Sanık Mustafa Dönmez:”Yine tutuklanmadan önce mahkeme kararıyla fiziki ve teknik olarak aylarca takip edildiğim bildirilmektedir. Çünkü ben Sayın Başbakanı şikayet etmiştim konuyla ilgili hazırlanmış takip sonucunda oluşturulan teknik rapordan bir suretin savunmamda kullanılmak üzere şahsıma verilmesini talep etmiştim Sayın Başkan dilekçemde ve fiziki takip var ve bunun yapılmışsa bununla ilgili sonucun bir suretini istiyorum 20 aydır istiyorum. Sayın Başbakanının krokide gösterildiği ve işaretlendiği belirtilen evi ve çevresinde şahsıma ait olan telefon numarası ile iletişim daire başkanlığının vermiş olduğu HTS raporlarında Sayın Başbakanının evinin civarındaki baz istasyonları üzerinde şahsımın görüşme yapıp yapmadığını bu hususta bir tespitin bulunup bulunmadığını iletişim daire başkanlığından sorulmasını dilekçede belirtilen 3. iddianame ile ilgili bölümünde daire içine alınarak altı çizilen Ankara ve İstanbul ili emniyet müdürlükleri arasında Başbakanın eviyle ilgili yazışma yapıldığı belirtiliyor ama bununla ilgili dava klasörlerinde en ufak bir yazışma şeyi yok Sadece ifade ediliyor bu yazışma yapıldı deniliyor. Şahsıma hazırlanan tertibin ortaya çıkarılması maksadıyla önemli olacak olan söz konusu yazışmanın emniyet müdürlüklerinden istenmesini bir suretin savunmamda kullanmak maksadıyla tarafıma verilmesini talep etmiş idim. Sayın Mahkemenin verdiği yanıt buna Sayın Başkanım şöyle. Sanığın kullandığı 532 60 telefon numaralarını okumayayım 3 tane. Bu telefonlarla ilgili HTS raporlarının kalemde olup olmadığının araştırılmasını bulunamaması halinde 2000 yılından başlayarak sanığın yakalandığı tarih arasında kalan kısımların ve telefon hatlarının aidiyet bilgilerinin ilgili şirketlerden istenmesine. Efendim bununla bunun ne alakası var ne ilgisi var Sayın Başkanım? Davayla ilgisi olmayan konuşmaların dava klasörlerinden çıkarılması konusunda karar alınması ve hukuka açıkça aykırı yapılan işlemlerin durdurulmasını talep etmiştim aynı dilekçede. Bu benim en tabi hakkımdır Anayasanın insan hakları mahkemesinin ceza muhakeme kanununun bunun bana verdiği Yargıtay içtihatları müstakar kararlarının bana verdiği bu hak ve ben bunu talep ediyorum bundan doğal ne olabilir? Ama bu talebimde dikkate alınmıyor. Yasadışı kayıt yapan polislerin hazırladıkları konuşma metinleri hukuksal veri olarak kabul edilmesi ve bir kısım görüşmelerin şahsıma ait olmaması görüşme var benim deniyor fakat bana ait değil. Bir kısmının özel hayata ilişkin olması nedeniyle kayıt edilen görüşmeler Anayasa maddelerine ve ceza muhakeme kanununu ihlal ediyor olmasına karşın bu duruma devam ettirilmektedir. Oysa ben bir önceki dilekçemde bunların çıkartılmasını bu konuda Sayın Mahkemenin karar almasını talep etmiştim bundan tabi ne olabilir? Eğer söylemimde bir yanlışlık varsa bununda belirtilmesi gerekir. Çünkü bir insan konuşmalarında gizlidir sözlerinde gizlidir. Eğer bir insan bir konuda yalan söylüyorsa başka konularda da yalan söyleme ihtimali olabilir ve ben bu konuda ısrarla talep ediyorum düzmece yayınlar konuluyor düzmece bilgiler konuluyor mahkeme kararı olmadan dinleme kaydı var ve bunlar varmış gibi iddianamede hala var. Ama bunları sizin gözünüzden kaçmış olabilir nihayetinde bu iddianameyi siz kabul ettiniz incelememiş olabilirsiniz buna da itirazım yok ama ben sizi uyarıyorum diyorum ki Sayın Hakimim şerefle ilgili haysiyetle ilgili özel yaşama saldırı niteliğindeki gerçekdışı olayların açıklanması hiçbir şekilde hukuka uygunluk nedeni olamaz diyorum. Ve bu kanunda verilen bir yasa maddesi ve bana tanınmış bundan talep etmemden doğal ne olabilir Sayın Başkanım? Ama Sayın Mahkeme buna cevap vermiyor işlem yapmıyor gerçek gibi hala şu anda iddianamede yer alıyor. İşte tüm bu olaylar Sayın Mahkemenin de kovuşturma safhasında 160/2, 170. maddelerinde Sayın savcıların ihmal ettiği benim haklarımı korumadığı gibi Sayın Mahkeme de benim haklarımı kanaatine ulaştım. Yine Zir vadisi sözde aramasında bulunduğu iddia edilen G3 mühimmatı hakkında sahtecilik vardır bununla ilgili bir örnek verdim Sayın Başkanım. Yüzlerce mühimmat olduğu söyleniyor dedim ki efendim 14 Nisan’da düzeltiyorum 14 Ocak’ta ve 2 Nisan 2009 tarihinde 14 Ocak’ta ve 02 Nisan 2009 tarihinde askeri personele gösterilmeyen kriminalde olduğu söylenen G3 mühimmatları nerede dedim. Çünkü polisler hem sözlü ifadelerinde kamera çekimlerinin kayıtları var Sayın Başkanım hem de yazılı beyanları var yazılarda görüyorum ben bunu belgeleri savunmamda arz edeceğim. Ortada bir sahtekarlık var kriminale gönderildiği deniyor. Kriminalde o tarihte G3 mühimmatları yok. Bakın bu G3 mühimmatları zimmetinde koyuyorlar koyduktan sonra kamera karşısında çekim yaptıktan sonra alıp zimmetlerinde onlar ve 50, 50, 30, 30 belgelerle sarf ediyorlar ben bunu da ispatlayacağım. Ama Sayın Mahkemeden spesifik bir konuda düzeltiyorum Türkçe konuşalım özel bir konu olan bir konuyu büyütmemiz açısından ismini de belirtmemiş olmama rağmen bu polisin yaptığı sahtekarlığı Sayın Mahkeme ortaya çıkartmıyor. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım ne kadar büyük haksızlıktır bu. Beyan ediliyor Sayın Mahkemeyi adil yargılamayı, yargılamayı yönlendirilmeye çalışılıyor deniliyor ki 14 Ocak 2009 tarihinde 02 Nisan 2009 tarihinde bu mühimmatlar kriminalde deniliyor, ama yalan bakın ben yalan olduğunu belgelerle ispatlıyorum. Bende diyorum ki efendim bunda açık bir sahtekarlık var bu evet sahtekarlık yapıldığı açık ama diğer mühimmatlarında bu buradan Poyrazköy’e buradan Gölbaşı’na bu mühimmatlarda bir emsal oluşacaktır. Sadece artık olay benim masumiyetimden çıkmıştır. Bu davada bir ekip vardır bir örgüt vardır ve bu konuyla ilgili belki bilginiz vardır ve ben Sayın savcılarla şu noktaya kadar anlaşılıyorum gerçekten bir örgüt var burada. Bu örgüt yurdunu seven insanların başına Türkiye’de çuval geçiriliyor. Ve bu kurbanlardan biri benim ama bende hatırlatıyorum diyorum ki ben kurban değilim ben Türk subayıyım. Bu yapan sahtekarlıklar ufak ufak yapılsa da kartopu gibi büyüyecektir. Çünkü yalan çıkmaz yol gibidir. Kapatılmaya çalışıldıkça büyüyor Sayın Başkanım o güzden bu G3 mühimmatı ile ilgili konumu lütfen dikkate alın. Bununla ilgili teknik açıklamalarım var dilekçeme yazdım. Burada tekrar arz etmek istemiyorum zaman kısıtlanması dolayısıyla. Efendim, Sayın Mahkeme heyetince veya görevlendireceği Naip Hakim tarafından Zir vadisinde bulunduğu bildirilen mühimmatlarla ilgili Gölbaşı mühimmatları da buna dahildir. İçlerinin boş olması ama buna polis kriminal raporlarında tüm mühimmatlar sanki doluymuş gibi çalışırmış gibi orijinalmiş gibi rapor verilmesi. Kamera gösteriyor içi boş ağızlarından söylüyor polisler bunlar boş ama polis kriminal raporunda dolu raporu veriliyor. Bununla ilgili bu olayla ilgili efendim bakınız tüm adli davalarda binlerce davaya bilirkişi olarak katıldım ben sorduğum sorular vardı direk suçluyu tespit eder buraya yazdım lütfen incelensin lütfen. Ve bu eğer incelenirse bu polisin sahtekarlıkları değil zaten sahtekarlık yaptıklarından bahsetmiyorum sahte evrak düzenledikleri Türk Ceza kanununun 204. , 207. maddelerini ihlal ettikleri çok açık. Bakın ben başka bir şey arz ediyorum burada. Bu işin kaynağını arz ediyorum Sayın Başkanım bunu yapanların ortaya çıkması babında. Ama beni ilgilendirdiği içinde talep ediyorum. Yine gerçek suçluların bulunması için yüzlerce subay ve astsubayın parmak ve avuç içi izleri alınabiliyor ise bu işleri yaptığını bildiğim şüpheli durumları yaratan polislerin de ayrım yapılmadan parmak ve avuç içi izleri alınarak bulunan izler ile mukayeselerinin yapılması gerektiğini belirtmiş suç malzemelerinin üzerinde bulunmuş olan parmak ve avuç içi izlerinin Ankara ve İstanbul il emniyet müdürlüğünün TEM ve organize işler şube müdürlüğünde görevli polis memurlarının tamamının kendi kurumundan bulunulan mevcut parmak izi örnekleri ile yok ise bizzat her birinden parmak ve avuç içi izlerinin alınarak mukayese yapılmasını talep etmiştim bir önceki dilekçemde. Bu dilekçem bir önceki dememe rağmen bu 5. dilekçemdir Sayın Başkanım. Bu kadar nesnel bir talebim Sayın Mahkeme tarafından görmezden gelinmesi üzerine üzerime atılan suçtan kurtulmam için gerekli olacak hayati delillerin toplanması istediğimi göz ardı edilmesi Sayın Mahkemenin yalnızlığı ve gerçekleri araştırma ve bulma düşüncesi hakkındaki şüphelerimi arttırmıştır. Oysa bu konuda Sayın Mahkeme 27 Ekim 2009 tarihinde şu karara varmıştır 27 Ekim 2009 tarihinde. Sanığın, sanığın askeri mahkemede suça konu askeri eşyayla ilgili olan dava dosyasının istenilmesine bu dava dosyası incelendikten sonra söz konusu mühimmat üzerinde inceleme yapılması hususundaki taleplerinin değerlendirilmesine şeklinde karar vermiş idi yaklaşık 11 ay önce. Sayın Mahkeme tarafından istenilen mahkeme dosyası askeri mahkemeden gelmiştir. Benim savunma verme zamanım da yaklaşmıştır kaldı ki benim hakkımda verilen hükmü askeri Yargıtay bozmuştur hem usulden hem eksik soruşturma yönünden bu da size gelmiştir bunun dosyası. Bu yalanlar nereye kadar devam edecektir ki mutlaka dürüst yargıçlarımız vardır çıkacaktır. Geçmişte olduğu gibi bugünde çıkacaktır. Dava yeni baştan askeri mahkemede görülecektir. Ama 5 dakikalık bir incelemede ortaya çıkacak bir nesnel delil istemimde bu kadar sürenin beklenilmesini yani 11 aydır beklenilmesini Sayın Mahkemenin görev ve sorumluluk alanı içinde olan maddi delillerin araştırılması taleplerimi dikkate almaması mağduriyetimin devam ettirilmesine sebebiyet vermektedir şu anda ben hala mağdurum ve bu olayın ortaya çıkmasını ben talep ediyorum. Sayın Mahkeme gerçekleri bulma noktasında görevidir aydınlatmak zorundadır ama ben talep ediyorum maalesef. Mühimmatlar şahsımın olduğu iddia edilmektedir mühimmatlar üzerinde bir çok parmak ve avuç içi izi bulunmuştur hiçbir suç malzemesinde şahsımın parmak izi, avuç içi izi veya herhangi bir kriminal iz bulunmamıştır hiç biri bu konuda araştırma yapıldığı söyleniyor yüzlerce araştırma yapıldığı söyleniyor hiçbir bulgu yok bununla ilgili çıkan bir mühimmattan bir örnek vermek için arz ediyorum Sayın Başkanım çıkan bir mühimmattan emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Şener Eruygur generali parmak izini incelendiği söyleniyor ama bende diyorum ki madem bu kadar bu bombalarda bu örgüt bu kadar insanlar örgütün içinde parmak izlerine bakılıyor neden bu polislerin 10 tane polisin parmak izine bakılmıyor? Bu bağlamda Sayın Mahkemeyi yüksek dikkatle tekrar arz etmek istiyorum bu olayları bizim başımıza açanlar polislerdir bakınız Hanefi Avcı bunu yazdı ben 11 ay önce Genelkurmay mahkemesinde arz ettim. Şimdi bilmediğimiz bir konuda konuştuğumuz zaman bu hakikaten gıybettir bu iftiradır kişinin en büyük hakkına tecavüzdür belki de Dünya’nın en büyük suçudur. Ama böyle bir iftira atılacak üzerimize ve ben bunu arz ediyorum diyorum ki işte nesnel delili bunlar bunu yapan polisler bunu yapan Cumhuriyet savcıları maalesef. Bakın adı üstünde Cumhuriyet Mustafa Kemal bu şeyi kurarken kimsesizlerin kimsesi diye kurdu. Ama Cumhuriyet savcıları bazıları için söylüyorum tabi ki eğer bir yanlış anlaşılma oluyorsa özür diliyorum genelleme için. Bununla ilgili sahte belge gönderiyorlar Sayın Mahkemeye. Geçen sis kutusuyla ilgili arz ettim Sayın Mahkeme karar vermiş ama bununla ilgili suç dosyasının da bu Cumhuriyet savcılarıyla ilgili 500 sayfalık ekleriyle beraber onlar bana 50 sayfalık iddianame hazırlamışlar ama ben 500 sayfalık suç belgelerini yargıçlarımız önüne gönderdim enimin gerçekten yansız olan gerçekten Türk milletini temsil eden Hakimlerimiz o yapan iftira atan savcıları polislerin hesabını soracaktır. Bizim hakkımızı koruyacaktır. Ama bu polislerin olduğuna belki de çıkmayacak ama ben bunu talep etmek benim hakkım eğer Şener Eruygur paşanın generalimin düzeltiyorum generalimin parmak izi aranıyorsa bu mühimmatta benim parmak izim çıkmıyorsa bende diyorum ki İstanbul ve Ankara TEM ve organize şube müdürlüğünde arama katılan polis memurlarının parmak izlerini istemek benim en büyük hakkım. Bakınız bununla ilgili burada yazılmıyor ama şifahen arz ediyorum o kadar çok yapılmayan bir olay var ki yazmaktan ve polisin attığı iftiralara zamanımı yetiştiremiyorum savunmamı hazırlayamıyorum bunlara cevap vermekten ve suç duyurusunda bulunmaktan. Böyle bir dava olabilir mi Sayın Başkanım bu ne büyük haksızlıktır? Ama geçen hafta düzeltiyorum geçen konuşmamda yani 15 gün önceki konuşmamda 1 dakika 04 saniyelik Gölbaşında çekilmiş bir kamera çekimini izletmiştim bu kamera çekimi şöyle önemlidir. 9 Şubat’ta çekilmiş bir şeydir ve 3 gün sonra 12 Ocak’ta 3 gün sonra Zir vadisinde mühimmat çıkacaktır ve bu çıkan mühimmatları polisler pazarlık yapıyor. Hafta sonu diyor ki 3 tane 5 tane mühimmat ver bana gömelim oraya diyor ve ben size arz ettim dedim ki efendim işte kamera kayıtlarında bunlar var lütfen bunu ses ve analiz incelemesi yaptırın diye talepte bulundum. Sayın Mahkeme verdiği kararda efendim aynen şöyle irticalen arz ediyorum ama sabahleyin tekrar baktım bu olaya. Bu olay gerçektir Zir vadisindeki kamera çekiminin incelenmesi ses ve analiz incelemesinin yapılması şeklinde karar almış benim öyle bir talebim yok ki. Ben size bununla ilgili bir kamera çekimini zaten verdim ve bu Gölbaşı kamera çekimidir 3 gün öncesinde polisler bunu planlıyor ama bu dahi yanlış anlaşılmıştır işte bu yansızlık hakkındaki şüphelerimi bir nesnel delilde bu dilekçede olmamasına rağmen sabahki 10 dakikalık bir araştırmamı sizin önünüze sunuyorum arz ediyorum. Başka bir konu efendim, efendim bu benim evimde çıktığı iddia edilen krokinin gerçi arama sırasında bulunmamış 6 gün sonra polis merkezinde bulunmuş ama polisler öyle iddia ediyor savcılarımız öyle iddia ediyor. Bu sahte ve uydurma krokinin polis benim aleyhimde bir rapor verdi polis kriminal. Jandarma kriminalde benim aleyhimde rapor verdi bu Mustafa Dönmez’in parmak el yazı örneklerine uygundur dedi hatta ismini de söylüyorum Nazmiye Aktaş isminde jandarma kriminalde bir tane Bayan Genelkurmay mahkemesinde askeri mahkemesinde yargılama devam ederken eliyle gösterdi beni. Evet dedi sanık Mustafa Dönmez bu krokiyi yazmıştır. Biz bu kanaate ulaştık dedi ve o gün anladım ki ben bu oyunda başka unsurlarda var bu işin içinde bu yanlışlık değil çünkü o konuşmaya girmeden bir hafta önce tüm Türkiye’de yayınlanan kriminalle inceleme kriminalle ilgili uzman kitaplarının tamamını okumuştum. Ve kendisine mahkemede Ramazan ayıydı bayıldı benim sorularımdan 129 tane 129 tane soru sordum ve bunun 60’ın üzerindeki yalan cevap verdiğini daha sonra ispatlayarak hakkında maddi manevi tazminat davası açtım. Fakat beni ilgilendiren bölümü ve Sayın Mahkemeyi ilgilendiren bölümü şu. Bunun ben sahte olduğunu biliyorum ama bir sene sonra ek muhteviyatını istediğim bana gönderdiklerinde benim el yazı örneklerime göre bakılmamış o muhteviyat o yazı o kroki neye göre bakılmış 1985 yılında harp okulunda benim verdiğim dilekçeye bakılmış 25 yıl geriye gidilmiş o dilekçe benim değil benim el yazı örneğim değil. Şimdi bende dedim ki Sayın Mahkemeye geçen hafta dilekçemde efendim böyle bir örnek var. Maalesef polis kriminalin vermiş olduğu gibi jandarma kriminalde bu konuda sahte rapor hazırlamış ve bu nesnel olarak ortaya çıkmış ancak polisin hazırlamış olduğu raporun ek muhteviyatını bana vermek zorundasınız çünkü iddianameye koymuşsunuz ve o raporun altına baktığımızda muhteviyatı ektedir diyor niye muhteviyatı önemli? Çünkü bu muhteviyatı Sayın Cumhuriyet savcıları bize suç uyduran Cumhuriyet savcıları ve polislerin bu belgesidir sahte belgesidir iftira belgesidir. Bu ortaya çıkarılmalıdır bunun üzeri lütfen kapatılmasın bunu bana bir an önce teslim edin bunu vermek zorundasınız Sayın Başkanım. Efendim bu Sapanca’da çıktığı iddia edilen gövde ve fünyeler birbirine uymamaktadır. Bununla ilgili uyumlu adaptörde çıkmamaktadır bunu ben bir uzman olarak görüşte anladım dedim ki bunu tabi yazıya dökmek lazım bununla ilgili sorularım var bunlarla ilgili bu olayın ortaya çıkartılması ile ilgili dilekçemde ayrıntılı belirtmiştim burada kısa kısa arz ettim. Referans olarak da daha önceki dilekçemden alınabilir bu konuyu da bu dilekçemde arz ettim. Bu konuda tekrar söylüyorum arz ediyorum bu boş olanlara uyumsuz olan bu mühimmatlar birbirlerine takılamaz adaptörlerini polisler koymayı unutmuş eğer bir olay eylem yapılacaksa bir şeyin merminin veya mühimmatın veya bir silahın patlaması lazım. Yani gövde farklı M200A1 M204A1 fünyeler M204A2 böyle bir şey mümkün değil patlamaz. Bununla ilgili bu raporların tekrar gözden geçirilmesiyle ve bunu yapanların ortaya çıkmasıyla ilgili yazılar yazdım. Şimdi bunlarla ilgili Sayın Mahkeme heyetine en ufak bir tereddüt bildirmeyeceğim ama Sayın Mahkemenin heyetinin yüksek dikkatine Türk Ceza Kanununun 283. maddesini de hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bakınız orda şöyle bir madde var eğer bu işlemleri kişiler yapmazsa suçluyu kayırma maddesinden bahsediyor. Bilerek veya bilmeyerek bunu da hatırlatmanın bu tarihsel süreçte bu kadar mazlum insanların bu kadar acı çeken insanların kimileri dertlerini anlatıyor kimileri anlatamıyor herkes mağdur burada. İfade edemeyen insanlarda var. Burada konuşamayıp da arka tarafta ağlayan insanlar var. O yüzden bu 283. maddeyi, maddeyi de Sayın Mahkemenin değerlendirmesini talep ediyorum bilmeyerek de olsa çünkü Sayın Mahkemenin bu uygulamaları 283. maddeyi bana çağrıştırıyor ve böyle düşünüyorum ben. Efendim yine 9 Haziran 2010 tarihinde F fıkrasında TÜBİTAK başkanlığına görüntülerde kesinti olup olmadığına ilişkin olarak bilirkişi incelemesinin tamamlandığın sanığa bildirilmesine demektedir. Efendim gönderilmedi ki çekimler TÜBİTAK’a gönderilmedi ki Sayın Mahkeme 1 senedir göndermiyor. Neden bana bu şekilde 3 keredir yazı yazıyorsunuz? Sayın Başkanım göndermediniz bununla ilgili gerçekler ortaya çıkacakken çıkmıyor işte bu yüzden. Yani olaylar polislere ve Cumhuriyet savcılarına geldiği zaman maalesef gerçek ortaya çıkacakken bu iftira çıkacakken nasılsa Sayın Mahkeme heyetinin vermiş olduğu karar uygulanmıyor. Ya kurumlar cevap vermiyor ya mahkeme kaleminden yanlış çıkıyor ya yanlış anlaşıldık deniliyor ya Naip Hakimimiz bir şekilde bunu yanlış anladım diyor ama ne tesadüf ben analitik düşünen bir insanım. Maddelere tek tek bakıyorum ve o yüzden ben bunlarla ilgili hata yapılmadığını düşünüyorum çünkü rakamlara bakıyorum yanlış anlaşılmalara bakıyorum bunlar Cumhuriyet savcılarını suç işleyen Cumhuriyet savcılarını Türk polisini yanlış yapan suça bulanmış polisleri ortaya çıkaracak istemlerdir bunlar hep yanlış anlaşılıyor. Bir tane doğru anlaşılanı yok Sayın Başkanım bakın bu konuşmadığımın nesnel delili burada söylemeyeceğim ama 109 tane dilekçemde var ve buraya ekledim tek tek. İncelendiğinde bu konunun gerçekte görülecektir.”
Mahkeme Başkanı :”Süreniz dolmak üzere toparlayın.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Efendim yine Zir vadisine mühimmat gömüldüğü olayında 1, 2 gün öncesinde oranın köylüleri polislerin, polislerin 1, 2 gün önceden orada tertip düzen aldığını söylemekte ve bununla ilgili de jandarma komutanlığı genel komutanlığı bir araştırma yaptığını arz etmiştim. Bununla ilgili Sayın Mahkeme bu talebi dikkate alıp bununla ilgili bir yazı yazdı Jandarma Genel Komutanlığına efendim burada jandarma komutanlığında görev yapmış arkadaşlarımız ve komutanlarımız var bende yıllardır içlerindeyim anı bir kuvvet olmasına rağmen. Jandarma komutanlığı yazılara mahkeme yazılarına belki diğer birlikler gibi içinde söylüyorum ama özellikle hukukla ilgili alanlarda jandarmalar çok hassastır ve yazılara en geç en geç 2 gün içinde cevap verirler efendim. Yani sizin o 10 günlük sürenizi her zaman 2. gününde cevap gönderirler ben buna şahidim ve bizim kurumlarımızın içinde bu konuya en hassas konu diyebilirim bu benim şahsi değerlendirmem. Efendim sizin bu şeyinize bu isteğimize Jandarma Genel Komutanlığı cevap vermiyor bir daha tekit ettiniz bu yazıyı. Yani burada bir oyun var nedir bu oyun? Acaba o Nazmiye Aktaş gibi jandarma kriminaldeki arkadaş gibi üfürükten evet bunu Mustafa Dönmez yazdı demesi gibi burda bu işte bir iş neden bu konu araştırılmıyor? 6 Haziran’da bu konuyu arz ettim Sayın Mahkemeye efendim dedim dikkatinizi çektim efendim bakın dedim göndermiyor jandarma ben jandarma kurumunu tanıyorum demedim ama şimdi bu konuyu tekrar arz ediyorum efendim. Bu konu çok hassas rapor var ve bu raporu Sayın Mahkeme bununla ilgili talimat verildi ama yerine gelmedi bunu hatırlatmak istiyorum. Şimdi bir plaka olayı var efendim şimdi 2 tane plaka bulunduğu söyleniyor anlaşılan o ki Ankara polisi başka bir operasyon İstanbul polisi başak bir operasyon yapıyor ve birbirlerinin arasında koordinasyonu iyi yapamamışlar. Bunu nereden anlıyorum plakalardan anlıyorum bununla ilgili 2 tane plaka var ve bu plakalarla ilgili talebim üzerine Sayın Mahkeme araştırma yaptı plakaların hakiki olduğu raporu geldi. Hakikiyse eğer bu şey plaka ben dedim ki efendim bu ne zaman trafiğe çıkmış, kimin üzerine kayıtlı? Bunu safha safha getirdim dilekçeyle ve bakınız Sayın Mahkemenin yanıltıldığını hemen arz ediyorum 5 ayda 5 ayrı rapor gönderdiler Sayın Mahkemeye yani bu plakalar gerçektir fakat piyasaya çıkmadı deniyor o zaman bunun insanın aklına ne gelir efendim? Demek ki bunu bir kurum kullanıyor bir istihbarat örgütü kullanıyor bunu. Efendim bir araştırdım bir trafik plakası evrak gibidir resmi evrak gibidir ve belgedir bunda yapılacak bir sahtekarlık sahtecilik 204’e ve 207’e girer. Kanun maddeleri çok açık bununla ilgili tüm müstakar içtihatları tanıdım. Belgedir plaka eğer bu plaka varsa ve piyasaya çıkmışsa yani basılmışsa bunu kim kullanmıştır efendim? Cevap veremiyorlar Sayın Mahkeme tekit yazısına da yanlış cevap verdiler ben hakkında suç duyurusunda bulundum Sayın Mahkeme şahsımın bununla ilgili suç duyurusu yapılmasını söyledi bununla ilgili bu da yapılmıyor üzeri kapatılıyor hayati bir konudur. Yani iddia var hileli bir durum var ve bununla ilgili talebime maalesef cevap verilmiyor. Ama ben bununla ilgili bir şey söylüyorum kişilerin şeref ve haysiyetleri oynanamaz Sayın Mahkeme bu plakaların gerçek durumları hakkında cevap veremeyen polis teşkilatının sorumlu kişileri hakkında acilen araştırma yaptırılması gerekirdi. Ancak bu hususta maalesef Sayın Mahkeme talebimi dikkate almamakta işlem yapmamaktadır. Sadece bu olay bile Sayın Mahkemenin yansızlığı ve gerçeği çıkarma noktasında kararlılığından şüphe duymama neden olmaktadır.”
Mahkeme Başkanı :”Sözlerinizi bağlayın:”
Sanık Mustafa Dönmez:”Efendim sonuç olarak 7 sayfa atlıyorum sahsıma iftira atanlar ortaya çıkması an meselesi iken en kritik ve hayati istemlerimden bu bir kısmını müsaade etmediğiniz istemlerimin mühimmatlar üzerinde bulunan parmak içi avuç içi izlerinin Ankara ve İstanbul il emniyet müdürlüğünün TEM, organize işler şube müdürlüğünde görevli polis memurlarının tamamını kendi kurumunda bulunan parmak ve parmak ve avuç içi izi örneklerinin yapılmaması krokiyle ilgili 51 nolu DVD’nin başına gelenlerin krokinin de başına gelmemesi için krokinin çizilmiş olduğu defterin koruma altına alınması talebimin veya krokinin adli tıp veya üniversitelere gönderilerek incelemeye yaptırılması hayati talebimin veya diğer bahsettiğim taleplerden Sayın Mahkeme tarafından bu yapılan uygulamaların tamamı incelendiğinde iftira atanları ve suç uyduranları haklı bulmaktadır bu konudaki düşüncelerim vasıllığı ve geçerliliği iddia makamının taleplerinin kabul edilme yüzdesine bakılmasında sürekli suç uyduran polislerin hazırladıkları belgelerin hilafında hiçbir işlem yapılmamasında ve talimatlara cevap vermeyen kişi ve kurumlar hakkında bugüne kadar işlem yapılmamasında ve tutukluluk süremin haksız yere uzun tutulmasında nesnellik bulunmaktadır. Bugüne kadar yerine getirilmeyen ancak bu dilekçeden bahsedilmeyen yaklaşık 100 kadar dilekçemin de incelendiğinde görülecek ki yargılandığım söz konusu davada şahsıma atılan iftiraları ortaya çıkaracak masumiyetimi ispatlayacak ve komplo kuranları deşifre edecek maddi delillere ulaşmak noktasında hayati önemdeki istemlerime olumsuz yaklaştıklarını dolayısıyla yargılama sonucunda nasıl bir karar vereceklerinin ipuçlarını şimdiden taleplerime vermiş oldukları cevaplardan göstermiş olan Sayın Mahkeme heyetinizin davadan çekilmesini talebinde bulunuyorum. Yeni oluşturulacak bir mahkeme heyetince yasal haklarımın kullandırılmasını ve tüm taleplerimin titizlikle incelenmesi Sayın Mahkemenin talimatlarını yerine getirmeyen süreye uymayan kişiler hakkında yasa maddelerinin uygulanmasını talep ediyorum son olarak şunu arz ediyorum Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı :”Mustafa bey davaya katkı sağlayacak lehinize ve aleyhinize delilleri tüm delilleri toplarız. Cevap vermeyen kurum ve kişileri de araştırırız ve gereğini yaparız. Yani mahkemenizin iyi niyetinden kimsenin şüphesi olmasın mahkememiz maddi gerçeği bulmak için elinden geleni yapıyor ve yaparda buyurun.”
Sanık Mustafa Dönmez:”Teşekkür ederim.”
Sanık Fatma Cengiz söz istedi verildi:” Sayın Başkan Saygıdeğer heyet şahsımla ilgili iddianamenin ben yazılı verdim gerçi dilekçemi ama kayıtlara geçmesi açısından burada bir kez daha dile getirmek istiyorum müsaadeniz olursa çok kısa bir şekilde. Şahsımla ilgili iddianamenin 1105. sayfasında 9. ayın 14’ü tarihli bir telefon görüşmesi yazılı. İddia makamı bu görüşmeyi Sayın İbrahim Şahin beyle yaptığımı yazıyor tape numarası 10045 ama gerek TİB’ten gelen ses kaydı CD’sinde ben dinledim ses kaydı CD’sini gerekse iddianamenin 1043. sayfasında kendi, kendi iddialarıyla kendileri çelişiyor Sayın iddia makamı. Nasıl çelişiyor onu da açıklayayım efendim. Tape no 10045 9. ayın 14’ü 2008 tarihinde x bayan Ahmet ile yaptığı telefon görüşmesinde özetle Ahmet’in dış görevi gittim akşam çalışıp sabah yatıyorduk başka yaptığımız yoktu yaz sezonundan beri de böyleyiz dediği Fatma Cengiz ya ben rahatsız etmesem aradığınız sorduğunuz yok ne hikmetse unutuyor musunuz ne ediyorsunuz Susurluk’un Kayseri ayağını yeriniz rahat mı hepsini boş verin dediği bu görüşmeyi Ahmet adında biriyle yaptığım yazılı. 1105. sayfada ise aynı görüşmenin sadece 1 cümlesi alınarak Sayın Başkan tekrar altını çizerek söylüyorum sadece 1 cümlesi alınarak İbrahim Şahin ile görüşme şeklinde yazılmıştır. 1105. sayfaya lütfen bir bakar mısınız? Şüpheli İbrahim Şahin’in 9. ayın 14’ü 2008 tarihli görüşmesinde unutuyor musun ne ediyorsunuz Susurluk’un Kayseri ayağını diyerek konumundan bahsettiği diye yazarak iddia makamı yorum yapmış.”
Mahkeme Başkanı :”Buyurun”
Sanık Fatma Cengiz:”Sayın Başkan Sayın Heyet iddia makamının görevi sanıkları tuzağa düşürüp tuzak kurup tuzağa düşürüp Sayın Heyetinizi yanıltmak mıdır yoksa kendi yazdıkları iftiralara kendilerinin yorum yapma yetkisi var mıdır? İddianamede bir sürü böyle görüşme var Sayın Başkan. Yarın benden savunma isteyecekseniz ben geleceğim o kürsüye geldiğim zaman ben bu yani nasıl açıklayacağım bu başkalarıyla yaptığım görüşmeyi ki Ahmet bu davada ne tanıktır ne sanıktır. Diğer koydukları görüşmelerde öyle ne tanıktır ne sanıktır bu konuştuğum insanlar. Hepsini tutup İbrahim Şahin’le görüşme şeklinde yazma yetkileri var mıdır? Ev telefonumu dinlemişler ki ev telefonu benim adıma kayıtlı değil annemin adına kayıtlı benim kendime ait bir cep telefonum vardı onu dinlemişler tamam güzel babamın adına olan cep telefonumu dinlemişler o da güzel dinlesinler benim gizleyecek saklayacak bir şeyim yok ben AKP ile dalga da geçtim o telefonda biliyordum dinlendiğini telefonumun. Bile bile de dalga geçtim. Ama şimdi hem ev telefonundan annemin dayımla annemin ananemle yaptığı görüşmeleri hem de bu davada ne tanık ne de sanık olmayan insanlarla yaptığım görüşmelerin hepsini derleyip toplayıp İbrahim Şahin’le görüşme şeklinde yazma hakları var mıdır? Bu konuda hem Sayın İbrahim Şahin’e hem de bana iftira atılması ne kadar vicdanidir, ne kadar hukukidir, ne kadar mantıklıdır bilemiyorum ama Sayın Başkan 20 aydır tutukluyum. Gerekli adli tedbirlerin alınmasını ve tahliyemi talep ediyorum Yüce heyetinizden.”
Sanık Mustafa Özbek söz istedi verildi:”Sayın Başkan Muhterem Heyet Değerli Savcılar. Değerli Başkan 20 ayı aşkın süredir burada tutuklu bulunuyorum yani 1 kaç gün sonra 21 ayım dolacak. Hakkımda hazırlanan iddianameyi tahmin ediyorum okudunuz mu okumuşsanız benimle ilgili tutarlı hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok. Tamamen hayal mahsulü tamamen hayal mahsulü. Uydurma sanılıyor deniliyor gibi savlarla doldurulmuş olmadık hiç bizimle ilgili olmayan şeyler yazılmış. Ne bileyim uydurma bir iddianame uydurma. Yani 21 aya yaklaşıyorum Allah aşkına bir tane delil olmaz mı 21 aydır Sayın Başkan? Ya sende şu çöpü kırdın başım üstüne. Hani rahat yatarım o zaman. Şimdi rahatsız yatıyorum huzursuz yatıyorum kendimi işkence altında hissediyorum. Sayın Başkan onun için bu iddianameyi ben reddediyorum böyle bir iddianameyi kabul etmem mümkün değil. Yani 21 aya yakın bir insan tutuklanır arkadaş senin suçun şu denecek 1 tane delil olmaz mı? Ve bizi en çok endişelendiren bize en çok şuradaki arkadaşları hepsini en çok huzursuz eden budur. Neye yatıyorum ben ben onu soruyorum bunu sorduğum zaman dişli atmaya başlıyor. Niye yatıyorum suçum ne değil mi bir insan bir yere tutuklanır gelir bir suçu vardır sen şunu yaptın şunu ettin şunu ettin ha ben sendikacıyım. Ben konuşurum ben eleştiririm yoksa beni seçmez işçi Sayın Başkan. Ben eleştirmezsem işçinin hakkını aramazsam bugün demokrasi eğer üçayaklı bir masaysa biri sivil toplum kuruluşlarıdır sendikalardır. Ben bu görevimi yapmışım. 1947 yılında ilkokula gittim ben köyde. 52’de Kırıkkale’de bitirdim ve bizim kuşağımız bizden öncekiler bizden bir müddet sonrakiler biz hep ceddin deden neslin baban hep kahraman Türk milleti bununla okullarla şey yaptık. Ergenekon yurdun adı Börteçine kurdun adı. İnanın bunları söyletirlerdi bize ilkokulda. E şimdi Ergenekon’dan yargılanıyorum Allah Allah. Bu nasıl iş? 1959 Türk ocaklıyım ben. Türk ocağında o zaman şimdiki gibi herhangi bir şey yoktu şu parti bu parti hikayesi yoktu ve hepimiz Bozkurt rozeti taktık o zaman. Kimse kimseye sen yok it rozeti yok it köpek böyle bir şey denmiyordu. Ama sonra sonra işler değişti ve her şey ideolojik noktalara geldi. Ama bizim kuşağımız biz herhangi bir ideolojinin adamı olamayız Sayın Başkan. Benim ideolojim elhamdülillah müslümanım ve Türküm. Türklüğümden de asla vazgeçmem. Türk milliyetçisiyim ölünceye kadarda Türk milliyetçisi olarak kalacağım bundan asla kellemi de kesseler dönmem. Ha ırkçı mısın Turancı mısın? Hayır asla Türk milliyetçiliği insana sevgidir insana saygıdır ekonomik yönünü güçlendirmedir. Bizim bildiğimiz bize öğretilen geçmişte milliyetçilik budur. Ve sonra bütün konuşmalarımda savcılık bunların hiç birini incelemiş. Niye lütfedip bu konuşmalarımızı incelememişler? Kürttür, Türk’tür, Laz’dır bilmem nedir bu ülkeyi bölmeyi kimsenin hakkı yok. Hepimiz elhamdülillah müslümanız Allah’ı bir kitabı bir peygamberi bir milletiz bizi bölmeye kimsenin gücü yetmez diye sürekli konuşan bir sendikacıyım ben, sürekli. 1974’den bu güne kadar da hiçbir partide benim kaydım yoktur sadece Türk Boyları Konfederasyonun kurucusuyum orada üyeliğim vardı onun dışında hiçbir dernekte hiçbir platforma şurda burda benim ismim yoktur. Türkiye’m Topluluğu vardır hükmü şahsiyeti yoktur yani tüzel kişiliği yoktur sadece yazılı bir şeyle verilmiştir o kadar. Ha ben sendikacıyım işte bir referandum var önümüzde. Referandumun yani Anayasanın hangi maddeleri 20 maddenin hiç biri irdelenmiyor konuşmalarda hiçbir parti lideri de buna girmiyor hiçbir sendikacıda girmiyor. Yani konfederasyonlar nerede? Deve kuşu gibi kafasını kumun altına gömmüş sen konfederasyonlar kayıp. Eğer bu anayasa Allah korusun evet çıkarsa sendikaları o zaman göreceğim ben o zaman göreceğim bu sendikaların halini. Her işyerinde belki 10 tane sendika olacak bu anayasanın eğer o maddesi yani anayasa evet olarak çıkarsa sendikacılık bitecek. Bitiriyorlar sendikacılığı bunu hiç konuşan hiçbir sendikacı yok. Ya işçiden ekmek yiyorsunuz ekmek maaş alıyorsunuz ey konfederasyonlar neredesiniz siz? Bu madde çıktığı zaman ayakta kalamayacaksınız. Menfaat şebekeleri işyerlerine dalacak, örneğin TOFAŞ kaç atölyesi var? 20, 20 tane sendika olacak. Buyurun o iş yerinde sözleşme yapın buyurun o işyerinde işçi haklarını koruyun. Sayın Başkan böyle bir tuzağın içerisinde ama millet hiçbir şeyin farkında değil. Sayın Başbakan çıkıyor bu dedi söylediğini ispat etmezse şerefsizdir. Öteki kalkıyor bunu yapmazsa bilmem şerefsizdir sen şunu dedin yani eskiden köyde kocakarılar olurdu mahalle kavgası yaparlardı inanın benim o aklıma geliyor böyle bir referandum böyle bir şey ben hiç görmedim. Yani millet gerçeği bilmiyor neyi getiriyor neyi götürüyor hukuk ne olacak Türkiye ne olacak Hitler’de, Hitler’de önce hukuk sistemini hukuku ele geçirdi yasaları ele geçirdi hukuk sistemini ele geçirdikten sonra zaten mesele yok. Ha Türkiye Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Cumhuriyettir. Atatürk’ü Atatürkçülüğü laik demokratik Cumhuriyeti kim olursa olsun yıkamayacak. Bizler sağ olduğumuz müddetçe yıkamayacaklar. Cumhuriyetin sayesinde biz birlik beraberlik içerisinde laiklik sayesinde biz birbirimize düşmeden cemaatlere tarikatlara bölünmeden bu 75, 80 yılı geçirdik. E laiklik olmasıydı çoktan bu millet birbirine girerdi onun için Cumhuriyetimizi korumak mecburiyetindeyiz. Atatürk’ü Atatürkçülüğü laik demokratik Cumhuriyeti korumak lazım kanımızın son damlasına kadar savunup korumak lazım. Atatürk öyle lafla değil Atatürk istiklal harbini vermiş Çanakkale harbinde gerekli şeyleri yapmış büyük bir devlet adamıdır. Ve onu bu milletin kalbinden hiç kimse silemez. Sevgili Başkan ben bir sendikacıyım 1957’in 6. ayının 15’inde sigortalı oldum 1755971 sigorta numaram o tarihte. 1971 yılı 12 Ekim’inde sendikacı oldum ta ki içeriği alındığım 22 Ocak 2009’a kadar yani 38 yıl sendikacılık yaptım. Bunun 1 yılı ilk başladığım yıl 1 yıl başkanvekili oldum ondan sonraki dönemlerimin tamamı 37 yıl genel başkanlık yaptım. Eğer ben susan bir sendikacı olmasaydım iktidarları yani başbakanları hükümetleri eleştirmeseydim işverenleri eleştirmeseydim 37 yıl bu işçi beni seçer miydi? Haliyle seçmeyecekti. Grevler yaptık, 95’te kamu işyerlerinde 500 bin işçiyle grev yaptık Türk iş olarak. Konuşma yaptım orada ben Tandoğan meydanında 300 bin işçiye. Sayın Demirel Cumhurbaşkanı Sayın Demirel siz diyordunuz ki Fırat’ın kenarında yayılan kuzuları kurt yerse kendimi mesul hissederim. Şimdi işçileri kurt yiyor Tansu Çiller’de o zaman Başbakan bir misal verdim ben kökenim köy çocuğudur. Köylü ekini biçmiş sapı yüklemiş kağnıya tarladan almış harman yerine götürüyor bayırdan iniyor dereden bir tor tosun yani genç affedersin öküz bir de koca öküz. Tor tosun baş bırakıyormuş yokuş aşağı inerken tabi kağnının kökü elinde baş bırakınca eline biniyor yük koca kağnının yükü omuzu çıkacak hale geliyor dovah diyor durduruyor dayağı vuruyor övendireyi alıyor koca öküzü dövmeye başlıyor. Oradan genç bir çocuk geliyor diyor ki ya dayı diyor sen diyor baş bırakan genç tosun sen niye koca öküzü dövüyorsun? Ah oğlum ah diyor. O göz kırpmasaydı o baş bırakmazdı yani bunu Demirel’i koca öküz Tansu Çiller’i tor tosun yaptım orada 300 bin kişinin huzurunda. Mesut Yılmaz ve çalışma bakanı da orada dinliyorlarmış beni kaset istediler falan benden. Şimdi buna benzer mesela Özal’ı Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı (bir kelime anlaşılmadı) benim ve slogan haline geldi o Türkiye’de. Seydişehir grevinde 3 buçuk ay sürdü 3 buçuk ay sürdü sendikacı verdiği hükümetin verdiği zammı kabul ederse eder yoksa kapatırım fabrikaları dedi. Tavuk kümesi mi kapatıyorsun kapat da görelim dedim ve gazetelerde her 2 haberde manşet çıktı. Ve 3 buçuk ay çünkü Özal’la rahmetliyle 10 yıl çalıştım ben Sayın Başkan yani metal sanayi işverenleri sendikası başkanıydı Ben Türk metal başkanıydım. Yani çok samimiydik buna rağmen o onu söyleyince ben bunu söyledim. 3 buçuk ay sonra Kazım Okçay kulakları çınlasın diyor ki ya ben onun huyunu bilirim diyor gidin şu sözleşmeyi bitirin bağlayın. Yani işçi haklarından ben hiç taviz vermedim. Bu kadar işverenle çalıştım 14000 işçiyle aldım sendikayı 320000 üyeye getirdim Türkiye’de sendikal anarşiye son verdik biz biz Metal işçileri verdi hem Türkiye’nin hem de Dünya’nın en güçlü sendikası haline geldik. Tabi bu neyle oldu? Yalan söylemedim hiçbir işverenle parasal ilişkim olmadı açık söylüyorum hiçbir işverenle. Dürüst namuslu sendikacılık yaptım inandığım her şeye de evet dedim ve dönmedim. 90 yılında yine Özal’ın dönemi grev yaptık masa başında yüzde 200’ü vermediler. 1 ay sonra 31 gün sonra Körfez savaşı çıkmış şu olmuş bu olmuş grevi erteletmedik bir sürü uzun şey onlar efendim yüzde 260 zam aldım yüzde 260 bunların hepsi toplu sözleşme şeylerinde vardır kitaplarımızda vardır ve eleştirmek örneğin Süleyman Demirel kulakları çınlasın biz eleştirirdik ağır eleştiriler yapardık işte demin söylediğim kağnı misali gibi çocuklar bizi eleştirin, eleştirin derdi. Eleştirin bizi fakat öyle bir Başbakan geldi ki bize eleştirmeden şey yapmıyor haz almıyor. Taraf olmayın diyor bitaraf olursunuz Allah Allah sen diktatör müsün kardeşim Sayın Başbakan? O zaman diktatörlüğünü ilan eleştiri benim sırf suçum eleştirmek Sayın Başkan iddianame falan hepsi fasa fiso. Benim buraya gelişim Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmemdir. Belli malum basın ve medya 7 ay aleyhimde propaganda yaptı 7 ay. Bir tapuyla aldığım sendikayı 172 tapu yaptım 172 tapuyu vallahi benim üzerimde gösterdiler e canım bu kadarda bu kadarı da olmaz. Allah var yukarıda Allah. O zaman bende dedim ya bunu ispat edin ispat edin hemen bırakayım ben bu sendikacılığı ama Sayın Başkan 7 ay inanın böyle bir ateş altında 3, 4 televizyon 3, 4 gazete sürekli aleyhimde yayın yaptılar ne hak yere. Kabahatim ülkemi sevmek Allah’ımı kitabımı bilmek, dürüst olmak ve işçiye çalışmak bütün kabahatim bu ve sanayiye Türk sanayisi iddia ediyorum ve altını çiziyorum bugün gerçi sanayi manayi koymadılar hepsini dağıttılar da inanın Türk metal işçisine borçludur işyerlerinden kavgayı kaldırdık çekişmeyi kaldırdık ideolojik durumu kaldırdık beni solcusu da sever sağcısı da sever bilmem necisi de sever niye ben sendikacıyım. Hiç birine ben şusun busun demem. Ama gönlümdeki şeyi sorarsanız Türkiye artık bir sosyal demokrat parti birde Milliyetçi muhafazakar parti 2 parti bize çok bile bu ne kadar parti var 60 küsur parti oldu Sayın Başkan. 2 parti isteyen ona verecek isteyen ona verecek ama solcusu sosyal demokratı aşırı sola kaçmayacak milliyetçi muhafazalarda aşırı sağa kaçmayacak. Her ikisi de dengeyi koruyacak Türkiye ancak öyle ayağa kalkar. Türkiye’nin bugün düşmanı çok dostu az Sayın Başkan. Hat sanayimiz var mı? Yok. Bir makine kimya vardı sade Kırıkkale’de 22000 işçi memur vardı bugün 1500’e düştü. Ankara bitti sıfırladı Ankara Kırıkkale 35000 işçi memur vardı gitti ve biz Pakistan dahil Amerika dahil mermi satıyorduk ben tornacıyım mermi yapıyordum. Mermi 81’lik mermiler satıyorduk Amerika’ya. Obüs mermiler yapardık 155’lik mermiler bugün hepsi bitti bitirdiler harp sanayimiz yok uçak sanayimiz yok gemi sanayimiz yok nükleer enerji sanayimiz yok peki Dünya’nın en stratejik bir noktasında bir ülkeyiz biz. Dünya’yı yönetecek bir pozisyonumuz var yani jeostratejik, jeoekonomik, jeosiyasi, jeopolitik böyle bir konumda bir ülkeyi rahat bırakmazlar Sayın Üyeler Sayın Başkan. Düşmanımız çok ha öyleyse bizim bu saydığımız şeylere sahip olmamız lazım eldekini satıyoruz. Sattık biz hiçbir şey kalmadı yani sanki bir Havai adaları gibi turist ülkesi olmaya doğru gidiyor biz öyle değil yaşatmazlar bizi bu topraklarda barındırmazlar bizi bu topraklarda. İşte Kürtçülüğü kışkırttılar Kürtçülüğü geliştirdiler bugün eğer kalbime sorun ben Kürdüm diyen insanların yüzde 80’i ayrılmayı istiyorsa ben Dünya’nın en namert insanıyım bizim de eşimiz dostumuz var akrabalarımız var benim gelinimin biri Kürt. Ne yapacağız, neyin ayrılığı biz ayrılamayız. Onlarda isterse ayrılamaz biz de istesek ayrılamayız. Etle tırnak olmuşuz kanar. Ama bu emperyalist güçlerin oyunuyla bizi birbirimize düşürmek istiyorlar bu oyuna Yüce Türk milleti gelmemeli. Ha bu milletin Türkiye Cumhuriyeti devletidir dili Türkçedir Türk milletidir onun dışında hiçbir şeyi hiç kimse bu ülkeye kabul ettiremez bunu kabul edecek Türk Silahlı Kuvvetlerini de göremiyorum ben göremiyorum. Türk milletini de göremiyorum Kürt milletini de göremiyorum herkes durumundan rahat bugün şöyle bir bakalım. Sahillerin yüzde 75, 80’i Sayın Başkan Kürt vatandaşlarımızın elinde oteller turistlik merkezler. Ayrıldık özerlik yaptık ayrı bayrak, ayrı bilmem ne herkes konuşuyor Baydemir almış arkasına Amerika’yı atıp duruyor onun konuştuğunu ben konuşsam ooooooh belki müebbet hapse mahkum olurum ama ona hiç seslenen yok ne belediye başkanlığını alan var ne şunu yapan var hiçbir şey demiyorlar ama ayağını yere bassın o ayağını yere bassın. Bu memlekette ayrılığa gerek yok. Birlik beraberliğe bütünlüğe ihtiyacımız var. Yıllarca bu konuyu işledim ben hiçbir zaman ayrımcılık bölücülük yapmadım. Yapamam bu topraklar için can vermiş insanlar var Uhut savaşıyla Bedir savaşı ne kadar mübarek ve mukaddesse Çanakkale ile İstiklal savaşı da o kadar mübarek ve mukaddestir diyen bir insanım sendikacıyım ben. Bunun kasetlerini de isterseniz getirir dinletirim. Hem 1 defa 5 defa değil yıllarca bunları işledim ben. Daima birlik beraberlik, bütünlük bölücülük değil. Bölücülükten yana olmadık. Allah’ı 1 peygamberi 1 kitabı 1 bir milletiz. Müslümansak mesele yok peygamberimiz aynı mesele yok. O zaman neyi paylaşamıyoruz paylaşamadığımız nedir? Onun için bu tip propagandalara ne Sayın Başbakanının ne muhalefet parti liderlerinin birbirleriyle çekişmeye girmeleri değil Türkiye’nin birliği ve beraberlik yönünde daima müttefik hareket etmeleri birlik beraberlik içinde hareket etmeleri gerekmektedir. Türkiye o noktadadır bugün, bugün şu iktidar bu iktidar falan meselesini aşmıştır Türkiye. Ben hep şunu söyledim son yıllarda son 5, 6 yıldır 8 yıldır bir Allah’ın kulu yetkili Başbakan Cumhurbaşkanı kim olursa olsun kalksın desin ki Türkiye Cumhuriyeti devleti bağımsızdır. Diyemez senin ekonomik bağımsızlığın yoksa siyasi bağımsızlığın olur mu Sayın Başkan? Bugün Türkiye bunu kaybetmiş ha Türkiye’nin öyle bir bölünme bilmem iç savaş iç kavga buna buna asla, asla, asla tahammülü yok. Vatan elimizden gider ne diyor Avrupalı sıkıştığı zaman Türkleri geldiği yere göndereceğiz diyorlar. Ha geldiğimiz yere gitmeyeceğiz buraya biz 1071’de de gelmedik bunu Avrupalılar iyi bilsin milattan önce 2300 yıllarında geldik buraya biz bunun tarihi şeylerini isterlerse ben veririm. Sempozyumlar yaptırdım bu konuda 1071 Malazgirt savaşında 200 küsur bin Diyojen’in ordusuna Alparslan’ın 50, 60 binlik ordusu nasıl şey verdi Türk ordusu Allah Allah naralarını çekip mızrağını kalkanını yayını okunu gerince buradaki Türkler yahu bunlar bizden dediler hepsi bu tarafa geçti ve dolayısıyla 1071 zaferi rahatlıkla kazanıldı. Çok eskiden gelip burada Türkmen oymakları Yörük oymakları yerleşmişlerdir Türkiye’nin her tarafında yani bunu unutmamız lazım. Onun için Türkiye Türk yurdudur anavatanımızdır işte burada asla ve asla yurdumuzdan vazgeçmek ben Müslümanım Türküm diyen hiç kimseye yakışmaz. Bizim birliğe, beraberliğe, bütünlüğe ihtiyacımız var bizleri de beni de burada niye tutarsınız bilemiyorum yaşım 72 emekli oldum sendikacılığı da bıraktım ha konuşma konuşmadım mı o zaman beni hiç bırakmayın. Şey yapın nedir o müebbet hapse bırakın burada öleyim gideyim ben konuşmazsam ölürüm Sayın Başkan. Konuşurum ben, ben konuşurum. Ben konuşurum iddia ediyorum Türkiye’de en iyi konuşan 3 kişiden biriyim ben kitleleri harekete geçiririm ha ne yönde bozucu, bölücü yönde değil asla birlik beraberlik yönünde bütünlük yönünde. Onun için bu iddianameyi sizde biliyorsunuz biz de biliyoruz bu iddianamede benimle ilgili hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok olmayan bir örgütün finansörüyüm. Olmayan bir örgütün finansörüyüm hangi örgütün üyeyim nerede üye oldum ben haber olmadan kim üye yapabilir beni? Böyle bir örgüt yok Sayın savcımız diyor ki Mehmet Ali bey Sayın Balbay’ın savunmasında bu diyor Cumhuriyet gazetesiyle konuştuğunuz ettiniz falan Türk metalle diyor kaç trilyon aldınız diyor. Yani ben inan yürekten yaralandım ya Türk metal sendikası yol geçen hanı mı, gelip geçen daldırıp alıyor mu? Böyle şey mi olur Sayın Başkan? İşte hesaplarımız incelendi hiçbir şey yok kim yapabilir kim verebilir ben o şerefsizliği yaptıktan sonra kendim alırım olur mu öyle şey ben 40 yılımı vermişim. 40 yılımı verdiğim bir mesleğime 3, 5 kuruş için 3, 5 trilyon için ben şey katabilir miyim Allah bereket versin bana işçi doyurucu maaş veriyor 2 yerden maaş alıyorum bugün sendikacıların çoğu 2 yerden maaş alıyor söylesem belki çok sansasyonel haberi olur. O yönlü bir şeyimiz yok ha kongrelerde bizi doyurun hırsızlığa teşvik etmeyin diye delegeye bağırmışımdır zaman kongrelerde ha işçi gerekli maaşı vermiştir bir namusluca sendikacılık yapmışızdır. İşte şimdi en çok iş yerine muhatap bir sendikacıyım ben 38 yıl genel başkanlık yaptım 37 yıl. Bir insanın bir iş verenle bir iş yeriyle hiçbir para ilişkisi olmaz mı? Yok benim Allah şahit yok olsa zaten çoktan, çoktan faş ederlerdi bizi. Allah kimseye kimsenin fırsatını vermesin haksız yere. Onun için bizim geçmişimiz belli mazimiz belli çalışmalarımız belli hayatımız belli ben hayatımda karakola gitmedim Sayın Başkan. Çok enteresan ben karakola gitmedim benim anarşiyle terörle asla ve kat-a hiçbir ilgim olamaz, olamaz yani mümkün değil benim tabiatıma yaşamıma aykırı. Ben titrime aykırı yani olamaz böyle bir şey ben demokrasi varsa biz varız. Demokrasi varsa sendikacılık var demokrasi yoksa sendikacılık yok ki Sayın Başkanım kendimizi mi inkar edeceğiz olur mu öyle şey? Daha Balbay’la bir görüşmemizde işte bu AK parti kapatılması şu bu ya ihtilal falan mı olur şekliyle konuşmamız var ikimizin. Ve ben diyorum ki ya ihtilal Allah korusun bizi mahveder sendikaları yok eder bu kayıtlarda ve benimle ilgili 2. şahısların yaptığı konuşmalar zaten benim burada ne hak yere yattığımın belgesidir Sayın Başkan hiçbir siyasi parti kurma teşebbüsüm olmadı. Böyle bir niyetim olmadı olsaydı kurardım kim engel olacaktı bana? Ama bunlar konuşuldu edildi yani sendikacı tabiriyle bir şöyle kulis geçtik ohooo eski bakanlar milletvekilleri hep löpçü takım hepsinden uzaklaştık. Türkiye bu Türkiye bu. Ha Türkiye’de sendikacılığı bırakıp siyaset bataklığına batacak kadar yani arkadaşlarımız kusura bakmasın ben o kadar aklımı yitirmedim yani.”
Sanık Tuncay Özkan söz almadan konuştu anlaşılamadı.
Sanık Mustafa Özbek:”Ben parti kur demedim sana. Ha iddianame, iddianame canım iddianame her şeyi söylüyor iddianameye bakma çok teşekkür ederim Başkanım Saygılar sunarım heyetinize.”
Sanık Servet Kaynak söz istedi verildi:” Emniyet amiri rütbesiyle görev yaparken Antalya özel harekat şubesinde 22 Ocak 2009’da gözaltına alındım evim arandı iş yerim arandı herhangi bir delile rastlanılmamıştı aslında emniyet müdürlüğünün biz yazısı olmuş savcılığa. Savcı doğal olarak gözaltına kararı gözaltına kararı vermiş Fikret Seçen. Sonra Hakim Resul Çakır’da arama kararı vermiş. Kime vermiş bu arama kararını? Yazıdan 2 şey anlaşılıyor 1, Antalya emniyet müdürlüğüne 2, İstanbul emniyet müdürlüğü her halükarda hukuksuz. İstanbul emniyet müdürlüğüne verdiyse İstanbul emniyet müdürlüğü bırakın Antalya’da herhangi bir adli merci Antalya emniyet müdürlüğü makamını bile çok fazla takmamış ki organize suçlara direk arama yaptırmış ve bir sabah uyandım 60, 70 kişi işte evimin etrafında polis aldık hulasa geldik sonra tutuklandık mahkemeye geldik 21 aydır tutukluyuz. Sonra iddianame okundu kabul edildi ha burda sanıkları ben burada tanıdım. Tanıdıktan sonra bir çoğu ya devlet terbiyesi almış ya dışardan hakikaten bu ülkeye gönül vermiş insanlar yani edep, adap bilen insanlar çok açık net böyle yapılan hukuksuzluklarda dile getirilmiyor aslında bu da edepten olsa gerek. Ben o kadar ince düşünemiyorum belki yaptığım işin bunda bir etkisi vardır mahkemeye geldik belki bir şeyler olur diye bir öğrendik ekleriyle filan birlikte 300, 400 bin sayfa iddianame. 15 gün süre içinde okunacak kabul edilecek Sayın Başkan ben hasbelkader TÜBİTAK bilim olimpiyatlarında matematik bilim olimpiyatlarında okulumu da temsil etmiştim TÜBİTAK adına bilimsel çalışmalar da yaptım. Bilim dünyasıyla çok ilgiliyim ama ben eğer 300, 400 bin yani bunu imrendiğimden söylüyorum sizi de eleştirmek için falan değil. 300, 400 bin sayfayı eğer okuyup anlayabilme kapasitem olsaydı bugün herhalde Türkiye’de değil aylık 200 bin dolar maaşla NASA’da görev yapıyorum olurdum burda hep suç iddia makamı şunu yazmış bunu yazmış. Evet iddia makamı onu yazmışta bunu okuyup kabul edende sizsiniz bu kadar mantıksız şeyleri. Burada tıp ki ülkemiz gibi temsili demokrasi uygulanıyor adeta ne oluyor? Siz Yüce Türk milleti adına bizi yargılıyorsunuz eyvallah tabi ki olması gereken o. Savunma makamı onlarda bizden vekalet aldı bizi savunuyorlar yani vekaletle görüyor. İddia makamı o da kamu adına kamunun menfaatlerini savunma adına bir şeyler yapmak zorunda iddianame hazırlamak zorunda. Ama orada işte bir sıkıntı var burada daha önce sanıklardan Emcet Olcaytu belgesini de açıkladı. Sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel çıkmış itirafta etmiş polis ne getiriyorsa biz onu koyuyoruz yani burada kamu değil de sanki polisi temsilen bir iddia makamı var. E peki biz, biz kimi temsilen yargılanıyoruz? Yani şu ana kadar yapılan her şeyde herkes çıkar delilli ispatlı zaten bir polis gözüyle 15 yıllık polisim ben yani. Böyle bir iddianame olmaz böyle bir suçlamamız böyle bir örgütte yok zaten e peki biz kimi temsilen yargılanıyoruz? Ya Yaşar Büyükanıt’ı temsilen yada Kenan Evren’i temsilen. Bizde temsilen yargılanıyoruz yani. En azından kimi temsil ettiğimizi bilsek iyi olur. Sizde dediğim gibi Yüce Türk milleti adına bizi yargılıyorsunuz. Biz mahkemeleri destekleriz mahkemelere güveniriz. Neden? Ne karar verirse versin mutlaka adaletle karar verdiğine inanırız Türk milleti olarak bunu böyle biliriz. Bir insan ceza alsa da seviniriz adaletle ceza almıştır topluma zarar veren bir insan toplumdan arındırılmıştır diye düşünürüz. Bu yüzden seviniriz mahkemeleri destekleriz ama pratikte burada yargılamadan dolayı buyurun açın bakın PKK’nın sitelerini sevinen hep PKK’lılar. Bunda bir terslik yok mu Sayın Başkan? Sonuç itibariyle mahkeme başladı ve kalkıp istemlerimizi taleplerimizi dile getirmeye çalışıyoruz. Ben iddianameyi hiç okumadım okuma ihtiyacı da hissetmedim sonuçta bana resmi bir görev verilmiş bende evet demişim bunun incelenecek irdelenecek bir tarafı olmadığını düşünüyorum arkadaşların ısrar etmesine rağmen hayır dedim okumayacağım. Sonra arkadaşlarım yine bakmışlar 150. klasörde bana atfedilen birde 6136 sayılı kanuna muhalefet suçu var. Neymiş diye merak edip baktık evimde 3 tane uçaksavar fişeği çıkmış bunların boş olduğu arama yapan polisler tarafından tutanağa geçirilmiş. İstanbul organizede teslim alan insanlarda bunu boş olarak teslim aldığını tutanağa geçirmişler 150 nolu klasörde Sayın Başkan. Ekspertiz raporu geliyor 1 tanesi dolu e şimdi ben suç duyurusunda bulunacağım da onu nasıl bulanayım diye düşünüyorum. Çünkü örnekleri var Sayın Tuncay Özkan burada çıktı savcılık dedi savcı fotokopi makinesini koymuş bir kısmına kağıt kapatmış fotokopi çekmiş sonra delil diye koymuş diyor. Daha önce oldu bu bizde bekliyoruz ki önce ben güldüm hem de kahkahalarla güldüm içerde belki kendisi de duyduysa bozulmuştur falan. Nasıl olmuş nasıl yapmış falan diye. Sonra iddia makamı açıklama yaptı mütalaada bulundu. Duruşmada işlenen suçlardan olmadığından sonra siz de buna karar verdiniz. Yani evet suç olduğunu kabul ediyorsunuz ama duruşmada işlenmedi. Ne yapacaktı Sayın Başkan getirip burada fotokopi makinesi koyup fotokopi mi çekecekti? E şimdi ben suç duyurusunda bulunsam ne yapacağım yani? Adam getirip burada fişek mi dolduracak, bu mu olmalıydı yani? Çok açık bariz boş bir fişeği doldurmuşlar hoş dolu olsa ne olur boş olsa ne olur bunun bir cezası yok ki eğitimlerde kullanmak üzere boşalttığımız fişektir bu başka bir hiç şey değildir. Onunla ilgili de suç duyurusunda bulunuyorum ha muhtariyetime karar verirseniz onunla ilgili kendimde işlem yaparım zaten muhtemelen de öyle olacak 21 aydır tutukluyuz Sayın Başkanım 314/2’den kimi temsilen yargılıyorsunuz onu bilmiyorum ama 1980 yılında benim memurlarım daha doğmamıştı portakal ağacında C vitaminiydi. Şimdi 28 Şubat’ta meslekte değildiler. 27 Nisan e-muhtırasında dağda taşta görev yapıyorlardı neyi temsilen yargılıyorsunuz bizi? Yargılamada bile bir tutarlılık yok ki buraya ilk gözaltına alındık bize atfedilen suç terör örgütü mensubu olmak e sonra Sayın savcı darbeyi yargılıyoruz dedi burada dedi yine sizin huzurunuzda e sonra derin devlete yargılıyorsunuz. Neyden yargılandığımızı bir bilsek onu da bilemiyoruz tam 21 aydır bütün bu mantıksızlıklar içerisinde kuzu gibi sıramızı bekliyoruz. Kısmet olur oraya çıkarsam daha açıklayacağım çok şey var ama buradaki insanların bir suçu günahı yok. Şuraya bakın U2 denen bir grup gelmiş adeta eşcinseller gösterisi memleketin gençliği post modern bir havaya girmiş kitap okumaz ideali olmaz ideolojisi olmaz hiçbir şeyin peşinde koşmaz şurada devlet görevini ifa eden ki bir çoğu gazidir bu insanları tutmuş burada bir şeylerin bedelini ödetiyorsunuz neyin olduğunu da bilmiyoruz. Bari ne için olduğunu bilelim kimi temsilen yargıladığınızı bilelim. Sizden adalet falan beklediğim yok zaten olmadığını görüyoruz biliyoruz. En azından 2 dakika dosdoğru inanın kayıtlara geçmesine de gerek yok ne kadar yatacağımızı ve kimi temsilen yargılandığımızı söylemenizi talep ediyorum şurda ekstradan söyleseniz de olur kayıtlara girmesine gerek yok arz ederim.”
Mahkeme Başkanı :”Siz kendiniz söylediniz Türk milleti adına yargılama yaptığımızı söylediniz biz daha önce o konuda beyanda bulunduk. Buyurun.”
Sanık Servet Kaynak:”Sevinen PKK. Türk milleti bu işten gurur duymuyor PKK seviniyor.”
Sanık Emcet Olcaytu söz istedi verildi:” Ben mahkemenizin yargılamayı çığırından çıkartacak uygulamaları konusunda beyanlarda bulunmak ve taleplerimi bildirmek için söz aldım. Mahkemenizin yargılamayı çığırından çıkaracak uygulamaları diyorum bununla neyi kastediyorum? Önce örneklerini burada hep birlikte yaşadığımız örneklerini vereceğim daha sonra yaptığım açıklamalara paralel olarak taleplerimi bildireceğim. Yargılamanın yargılamayı yürüten heyet tarafından çığırından çıkarılması denince önce akla ne gelecek? Savunma hakkının kısıtlanması ve giderek yok edilmesi. Ben bunu yargılamayı çığırından çıkartacak bir uygulama olarak burada ifade ediyorum siz nasıl anlıyorsunuz onu hep birlikte görmeye ve gözlemeye devam edeceğiz. Savunma hakkının yok edilmesi nedir? Önce burada bizim söz hakkımızın kısıtlanmasıdır. 1 yılı aşan süredir geçen celsenin ara kararında sizde itiraf ediyorsunuz henüz sanıkların büyük bir bölümünün sorgusunun yapılamamış olması nedeniyle evet bu nedenle ne yapıyorsunuz? 4 haftada 1 karardan okursam daha doğru olacak çünkü mantığı yok bunun. Dosya sanıklarından büyük bir bölümünün halen savunmalarının alınamamış olması dikkate alınarak şimdi neden bu oradan çıkarttığınız sonuç. Dikkate alınarak sözlü taleplerin dosyanın görüldüğü haftalarda son Cuma günü alınacağının bildirilmesine. Sanıkların büyük bölümünün henüz savunmasının alınamamış olması siz ona savunma demişsiniz ama onu da yanlış kullanıyorsunuz sorgu bu tabi her şey savunmanın parçası yani sanıkların iddianameye karşı sorgularının büyük bir bölümünün alınamamış olması diyorsunuz. Biz burada zaten haftada 1 kere kimi zaman öğleden sonra kimi zaman sabahtan başlamak üzere ayda 2 defa bu hakkımızı kullanabiliyoruz bunun sorumlusu biz miyiz? Sanıkların büyük bölümünün savunmalarının alınamamış olması dolayısıyla sanıkların talep hakkının dosyanın görüldüğü haftalarda son hafta Cuma günü bu da bilmece gibi bir ifade şimdi biraz sonra onu da irdeleyeceğiz. Bu yargılamayı çığırından çıkartacak bir yaklaşım değil mi? Hem siz sorgulamaları uzatacaksınız ben burada 3, 4 defa söyledim. Sanıklarla ilgili 314/1’leri ve daha ağır ceza gerektiren iddialarla yargılananları 2 gün burada cevap hakkı tanıdınız. O 2 gün kullanıldıktan sonra savcılar ve heyet üyeleri 3 gün, 4 gün daha önce kullandığım için söylüyorum ipe sapa gelmez konularda sorular sorabiliyorlar ve 10 ay geçiyor ha 10 ayda değil geçen Temmuz’da olduğuna göre 15 ay geçiyor sanıkların büyük bölümünün henüz savunmalarının alınamamış olması bizim savunma hakkımızın kısıtlanması gerekçesi yapılıyor bu yargılamayı çığırından çıkartmak değil mi? Bu hafta son yapılan 3, 4 duruşmada usulle ilgili duruşma başlarken söz aldık bu ara kararının gözden geçirilmesini talep ettik. Savcıdan mütalaa aldık çok iyi oldu savcının da yaklaşımı kayda geçmiş oldu ne dedi savcı? Ben size CMK 289. maddesini hatırlatarak dedim ki savunmanın kısıtlanmamış olması hukuka kesin aykırılık sebebidir. Ha bu nerede dikkate alınıyor Yargıtay’da. Ama siz diyebilir misiniz ki bana ne Yargıtay’dan bana ne CMK 289’dan diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Siz bütün yargılama boyunca her anında her safhasında savunmanın kısıtlanmasını önleyecek tedbirler almak zorundasınız siz tam aksini yapıyorsunuz savcıya görüşünü soruyorsunuz savcı mütalaasını bildiriyor diyor ki 289. madde hüküm için önemli hususlarda ancak kesin hukuka aykırılık sebebi sayılır savunmanın kısıtlanması bakımından diyor. Şimdi mantığa bakın burada hakikaten bu yargılama hukukçuların kendi mantığını da bozmuş. Benim ağzımı bağlayacaksınız ondan sonra diyeceksiniz ki biz senin ağzını bağladık ama senin söyleyeceğin hüküm için önemli değildi. Nereden biliyorsunuz? Siz bizim ağzımızı bağladıktan sonra efendim hüküm için önemli konuda efendim savunmanızı kısıtlamış olursak bu hukuka aykırılık diyebilir misiniz? Savcı bu mütalaada bulundu. Heyet ne yaptı? Heyet daha güzel bir karar verdi güzel derken tabi bunu tırnak içerisinde söylüyorum ne dedi heyet? Efendim sanıkların yazılı olarak da dilekçe verme hakkı olduğundan bu ara kararından dönülmesi talebinin reddine dedi. Yani biz taleplerimizi yazılı olarak dilekçeler halinde verme hakkımız olduğu için burada konuşmasak da olur ayda 8 duruşmadan sadece 1 duruşmada konuşsanız da olur demiş oldunuz. Peki, bu uygulamayı hepimiz biliyoruz siz bu dilekçeleri kayda bile geçmiyorsunuz. Bir ceza yargılamasında verilen dilekçe eğer zabıt tutsanız burada ne diyeceksiniz? Sanık dilekçe verdi aldı okundu dosyasına kondu diyeceksiniz değil mi tatbikatta bunun okunmadan konduğunu biliyoruz ama hiç olmazsa zapta bu geçiyor. Bizim burada verdiğimiz dilekçeler zapta bile geçmiyor zapta geçiriyor musunuz? Sanık Emcet Olcaytu 2 sayfadan ibaret dilekçe verdi veya işte 7 sayfalık ekiyle birlikte 2 sayfalık dilekçe verdi alındı okundu dosyasına konuldu. Böyle bir kayıt var mı? Duruşma tutanaklarını baştan sona inceleyeyim. Kaç kişinin dilekçesi kayda geçmiş? Ya 0 ya bir elin parmağı siz bunu ara kararında sanıklar yazılı dilekçeler verebildiğine göre söz hakkının kısıtlanmasında mahsur yoktur diye zapta geçip kayda geçirebiliyorsunuz yani bizi niçin bu kadar budala yerine koyuyorsunuz? Burası asliye hukuk mahkemesi mi? Yazılı usule mi tabi burası? Asliye ticaret mahkemesi mi? Telif hakları mahkemesi mi? Nedir burası? Ceza yargılaması vicahi değil midir, yüze karşı değil midir? Burada sanıkların verdikleri dilekçe zapta bile geçmeden dosyaya girdiği gibi içeriği hakkında da sanıktan başka kimsenin bilgisi yok burada örgüt davası var. Ya 1 sanık benim aleyhimde atfı cürümde bulanacak bir iddiada bulunmuşsa o dilekçede? Bu mu ceza yargılamasından anladığı heyetin? Tersinden düşünelim bir sanığın yazılı verdiği dilekçesinde belki benimde lehime olabilecek bir delilden bahis var bundan ben niçin haberdar olmuyorum? Siz bunları kayda geçiriyorsunuz bunu da pekala birde tekrar bizim savunma hakkımızı kısıtlamak için gerekçe olarak kullanabiliyorsunuz bu yargılamayı çığırından çıkartmak değil midir? Bu arada siz söylenenlerin içeriğinden ziyade zaman doldu mu dolmadı mı ona dikkat ediyorsunuz ben başlarken farkında olamadım kaç dakika oldu başlayalı acaba?”
Mahkeme Başkanı :”8, 9 dakika oldu ben sizi ikaz ederim buyurun, buyurun:”
Sanık Emcet Olcaytu:”20 dakika daha mı var o da çünkü saniyeyle. Hani basket maçı gibi evet devam ediyorum bu yazılı usul meselesi. Burada görülen davanın örgüt davası olduğunu hiç unutmamanız lazım. Biz niçin duruşmalara geliyoruz? O zaman mademki bizim burada olup bitenden herhangi bir şekilde haberdar olmamıza gerek yok sorgusu yapılacak sanığı buraya davet edin o sorgusunu yapın istediğiniz kadarda soru sorun bizde koğuşlarımızda bekleyelim. Siz niçin bizi burada tutuklu bulunduruyorsunuz diyorsunuz ki yargılamanın selametle yürümesi için o selametle yürümesi demek sizin keyfi kararlarınız açısından değil bizim savunma haklarımızı kamilen kullanmamız gerekiyor. Siz burada bizi tutuklu bulunduruyorsunuz delil topluyorsunuz. E ben niçin o zaman burada herhangi bir şekilde verilen dilekçeden haberim olmadan burada biz piyon muyuz? Herhangi bir tiyatronun figüranı mıyız? Siz nasıl olurda ara kararınızda talep hakkımızın kısıtlanması ile ilgili itirazımızı yazılı dilekçe verilebiliyor diye reddediyorsunuz bu gerekçeyle. Özel yetkili mahkeme evet ne olduğu anlaşılmadı daha Türkiye’de bunun ama bu işte siz kendinizi asliye ticaret mahkemesine dönüştürmüş oluyorsunuz veya asliye hukuk mahkemesine sulh hukuk bile değil düşünün yani oradaki sözlü yargılama esasından hareket edersek nedir bu mahkeme? Nasıl bir yargılama bu? Bu kadar çığırından çıkartılacak bir yargılamayla siz hangi sonuca ulaşacaksınız? Birkaç celsedir talep hakkımızla ilgili söz alıyorum. Şimdi bu neden önemli talep hakkımız belki diyeceksiniz ki işte herkesin iddianamede yazılı iddiaları klasörlerde ne varsa var daha ne istiyorsunuz savunma işte onunla ilgili yazın verin. Peki sizin açınızla konuya yaklaşalım. Ara kararlarınız, aşağı yukarı her celse ara kararları tabi içeriği itibariyle bizim taleplerimizi dikkate almıyor çoğu zaman ertesi güne bırakılması diyorsunuz yani en azından 30 tane falan ara kararınız var maddeler halinde. Bu ara kararlarına siz bakmıyorsunuz bir daha ben öyle düşünüyorum ama biz bakıyoruz. Ben çünkü bir talepte bulunmuşum ne karar verilmiş. O ara kararlarını heyet inceliyor mu? Ben talepte bulunuyorum ret veya kabul yönünde bir karar olması lazım hayır heyet hiç aldırış etmiyor bir karar yok burada dile getiren arkadaşlar oldu. Talepte bulunuyor mahkeme hiç aldırış bile etmiyor bu yargılamayı çığırından çıkartma tutumu değil mi? Bu bilinçsiz bir tutum mu? Bilinçli bir tutum mu? Biz bunun bilinçli bir tutum olduğu kanaatine ulaştığımız için çekilin dedik çekilmenizi talep ettik. Hayır ısrarla orada oturuyorsunuz ve yargılamayı çığırından çıkartan uygulamaları yapmaya devam ediyorsunuz. Şimdi kimi zamanda ben A’yı getirdin diyorum siz Z’nin gelmesine karar veriyorsunuz bunu nasıl başarıyorsunuz anlayamıyorum. Çok örnekleri var savcılıktan şu belge getirtilsin diye talepte bulunulmuş siz polise yazıyorsunuz veya kalemdeki memur onu kendi kapasitesi kabiliyeti içerisinde polise yazılacak bir yazı zannediyor. E ama o tezkereyi siz imzalıyorsunuz okumuyorsunuz tezkereyi bu yargıyı çığırından yargılamayı çığırından çıkartan bir uygulama değil mi? Verdiğiniz ara karar zaten isabetsiz. Kimisi müphem kapalı ne olduğu belli değil onu kalemdeki memur kendi anlayışı dahilinde başka bir yere yazıyor siz farkında bile değilsiniz. Ondan sonrada efendim sekiz duruşmanın birisinde talepte bulanacaksınız. Siz bizim talep için kullandığımız bu sınırlı yarım saati bile bize 5 defa aynı talebi tekrar ettirerek bir kere daha ihlal ediyorsunuz. Benim burada belli konularda 5 defa talebimi anlamazdan geldiniz bende 5 defa bunu tekrarlamak zorunda kaldım şimdi bakın bunun örneklerine girebilirim ama 5 dakikam da bunları tekrarlamakla geçiyor siz bize burada tanıdığınız yarım saati de ayrıca ayrıca dejenere etmek sonucunu yaratıyorsunuz. Ben aynı şeyi tekrar tekrar söylemek zorunda kalıyorum. Arar kararlarındaki bu yargılamayı çığırından çıkartan uygulamalara da bir son verileceğini gösteren herhangi bir davranış görebilmiş değiliz. Bu talep hakkımız neden önemli? Bir noktayı daha açıklığa kavuşturayım orada heyetin de bunu düşünmesini sağlamak için belki yararlı olur biz burada savunma yaparken evet tabi önemli olan kendimizi savunmak. Savunma yaparken aslında şu uydurma iddianameleri yazıp savcılara imzalatan polislerin, o polislerin yazıp kendisine imzalattığı belgeyi iddianame diye buraya getiren savcıların, o iddianameyi peşin mahkumiyet hükmü gibi kabul edip oradaki mahkumiyeti burada infaza çalışan yargı mensuplarının iddianamesini yazıyoruz biz bu savunmalarınızda. Bu açıdan da önemli şimdi bu kayıtları bizden gizliyorsunuz savunmadan gizli karar verdiniz ara kararları verdiniz yargılamanın başında ben birkaç defa bunun ısrarla kayda geçirdim. Zannediyor musunuz ki bu kayıtlar ilanihaye gizli kalacak? Bizi yargılayan heyetin başkanından basına yansıyan laflar bu dava 20, 30 yılda bitmez diye. E bizde biraz bir şeyler biliyorsak orada bir haklılık payı var bu kayıtlar mutlaka mutlaka açığa çıkacak burada gizli tutamayacaksınız o açıdan bizim savunmalarımız aynı zamanda bize yapılan zulme karşı yazılan iddianamedir. O açıdan da bizim talep hakkımız önemli. Ben burada o bize 2000 sayfa 4000 sayfa iddianame yazacaksınız bizim savunma sürecinde bize yapılan haksızlığa karşı yazdığımız iddianameye gelince de ağzımızı kapatacaksınız bu bu adaletin A’sıyla bile alakası olmayan bir uygulama şimdi yine talep hakkı ile ilgili yargılamayı çığırından çıkartan başka bir yönü var. 20 Ağustos 2010 Cuma günlü duruşmada ben söz istedim talepte bulunmak üzere burada heyet hayır geçen duruşmada konuştunuz bugün söz vermiyoruz dedi bende onun üzerine heyet kararı o zaman olsun dedim pekala huzuru kalple heyet bu söz hakkımı reddetti ortak karara bağladı. Aynı gün demin okuduğum kararı da kayda geçti Cuma günleri her ayın 20 Ağustos Cuma o ayın son Cumasıydı siz bizimle alay mı ettiniz? Bakın 20 Ağustos Cuma günü talepte bulunma hakkımızı kısıtlayan heyet kararı verdiniz duruşmanın sonunda da dediniz ki talep hakkının her ayın şimdi o kadar garip bir cümle ki ezberimde tutamıyorum ne demişsiniz. Sözlü taleplerin dosyanın görüldüğü haftalardan son Cuma günü alınacağının bildirilmesine. E 20 Ağustos bizim son Cumamız değil miydi bu kadar basit bir aritmetik hesabı yapamıyor musunuz takvime bakınca anlayamıyor musunuz bunun son Cuma hangi gündür? Veya bunu anlıyorsanız niçin benim talebimi heyetin kararıyla reddediyorsunuz buna nasıl cesaret ediyorsunuz? Onunla da kalmadı 20 Ağustos’ta bu kararı verdiniz bizim talep haklarımızı da heyet kararıyla geri çevirdiniz konuşturmadınız şimdi Eylül ayındayız Eylül ayının son Cuması ne zaman bizim duruşmamız ne zaman yapılacak bu Cuma bayram 10’u galiba öbür Cuma 17, eğer 13’ünde yeniden bizim davamızın duruşmasına devam edilecekse 17’sinde tekrar şu ara kararınızı uygulama imkanınız olacak ama o zaman bugün niye talep almak üzere sabahtan itibaren bize söz verdiniz? Yani bizi gafil avlamak niyetinde misiniz? Ben şimdi bu nedenle şurada oturduğum yerde 5, 6 sayfa acele not aldım bu taleplerimi bildirmek üzere irticalen konuşmak ve savunmamı fikri insicamı için yeterli süreyi kullanamadan burada taleplerimi dile getirmek zorunda bırakıldım. Dün duruşmayı bağlarken siz ne dediniz? Hiç olmazsa dün akşamdan bu sabaha kadar bize süre verseydiniz siz yani biz av hayvanı mıyız? Heyet bu hayvanları avlamak üzere ava çıkmış avcılar mı? Siz dün bari bunu söyleseydiniz dün ne dediniz siz Sanık Mehmet Ali Çelebi’nin savunması sorgu ve savunmasına devam edilmek üzere duruşmanın 7 Eylül gününe bırakılmasına e bugün geldik hadi talepler kaldı ki 20 Ağustos tarihli kararı tekrar hatırlatıyorum size. Hani nerede son Cuma nerede bize talepte bulunmak için hazırlanma süresi? Niçin böyle yapıyorsunuz bunu anlamak mümkün değil. Bu kadar yargılamayı çığırından çıkartacak uygulamaları adeta ısrarla yapan heyet bizden nasıl saygı ve güven bekleyecek? Mümkün mü bu biz yani burada böyle gafil avlanıyoruz talepler bu savunma biz burada kahve sohbeti yapmıyoruz savunmamızı yapıyoruz ve bu kadar süre tutuklu kalan insanların savunması söz konusu. E böyle bizi gafil avladığınızda biz ne diyeceğiz yani nasıl bir şey bekliyorsunuz bizden? Fikri insicamı nasıl sağlayacağız? Biz bu tepkiyle burada çeşitli şekilde ifade ediyoruz o zamanda hop suç duyurusu. Burada alacağımız cezaya yakın bir ceza tehdidi altına heyetiniz bizi birde o yolla soktu. Ha şunu söyleyeyim ondan çekindiğim için söylemiyorum onlardan hepsinin beraat kararını alacağım ve burada heyetinize göstereceğim oradaki yargı ve muhakeme seviyesini o zaman göreceğiz. Şimdi ne dedim bizi böyle gafil avlayarak nasıl konuşma yapmamızı bekliyoruz? Ben size başka bir avukatın sizi çok yakından ilgilendiren bir dilekçesinden bazı paragraflar okuyacağım bu dilekçe Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu adına Yargıtay’a verilmiş şu satırını okuyorum Cumhuriyetimizin temelinin atıldığı doğunun sınır taşı dadaşlar diyarı Erzurum’dan selam ve sevgiler getirdim. Böyle bir konuşalım bende şöyle mi diyeyim yani Adalet Bakanlığı Silivri L tipi 4 nolu cezaevi infaz koruma memurlarından infaz koruma baş memurlarından 4 nolu kapalı ceza infaz kurumu müdür yardımcılarından selamlar getirdim bizde oradan geliyoruz çünkü. Yani ne oluyor burada Erzurum’dan dadaşlar diyarından gelmiş olmanın savunmaya bir etkisi varsa sizi bunlar etkiliyor demek. Bu sizin adınıza verilmiş dilekçe. Bunu söylersek mi daha etkili olacak? Bundan sonra bir de o yöntemi denememiz lazım ama mesele sadece bu kadarla da kalsa yine çok önem vermeyecektim. Bakın siz yargılama özellikle tutukluluk konusunda adınıza verilen dilekçede zihniyetinizi çok açık ifade etmişsiniz. Bu dilekçe ile ilgili siz anlamışsınızdır belki ama anlamayanlar vardır. Haberal’ın açtığı davaya paralel olarak sizin hakkınızda da Yargıtay’da bir tazminat davası açılmış tutuklama gerekçelerini yetersiz yazmanız sanıkla ilgili husumet kanıtı olarak görülmüş sizde bu davaya cevap vermişsiniz kendinizi şöyle savunuyorsunuz. Böyle bir karar yerel mahkemelerce dikkate alınırsa bundan sonra hiçbir yargıç suçlular hakkında tutuklama kararı veremez hale gelir. Bakın haddini bilmezliğin derecesine bakın yargıç suçlu hakkında karar veremezmiş suçlu ne demek? Suçlu kesin hükümle mahkum olmuş kişi demek. Siz tutuklama kararını bu mantıkla mı veriyorsunuz evet uygulama bu burada ifade etmişsiniz tekrar okuyorum. Kayda geçmesinde yarar var çünkü kayıtlarda da sözlerimiz değişiyor. Siz onları da imzalıyorsunuz saçma sapan kelimeler bizim burada kullandığımız kelimeler yerine bir kere daha kayda geçmesi için okuyorum. Yerel mahkemelerce bu karar dikkate alınırsa bundan sonra hiçbir yargıç suçlular hakkında tutuklama kararı veremez hale gelir. Bu sizin işte tutuklama konusundaki yaklaşımınız. Bu yaklaşım yargılamayı çığırından çıkartmazda ne yapar? Burada bizim soru sorup cevap alma hakkımız yok öyle bir hakkımız olsa buna cevap verebilir miydiniz? Bir yargıç tutuklama kararını suçlu için mi verir? Yoksa sanık için mi verir? İşte işte bizi yargılayan mahkemenin zihniyeti bu. Onun için biraz önce söyledim ya biz burada bizi yargılayanların iddianamesini yazıyoruz bir anlamda diye. Bu zihniyet savcıların sizin önünüze koyduğu iddianame peşin mahkumiyet kararı sizde suçlu hakkında tutuklama kararı vermiş oldunuz işte. Yargıtay’a bile bunu ifade edebilecek kadar fütursuzdur. Bu dilekçe kimin adına verilmişse o kişiler bu kadar fütursuz kişilerdir. Herhalde hatırladınız avukatın adını söylemeye gerek görmüyorum. Biraz daha sürem var galiba. Burada yargılamayı çığırından çıkarttınız dedim ya bu sadece burada dile getirdiğim olaylarla sınırlı değil. Bakın 29 Mayıs Cumartesi günü Hürriyet gazetesinin 24. sayfasından size bir haber başlığı kamera böyle mi bir görüyor? Mahkemenin terörüne maruz kaldım mahkeme hangi mahkeme özel yetkili mahkeme bunu söyleyen kim? Özel yetkili mahkeme tarafından tutuklanan Erzincan Başsavcısı. Tutuklayan mahkeme ne? Özel yetkili ağır ceza mahkemesi. Savcı ne diyor mahkemenin terörüne maruz kaldım. Bir başsavcı söylüyor hadi bizimkini efendim daha önce üyelerden Sedat Sami Haşıloğlu dedi ki sanıklar avukatlar burada gösteri yapar biz bunları biliriz gösteri için böyle şeyleri istismar edersiniz tahrip edersiniz anlamında. Bu haberi ben size gösteriyorum gözünüzle görüyorsunuz burada benim herhangi bir tahribatım var mı? Mahkemenin terörüne maruz kaldım diyor Başsavcı. O da gösteri yapıyor size göre. Bunla da kalmamış başka bir gazetede de Başsavcı ne diyor? Bu da yine görüntüye girsin göstereyim. Beni eşkıya kapattı. Nereye kapatmış geneleve mi kapatmış? Yo hayır cezaevine. Beni cezaevine eşkıya kapattı diyor. Kimdir o neyi kastediyor acaba? Gardiyanı mı kolundan sürükleyip koğuşa koymuş acaba. Kimi kastediyor? Hakkında tutuklama kararı veren özel yetkili mahkeme yargıcını kastediyor tabi değil mi? Bu açık herhalde bu kadarını anlamışsınızdır. Şimdi ben bu sözlerimden sonra zamanımın da ne kadarı kaldı bilmiyorum daha söyleyeceğim şeyler var ama hafta başında veya geçen hafta içerisinde dedim ki bizim taleplerimizle ilgili tabi ki ret kararı verebilirsiniz kabul edilecek diye bir şey yok. Ama bunun CMK’da yasal dayanağını gösterin dedim. Siz sizdi her ayın son Cuma’sı veya 8 duruşmada bir daha öyle pratik ifade edebilirim yani ayda 8 duruşma yapılıyor 7 duruşma boyunca bizim talepte bulunma hakkımız yok 8. duruşmada talepte bulunabilirsiniz dediniz. Bende burada talepte bulundum dedim ki bunun yasal dayanağını gösterin. Gösteremediniz. Niye gösteremediniz? CMK’da böyle bir yetkiniz var mı? Niye gösteremiyorsunuz? Yani zahmet mi etmiyorsunuz filan maddedir demek için o nedenle mi göstermiyorsunuz? Yoksa böyle bir yetkiniz olmadığı için mi gösteremiyorsunuz? Ben iddia ediyorum böyle bir yetkiniz yok varsa gösterin bunun dayanağını hangi madde? Şimdi 35 yıllık süreçte yargı, davalar buna ilişkin tecrübelerimi gözden geçirince gerçekten şu konuda mahkemenize birinciliği açık ara kazandıran bir tutumunuz var siz burada en az 7 defa hem de tesadüfen siz dediniz ki biz burada Anayasa ve yasalara tamamen riayet ediyoruz dediniz e şimdi bu laftan ibaret kalırsa biz neye güveneceğiz birde şimdiye kadar anlattığım bütün bu uygulamaların üzerine ve tutuklu olarak 2 yıldır burada hakkımızda hangi kuvvetli suç şüphesini doğuran olay var? Bunun bir tanesini bile gösteremeden kolayca kuvvetli suç şüphesi ben sizden kuvvetli şüphe ediyorum öyle şey olur mu? Ben sizden şüphe ediyorum bakın biz gerekçelerini söylüyoruz siz de orada gerekçesini göstereceksiniz. Diyeceksiniz ki sizinle ilgili iddianamede şu eylem atfediliyor bu bende kuvvetli şüphe yaratıyor. Bunu bile anlamazdan geliyorsunuz ama 7, 8 defa burada biz Anayasa ve kanunlara tam riayet ediyoruz lafını niçin bu kadar sık söylemek zorunda kalıyorsunuz? Sürem bitti galiba.”
Mahkeme Başkanı :”:Bağlar mısınız?”
Sanık Emcet Olcaytu:”Onunla ilgili evet uyarılarınız peki biz son bazı şeyleri yine görüyorsunuz yani 30 dakikayı 10 saniye 30 saniye geçince derhal bizim sözümüz kesiliyor. Ama burada 2 yıl 3 yıl tutuklu kalan insanlarla ilgili çok sıradan kaçma şüphesi suçluluğu hakkında ben şüpheliyim falan diyerek yani şimdi bugün duruşmayı erteleyeceksiniz. En az bilmem kaç saat sonraya kaç gün sonraya ama burada ben 1 dakika 2 dakika fazla konuşma hakkına bile sahip değilim.”
Mahkeme Başkanı :”Efendim, efendim o kadar tolerans tanınır biraz daha konuşabilirsiniz buyurun:”
Sanık Emcet Olcaytu:”Başka. Şimdi tabi fikri insicam bozuldu son önem verdiğim bir konuda bir beyanda bulacağım. Yasaya, yasal dayanağa bakılarak bize kabul ettirilemeyecek uygulamalarınızdan biri şu. Burada duruşma sonlarında ara kararı okumak üzere geldiğiniz zaman tabi uygulama itibariyle garipsemiyorum da yasal dayanağını arayınca mübaşir bildiği usul ayağa kalkın diyor şimdi ben bütün bu uygulamalar şurada aylardır verdiğim örnekler ve karşılanmayan taleplerimi dikkate alarak şunu kayda geçiyorum. Mahkeme hükmünü okurken sanık ne zaman ayağa kalkmak zorunda, avukat ne zaman ayağa kalkmak zorunda? Son hükmü okurken sanıklar ve avukatlar ayağa kalkmak zorunda. Şimdi bunu da bunu da.”
Salonda söz almadan konuşmalar oldu anlaşılmadı.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Evet bunu da biz yani mesele değil ne olacak ayakta birkaç dakika durabiliriz ama şimdi mahkemenizden böyle uygulamalarla karşılaşınca ben şu beyanımı dikkate almanızı istiyoruz. Eğer bu ara kararı ayakta dinlenmesi gerekiyorsa savcılar da ayakta dinleyecek ne farkı var savcıların bizden? Niçin onları ayağa kaldırmıyorsunuz? Bu bir nezaketse. Yasal dayanağı yok varsa gösterirsiniz. Bugün son olarak ara kararınızı ayakta dinleyeceğim şu taleplerimizi zaten aylardır anlatıyoruz eğer yargılamayı çığırından çıkarmaya yönelik uygulamalarda olumlu bir değişiklik olmazsa söylüyorum bundan sonra sizin ara kararlarınız sırasında savcılar ayağa kalkmadığı takdirde bende kalkmayacağım. Ne yapacaksanız yapın şimdiden tedbirini alın söyleyeceklerim bu kadar.”
Mahkeme Başkanı :”Buyurun: Emcet bey burada her şey duruşma salonunda olduğu gibi cereyan ediyor yani herhangi bir saklama niyetimiz yok neyse.”
Sanık Emcet Olcaytu.”Nasıl herhangi bir.”
Mahkeme Başkanı :”Herhangi bir belge bilgi saklama niyeti yok her şey zaten klasörlerde var olan biten duruşmada görülüyor suçla ilgili iddia ile ilgili ne varsa ortaya dökülüyor zaten size de CD olarak verildi. Belgeleri de inceleme hakkınız her zaman mevcut.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Peki Emcet Olcaytu devam ediyorum.”
Mahkeme Başkanı :”Tahliyeye ve tutukluluk halinin devamına ilişkin gerekçeler yasal gerekçeler. Yani kanunun öngördüğü gerekçe biz bunların zaten kararlarımızda açıklıyoruz.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Şimdi hassasiyetiniz nedeniyle bir iki cümle ekleyeyim dediniz ki size CD olarak verildi dava açıldığı zaman savcılar size ek klasörleri CD olarak yolladılar veya asılları ile birlikte sizde bunları bize tebliğ ettiniz değil mi ek klasörleri? Peki savcılık sonradan 30, 40 tane klasör yolladı onları bize CD olarak verdiniz mi?”
Mahkeme Başkanı:”Efendim”
Sanık Emcet Olcaytu:”Bir dakika, efendim bakın.”
Mahkeme Başkanı :”Her şey veriliyor her şey veriliyor yani sizden saklama saklama ve gizleme niyetimiz yok.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Bakın çok somut soruyorum anlatamadım herhalde benim eksikliğim. Dava açılırken iddianamenin ekidir diye savcılar 230 küsur 238 klasörle ilgili size dosyası teslim ettiler bunun taranmış vaziyette CD’si de geldi sizde bunları bize tebliğ ettiniz mi hatırlamıyor olabilirsiniz ettiniz. Yani davanın dayandığı deliller diye değil mi?”
Mahkeme Başkanı :”Efendim deliller zaten size verilecek veriliyor da veriliyor.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Bir dakika tamam bunu tebliğ ettiniz CD olarak tebliğ ettiniz yani biz herhangi bir masrafa girmedik herhangi bir talepte bulunmadık. Peki savcı sonradan işte bu ek delil klasörlerindendir diye kaç klasör yolladı? 200’ü 300’ü geçti bakın ben demin 30, 40 dedim biraz insaflı davrandım 70, 80 klasör yolladı onların CD’si verdiniz mi bize niye vermediniz yani daha önce verdiğinize sonrakini niye vermediniz, sonrakini verdiyseniz daha önce niye verdiniz?”
Mahkeme Başkanı :”Onu söylüyorum delil klasörlerinin hepsi zaten verilir yani savunmaya ilişkin belgeler.”
Sanık Emcet Olcaytu:”E vermediniz bize.”
Mahkeme Başkanı :”Dosyaya ilişkin belgeler zaten size verilir yani bunda bir engel yok verilir:”
Sanık Emcet Olcaytu:”Hayır dava açıldıktan sonra efendim dava açıldıktan sonra gönderilen klasörlerin CD’sini verdiniz mi bize? Verdim deyin ona göre.”
Mahkeme Başkanı :”Kalemde inceleyebilirsiniz taleplerin verebiliriz yani verilmediyse bile mutlaka verilir verilmesi gerekiyor veririz zaten yani herhangi bir onu anlatmaya çalışıyorum herhangi bir bilgi, belge saklama niyetimiz yok zaten olamazda savunma hakkı kutsaldır bu hakkı sonuna kadar kullanmanız için elimizden geleni yaparız. Karşılıklı son sözlerinizi bağlayın.”
Sanık Emcet Olcaytu:”Şimdi yani anlaşamamanın nedeni şu. Demek ki Türkçemiz farklı yani biz savcılığın dava açtıktan 5 ay sonra gönderdiği klasörü siz 3 ay zapta geçtiniz o zaman öğrendik benim sorgum yapıldıktan sonra yeni klasörler geldi size 3 celse söyledim bakın gizli izleme takip kararları varmış dedim benim sorgum yapıldıktan 9 ay sonra geldi bu, bunu getirin dedim. Savcı evet getirelim dedi ne yaptınız bakın kararınıza hiç aldırış etmediniz o konuda ret kararınız bile yok ben bunları anlatıyorum.”
Mahkeme Başkanı :”Efendim o konuyu araştıracağım, araştıracağım gerekli cevabı vereceğim buyurun oturun:”
Sanık Emcet Olcaytu:”Araştırın söyleyeyim 4 Haziran tarihli duruşmada mütalaasına bakın savcının:”
Mahkeme Başkanı :”Buyurun oturun anlaşıldı konu. Buyurun buyurun:”
Sanık Fahri Kepek söz istedi verildi:”Sayın Başkanım ikide bir yani bütün istenen evrakların dosyada ek klasörde olduğunu söylüyorsunuz. Peki şimdi ben soruyorum size benim telefon dinleme kararı neden yok. neden bir açıklama yapmıyorsunuz telefon dinleme kararı olmadığına dair beni bilgilendirmiyorsunuz? Ben kendim bulamadım kaleme de gittim.”
Mahkeme Başkanı :”Efendim araştırır onu da veririz araştırırız onu da veririz. Size her şey verildi CD ortamında her şey verildi siz bunları inceleyebilirsiniz:”
Sanık Fahri Kepek:”Kaleme de gittim kalemde bulamadı.”
Mahkeme Başkanı :”Olan biten bunların içerisinde olmayan olmayanları biz gereken mercilerden isteriz getiririz bundan şüpheniz olmasın.”
Sanık Fahri Kepek:”Sayın Başkanım kalemde bulamadı benim telefon dinleme kararını. Lütfen araştırır mısınız onu bir yani yeniden?”
Mahkeme Başkanı :”Tamam gerekli araştırma yapılır buyurun oturun.”
Dostları ilə paylaş: |