vakta (hani) ki kurban olarak karreb/kurban etmişlerdi artık/hemen o ikisinin ehad/birisinden tekubbil/kabbel, kabul edilmişti ve ahar/ötekinden tekabbel/kabbel, kabul edilmemişti
“Ey Muhammcd! Onlara, Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat ikisi birer kurban sunmuşlar, birininkı kabul edilmiş diğerininki kabul edilmemişti”
Kısaca belirtilen bu hadise hakkında dileyen kaynaklardan geniş bilgi alabilir, yeri olmadığı için biz teferruatına girmiyoru/
Daha sonra tarih sahnesinde İbrahim (as) kurb’an hadisesini görüyoruz.
(Saffat Suresi 37/100-111 ayetlerinde)
febeşşernahü bigulamin haliymin (101)
felemma beleğa me’ahü’s sa’ye
kale ya büneyye inniy era fiy’l menami
enniy ezbehuke fenzur maza tera
kale ya ebetif’al ma tu’merü
setecidüniy inşaallahü mine’s sabiriyne (102)
felemma eslema ve tellehü li’l cebiyni (103)
ve nadeynahü en ya ibrahiymü (104)
kad saddakte’r rü‘ya inna kezalike necziy’l muhsinıyne (105)
inne haza lehüve’l belaü’l mübiynü (106)
ve fedaynahü bizibhın ‘azıymin (107)
ve terekna ‘aleyhi fiy’l ahıriyne (108)
selamün ‘ala ibrahiyme (109)
kezalike necziy’l muhsiniyne (110)
innehü min ‘ıbadine’l mu’miniyne (111)
bu halde haliym/hilm gulman/gılman, genç delikanlı ile
beşşernahü/onu/kendisini beşşer/müşdeledik (101)
me’ahü/onun/kendisinin maiyeti (beraberce) say/koşmaya
artık ne zaman ki beleg/baliğ oldu (erişti, ulaştığında)
dedi ki ya büneyye/oğlum inniy/kesin ben menam/nevm/uykumda era/rüyet, görüyorum inniy/kesin ben seni ezheb/zebeh/boğazlıyorum
artık/hemen, maza/ne era/rüyet, görüyorsun enzur/nazar et, bak
dedi ki ya ebe/baba ef’al/fiil, yap emir olunduğunu Allah dilerse sabiriyn/sabırlılardan beni vücud edecek/bulacaksın (102)
bu halde ne zaman ki eslem/teslim oldular
ve cebiyn/alnı, şakağı için
tellehü/onu/kendisini tele/yıktı (yatırdı, düşürdü) (103)
ve “Ya İbrahim” diye nadeynahü/ona/kendisi nida, seslendik (104)
gerçekten rüyayı saddak/tasdik, doğruladın
inna/kesin biz kezalik/keza böyle muhsinlere ceza, karşılık veririz (105)
inne/muhakkak haza/bu elbette “hüve” mübin bela/imtihan (106)
ve azim/azametli zıbh/kurbanlık ile
fedaynahü/ona/kendisini feda/fidye verdik (107)
ve ahıriyn/sonrakiler, diğerleri içinde/hakkında onun üzerine biz terk/bıraktık (108)
İbrahim üzerine selam (109)
kezalik/keza böyle muhsinlere ceza/karşılık veririz (110)
innehü mümin ibad/abd/kullarımızdan (111)
“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver” diye yalvardı.
Bizde ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca:
“Ey oğulcuğum Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum bir düşün, ne dersin?” dedi.
“Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap. Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu goreceksin” dedi.
Böylece ikisi de Allah’a teslimiyet gösterip, babası oğlunun alnı üzere yatınnca
Biz: “Ey İbrahim! Rü’yayı gerçek yaptın işte biz iyi davrananları böylece mükafatlandınrız” diye seslendik.
Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.
Ona, fidye olarak bir kurbanlık verdik.
Sonra gelenler için de “İbrahim’e selam olsun” diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte iyileri böylece mükatatlandırırız. Doğrusu o, inanmış kullarımızdandı.
Yukarıda bahsedilen ayetleri çok iyi değerlendirmemiz lazımdır.
Daha evvelki sohbetlerimizde İbrahim (as)ın kurb’an hadisesini oldukça geniş şekilde işlemiştik yeri olmadığı için burada kısaca değineceğiz.
Rü’yalar misal aleminden gosterildiğinden misaller ile ifade edilmektedir. Çok az rü’ya gösterildiği gibi tahakkuk eder. Diğerlerinin tabire ihtiyacı vardır. Bu yüzden rü’ya tabiri çok derinlik isteyen bir ilimdir.
İbrahim (as)in dahi rüyası misal ile idi.
Eğer gerçekten Cenab’ı Hak İsmail (as) kesilmesini murad etse idi, onun yerine koç indermezdi. Aslında Cenab-ı Hakk’ın muradı koçun kesilmesi idi.
İnsan, yani oğlu suretinde gösterilmesi, her ikisinin de imtihanlan içindi.
İbrahim (as) İsmail (as)ın boynuna vurduğu bıçak kesmeyince yanda duran taşa vurmuştur, o zaman taş kesilmiştir.
Bıçak aynı bıçaktır madde şekil değiştirmiş et taş; taş ise et olmuştur.
Bu hadise ise niyetlerin halis olmasından meydana gelmiştir.
Ve orada İbrahim (as) İsmail (as)a bıçağı vurduğu zaman, bütün benlik, nefsaniyet ve sahiblik özelliklerinden soyunmuş halde idi.
Bütün varlıkta “Tevhid’i ef’al” i (fiillerin birliğini) bunların da Hakk’ın fiillerinden başka bir şey olmadığım müşahede ettiğinden bıçağı o mahalle vurabilmiştir.
Eğer kendisinde çok az bir miktar dahi babalık, evlatlık, benlik, merhamet duyguları olsa idi, eli kalkmaz bıcağı vuramaz idi O anda o boyun her hangi bir eşyadan farksız idi.
İşte bu hadise de bizler için “Tevhid-i efal” mertebesi itibariyle büyük ibretler vardır.
Aynı İbrahim (as) ile İsmail (as) bir gün gelecek Ka’be’nin duvarlarını yükseltmeye başlayacaklardır.
Bakıniz (Bakara 2/127ayet)
ve iz yerfe’u ibrahiymül kava’ıde minel beyti ve isma’ıylü
rabbena tekabbel minna inneke entessemiy’ul aliymü
ve ibrahim ve ismail beyt/evden kavaid/temelleri (düsturları)
vakta (hani) ki erfe’u/refiğ, yükseltiyorken
bizim rabbimiz minna/bizden tekabbel/kabul eyle
inneke/kesin sen ente/sen işiten/duyansın, alim/bilensin
127. Hatırla ki. İbrahim Beytullah'ın temellerini İsmail ile beraber yükseltiyor, ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, şüphe yok ki sen işitensin ve bilensin, diyordu
Bu gün Hacılar hacca gittiği vakit o hadiselerin geçtiği yerler de gereken fiilleri yaparlar. Kurb’an kesmek daha o günlerden bizlere kalan bir sünnettir.
Şimdi yavaş yavaş Kurb’an bayramına gelmeye çalışalım.
(Maide Suresi 5/95)
ya eyyühelleziyne amenu la taktülüssayde ve entüm hurumün
ve men katelehü minküm müte’ammiden
fecezaün mislü ma katele mine’n ne’ami
ya eyyühe/o iman edenler
ve entüm/siz hurum/ihramlılarsınız iken sayd/avı katletmeyin
ve sizden müte’ammid, taammüd/kasten olarak
kim ki katelehü/onu/kendisini katletti
artık katl ettiği/öldürdüğü ne’am/enam, hayvandan
misli/benzeri ceza/karşılık/keffaret olur
“Ey iman edenleı İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene ehil hayvanlardan öldürdüğü kadar ceza/keffaret vardır.’
Bilindiği gibi Hacc’ın rükünlerinden olan ihram’a girmek, hacıı namzetlerine bazı kısıtlamalar getirmektedir.
Bunlardan biri de canlı hayvan öldürmemektir. Ancak kurb’anlar kesildikten sonra bu kısıtlamalar da kalkmaktadır.
İhram iki parça beyaz havlu, kumaştan oluşan bir örtüdür. Biri bedenin altına birisi de üstüne örtülür ve Arafat’a bu kıyafetle çıkılır.
İhram ve Arafat yaşamı, mana alemine ait bir yaşam ifadesi olduğundan beşeri faaliyetler kısıtlanmıştır.
Arafattan, Minaya oradan şeytan taşlamaya gittikten sonra, ancak kurb’an kesilir, böylece mana aleminden tekrar beden alemine gelinir, ki ondan sonra da av yasağı kalkmış olur.
(Kevser Suresi 108/1-3 ayetlerinde)
inna a’taynakel kevsere (1)
fesalli lirabbike venhar (2)
inne şanieke hüvel ebterü (3)
inna/kesin biz kevseri sana a’ta/ita/ihsan ettik, sunduk, lutfettik (1)
artık/hemen senin rabbin için/diye salle/salat, namaz kıl
ve enhar/nehar/nahr et, kurban kes/boğazla (2)
inne/kesin sana şen/kin, buğz, adavet eden “hüve” ebter/soyu kesik (3)
“Ey Muhammedi doğrusu sana Kevser’i verdik öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurb’an kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir.”
Şimdi: Belirli gecelerdeki belirli idrak yaşantılarından sonra,
- yani kişinin evvela Regaibini idrak elmesi,
- sonra Mevluduyla manevi doğumunu yapması.
- Ondan sonra eline ber’atını alması.
- Ondan sonra Mi’raca yükselmesi,
- sonra Kadrini, kıymetini bilmesi.
- Ondan sonra da Ramazan bayramını yapması onun için büyük başarıdır.
Ramazan hayramına “şeker” bayramı denmektedir, aslında o yukarıda kısaca belirtilen özelliklerin yaşanmasına sebeb olduğundan “şükür” bayramıdır.
Cenab-ı Hak gerçekten “Hakikat-i Muhammedi” üzere olan Muhammedilere neler bahşettiğinin şükranesini yapmış oluyoruz ve bunun neşesini yaşamış oluyoruz.
Ramazan bayramının birinci gününün sabahında bayram namazı vardır,
bu namaz iki rek’at’tır ve hcr rek’atinde dokuz tekbir vardır.
İki rekat olması bu hakikatlerin zahir ve batın yaşanması.
Tekbirlerin dokuz-dokuz, (9+9) on sekiz (18) olması on sekiz bin alemin seyrinin ifadesi içindir.
Kişi Ramazan bayramı ile birlikle bu alemleri seyretmiş olduğunu belirtmiş olmaktadır.
Eğer bayram namazı farz olmuş olsaydı, bütün müslümanlardan bu “seyri sülük” (hakk’a yolculuk) istenmiş olacaktı.
Vacip olması farz-ı kifaye gibidir. Bazı insanlar bu yolculuğu tamamladikların-da diğerlerinin yolculukları da onların şahsında izafi olarak yapılmış kabul edilmekledir.
Nasıl ki bayramı bütün insanlar yaptığı halde, aslında gerçek bayramı yapan kimselerin ne kadar az olduğunu görmekteyiz.
Diğer insanlar, gerçek bayramı yapan kimselere suret ve şekil olarak benzediklerinden, bu benzeyiş yolundan bayramlarını da “bayrama benzer bayram” gibi yapmaktadırlar.
İnsan-ı Kamilin yaptığı bayram ile diğerlerinin yaptığı bayram arasında kıyas edilemeyecek farklar vardır, yaşayan bilir, bu halleri çok iyi düşünmemiz lazım gelmektedir.
Dostları ilə paylaş: |