Sanık Mustafa levent Göktaş söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım Sayın Mahkeme Üyeleri, bu 51 DVD ile ilgili bir konu kalmıştı açıkta kalan bir konu kalmıştı onunla ilgili müsaade ederseniz kısa bilgi vermek istiyorum. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, 3 Şubat 2010 tarihinde sayın mahkemenize bu DVD’nin imajının alınmama sebebinin biz DVD RV türü defalarca yazılan medyaların imajını alıyoruz DVD R türü medyalara tekrar yazım yapılmadığı için imaj almıyoruz demişti hatırlarsanız. Bu yanlış bir bilgidir, tamamen bu yazıyı yazmakla emniyet kendini aklamaya çalışmaktadır. Şöyle ki; bugün sayın mahkemenize arz ettim vermiş olduğum dilekçeyle. Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden bir bilirkişi raporu aldık bu bilirkişi raporunda DVD R’lere değişik oturumlarda yazılmak şartıyla tam dolana kadar müteakip defalarda yazım işlemi yapılabilir. Yani farklı sectionlarda ancak CD DVD kapasitesi tam olarak tam dolana kadar veya CD DVD’de tracklus işlemi yapılana kadar yazım yapmak mümkündür. Yani DVD tam olarak dolduğu zaman ancak siz DVD’ye bir daha yazım yapamıyorsunuz. DVD tam dolmadan istediğiniz kadar yazım yapmanız istediğiniz kadar değişiklik yapmanız mümkün olabiliyor. Eğer CD DVD R’de tracklus işlemi yapılmadıysa aynı klasörde ve aynı isimde olmak kaydıyla farklı section olarak yazılması mümkün olup bu sayede yeni kaydedilen dosya aktif olarak görülmektedir. Yani özetle, DVD R’lere yeni kayıt yapılabilir DVD R’lere müdahale yapılması mümkündür denilmektedir. Sayın Başkanım bilirkişi raporunu ispatlayan bilirkişi raporunu ispatlayan ben size şimdi bir örnek vereceğim, o örnek müsaade ederseniz açıklamaya çalışacağım. Şimdi created date diye bir dokümanlarda biliyorsunuz bir bölüm geçmekte created date, medyanın ortama ilk yazıldığı tarihtir ilk kez yazıldığı tarihtir. Leysivasy date diye yazılan bölüm ise medya üzerinde değişiklik yapılması durumunda atanan tarihtir. Yani bir değişiklik yaptıysanız leysivas date bir tarih girer bilgisayar tarafından. Örneğin, DVD içinde olduğu iddia edilen ve dinci kamu personeli adıyla kayıt edilen 5763 kişilik bir liste vardır malumunuz DVD üzerinde, DVD içerisinde. Hatırlarsanız ben 7 Ocakta tutuklandıktan bir müddet sonra yani 9 Ocakta polis tarafından bu DVD’nin içerikleri resim renkleri olarak basılmak suretiyle basına arz edilmişti. Ve kıyamet kopmuştu işte efendim Türk Silahlı Kuvvetleri özel kuvvetler milleti fişliyor işte dini ayrım yapıyor, efendim görüşlerine göre fişlemiş, milleti dini inançlarına göre sınıflandırmış dediği konu. Hâlbuki savunmamda da arz edeceğim gerçeğinde bu PKK ile ilgili bir çalışmaydı Mersin, Adana, İstanbul’da yapmış olduğumuz PKK’nın Mersin’de Adana’da yapmak istediği eylemleri önlemek için yapmış olduğumuz bir çalışmaydı. Bu dokümanın TÜBİTAK bilirkişisi Hayrettin Bahşi tarafından hazırlanan raporunda oluşturulma tarihi 08.12.2000 olarak görülmektedir 08.12.2000 olarak görülmektedir. Şimdi ben şöyle söylüyorum bırakalım Anayasanın 38. maddesini yine bırakalım 765 sayılı yasada 2000 yılında bunun suç tanımına girmediğini yine Türk Ceza kanununun 2. maddesini, 7. maddesini, bir kenara bırakalım dokümanın leysivays date tarihi 21.02.2003 olarak görülmektedir, yani demektir ki, bu demektir ki 2000 yılında bu dosya oluşturulmuş ve 2003 yılında bu dosyaya müdahale yapılmış. Bu dosya içerisinde bazı değişiklikler yapılmış e DVD’de DVD R olduğu için değişiklik yapılamıyorsa leysivays date tarihi nerden çıkmıştır demek ki üzerinde oynanabilmektedir, üzerine ekleme yapılabilmektedir. Zaten bu DVD içerisindeki yüzde 80 dokümanlarda Hayrettin Bahşi’nin Sayın Hayrettin Bahşi’nin yazmış olduğu raporda görüleceği gibi hep normal created date tarihli olan leysivays date tarihli olan dokümanlardır, yani müdahale edilmiş dokümanlardır. Ayrıca şunu söylemek isterim özel kuvvetler komutanlığının var olma sebebi asil Türk milletini Türk vatanını Türk bayrağını korumak ve kollamaktır. Benim vasat bir özel kuvvetçi olarak yaklaşık PKK’yla yani 1200-1500 civarında sıcak temasa girdim 26 kez pusuya düştüğüm 750.000 kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerinde tek 3 adet kahramanlık madalyası sahibi subay olduğumu düşünürseniz özel kuvvet komutanlığı personelinin bu ülkenin ebedi bekası için neler yaptığı halen neler yapıyor olduğu hangi yaşam koşullarında hayatını idame ettirdiği takdirlerinizdedir. Yani biz milletimizi korumak kollamak sizlerin ailenizle beraber ülkemizin en ücra noktalarında dahi huzur içerisinde görev yapmanızı yaşamanızı sağlamak için kurulmuş bir kuvvetiz. Fişlemek için değil, fişlemeyi kimlerin yaptığı özellikle şimdi gündemde olduğu için söylüyorum Sayın Hanefi Avcı’nın kitabında açık olarak ve not olarak görülmektedir. Sayın Başkanım bu DVD’yi ilgilendirdiği için ve içerisinde bir paragraf halinde de bundan bahsedildiği için müsaade ederseniz bu kitaptan bir paragraf okumak istiyorum. 582. sayfada 3. paragrafında şöyle diyor; Ergenekon davasında hazırlanan 51 nolu CD’deki Hakim savcı ve üst düzey yöneticiler hakkındaki gizli görüntülerin kimileri Ergenekoncular parantez içerisinde benim de dahil olduğum demiş kimileri ise cemaat taraftarı polisler tarafından oluşturulmuş olduğunu iddia etmektedirler. Ortaya çıkartılan şantaj ve tehdit görüntüleri içindeki kişiler açısından değil bu görüntüleri çekenler açısından araştırmalı ve failler bulunmalıdır. Bunun aynısını Ali Suat Ertosun da söylemişti. Peki, bulunabilir mi eğer ciddi araştırılır ve araştırmacılar desteklenirse yapanlar kesin olarak bulunur. Her iki iddiada bence birincisi zaten iyice araştırıldı tarafsız ve her türlü imkânla desteklenmiş bir araştırma grubu tarafından incelenirse gerçek ortaya çıkartılacaktır. Bunu emniyet istihbarat dairesi imkanlarıyla kesin olarak tespit etmek mümkündür. Fakat korkarım araştırma yapmaz, yaptırılmaz veya yasak sağma kabiliyetinden olur demektedir. Sayın mahkemeniz, bugüne kadar resen aldığı ara kararlarla ve bizim taleplerimizi değerlendirmek suretiyle DVD ile ilgili gerekli tüm işlemleri yapmış ve her ne kadar orijinal DVD’nin Sayın Hanefi Avcı’nın dediği gibi çatlatılmasına ve okunamaz hale gelmesine mani olamadıysa da TÜBİTAK bilirkişisi Hayrettin Bahşi polisin ben de bu DVD’nin kopyası var diyerek gönderdiği ve içinde diğer Yargıtay Hakim ve savcılarıyla beraber eşimin fişleme bilgilerinin de olduğunu bu sayede öğrendiğimiz kopya DVD’yi incelemiş ve bu DVD’nin benim gözaltına alınmamdan bir hafta önce poliste oluşturulmuş olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla hakkımda tek delil olan bu DVD’nin kime ait olduğu da cevabını bulmuştur. Savunmam esnasında DVD’nin polis tarafından büromuza nasıl konulduğunu ve nasıl bulunduğunu videoda açık net olarak göreceksiniz Sayın Başkanım. Polisin nasıl getirdiğini, nasıl koyduğunu hepsini göstereceğiz videosu var. Sadece şunu söylemek istiyorum orijinali olmayan imajı alınmamış kopyası olduğu iddia edilen DVD’nin incelenmesinden de polise ait olduğu ortaya çıkan bu DVD’leriyle avukat olarak avukat olarak 21 aydır niye tutuklu olduğumu anlamakta güçlük çekiyorum ki siz mahkeme olarak mahkeme olarak sizin tarafınızdan fotokopiden belge olunmaz şeklinde bir karar verilmişken. E bununda orijinal DVD’de bulunmadığına göre burada fotokopisi sadece yani kopyası var o zaman bu da belge değildir yani bunu sizde kararınızla vermiş olduğunuz kararınızla teyit etmiş oluyorsunuz. Talebim Sayın Başkanım, sayın mahkemece uygun görülürse Sayın Hanefi Avcı’nın kitabında 51 nolu DVD ile ilgili beyanları dikkate alınarak bu konuda tanık olarak dinlenmesini ve tahliyeme karar verilmesini talep ediyorum.”
Sanık Hasan Ataman Yıldırım:” Sayın Başkanım Sayın Mahkeme Heyeti ve salondaki herkesi saygıyla selamlıyorum, dün ve bugün özellikle yeni bir üye Hakim no aldığıma göre Gökmen Demircan doğru söyledim herhalde, olduğu için çok kısaca bir parça kendimle ilgili anlatıp ondan sonra bugünkü anlatacağım hazırladığım konuya gireceğim. Ben çok başarılı bir eğitimden sonra ki buradaki birçok insanında böyle olduğunu görüyorum. Deniz harp okulundan mezun oldum deniz subayı olarak, daha sonra Amerika’da bilgisayar yüksek eğitimi mühendislik eğitimi aldıktan sonra bilgisayar yüksek mühendisi olarak 1984 yılında yani bundan 26 yıl evvel deniz kuvvetlerinden istifa ederek ayrıldım. Kurucusu olduğum şirkette bilgisayar yazılım şirketinde hem yönetici olarak çalışıyorum hem siyasetle uğraşıyorum hem üniversitede ders veriyorum hem de derneklerde çok yoğun olarak çalışıyorum dernekler dediğim bunlar ağırlıklı bilgisayar dernekleri artı ADD gibi şimdi sanki suç unsuruymuş gibi burada hedef tahtasına konan Atatürkçü Düşünce Derneği de var tabi ki. Ben her deniz subayı veya harp okulu mezunu kara deniz hava bütün subaylar gibi zaten etiketim üzerinde Atatürkçü olduğum belli. Benim içim dışım her şeyim tam bir Atatürkçüdür ve burada da enerjimi hapiste olsun burada mahkemede olsun Atatürk’ün resmine bakarak hapishanede burada da Atatürk’ün büstüne ve altındaki Adalet mülkün temelidir yazısına bakarak her zaman başım dik gururla burada tutuklu olarak bulunuyorum. Hiçbir zaman enerjimi ve moralimi bozmadım zaten beni savcılar yazarken iddianamede örgütün motivasyoncusu diye de yazmışlar demek bu şeyimi tespit etmişler daha evvelden. Fakat bu oyunlar hiçbir şekilde Türkiye’yi geri döndüremeyecek bu tertip merkezinin gücü Atatürkçülüğü yenemeyecektir. Bilgisayar şirketimi aramaya geldikleri zaman polisler ortalıkta elemanların masalarında benim odam ayrı elemanların odaları ayrı elemanların ortalıkta kilitsiz masalarda dolaplarda bizde kilit yoktur bir tane kilitli kasamız var ondan da bir şey çıkmadı zaten. Sahte iki tane ufacık bellek 5 tane CD bir tane de DVD yerleştirmişler ki bunlarında bir kısmı dolu bir kısmı boş olduğunu anlıyorum bir kısmının da daha sonra benim evimden çıkan sabit disk bilgisayar diskimden de aldıkları bir takım bilgilerle karıştırarak karma bir tane de 117 numaralı DVD poliste hazırlanmış. Bir kere bunlar CMK 134’e göre, alınmadı yani kopyası alınmadı verilmedi. Biz üstelik o zaman polislere dedik bilgisayar şirketiyiz biz disk alıp hemen bunları kopyalayalım CD’mizde var hemen bunların imajlarını çıkartalım dedik. Yok dediler bir yere telefon ettiler yok dediler bunların böyle yapmamalarının sebebi sonradan kendileri yükleyecekleri için nitekim bu CD’lerin filan bir kısmı ben Ocak ayının başında 7 Ocakta tutuklanıyorum, 19 Nisanda hazırlanıyor. Yani daha doğrusu imajları alınıyor bakılıyor kaç ay bunlar üzerinde uğraşıyorlar bana göre suç uydurup poliste bunu hazırlıyorlar. Ben burada polisi suçlamak istemiyorum benim bir özelliğim benim babam polis Atatürk zamanında polislik yapmış merhum kendisi, ben bir polis çocuğu olarak bir de bir subay olarak devletin polisine herhangi bir şekilde bir kelime ters bir kelime söylemem mümkün değil ve bende o zaman polisler arama yaparken çok güvenli bir şekilde onlara güvendim fakat polis dediğimde tabi buradaki polis emniyet teşkilatını kastetmiyorum polisin içine yuvalanmış bir grup, Fethullah Gülen diyelim adını da veriyorum. Öyle anlaşılıyor cemaat bir grup insan maalesef bunları yapıyor. Peki ben niye seçilmişim ilk defa emniyette ifade vermedim savcılıkta ifade veriyorum karşımda hayret ettiğim bir sürü Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili deniz kuvvetleriyle ilgili benle hiç ilgisi olmayan denizaltı hareket planları bir şeyler filan çıktı şaşırdım kaldım şok oldum. Anlaşılıyor ki cemaatin hedefi deniz kuvvetleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Bende deniz kuvvetlerinden ayrılmış biri olarak ve bilgisayarcı olarak şirketimde binden fazla CD var ıvır zıvır var bunların arasına çok kala üç beş tane şeyi yerleştirdiler oradan beni köprü olarak kullanıp deniz kuvvetlerine saldırdılar. Deniz kuvvetlerine tabi saldırmasının da bir sebebi biliyorsunuz Karadenizli deniz kuvvetleri Amerika’ya müsaade etmedi son Gürcistan olayında Karadeniz işbirliği filan teşkilatı yapıldı dolayısıyla deniz kuvvetleri bir kere Amerika’nın hedefinde. Sabahleyin Mustafa Özbek anlatırken gemi filan yapmıyoruz diyordu Türk deniz kuvvetleri hem kendi tersanelerinde hem de Türkiye’deki özel tersanelerde gemi siparişleri verilerek gemiler yapılıyor. Gemilerin en önemli özelliği sadece cihazlar değildir bu cihazları idare eden yazılım sistemleridir bilgisayarlardır. Bu atış kontrol sistemleri yazılımlarda Türkiye’de Türk deniz kuvvetleri tarafından ve diğer işbirlikçi yerli firmalarla beraber üretiliyor artık deniz kuvvetleri kendi gemisini yapıyor. Eskiden olduğu gibi Amerika’dan kullanılmış eksi 2. dünya harbinden kalmış gemiler alıp konserve gemiler diyoruz biz onlara o tip gemileri alıp burada kullanmıyor artık onların modası geçti. Yani deniz kuvvetleri de oldukça ileri dolayısıyla Amerika’nın hedefinde o kadar deniz subayı onun için tutuklandı hiç bu olaylarla ilgisi olmadı diğer balyoz Poyrazköy vesaire bütün bu olaylara bakarsak hedefte Amerika’nın buradaki maşaları bunu tertipliyor ve hedefte deniz kuvvetleriyle beraber Türk Silahlı Kuvvetleri hedef Atatürk Cumhuriyeti bunlar gayet açık. İşte dün bahsetmiştim bir avukattan güya hazırlanmış ondan sonra bir deniz subayı değiştirmiş o belgeyi polis bana koymuş o belgeden şimdi gelen buraya hem kim çıkarsa bütün Ergenekon sanıklarıyla ilgili belge koymuşlar onu soruyorlar Hasan Ataman Yıldırım’dan çıkan belge. Bende o çıktığı zaman birden ben çok sakin biri olarak onu söyledikleri zaman birden sinirleniyordum yani yerimde duramıyordum. Artık bunun sahte olduğu belli evet polis tertip merkezi bana benim gibi pırlanta bir subaya eski subaya ve şimdi görevde olan bir sürü pırlanta subaylara çamur atıyor ama bu çamur onların üzerinden akıp gidiyor bir şey olmuyor ve nitekim o çamur atılanlardan bir kısmı yine dün adı geçen Şafak Yürekli Albaydı ben iki senedir buradayım o şimdi Amiral oldu daha böyle amiral olanlar var başkaları da var. şimdi burada masumiyetimi ispatlamak bana düşüyor yani suçlamaları yapıyor yapıyor sen bunları kendin ispatla bakalım bunun öyle olmadığını ben Nisan 2010’da savunmamı yaptım savunmamı yaparken de en başından dedim ki, hem savcılara hem mahkeme heyetine, bütün soruları sorun her şeye cevap vereceğim dedim sadece geleceği sormayın geleceği sizler biliyorsunuz dedim nitekim bana her şeyi sordular her şeye de cevap verdim. Bu konan sahte belgelerin dışında benimle ilgili hiçbir suçlama yok suçlamanın bir tanesi de suçlama demeyeyim de beni İşçi Partisiyle bağlantılı gösteriyorlardı. Öyle belgeler koymuşlar bir sürü ne buldularsa koymuşlar benim İşçi Partisiyle hiçbir ilgim yok anlattım anlattım hayır ille de işte bir güven grubu toplantıları ben o toplantılara katılıyorum siyasi bir grup var o toplantılarda ben orada katılmadığımı söylüyorum hayır diyorlar işte Doğu Perinçek katılmış sen de onu dinlemişindir hayır katılmadım. Sonunda bir tane bir e-posta çıkardım buldum ben o grubu katılmadan evvel Doğu Perinçek orada konuşma yapmış sadece Doğu Perinçek değil burada eski 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’de konuşmuş herkesi çağırmışlar. Onu ispatladıktan sonra sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in sesi kesildi yani önce çamur atıyorlar bunu temizlemek bana düşüyor ben temizlerim hepsini ben pırlantayım. Evet, bunun gibi yani ben bunların detayına girmeye kalkarsam bunlar gibi 50 tane şey var. Ayriyeten burada yine anlattım daha evvel bu konan CD’lerde teknik olarak bir sürü terslikler var bu CD’yle hep oynamışlar sonradan sonradan yüklemişler CD’ler tutarsız. Dedim bunları talebim oldu mahkemeden incelettirelim üniversiteye onlar daha inceletilmedi. Yine başka bir husus benim hiçbir telefon tapem yok konuşmam yok bende çok telefonu kullanırım e kaç senedir de aynı telefonu kullanıyorum. İlk çıktığından beri 2001 yılından beri mi aynı cep telefonu, hiçbir telefon tapem yok neden. Çünkü ben hiç küfürlü konuşmuyordum burada telefon tapelerini inceleyin özelikle ben size sayın Hakim, Gökmen Beye özellikle hitap ediyorum çünkü siz daha yeni geldiniz bilmiyorsunuz herkesin konuşmalarından ne kadar küfürlü varsa ilgili ilgisiz o onunla konuşmuş bu bununla konuşmuş küfür etmiş onları koyuyorlar buraya burada amaç, insanları bak siz küfürlü konuşuyorsunuz deyip başkalarının gözünde düşürmek. Davayla ilgili değil ha benim küfürlü konuşmam yok diye hiçbir tane tapem yok zaten hiç kimsede suç unsuru bir şey yok uydurmuşlar her şeyi. Zaten savunma yaptıktan sonra Mahkeme Başkanı daha evvelki Köksal Şengün bana da iki bir tahliye verdi diğer üye Hakimler vermedi. 36 kişinin burada tutuklu bu davada sadece 2 ve 3. davalar müşterek 36 kişinin 29 kişisine başkan tahliye veriyor diğer iki üye vermiyor. Onun için ben özellikle size anlatıyorum yani zaten buradan bir tahliye çıkmayacak biliyorum sizde zaten evet deseniz bir şey çıkmayacak ama hiç değilse siz dışarı gittiğinizde burada neler olup bitiyor onu görün onun için bir herkese diyoruz ki herkes dışarıdan ben eş dost tanıdık kimi görürsem diyorum gelin bu davayı inceleyin bu davada neler oluyor onları bir görün dolayısıyla Sayın Hakimimizde görüyor gittiğinde bir akşam düşünür.”
Mahkeme Başkanı:" Önyargılı olmayın Ataman Bey, yani böyle böyle peşin hükümlü olmayın yani öyle söyleyeyim.”
Sanık Hasan Ataman Yıldırım:”Önyargım değil, bakın benim önyargım yoktu başta güvenim sonsuzda ama geçen zaman içinde bunları gördüm bunları gördüm. buyurun, tamam, ama tamam yani sizin bugün olup yarın olmamanız önemli değil ama netice de sizde bir izleyicisiniz diyelim sizde bu olayı görüyorsunuz o bakımdan önemli.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun devam edin.”
Sanık Hasan Ataman Yıldırım:”Şimdi bu davanın herkesin söylediği gibi başsavcısı buradakiler değil buradakiler savcı filen değil esas başsavcısı Recep Tayyip Erdoğan her gün çıkıyor konuşuyor biz burada esasında tiyatro yapıyoruz. Şu referanduma yönelik olarak her gün çıkıyor başsavcı televizyonlarda bu davadan bahsediyor. Ben burada diğer bir uzmanlık dalı oluşmaya başladı benim için ben burada hukuk stajı yapıyorum harp okulunda filan belli hukuk dersleri okuduk ayriyeten ikmal subayıyım belli dersler hukuk bilgilerim var. Burada da 20 ayı geçti 21 ay oldu benim hakkımda bu sahte delillerin dışında hiçbir şey yok. 19 Mart tarihinde ben bir dilekçeyle maskeliler diye bir şey var benim iddianamede şöyle yazmışlar; 651-652. sayfalarda 76. klasörde var 101 sayfasında PDF 101/201’de. ADD maskeli yani Atatürkçü Düşünce Derneği maskeli demek istiyor din maskeli dindar kişiler İP İşçi Partisi maskeli, Kuva-i Milliye maskeli parti PKK, PKK ile ilgili ve PKK maskelide iki tane PKK’yla ilgili dosyalar var. Tabi ben bunların ne olduğunu hiç anlamamıştım iddianamede o kadar ek dosyalarda hiçbir şey yok aradan zaman geçti bizim şirketteki elemanlar bunların HTML heşdiemel İngilizcesiyle dosyası olduğunu yani bir internet dosyasının adı olduğunu sonunda da yazıyor orada HTML dosyası diye olduğunu anlayınca internetten arıyorlar bakıyorlar nedir diye buluyorlar olay şu ben tutuklandıktan 9 ay sonra ben içeri giriyorum ben buradayım Amerika Birleşik Devletlerinin Utah eyaletinde işte bu cemaatçilerin olduğu yerler. Fas domain inc ink yani şirket anlamında yabancı bir firma adına kayıtlı www.maskesidüşünler.com gibi bir sitede bu bilgilerin olduğunu görüyorlar bendeki çıkan bilgilerin aynısı, bu bilgilerde de şöyle bilgiler var; Ermeni kökenli vatandaşlar güya bu saydığım ADD, Kuva-i Milliye filan gibi yerlere girmişler. Daha doğrusu ermeni derken ermeni kökenli babası, dedesi, büyükbabası, büyük dedesi, anneannesi, vesaire ermeni olanlar buralardaymış güya sözde onlar kendilerini maskelemişler gözükmüyorlar ama bu işleri karıştırıyorlar gibi bir ifade bununla ilgili kalın bir dosya hazırladım. Yanımda bir kopyası da var o dosyayı mahkemeye heyetine ben sundum. 19 Martta sundum mahkemeye eklerine CD’lerde koydum dedim bunu acele internetten bakın sizde görün gerçek olduğunu (bir kelime anlaşılamadı) orada karar alındı naip Hakim Hüsnü Çalmuk bununla ilgili baktı daha sonraki bir duruşmada da bunları detaylı dilekçede var okumuyorum dilekçe vereceğim şimdi bu konuda. Biz bunu tespit ettik dedi burası tespit etti ama sadece yapılmış olan durum tespiti yapıldı bu bilgileri internette ABD Utah eyaletinde yayınlan şirket Fasdomain inc. ve siteyi sunucu olarak barındıran şirket hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığını bilgisini henüz mahkemeden bir cevap alamadım yani bu olayın araştırılması gerekir bunun arkasında kimler yapmış çok basit o siteyi yapan kişiler isimleri alırken kredi kartı filan bunu yurtdışından sorulsa bunlar bulunabilir. Görüldüğü üzere kökü dışarıda olan bu tertibin Utah olması düşündürücüdür. Benim tahminime göre Hrant Dink cinayeti de bu tertibin bir parçası olup ulusalcıların üzerine yıkılmaya çalışılmaktadır. Tetiği çeken değil perde arkasında tertip merkezi hem ergenekonu uydurmuş hem de Hrant Dink cinayetini planlamıştır. Diğer benzer Trabzon rahip, virgül Malatya Zirve Yayınevi katliamları da bu tertibin parçası olduğuna kuvvetle inanıyorum. Malumunuz üzere bunları internet sitesine koyarak Türkiye’de ayrımcılık yapılıyor en son sözde kafes tertibi içinde de Ermenilere karşı bazı planlardan bahsedilmekte olup bu iddialarda tamamen hayal mahsulüdür. Görüldüğü gibi emniyet camiasında güvenilir bir kişi olan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tarafından son günlerde yazılan kitabın ismi Haliçten yaşayan vesaire kitabında detaylı açıklandığı üzere önce kurbanlar tespit ediliyor sonra sahte dokümanlar üretiliyor. Artık tertibin maskesi düşmüştür şimdi taleplerime geliyorum; talep bir, bu sitelerin araştırılması dava edilmesi benim ve avukatlarımın boyunu aşar. Çünkü bu tip olaylar dediğin herkes sen mağdursun sen incele. Bir buradaki olay benimle ilgili değil hepimizi ilgilendiriyor hem mahkeme heyetini hem buradaki sanıkları bütün çünkü arkasında aynı olay var aynı tertip merkezi var. Bu bakımdan davanın temelinden sahte belgelerle tertip merkezi tarafından oluşturulduğunun tespite ancak bağımsız mahkemelerce yürütülebilir. Bu konuda mahkemenizce araştırma yapılmasını bütün bu tertiplerin arkasındaki merkezin ortaya çıkarılmasını talep ediyorum. Talep iki, savcılık makamının bu dilekçemi dikkate alarak soruşturma yapmasını talep ediyorum madem mahkeme yapmıyor Cumhuriyet savcıları adında bir tek Cumhuriyet olan makam Cumhuriyet savcıları neden böyle bir olayın üzerine gitmiyor hele bu davanın Cumhuriyet savcıları. Talep üç, Hanefi Avcı’nın tanık olarak 29 Ağustos 2010’da ifadesini alan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına maskesi düşünler hakkında mahkemenize sunduğum davanın dosyasının bir kopyasının mahkemenizce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini talep ediyorum. Bende bunu gönderebilirim ama sizin buradaki ifadeler araştırmalarla sizin mahkemenizin tespitiyle beraber gönderilmesi daha bir önem kazanmaktadır. O bakımdan mahkeme kanalıyla gönderilmesi talep ediyorum. Talep dört, sahte komplo dijital dosyalar konusunda davanın temelini aydınlatacak bilgilere sahip Hanefi Avcı’nın tanıklara sıra gelmeden yani beklenmeden acil olarak bu davada tanık olarak dinlenilmesini talep ediyorum. Çünkü böyle bir tanık dediğimiz zaman daha evvelki benim taleplerimde olmuştu o sahte belgelerle ilgili dediler daha sonra. Ama ben burada tutukluyum bu davanın bir an evvel ortaya çıkması için bütün bu sahte belgelerin nasıl hazırlandığını bilen emniyet müdürünün burada gelip bilgi vermesini talep ediyorum. Talep beş, bunu yavaş sesle söyleyeyim tahliyemi talep ediyorum. Çünkü bir şey olmayacağını da biliyorum. Altı talep altı, tahliye edilmediğim takdirde bunu yüksek sesle söyleyeyim ki edilmeyecek her zaman olduğu gibi basmakalıp değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun olarak gerekçesi yazılarak tutukluluğuma devamın sebepleri açıklanarak, karar verilmesini talep ediyorum bu dilekçeyi bilgisayarda yazdım ama zaman kısıtlamasından dolayı her şeyi yetiştiremiyoruz altında da boş yer bıraktım onu da elle ilave ettiğim taleplerim var burada okuyorum. Talep yedi, ilgi B dilekçem yani 16 Ağustos tarihli dilekçemde belirttiğim talep ikideki internet andıcı esas numarası 210/106 birde onunla ilgili belge koymuşlar benden oraya bağlamaya çalışıyorlar yok öyle bir şey. Hay hay soruşturmasının Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğinden istenmesini talep ediyorum. Bunu talep etmiştim bununla ilgili bir şey çıkmadı bunu tekrar talep ediyorum. Hiç tanımadığım insanları benim üzerimden belge çıkartıp kara kuvvetleri komutanı olacak Orgeneral Hasan Iğsız’ın kara kuvvetleri komutanı olmasını engellediler emekliye sevk ettiler ben hiç kimseyi tanımıyorum. Böyle bir soruşturma var böyle bir soruşturma olmasını ben geçen şeyde anlatmıştım detaylı olarak bu ıslak imza davasının tutanaklarını aldım. Sayın Başkanım biliyor ıslak imzanın ben tutanaklarını aldım o tutanaklarında Dursun Çiçek Albayın bu konuda açıklamaları var. Çünkü benimle ilgili Genelkurmay araştırma yapıyor benle ilgili olmadığını onlar tespit etmiş bu çok önemli bunu talep ediyorum. Talep sekiz, yine aynı dilekçede belirttiğim orada talep iki numaralı olan bu bana konan sahte bellekler, CD’ler, DVD’ler ile ilgili üniversitelerde örneğin, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi ve Yıldız Teknik Üniversitesi ve veya TÜBİTAK’ta incelenmesini talep ediyorum. Çünkü oradaki sahtekârlıklar üzerindeki oynandıkları ortaya çıkacak bununla ilgili de ben yine bir savunmamda detaylı yazmıştım bununla ilgili dilekçemde ilgiler var çok teşekkür ederim sağ olun.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun, buyurun.”
Sanık Mustafa Balbay söz istedi, verildi:" Sayın Başkan Sayın Heyet, salondaki hazır bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkan, ben sözlerime öncelikle mahkemenizin bir kararına gönderme yaparak ve bundan duyduğum isyanı salondan atılmayacak cümlelerle ifade ederek başlamak istiyorum. Tekin İrşi Cumhuriyet Gazetesini bombalayan kişi. Tekin İrşi bu davanın eylemi olarak gösterilen bu sözde ve hala kanıtlanmamış Ergenekon terör örgütünün iki silahlı eyleminden biri olarak Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesinin bombalanmasını eylemlerini yaptığı öne sürülen bu örgütün bomba atan elemanı Sayın Başkan, Tekin İrşi. Ve bu kişi Ankara’da yargılandı çete kurmak eylem amaçlı ve anayasayı değiştirmek üzere eylem yapan bir örgüte terör örgütüne üye olmak suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ve patlayıcı madde bulundurmak ve taşımak suçundan da 3 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu dava bittikten sonra huzurunuza geldi ve siz Tekin İrşi’yi serbest bıraktınız Cumhuriyet Gazetesinin yazarı Mustafa Balbay tutuklu Cumhuriyet Gazetesini bombalayan Tekin İrşi serbest. Kimden şüpheleniyorsunuz bu davada bize nasıl bir vicdan anlatabilirsiniz burada benim hiçbir intikam duygum yok. Tekin İrşi’ye sizden daha uzak değilim ama bu dava eğer bir terör örgütü davasıysa asrın davasıysa ve sizler bu davanın tek eylemi olarak gösterdiğiniz bu kişi sizden önceki Ağır Ceza Mahkemesinde bu cezaları almışsa dosya yeniden önünüze geldiğinde henüz daha hüküm bile vermediniz daha yolda iken bu şüphenizi nasıl bıraktınız. Sayın Başkan, ben 3 yazarı teröre kurban edilmiş bir gazetenin yazarıyım, ben terör sonucu katledilmiş Uğur Mumcu’nun yerinde onun yerine doldurmak değil ama bayrağı yerde bırakmamak için yazı yazan ve kalemini kırmamış bir gazeteciyim. Siz beni terör örgütü üyeliği şüphesiyle şuanda tutuklu yargılamaktasınız ama Cumhuriyet Gazetesine bomba atan kişiyi serbest bırakmaktasınız ve tutuksuz yargılamaktasınız. Her şey bir yana salt bu uygulamanız bile buradaki yargılamanın nasıl sürmekte olduğunu bence çok iyi göstermektedir. Burada Tekin İrşi’yi yurtdışına kaçma şüpheniz yok anlaşılan Tekin İrşi’nin. Tekin İrşi yurtdışına kaçmazda Mustafa Balbay mı kaçar, iddia makamı burada Nihat taşkın’a soruyorum; 2009 Ocak ayı avukatım, avukatıma dedi ki; Mustafa Balbay’ı yeniden ifadeye çağıracağız bunun her anlama geldiğini tabi ki biliyordum ben. İzlendik, telefonlarımız dinlendi, bir tek kaçma şüphemiz oluştu mu bir tek delil karartma şüphesi şüpheniz var mı, her şey bir yana bana bu söylendi. Sen tekrar çağrılacaksın dendi ama biz yine bu ülkeden kaçmadık, kaçmayız da. Ben tekrar ediyorum ben yurtdışına kaçma şüphesiyle yani yurtdışına kaçma şüphesi değil siz beni serbest bıraksanız ama Türkiye’de yaşamayacaksınız deseniz ben kabul etmem. Bu ülke bizim şah damarımız, ama bizi böyle bir şüpheyle tutuyorsunuz ama şuanda Cumhuriyet, örgütün tek eylemi diyorsunuz Sayın Başkan. Ama orada üye olduğu sabit sizden önceki mahkemece de sabit görülmüş bir uzun süren bir buçuk iki yıl süren yargılama sonucu sabit görülmüş suçu.”
Mahkeme Başkanı:" Kimsenin suçu sabit değil Mustafa Bey, yargılama devam ediyor Yargıtay birleştirme kararı verdi ve şuanda yargılaması da burada devam ediyor.”
Sanık Mustafa Balbay:” Ama Sayın Başkan, siz bir önceki mahkemeyi hiç tanımıyorsunuz demek ki kendinizi tanımıyorsunuz ben onu söylüyorum Sayın Başkan, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi demiş ki; bu suç sabit hüküm vermiş ve kendisi kabul etmiş Sayın Başkan, yani siz de Habur gibi yapmadın değil mi, mi diyeceksiniz Sayın Tekin İrşi’ye sen örgüt üyesi değilsin değil mi, mi diyeceksiniz devamında sana bu bombayı atma dediler değil mi, mi diyeceksiniz suçu sabit görülmüş sabit başkan.”
Mahkeme Başkanı:" Ben usul hukukuna göre söylüyorum yani o karar henüz kesinleşmedi o manada söylüyorum yargılaması devam ediyor o manada söylüyorum, buyurun, buyurun.”
Sanık Mustafa Balbay:”Ama bir önceki mahkeme kesinleştirdi Sayın Başkan, onu tanımıyorsunuz demek ki bu nasıl bir şüphe oluştuğu da kafanızda ve nasıl bir yargılama mantığını da çok iyi ortaya koymaktadır Sayın Başkan. Şimdi burada Sayın Başkan, bir başka yanım Mustafa Balbay ile ilgili içinizde elinizdeki tek delilde Mustafa Balbay’a ait olduğu öne sürülen iddia makamının başlayıp bitirdiği tek şey 1 nolu belge dediğiniz benim bilgisayarımdan ele geçirildiğini iddia ettiğiniz belgeler. Sayın Başkan Sayın Heyet, bu bölümü olayın içinde bulunan uzman demeyeyim kendime ama olayların içindeki bir kişi olarak dinlemenizi rica ediyorum. Bugünkü bakışınız nedeniyle, şu internet ve bilgisayar olayına bugünkü bakışınız nedeniyle ilerde çocuklarınız sizden mutlu bahsetmeyecek. 1970’li yıllarda Türkiye’de ilk çevre kirliliği olayı başladığında Sayın Başkan, mahkemeler bu konuda dava açılmaz dediler bir mahkeme üyesi Sayın Başkan, şunu söyledi tarihe geçmiştir ne demek hava kirliliği bu hava çamaşır mı ki kirlensin. Böyle baktılar bilmiyorlardı olayı ama sonra gördüler ki çok ciddi bir olay bugün çevre davaları sizin en önemli konularınızdan biri mahkemelerin ve siyasi iktidarların en çok karşı karşıya kaldığı durumlardan biri. Bunu bugünkü hidroelektrik santral ihalelerinde kimi yatırımlarda çok iyi görüyoruz. Mahkemeler set çekiyor çünkü kirliliğin bilincine vardılar bugünde bilgi kirliliği deyince siz ciddiye almıyorsunuz bizi farkında değilsiniz. Ama ilerde dediğim gibi hiç mutlu olmayacaksınız bu kararınızdan bu bakışınızdan. Şuanda internet olayı Sayın Başkan Sayın üyeler, insanoğlunun yeryüzünde bir toprak parçasına bağlı kalmadan adresini verebildiği ilk olaydır. Tanımı tekrar ediyorum, internet insanoğlunun bir toprak parçasına bağlı kalmadan adresini verebildiği ilk olaydır siz bunu tanımıyorsunuz daha size polisin 3. elden ilk bilgiler ışığında derleyip toplayıp getirdiği her şeyi belge olarak sayıp bize anlatıyorsunuz burada delil olarak tutuyorsunuz. Her geçen gün TÜBİTAK 2. kez şuan biraz önce Sayın Göktaş’ın söylediği Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü yine aynı şekilde söylemiş, şuanda siz sizin bir bilgisayarı buraya getirmeniz bir evi temeli ile birlikte alıp buraya getirmenizden farkı yoktur. O evin içinde ne olduğunu kesin olarak saptamadan evi buraya getirseniz içinde şu belge vardı derseniz geçerli olabilir mi olamaz ama ne yazık ki biz bunu size anlatamıyoruz. Ya da siz anlamamakta direniyorsunuz örneğin sadece bende kendimden bir örnek vereceğim. İddianamenin eklerinde var Mustafa Balbay’a ait örneğin 2004 yılındaki bir not 2 sayfalık bir not gece yarısı 01:48, 53’te oluşturulmuş 01 biri 48 dakika 53 saniye geçe bir sonraki not Sayın Başkan, biri 48 dakika 54 saniye geç oluşturulmuş. Bütün bunların kopya olduğu açık, ben sizden hiçbir şeyi saklamadım ilk sorgumu yapan Nihat Taşkın’ın yüzü dE burada ben kimi görüşmelerin sayılarını unuttum net söylemedim ama evet dedim benim notlarım var ama bunlarla oynanmış. Bunların hiçbirini bize göstermediler ama siz hala bu internet olayı yüzü, olayı üzerinden bu da, bu delillerin geçerli olup olmadıklarını karar vermemekte direniyorsunuz bütün TÜBİTAK dahil her kurumdan vazgeçtim TÜBİTAK’ın dahi bunları delil olarak kullanamazsınız demesine rağmen. Bu konuda sizi bir kez daha bu bilgisayara kayıtlı bilgisayara dayalı delillerle ilgili yeniden düşünmeye davet ediyorum ve internetle ilgili bugün evrensel olarak yapılan bir tanımda şudur. 7. kıta bambaşka bir kıtadır artık ama siz oraya bu dava kapsamında bir korku yeri bir belge üretim yeri insanların bir ürkme yeri haline gelmiş durumda. Sayın Başkan Sayın Heyet, değinmek istediğim bir başka durum Ağustos ayı içinde iki farklı kitap yayınlandı. Bunlardan biri tabi ki çok popülerdi ve kamuoyunda çok baskı yaptı Hanefi Avcı’nın Haliçte yaşayan simonlar dün devlet bugün cemaat kitabı diğeri de Türkiye Barolar Birliğinin tutuklama raporu kitabı bu kitabın bir kopyasını Tuncay Özkan size verdi ben çokta uzun değil dikkatle okumanızı diliyorum. Sizin şuanda dayanak oluşturduğunuz CMK ile birlikte Sayın Başkan, tutuklamalar olağanüstü artmış ve Türk yargı sisteminde bir garip bence kanserojen bir durum ortaya çıkmış. CMK’nın yürürlüğü girdiği 2005 yılında cezaevlerindeki insanların yüzde 45’i tutuklu yüzde 55’i tutuklu yüzde 45’i hükümlüydü. Yüzde 55’i tutuklu hala dünya ölçeklerine göre çok kötü bir durum yüzde 45’i de hükümlü. Bir yıl sonra Sayın Başkan, bu CMK ile birlikte tutuklu yüzde 63 CMK farklı anlaşılmış bu CMK Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundan çıkmış cezaevi muhakemeleri kanunu çıkmış haline gelmiş. İnsanları ilk tutuklama öne çıkmış ve bugün geldiğimiz noktada dünya ortalamasının tersine şuanda cezaevlerinde tutuklu sayısı yüzde 51, bu dünyada yüzde 20’yi geçmiyor Sayın Başkan, sizler tutuklu yargılama kararını veren kişiler şuanda bize karşı bir ön infaz diyebileceğimiz uygulama içindesiniz. Bu durum gösteriyor ki; yine dünyada tutuklanan bir kişinin hüküm giyme olasılığı Japonya’da yüzde 99, İngiltere’de yüzde 97, Almanya’da yüzde 96, Fransa’da yüzde 98, Türkiye’de rekor en üst olduğu dönem yüzde 70 olmuş Sayın Başkan. Lütfen bunu bir muhakeme edin şuanda sizlerin uygulamalarıyla birlikte masumiyet karinesi yoktur mahkumiyet karinesi vardır. Sizler Türkiye’de masumiyet değil mahkumiyet karinesi uygulamaktasınız baştan suçlu ilan et at içeriye sonra ne zaman bırakırız ben bıraktığınız kişilere bakıyorum hakkında bir tek delil dahi değişmeden yeni bir durum dahi oluşmadan bırakıyorsunuz bende bırakılmalarından yanayım tabi ki ama o zamana kadar niye tuttunuz hiç kimse soramıyor. Çünkü özgürlüğüme kavuştum bu yeter bana diyor ama şuanda Türkiye’de evrensel masumiyet karinesinin yerine ne yazık ki mahkumiyet karinesi almış durumdadır mahkumiyette böyle hüküm giymeye gerek yok zaten şuanda bizler fiilen Sayın Bülent Arınç’ın deyimiyle 10 yıl hapis cezası almış olmanın karşılığı kadar cezaevindeyiz. Sayın Başkan, Sayın Üyeler, tutukluluk sizinde çok iyi bildiğiniz gibi bir önlemdir. Tutukluluğun bir kontrol ve düzen altına alınması 17. yüzyılda İngiltere’de başlamıştır. Ve o döneme kadar tutuklama şuydu Sayın Başkan; bir cezalandırma yöntemiydi kral diyordu ki; benim hazineye bir toprak sahibine şu kadar para yolla, yollamıyordu tutukluyorlardı bir süre sonra serbest bırakıyorlardı. İşte bu keyfiyeti ortadan kaldırmak için tutuklamayı belirli bir düzene koydular. Bruno Astronomi biliminin uzay biliminin ilk yaratıcılarından kilise dedi ki ona seni tutukluyoruz. Yargılayıp yargılamamaya sonra karar vereceğiz, o kilise mahkemesi sizden daha dürüsttü Sayın Başkan. Hiç değilse sonra yargılayacağız diyor, ama siz mış gibi yapıyorsunuz yargılıyormuş gibi yapıyorsunuz. Şuanda siz en sık kullandığınız sözcük gerçeği arıyoruz Sayın Başkan, iddianameyi gerçek bu sanıkları gerçek arıyoruz gerçek böyle gerçek aranmaz lütfen soru sormaz soramazsınız diyorsunuz sormayalım siz kendi muhakemenize sorun. Bu sanıkların yargılamaları sürecinde hiç bilinmeyip de ortaya çıkan ne oldu. Şu hiç bilinmiyordu bu yargılama sonucu bir gerçek ortaya çıktı diyebildiğiniz ne var lütfen sorun. Çünkü her şey bir yana Napolyon, sefere çıkmadan önce generallere demiş ki; bilinen bir hikaye ama 5-6 eksik var sayın demiş; demişler ki 1. eksik barut bitti ötekileri saymayın demiş zaten barut bittikten sonra öteki eksikliklere gerek yok. Sayın Başkan, 4 önemli kuruma yazı yazdınız, Ergenekon terör örgütüyle ilgili bilgi ve belgeleri getirin diye. Hiç biri belge getirmedi size işte belgeleri burada sizin kayıtlarınızda yok dediler Genelkurmay Başkanlığı 14 Ocak 2009 ilgi yazınız size gönderdiğimiz bütün yazılarda Ergenekon oluşum isimli belgenin TSK’ya ait olmadığı belgesinde TSK geçen her türlü ifadenin hiç bağlamadığı Ergenekon tipi bir yapılanmaya ait herhangi bir bilgi ve belgenin Genelkurmayda mevcut olmadığı bildirilmiştir Genelkurmay Başkanlığı. Jandarma Genel Komutanlığı, sizin sözünü ettiğiniz 12.06.2007 tarihine kadar böyle bir kayda rastlanmamıştır bu konuda bilgileri Cumhuriyet savcılıklarından almanız Jandarma Genel Komutanlığının yazısı. Ve diyor size daha sonra bilgi gelirse bilgi vereceğiz diyorlar. 31 Aralık 2008 yani 2009’un başında sordum ben avukatlara bir bilgi geldim mi hiç gelmemiş. Emniyet Genel Müdürlüğü, iddianamede var olan bilgilerle bilgimiz aynen iddianamede var olan bilgilerle sınırlıdır. Bu konuda soruşturma sürmekte ve adli makamların bilgisindedir bizde şu var diyememişler. MİT, Milli İstihbarat Teşkilatı 11.12 şey 12.11 2009 da daha bir yıl değil yani bu olayı 3 yıldır konuşuyoruz MİT’in yazısı. Bizde açık kaynaklar dışında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır Sayın Başkan, devletin terörle mücadele eden birimlerinin hiçbirinde böyle bir örgütlenmeye dahil bilgi yok iken şuanda siz gerçeği aramaktasınız ama bu insanları tutuklu tutarak mı arayacaksınız. Şuanda Sayın Başkan, özel yetkili mahkemeler olarak yetkilerinizi iyi yönde kullanmamaktasınız. Sözünü ettiğim bu iki farklı kitap, bu iki kitabın ortak özelliği bir tane ortak özelliği var Sayın Başkan, ikisini de dikkatle okudum. Hanefi Avcı’nın kitabında sayfa 583, uzun uzun anlatmış özel yetkili mahkemelere son 6 yıl içinde atanan tüm savcı ve yargıçlar hemen değiştirilmelidir. Mevcut kadroyla adalet mümkün değildir. Bunu söyleyen bir sanık değil, evet.”
Mahkeme Başkanı:" O onun yorumu Hanefi Avcı’nın yorumu.”
Sanık Mustafa Balbay:”Evet, ama öncesinde de uzun uzun yorumunu yapmış öncesinde uzun uzun yorumunu yapmış Sayın Başkan, kadrolaşıldı demiş. Yine çok farklı olan tutuklama raporunda uzun uzun irdelemişler Aybay ailesinin hukukçuluğunu herhalde teslim edersiniz Aydın Aybay, Rona Aybay, Aybay Rona Aybay’ın kontrolünde çıkmış onun uzmanlık başkanlığı, hazırlanmış raporun en sonu en son sonuç bölümü, CMK 250 maddeyle yetkilendirilmiş Ağır Ceza Mahkemeleri kurulduktan bu yana özellikle son zamanlarda giderek yoğunlaşan tutuklama konusundaki uygulama birçok hakkı ihlaline yol açmaktadır. Bu mahkemeler kaldırılmalıdır bu da Türkiye Barolar Birliğinin yorumu Sayın Başkan, kabul etseniz de etmeseniz de zaman zaman bize kızsanız da yorumlarımızı ileri bulsanız da tarih mahkemesinin sanık sandalyesinde biz değil siz varsınız. Uygulamalarınız şuanda bu, burada devletin ele geçirildiği yazılıyor devlette kadrolaşma olduğu yazılıyor Mustafa Balbay niçin tutuklu biliyor musunuz, dava konularından biri Sayın Başkan. Mustafa Balbay’ın suçlarından biri cumhurbaşkanı ile görüşme yaparak cumhurbaşkanın yapacağı atamaları kontrol ve takip etmek. Sayın Başkan, bir muhakeme edin bu iki yerde geçiyor bu soru bana bu sıradan bir yerde geçmiyor Sayın Başkan, bu delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesinde geçiyor iddia makamı burada bir kişiyi atadı desinler bir kişiyi kadrolaştı Balbay desinler nasıl yaparım ben hangi yetkiyle yapacağım ama öte yandan Avcı çıkmış anlatıyor bu gerçekleri ortaya koyan bir Avcı çıktı bakalım bir savcı çıkacak mı. bunun gereğini yapan bir savcı çıkacak mı bir Avcı çıktı ben şimdi bir savcı arıyorum. Ama Cumhuriyet savcısı hükümet savcısı değil. Çünkü burada iki yerinde buranın nasıl ciddiye alırım Sayın Başkan, ben bunu iki yerinde daha 1. cümlede bana iddiaların hukuki durumunun değerlendirilmesi bölümünde Mustafa Balbay diyor; Cumhurbaşkanıyla kimi atamaları aynen daha başında 1. cümle Sayın Başkan, daha 1. cümle şüphelinin diyor; Cumhurbaşkanıyla aynen okuyorum Sayın Başkan, bazı yerlerde nasıl kadrolaşılabileceğini görüştükleri ilk cümle Sayın Başkan, Mustafa Balbay’ın suçu. Ve tutuklu yargılıyorsunuz Ahmet Necdet Sezer ben tanıyorum kendisini evet gazeteci olarak görüştüm kendisini o koltuğa getiren daha doğrusu ilk öneriyi getiren Bülent Ecevit’e eyvallahı olmamış bir kişi gazeteciyle nerede kadrolaşacak etrafına adam mı aldı Cumhurbaşkanlığı köşkünde bile kadrolaşmamış bir kişiyle ben devlet kadrolaşmasını konuşmuşum bunun neresine inandınız burada nasıl bir gerçek arıyorsunuz Sayın Başkan. Bu iddianame buna benzer ben bu yanını çok öne çıkarmamıştım ama Hanefi Avcı’nın bu saptamalarının ardından ben bir kez daha yani işin vahametini göstermek bakımından vurgulama gereği duydum. Sayın Başkan, tarih mahkemesi dedim, bunu yorumsuz anlatacağım aktaracağım bütün yorumu yapmayı da size bırakacağım ben hiç yorum yapmayacağım. Kahramanmaraş’ta Hüseyin Çelik AKP Genel Başkan Yardımcısı dedim hiç yorum yapmadan okuyacağım, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Adnan Menderes için idam kararı veren yüksek adalet divanı için ne kadar alçak adam varsa orada görev yapıyordu dedi, devamını siz ayrıca ilgi görürseniz okursunuz. Tarih mahkemesi unutmaz, gerçek zamanın çocuğudur zamanla her şey bambaşka yere ama gerçek rayına oturur. Şuanda bizleri örneğin bana yönelik suçlamalarda benim Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devireceğim Mustafa Balbay’ın ve halkı silahlı isyana teşvik ettiğimi söylüyorsunuz ama bir tek delil göstermiyorsunuz ben halkı yani kadrolaşarak mı yani silahlı isyana teşvik edeceğim Cumhurbaşkanını ikna ederek mi teşvik edeceğim. Ahmet Necdet Sezer’i ikna ederek mi teş, daha onlarca vurgulayabileceğim boyutu var. Ama Hanefi Avcı, devlet çarkının ne hala geldiğini anlattıktan sonra devlet çarkının kimler tarafından ele geçirildiği anlattıktan sonra benim devleti de kadrolaşmakla suçlandığımı düşününce ikisini yan yana getirip yorumunu yapmayı Sayın Başkan, size bırakıyorum. Burada yargılananlar hangi, hangi görevde olursa olsunlar Sayın Başkan, kendimden örnek vermeyeceğim burada tutuklu olarak bir süre kalan Kemalettin Balcı ve Bülent Gündoğdu özel harekatta polistiler isimlerini veriyorum Keramettin Balcı, Kemalettin Balcı ve Bülent Gündoğdu Kahramanmaraş’ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kahramanmaraş gezisinde koruma görevi yaptı Başbakan Erdoğan’ı teröristler korudu Sayın Başkan. Emniyet Genel Müdürlüğü bu kişilere o görevlerini gönderdi inanmıyor çünkü bu davaya ama sizler iddia makamınca kurulmuş olan bu örgütün şimdi kimler tarafından kurulmakta, kurulmuş olduğunu aramaktasınız. Ama burada bu tutuklu yargılama gerçekten sözün tam anlamıyla bir rehin almaya bir ön infaza bir fiili mahkumiyete dönüşmüş durumdadır. Sayın Başkan, Sayın Başbakan U2 Grubuyla bir süre görüştü ve daha sonra gittiği mitingde dedi ki; U2 Grubuna niçin tutuklandığımı anlattım kahkahalarla güldü dedi benim fırsatım olsa burada insanların niçin tutuklandığını anlatabilsem yine gülerdi. Ama nasıl gülerdi ne şekilde gülerdi bilmiyorum. Ama buradaki tutuklular Sayın Başbakanın kendisinin de başından geçtiği halde orada öyle burada bu şekilde davranabiliyor. Yine U2 Grubu tabi Türkiye’de çok yakında tanımıyor belki ama dün akşam Zülfü Livaneli’yle yüzbinler, 80-90.000 kişiyle birlikte yiğidim aslanım burada yatıyor şarkısını söyledi. Yiğidim aslanım burada yatıyor şarkısı Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun şiiridir Bedri Rahmi Eyipoğlu o şiiri o şiiri Nazım Hikmet için yazmıştır Bursa Cezaevinden. Bizim bugün ya da yarın türkülerimiz yazılacak ama sanık sandalyesinde yazılmayacak o şiirde bahsedilen 1940’ların yiğidim aslanım burada yatıyor şiirinin bugünkü yiğitleri aslanları burada yatıyor ben hiç tanımıyorum kendisini ama bir Mehmet Ali Çelebi’yi dinlerken duygulandım her insan olan duygulanır. Gösterdiği belgeler ve gösterdiği hayat başarısı karşısında Sayın Başkan, şuanda tabi ki bende süremin sonuna gelmekte olduğunun farkındayım ama bu davada 12 Eylül referandumundan önce Türkiye’de hukukun olduğunu siz gösterin. Türkiye’de hukuk var deyin kimse bize tahakküm edemez diyorsanız örneğin bir alıntıyı daha size anımsatmak isterim eski bakanınız bu işleri hani bilmez diyeceğimiz bir kişi değil Cemil Çiçek diyor ki; aynen gazeteden okuyorum Çiçek, uzun tutukluluk süresine ilişkin iyi işte cezaya mahsuben yatıyorlar derken Ergenekon zanlıları için ya suçsuzlarsa sorusuna şu yanıtı verdi. Orada sorumluluk yargılayan Hakimlerindir Sayın Başkan, başlığı da Çiçek’e göre ergenekonda ceza çıkmazsa suç Hakimin. Biz böyle bir Türkiye ikliminin gölgesinde yargılanmaktayız bizi daha fazla tutuklu yargılamaya hakkınız yok, tekrar ediyorum hangi delil bizim sizde karartacağımızı yönünde bir kuşkuya sevk ediyor hangi şüphe var yurtdışına kaçacağımıza ilişkin kaldı ki bağlı olduğunuz Avrupa İnsan Hakları mahkemesi de artık tutukluluğun devamında ilk başta gösterilen gerekçelerin tutukluluğun devamında artık yeniden gösterilemeyeceğini söylüyor. Yeni deliller yeni bilgi yeni belge varsa bunu devam ettirebilirsiniz diyor, ama siz eğer Türkiye’de mahkumiyet karinesi değil de masumiyet karinesi var diyorsanız ve bu hukuku bu, buradaki yargılamayı hukuk zemininde yapmak istiyorsanız 12 Eylül referandumundan önce gerçek anlamda hukukun burada olmasını burada olduğunu göstermeniz gerekir diyorum saygılar sunuyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun, Muzaffer Bey bir dakika CD değiştirin. Buyurunu.”
Sanık Muzaffer Öztürk söz istedi, verildi:"Sayın Başkanım Sayın Mahkeme Heyeti, 26 aydır tutukluyum, yani her seferinde aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorum. Yani hakkımda hiçbir suçlama yok iddianamede suçlama yok hakkımda. Yani tek şey bir ihbarcının bir ihbarcının Muzaffer Öztürk’e ait işyerinin deposunda kömürlüğünde Arif Doğan'a ait malzemeler, askeri malzemeler saklanıyor bu. Bu malzemelerin içerisinde ne var şimdi ihbarcı o depoda o eşyaların orda kiralık olarak saklanıyor diyecek hali yok. E şimdi eşyaların içinde eşyaların içerisinde e Muzaffer Öztürk o eşyaların malzemelerin içerisinde suç eşyası olduğunu bildiğine Muzaffer Öztürk’ün bildiğine dair şey var, delil var mı bir söylem var mı o da yok. İddianamede öyle bir şey yok böyle bir şey de bana sorulmadı ne Sayın Zekeriya Öz sordu ne şey, şey sorgumda sayın iddia makamı sordu böyle bir soru da sorulmadı. Ben yani haybeye tutuklanmışım ya ben ne için tutuklanmışım telefon görüşmem yok, herhangi bir belge yok, bana ait hiçbir şey yok, yani hiç benimle ilgili hiçbir şey yok ben nasıl, ben nasıl buradayım 26 aydır nasıl buradayım yani buna hiç bakmıyor musunuz efendim, yani iddia makamı sayın iddia makamı ifade verdiğim andan itibaren bana tahliye istiyor. Yani şimdi efendim bu eşyalar, ya bu eşyaların içerisinde çıkan silahlar yani bunlar avukatım diyor senin olsa bunlar diyor sen bu kadar cezası yok. Ya ben şimdi örgütsel hangi faaliyetim var böyle bir örgüt varsa Arif Doğan da bunun üyesidir ben hangi faaliyetim var ben örgüt üyesi oldum ona yardım etmiş oluyorum. İddianamede böyle bir şey yok yani gerçekten Sayın Başkanım yani gerçekten anlayamıyor, anlayamıyorum yani gerçekten anlayamıyor yani ben bu Allah’ın Allah bana bana bana bunu bir ceza olarak bunu verdi. Ben bunu başka türlü kabul etmem bu Allah, Rabbim bana böyle şey yapmış ben bunu bu şekilde şey yapıyorum ama buna daha fazla vesile olmayın efendim yani buna daha fazla vesile olmayın gerçekten vesile olmayın yani Arif Doğan serbestken ben cezaevindeyim yani ben Arif Doğan'ın yerine cezaevinde yatıyorum 26 aydır. Bu ızdırap biliyor musunuz bu ızdıraptır ya vallahi ızdıraptır. Cezaevinde ya cezaevinde ben iki, iki bu 3. yıldır ramazan ayını cezaevinde geçiriyorum. 2 yıldır bayram, çocuklarıma yani ney, ney ne için gerekçe ne yani iddia mı, ya ya gerçekten şeyde ya iddia, iddianamede öyle bir şey yok efendim benim bir şeyim yok benim telefon görüşmem yok, benim mahallemde oturan bir insan 10 yıldır oturamıyor Sayın Başkanım siz gelseniz benim mahallemde oturmuş olsanız benim mahallemde oturmuş olsanız benim mahallemde oturmuş olsanız benim oturduğum dernekte benimle abi kardeş şeklinde oturup konuşsanız sizin de ya benim bir malzemelerim var bu malzemelerde daha önce benim amcaoğlunun dükkânında kiralık kalmış. Ondan sonra abimin dükkânında kiralık kalmış ondan sonra siz rahatsızlansanız veya ilgilenemeseniz deseniz ki benim bu eşyalarım bir depo bulun bir dükkân bul uygun bir yer bulun bana deseniz bende size eşyalarınızı efendim benim depo müsaittir buraya bir süreliğine durabilir neyse parası ödeyelim deseniz ben koymuş olsam yani onun içerisinden çıkan silah çıkmaz da içinden suç eşyası kitap çıktı çıksa. Ya bunun sorumlusu efendim ben mi olacağım Allah aşkına, ya ben bunun için yatıyorum burada yani bu eşyalar zaten kilitli efendim iddia, şeyde iddianamede bunlar yazıyor yani gerçekten, yani gerçekten hiçbir şey ya beni şeyi almışlar böyle cezaevine buraya atmışlar bu başka bir şey yok hiçbir şey yok efendim benim sabıkam yok, benim ailemde sabıka bir şey yok 57 yıldır ben 57 senedir 1953’ten beri ailemle akrabalarımla beraber aynı yerde şey yapıyorum, yaşıyorum. Ya gerçekten Sayın Başkanım Sayın Üyeler, cezaevinde yatamıyo, yani gerçekten zorlanıyoruz yani şey yapmak 26 ay yav 26 oldu efendim 26 ay ne için yatıyorum ben cezaevinde. Yani buna daha fazla vesile olmayın efendim yani bu haksızlığı bu haksızlığa Sayın Başkan, Allah aşkına ramazan ayının şey aşkına yani önümüzde bayram var. yani ben bu eşyalar sahibi eşyaların sahibi tahliye olmuş ya onun sahibi o ya, ya malzemelerin sahibi o ya benim neyim var hiçbir şeyim yok ne yapmışım malzemeleri saklamışım nasıl saklamışım ne için saklamışım hangi amaçla saklamışım o öyle bir şey yok öyle bir iddia da yok. Sayın Başkanım, ya gerçekten, gerçekten yani gerçekten ee ben adalete inanıyordum gerçekten inanıyordum yani bir insan cezaevine düşmez diye bir şey yok olabilir e kaderdir Allah yazmış bunu olabilir. Ama efendim yani mahkeme huzuruna çıkıyoruz ya ben 18 aydır mahkeme huzuruna çıkıyorum efendim hayatımda ben karakol yüzü görmemişim. Ben hayatımda bir karıncıyı inciterek karıncayı incitmemişim ben nasıl oldu da yani bu şekilde bu davanın içerisinde yargılanırım efendim yargılandığım şey de belli değil ne için ne, neye göre yargılanıyorum gerçekten bunları bilmiyorum ramazan, yani önümüzde bayram var bu bayram dolayısıyla tüm Müslüman âleminin bayramını mübarek olsun diyorum efendim tahliyemi talep ediyorum.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu söz istedi, verildi:"Sayın Başkan, şahsınızda milletimi en Kemalist en devrimci duygularımla selamlıyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Bir isim alalım, buyurun.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu:”Ali Özoğlu. Şimdi hocaların olduğu yerde çömezlerin konuşması biraz zordur Yalçın Hocam burada, O’nun bir yazısında şöyle der; hapishane kimisi için talih kimisi içinde tarih olur der. Yalçın Hocamla cezaevi arkadaşlığı yaptık ve o kısa süre içerisinde çok şey öğrendim, cezaevinde bir günün bir yıl olduğunu Yalçın Hocamla yattığımızda öğrendim her gün bir yıla eşdeğer bilgi öğrendim ondan en basiti bir kitabın nasıl okunması gerektiğini öğrendim. Onun için Yalçın Hocamı selamlıyorum Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, aslında çok farklı şeylerden bahsedebilirdim ama artık bu davanın bir dava olmadığını bunun tamamen siyasi bir mücadele olduğunu hatta ben burada esir tutulduğumu söyledim. Ve en son konuşmamda da bundan sonraki konuşmalarım artık bu tuzağı hazırlayanları bizi sırtımızdan bıçaklamaya çalışanları ve siyasi iktidarın yaptıklarını deşifre etmektir bunun dışında benim için burada artık yapacağım konuşmalar ne tahliye talibi, ne hukuk, ne kanun çünkü bunların hiç birinin olduğunu düşünmüyorum burada bu düşüncemi güçlendiren somut delilleri de sunacağım ben. Şöyle bir şey vardır; kurumlar kamusal özgürlüklerin teminatıdır, devlete ve hükümete ahlak kazandırır ama biz burada arkadaşlarımızın feveranlarını görüyoruz ha ben onu yaşamıyor muyum birlikte yatıyoruz benim canım yanmıyorsa da benim ailemin canı yanıyor. Çünkü bizim özlemimizle yaşıyorlar onun için artık mücadele yöntemini gerektiği gibi yapacağız. Burada benim mahkemeyle hiçbir alıp veremediğim yoktur artık hiç beni yatırmış olmanızın da sizin yatırmadığınızı biliyorum en azından. Eğer siz yatırmış olsaydınız canı gönülden kabul edecektim bunu çünkü bir mahkemede somut deliller olur işlenmiş bir suç olur ve şahıs cezasını çekmek için yatırılır. Benim işlediğim bir suç yok somut olarak mahkemenin beni cezaevinde tutmasını gerektirecek ben başından beri de hep diyorum bu askeri casusluk operasyonudur hala da öyledir onu söylüyorum bu işin içinde Başbakan da dahil vardır. İddianameyi kendilerinin hazırladığını anlattı önce polislerle bu işi hazırladığını sonra savcı ve Hakimleri bulduk dedi. Bunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de söyledi. Bunlar benim yakıştırmam değil, şimdi durum böyleyken biz burada hakikaten yargılanıyormuş gibi yapmak da Hanefi Avcı’nın dediği gibi sadece kendimizi kandırmak olur burada konu mankeni olarak gelir gideriz akşam olur herkes evine gider biz cezaevine gideriz sonra da ya ne zaman çıkarız diye sohbet ederiz. Bunun ötesinde bir şey değildir. Eğer suçu kurumlara, kurumları suça alet ederseniz toplumsal çatışmayı başlatırsınız burada bütün kurumlar suça alet edilmiş vaziyettedir. Ve her gün televizyonlarda izliyoruz Recep Bey miting alanlarında kurumları hala bu işe alet ediyor. Tuncay Bey az önce çatışmadan bahsetti çok doğru bir tespit toplumsal çatışma çıkar kurumlar hukuksuzluğa alet edilirse toplumsal çatışma çıkar Türkiye’nin götürülmek istendiği yerde burasıdır. Bizim çabamız ben buradan ne zaman çıkarım gibi bir kaygım yok ben ister çıkayım ister çıkmayayım hiç önemli değil ben ağıt ideolojisine bağlı değilim. Çünkü ağıt ideolojisi kişisel kurtuluş ideolojisidir benim kişisel olarak buradan ne zaman kurtulurum gibi bir derdim yok benim milletim kurtulacak. Milletimizin Mustafa Kemal’in dediği gibi bize verdiği tek görev vardır şehitlik görevi millet uğruna. Biz seve seve seve canımızı bu yolda feda ederiz Atilla Albayımın söylediği gibi; birimizi ölürüz bin tanemiz geliriz milyon tanemiz geliriz. Biz Türkiye’de demokrasinin gelişmesi için bu demokrasi nasıl bir şeyse bir türlü gelişemedi. Bu yalanlarla demokrasiyi geliştireceğiz diye Türkiye’nin altını oydular yıllardır hiçbir şeyin geliştiği yok iktidarlar kendilerini sağlama almak için demokrasiyi geliştiriyoruz diye toplumun bir kesimi de Türkiye’nin altını oydular. Biz demokrasi adına dinle bir sorunumuz yok savunmamda da söyledim bunu Peygamber efendimizin bize sunduğu dinin dışında bize dayatılan dinle problemimiz var. Bize dayatılan o dini de biz demokrasi diye hoş görmeye çalıştık ama gördük ki o hoş gördüğümüz cemaatler bizi sırtımızdan hançerlemeye çalıştı bugünkü geldiğimiz nokta budur. Hükümetin Başbakanı Recep Bey savcı gibi davranıyor kurumları istediği gibi yönlendiriyor. Cumhuriyet bütün yetkileri halka dayandırır padişahlar kendinde toplar, aradaki fark budur hiçbir yetki ve görev hiç kimsenin bedeninde ve uhdesinde olamaz olursa onun adı padişahlık olur. Ama görüyoruz ki Recep Bey MİT’e emir veriyor memur sınavlarını arıştır diyor MİT’e emir veriyor Baykal’a kurulan tuzağı bul diyor, bu memleketin savcıları ne onlar ne iş yapar kurumlar böyle suça alet edilir Başbakan veremez mi MİT’e emir elbette ki verir ne verir stratejik görevler konumlarda emir verir onun dışında verilmez usulden de değildir bu. Buyurun gazetelerde bu ballandırılarak yazıldı Tayyip Bey emir verdi iyi güzel sonuç ne oldu eminim ki yüzde 1500 böyle düşünüyorum MİT’e emir verdi aman bu sınav yolsuzluğunda Fethullahçı cemaatten kimse varsa izlerini yok edin. Hiç şüphem yok bu da günü gelecek elbette ki çıkacak ortaya. Türkiye’de istihbarat örgütleri cirit atıyor kimin eli kimin cebinde belli değil bizim iddianamede ordudan çalınmış bir yığın belgeyi buradaki insanlardan çıkmış gibi iddianame diye koydular bütün dünyanın hizmetine sundular. Benim yaptığım en ufak hareket bile iddianamede yazarken buyurun sizin meslektaşlarınız fotoğraflarını çekiyorlar kimin çektiği belli değil bu suçtur bu da bir casusluktur bakın bazı ülkelerin mesela Yunanistan’ın mesela İsrail ordusunun kantin alışverişlerinde bile kantine aldıkları mallarda bile sahte alımlar yaparlar neden biliyor musunuz ordunun ve ailesinin asker ve ailesinin yeme alışkanlıkları bir düşman devletin eline geçmesin diye sahte alımlar yapar gerçek alım yapılan faturaları da yok ederler. Bizde bütün şeyler ulu orta iddianamenin eklerinde bu casusluğa sizi de ortak ediyorlar. Ve işte şeyin anlattığı gazetede gösterdi sorumluluk Hakimlerdedir dedi. Bunların bu, bu işin gidişatı burada sonunda sizin üzerinize yıkacaklar bu işi Tayyip Erdoğan dedi ki ben Apo’yla görü, Apo’yla görüşmeyi alçaklık ve şerefsizlik sayarım dedi.”
Mahkeme Başkanı:" Durmuş Ali Bey o gazetelerin isimleri, tarihleri ve başlıkları yazarsanız söylerseniz zabta geçmiş olur biz görüyoruz ama zabta geçmesi açısından söylüyorum.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu:” Tabi söyleyeyim efendim, tabi hemen söyleyeyim efendim. KPSS için MİT devrede, 3 Eylül 2010 Yeniçağ Gazetesi, kim çekti soruşturması 13 ay önce yayınlandı Hürriyet Gazetesi 3 Eylül 2010, yine 3 Eylül 2010’da Tayyip Erdoğan’ın sözleri var Apo’yla görüşmeyi alçaklık ve şerefsizlik sayarım Yeniçağ Gazetesi. Şimdi buradan söylüyorum 2005 yılından beri Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan PKK’lılarla görüşüyorlar. Bunların fotoğrafları mevcut, tanıkları mevcut, talep edildiğinde onları sunacağım. Bu hükümet sürekli asker düşmanlığı yapıyor siyasi iktidar ordu düşmanlığı yapıyor, bu hükümet dengesini yitirmiş Tayyip Erdoğan dedi ki; şehitler kelle askerlik yan gelip yatma yeri değil sonra döndü 3 Eylül 2010 Ağrı mitinginden şehidimizin bir damla kanını 550 vekile değişmem Hürriyet Gazetesi efendim. Tayyip Erdoğan hangisi şehitlere kelle diyen mi yoksa milletvekillerini değişmem diyen mi, şimdi paranoitler suç saydıklarını kabahat saydıklarını kendilerinde depolarlar onu günü geldiğinde kullanmak için Tayyip Erdoğan dedi ki; biz iktidara gelmeden önce bu Ergenekon meselesini zaten biliyorduk konuşuyorduk o zamandan çalışma yaptık bakın daha iktidar değil milletvekili bile değil çalışma yapıyorlar Türkiye’de. İktidara geldiğimizde de bunların tepesine çökelim diye tıpkı bize yapılan suçlama gibi ki biz onu yapmadık, paranoyaklarda değişik olan şeyleri bile aynı görür. Kendinden farklı hareket eden bir şeyi birini düşman addeder ve ona saldırır kim olursa olsun kendi gibi hareket etmiyorsa saldırır paranoyaklıktır bu. Sayın Başkan Köksal Şengün’e yapılan da aynı bu tanıma uyuyor burada insanların tahliyesini istedi çok hukuksal ve haklı nedenlerle üçüncüde o da bizim gibi sanık oldu ya da yapılmaya çalışıldı çok ahlaksızca tuzaklar kuruldu hukukun ritüellerini alacağız dinin ritüellerini alacağız hepsini uygulayacağız ama ahlakı ve kurallarını uygulamayacağız sonra buna din diyeceğiz sonra buna hukuk diyeceğiz ben demiyorum diyene mübarek olsun. Bakın yine Yeniçağ Gazetesi bakana çifte standart tepkisi tele kulağa seyirci kalan ancak TSK’nın dinlemeleri karşısında tüm kurumları faaliyete geçiren ulaştırma bakanı TSK’ya karşı tüm kurumları faaliyete geçiren ulaştırma bakanı Yıldırım’a muhalefet ateş püskürdü. AKP iktidarının yaptığı asker düşmanlığıdır dedi, şimdi Arslan Güner Paşa’yla ilgili soruşturma açtı Genelkurmay Başkanlığı hemen bu olayı netleştirmek için çok dürüstçe bir davranış o kendine güvendir. Ama bakan diyor ki yetmez kamuoyunun aklı karışık netleştirmek lazım netleştirelim. Ama bundan önce şunu netleştirmemiz gerekiyor. Şu türden bir iddia var. Sabancı Center’in en üst katında MOSSAD ajanlarının dinleme yaptığı söyleniyor Ankara Shareton Otelinin ek binasında CIA’in dinleme yaptığı söyleniyor Cinnah’ta kapalı bir otoparkta ki tahminim tarım bakanlığının boşalttığı bina olabilir o kapalı bir otopark orada o vardı 2500’e yakın bilgisayarla ve dinleme cihazlarıyla Cinnah’ta dinleme yapılıyor 12 kilometre mesafeyle. Buyurun netleştirelim hadi gün geçmiyor ki ses kaydı düştüğü iddia edilen iddia filan değil gidin araştırın hiç şüphem yok oradan çıkacak bunlar. Ayrıca kamuoyunun kafasını netleştirelim o zaman Ergenekon operasyonlarını sopa gibi kullanarak Koç’tan Migros’u Emine Erdoğan’a sattığı çok ucuza sattığı söyleniyor. Bunların araştırılmasını istiyorum bizim üzerimizden neler yapıyorsunuz meydanlara çıkıp da bu Ergenekoncular ne haltlar çevirmişler değil. Migros kimin, Emine Erdoğan’ın bankalar birliğinden tüm hesaplarının istenilmesini talep ediyorum, vergi dairelerinden 2004’ten 2010’a kadar ödediği vergilerin dökümünü talep ediyorum. ayrıca Arslan Güner’in o aletler alındığında orada olmadığı bütün resmi kayıtlarla yazıldı çizildi açıklama yapıldı buna rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri soruşturma başlattı böyle bir şey var mı diye. Şimdi biz özel mahkeme kurduk dedi Silopi’ye kurdukları mahkeme gelenleri bırakmak içinde Silivri’ye kurdukları mahkeme aldıklarını bırakmamak içindi. Silopi’ye gelenler Kandil’den geldiler bu adamların nereden geldiği nasıl geldiği sorulmadı, pişman mısınız değiliz pişmansınızdır bıraktılar sonra bunlar sanki hiçbir şey olmamış gibi Yeniçağ Gazetesi 20 Temmuz 2010 Kandil’e geri dönüyorlar döndüler. Ya bizim sınırlarımız yol geçen hanı mı, harcırah da verdiniz mi bunlara bu adamların pasaportu filan var mıydı hangi devlete aitti bunlar Türk vatandaşımıydı değil miydi ha ama 2. bayrağa biz şimdilik aman dursun filan dediğiniz için geri döndüler ve siyasi iktidar ordu düşmanlığı yapıyor kontrol ettiği medya da aynısını yapıyor. Çünkü kontrol ediliyor medya onun dışında bir şey yapması da mümkün değil bugün. Buyurun 20 Temmuz 2010 Salı Vatan Gazetesi PKK’lı subaylar, PKK’yı ve subayları yan yana koydunuz, şunu başka bir ülkede olacak İngiltere’de olacak mesela oradaki herhangi bir terör örgütüyle o subayları askerleri ya da polisleri yan yana koyacaksınız mümkünatı yok şimdi buradan geliyoruz bunları yazılıp çiziliyor sonra Tayyip Erdoğan NATO’ya çağrıda bulunuyor. Buyurun Vatan Gazetesi 29 Haziran 2010 NATO’ya çağrı gelin biz Afganistan’a gittik siz de bizim buraya gelin bu işgalin ön hazırlığıdır aynısını bu defa PKK’lılar istiyor. Pardon PKK’lılar istiyor buyurun ABD’nin müdahalesi istendi 2 Eylül ve sonra Amerika’nın istihbarat elemanları Beyaz Saray’a rapor veriyorlar izninizle bunu hemen okumak istiyorum. 2 Eylül 2010 Perşembe Yeniçağ Gazetesi, İnegöl ve Dörtyol’da Türk-Kürt çatışması yaşandı hükümetle Kürt azınlıklar arasında tansiyon hiç olmadığı kadar yükseldi yaşanacak çatışmanın getireceği ek hasar Obama’nın dış politikasına zarar verebilir Türkiye’nin İran’a yakınlığı ve İsrail gerginliğine odaklanan ABD, bu kaynar kazana kayıtsız kalmamalı müdahale etmeli diyor. Şimdi geçenlerde ben konuştuğumda dedim ki; bir yeni atanan büyükelçiyle ilgili ben bunu laf olsun diye gösterdim zannedildi sanıyorum büyükelçinin fotoğrafı var burada Mcmilen bir tüfekle bu Sniper tüfeğidir 2000 metre menzilli 50 kalibre şimdi siz hiç bugüne kadar Sniper silahı kullanan böyle bir bürokrat gördünüz mü ya da büyükelçi filan Amerika senatosunda bunu göndermemek için bir kesim direniyor. Çünkü bu adamın buraya gelmesi Türkiye’de iç savaşın başlaması anlamanı geliyor. Amerika’da bir kesim buna direniyor hayır göndermeyin Türkiye’yi kaybederiz diyorlar çok açık buna artık yayınlandı da kaybederiz Türkiye’de kaybederler. Benim fotoğraf makinem 3000 metreyi çeker gözünü çeker adamın bunlar 75’e kadar düşürürler nabızlarını tetiğe dokunmadan önce ben deklanşöre basarken 40’a kadar düşürürüm benim gibi binlerce böyle fotoğrafçı var. Onlar onu kullanır biz de fotoğraf makinesi kullanırız. Hanefi Avcı’nın yazdıklarıyla ilgili herhangi bir şey söylemek istemiyorum arkadaşlar zaten söylediler ama yazılı da talebim var bunu okumak istiyorum Beşiktaş’ta bulunan bütün mahkemelerin 2008’den 2010 tarihine kadar olan değişik iş defterlerinin onaylı fotokopisini talep ediyorum. Dinlemeler ile ilgili TİB kayıtları telefon dinleme izniyle ilgili Emniyet yazışmaları ve kayıt defterlerinin onaylı suretleri benden ele geçirildiği iddia edilen ve adli emanette olduğu söylenen dosyaların tarafıma verilmesini istiyorum. Sayın Başkan, cezaevinde biz fişlenmeye başlandık bana yollanan mektuplar UYAP’a da işleniyor benim okuduğum mektupları savcılarda okuyor bu da AKP iktidarının geldiği son nokta bu ne zaman başladı 1 ay öncesine kadar başladı bunun anayasal bir suç olduğunu düşünüyorum haberleşme özgürlüğümü engelliyorlar benim mektuplarımın UYAP’a neden işlendiğini ben anlamış değilim. Ha çok gizli bir şey yok zaten şeyde cezaevinde okuma komisyonu denen yer var onlar okuyorlar. Efendim cellatlıkla yargıçlık arasında çok ince bir çizgi var. Cellatlar aldığı emri uygularlar onlar için ahlak kavramı yoktur neden sonuç ilişkisi onları hiç ilgilendirmez. Ama yargıçlar hukuktan aldığı emri uygularlar onlar için siyasi iktidarların cemaat liderlerinin ya da bilmem kimlerin hiçbir önemi yoktur. Oturan sanığın normal yaşamındaki kimliğinin de hiçbir önemi yoktur. Zaman zaman endişeye düşüyorum buna düşmek istemiyorum Sayın Başkanım. Çünkü arkadaşlarımız hakikaten öyle çok şey anlattı ki bir de şuna inanırım yargıçlar Tanrı’nın ruhunu taşırlar yeryüzünde, doktorlar da Tanrı’nın yeryüzündeki elidir onun verdiği canı yaşatmaya çalışırlar. Sayın Haberal’ı hiç tanımam ama ona can borcum var. Çünkü bu ülkenin birçok çocuğunu yaşattı. Geçen gün bir ziyaretçiyle konuştum hiç tanımıyorum gelmiş buraya dedi ki; geliyorum heyetin yüzünü görmek istiyorum dedi, çocuğunu kaybetmiş Haberal Hoca ameliyat edemediği için dedi ki çocuk katili bunlar dedim ki öyle düşünmeyin beni ömrü billah yatırın Sayın Başkan. Sayın Haberal’a yüklediğiniz bütün suçları yemin ediyorum gözümü kırpmadan imzalarım bana müebbet imzalatın imzalamazsam namerdim. Ama çocukların canına kıymayın.”
Mahkeme Başkanı:" Toparlayın.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu:”Efendim bir de bir suç duyurum daha var. Siemens’in kamu satış sorumlusu Telekom’un çağrı sistemini kurarken Türk Telekom’un 3 milyon dolar rüşvet veriyor yönetim kurulu üyelerine 3 kişiler ve Sakarya Grubu deniliyor bunlara o 3 kişi 3 milyon doları alıyorlar ihaleyi veriyorlar Siemens’e o 3’ü aralarında anlaşamıyorlar. Rüşveti verene diyorlar ki; sen hakemlik yap bu parayı biz paylaşalım rüşveti verende diyor ki; ya ben rüşveti verdim daha karışmam gerisine bu yönetim kurulu üyelerinden bazıları hala orada özelleştirildi 3 milyon dolar. Bunu bu rüşveti verenin ismi şuan yaptığı görev yeri hepsi bendedir, onları da bu suç duyurusuyla birlikte gerektiğinde isimlerini vereceğim ayrıca bir dahaki konuşmamda sivil havacılık başkanlığında dönen yolsuzlukları Büyükşehir belediyesinde Topbaş’ın da dahil olduğu söylenen yolsuzlukları anlatacağım efendim teşekkür ediyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Avukat Ayhan Okutan, Avukat Aydın Metin, Avukat Murat Ekici ve Avukat Dilek Helvacı ile tutuklu sanık İbrahim Özcan ve tutuksuz sanık Adil Serdar Saçan’ın geldikleri görüldü.
Tutuklu sanık bağsız olarak huzura alındı buyurun.”
Sanık Fahri Kepek söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım Sayın Mahkeme Üyeleri şeytanın çocukları beni hiç istemediğim kararlar almaya zorluyor benim için çok değerli olan bir şeyi benden kopardılar. Ve onu geri almanın tek yolu var şuana kadar sizlere neden buradan olduğumu yazılı ve sözlü anlattım fakat iddianamede anlatımlarımın bir kısmını atıp yalnız bir kıs, bir cümlesini koyarak anlatımlarımın tersine manalar çıkartılmıştır. İddianamenin bana ait sayfalarında anlatım beyanlarımın aksine manalar çıkarılmıştır emniyet ve savcılıkta benim anlattıklarımın çoğu atılıp yalnız bir başkasının hakkında olumsuz manalar çıkartılacak kısımlar bir araya getirilerek getirilip ifade ve amacına aykırı yorumlar yapılmıştır. Bu kadar açık ve net beyanlarımın bu şekilde yansıtılması tarafsızlık ve objektiflik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Sayın Mahkemenin hak ve adalet ile hak ve adalet hakkına bu durumu dikkate almasını arz ederim. Sayın Savcı Zekeriya Öz taraflı ve özel amaçlı olduğundan bana sorduğu sorular iddianameye yazılmamıştır, dava dosyasındaki telefon konuşmalarını kim dinlerse dinlesin bana ait olmadığını görecektir. Fakat şu kadar kayıt var diye denilerek ciddi şüpheler olduğu iması yaratılmıştır. Ancak komplo kuranlar amacına ulaşmıştır, savcının iddianamesindeki gariplikler böyle birkaç sayfa ile anlatılacak gibi değil. Özel ve tüzel yetkili Sayın Mehmet Ali Taşkın ve Nihat taş, Nihat, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın yazdığınız iddianamede ifade, iftira ediyorsunuz diye başlayacak bir kitapla anlatmak mümkün mü Sayın Başkanım beni tanıyan herkes bilir hiç kimse bana suç isnat edemez herkes bilir ki ben akçeli işlerden anlamam bilmem. Sayın Mahkeme inanım bana ben suçsuzum herhangi bir suç işlemiş değilim bir suçun karşılığı olarak yatmıyorum sadece tutuklu Sanık Fatma Cengiz’i tanıdığım için tutukluyum. Sanık Fatma Cengiz’den dolayı yaptığım bu telefon konuşmalarını bu kişi Sayın mahkemeye verdi ve gerekli açıklamalar yapıldı. Hakkımda benim için özellikle 3 kızımın geleceği için karar almanızı arz ederim. Tutuklu olmamdan dolayı şayet kızlarımın başına herhangi bir şey gelirse sayın mahkeme üyeleri Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu ve Hakim Hüsnü Çalmuk sorumludur. Sevgili kızlarımın başına herhangi bir şey gelirse ben sayın mahkeme üye Hakimlerini sorumlu tutarım ve bunlar gerekli tedbir ve önlemleri almadıklarından sorumludur. Ben ve kızlarım gerçekten çok mağdur durumdayız 21 aydır tutukluyum ve halen bir kez dahi kendilerini göremedim. Sayın Mahkeme, sabit ikametgah sahibiyim kaçma ihtimalim yoktur, delilleri karartma şüphem yoktur, adli sicil kaydım temizdir, hakkımda tüm deliller toplanmış ve muhafaza altına alınmıştır, yukarda yaptığım açıklamalar da dikkate alınarak bihakkın ya da en ya da adli kontrol tedbirleri uygulanarak tahliyeme karar verilmesini. Sayın Başkanım Sayın Mahkeme Üyeleri bir tanede benim müzekkere yazılması için talebim olacak talebimin konusu AKP Genel Merkezine ve Başbakanlığa üçer kez kurşun döktürülmesi için müzekkere yazılması hakkında efendim açıklamalar yapıyorum cezaevine girene kadar seçimlerde ben aile fertlerim ve çevrem.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim bunun konuyla ne alakası var.”
Sanık Fahri Kepek:”Efendim durumu anlatıyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Tamam dinle dedi de devam edin buyurun.”
Sanık Fahri Kepek:” Seçimlerde ben ailem fertlerim ve çevrem oylarımızı AKP’ye verdik. Biz ailece AKP’liydik hatta Çankaya’nın 11.’si Sayın Cumhurbaşkanına da oylarımızı verdik. Sayın Başkanım oylarımızı AKP’ye verdiğimiz için bunların icadı olan silahlı Ergenekon terör örgütüne üye olmuşum. Yazıklar olsun ne kadar nankör insanlar, kalpazanlar, dolandırıcı ve sahtekar kişiler varmış. Bu hükümet Van’daki Akdamar Ermeni Kilisesi’ne 3 trilyon harcayıp ayin izni verdi ve haç taktı. Ermenilere ayin izni verdiler ve de çok yakında Ermeni sınır kapısını açtılar. Trabzon Sümela Manastırına da yenileyerek Rum Ortodokslarına Pontus’un kurtuluş yıldönümünde ayin izni verdiler. Hıristiyanlığa mükemmel hizmet ediyorlar Papaz Bartu AKP’ye minnettardır İsa AKP’yi nazardan korusun ne güzel açıyorlar. Devletin malı deniz yemeyen d nokta nokta misali ailece gemicik sahibi oldular. Yalakalar, liboşlar, yandaşlar, pırlantaların kardeşliği, zır zevatlar düzeltiyorum pırlantalarım kardeşliği gemicikler ve villacık sahibi oldular özel ve tüzel yetkili zır zevatlar holding sahibi olunca bir anda pırlantadan KDV’yi kaldırdılar. Gariban insanların yediği kuru ekmekten yüzde 8 KDV alınıyor hale getirdiler. Çünkü AKP ve 60. hükümet pırlanta mücevherleri hak ettiler hazineyi de bok ettiler, AKP daha fazla ödül hak ediyor. kem gözlerin şerrinden nazar boncuğu ve muska takmalarını öneriyorum cincilik deneyimleri vardır. Sanki kendisini İsa Aleyhim selam sanan uzaktaki hoca efendileri emretti ya mezardakiler bile kaldırılarak evet oyu kullandırtacaklarmış. Sonuç ve istem, Sayın Başkanım ben sıradan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak AKP’ye nazar değmemesi için tutarının hesabımdan karşılanmasını sözde sivil anayasa yaptılar 12 Eylül referandumunda evet çıkması için söz bir kez daha düşünsünler. Evet, çıkması için AKP Genel Merkezi ve Başbakanlığı üçer kez kurşun döktürülmesini arz ederim ve gerekli yerlere gerekli müzekkereler yazılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”
Sanık Ersin Gönenci söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım Sayın Mahkemeye heyeti, sizden ve heyetinizden talibim bu davanın gerçek mağdurlarının yani bizlerin hakkını gözetmenizi ve bu ilkel duruma son vermenizi talep ediyorum. İşlenmiş ve de gerçekleşmiş bir suçun sanığı değilim kimseye bir fiske vurmadığım halde kimsenin burnunu bile kanatmadığım halde maddi ve manevi hiçbir fiilde bulunmadığım halde 21 aydır ki tutsağım. Heyetinizin tüm olumlu gayretlerine rağmen bu davanın seyrinin çok uzun yıllar bulacağı görülmektedir. Ben ifade sırasında en sondayım en iyi ihtimalle bana bir sene sonra ifade sırası gelecektir. Başkanım bu süre zarfında tutukluluk halim devam ederse benim ve ailemin yaşayacağı zulüm ve mağduriyet daha da artacaktır. Tutuklanma bir tedbir ise amaç zaten gerçekleşmiştir bu durum infaza dönüşmüştür ifade için huzura geldiğim zaman en az 4 yıl hapis yatmış olacağım. Sayın Başkanım hayatımı devam ettirdiğim cemiyette başka bir dil veya ırka mensup kimselere zarar vermek gibi bir düşüncenin tatbiki mümkün değildir. Benim ailemden ve çevremden bir terör hareketi doğamaz. Beni bu asılsız iddialarla suçlayanlar somut bir netice elde edemezler çünkü adımın iddia edilen S1 listesinde ve iddia edilen suikast planlarında adımın görülmediği görülmektedir. Başkanım daha önceki oturumlarda yaptığım konuşmaların toplam süresi 1 saati bile geçmemektedir ifade sırası bana gelince kürsüye huzurunuza geldiğimde aynı şeyleri izah edeceğim yani benim savunmam 1 saati bile aşmayacaktır. Sayın Başkanım anlattığım hususların dikkate alınarak tutuksuz yargılanmamın mahkemenizden saygılarımla talep ederim.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”
Sanık Yalçın Küçük söz istedi verildi:”Değerli Başkan Değerli Heyet saygılarımı sunuyorum. Adım Yalçın Küçük ne güzel eski dönemlerde reis hazretleri diyorduk şimdi Değerli Başkan diyoruz. Son 10 dakikayı lütfen hatırlatırsanız bana ne kadar süre verirseniz o kadarda bitireceğim 10 dakikada toplarım. Heyet değişti bir küçük bugünkü tartışmaların da etkisiyle bir küçük tekrarıma izin verirseniz bunu yapmak ihtiyacı duyuyorum yanlış anlaşılmasını istemem. Neden yüksektesiniz neden savcılar oldukları yerde olmamaları lazım çok kısaca söyleyeyim bir kez daha söylemiştim Hint Avrupa’dan gelir 3 sınıf vardır bu 3 sınıfı bayraklarda da biliriz Fransız, İngiliz, Alman pardon Avusturya, Amerikan bayrakları da 3 renklidir biri beyaz biri kırmızı biri mavi. Beyaz ruhani sınıfı temsi eder kırmızı savaşçıları temsil eder mavi veya yeşil olabilir amele sınıfıdır ırgat sınıfıdır. Siz beyaz sınıftansınız ruhani bir sınıfta Ali Özoğlu’da söyledi çok güzel tesadüfen ifade etti yargıçlar dedi tanrının ruhunu sizler bizim Osmanlı deyiminde olduğu gibi yargıçlar ve müderrisler ilmiye sınıfındandır. Ruhani bir sınıftır Tanrıya yakındırlar onun için yüksekte oturursunuz onun için yüksekte oturursunuz. Ancak deminde söylediler savcılar niye kalkmıyor? Savcılar alçakta oturur çünkü onlar ilmiye ruhani sınıftan değildir böyle mi? Böyle tabi her gece Amerikan filmi izliyorsanız oradaki mahkemelerde savcılar aşağıda olur savcıların orda olması bizim bir yanlışlığımızdır. Şimdi birazcık da bunu söyledikten sonra kendimden bahsedeyim böyle herkesin bir tutkusu var benimde bir tutkum var hapishaneleri seviyorum. Böyle niye o hapishanede yatmadım diye bazen üzülüyorum sağmalcılar ben yatmadan kapandığı için çok üzülüyorum ama çok şükür sayenizde Silivri’de sağmalcılardan gelen gardiyanlarla çalıştığım için yarım eksikliğimi de gidermiş oldum. Hapishanelere gitmediğim zaman mahkemelere gidiyorum son olarak da İlhan Cihaner davasını izliyordum çok ilginç bir davadır bugünkü konuşmada olacak ne yazık ki devamlı da televizyonlar benim resmimi veriyorlardı fotoğrafımı veriyordu böyle salona konuşuyorduk bir beyefendinin beni aradığını söylediler tam da kapı da buldum. Ankara DGM 2 numaralı yargıcı Turgut Okyay o benim yargıcımdı Değerli Mahkeme Başkanı Turgut Okyay bazen 1 günde bana 5 yıldan 15 yıl ceza verirdi ama ne güzel birbirimizi bulduk nasıl sarıldık o bir devlet görevi yapıyordu ben bir devlet görevi yapıyordum. Üstadım dedim sizi ne kadar savundum sizi milletvekili yapmadıkları için mi MHP’yi ve CHP’yi ne kadar eleştirdiğimi biliyor musun diye? Ne hoş bu ülkeyi böyle seviyorum beni 35 yıldan fazla cezaya mahkum etti ama ben onu gördüğüm zaman onu seviyorum o bir görev yapıyordu devlet görevi. Ümit ederim ki bir gün sizi de bir yerde gördüğümde aynı heyecanı duyarım mümkün mü onu bilmiyorum. Onu bugün anlatacaklarımla ilgili. Bu kitapların bir kısmını size takdim edeceğim bir kısmını takdim edeceğim. Şimdi bundan önceki bu konuşmamı hazırlığımı 3 aydır yapıyorum olmadı bugün oldu. Evvela benim çok önemli gördüğüm bir celsedeki konuşmaları bu kitabıma aldım. Bunlar benim kitaplarım çoksatar yeni baskısı da yapılacak kaybolsun istemedim bunu.”
Mahkeme Başkanı :”Kitabın ismini söyler misin yazarını?”
Sanık Yalçın Küçük:”Vereceğim efendim Fitne bugünlerde yeni baskısı yapılıyor bu kitaptan bahsedeceğim, vereceğim. Çok, çok tarihi kaybolmasın istedim benim kitaplarımda olsun kısaca söyleyeceğim Kurtuluş savaşının karşı bir iddianame dedi Balbay bunu not ettim buraya. Özkan bana bir suç bulun diye her zaman haykırıyordu. Olcaytu hangi hukuk uyguluyorsunuz diyordu. Profesör Bayraktar sizde yazılacaksınız diyordu tabi bu yazılma meselesini biraz ağır anlamda söylüyordu benim avukatım, arkadaşım Hasan Fehmi bir de eskiden hapishane yoktu efendim çok yeni bir keşiftir insanlığın hapishaneyi bulması. İnsanlığın hapishaneyi Fuko bunu çok iyi yazmıştır eskiden bir nefi, menfi vardı sürülürdü ondan öncede tımarhane vardı hapishane yerine tımar. Ayırırlardı böyle suç işleyecek adamlara deli derlerdi Hasan Fehmi buna değinerek aklını yitirdiği raporlarla almış insanların tutuklanmasına değindi ki gerçekten çok acıdır. Hapishaneyi tersine burada bu yapılıyor o beni de acıtıyor fakat Balbay’ın avukatı yeni dostum Mehmet İpek üstadım ise çok önemli bir laf etti bu davanın davası yok dedi iddianame yok dedi. Bana göre en teorik en felsefi laflardan bir tanesidir ben bu mahkemeye davayı size arz edeceğim ancak bir hazırlığım vardı çok tuhaf Ertuğrul Özkök’ün Ertuğrul Özkök’ün yeni bir yazısında ne kadar enteresan şu kitaptan Hanefi Avcı’nın Haliç’te Haliç’te yaşayan simonlar kitabından bahsederken şunu kullandı. Fethullah Gülen hocaya yazıyordu bu kitap bu gün olmasa da 3, 5 yıl sonra Ergenekon tipi çok büyük bir başka davanın iddianamesi haline dönüşebilir diyordu. Bende bunu söyleyecektim artık kitaplar iddianame oluyor peki o.”
Mahkeme Başkanı :”Tarih söyler misiniz o yazının tarihini söyler misiniz?”
Sanık Yalçın Küçük:”Söyleyeyim efendim söyleyeyim söyleyeyim 25 Ağustos 2010 Çarşamba Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün çok ağır bir iddia ama Ertuğrul’a bunu haber vereceğim şurada görüyoruz ki bütün arkadaşlar bunu iddianame olarak kullanmaya başlamışlar bir yazar için çok talihli bir durum. Ha bu kitapla ben çok fazla söylemeyeceğim arkadaşlar söylediler ben buraya daha sık gelmek istiyorum ama Ankara’da da olduğum için ama burada da Haliç’te evimiz var Haliç’te yaşayan simonlar Haliç Türkiye’de İbraniyeti bizim Yahudilerimizin yaşadığı yeri ve simonda ve moiz ve simon İbraniyeti simgeler bunu anlatmak istiyor. Şimdi çok ilginç bir noktaya geldik kitaplar artık ne televizyonlar ne onlar bu kitapta, bu kitapta çok önemli oldu. Ergün Poyraz’ın sanıklarınızdan Ergün Poyraz’ın Führer kitabı ben bunu bir televizyonda tanıttım. Tayyip Erdoğan beyefendi derhal bana dava açtı hayatı da bana dava açmakla geçiyor kaçıncı dava bu? Böyle bir böyle bir Tayyip beyle ilgili bir de apoletim var. Tayyip Erdoğan’ın mahkemeye verdiği kitap bazen de kendim diyorum devamlı bu 4. dava hepsini ben kazanıyorum ama bu kitaplarla başladı. Şimdi hızla anlatıyorum bu kitabı getirdim size onu takdim edeceğim inşallah budur. Şimdi herkese bütün arkadaşlarıma da söylüyorum. Bu davanın iddianamesi bu kitaptır bu davanın iddianamesi bu kitaptır. İdris Küçükömer’in düzenin yabancılaşması kitabıdır. Bunun 69 baskısını da getirdim. Talebimdi bu kitapla ilgili İdris Küçükömer’le şu anda parti lafı etmek istemiyorum ama bilimsel bir laf Adalet Partisinin bu Adalet Partisi pardon AKP’nin gurusu sayılıyor yani ideologlu sayılıyor. 1969 yılında yazdı iddianame bu kitaptır bu bir devletin değişmesi ile ilgili bir kitaptır. Benim için ne büyük talih ki İdris Küçükömer iktisat profesörüydü. Türkiye İşçi Partisinin merkez komitesindeydi benim büyüğüm benim dostumdu. Ben o sırada İngiltere’deydim bu kitap çıkar çıkmaz bu iddianameye karşı hemen yazı yazdım onu da yayınladım. TRT’de belgesel yapıldı Avni Özgürel belgesel yaptı bu kitapla ilgili olarak onu da eğer siz lütfeder isterseniz bu dava açısından o belgesele olmazsa biz isteriz getiririz bu 1969 bunu veremiyorum kütüphanede ama bunu takdim edeceğim. Bu iddia biraz bekleyeyim bunu takdim edeceğim çok da ilginç Avni Özgürel’de dedi ki tesadüfen duydum belgeselinde internette bu iddia bu kitaba bu görüşlere Türkiye’de bir kişi karşı çıktı dedi Yalçın Küçük zaten içinde de bütünüyle benim karşı çıkışımı (1 kelime anlaşılamadı). Ondan sonra bana küstü benimle konuşmadı zaten bir müddet sonrada konuşamazdı. 74 yılına geldiğimizde Atatürk’ün İngiliz casusu olduğunu yazmaya başladı. İddianameyi yapan insan ve selamet partisini Çetin Altan’la beraber büyük bir devrimci hareket biz kötüydük o iyiydi habercide bunu yazdım bunu takdim edeceğim efendim bu yeni kitabım. Burada şunu da söyledim nedir bu iddianame? İnşallah kolaylıkla bulabilirim bu iddianamede kaçıncı sayfada bulurum ama hay Allah bu nasıldı? Benim kitaplarımda çoktur ama şuradan göstereyim.”
Mahkeme Başkanı :”Yalçın bey mikrofona yakın konuşursanız zapta geçecek uzak kalınca zapta geçmiyor.”
Sanık Yalçın Küçük:”Tabi efendim, tabi efendim şurada bir tablo var işte iddianamede efendim benim kitaplarıma da aldım iddianame budur şu tabloyu yıllar yılı yaparım sol yan sağ yan bütün bu dava özü budur buradaki iddianame öbür taraf yani ben 50 yıldır yargılanırım ilk defa bir mahkemeye gidiyorum Albayım akrabamız gibi birisi şimdi üzülüyorum böyle dava mı olur böyle ceza davası mı olur sabahtan akşama kadar bu CD bu CD silah olacak vuracaksın örgüt olacak yoksa neye yararsınız bu? Böyle şey olur mu? Şu hale düşürdüğünüze bakın ne silah var ne örgüt var biz örgütle orada buluşacaksınız edeceksiniz, edeceksiniz. CD ile ceza davası olur mu? Silah icat oldu mertlik bozuldu buraya baktığımızda efendim şu kendi kitabında da bulurum. İdris Küçükömer’in yaptığı bu. Sol yan yani iyi olan bu davanın esası bu Yeniçeri, esnaf, ulema birliğinden gelen doğucu, İslamcı halk cephesine dayanan iddianame 1969 yılında hazırlandı. Ben deniz 69 yılından beri bu iddianame ile savaşıyorum. Burada da var 69’da.”
Mahkeme Başkanı :”Yalçın bey heyete dönüp konuşun.”
Sanık Yalçın Küçük:”Tamam özür dilerim efendim sol yan iddianame bu yani ilerici yan Türkiye’yi yönetecek yan Yeniçeri, esnaf, ulema birliğinden gelen doğucu, İslamcı halk cephesi. Jön Türklerinin prens Sebahattin kanadı Hürriyet itilaf, 2. grup Serbest Fırka Adalet partisi dostum büyüğüm İdris Küçükömer yaşasaydı adalet partisinden sonra Anap’ı ondan sonra da AKP’yi diyecekti. Sağ yan ezilmesi gereken yan batıcı laik bürokratik geleneği temsil eden 1939 yılında iddianamemiz yazıldı bugünkü aynı laflarla Jön Türk terakki ittihadı devam ediyor Milli Birlik komitesi ortanın solu. Tabi buraya gelmişken her zaman konuşamıyorum son zamanlarda bu da var eğer 27 Mayıs’la ilgili bir dava davanın bir parçası olarak geleceksem tek sanık benim sanık benim burada da var yani 27 Mayıs’ı ben birazdan bahsedeceğim çok kısa olarak böyle hiç kimsenin yapmadığı işleri yaparım bana gelinceye kadar Musul’u vermiştik biz. Ben bir gün uyudum uykumda Büyük kurtarıcının Musul’u alın vasiyeti olduğunu yazdım, düşündüm. İsmet Paşanın, İsmet paşanın da Bülent Ecevit’e verdiğini söyledim televizyonda söyledim hiç kimse o zamana kadar Musul, Musul Misak-i Milli’dedir dedim Büyük kurtarıcı bu Dünya’dan ayrılmasından kısa bir zaman önce İsmet, İsmet ben gidiyorum ben Musul’u alamadım mutlaka al. İsmet paşa görevden ayrılırken Bülent, Bülent ben gidiyorum ben ayrılıyorum Musul’u alamadım sen alacaksın ben bunu bir gün televizyonda söyledim, uydurdum ama bir gün sonra uydurdum demeyeyim bilimsel anlamda söylüyorum. Bülent Ecevit Yalçın Küçük doğru söylüyor İsmet paşa bunu söyledi dedi bugün size söyleyeceklerim hepsi böyledir hiç bilmediğiniz şeylerdir. Ha bunu da şunun için gösteriyorum bu resmimi gazeteler basarken 1960 ihtilalin öğrenci lideri öğrenci lideri diyor evet ben yaptım 27 Mayıs’ı veya onunla ilgili bir dava pardon özür dilerim onunla ilgili bir dava açıklayacak olursa 1 numaralı sanık benden başka kimseyi bulamazsınız hazırım hazırlıklarımı yapıyorum. Tabi ilk gün Değerli yargıç bana ne iş yaparsın dediğinde işte hapse girerim profesörlük yaparım dedim bir de ben boş zamanlarımda savaşırım gaziyim efendim. O da kayıtlara geçsin ben Türkiye Cumhuriyeti gazisiyim onu da şey yapmak savaştım bunu bana devlet verdi. Otobüslerin ön sıralarında yazar ilk koltuk hamilelere ve bana aittir gazilere aittir onları da ayırmışlardır. Şimdi buradan devam ediyorum bu kitapta bu var. Kimseye saygısızlık yapmak istemiyorum ama Zekeriya Öz adını da Beşiktaş’taki savcıların hepsini temsil eden bir isim olarak kullanıyorum bu kitapta Zekeriya Öz geç gelmiş bir İdris Küçükömer’dir nakarat olarak tekrarlarım ve Abdullah Gül Beyefendi içinde geç gelmiş bir Ali Kemal derim ikisi çok önemlidir bütün bunların ötesidir. Bunu da vereceğim bunu bu kitaplarda var böyle devam ediyorum bunları söyledikten sonra şimdi 2. olarak, 1. olarak bu kitabı şey yapacaksınız tamamen o tablo iddianamenin iddianamede yapılmak istenen budur. Şimdi bu arkadaşlarımda bir saflık var, bir saflık var biz niye buradayız diyorlar haa, böyle bir iş yapılıyorsa yani Cumhuriyet alt üst ediliyorsa bir başka devlet kuruluyorsa yeni bir devlet ideolojisi yerleştiriliyorsa bazı insanların hapiste olması şarttır. Siz kendinize sorun niye sizi seçtiler benim sevgili oğlum Katar’da çalışıyor, oradan gidiyor işte üzülmüş babası da tutuklandı üzülmüş bir gün sonra işlerine başlamış Devrim Ömer işine başlıyorsun çok da üzülmüyorsun üzülmedin mi baban Silivri’de dedikleri zaman. Yani üzüldüm üzüldüm ama demiş e beni babamda bunun dışında kalırsa bizde çok sevinmezdik demiş. Size bu bana değil çok fazla sevinmezsiniz bir rejim değişiyor başka bir devlet kuruluyor her zaman bu böyle olur her zaman bu böyle olur. Şimdi 2. noktaya vaktinizi almayacağım ikinci benim söyleyeceklerim, tabi bu kitap meselesinde söylüyoruz bende bu kitabı da vereceğim. E tabi bir takım benim Türkiye’ye getirdiğim bana çok birazdan vereceğim bunu da vereceğim efendim içinde yerleri var bu davayı ilgilendiriyor bunları vermeyeceğim. Ben şimdi anlatacaklarıma inanmayabilirsiniz efendim ama ben inanılmayacak şeyleri söylüyorum bana gelinceye kadar ilk kurşun İzmir’de atıldı diyorlardı ben kalktım hayır Dörtyol’da dedim. Şimdi Dörtyol kutluyor ilk kurşunu. Ve tesadüfen değerli yargıç Özenli de, bugün o 4 tane polisin öldürüldüğü yerde resmen kutlanıyor, resmen kutlanıyor. Söylediklerim o kadar çok 1. İnönü yoktur dedim onlar kabul etti bunu birde hepiniz biliyor utanarak söylüyorum bir şimdiye kadar yoktu Türkiye’de bir isim bilir sabetaizm diye bir şeyler diye çıkartı, isim bilir, isim bilir. Ha kimseye kötü bir söz söylemiyorum biz Türklerde öz soyadı adı yoktur olmaz biz Türklerde tabi kimseyi hemen geliştirdiğim bilimler olarak burada Mehmet Ali Çelebi’yi değerli savcıyı rahatsız etmek istemiyorum. Benim geliştirdiğim bilimde biz Türklerde Türk Müslüman’larda Mehmet Ali adı olmaz çok hoş niye olmaz çok basit biz Türkler ya Sünni’yiz ya Şii’yiz. Şii’ysek Mehmet adını kullanmayız Sünni’ysek Ali adını kullanmayız Mehmet Ali’yi hiç kullanmayız bunlar bazıları tabi bu bir bilimdir o bir tarafı. Öz adı da olmaz bunlarda söyledim hem Zekeriya adının hem de Oz’dur. Biz Araplardan ve İbranilerden aldığımız bazı harflere nokta koyarız. Adı Oz’dur hem Oz hem de Zekeriya Tevrat’ta var bunları da bu şekilde söylemiş oluyorum. Şimdi şu kitapta yeni benim söyleyeceklerime bugün şaşırtıcı olarak söyleyeceklerime inanmanız için.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Başkanım merakımdan soruyorum niye Mehmet Ali olmazmış?”
Sanık Yalçın Küçük:”Efendim?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Tekrar açıklar mısınız, Mehmet Ali niye olmazmış Türkçede?”
Sanık Yalçın Küçük:”Gayet açık, gayet açık. Ya Sünni’yiz Sünni’ler Ali adını kullanmaz kural budur ya.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Niye kullanmaz sebep?”
Sanık Yalçın Küçük:”Ali’yi sevmezler.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Niçin?”
Sanık Yalçın Küçük:”E o da artık sizde biliyorsunuz Müslüman’sanız, ondan sonra.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Hayır Müslüman’sanız dediniz de şimdi Ali’yi niçin kullanmaz yani Müslüman bir insan Ali’yi niçin kullanmaz veya Mehmet’i niçin kullanmaz?”
Sanık Yalçın Küçük:”Bizde bizdeki değerlerler, hayır kural dışı var efendim kullananlar olur. Yani bazı köyler olur orada Alevilerle Sünniler yan yana onlar kullanır.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Siz bunu neye dayandırıyorsunuz hangi kaynağa dayandırıyorsunuz?”
Sanık Yalçın Küçük:”Ben kaynak yaratırım efendim. ilk bizdeki ilk bizdeki ilk ilk ilk.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yaratınca olmuyor işte efendim.”
Sanık Tuncay Özkan söz almadan konuştu:” Sen Ergenekon yarattın oldu da hocam Mehmet Ali’yi yarattı olmuyor olur mu ya, (3-5 kelime anlaşılamadı). Oooooo sizde ne yaratıcılıklar var daha (3-5 kelime anlaşılamadı)”
Mahkeme Başkanı:”Konu konuyu dağıtmayalım buyurun, buyurun, Tuncay Bey.”
Sanık Yalçın Küçük:”Efendim, efendim bunu da veriyorum bunu da veriyorum bunu efendim bunu bunu daha iyi bir şekilde yazacağım getireceğim ama bunu veriyorum şimdi. Reşidettin’in kitabıdır bizim bütün Türklük hakkındaki bilgilerimiz 1300’lerde tarih yazan Camiul Tevarih’i yazan İlhanlılardaki tarihçi Reşidettin’indir. burada Fransızcası var Türkçe, İngilizce’si var bunun daha ayrıntılı olarak sorgumda getireceğim. Türklükle Ergenekon özdeştir, bizi efendim hızlı söylüyorum değerli vaktinizi almak istemiyorum Moğollardan ayıramazsınız. Biz Moğollarla hiç kimse tarihi yolları ayrılmaz hiç de kötü bir şey değildir dilimizde (bir kelime anlaşılamadı) sayın sözcüğü Moğolcadır oradan alırız, ordu Moğolcadır, kurultay hurultay olarak Moğolcadır ben Moğollarla beraber olduğum için zaten Cengiz onların kahramanıdır Timur onların kahramanıdır. Ergenekon bizim çıktığımız yerdir eğer ergenekonu kötü bir şey bütün cinayetleri yapan bir örgüt bir kuruluş olarak gösteriyorsanız Türklüğe hakaret ediyorsunuz Türklükten uzaklaşıyorsunuz bunu ilerdeki aşamalarda kitaplar halinde getireceğim. Burada Reşiddettin’in 1300’lerde yazdığı kitaptan alıntılarda getirdim bunları da veriyorum. Şimdi asıl Haberal meselesine geliyorum bitireceğim ondan sonra bir iki nokta daha var. Ben efendim hep görüyorum yani şu kitapta ne var kimse bana kızmasın. İstiklal marşını Mehmet Akif yazmadılar Mehmet Akif’in de bir tek iddiasını bulamazsınız ben yazdım diye bir tek bunlarda var zaten çok ciddi bir şey söylüyorum. 1922’de Kazım Paşa Hazretleri de böyle marş olmaz demişti bu marşı da Nazım Hikmet de böyle marş olmaz dedi. İçinde Türk’te yoktur ilk defa bir marş bir milletin marşı diyorsunuz Türk yok içinde ilk defa bir milletin kurtuluş savaşı dersin nasıl burada bütün kurtuluş marşları söylüyor, yürü vur öldür e bunda korkma diye başlıyor. Böyle mumladık şeyleri yapmakla maruf bir insan olarak. Şurada çok yeni bir tarih var zaten bunu Genelkurmay Başkanı İlker Paşa Hazretleri’ne gönderdiğim zaman hepsine de gönderiyorum. Aman çok rica ediyorum bu kitabı yerle bir edin. Çünkü bu kitap doğruysa tarihimiz alt üst oluyor beni üzen bir kitap bu, çok satıyor yeni baskısı oluyor. Burada söylediğim nokta şudur; biz bilim adamıyız demin 27 Mayıstan bahsettim. Ben Menderes ailesine Aydın Beyde bilir bir tek onları üzecek bir iş yapmadım neden ben 27 Mayısı yapan öğrenci lideriyim Adnan Beyin ölümünde benim rolüm var. İstemezdim ama buyum benim rolüm var bu gayet açık yüce gök bana nasip etti burada rehabilite ediyorum. İstemezdim bu defada ediyorum İsrail öldürdü diyorum Adnan Bey’i. Adnan Bey milliciydi İsrail kaynaklarına baktığım zaman Adnan Beyin millici olduğunu çıkarttım Fatin Beyle beraber bunları uzatmayacağım. Tarihe yeni bilgiler getirdim maksimülayh maksimalist yani Türkiye’nin büyümesini isteyenler Adnan Bey bunlardan biriydi. Bugün Türkiye’de Türkiye’nin büyümesini isterseniz öldürülürsünüz yeni bir teori, en çok planlamayı severdim Süleyman Bey Başbakan oldu ben orada daire başkanı ufacık bir çocuktum. Turgut Beyi müsteşar yapacaktı Turgut Beyle çalışmak istemedim ayrıldım en çok sevdiğim hep Turgut Beyle mücadele ettik. Ama Turgut Bey maksimalistti, ölümü hak etti bu tarihte Musul’u almak istedi. Türkiye’yi kim büyütmek isterse öldürülür yeni teorem budur, Eşref Paşa’da öldürüldü savaşı öbür tarafa biraz Musul’a doğru götürmek istiyordu. Bende Musul’un alınmasını istiyorum beni de öldürürsünüz yakında.”
Mahkeme Başkanı:" Süreniz dolmak üzere.”
Sanık Yalçın Küçük:”Bitiriyorum o zaman efendim bitiriyorum 2 dakika daha. Bu kısmı Haberal’la ilgili benim bir konuşmamdan dolayı hastane bilgilerini aldınız efendim çok kısa. Hiç kimse Bülent Ecevit’i öldürmek istemedi ama Bülent Ecevit bu benim yazdığım gizli tarihi biliyordu öldürüleceğini zannediyordu evham ediyordu. Dolayısıyla bu mahkemenin Bülent Bey’i birisi öldürdü öldürecekti kısmını bırakın lütfen benim o zaman söylediğim gibi de o kitapları da o zamanda söyledim Bülent Beye karşı Hilmi Özkök Paşa komplo yaptı indirmek istedi. Bu kitaplarda var bunları şimdi vermiyorum getireceğim bu kitaplar var.”
Mahkeme Başkanı:" İsimlerini söyler misiniz kitapların?”
Sanık Yalçın Küçük:” Bir tanesi Fikret Bila’nın işte Hilmi Paşa’yla Amerikan elçisi sivil darbe girişimi Ankara’da Irak savaşları, öbürü arkadaş, ikisi de arkadaşım Murat Yetkin teskere krizi, bu kitaplarda da var ve bana göre ve onu isteyeceğim Hilmi Paşa buraya gelmelidir. Yani birisi istiyorsun işte bütün kitaplar ortada, görevdeki bir başbakanı düşürmek için komplo yaptı bu açık son kısma geliyorum yani bitirdim bunları şunları götüreceğim son kısmı da değerli mahkemenizle ilgili. Ben dışarıda da şey yaptım istatistik okuttum ekonometri okuttum. Burada çıkan nokta şu; iki dakikada bitireceğim çokta 50 yıldır ceza Hakimlerinin önüne giderim Ankara’da şuralarda yargılanırım 3 kişilik heyetin önüne giderim ama şuanda istatistik olarak şunu tespit ediyoruz ki; bu mahkemede iki kişilik karar var ve bu karar istikrarlı ben Ankara’da İstanbul’da başka yerlerde DGM’lerde yargılandığım zaman heyette bir ihtilaf olurdu ama bu bir iki celse giderdi bunun çözümü olurdu ya ayrı oy veren ya bir izin alır başkası giderdi bu çözülürdü. Bu çözülmüyor istatistik anlamda matematik anlamda çok büyük bir istikrar var bu istikrar sadece tahliye gibi kararlarda değil Cihaner davasının nerede görüleceği gibi çok teknik ben o davalara gittim dinledim. Ha şimdi ne çıkıyor matematik olarak maddeten hukuken pardon istatistik olarak ekonometrik olarak matematik olarak maddeten bu mahkeme iki kişilik bir mahkeme oluyor. Ama bizim teşkilatımızda iki kişilik bir ağır ceza mahkemesi yok maruzatım bu kadar çok teşekkür ederim beni dinlediğiniz için.”
Sanık Adil Serdar Saçan söz aldı, verildi:”Sayın Başkanım daha önce de ben talepte bulundum. Ancak dikkate alınmadı bir daha tekrar etmek istiyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Talepleriniz yazılı mı?”
Sanık Adil Serdar Saçan:”Hayır, hayır sözlü olmuştu.”
Mahkeme Başkanı:" Sözlü olmuştu tamam buyurun.”
Sanık Adil Serdar Saçan:”Reddedildi ama bir daha tekrar edeceğim şimdi 314/2’den sevk maddesi ben 16 ay tutuklu kaldım. 314/2’den 40’ın üzerinde tutuksuz sanık var. Hiç tutuklanmamışlar benim yurtdışı yasağım var onların hiç birisinin yurtdışı yasağı yok. Ceza adaleti ve eşitlik açısından bu anormal bir durum, yurtdışına çıkacağımdan falan değil çıkmayacağım yurtdışına. Ama bir hukukçu olarak bunun adil olmadığını düşünüyorum ve yurtdışı yasağımın kaldırılmasını talep ediyorum.”
Dostları ilə paylaş: |