Haris bu savaşta Resûlullah'ın emriyle Hz. Ham-za'yı aramaya çıkmış, onun parçalanmış cesediyle karşılaşınca başından uzun sü­re ayrılamamış, ardından gönderilen Hz. Ali Hamza'nın naaşı başında Hâris'i gö­rünce duygulu bir şiir söylemiştir.

Haris, Resûl-i Ekrem tarafından Mün-zir b. Amr başkanlığında Necidliler'e İs­lâm'ı tebliğ için gönderilen heyet içinde yer almıştır. Heyette bulunanlar Bi'rima-ûne'de kuşatılıp şehid edildiği sırada on­lardan ayrı olan Haris ile Amr b. Ümeyye katliamdan kurtulmuştur. Ancak duru­mu öğrenince geri dönmeyi doğru bulma­yan Haris arkadaşlarını öldürenlere yeti­şerek onlarla bir süre savaşmış, fakat bir müddet sonra şehid edilmiştir. Düşmana esir düşen Amr b. Ümeyye ise daha son­ra serbest bırakılmıştır.

Haris b. Sımme'nin, Taberânî'nin el-Mtfcemü'I-kebîr'indıe (III. 271) kayde­dilen bir rivayetine göre Uhud'da Hz. Pey­gamber kendisine Abdurrahman b. Avf'ı

sormuş. Haris dağın eteğinde onu yalnız başına gördüğünü söyleyince Resûluiiah, melekler de yanında bulunduğu halde onun müşriklere karşı savaştığını haber vermiştir. Daha sonra Abdurrahman'ın yanına giden ve onu yedi kişinin cesedi başında gören Haris müşrikleri kimin öl­dürdüğünü sormuş, Abdurrahman da ikisini bizzat öldürdüğünü, diğerlerini ise kendilerini göremediği bazı kimselerin katlettiğini söylemiştir.

Hâris'in oğlu Sa'd'ın Sıffîn'de Hz. Ali'­nin yanında savaştığı bilinmekte, soyu­nun Medine ve Bağdat'ta devam ettiği rivayet edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Vâludi, el-Meğâzi, I, 101, 163,240,249,251, 253, 289, 308, 347, 348, 352; İbn Hişâm, es-Sîre (Zekkâr). I, 523; II, 601-602,677; İbn Sa'd, et-fabakât, III, 508-509; Taberi. Târih (Ebiil-Fazl), II, 546; İbn Abdürabbih. ei-Vkdü'l-ferîd, 1)1, 294; Mes'ûdî, et-Tenbth, s. 205; Taberânî, et-Mu'cemü'l-kebîr (nşr. Hamdı Abdülmecîd es-Selefî). Bağdad 1404/1984, III, 270-271; Ebû Nuaym el-İsfahânî. Ma'rifetil'ş-şahabe, TSMK, III. Ahmed, nr. 497/1-2, I, vr. 166"; İbn Abdülber, el-İstî'âb (Bicâvî), I, 292-293; İbnü'l-Esîr. Üs-dü'l-ğâbe, I. 333-334; a.mlf.. ei-Kâmil, II, 137, 155, 157, 171;Nevevî. Tehzîb, H/1, s. 36; Zehe-bî, Tecridü esmâ'i'ş-şahabe, Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rife),!, 102; Safedî. el-Vafi, XI, 251-252; Hey-semî, Mecma'u 'z-zeoâ'id, VI, 114; İbn Hacer. el-Işâbe,!, 281; Diyarbekrî, Târihu't-hamîs, I, 371, 401,434.435.441,452. r—ı


Yüklə 1,17 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin