BAYINDIR - Bir de rabıtanız var.
ŞEYH EFENDİ- Evet doğru. Rabıta bir müridin, mürşid-i kâmilinin ruhâniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir115.
BAYINDIR- Daha iyi anlamak için soruyorum, mürit şeyhini yükseklerde görüyor, onun birçok yetkiye sahip olduğunu düşünüyor, kendisini de düşük seviyede sayıyor. Sonra şeyhinin hayalini karşısına getiriyor ve ondan yardım istiyor. Bunu şeyhinin yanında yapmıyor değil mi?
ŞEYH EFENDİ- Doğru. Bak, bu işi biz uydurmadık. Halid-i Bağdâdî Hazretleri, Risale-i Halidiye’sinde şöyle buyurur:
Rabıtanın en üstün derecesi, iki gözün arasında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşide karşı kendini alçaltarak, son derece tevazu ile yalvarmak ve onu Mevlâ ile kendi arana vesile kılmak üzere, mürşidin ruhaniyetinin hayal hazinesine girip oradan kalbine ve derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşünüp, senin de peşinden yavaş yavaş oraya aktığını ve indiğini hayal ederek, şeyhini, kendi nefsinden geçinceye kadar hayal gözünden kaybetmemektir116.
BAYINDIR- Aman Allahım! Söyler misiniz bana, bunu neye dayandırıyorsunuz?
ŞEYH EFENDİ - Bunun delili vardır. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh kaza-i hacet117 için Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemden hali bir yer bulamadığından, bu durumu Efendimize şikayet etti. Efendimiz de ona ruhsat verdi118.
BAYINDIR - Yani Hz. Ebu Bekir, tuvalette, Allah'ın Elçisi'nin ruhâniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal edip kalbiyle ondan yardım mı istiyordu?
MÜRİT- Hayır, öyle değil. Yani Hz. Ebu Bekir tuvalette, ihtiyacını karşılarken bile Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi hayal ediyordu.
BAYINDIR- Çok sevdiği kişinin hayali insanın gözünün önünden gitmez. Şair, sevgilisi için “Gündüz hayalimde, gece düşümde” diyor. Bu gayet normaldir. Hz. Ebu Bekir, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi çok sevdiği için tuvalette bile aklından çıkaramadığını ifade etmektedir. Sizin tarif ettiğiniz rabıtayla bunun ne ilgisi var?
Siz rabıta sırasında şeyhin ruhaniyetinin müridin yanına geldiğini iddia ediyorsunuz. Şeyhin ruhaniyeti müridin yanına nereden geliyor ki mürit ondan yardım istesin?
ŞEYH EFENDİ- Ruhaniyetin gözüktüğünün delili vardır. Yusuf suresinde şöyle buyruluyor:
"(Yusuf aleyhisselâm kasıtsız olarak, elinden gelmeyerek) ona (Züleyha'ya) meyletti. Rabbisinin burhanını (delilini) görmeseydi, (o meyline göre hareket edebilirdi). (Yusuf 12/24)
Bu âyetin tefsirinde ekseri müfessirler, Allah dostlarının tasarruf ve imdadını (gücünü ve yardımını) açıklamışlardır. Müfessirlerden Keşşaf, doğruluktan ayrıldığı ve Mutezile mezhebinin119 görüşüyle vasıflandığı halde Yakub aleyhisselâmın ruhaniyyetinin, şaşkınlığından parmaklarını ısırmış olduğu halde Yusuf aleyhisselâma gözükerek “O kadından sakın.” dediğini açıklamıştır120.”
BAYINDIR- Siz herhalde Keşşâf Tefsiri'ni hiç okumadınız. Yoksa bunu asla söylemezdiniz.
Yusuf suresinin 24. âyetinde Züleyha'nın Yusuf aleyhisselâm ile birleşmek için yaptıkları anlatılırken şöyle buyruluyor:
“And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin bürhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti...”
Keşşaf Tefsiri, âyette geçen bürhan kelimesinin ne anlama geldiğini açıkladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“.... Ayette geçen bürhan şu şekillerde de açıklanmıştır:
Yusuf aleyhisselâm bir ses duydu, “Aman kadına yaklaşma!” diye, ama aldırmadı. İkinci kez duydu, demini bozmadı. Üçüncü kez duydu, beriye çekildi ama Hz. Yakub aleyhisselâmı parmaklarını ısırmış halde görünceye kadar bir şeyden etkilenmedi... “
Keşşaf’ta bu görüş sahipleri için aynen şu ifadeler yer alıyor:
“Bu ve bunun gibi şeyler hurafeci zorbaların tutundukları şeylerdir. Allah Teâlâ’ya ve peygamberlerine iftira bunların dini olmuştur...121”
Biraz düşünülse bunun Yusuf suresindeki başka âyetlere de aykırı olduğu görülür. Bir âyette şöyle buyruluyor:
“(Yakub) Onlardan yüz çevirdi Vah Yusuf’um vah!” dedi. Üzüntüden iki gözüne de ak düştü. Kederi içine gömülüydü.“ (Yusuf 12/84)
Bu olay, Hz. Yusuf’un, Mısır’a gelen kardeşlerinden Bünyamin’i, hırsızlık bahanesiyle alıkoymasından sonra olmuştu. Eğer Bünyamin'i Hz. Yusuf'un alıkoyduğunu bilseydi Hz. Yakub, böyle üzülür müydü?
Lütfen bunu rabıtanın delili sayıp da kendinizi daha da kötü duruma sokmayın.
ŞEYH EFENDİ- Ubeydullah el-Ahrâr es-Semerkandî hazretleri "Sadıklarla beraber olun." (Tevbe 9/119) âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz sadıklarla beraber olmak, surette ve manada onlarla beraber olmaktır." Sonra da manevi beraberliği rabıta ve huzurla tefsir etmiştir ki, bu ehlince malum olan meşru bir iştir122.
BAYINDIR- Surette ve manada sadıklarla yani dürüst kimselerle beraber olmaktan ne anlıyorsunuz? Bir kimseyle beraber olmak hem onun yanında yer almak hem de onunla aynı duygu ve düşünceleri paylaşmak anlamına gelir. Yanında olduğunuz kişi ile aynı duygu ve düşünceleri paylaşmıyorsanız bu tam bir beraberlik sayılmayacağı gibi aynı duygu ve düşünceyi paylaştığınız kişinin yanında yer almazsanız gene beraber olmuş sayılmazsınız. Burada anlatılan odur. Bunun rabıta ile ne ilgisi var?
Bazı şeyhler müritlerine resimlerini dağıtıyor ve rabıta yaparken ona bakmasını söylüyorlar. Siz de bunu yapıyor musunuz?
MÜRİT- Bizde öyle bir şey yoktur. Hz. Peygamber resmi yasaklamıştır.
BAYINDIR- Eğer Hz. Peygamber yasaklamamış olsaydı yapar mıydınız?
MÜRİT- Belki yapardık. Çünkü resme bakmak, şeyhi kalp gözünün önüne getirerek hayal etmekten kolaydır. O zaman şeyhin sureti baş gözüyle görülmüş olur.
BAYINDIR- Peki ya dinimizin heykeli yasak etmediğini farz etsek o zaman da heykelini yapar mıydınız?
MÜRİT- Heykel yasak ama.
BAYINDIR- Yasak olmadığını farz edin.
MÜRİT- Belki o da yapılırdı. Her müridin evinde şeyhin bir heykeli bulunabilirdi.
BAYINDIR- O zaman mürit, şeyhinin putu karşısına geçecek, ona rabıta yapacak ve onun ruhaniyetinden yardım isteyecekti. Ona karşı kendini alçaltarak, son derece tevazu ile yalvaracaktı. Puta tapanların yaptığı zaten bundan başkası değildi. Aradan heykeli kaldırıp yerine şeyhin hayalini geçirmek neyi değiştirir? Puta tapanlar da zaten taştan veya ağaçtan bir şey beklemiyor, onun temsil ettiği varlığın ruhaniyetinden yardım bekliyorlardı.
Sizin tarif ettiğiniz rabıtaya sadece şu âyet delil olabilir.
“İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Onun berisinden veliler edinenler "Biz onlara başka değil sadece bizi Allah’a tam yaklaştırsınlar diye kulluk ederiz." derler. İşte Allah, onların aralarında tartışıp durdukları şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve gerçekleri örtüp duran kimseleri doğru yola sokmaz.” (Zümer 39/3)
Bu âyet, Kur’an'da şirki tanımlayan âyettir.
Dostları ilə paylaş: |