Mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese ile üye Hakimler Gökmen Demircan ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 07. 09. 2010 günü saat 09: 30’da celse açıldı



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə5/7
tarix07.01.2019
ölçüsü0,61 Mb.
#91583
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Mahkeme Başkanı :”Avukat bey buyurun.”

Sanıklar Kemal Aydın Neriman Aydın ve Hamza Demir müdafi Av. Ayhan Okutan:” Oturduğum yerden yapabilir miyim?

Mahkeme Başkanı :”Buyurun buyurun oturun.

Sanıklar Kemal Aydın Neriman Aydın ve Hamza Demir müdafi Av. Ayhan Okutan söz istedi verildi:”Ben kısa bir konuşma yapacağım efendim. Sayın Başkanım ve Sayın mahkeme heyeti müvekkilim Neriman Aydın’ın savunması sırasında ilim irfan sahibi bir yurttaş olduğunu mahkeme heyetiniz görmüş bulunmaktadır. Yurttaşlık bilinciyle geleneksel Türk ailesinde yetişmiş kendini aydınlatmış bir insandır. 80 yaşındaki annesine bakan müvekkilim Neriman Aydın öz ağabeyi Kemal Aydın’la birlikte tutuklandığından beri 80 yaşındaki anne ne yazık ki bakıma muhtaç hale gelmiştir. Müvekkilim Neriman Aydın’ın tutuksuz yargılanırken bir kamu bankasındaki rızkının peşinde ve yaşlı annesiyle evin babası konumundaki diğer müvekkilim Kemal Aydın’ın tutuklu bulunması nedeniyle bu zorunlu ve sıkıntılı süreci geçirmeye çalışırken ek ifade alınırken hiçbir neden yokken tutuklanmıştır. Yurtdışı çıkış yasağı ile tutuksuz yargılanmaktanken ve mesleki yaşamına devam ederken hiçbir delili sözde delili karartması da mümkün değilken tutuklanması yaşlı anneanne için büyük bir ıstıraba neden olmuştur. 80 yaşındaki anneye 2 evladının mesnetsiz ve hukuksuz olarak tutuklanması bu aile için zulme dönüşmüştür. Müvekkilim Neriman Aydın hak ve hukuka saygılı sosyal hayatında karakol yüzü dahi görmemiş medeni bilgi ve ilim sahibi bir vatandaştır bir araştırmacıdır. Araştırmalarından ülkesinin geleceği için devletinin yararlanması niyetiyle tamamen yurttaş düşüncesiyle gönderdiği çok açıktır. Çünkü araştırmaları defterinde ve bilgisayarındadır gizleyecek saklayacak bir şeyi yoktur. Okuduğu kitap ve eserlerin sahiplerine bir okuyucu olarak tenkit ya da önerilerini teşekkürlerini bildirmesi hukukta elbette ki gizli bilgi ve belge değildir. Terör suçu olarak iddia edilmesi ise hukuka aykırıdır. Müvekkilim Neriman Aydın tutuklu bulunduğu 18 ay boyunca herhangi bir delili karartması daha önce tutuksuz yargılandığı zamanda şu anda söz konusu olmadığı gibi akıldışıdır. Müvekkilim Neriman Aydın’ın tutuklu bulunmasını gerektirecek herhangi bir suça dayalı iz, emare, belirti, delil bulunmamaktadır. Kuvveti suç şüphesi olarak adlandırılan dosya kapsamı Neriman Aydın’ın bilgi dünyasıdır bir yurttaşın bilgili olması terör suçunda şüphe olarak tanımlanamaz. Hukuk bunu reddeder onun için müvekkilim Neriman Aydın’ın yaşadığı tutukluluğu zulüm ve hukuk cinayeti olarak tanımlamıştır. Bu hususu savunması sırasında Sayın heyetinize de arz etmiştir. Neriman Aydın taşıdığı siyasi düşüncelerin iddia edilen ithamlarla uzaktan veya yakından alakası olamaz. Taşıdığı öz düşüncesinin Kemalist ideoloji olduğunu defalarca mahkeme heyeti ifade etmiştir Mustafa Kemal’i diğer vatandaşlardan daha çok bilmesi daha çok özümsemesi daha çok sevmesi müvekkilimin terörist ithamıyla tutuklu bulunmasına delil iz belirti olarak kabul edilmesini gerektirmez. Bundan önceki savunmalarımızda çok fazla bir şey ilave etmiyoruz çünkü çok fazla değişen bir şey olmamıştır talep olarak hepsinin tahliyesini talep ediyoruz efendim saygılarımla.”

Sanık Hüdayi Ünlüer müdafi Av. Murat Ekici söz istedi verildi:” Sayın Başkan Sayın Heyet müvekkilim Hüdayi Ünlüer 7 Ocak 2009 tarihinde evinde ve iş yerinde yapılan aramalardan sonra gözaltına alınmış ve 3 gün sonra tutuklanmıştı. Evinde ve iş yerinde yapılan aramaların bir kısmına bende katılmıştım burada birtakım 3 tane dizüstü bilgisayar ve 80 civarında CD DVD vesaire alınmıştı bunlar incelendi yaklaşık 11 ay kadar sonra tarafıma teslim edildi vekili olarak bu yapılan aramalarda gerek bilgisayar gerek CD ve DVD’lerin toplamında yapılan aramalarda müvekkille ilgili olarak iddianameye konu suçla ilgili herhangi bir delile rastlanmamıştır suç unsuru herhangi bir şey yoktur. Dolayısıyla tarafımıza teslim edildi halen evinde bulunmaktadır şimdi aradan geçen 21 aylık süre içerisinde müvekkilim ifadesini vermemiştir çünkü iddianamede 47. sıradadır ve ne zaman ifadesini vereceği Sayın mahkeme tarafından sorgulanacağı belli değildir tarihi çok belirsiz bir durumdadır 21 aydan bu tarafa da tutukludur. Şimdi bu tutukluluk süresi bir gözetimden tutukluluktan yargılamayla ilgili herhangi bir adli işlemden ziyade sanki tutuklamayı geçmiş mahkûmiyet vasfına bürünmüştür yani 21 aylık bir süreç çok tutukluluk için çok çok uzun bir süredir. Bu sebeple kendisi ve ailesi mağdur durumdadır. Kaldı ki müvekkilim yüzlerce kişinin çalıştığı bir şirketin sahibi ve yöneticisi pozisyonundadır. Bu süreçte özellikle bankalarla vesaire yaşamış olduğu bir takım ticari sıkıntılardan dolayı da şirketi zor duruma, zor durumdadır. Bu tür durumlarda gözetildiği zaman telafisi imkansız zararlar, maddi ve manevi zararlar oluşmaktadır. İddianamede kendisiyle ilgili olarak sadece İbrahim Şahin'le bir telefon görüşmesi suç isnadı vardır ya bunun dışında diğer telefon konuşmaları konuşma tapeleri tamamen ticari maksatlı yapmış olduğu konuşmalar vesaireden oluşmaktadır. Dolayısıyla iddianameye konu suçla ilgili herhangi bir telefon konuşması tapelerde mevcut değildir. Evinde ve işyerinde yapılan aramalarda suç unsuru herhangi bir delile rastlanmamıştır bu durumda müvekkilimiz tutuklu kaldığı sürenin isnat edilen suçla orantılı olmadığını düşünmekteyiz. Niçin tutuklu kaldığını anlayamamış durumdayız bunun hukuki bir izahı ne kendisine ne başkalarına yapılamamaktadır tarafımızca da aynı şekilde yapılamamaktadır. Bu sebeple müvekkilimin sabit ikamet sahibi olması, yurtdışına çıkma yasağı, kaçma ihtimalinin bulunmaması artı 21 aydan bu tarafa delil toplanacak başka bir delil kendisi aleyhine toplanacak başka bir delil bulunamayacak olması delilleri karartma ihtimalinin bulunmaması gibi sebeplerle artı yine bahsettiğim gibi sabit ikametgah sahibi ailesi çoluk çocuğu olduğundan dolayı kendisinin adli kontrol yolları da yine değerlendirerek tahliyesini talep ediyoruz saygılar.”



Sanıklar Cengiz Köylü, Mustafa Levent Göktaş, Tuncer Kılınç, Hüseyin Buzoğlu ve Mustafa Koç Müdafii Av. Hasan Gürbüz söz istedi, verildi:" Sayın Başkan Sayın Üyeler, şimdi sabahki bölümde her iki tutuklu müvekkilimde söz aldılar konuştular. Dosyadaki delil durumuna göre kendi hukuki durumlarını izah ettiler dinledim. Cengiz Köylü Albay karargah evleri diye bir olay var MİT’’e birisi kim olduğu belli değil bir ihbar göndermiş. Bunun üzerine bir soruşturmalar başlamış Cengiz Albay’da onun yöneticisi yapmışlar iddianameye koymuşlar delil ne MİT’e gelen faili meçhul kaynağı belirsiz bir ihbar. Bunun dışında ne var tüm sanıkların HTS raporları dökülmüş o onu aradı bu bunu aradı. Cengiz Köylü Albay Erol Manisa Hocayla 2 kez telefon görüşmesi yapmış al sana delil. Müvekkilimde onu izah ediyor sabah nesini izah ediyor izah edecek neresi var kendisi Cengiz Albay harp akademileri komutanlığında ana bilim dalı başkanı Erol Manisa Hoca da orada ders veriyor ders programlamasını planlamasını müvekkilim yapıyor o vesile ile görüşmüş. Sanki suçmuş gibi sanki adli kesin bir delilmiş gibi dosyaya sunulmuş o da bunları izaha çalışıyor. Diğer müvekkilim Levent Göktaş, 51 nolu DVD meşhur başka bir delil var mı aleyhinde yok o da onu izah ediyor nesini izah ediyor elde ediliş şekli kanuna aykırı, delil mahiyetinde değil. Şimdi olaya böyle tek tek baktığımızda içinden çıkmak mümkün değil bu davada 30 sene sürer. Olay bir bütün sadece huzurdaki dava değil diğer 2 dava, balyoz, kafes, amirallere suikast, Erzincan, Şemdinli, Van Yüzüncü Yıl Rektörüyle ilgili dava, hepsi bir bütün bir merkezden yönlendirilen oluşturulan sahte delil, sahte ihbarlar, sahte tanıklar, gizli tanıklarla oluşturulmuş bir bütün tüm sanıklarda bu bütünün bir parçası ona DVD koymuşlar, ona ihbar mektubu, ona silah koymuşlar berikine bilmem ne insanlarda burada girmiş klasörlerin içerisine bunlarla boğuşuyor, e boğuşmayla 20 sene sürer dava 30 sene sürer. Heyetinizde maşallah topluyor anayasa mahkemesinden AKP’nin kapatılma davasına ilişkin dosyalar istiyorsunuz. Geçen diğer davada karar aldınız geldiğinde o kapatma davasıyla ilgili diğer dosyaya da koyacaksınız diğer davayı niye ne alakası var buradaki yargılamayla veya diğer baktığınız davayla. Ha ben biliyorum ne alakası olduğunu çünkü bu olaya bütün olarak baktığımda oradaki amacı görüyorum ne oldu o AKP ile ilgili kapatma davasında AKP’nin boynuna bir yafta asıldı. Cumhuriyetin, Cumhuriyet karşıtlığı ve laiklik karşıtlığının odağı olan parti olduğu belgelendi mahkeme kararıyla şimdi güya o kapatma davalarını efendim iddia edilen örgüt açtırmış bunların hepsi düzmeceymiş bu buralarda pişirilecek ondan sonra AKP Anayasa Mahkemesinden iadeyi muhakeme talep edecek kendini aklayacak. Neyle sayın mahkemenizi de bu işe alet ederek deneyimli bir yargıçsınız bu oyunlara gelmemeniz lazım bunlara alet olunmaması lazım. Hem o amaç orada tahakküm edecek hem de burada yargılama uzayıp gidecek ee şimdi o zaman ne yapmak lazım daha önce de defalarca talep ettik bugünde edeceğim. Kanuna aykırı elde edilmiş delillerle ilgili bir karar vermeniz lazım hep topu taca atıyorsunuz davanın sonunda karar verilmek üzere ne zaman 20 sene sonra 30 sene sonra ee tutuklu sanıklar böyle bir şey olabilir mi böyle bir adalet olur mu açıkça işte müvekkilim Levent Göktaş’la ilgili 51 nolu DVD arama görüntülerinden belli yani imajının alınmaması falan bir tarafa arama bir kez kanuna aykırı polis geliyor savcı yok herkes bir odaya toplanıyor. 5 saat bekliyorlar baro temsilcisi ve savcı 5 saat sonra geliyor arama öyle başlıyor. Bunun neresi hukuka uygun, yine aynı şekilde diğer hemen hemen tüm sanıklarla ilgili dijital delillerin tamamı aynı konumda kanuna aykırı siz kanuna aykırı deliller üzerinden yargılama yapıp insanları aylarca burada tutuklu bırakıyorsunuz. Şimdi dedim ya bu büyük bir komplo 2000 yılından beri aslında adım adım uygulanıyor bu senaryo o Tuncay Güney’in mülakatları falan hepsi bu komplonun bir parçası onların sonradan MİT’e gönderilmesi oradan çıkması o 2007 Haziranında Oktay Yıldırım’a ait olduğu söylenen gecekonduda yapılan aramada polislerin işte Ergenekon demeleri daha adı sanı yokken olayın birileri biliyor koymuş adını. Az önce baktım 1. davanın klasörlerine Hrant Dink olayı orada, Danıştay olayı orada, daha gelmeden önce birleşme olmadan önce Rahip Santoro orada, Malatya Zirve olayı orada yok yok Sauna da orada hepsi aynı merkezin yani o merkez ne işte yazmış Hanefi Avcı cemaat. Şimdi oraya da geleceğim dinlenmesini talep ediyoruz onu da kabul etmiyorsunuz dinleyeceksiniz Hanefi Avcı’yı da dinleyeceksiniz. Şimdi bu karargâh evleri kapsamında ordu içinde bir örgüt kim olursa olsun ister dini bir örgüt ister başka bir görüş filan hiç fark etmez yasadışı kim olursa olsun ordu içinde bir örgütlenmeye gidiyorsa bulunmalı açığa çıkarılmalı failleri cezalandırılmalı. Karargâh evleriyle ilgili MİT yazıyı gönderince TSK üstüne düşeni yapmış. Askeri savcılık soruşturma açmış aynı zamanda idari soruşturma da açılmış hava kuvvetleri askeri savcılığından istediniz geldi 1. dosyaya evraklar talep ediyorum vermiyorsunuz diyorsunuz ki soruşturmanın gizliliği var devam ediyor e biz nasıl savunacağız kendimizi Ekim ayı içerisinde Cengiz Albayın sorgu ve savunması gelecek oradaki evrakları görmeden ben nasıl savunacağım müvekkilimi niye bizden gizliyorsunuz, aleyhimeyse de bileyim lehimeyse de bileyim. Ona göre savunmamı hazırlayayım ki müvekkilde tutuklu. Şimdi ordu üstüne düşeni yapmış araştırmış Hanefi Avcı çıktı dedi ki emniyet içinde, adliye içerisinde özellikle de özel yetkili savcılıklar mahkemelerde ve ordu içinde bir yapılanma var cemaat yapılanması. Anlatıyor kitabında, niçin cemaatin KOM şube ve istihbarat şubeyi ele geçirmek istediğini. Şimdi Sayın Balbay bir geçmişte bir haber yapmış genç subaylar rahatsız diye, o konu çok dillendirildi çaprazda da sordunuz Sayın Balbay’a şimdi bakın cemaat nasıl çalışıyor o yapılanmalar nasıl ben size burada ispatlayacağım. Şimdi aktif haber diye bir internet sitesi var daha önce de bu siteden bahsettim size. Burada Yusuf Gezgin adında birisi 7 Ağustos 2010 tarihinde bir yazı yazmış bunu göndereceğim Sayın Başkan, size birazdan başlık şu kurumlar arası çatışma değil kurum içi çatlak. Bazı bölümlerini okuyacağım aslında şuanda hükümetle ordu arasında bir mücadele var, var mücadele var gibi görülüyorsa da asıl mücadele ordunun üstü ile altı arasındadır. Darbeci, cuntacı, millete eylem planları hazırlama alışkanlığını devam ettiren, anti-demokratik otoriter seçilmiş hükümetleri kale almayan üst düzey komutanlarla demokrat gelişmeye açık dünyadaki trendleri görebilen toplum üzerinde bir baskı ve korku aracı olarak kullanılan ordu istemeyen genç subaylar arasında yaşanıyor asıl çatışma. Orduda böyle demokrat genç subayların olduğunu ve bunların mevcut yapıdan ve askeri anlayıştan rahatsız olduğunu nasıl anlıyoruz. Şöyle anlıyormuşuz yazmış buraya, balyoz darbe planının bir bavul dolusu evrakını her tehlikeyi göze alarak kozmik odalardan çıkararak Mehmet Baransu’ya teslim etmesinden ve bütün kirli karanlık çatışmaları, çalışmaları deşifre etmesinden anlıyoruz. Helikopterlerle ailesini çoluk çocuğunu pikniğe götüren devlet kasasında sınırsız harcamalar yapan komutanlarının iç yakan halini ortaya dökmesinden anlıyoruz daha uzun okumayacağım hepsini can alıcı yerlerini okumaya çalışıyorum. Ve şöyle bitiriyor; asıl çatışma ordu içinde asıl çatışma ordu içinde alt cıvıl cıvıl dinamik zinde ve demokrat statükoyu ve demode askeri anlayışı değiştirmek için türlü yollarla kendini ifade ediyor kanalları zorluyor. Ama üst, üst statükocu ve baskıcı değişmeye direnmeye ve değişim isteyenleri susturmaya sindirmeye devam etmek istiyor ordunun altı ile üstü arasında ciddi bir uçurum ve anlayış yaklaşım farkı var asıl bunu görmek lazım. Bu ne bu ne, diyor ki genç subaylar var onlar üste karşı övüyor bunu yazı uzun okumadım hepsini vaktiniz olursa okuyayım. Balbay’ın genç subaylar rahatsız haberiyle bunu kıyasladığınız zaman hangisi daha vahim bu vahim itaatsizliğe teşvik ediyor getirin diyor komutanlarınızın nesi varsa, ha örtülü olarak burada söylemediği ama örtülü olarak ifade ettiği ordu içindeki cemaatçi subaylar ha şimdi gelelim şeye kim bu aktif haber kim bu Yusuf Gezgin. Hanefi Avcı’nın kitabının 565. sayfası cemaatin propaganda araçları, bugün bilinen gazete televizyon ve dergiler haricinde aktif haber, derin düşünce, rothaber, habertime, habervaktim, gibi onlarca internet sitesi cemaat mensuplarınca kurulmuştur tek merkezden yönetilen haberler buradan verilerek kamuoyu istenilen doğrultuda yönlendirilmektedir. Başta polis olmak üzere tüm kurumlardaki cemaat taraftarlarından gelen bilgiler bu haber sitelerine servis edilmekte kendilerine karşı olan tüm kişilere ise buralardan saldırılmaktadır. Bakın şimdi dikkat edin, cemaatin gizli imamları, bu sitelerde gerçek ve farklı adlarla köşe yazıları yazmakta ve geniş cemaat sempatizanı kitleleri yönlendirmektedir. Yusuf Gezgin az önce okuduğum yazıyı yazan kişi, Y. Derinsoy gibi sahte isimler altında makaleler ve derin yapı ve Türkiye gibi kitaplar yazılmaktadır. Kimmiş Yusuf Gezgin cemaatin operasyonel internet sitesi aktif haberde yazan bir cemaat imamıymış. Soruyorum Yusuf Gezgin cemaatin emniyetten sorumlu imamı Kozanlı Ömer mi yoksa ordudan sorumlu imam mı yazmış kitapta ipuçlarını vermiş. Bir gün gerçek Cumhuriyet savcıları çok yakın bir günde uzakta değil çıkaracak bunları zaten o Kozanlı Ömer denilen şahıs da sırra kalem basmış ortalıkta yokmuş. E döküldükçe kaçıyorlar tabi. Şimdi kimmiş ordu içinde örgütlenen cemaat, kendi örgütleniyorlar ondan sonra da kendilerinin önünde engel olarak gördükleri müvekkilim gibi başka subay gibi subaylara iftiralar düzmece evraklar ihbar mailleri gönderip onları içeri tıktırıyorlar. Ve sizlerde aylarca yıllarca bu insanları bu sahte delillerle burada tutuklu bırakıyorsunuz bunun neresinde adalet neresinde hak neresinde hukuk. Şimdi tabi cemaatin marifetleri saymakla bitmiyor, 2008/209 birinci dava oradan bir ara karar almışsınız hem Jandarma Genel Komutanlığına hem de emniyete bir yazı göndermişsiniz. Demişsiniz ki tüm 1. davanın sanık listesini eklemişsiniz kimlik bilgileriyle kayıtlarınızda bu kişiler hakkında istihbarı bilgi var mı yok mu varsa gönderin demişsiniz. 11 Mayıs 2000 tarihinde 2010 tarihinde almışsınız bu kararı Jandarma Genel Komutanlığı göndermiş. 14 Temmuz 2010 da göndermiş demiş ki; mevcut kayıtlarda yapılan incelemede ilgili yazı ekinde gönderilen kişilerle ilgili istihbarı bilgi yok demiş. Var yok ne varsa göndermiş varsa da gönderecekti olanı. Şimdi gelelim emniyete ne yapmış, emniyet yazısı alınca önce 24 Mayısta size bir yazı göndermiş diyor ki; bize böyle bir yazı gönderdiniz çalışmalara başladık yalnız diyor çalışmanın tamamlanabilmesi için bir aylık ek süreye ihtiyacımız var diyor. Bu yazıyı 24 Mayısta göndermiş size Emniyet Genel Müdürlüğü. Sonra 21.06.2010 da bir yazı daha gelmiş Emniyet Genel Müdürlüğünden diyor ki; çalışmalara başladık bir ayda ek süre istemiştik ama yetiştiremedik şahıs sayısı çok vesaire bu bakımından inceleme sonuçlanınca ivedi olarak bildireceğiz diyor. İşte cemaatin izi burada bugünkü teknolojiyle emniyet istihbaratta kiminle ilgili olursa isterse 1000 kişiyle ilgili olsun ne bilgi varsa hepsi bir saat içerisinde dökülür. Böyle yapmalarının sebebi ne bilgi uyduracaklar delil uyduracaklar, bunlar geçmişte yapılmış anlatıyor Avcı kitabında, sonra bir şey daha sormak lazım istihbarı bilgiler adli yönden delil olur mu, mahkemeniz onu nasıl değerlendirecek delil olarak mı değerlendirecek başka yazılar var gelen İstanbul Emniyetinden vesair bunlar istihbarı bilgi olur doğruluğu teyit edilmediğinden delil olarak kullanılamaz diye. E o bir tarafa bakın cemaat oyunlarına devam ediyor. İşte yargılamaları bunlarla sürdürüyorsunuz tutukluluk hali bunlarla devam ediyor 2 örnekle cemaatin oyunlarını halen devam eden oyunlarını 2 örnekle ispatladım size. Şimdi Hanefi Avcı’nın tanık olarak dinlenmesini talep etmiştim 20 Ağustosta, o gün bir karar vermediniz 27 Ağustosta bir değişik iş kararıyla tanık dinlenme aşamasında değerlendirilmesine demişsiniz. Yani dinlemeyeceğiz diyorsunuz 1. davada da aynı şey oldu orada dinlemediniz ki orada Danıştay olayıyla ilgili daha öncede izah ettim diğer davada ben diyor KOM başkanıydım Doğuş Faktoring’le ilgili Ertuğrul Yılmaz bir cinayet olayı vardı Alman Emniyetiyle birlikte uzun müddet dinleme yaptık Muzaffer Tekin dâhil diyor bir iz olsaydı orada olurdu o dinlemeler KOM daire başlığında var ve adli dosyalarda var. Bu bilgi üzerine mahkemenizin yapması gereken gerçeği ortaya çıkartmak bakımından derhal KOM’daki Doğuş Faktoringle, Muzaffer Tekin’le ilgili tüm dinlemeleri getirtmek ve Hanefi Avcı’yı da ivedilikle dinlemek olmalıydı. Siz ne yaptınız: Orda da topu taca attınız. Danıştay’la ilgili tanıkların dinlenmesi bittikten sonra her üç davanın, örgüt davası güya örgüt var. Her üç davada da tek bir eylem iddiası var. Cumhuriyete atılan bomba, Danıştay olayı. E adam söylüyor. Muzaffer Tekin’in bu işle hiçbir ilgisi yok diyor. Niye bunları getirtmiyorsunuz. O dinlemeleri niye getirtip gerçeğin maddi gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorsunuz. Çünkü onlar geldiği zaman, ana kurgu çökecek çatı çökecek. Onun üzerine inşa edildi. Bunların hiç birini yapmıyorsunuz. Bu dosyada söylemedim, diğer dosyada söylemiştim. Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen o zamanki genel müdür yardımcısı, terörden sorumlu genel müdür yardımcısı Mustafa Gülcü, imzalı Ergenekon Terör Örgütü diye bir örgünün kayıtlarında olmadığına ilişkin bir yazı var. O yazının ekine de imzasız, kim tarafından belli olmayan bir değerlendirme raporu eklenmiş. Diyor ki; Gönderdiğiniz bilgi ve belgelere göre bu bir terör örgütüdür. Kim hazırlamış belli değil. Ha şimdi biliyoruz onu kimin hazırladığını cemaat hazırlamış. Yazının ekine eklemiş göndermiş. İddia ediyorum, ilk yazıya imza atan Mustafa Gülcü’nün ekine konan bu belgeden haberi yok. Şimdi cemaat olgusu artık inkar edilemeyecek bir hale geldi. Geçmişler Başbakanın arkasına onun arkasından ateş ediyor, cemaat. Nasıl olsa önde var ya başbakan, hükmet, ee nereye kadar? Adama hatada yaptırıyorlar, Başbakana. Bu ülkenin Başbakan’ını Fener Rum Patriği ile 4. maddelik gizli anlaşma yaptıranda cemaat. Ben söylemiyorum, Yunanlı gazeteci yazdı. Ya sansür uygulandı, büyük gazetelerin hiç birinde haber yok. Dört tane vaatte bulunmuş. Heybeli Ruhban Okulu vesaire, vesaire. Bu ihanettir. Yarın Yüce Divanda yargılanır, mahkum olur başbakan. Tıpkı Ramazanda 15 Ağustosta Pontus Devletinin fetih tarihinde Sümela’da ayin izni verdikleri gibi. Aynı cemaat geçmişte de Amerika’yla gizli anlaşma yaptırmışlardı hükümete şimdi nasıl olsa korunaklı Başbakan var diyorlar ya, ama 12 Eylül günü milletin hayır sillesi indiği zaman AKP’ye cemaatte onunla beraber serilecek yere, nereye kaçacak? Şimdi gelelim taleplerime: 1. Sadece benim müvekkillerimle ilgili değil, tüm sanıklarla ilgili. Kanuna aykırı elde edilmiş delillerle ilgili davanın sonunda değil, derhal, ivedilikle özellikle dijitallerle ilgili bir karar verilmesini talep ediyorum. Kanuna aykırı olup olmadığı kararı verilsin. Kanuna aykırı delil olduğu kabul edilenler dosyadan çıkarılsın. 2. Hanefi Avcı tanık dinleme aşamasına geçilmeden ivedilikle dinlensin. Ha biliyorum bu talebi reddedeceksiniz gene, olsun, reddedin ben ilk savunma yaptığım zaman, huzurda ilk savunmaya çıktığım zaman Hanefi Avcı’nın cemaatle kitabında ki cemaatle ilgili bölümü satır, satır okuyup zapta geçireceğim. Şu anda da kitabını delil olarak mahkemeye sunuyorum. 2. Mustafa Gülcü Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı terörden sorumlu, tanık olarak dinlensin. O gönderdiği imzası bulunan yazının ekine, yazının ekinden haberi var mı yok mu sorulsun? 3. Emniyet İstihbarat Eski Daire Başkanı Sabri Uzun daha önce iki olay sebebiyle kamuoyunda çıktı, birisi Fatih Altaylı’ya mektup yazdı, diğerinde de Nedim Şener’in yargılandığı davada Ali Fuat Uzuner’le olan davasında tanıklık yaptı. Bu meselelere ilişkin, özellikle Ergenekon Terör Örgütü iddiasına ilişkin önemli bilgileri olduğu, böyle bir yapılanmamın olmadığı bunun düzmece olduğu, kendi başkanlığı döneminde de MİT’ten bunların geldiği, ve safsata olduğu yolunda açıklamaları var. O da özellikle örgüt yapısına ilişkin ivedilikle dinlensin. Yine daha öncede talep ettim yine reddettiniz daha sonra diye. Darbe iddiaları var Cumhuriyetçi Çalışma Gurubu vs. onunla ilgili. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’te ivedilikle dinlensin. Yine az önce okuduğum bu aktif haberdeki cemaat imamı Yusuf Gezgin’in yazısını da size gönderiyorum. Sayın Başkan, Sayın Heyet olabilir bu konuşmalarımızdan rahatsız olabilirsiniz. Bizim amacımım kimseyi kırmak, rencide etmek, rahatsız etmek değil. Maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasına katkıda bulunmaya ve müvekkillerimizi savunmaya çalışıyoruz. Şu gün ülkenin geldiği noktada, millet ikiye bölünmüş, çok mu iyi bir manzara. Bizde sizde bu memleketin insanıyız. Bizlerin gidecek bir yeri yok. Cemaatin başındaki zaten uzun yıllardır Amerika’da. Başbakanın imkanı var atlar gider. Biz buradayız yüz yüze bakacağız. Türkiye’nin yaşayacağı kaderi hep birlikte göreceğiz, ömrümüz varsa. Nasıl ki biz avukatlar olarak, kimsenin emrinde değilsek, siz yargıçlarında öyle olmasını biz diliyoruz. Öyle olduğunuzu da düşünüyoruz. Ama görüyorum ki bir süredir gözlemliyorum ki ciddi bir baskı altındasınız. Olabilir. manzarayı görüyoruz. Bütünü görüyoruz. Neticede baskıya direndiğiniz zaman adil kararlar verdiğiniz zaman baskıdan kurtulursunuz. Baskılara boyun eğdiğiniz müddetçe baskı artar. Kalkamazsınız altından. Onun için gelin tüm baskıları elinizin tersi ile itin. Şurada tutuklu kalması gereken hiç kimse yok. O bilmiyorum adli kontrol makul süre vesaire onların hepsi bitti. Hukuk bitti. Onay çıktı döküldü hepsi ortaya. Onun için sadece müvekkillerimin değil tüm sanıkların tahliyesini talep ediyorum.”

Sanık Oğuz Bulut,Ersin Gönenci müdafii Av. Mehmet Doğurga: Söz istedi verildi. Öncelikle efendim, Müvekkilim Ersin Gönenci’nin bu celse ki ifadesine aynen katılıyorum. Sayın Başkanım, Sayın Üyeler, geçen celsede de bahsetmiştim. Dava konusu olan iddianame Ceza Muhakemesi Kanununa uygun bir iddianame değil. Yüklenen anıklara yüklenen suçun işlendiği yer tarih ve zaman dilimi bu iddianamede açıkça belirtilmemiştir. Ayrıca yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmamıştır. Aleyhe olan bir takım beyanlar alınmış lehte hiçbir sanık lehine bir beyan yok bir açıklama yok. Şimdi efendim, iddianamedeki suçlamalar kesin ve net olmayan kişiye ve zamana göre değişen göreceli kavramlarla ifade edildiğinden, bu iddianamede suç olan eylem ile suç olmayan eylem saptanamamaktadır. Bana göre bu iddianameyi Sayın Cumhuriyet Savcıları hazırlamadı. Çünkü burada bütün meslektaşlarımın da katıldığını sanıyorum. Yani katılacaklardır bana. Mesleki tecrübemizden hangi kelimenin polise ait olduğunu, hangi kelimenin hukukçu Cumhuriyet Savcılarına ait olduğunu ayırt edebilecek durumdayız yani. İddianameyi okudum. İddianame de sayfalar arasında mükerrer olaylar tırnak içerisinde tekrar, tekrar bize azmettirilmekte bu bir Cumhuriyet Savcısının hazırlayacağı iddianame değil. Şimdi bakıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti Mührü de iddianamelere çok güzel usturuplu vurulmuş. Cumhuriyet Savcısının buna vakti olmaz o kadar. Binlerce sayfa iddianame var bunu özenle hazırlamışlar. Tabi burda polis derken bu dosyada da sanık olan polisleri tenzih ediyorum. Çünkü bu polisler dağda savaşmak için isimlerini adreslerini verdiler. Gidip İstanbul Boğazında sefa yapmak için gitmediler, isimlerini vermediler ama ne yazık ki şimdi burda terör örgütü üyesi olarak yargılanmaktalar. Onarlı tenzih ediyorum. Ben bu iddianameyi siyasi iktidarın emrindeki değil hizmetindeki polislerin tanzim ettiğine inanıyorum. Hizmet edenler yaptı bunu. İşte kendisi de polis olan ve Avcı lakaplı bir beyefendinin yazdığı bir kitap var meydanda, kendisi söylüyor. Elmanın kurdu içinde olur zaten dışarıda olmaz. Niye yazmış bu kitabı anlamış değilim zaten yani çünkü bir zaman kendisi de cemaatçiydi. Doğru mu bütün gazeteci beyefendi kardeşlerimiz gayet iyi biliyorlar, yani bizden daha iyisini biliyorlar, yani biz dışardan bakıyoruz, ama onlar işin içindeydiler onlar öyle biliyorlardı. Şimdi efendim ben şunu kısa ve özetle söyleyeyim. Mahkemeler kanıtı olmayan yasala dayanağı olmayan, istenilenleri yerine getirme aracı değildir. Bunu lütfen yapmayınız. Bana göre yine büyük bir abimizden, meslektaşımızdan duydum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davalardan dolayı dünyadaki bir çok ülke Türkiye’yi bilmektedir. Ama Türkiye’nin harita da yerini bilmez. Buna lütfen siz engel olunuz. Ben burda arkadaşlarım söylüyor, yani baskı altındasınız evet gazeteden okuyoruz yani baskı altındasınız, zor bir görevdesiniz yani bunu hak etmiyorsunuz, Sayın Savcılarımda bunu hak etmiyor. Ben inanıyorum yani. Bu maaşla zaten bu iş yapılmaz. Hangi mevki için yapacağız bunu yani. Ben mahkemenizin çok duyarlı olacağına inanıyorum, müvekkilimin 20 aydır tutuklu olan müvekkilimin Ersin Gönenci’nin eyleminin yasak silah bulundurmaktan öteye gitmeyeceğine inanıyorum. Çünkü aleyhinde bir beyan yok, bir delil yok, bir şey yok. Şimdi örgüt üyesi diyorsunuz yani iddianamedeki hali hazır durumuyla söylüyorum, burda tutuklu sanık İbrahim Şahin Beyin daha ifadesi alınmamış. Ama ben şimdi bunu söylerken de lütfen alınmasın evinde elde edildiği söylenen eylem planlarının kendisine ait olmadığını konusunda müdafii avukat arkadaşımla görüştüm raporumuz var diyor yani. Benim müvekkilimin el ürünü değildir, parmak izi de yoktur, yazıda onun değildir diyor. E şimdi bu belge ile benim müvekkilim nasıl sanık oluyor. Sonra Oğuz Bulut’a sorgusunda bir şey soruyorlar, diyorlar ki; efendim Ersin Ermeni vatandaş kuyumcu, Güler Kuyumcusuna suikast yapacakmış, o diyor ki benim böyle bir bilgim yok. Şimdi polis derken şunu söylüyorum: Tekrar özür diyorum. Bu asıl görevli polislerden değil buna hizmet eden polislere söylüyorum bunu. Duyum aldık, nasıl duyum aldınız dostum? E bende sizin için duyum aldım deyim o zaman. Duyumla olur mu efendim yani. Kanıt sunacaklar size. Neden bu ülkede her şeyi en son Hakimler bilir, ben çok merak ederim bunu, hep merak ederim. Bana göre bu ülkede önce Hakimler bilecek, çünkü Hakim imzayı atar, başkası hiçbir imza atmaz, hiç kimse imza atmaz. Herkes her işi yapar eder en ama en son Hakime gelir. Hakim imzalasın. E tabi Hakim imzalasın. Neden her şey önce sizin haberiniz olmuyor ki efendim yani. Anayasa değişikliği yapıyor. Niye Adli Polisi kurmuyor. Size bağlı niye Adli Polis yok. E yok kurmaz, öyle kurmaz. Geçen gün gazetede okudum Adalet Bakanı diyor ki; efendim adalette de reform yapacağız. Avukatların sorunlarını çözeceğiz, ondan sonra yabancı dil içinde Hakim savcıları Avrupa’ya göndericeğiz ordan da buraya gelecekler. Efendim bu bizim sorunumuzu çözmez. Öncelikle sizin Adli Polisiniz olacak. Size bağlı çalışacak. Bakın ben bir şey söyleyeceğim, üzülerek söyleyeceğim, utanarak söyleyeceğim ama söyleyeceğim. 23 Temmuzla 30 Temmuz tarihleri arasında Kuzey Irak’a gittim. Kürdistana gittim. Merak ettiğim için gittim. Bakiyim bu Kürdistan da ne var. Vallahi Billahi orda Adli Polis var. ve bir olaya tanık oldum. Peşmerge liderlerinden, ileri gelenlerinden birisinin çocuğu bir trafik kazası yapmış, hasta ölmüş. Bende orda bir yetkilinin yanındaydım. Geldiler ondan rica ettiler. Dedi ki ben Hakime gidip bir şey söyleyemem. O polise de gidip bir şey söyleyemem. Ancak şunu yapabilirim. Git oğlunu gör sana izin alırım. Oğluna yemek götür sana izin alırım. Ama ben oğlunun bırakılması konusunda ben gidip Hakime bir şey söyleyemem. Çünkü senin oğlunu tutuklayan o Hakimin polisi Adli Polis. Hükümet bunu yapmaz. Hükümet ancak kendisine hizmet eden polisle çalışır. Öbür polisi ne yapsın. Öbür polis burda terörist yargılansın burada yani ne işi var orda yani. Efendim, Oğuz Bulut’da aynı durumda. Oğuz Bulut’a da isnat edilen bir eylem yok. Evindeki yasak silahtan yargılanıyor. 20 Aydan fazladır tutuklu bunlar. Kendisi devlet memurludur. Ersin’in annesi Ersin’in bakımına muhtaçtır yani. Benim mahkemenizden talebim, ve özellikle istirhamım yasal dayanağı olmayan iddialarla yalnız müvekkillerim için değil, diğer bütün müvek sanıklar içinde söyleyeceğim, çünkü inanmıyorum, iddianameyi okudum, inanmıyor, hukukçu olarak ben inanmıyorum. Ve mesleği bırakacağız biz zaten. Çünkü niye, efendim biz bunları tahliye edemiyorsak bizim ücretimizi kim ödeyecek? Şimdi ben bir avukatsam Mustafa Balbay beni tutarsa niye tutacak beni e tahliye edersem bana parayı verecek bana, tahliye etmezsem ne parası verecek bana. Ama doktor olsaydım, hasta iyi olmasaydı yine de bir şey problem olmayacaktı yani. Çünkü niye iyileşmedi başka doktora gider canım yani. Ama ben adamı tahliye edersem ücret alacam yani. Ben bu işten geçinmek zorundayım yani. Lütfen bunu tahliye edin ben ücretimi almak istiyorum. Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ederim efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Ön taraftan başlayalım, avukat bey buyurun.”


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin