Leri olmak üzere Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar, harfi sadece ses yönüyle ele alarak ağzın muayyen bir mahreç sahasından



Yüklə 1,17 Mb.
səhifə24/28
tarix04.01.2019
ölçüsü1,17 Mb.
#90534
növüYazı
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28

İMİ Şinasi Gündüz

HARRÂR SEFERİ

Hz. Peygamber'in

Kureyşliler'e karşı gönderdiği

İlk seriyyelerden biri.

Resûl-i Ekrem'in Medine'ye hicretin­den sonra başta Ebû Süfyân olmak üze­re bazı müşriklerin, hicret eden Mekkeli hemşehrilerini himayeden vazgeçmeleri için ensara mektup yazması müslüman-ları tedirgin ediyordu. Hz. Peygamber, Medine çevresinden geçen Kureyş kabi­lesine ait kervanlar üzerine seferler dü­zenleyerek onları ekonomik açıdan baskı altına almayı ve böylece düşmanlıklarına karşılık vermeyi düşündü. Harrâr seferi, bu amaçla hicretten sonraki yedi-on al­tıncı aylar arasında düzenlenen üç seriy-yeden biridir. Bu sefere kumandanına nisbetle Sa'd b. Ebû Vakkâs Seriyyesi de denilmektedir.

Harrâr, Mekke İle Medine arasında Râ-biğ sahil şehrinin doğusunda, Gadîr-i Hum ile Cuhfe'nin güneyinde, Mekke ile Medine'yi birbirine bağlayan yol üzerinde bir vadi olup bazı kaynaklarda yanlış ola­rak Hazzâz. Hazzâr (Şâmî, VI, 25-26}, Ha­zar (Ebû Zehre, 11,686-687) ve Hezâz{7ec-rid Tercemesi, X, 132) şeklinde geçmek­tedir. Kaynaklar. Harrâr'ı Resûlullah'ın hic­ret yolculuğu esnasında uğradığı yerler arasında gösterir.

Hicrî 1. yılın Zilkade ayında {Mayıs 623) bir Kureyş kervanının Harrâr'dan geçece­ğini öğrenen Hz. Peygamber, Sa'd b. Ebû Vakkâs'ı yirmi veya yirmi bir muhacirden oluşan bir birliğin başında Harrâr'a gön­derdi. Diğer kaynakların aksine İbn Hişâm seriyyenin sekiz kişiden oluştuğunu kay­dediyorsa da (es-Sîre, I, 600) birliğin alt­mış kişilik Kureyş kervanına karşı sevke-dildiği dikkate alınırsa bu sayının gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Resûl-i Ekrem, seriyyenin beyaz sancağını Mikdâd b. Amr'a (Mikdâd b. Esved) teslim etti. Yaya olarak yola çıkan birlik güvenlik sebebiyle gündüzleri gizlenip geceleri yürüdü: yo­la çıkışının beşinci gününün sabahı Har­râr'a ulaştı. Kureyş kervanının buradan bir gün önce geçtiğini öğrenen müslü-manlar. Hz. Peygamber kendilerine Har­râr'dan ileriye gitmemelerini özellikle tembih ettiği için kervanı takip etmeyip Medine'ye döndüler.

Vâkıdî, İbn Sa'd, Belâzürî, Teberi ve îbn Hibbân bu bilgileri verirken İbn Hazm {CeuâmFu's-sîre, s. 104) ve İbn Abdülber

[ed-Dürer, s. 98} Harrâr seferinin ilk Be­dir Gazvesi {Bedrü'i-ûlâ) esnasında, Medi-neliler'e ait hayvanları yağmalayan Kürz b. Câbir'i yakalamak üzere düzenlendiği­ni kaydederler. İlk Bedir Gazvesi 2. yılın Rebîülevvel ayında (Eylül 623} veya Ce-mâziyelevvel ayının başında (Kasım 623) vuku bulduğuna göre İbn Abdülber ve İbn Hazm'ın verdiği bilgiler diğer kaynaklar­da yer alan bilgilerle çelişmektedir. Bu durumda, 2. yılda da Sa'd b. Ebû Vakkâs başkanlığında bir başka seriyyenin gön­derilmiş olması söz konusudur. AncakTa-berî dışındaki diğer müellifler, ilk Bedir Gazvesi sırasında böyle bir seriyyenin gön­derildiğinden bahsetmezler. İlk Bedir Gaz­vesi sırasında Sa'd'ın sekiz kişiyle gönde­rildiğini kaydeden Taberî (Târih, II, 406) bu bilgiyi, Harrâr seferini tarih vermeden 2. yılın Cemâziyelâhir ayında (Aralık 623) meydana gelen Uşeyre Gazvesi'nden son­ra zikreden İbn Hişâm'a {es-Sîre, ı, 600} dayanarak vermiş olmalıdır. Ancak İbn Hİşâm'ın bazı olayları anlatırken kronolo­jik sıra takip etmediği unutulmamalıdır. İbn Kesîr. Harrâr seferinin 1. yılın Zilkade ayında (Mayıs 623) gerçekleştiğini kabul eden VâkıdTnin bu konuda daha güvenilir olduğunu kaydetmektedir {el-Bidâye, III. 234-235). Bu durumda Harrâr seferinin, İbn Hazm ve İbn Abdülberr'in verdiği bil­giler doğrultusunda vuku bulduğunu ka­bul etmek mümkün değildir.

Muhammed Hamîdullah, Harrâr sefe­rinin düşmanın durumuna dair keşifte bulunmak veya bölgede oturan kabile­lerin müslümanlarla iş birliği yapıp yap­mayacaklarını anlamak amacıyla düzen­lenmiş olduğunu söyler.

BİBLİYOGRAFYA :

Vâkıdî. el-Meğâzİ, I, 11; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 600; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, 7; Belâzüıi. Ensâb, !, 371; T^berî, Târih (Ebü'l-Fazl). II, 403, 406; İbn Hibbân, es-Sîretü'n-nebeviyye ue ahbârü'l-hulefâ', Beyrut 1991, s. 151; İbn Hazm, Ceoâ-mi'u's-sîre. Kahire, ts. , s. 104; İbn Abdülber, ed-Dürer fi'htişâri't-meğâzî oe's-siyer (nşr. Şev­ki Dayf), Kahire 1983, s. 98; Bekrî.Mu'cem, I, 492; II, 1161;Yâküt, Muıcemü'l-büldân, II, 350; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil,U, 112; İbn Seyyidünnâs,

İMİ İbrahim Sarıçam

r HARRÂZ, Ebû Saîd ""

(bk. EBÛ SAÎD el-HARRÂZ).

L J


r n

HARRAZ,


Muhammed b. Muhammed

Ebû Abdillâh Muhammed

b. Muhammed b. İbrâhîm

el-Ümevî eş-Şerîşî

(ö. 718/1318)

Kıraat âlimi.

L J

Aslen Endülüs'ün Şerîş (Jerez) şehrin­dendir. Emevî soyundan geldiği için Üme-vî nisbesiyle anılır. Harrâz Fas'ta yetişti. Başta Ebû Abdullah Muhammed b. Ali (b.) el-Kassâb olmak üzere Fas'ın önde gelen âlimlerinden Arapça, resmü'1-mus-haf ve Mâliki fıkhı gibi birçok ilim dalında ders aldı. Bilhassa kurra-i seb'adan Nâ-fi" b. Abdurrahman'ın kıraatiyle resmü'l-mushaf konularında mütehassıs oldu.



Eserleri. Harrâz'ın başlıca eserleri şun­lardır: 1. Mevridü'z-zam'ûrı fî {hükmî) resmi [ahruUyi-Kur^ân. Kur'ân-ı Ke-rîm'in Hz. Ebû Bekir devrinde cemedilme-si, Hz. Osman döneminde çoğaltılması, kelimelerinin yazılış şekilleri ve hareke-lenmesine dair bilgi veren recez veznin­de bir manzumedir. 711 (1311) yılında nazmedilen Mevridü'z-zam'dn, resmü'l-mushaf Konusunda yazılan en önemli eserlerden biri olup bu konuya dair daha önce kaleme alınan Ebû Amr ed-Dânfnin el-Muknf, Dânî'nin talebesi Ebû Dâvûd Süleyman b. Necâh'm et-Tebyîn li-hi-câH't-tenzîi ve Kasım b. Fîrruh eş-Şâtı-bî'nineJ-Mutaıi'i manzum hale getirdiği ıAkîletü etrâbi'l-kaşâ'id adlı eserleri esas alınarak ve bunlara bazı ilâveler ya­pılarak meydana getirilmiştir. İbn Hal­dun'un belirttiğine göre Harrâz'ın bu manzumesi Kuzey Afrika'da meşhur ol­muş ve Ebû Amr ed-Dânî, Ebû Dâvûd Süleyman b. Necâh ve Şâtıbfnin eserleri­nin yerini almıştır. Manzumenin biri Sü-leymaniye Kütüphanesi'nde olmak üze­re (İbrahim Efendi, nr. 28/3) çok sayıda nüshası mevcuttur (Brockelmann, GAL, II. 320; SuppL, II, 349; et-Fihrisü'ş-şâmU, s. 42-47). Eser üzerine pek çok şerh ya­zılmış olup İbrahim b. Ahmed et-Tûnİsî'-nin Delîlü'l-hayrân şerhu Mevridi'z-zam'ân fî resmi ve zabtı'İ-Kur:'âri'ı (Kahire, ts.: Beyrut 1995). Ahmed Mu­hammed Ebû Zîthâr'ın Letâ'ifü'1-be-yân fî resmi'I-Kur'ârii (Şerhu Mevri-

HARRÂZİYYE

di'z-zam'ân) (Kahire 1389), Ebû Muham­med Abdullah b. Ömer es-Sanhâcî'nin et-Tibyân fî şerhi Mevrİdi'z-zam'ân'], Hasan (Hüseyin) b. Ali es-Simlâlî eş-Şev-şâvîer-Recrâcî'nin Tenbîhü'l-^atşân 'ala Mevndi'z-zam3ân'\ ve İbn Âşir el-Fâsf-nin Fethu'l-mennân el-mervî bi-Mev-ridi'z-zam'ân'ı (Brockelmann, CAL, II, 320; SuppL, II, 350; el-Fihrisü'ş-şâmil, s. 47-49, 59-60, 72, 78-82) bunlardan bazıla­rıdır. Ayrıca Ebû Zeyd İbnü'l-Kâdî el-Mik-nâsî (ö. 1082/1671), Mevridü'z-zamiân-daki yanlışları düzeltmek ve eksiklerini tamamlamak üzere Beyânü'l-hilâf (ih­tilâf) ve't-teşhîr ve'I-istihsân ve mâ ağ-felehû Mevridü'z-zamyân adıyla bir eser telif etmiştir (Brockelmann, GAL, II, 320; Suppl., El, 350; et-Fihrisü'ş-şâmil, s. 84-85}. 2. 'Umdetü'I-beyân ii'ı-resm [ue'z-zabt). Resmü'l-mushafa dair olan ve çeşitli kütüphanelerde nüshaları bu­lunan esere {a.g.e., s. 41) Saîd b. Saîd b. Dâvûd el-Cezûtî /'ânetü'ş-şibyân adıyla bir şerh yazmıştır (Brockelmann, GAL SuppL, II, 982; el-Fihrisü'ş-şâmil, s. 102). 3. e7-Mai(şadıi(e/-Kaşdü)'n-nâ/iı li-buğ-yeti'n-nâşî ve'l-bâric ü şerhi'd-Düre-ri'1-levâmi' fî kırâ'ati JVâ/i1. Eser, Nâfi' b. Abdurrahman'ın kıraatine dair İbn Berrî er-Ribâtî tarafından 697 (1298) yı­lında yazılan ed-Dürerü 'l-levâmiı fî as­li makre'i'1-fmâm Nâficadlı kitabın şer­hidir (Brockelmann, GAL SuppL, II, 350; el-Fihrisü'ş-şâmil, I, 242-243). BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Cezerî. Gâyetü'n-nihâye, II, 237; İbn Haldun, Mukaddime, III, 1030; İbrahim b. Ah­med et-Tûnisî. Delîlü'l-hayrân şerhu Meori-di'z-zam'ân, Kahire, ts., s. 5; İzâhu'l-meknûn, I, 468; II, 227, 605; Mahlûf. Şeceretü'n-nûr, I, 215; Zîriklî, ei-A'lâm, VII, 262-263; Brockel­mann. GAL, II, 320; SuppL, II, 349-350, 982; Kehhâle, Mu'cemü'l-müeliİftn, XI, 176; Musta­fa es-Sâvî el-Cüveynî, A'lârnü'd-dirâsâti'l-Kur-'âniyye, İskenderiye 1982, s. 241-242; Ali Şe-vâh İshâk. Mu'cemü muşannefâti't-Kur'âni'l-Kerîm, Riyad 1404/1984, III, 286-287; el-Fih-risü'ş-şâmil: resmü'l-meşâhif, Amman 1406/ 1986, s. 39-50, 59-60, 72, 78-82, 84-85, 102; a.e.: mahtûtâtü'l-kırâ'ât, Amman 1407/1987,

I, 242-243.

IffiJ Mustafa Çetin HARRÂZİYYE ""

Fena ve beka konularındaki

fikirleriyle tanınan Ebû Saîd el-Harraz'a

(Ö. 277/890 [?]) nisbet edilen bir tarikat

(bk. EBÛ SAÎD el-HARRÂZ).

L J

243


HARRE

r HARRE ""

Arabistan yarımadasındaki

bazalttan oluşan volkanik alanlar.

L J

Arapça'da ateşte yanmış gibi görünen, siyah bazalt kütleleri veya parçaları ile örtülü düzlük ve tepeciklerden meydana gelen volkanik alanlara harre (sıcak, kız­gın) denilmektedir; lâbe de (lâve, lav) har­re İle eş anlamlıdır. Yanardağların püs­kürmesi sırasında akan lavların soğuya-rak katılaşması sonucunda teşekkül eder ve geniş bir alana yayılır. Arabistan'daki yükselti ve vadilerin çoğunun bu şekilde oluşması yarımadanın karakteristik özel-liklerindendir. Harre alanlarının ortaya çıkması uzun zaman alır ve bu uzun za­man zarfında tepelerden kopan parçalar eteklerde birikir, sonra da bu bölgeler herhangi yeni bir harekete mâruz kalma­dığında yavaş yavaş çöle dönüşür. Bazı yorumcular, bu durumun Tevrat'ın Ye-remya bölümünde (17/6) tasvir edilen çöllerle uygunluk arzettiğini söylemekte­dir [lA, v/l. s. 301). Yarımadada İslâm ön­cesi dönemde yanardağ patlamalarına başta Antere olmak üzere birçok şairin temas ettiği görülür. Hz. Ömer zama­nında 19 (640) yılında Harretü Leylâ diye bilinen yerde patlama olmuş (İbn Kesîr, Vll, 96}, Hz. Osman döneminde de Medi­ne yakınındaki volkanik dağların birinden duman çıkmıştı. Hicaz bölgesinde vuku bulduğu tesbit edilen en son volkanik patlama. 28 Haziran 1256'da Medine'­nin doğusunda meydana gelmiş, birkaç hafta süren bu faaliyet sırasında sık sık yer sarsıntıları olmuş ve yanardağdan çı­kan lavlar Harretü'l-Arîd'e kadar uzan­mıştı (a.g.e., XIII, 190; Semhûdî. I. 100). Ancak bu patlamadan Medine herhangi bir zarar görmemiş ve olayı rivayet eden tarihçiler hayretle karşıladıkları bu duru­mu Hz. Peygamber'in şehre ilişkin hadis-leriyle yorumlamaya çalışmışlardır. O ta­rihten beri Arap yarımadasının herhangi bir kesiminde bu tür bir yer hareketine rastlanmamakla birlikte bölgedeki vol­kanların tam olarak pasifleşmediği ve za­man zaman faaliyete geçebileceği tah­min edilmektedir.



Arabistan'ın orta ve batı taraflarında Havran'ın doğusuna kadar uzanan kısım­da "harre" denilen birçok yer vardır; bun­ların çoğu Dımaşk ile Medine arasında bu­lunmaktadır. İslâm coğrafyacıları. Suri-

244


ye-Yemen arasında günümüzde on üç tanesi bilinen (Bayumi, s. 9) yirmi dokuz harre olduğunu ve bunların en meşhurla­rının Medine çevresinde yer aldığını kay­detmektedirler. Arap yarımadasındaki harrelerin güvenilir bir haritası. 1882'de A. Stübel'İn seyahat hâtıralarıyla birlik­te indeksli olarak neşredilmiştir {ZDMG, XXII (I868|, s. 365 vd.). Otto Loth, Ya­kut'un zikrettiği yirmi dokuz harrenin yer­lerini belirlemeye çalışır ve onun Güney Arabistan, Hadramut ve Yemen'de bulu­nan bazı harrelere temas etmediğini, is­mini verdiği bazılarının da bugün mevcut olmadığını söyler. Hamed el-Câsir de özel­likle adları birbirine karışmış olan bazı har-releri tesbit etmeye çalışır. En geniş ala­nı kaplayan Hayber ve Uveynd harrele-ridir. Harrelerden çoğu Câhiliye dönemin­de veya İslâmî dönemde meydana gelen bir olayla meşhur olmuş ve bu olayla ya da üzerinde yaşayan kabilenin adıyla anıl­mıştır; dolayısıyla isimlerin çoğunluğu mahallîdir. Hicaz bâdiyelerinde her kabi­lenin kendine mahsus bir harresi vardı; buralara gelerek çadır kurar ve "ham" dedikleri develerini otlatırlardı. Bu böl­geler Araplar'm eskiden beri taş ve ma­dencilik alanları idi; özellikle bazalttan de­ğirmen taşı yapılırdı. Bugün de Vâdilku-râ ile Teymâ arasında bulunan Harretün-nâr boraks madeninin en bol olduğu yer­dir. Sert ve muhtelif ebatlardaki dağınık taşlardan meydana gelen harrelerde ya­şamanın zorluğuna rağmen halkın bura­lara gelmesinin sebebi zengin su kaynak­larının bulunmasıydı. Çünkü bazalt ta­bakalarının altında su rezervleri bulunu­yordu. Nitekim günümüzde de Medine'yi besleyen zengin su kaynaklarının çoğu­nun harre bölgelerinde yer aldığı Bayu-mi'nin çalışmasıyla teyit edilmektedir (bk. bibi.)- Bunların yanı sıra üzerinde sü­rekli olarak ikamet edilenler de vardı. Me­selâ Medine harrelerinden Harretü Va-kım'ın iki mahallesinde Benî Kurayza ve Benî Nadîr yahudileri, üç mahallesinde de Evs kabilesinin üç kolu oturuyordu. Benî Abdüleşhel'in oturduğu mahallede ise bu kola ait bir kale bulunuyordu. Hic­ret'ten sonra Benî Nadîr yahudileri bura­da kuşatılarak Medine'den çıkarılmış, ay­rıca Benî Kurayza yahudileri de yine bu­rada mağlûp edilmişti (Ahmed İbrahim eş-Şerîf, s. 312). Yapılan arkeolojik kazı­larda bulunan içi kurşun kaplı muhkem bir sarnıç ile seramik ve tuğla ocakları, nübüvvetin başlangıcında bu harrelerin

muntazam bir İskân gördüğünü doğru­lamaktadır.

Hz. Peygamber hicretten önce ashabı­na, "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık (harre) arasında hurmalık bir şehir olduğunu gördüm" demiş (Buhârî, "Ke­falet", 4 (ve bu haber başta Selmân-ı Fâ­risî'nin İslâm'a girişiyle ilgili rivayetler ol­mak üzere ilk devir literatürünün tama­mında yer almıştır (İbn İshak, s. 68; İbn Sa'd, I. 137; IV, 58). Hicretten sonra Me­dine hareminin sınırlan Resûl-i Ekrem ta­rafından iki harre (Harretü Vâkım ve Har-retülvebere) arasında bulunan alan ola­rak belirlenmiştir {Müsned, II, 286, 376; Buhârî, "Fezâ'ilü'l-Medîne", I; Belâzürî, s. 8-9). Hz. Peygamber'in hicret haberi­ni alan Medineliler her gün kuşluk vakti Harretülvebere mevkiine çıkarak Öğle sı­cağı bastırıncaya kadar beklemişler ve sonunda ona ilk defa burada kavuşmuş­lardı (İbn Hişâm, 11, 134; İbn Kesîr, III, 184). Resûlultah. Hadramut heyetiyle Me­dine'ye gelerek müslüman olan Rifâa b. Zeyd ve yanındakilerin Harretürreclâ'da ağırlanmasını emretmişti. Erken İslâmî dönemde irtidad edenlerle recme mah­kûm edilenlerin cezalarının Medine har-relerinde yerine getirildiği rivayet edil­mektedir (Müslim, "Kasâme", 2). Hicret­ten önce Medine'de ilk cuma namazının Harretü Benî Beyâza'da kılındığı haber verilmektedir (İbn Hişâm, II, 82-83). Hz. Peygamber Tebük Gazvesi sırasında Te-bük harresinde konaklamıştı. Medineli-ler'le Emevîler arasında cereyan eden ün­lü Harre Savaşı da (63/683) Harretü Vâ-kım'da vuku bulmuştur. Öte yandan Ab­basî Halifesi Vâsik-Billâh'ın, Medine ve çevresinde ayaklanan bedevî Süleymo-ğullan'nın üzerine Sâmerrâ'dan gönder­diği Türk kumandanı Boğa el-Kebîr. is­yancıları 230 (844) yılında kalelerinin bu­lunduğu Harretü Benî Süleym'de mağ­lûp etmişti (Taberî, IX. 130).

İbnü'n-Nedîm, "Kitâbü harre" adıyla birçok eser telif edildiğini ve bunların coğrafya kitapları arasında geniş bir yer tuttuğunu kaydetmektedir {el-Fihrist, s. 244. 460. 482, 532). Bu tür çalışmaların başlıcaları. Ebû Ubeyde Ma'mer b. Mü-sennâ'nın (ö. 209/824) Kitâbü'l-Harrât, Ali b. Davud'un Kitâbü'l-Harre ve'l-üm-me, Medâinî'nin Kitâbü Harreti Vâkım ve Gallâbînin Kitâbü'l-Harre adlı eser­leridir. Vâkıdî"nin bu isimle yazdığı kitap ise Semhûdî ve Ebü'l-Arab'ın eserleri içe­risinde günümüze ulaşmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Lisânû'l-'Arab, "hır" md.; Wensinck, et-Müı-cem, "harre", "lâbe" md.leri; Müsned, II, 286, 376; Buhârî, Tezâ'ilü'l-Medîne", 1, "Kefalet", 4; Müslim, "Kasâme", 2; Ibn İshak, es-Sîre, s. 68; İbn Hişâm, es-Sîre (nşr Abdüsselâm Tedmü-rî). Kahire 1987, II, 82-83, 134; IH, 17-18, 138; IV, 259,261;İbnSaU e(-7aöaıtâ((nşr. M. Abdülkâdlr Atâ). Beyrut 1410/1990, 1, 137, 263-264; IV, 58; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 8-9; İbn Şebbe. Târîhu'l-Medİneti'i-müneüoere, 1,224, 268; II, 422. 431, 765; Taberî, Târih (Ebü'l-Fazl), IX, 130; İbnii'n-Nedîm, el-Fihrİst (Şüveymî), s. 244, 460, 482, 532; Bekri, Mu'-cem, I, 435 vd.; Yâküt. Mu'cemü'l-büldân (Cün-dî), II, 283-288; a.mlf.. el-Müşterik, s. 137-138; İbn Kesir, el-Bİdâye, ili, 184; VII, 96; XII, 199-205; XIII, 190; Semhûdî, Vefâ'ü'l-oefâ1, I, 100, 144, 145; Mîr'âtü'l-Haremeyn, II, 1189; C. M. Doughty, Trauels in Arabia Deserta, Toronto 1926, s. 75, 379-381, 402, 406, 417-424, 430-431, 440-443; Cevâd Ali. el-Mufaşşa!, I, 145-150;Ahmed İbrahim eş-Şerif, Mekke ve'i-Me-dîne ft'l-Câhiliyye ve 'alıdi'r-Resûl, Kahire 1985; A. Musil..Şi7nâ/ü7-Hicâz(trc Abdülmiih-sin el-Hüseynî), İskenderiye 1988, s. 27, 92, 96, 133-139, 143; AbdOlkuddüs el-Ensâri. Âşârü't-Medîneti'l-müneuuere, Medine 1406, s. 206-209; Hamed el-Câsir, el-Mu'cemü't-coğrâfî, Ri-yad, ts. (Dârü'l-Yemâme), 1,407 vd.;Abdülhayel-Kettârıî, et-Terâttbû'l-idâriyye[Öze]). II, 68-69, 207; T. Bayumi, Groundıvater Resources of the Northern Part of the Harrat Rahat Pta-teau (doktora tezi, 1992], Mekke Câmiatü Melik Abdilazîz, s. 9; 0. Loth, "Die Vulkanregionen (Harrâ's) von Arabien nach Jâqût". ZDMG, XXII (1868), s. 365-382; "Harre", İA, V/l, s. 300-301;LVecciaVaglieri. "al-Harra", £72(İng), III, 226-227. m

İMİ Mustafa Sabri Küçükaşcı

F HARRE SAVAŞİ *

(©y*JI «3)

Medineliler ile Emevî kuvvetleri arasında

Harretii Vâkım"da cereyan eden savaş

(63/683).

1. Yezîd döneminde (680-683) valilerin sık sık değiştirilmesi Medineliler"in Eme­vî hilâfetine karşı muhalefetini arttırmış­tı. Genç ve yeteneksiz Osman b. Muham-med vali tayin edilince (62/68!) merkezî hükümetle Medine arasındaki soğukluğu gidermek maksadıyla eşraftan bir heyet Dımaşk'a gönderildi. Yezîd bu heyete ik­ramda bulunarak bol miktarda bahşiş ve hediye verdi. Ancak gösterilen özene ve değerli hediyelere rağmen heyetin Ye-zîd'in zevku safaya düştüğüne dair getir­diği haberler dindar insanları rahatsız et­ti. Öte yandan Hz. Hüseyin'in şehâdetin-den sonra Abdullah b. Zübeyr'in Mekke'­de muhalefetin lideri haline gelmesi. Hi­caz'da Emevî iktidarına karşı ciddi bir teh­dit oluşturuyordu. Medine'de başlayan muhalefetin ise dinî yönü yanında eko­nomik boyutu da vardı ve bu boyut Ye-

zîd'in babası Muâviye dönemine kadar uzanıyordu. Medineliler valiye gidip, "Mu­âviye atıyye konusunda başkalarını bize tercih etti, bir dirhem bile artış yapma­dı" diyerek hoşnutsuzluklarının sebebini açıklamışlardı. Nitekim Emevî hilâfetiyle birlikte başta Muâviye olmak üzere ikti­dar ailesine mensup kimselerin şehirde sahip oldukları mal miktarı Medineliler'i rahatsız edecek kadar çoğalmıştı. Bu si­yasetin neticesinde üretim azalmış, fiyat­lar artmış, insanlar geçimlerini sağla­makta zorluk çekmişler, haklarını alama­mışlar ve ellerindeki malları iktidar ailesi mensuplarına satmak zorunda kalmış­lardı. Bunun yanında savâfi (sahipsiz ara­zi) âmili İbn Mînâ'nın toprak gelirlerini toplamak için gittiği Belhâris b. Hazrec kabilesi mensupları Kureyş ve ensarla birlik olarak ödeme yapmayı reddetmiş­ler, vali de bunu zor kullanarak tahsil et­mek istemiş, fakat bir sonuç alamamıştı.

Medine'de olup bitenleri haber alan Ye­zîd b. Muâviye. şehir halkını tehdit eden bir mektup yazarak valiye bunun mescid-de okunmasını emretti. Ancak mektup halkın öfkesini daha da arttırdı. Tehditle bir sonuç alamayacağını anlayan Yezîd muhalefet hareketini uzlaşma ile kırma­yı denedi ve Emevî iktidarında görev al­mış tek ensârî olan Nu'mân b. Beşîr'i ara­cı gönderdi. Ancak Nu'mân'ın teklifleri kabul görmedi ve Medineliler muhalefet­lerini bir adım daha ileri götürerek valiyi ve gıyabında Yezîd'i görevden uzaklaştı­rıp ensardan Abdullah b. Hanzale el-Ga-sîl'e biat ettiler. Fakat bu seçim ensara üs­tünlük kazandırması sebebiyle rahatsızlık meydana getirdi ve bu rahatsızlık ancak Kureyş ile mevâlîsinin başına Abdullah b. Mutî'in, muhacirlerin başına da Ma'kıl b. Sinan'ın getirilmesiyle giderildi; böylece Abdullah b. Hanzale yerinde kaldı. Hare­ket her ne kadar ensârî bir karakter ta­şıyorsa da Kureyş mensupları ve muha­cirler buna herhangi bir zorlama olma­dan katıldılar. Ali b. Hüseyin Zeynelâbidîn ve Muhammed b. Hanefıyye gibi ileri ge­len Hâşimîler ile Abdullah b. Ömer çekim­ser kalmışlardı. Genel olarak Hâşimîler'in Kerbelâ'dan sonra güçsüz düştükleri için bu savaşa katılmadıkları kaydedilirse de aralarından bazıları iştirak etmiş ve ha­yatlarını da kaybetmişlerdi. Abdullah b. Ömer ise verdiği biati bozamayacağını ileri sürerek hadisenin dışında kalmıştı. Nitekim İbn Kesîr, Medineliler'in biatları-nı bozmalarını fitneye sebep olduğu için tasvip etmez. Ona göre Yezîd fâsıktı fa­kat zındık değildi ve bundan dolayı hal'i gerekmiyordu (el-Bidâye, VIII, 235). Mev-

HARRE SAVASI

cut biati bozma esnasında mescidde bu­lunanların Dımaşk'a bağlılıklarını kopar­dıklarının alâmeti olarak üzerlerinde bu­lunan sarık, ayakkabı gibi şeyleri çıkarıp mescidin ortasına yığdıkları rivayet edi­lir. Mescidde varılan bu karardan sonra Medineliler'in davranışları şehirdeki Eme-vîier'e ve taraftarlarına karşı mütecaviz bir hale dönüştü ve Emevîler'Ie müttefik­lerinin oluşturduğu yaklaşık 1000 kişilik bir grup Mervân b. Hakem'in evinde gö­zetim altına alındı. Medineliler'in bu hare­ketini öğrenen Abdullah b. Zübeyr mek­tup yazarak onları kendisine biata çağır­dı, fakat olumlu bir cevap alamadı; bu­nunla birlikte isyanlarını desteklemeye devam etti. Ancak Medineliler'in ayaklan­ması ile İbnü'z-Zübeyr'in hareketi arasın­da bir bağlantı mevcut değildir; ortak ta­rafları, sadece her iki hareketin de hilâ­feti verasetten şûra esasına döndürmek istemeleridir.

Yezîd durumu haber alınca Hicaz'a bir ordu göndermeye karar verdi; gerçek he­def Abdullah b. Zübeyr olacak, fakat Önce Medine'deki ateş söndürülecekti. Bu arada kumandan bulmak mesele ol­du. Önce teklif götürülen Ubeydullah b. Ziyâd Kerbelâ'dan sonra böyle bir hadi­seye girmeyi kabul etmedi; arkasından da eski Medine valilerinden Amr b. Saîd el-Eşdak, Kureyş'in kanının dökülmesine yol açacak bir hadiseye katılmasının bu kabileye yakınlığı dolayısıyla uygun olma­yacağını ileri sürerek teklifi reddetti. Bu­nun üzerine Gatafân kabilesinden Eme-vîler'e aşırı derecede bağlılığıyla tanınan Müslim b. Ukbe hastalığını bahane ede­rek isteksiz davranmasına rağmen ordu­nun başına getirildi. Müslim'in seçilme­sinde Muâviye'nin oğluna yaptığı, "Hi­caz'a bir ordu göndermek zorunda kalır­san Müslim'i gönder" şeklindeki vasiyetin rol oynadığı ileri sürülmektedir. Kuman­dan seçiminin arkasından tellâllar çıkarı­larak asker toplamaya başlandı ve bu or­duya katılacak askerlere normal atıyyele-rinden başka peşin olarak 100 dinar me-ûnet ödeneceği ilân edildi. Toplanan as­kerlerin sayısı hakkında birbirini tutma­yan rakamlar (5000'den 29.000e kadar) mevcuttur. Ya'kübî, bunları bölgelerine ve yolda katılmalarına göre tasnif ede­rek 5000 rakamını verir. İbn Kuteybe or­dunun seçkin süvarilerden oluştuğunu, yirmi yaşından küçük ve elli yaşından bü­yük olanların alınmadığını kaydeder. Tar­tışılan bir konu da orduya katılanların di­nî durumudur. Öncü kuvvetleri arasında ve Müslim'in çevresinde 500 Rum aske­rinin bulunduğu ve bunların ellerinde,

245

HARRE SAVASI



üzerinde azizlerin resmi olan bayraklar taşıdıkları rivayet edilmekteyse de bunu destekleyecek bir habere, hadiseye ge­niş yer veren Halîfe b. Hayyât, Ebü'1-Arab ve Semhûdî'de rastlanmamaktadır (Ta-berî, ili, 355; Belyaev, s. 166; Cemîl Abdul­lah el-Mısrî, s. 495-497). Bu arada Dımaşk'-ta bulunan Abdullah b. Ca'fer, Medineli-ler'e yazdığı bir mektupta toplanan or­duya karşı koyamayacakları için herhan­gi bir saldırıda bulunmamalarını tavsiye etmiş, fakat, "Yezîd'in ordusu Medine'ye barış yoluyla giremez" cevabını almıştı.

Üzerlerine ordunun geldiğini haber alan Medineliler, tedbir olarak Mervân'ın evin­de gözetim altında bulunan kişileri şe­hirden uzaklaştırdılar. Muhammed b. Ebû Cehm, bunları şehirden çıkarmak ye­rine bazılarını öldürmeyi teklif etmiş, ancak bu teklif benimsenmemiş, onlar­dan yalnızca, üzerlerine gelen orduya sa­vunma tedbirleri hakkında herhangi bir bilgi sızdırmayacaklarına dair yemin alın­mıştı. Dımaşk'a doğru yola çıkan grup Emevîler'le Vâdilkurâ'da karşılaştı ve bir kısmı yoluna devam ederken aralarında Abdülmelik b. Mervân'ın da bulunduğu diğer kısım orduya katıldı. Kumandan Müslim, Abdülmelik'in tavsiyesi uyarınca şehre doğudan girdi ve Harretü Vâkım'-da karargâh kurdu; Abdülmelik, savaş boyunca da Müslim'e Medine hakkında stratejik bilgiler vererek yardımda bu­lundu. Şehirde kalarak savunma yap­mayı tercih eden Medineliler, Hendek Gazvesi'nde açılan hendekleri derinleşti­rip gereken yerlere yenilerini ekleyerek ve çevrelerine iyi atış yapan okçular yer­leştirerek şehrin etrafını emniyete aldı­lar. Dört ana hendeğin başına Kureyş, en-sar, muhacir ve mevâlîyi temsilen birer kumandan tayin edilmişti. Medine ordu­sunun sayısı hakkında farklı rivayetler bu­lunmakta (2000'den 10.000'e kadar) ve kalabalık olduğunu söyleyen Taberî, Eme-vî birliklerinin hendeklerin çevresinde sa­vaşmaya hazır askerleri gördüklerinde sa­vaşmaktan vazgeçmek istediklerini, Müs­lim'in buna engel olduğunu kaydetmek­tedir.


Yüklə 1,17 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin