Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile Üye Hakimler Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 05. 11. 2009 tarihli oturum açıldı


Duruşmaya 13.30’a kadar ara verildi



Yüklə 418,48 Kb.
səhifə3/4
tarix15.01.2019
ölçüsü418,48 Kb.
#96638
1   2   3   4

Duruşmaya 13.30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanıklardan Tanju Güvendiren ve Adnan Akbulut ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Mustafa İhsar, Av. Mustafa Karslı, Av. Aydın Metin, Av. Tarık Kale, Av. Mehmet İpek, Av. Burcu Aydın, Av. Hikmet Fırat Arslan, Av. Ruşen Özmen, Av. Gıyasettin Azaklı, Av. Ahmet Koç, Av. Taner Kozanoğlu ve Av. Erdem Olgun’un geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.



Sanık Hasan Atilla Uğur huzura alındı.

SANIK HASAN ATİLLA UĞUR SORGU SAVUNMASINA KALDIĞI YERDEN DEVAMLA:

“Sayın başkan, değerli üyeler öğleden önceki savunmamda değindiğim ancak tekrar vurgulamak istediğim çok kısa olarak vurgulamak istediğim 3 tane husus var. Müsaade ederseniz onları açıklamak istiyorum. Birincisi, gizli tanıkların hakkımda verdiği beyanlarla benimle ilgili olmayan yerlerde meydana gelen teröristlerle ilgili çatışmaların sanki benimle ilgiliymiş ve ben bu teröristleri yasa dışı bir şekilde ele geçirip yasadışı bir şekilde imha ettiğime dair bir takım iftiralar vardı, bunlarla ilgili Mardin Cumhuriyet başsavcılığından gelen yazıda benimle ilgili olmayan ben Kızıltepe ilçe jandarma komutanıyım Kızıltepe ilçe jandarma komutanlığı sınırları dışında meydana gelen iki tane çatışma ve oraya giden birlikler ayrı birliklerin komutanları ayrı korucuları ayrı bu çatışmalarda meydana gelen terörist elde etme faaliyetlerinin benim haneme eksi gibi yazılması konusunda Mardin Cumhuriyet başsavcılığından mahkemeniz kanalıyla talep edilen yazıda zaten gerçek ortaya çıkmıştır, bunu da tekrar vurgulamak istiyorum. İkincisi, Biraz önce çok fazla detayına girerek izah ettiğim şahsımdan intikam alma amaçlı uydurulan bir takım faaliyetler delil gibi gösterilen şeylerin hepsi beni üyelikten terör örgütü ara yöneticiliğine terfi etmeme sebep olmuştur. Bu hususu tekrar takdirlerinize sunuyorum. Üçüncü olarak söyleyeceğim şudur, eski Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök 12 Mart 2004 günü beni ve Levent Ersöz’ü çağırdığı zaman hiçbir şekilde siz yasa dışı dinleme yapıyor muşsunuz, siz yasadışı bir takım faaliyetlerin içindeymişsiniz, böyle bir şey asla söylemedi. Zaten böyle söylemediğini de savcılara verdiği ifadede beyan ediyor. Ancak birçok yerde sanki böyle bir şey yapmış gibi bir algılama oluştu. Tekrar söylüyorum Sayın Hilmi Özkök 12 Mart 2004 günü bana yalnız olarak yada istihbarat başkanıyla birlikte siz yasadışı faaliyetlerin içindesiniz bu tür bir takım şeyler var yasadışı dinlemeler yapıyorsunuz sizi uyarıyorum mealinde yada anlamında hiçbir şey söylememiştir. Kedisinin söylediği şudur tekrar söylüyorum. Sizlerle ilgili imzasız ve kimden geldiği belli olmayan bir takım slâytlar mailler mektuplar bana ulaşmaktadır. Bunlarla ilgili hiç birine inanmıyorum. Ancak sizde gazetecilerle ve diğer sivillerle görüşme yapmayın. Bunlar yanlış algılanıyor. Bunlarla ilgili konuşmuştur. Ayrıca kendi onayıyla tekrar söylüyorum kendi onayıyla ve kendi emriyle yasal anlamda kurulan teknik istihbarat merkezinin çalışmasını nasıl olduğunu bize sormuştur. Ben de bu konuyu kendisine anlatmışımdır. Bunun dışında bize siz şöylesiniz böylesiniz şeklinde kesinlikle bir şey söylememiştir. Hilmi Özkök paşamın tekrar mahkemenizce takdir edilirse gelip tanık olarak dinlenilmesini bu yüzden talep ediyorum. Çünkü 15 aydır 16 aydır hep üzerimizde darbe yok sarıkız, ayışığı yok şu oldu bu oldu şeklinde müthiş bir baskı var. Ben ilk defa sizlerin huzurunda konuşabiliyorum. Basına gönderdiğimiz şeylerin hiç birisi yayınlanmıyor. Açtığımız davalar sadece benim ve gönderdiğim Cumhuriyet savcısının arasında kalıyor. Ama şimdi kamuoyu bakın şehit aileleri şehit yakınları bir sürü, benim kucağımda şehit olmuş insanların aileleriyle ben hala görüşüyorum. Onlar diyorlar ki, bizim komutanımız terörist mi? değilim sayın başkan değilim. Darbe vs. gibi hiçbir şeyin içinde olmadım olduğunu da bilmiyorum duymadım yok böyle bir şey. Bu tamamen uydurmadır. Eğer olsa bunu bütün şerefimi de temin ederek söylüyorum Hilmi Özkök paşa o tarihte askeri savcıyı çağırıp derhal bunların hakkında işlem yapın derdi. Böyle bir şey yok. Kendisi söylüyor diyor ki, ben bunlara inanmadığım için biraz öncede arz ettim. Şuyu vukuğundan beter olacağı için imha ettim diyor. Karargâhtaki diğer arkadaşlarımla paylaşmadım diyor. Çünkü o arada teknik istihbarat merkezini kurmuşuz sayın başkan, jandarma genel komutanlığında en fazla vizyonda olan konumda benim. Vizyondayım, apoyu sorguladığımız kendi camiamız tarafından biliniyor. Geçmiş hayatımız biliniyor, orda ki yaptığımız çalışmalar bizi seven ve sevmeyen bütün insanların dikkatinde. Hilmi paşam beni çağırdığı zaman bakın buradan size okumak istiyorum 22 Mart 1996 tarihinde sayın başkan, mukaddes mücadelemizde size tevdi edilen görevleri en zor şartlarda dahi yılmadan gece ve gündüz mesai menfumu gözetmeksizin büyük bir disiplin ve özveri içinde yerine getirmeniz, şeklinde bana takdir name veriyor. Kim veriyor? Hilmi Özkök paşam veriyor. Yani Hilmi Özkök paşa kendisini çok iyi tanıyorum. Böyle bir şeye kanaat getirse zaten bizim hakkımızda soruşturma açtırırdı. 2004 yılında ben normal atamalarda ve taltif edilerek tekrar söylüyorum taltif edilerek, sürülme falan değil basında yazıldığı gibi, Kocaeli il jandarma komutanlığı görevine atandım. Oradan da yine taltif edilerek Çanakkale eğim alay komutanlığı görevine atandım. Alay komutanı oldum ben. Teşkilatta çok az insana nasip olan bir görevdir. Bu süreler içerisinde hiçbir hakkımda soruşturma yok. Yasal bir işlem yapılmamış. Amirlerimden bu konuda sözlü yada yazılı hiçbir uyarı almamışım. Onun için sayın eski genelkurmay başkanımızın sizlerde takdir ederseniz bu konuda tekrar ifadesine başvurulmasını talep ediyorum yüce heyetinizden. Sayın başkan altını çizerek söylemek istiyorum ki, ben jandarma genel komutanlığında görev yaptığım 2003–2004 yıllarında emirlerinde çalıştığım Genelkurmay başkanı orgeneral Hilmi Özkök, ikinci başkan ve şuandaki genelkurmay başkanı orgeneral İlker Başbuğ, dönemin jandarma genel komutanları orgeneral Aytaç Yalman, orgeneral Şener Eruygur, dönemin istihbarat başkanları tuğgeneral Halil Helvacıoğlu ve tuğgeneral Levent Ersöz’den yasaların dışında darbe veya bu anlamın yüklenebileceği hiçbir emir almadım. Bunu ima eden bir tavıra da rastlamadım. İddianamenin birçok yerinde benim bazı insanlarla yaptığım görüşmelerin tapeleri ve içerikleri delil olarak gösterilmiş, buradan hareketle ve zorlama yorumlarla terör örgütü çalışması suçlaması yapılmıştır. Şimdi bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Malumlarınız olduğu üzere, 2803 sayılı Jandarma Genel Komutanlığı yetki ve sorumlulukları kanununun 7.maddesinde jandarmanın görevi Emniyet ve asayiş ile kamu güvenliğini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak şeklinde tanımlanmıştır. Bu kapsamda Jandarma genel komutanlığının en üst seviyedeki bir birimi olan istihbarat başkanlığı personeli olarak, şunu da hemen açıklayım jandarma teşkilatında 81 vilayette her il jandarmada istihbarat şube müdürlükleri vardır. Bunların hepsinin üstü Ankara’daki genel komutanlık karargahındaki istihbarat başkanlığıdır. En üst seviyedeki bir birim olan istihbarat başkanlığı personeli olan bana verilen istihbarat üretme görevi için araştırma yapmak, kişi ve kuruluşlarla irtibat kurma çerçevesinde davranmak dışında yasalar, yönetmelikler ve emirler hilafına hiçbir faaliyetim olmamıştır. Ayrıca verilen görevin niyet ve maksadını sorgulama yetkim yoktur. Bunları emir veren komutana sorma yetkim yoktur. Silahlı kuvvetlerde herkes rütbe ve görevinin verdiği kadar yetkilidir. Emri veren komutanın ne düşündüğünü yorumlama hakkım yoktur. Ben bir ast olarak sadece konusu suç olan emirleri yerine getirmeyebilirim ki; bana komutanım, git şuradan şunu çal git, bu adamı öldür git bilmem ne yap derse, elbette ki bunu mantıken düşünür ve bunu yapmam ama bunu yapmamamın da çok iyi biliyorsunuz çeşitli şartları vardır Kaldı ki; görev yaptığım süre içerisinde amirlerimden konusu suç teşkil eden bir emir de almadım. Sayın başkan, değerli üyeler bunu asker şahıs olmanın gereklerini iyi anlatabilmek amacıyla ifade ediyorum. Ayrıca 2803 sayılı kanuna dayanan Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 3. bölüm 46. madde d, bendinde Jandarma gerekli istihbarat faaliyetlerini yürütmek, elde edilen bilgileri değerlendirmek, yetkili mercilere ulaştırmak ve diğer istihbarat ve güvenlik kuruluşları ile yakın işbirliği yapmak şeklinde bu hizmeti yürütür denilmektedir. Benim istihbarat personeli görevlisi olarak yaptığım tüm faaliyetler bu kapsam çerçevesindedir. İddianamede TCK 311, 312, 313, 314 ve 135. maddelerine göre cezalandırılmamda talep edilmiştir. Söz konusu suçların zarar göreni doğrudan doğruya kamu düzenidir. Bu suçlardan ötürü tüzel ya da gerçek bir kişi zarar görmüş değildir. Bu sebeple hakkımda yürüyen kamu davasına kimsenin katılan sıfatı ile kabul edilmesi mümkün değildir. Mahkemenize ileriki aşamalarda böyle bir talep geldiğinde reddi gerekir kanaatindeyim. Bunu şunun için söylüyorum sayın başkan, Abdullah Öcalan’la ilgili yaptığımız görevler artık tamamen deşifre oldu. Yıllarca terörle mücadelede girdiğimiz çatışmalar dahil şu yansıda sizlere arz edildi. Yarın bir gün buraya bir DTP milletvekili yada bir dağdan gelen o 34 kişiden bir tanesi gelip de biz bu adam hakkında müdahil olmak istiyoruz. Bu adam şöyle yapmıştır böyle yapmıştır dediği zaman bu müdahilliklerinin kabul edilmemesi için bunları size arz ediyorum. 5271 sayılı CMK’nun 217. maddesi 2. fıkrasında hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü deli denilmektedir. Yani soruşturma ve kovuşturma aşamasında elde edilen her türlü delilin mutlaka hukuka uygun olarak elde edilmiş olması kanun hükmüdür. Aynı yasanın 217. maddesinin 1. fıkrası bununla da yetinmemiş Hukuka uygun olan delillerin ancak duruşmaya getirilmiş ve taraflarca yerinde tartışılmış olma şartını da getirerek, silahların eşitliği ilkesini açık bir hüküm olarak kabul etmiştir. Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrasında 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle, hukuka aykırı delil kullanma yasağının sınırları daha da genişletilerek: Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular dahi, delil olarak kabul edilemez denilmiştir. Avrupa Birliğine verilen ulusal programlar çerçevesinde kabul edilen uyum yasaları bu konudaki her türlü tereddüdü ortadan kaldırmak amacı ile delil kuvvetinde sayılmayacak bulguların dahi hukuka uygun şekilde elde edilmesi şartını öngörmüştür. Anayasanın bu hükmünü dikkate alan 5271 sayılı kanunumuzun 147 ve 217. maddelerinin dışında, 206. maddenin 2. fıkrası a, bendinde daha önce de arz ettiğim gibi delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur. Sayın başkan, benim Antalya da kaldığım yerde bacanağım evinde, baldızımın evinde, Ankara’da eşime ait büroda ve Ankara’daki o anda kapalı olan içinde olmadığımız yeni taşındığımız evde arama yapılmıştır. Bu aramalardan sadece ve sadece tutanağın bir gün sonradan daha önce arz ettiğim gibi teslim edildiği büroda 5 ve 6 nolu diye tabir edilen CD’ler bulunmuştur. Bu CD’lerin içinde ayışığı, yakamoz, eldiven vs. gibi bu deli saçması slaytlar bulunmuştur. Bu slaytlar 2006 yılında nokta dergisinde Alper Görmüş imzalı zaten yayınlanmıştır. İnternetin her yerinde vardır. 2.CD’de ise panzehir, televizyon analiz gibi benden önce gözaltına alınıp tutuklanan birçok sanıkta çıkan bulduğu iddia edilen belgelerdir. Ben istihbarat hizmetlerinde çok uzun yıllar çalıştım. Benim böyle bir şeyi duymamam mümkün değildir. ben saf mıyım deli miyim değilim. Başarılı da bir subaydım. Üstlerim öyle derdi. Çalıştığım sivil ve askeri makamlar öyle derler onun kanıtlarını da biraz önce size arz ettim. Ben nasıl böyle bir şeyi duymadım. Artı ben böyle bir örgütün böyle bir örgüt varsa bunun üyesiysem ben deli miyim evimde bu tür şeyleri barındırayım veya ofisimde böyle bir şey olabilir mi, sadece 5 ve 6 nolu CD’lerden bulunan Hasan Atilla Uğur, onun dışındakilerin alınanların hepsi Çanakkale’de erlere yaptığım eğitim yemin törenlerinin CD’leri, çocuklarımın sünnet törenlerinin çekilmiş fotoğrafları, kardeşimin düğün kasetleri, yani onun için bunu özellikle arz etmek istiyorum. 230. maddesi 1. fıkrası b bendinde bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi, yine aynı kanunun 289. maddesinin 1. fıkrası i bendinde hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması hukuka kesin aykırılık sebebi denilerek artık hiçbir ayırıma girmeden, önemli veya önemsiz, mutlak veya nispi, küçük veya büyük, esas veya ayrıntı şeklinde hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilemeyeceğini tartışmaya yer vermeyecek şekilde ortaya koymuştur. Daha önce de ifade ettiğim gibi evim ve eşime ait büroda üstüne basarak söylüyorum evim ve eşime ait büroda yapılan aramada elde edildiği beyan olunan bilgisayar ve CD’lerden çıktığı iddia edilen bulguların tümü CMK’nun 134.maddesi 1 ve 4. fıkralarındaki hükümlere aykırı, yani kanuna aykırı elde edilmiş delil konumunda olduğundan ve bunu da ispat edeceğimden yine CMK’nun 206. maddesi 2.i fıkrası a bendine göre delil olarak kabul edilemez. Sayın başkan değerli üyeler, ayrıca eşime ait iş yerinde yapılan aramaya katılan tüm kişilerin katılımı ile keşif yapılmasını talep etmiştim. Bu talebimi şu anda yineliyorum. Arama esnasında bulunan insanlar, tabiri caizse aramayı icra edenlerin yanına yaklaştırılmamışlardır. El konulan tüm eşyalarımda benim parmak izi mukayesemin de yapılmasını ve bu parmak izlerinin hangi tarihe ait olmasının belirlenmesini talep etmiştim tekrar sizlere arz ediyorum. Teknik takip ve izlemede olduğum için, yerim zaten polis tarafından biliniyordu. Bana ait olduğu gerekçesi ile arama kararı aldırılan yerlerde gerekli tedbirler alınarak benim ve avukatımın nezaretinde arama yapılabilecekken maalesef bu yapılmamıştır. Bu hususa riayet edilmemesinin tek sebebi, eminim suç üretmek için, CD ve belge uydurup konulmasıdır. Ayrıca CD’lerde iddia edilen şeylerin hiç birisi de suç unsuru değildir. Hepsi internet ortamında bulunan şeylerdir. Aramayı yapan polisin suç işlemeyeceğini varsaymak gerçekçi değildir. Böyle bir şey doğru kabul edilse idi, bu konuda halen tutuklu veya tutuksuz yargılanan tek bir kolluk görevlisi olmazdı takdir edersiniz. Bu yüzden Keşif talebimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sayın başkan değerli üyeler, İddianameyi hazırlayanlar hakkımdaki iddiaların çok büyük bir kısmını da ilgisiz telefon görüşmelerine dayandırmışlardır. Bunu yaparken de telefon kayıtlarını mutlak delil olarak dikkate almışlardır. Oysa yerleşmiş yüksek mahkeme içtihatlarına göre telefon kayıtları kesinlikle tek başına delil değerine haiz değildir. Daha önce de arz ettiğim gibi hep temcit pilavı gibi söylüyorum ama bunu tekrar tekrar ifade etmek zorundayım. Ben üç terör örgütünün de hedef listesindeyim. Bu sebeple devletimin özel koruma statüsünde olan bir insanım. Elbette ki yaşantım normal olmayacak elbette ki, 13 senedir her türlü konudan huylanan her şeyine dikkat eden bir adam konumundayım bunu bütün teşkilatım benimle birlikte çalışmış bütün insanlar sivil asker herkes biliyor. Ama benim bu hassasiyetim iddianamede örgütsel delil örgütsel gizlilik şeklinde lanse edilmeye çalışılmıştır. Emniyet müdürlüğünün savcılık makamına 02 Temmuz 2008 tarihinde şahsımla ilgili yazdığı notta Hasan Atilla Uğur Ergenekon operasyonu kapsamında Veli Küçük’ün operasyon yapılarak alınması üzerine pantolonun daraldığını, gözden kaybolması gerektiğini belirterek saklanmak amacıyla Ankara ilinden İstanbul İline, oradan KKTC’ye ve daha sonra Antalya’ya giderek 15–20 gün gibi bir süre Ankara iline gelmediği görüşmelerden anlaşılmıştır. Sayın başkan kaçacak adam KKTC’ye gider mi? giderken neyle gidiyorum kendi nüfus cüzdanımla gidiyorum. Eğer devletimin benim hakkımda bir yakalama arama vs. gibi bir kararı varsa girerken yada çıkarken gerekli işlemler yapılır. Ayrıca Antalya iline gitmem 15–20 gün kaybolmam ne demektir? Ben terör örgütü üyesi olsam kaçıyor olsam hiç gelmem giderim. Bazı insanların yaptığı gibi çeker giderim. Böyle bir şey yok ben devletimin kanunlarından niye kaçacağım. Bütün hayatımı bu devlete vermişim. Bu ispatlı ispatladım size. Niye kaçacağım yani ama burda polis beni takip eden polis bu şekilde bir not yazmış buna da sayın savcılarımız itibar etmişler. Bu benim zoruma gidiyor sayın başkan. Emekli tuğgeneral Veli Küçük’ü hayatım boyunca hiç görmedim bu size garip gelebilir. ikimizde jandarma teşkilatının bir personeliyiz bende istihbarat hizmetlerinde çalıştım benden uzun yıllar önce de kendisi çalışmış. Size yemin ediyorum kendisine soracaksınız mutlaka hiç görmedim hayatımda kendisini tanımıyorum. Sadece ismini biliyorum kendinin gözaltına alınmasına müteakip pantolon daralıyor diyerek ortadan kaybolduğum iddiası tam bir deli saçmasıdır. Ve bu inanınız bütün gazetelerde defalarca manşet oldu. Hasan Atilla Uğur diyor ki, pantolon daraldı hadi kaçayım. Tekrar söylüyorum sayın başkan, benim böyle bir beyanım yoktur ve bu şekilde hareket etmeyi de alçaklık kabul ederim şerefsizlik kabul ederim. Ben değilim ben böyle bir şey yapmam. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün aynı tarihli yazısında devamla: Şahsın emekli olmasına rağmen askeri personel ile ilişkilerini devam ettirerek elbette ki, devam ettireceğim benim emrimde çalışmış yada benim emrinde çalıştığım bir sürü insan var bir sürü sivil insan da var. Valisi de var kaymakamı da var milletvekili de var savcısı da var. Tabi ki görüşeceğim tabiî ki kandillerde mesaj atacağım. Tabiî ki bayramlarda onlar benim komutanım bayramın kutlu olsun diyecekler bundan daha doğal ne olabilir. Devam ettirerek askeri atama, terfi ve tayinlere etki ettiği, biraz önce bunu arz ettim. Askeri ilişkileri kullanarak askeri ihalelerde önderlik edindiği, usulsüz bir şekilde koruma edindiği anlaşılmaktadır. Şimdi bunu size açıkladığım zaman tahmin ediyorum güleceksiniz sayın başkanım, 28 yıl bir fiil şerefle hizmet ettiğim Türk Silahlı Kuvvetlerinden, 2007 yılında tekrar söylüyorum 2007 yılının Temmuz ayında emekli oldum 6 ay tedavi gördüm hemen 5 ay sonra beni gözaltına aldılar. Neden teröristlik suçlamasıyla, yıllarca beraber görev yaptığım silah arkadaşlarım ile görüşmem nasıl suç olarak adlandırılabilir. Atama konusunda, daha önce ifade ettiğim gibi, iki eski personelimin atanmaları ile ilgili, bu konularda yetki ve sorumluluğu olmayan, yine eski bir personelimle temenni çerçevesinde yaptığım görüşme dinleyen zevat tarafından örgütsel suç olarak algılanmıştır. Altını çizerek tekrar söylüyorum sadece 6 ay sürebilen sözde ticaret hayatımda Mineks şirketine yaptığım danışmanlığın dışında hiçbir askeri ihaleye girmedim, hiçbir askeri ihale almadım bunu daha öncede söyledim. Bir tane askeri yada sivil ihale ispat etsinler ben bu örgütün bir numarasıyım diye bağıracağım. Bu konularda kimseye tavassutta dahi bulunmadım. Bu konuda halen tasfiye aşamasında olan eşime ait şirketin tüm kayıtları elinizdedir. Alınan ya da girilmiş olan bir tane ihale göstersinler. Ancak, bu emniyet notu okunduğunda esas üzücü olan iddianamede de hemen aynı yorum ve ifadelere yer verilmiş olmasıdır. Ben iddianamelerin daha öncede arz ettiğim gibi bizzat bu konuda yetkili savcılar tarafından hazırlanması gerektiğini biliyorum, ancak, emniyet notu ile iddianame cümlelerinin aynı olduğunu görünce açıkçası şaşırdım. Bu önemli hususu da heyetinizin takdirlerine sunuyorum. Aynı tarihli emniyet notunun devamında, usulsüz şekilde koruma edindiği anlaşılmıştır. Yani 9 Ekimdeki beni hedefe almalarından sonra beni aşağılayabilmek için itibarımı zedeleyebilmek için her şeyi uydurup yazmışlar. Usulsüz bir şekilde korum edindiği anlaşılmıştır gibi son derece komik bir yorumda bulunulmaktadır. Benim bu konuda görüştüğüm şahıs hepsinin ismini veriyorum, Başkale ilçe jandarma komutanı binbaşıdır. Eski personelimdir. Emniyet istihbarat daire başkanlığında üst düzey görevli bir arkadaşımın ismini şuanda vermeyeceğim sayın başkan komutanım Van’da ele geçirilen teröristlerin üzerinde senin de hedef olarak isminin çıktığını duydum, oradaki jandarmadan teyit edersen iyi olur, demesi üzerine oradaki arkadaşımı arayarak yaptığım görüşme çarptırılarak lanse edilmiştir. Araya sıkıştırılmış olan kelimeler kesinlikle bana ait değildir. Bu nasıl mesnetsiz bir iddiadır, 1996 yılından beri devletin özel korumasında olan benim, böyle aşağılık bir girişimde bulunabileceğim nasıl düşünülebilir? Benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktur, terör örgütlerinin açık hedeflerinde olduğum, birçok dokümanlarında, gazetelerinde, internet sitelerinde, roj tv denilen televizyonlarında defalarca açıklanmıştır. Bu yorumun yapılabilmesini en azından hukuksuzluk kabul ediyorum. Şimdi size terör örgütlerine yazı yazılarak bu hususun sorulması talebinde mi bulunmalıyım sayın başkanım, böyle saçma sapan bir şey olamaz. Önünüzde bulunan dosyada ve biraz önceki izlediğiniz yansıda bu husus çok açık bir şekilde görülmektedir. Bu suçlama, daha doğrusu karalama tamamen asılsız ve yalandır. 43 sayfa olarak iddianameye konulmuş olan ve delil olarak gösterilen telefon görüşme kayıtlarının örgüt ya da herhangi bir suç ile kesinlikle ilgisi yoktur. Görüşme yaptığım insanların hiç birisi terörist ya da terör örgütü üyesi değildir. Onun için biraz önce öğleden önce size bütün görüşme yaptığım insanların çağrılarak takdir ederseniz çağrılıp dinlenilmesini talep etim. Yargıtay 9. dairesinin bir kararında, malumunuz olduğu üzere, Teyp bantlarının tek başına delil vasfına haiz olamayacağı hüküm altına alınmıştır. Dinleyen zevat tarafından benim telefon görüşmelerimle ilgili yapılan hukuku zorlayıcı yorumlarla benim bir silahlı terör örgütünün ara yöneticisi olduğum açıklanamaz. 43 sayfalık telefon kayıtlarında bırakınız suçun ikrarını, suç işlendiğine dair en ufak bir iz, emare ya da bulgu yoktur. Yani bu durumun lehte delil olarak kabulü gerekir. Bu talebimi tekrar söylüyorum sayın başkan. Malumlarınız olduğu üzere, TCK 314. maddesindeki silahlı örgüt suçu TCK 220.maddesindeki suçun bir türevidir. TCK 314 ile TCK 220 arasında özel hüküm genel hüküm ilişkisi mevcuttur. TCK 314 ve 220. maddelerinde belirtilen suç mütemadi bir suçtur. Yargıtay ceza genel kurulu TCK’nun 220. maddesindeki suçun karşılığı olan 765 sayılı TCK’nun 313. maddesi 1. fıkrası ile ilgili bir kararında aynen şöyle demektedir, maddede gösterilen suçlardan birinin yalnız bir defa işlenmesi için bir araya gelme cürüm işlemek için teşekkül etme suçunu oluşturmaz. Kaldı ki; 2003-2004 yıllarında beraber çalıştığım insanlar iç hizmet kanunu ve askeri diğer mevzuata göre benim amirlerim yani komutanlarımdır. Kendileri ile temasımız 2004 yılı temmuz ayında benim bir başka İl’e atanmam sonrasında tamamen kesilmiştir. Ne emekli orgeneral Şener Eruygur, ne de emekli tuğgeneral Levent Ersöz ile 2004 yılı temmuz ayından sonra hiçbir hiç bir temasım olmamıştır. O halde böyle bir örgütsel ilişki olması da takdir edersiniz ki mümkün değildir. Keza Ergün Poyraz’ı da 2004 yılından sonra hiç görmedim ve temasım olmamıştır. Bu husus her türlü kaynak ve delilden de teyit edilebilir. Aynı şekilde, irtibatta olduğum iddia edilen ve üçüncü iddianamede sanık durumunda bulunan Kurmay Albay Mustafa Koç, ki kendisi burdadır ve Kurmay Albay Cihandar Hasanhanoğlu ile 2004 yılı haziran ayından sonra yani tayinim çıktıktan sonra hiçbir irtibatım olmamıştır. Kurmay Albay Cihandar Hasanhanoğlu ile telefon irtibatımız, olarak iki dakikalık bir görüşme ile bir telefon mesajı örgütsel delil olarak lanse edilmiştir. Bu telefon numarası benim eşimin kullandığı telefona, diğer numara da Albay Hasanhanoğlu’nun eşinin kullandığı telefona aittir. İki subay eşi, görev yaptığımız dönemden tanıştıkları için birbirlerinin bayramını, kandilini kutlamışlardır. Dinleyen ve araştıran zevat bunu çok iyi bilip anladıkları halde örgütsel ilişki diye iddianameye koymuşlardır. Sadece ayıp ve insaf diyorum ve takdirlerinize sunuyorum. Sayın başkan değerli üyeler, yine malumlarınız olduğu üzere, suç örgütüne üye olmak başka şeydir, suç örgütü üyesinin faaliyeti başka şeydir. Bunlardan biri ötekine kanıt olamaz. Böyle olunca meşru araçlarla meşru amaçlara ulaşmak, gayrimeşru araçlarla gayrimeşru amaçlara ulaşmak için oluşturulmuş suç örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilemez. Benim askeri kimliğim ve kişisel kimliğim ile ve de muvazzaf bir subay olarak iç hizmet yasasına uygun, emir komuta zinciri içerisinde yasa ve yönetmeliklerde açık olarak belirtilmiş yetki ve sorumluluklarım gereği ifa ettiğim bütün faaliyetler, TCK’nun ne 311, ne 312, ne 313 ve ne de 314. maddelerine konu teşkil eden suçların işlenmesine, TCK’nun 220. maddesi anlamında yeterli ve elverişli değildir. Çünkü bu suçlar ancak şiddet araç kılınarak yani gayrimeşru araçlarla işlenebilen suçlardır. Benim, bahse konu kişilerle ilişkilerim emir komuta zinciri içerisinde, yani tamamen meşrudur. Atanmışım normal atamalarda o göreve atanmışım ve benim komutanlığımı yapmışlar. Bu atamalarla bir örgüt oluşturmasından bahsedilebilir mi? 2003–2004 yıllarında iddianameyi hazırlayanlarca tarafıma atfedilmek istenen sözde darbe planları ve Cumhuriyet Çalışma grubu olarak tanımlanan birimin iddia edilen faaliyetleri ile ilgili belge ve dokümanlar silahlı kuvvetlerimizin iki başkomutanı tarafından da resmi olarak yalanlanmış, yani reddedilmiştir. Böyle olunca da iddianameyi hazırlayanlarca olmayan bir suç üzerinden cezalandırılmam talep edilmektedir. Takdir edileceği üzere olmayan bir suçun cezası yani müeyyidesi de olamaz. Sayın başkan, Kısacası benim kendileri ile ne şekilde tanıştığım ve çalıştığımı anlattığım kişilerle, yani orgeneral Şener Eruygur, tuğgeneral Levent Ersöz’le tanışmam görev gereği ve meşru bir şekildedir. Bu kişilerle aramda açıkladığım şekilde görev ilişkisi dışında, iddia edilenin aksine silahlı terör örgütü üyeliği ilişkisi yoktur. Olsa olsa silah arkadaşlığı ilişkisi vardır. Bu kişilerle aramda herhangi bir suça ait basit birleşme yani arızi iştirak şeklinde herhangi bir ilişkim ve fiilim yoktur olmamıştır. Kişi özgürlüğü Anayasa’nın 19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Yukarıda ifade ettiğim sebeple burada işlenemez suç söz konusudur. Bu işlenemez suçtan dolayı tutukluyum ve şu anda karşınızda bulunuyorum. Bu hususu takdirlerinize sunuyorum. Sayın başkan değerli üyeler, İddianamenin 328. sayfasında bunu aslında iddianamede var ama bir ibret teşkil etsin diye müsaade ederseniz okuyacağım Ergenekon terör örgütünün PKK terör örgütü ile bağlantısı başlığı altında, PKK’nın tamamen tasfiye edilmesi yerine, örgüt elebaşısı Abdullah Öcalan işbirliği yapılıp, bizzat Ergenekon terör örgütü içerisinde bulunan, kendilerince genç subay olarak tabir ettikleri, muhtemelen örgüt adına çeşitli askeri kurumlara sızmış, örgüt üyelerinin PKK’nın üst düzey yönetici kadrolarının yerlerine getirilmesi öngörülmüş, ayrıca bu belgede terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan‘ın emekli olmadığı ve emekli olmayı da istemediği belirtilmiş ve örgütle arasındaki irtibatların boyutları anlaşılmaktadır şeklinde esef verici, aynı zamanda komik bir suçlama mevcuttur. Yine iddianamenin 84.sayfasında PKK/Kongre-Gel isimli bölücü terör örgütü, nihai hedefi olan, Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı kurabilme amacıyla kurulduğu günden itibaren bölge halkına ayrı bir etnik kökenden geldikleri aşılaması yapıp, ülke genelinde Türk-Kürt çatışması meydana getirerek sonuca ulaşmaya çalışmıştır. Soruşturma kapsamında toplanan delillerden bazı yönetici ve üyelerinin, PKK/Kongre-Gel terör örgütü ile ilişkide oldukları tespit edilen Ergenekon yapılanmasının da kendi örgüt amaçları doğrultusunda kullanılacak, Kargaşa ve çatışma ortamı oluşturmak, yönetimi baskı altında tutabilmek amacı ile aynı şekilde ülkede Türk-Kürt kavgası çıkartmak istediği, bu amaç ile PKK/Kongre-Gel terör örgütünü kontrol altında tutarak, gerektiğinde de amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandıkları anlaşılmaktadır denilmektedir. Böyle bir iddiayı kesinlikle reddediyorum sayın başkan. Beni PKK ile aynı kefenin içine hiç kimsenin koyma haddi de değildir hakkı da değildir. Benim de yöneticisi olduğum sözde örgütün böyle bir amacı da varmış. Ömrünü bu vatan haini bölücülerle mücadeleye adamış, PKK terör örgütünün hedefi olmuş ve bu nedenle korumalı personel statüsüne alınmış benim gibi bir insanın böyle bir amacımın olabileceği nasıl düşünülmüştür ve yazılabilmiştir. Bunları yazanlar, benim geçmişime hiç mi göz atmamışlardır. Bu mücadelenin içinde bulunmuş ve bulunmakta olan birçok insanın şaşkınlık ve üzüntü içerisinde olduklarını tutukluğum sürecinde öğrendim. Bu senaryoyu yazanların tokmağın ayarını, nasıl fazla kaçırdıklarını hep beraber görüyoruz. Sayın Başkan, böyle bir senaryo ile 17 aydan fazla süredir tutuklu bulunuyorum. Sadece bu iddialar bile suçlamaların nasıl düzenlendiğini göstermektedir. Hizbuttahrir, DHKP-C ve Hizbullah terör örgütlerinin de benim yöneticisi olduğum sözde örgüte bağlı oldukları belirtilmiştir. Bu senaryolar üretilmek için bir takım kişiler bulunmuş, istenilen tarzda ifade vermeleri sağlanmış ve bir bağ oluşturulmaya çalışılmıştır. Tekrarlamak zorunda kaldığım için, hicap duyuyorum, ama mecburum. Ben bu örgütlerin eylem hedefleri arasında iken, defalarca kurdukları pusulardan kıl payı kurtulmuş iken, bu örgütlere büyük zararlar vermiş iken ve korunmak için her türlü tedbiri alarak yaşamaya çalışırken, nasıl olur da bu savaştığım örgütlerle ilişki içerisinde olabileceğime inanılarak suçlanıyorum, bu mantığı anlayamıyorum. Bu iftirayı üretenler bunun hesabını en başta bana, terörle mücadele etmiş ve etmekte olan asker, polis, savcı, hâkim herkese vermek durumundadırlar. Dedikodu ve itirafçı konumundaki asla güvenilemeyecek kişilerin, hayal ürünü senaryoları ciddi kabul edilmiştir. İlkel hukukun dahi kabul etmeyeceği bu senaryoları maalesef iddia makamlarının kabul etmesi son derece üzücüdür ve kabul edilemezdir. Şiddetle reddediyorum. Esasen soruşturmayı yürüten bazı kişiler, hayallerinde kurdukları sözde örgütü ve dolaylı olarak beni, ülkemizdeki tüm terör örgütleri ile irtibatlandırmaya çalışmışlar, dünyadaki diğer çok sayıdaki örgüt ile de ilişkilendirmek için herhalde zaman bulamamışlar. Yüksek heyetinizin bu hayal ürünlerine dur diyeceğine kalben inanıyorum. Sayın başkan değerli üyeler soruşturmayı yapanlar ve iddia makamı bir çok yerde kararsızlık içerisinde kalmış, neyi nereye monte edeyim diye kendisi ile ters düşmüştür. Şöyle ki; iddianamenin 70. sayfasında ergenekon silahlı terör örgütü, tabi bu arada Ergenekon silahlı terör örgütü kavramını da çok fazla ben anlayamıyorum, 28 yıl bir fiil bu işlerde görev yaptım hiçbir zaman PKK silahlı terör örgütü, Hizbullah silahlı terör örgütü demedik, ama şimdi Ergenekon silahlı terör örgütü diye vurgulanıyor. Taban kazanmak amacı ile Türk milletinin ordusuna duyduğu sevgi, saygı ve bağımlılığı istismar ederek TSK bünyesinde faaliyette bulunduğunu örgüt dokümanlarında ve üyelerinin söylemlerinde dile getirmiş ise de, Genelkurmay Başkanlığının yukarıda anlatılan ve tabii olarak, yapılanmanın TSK ile ilgisinin bulunmadığı içeriğindeki cevabi yazısı ile TSK ile ilgisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Buna aykırı olarak ayrı bir emir komuta zinciri içinde hareket eden bir kısım asker kişilerin bu yapılanma ile bağlantılı olmasının TSK’ni bağlamayacağı da açıktır ifadesini kullanarak silahlı kuvvetlerimizi bu suçlamaların dışında tutmuştur. Diğer yanda iddianamenin garabet esas burada başlıyor. 137. sayfada örgütün işlediği suçlar yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs parantez içinde darbeye teşebbüs başlığı altında darbe, askeri darbe veya hükümet darbesi olarak ifade edilmektedir. Darbe, devletin emrindeki askeri kurumlara mensup kişi veya kişilerin, ani olarak anayasal olmayan yollarla mevcut hükümeti devirmesi ve iktidara el koyması olarak tanımlanmıştır. Bu tanımı kendileri yapmışlardır. 20. yüzyılda askeri darbeler yaygın olarak, Latin Amerika da Latin Amerika da Şili, Arjantin, Asya da Birmanya, Avrupa’da Yunanistan ve Türkiye gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenmiştir. Bunların yanı sıra pek çok az gelişmiş ülkede de yaşanmıştır. Sonuç olarak askeri darbeler Dünya’da hiçbir ülkeye huzur, adalet ve demokrasi getirmediği gibi, bilakis her askeri darbede toplumlar demokrasiden, insan haklarından ve özgürlüklerden uzaklaşmışlardır denilmektedir. Burada iddianameyi yazanlar hazırlayanlar kendi kendisi ile çelişerek silahlı kuvvetleri darbe teşebbüsü ile suçlamaktadır. İddianamenin 105. sayfasında diğer yandan Ergenekon’un Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay saldırı eylemleri ile özellikle bu eylem tarihlerinde gündemde olan türban tartışması taraflarını, tartışma zemininden kamplaşmaya çekmeyi, toplumun farklı görüşe sahip kesimlerini birbirlerine ve nihayetinde yönetime karşı silahlı ayaklandırmayı, bu şekilde ülkede kargaşa ortamı oluşturup, ordu içerisinden kendilerine destek olacaklarını umdukları kişiler ile yönetimi ele geçirmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır şeklinde yorum yapmışlardır. Yine iddianamenin 299 ve 300. sayfalarında tüm dosya kapsamında anlaşılmıştır, yukarıda tafsilatlı olarak izah edildiği üzere, yapılan planlar, kuvvet komutanlarının bu plana uygun hamleleri, rektörler, sivil toplum kuruluşları, medya patronları, bazı sendika başkanları ve etkili sanayi odalarının başkanları ile kurulan koordinasyon, darbe çalışması içinde yer alan kişilerin ifa ettikleri kamu hizmetinin, sonucu almaya elverişli nitelikte olması hususları göz önüne alındığında, gerçekleşmesi planlanan darbenin tüm hazırlık hareketlerinin tamamlandığı, eylemsel nitelikte çalışmaların başladığını, ancak, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün stratejik yaklaşımları ve ellerinde olmayan nedenlerle şüphelilerin neticeyi gerçekleştiremedikleri, asker kökenli şüphelilerin emekli olmalarına müteakip, özellikle askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla eylem ve faaliyetlerine devam ettikleri, bu kapsamda özellikle örgütün ülkede kargaşa ve istikrarsızlık ortamı oluşturma amacına matuf olarak, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmek için, daha önce irtibatta oldukları, dernek ve platformların yönetimlerinde yer aldıkları benim üye olduğum bir tane dernek yoktur sayın başkanım. Galatasaraylıyım Galatasaray yönetim kurulu üyesi olmak için müracaat ettim onun cevabını henüz alamadım onun dışında hiçbir derneğe üyeliğim yoktur. Yakalandıkları tarihe kadar uygulamaya koydukları ve böylece eylemlerinin temadi ettiği sonucuna varılmıştır iddiasına yer verilmiş, devamla hukuki değerlendirme başlığı altında ise soruşturmada gelinen bu aşamada Ergenekon terör örgütü ile irtibatı tespit edilemeyen 2003-2004 yılı hava kuvvetleri komutanı İbrahim Fırtına, Deniz kuvvetleri komutanı Özden Örnek ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın görev yaptıkları dönemde Ergenekon terör örgütü yöneticileriyle, birlikte iştirak ettikleri eylemler ile ilgili evrak tefrik edilmiştir denilmektedir. İddianamede devamla Ergenekon terör örgütü üyesi şüphelilerin TSK’nde görev yaptıkları dönemde, TSK”nin askeri müdahaleye zemin oluşturmak için çalışma ve planlar yaptıkları, bunu yukarıda da açıkça belirtildiği şekilde eyleme döktükleri, bu eylem ve faaliyetlerin yine, örgütün amacına uygun olarak, emekli olduktan sonra sivil hayatta da devam ettirdikleri, kısacası faaliyetlerini yakalandıkları tarihe kadar sürdürdükleri, bu nedenle planların yapılıp uygulamaya konulduğu dönem olan 2003–2004 yıllarında yürürlükte bulunan 765 sayılı yasanın 147. maddesinin somut olaya uygulanmasının mümkün olmadığı, temadi eden eylemlerinin TCK’nun 311 ve 312. maddeleri kapsamında bulunduğu anlaşılmıştır değerlendirilmesi yapılmışlardır. Değerlendirmeyi yapan ve tahminime göre ağırlıklı olarak polis oldukları anlaşılan kişilerle iddianameyi yazanların tamamen kendi görüş ve açılarından zorlama yorumlar yaptıkları son derece açıktır. Şöyle ki, değerlendirme içerisinde cebir, şiddet ve teşebbüs kavramlarını tamamen kendilerine göre yorumlayarak, böyle bir örgütün olduğuna kendilerini inandırdıkları görülmüştür. Sayın Başkan değerli üyeler, herkesin keyfi değerlendirmelerine göre hukuk kuralı olamaz. Ben sizlere biraz önce zaten bildiğiniz tüm bu kavramları uzun uzun bu yüzden arz etmeye çalıştım. Bunlar, uluslararası normlara göre ve altını çizerek söylüyorum kanun koyucu olan TBMM‘nin kabul ettiği TCK’nun yine yüce meclis tarafından kabul edilmiş olan kanun gerekçeleri ile izah ettiğim hususlardır. Bazı polislerin ve iddianameyi yazanların değil, TBMM‘nin kuralları geçerli olmak zorundadır. Ayrıca, buna uymamak, TBMM‘nin iradesini yok saymak, varlığını reddetmek anlamına gelir ki; bu da suçtur. Herkesin kendi düşüncesine ve aldığı olası talimatlara göre kural koyması, kuralsızlığı getirir. Ayrıca, şu hususu özellikle belirtmek istiyorum. temel suç nedir? Silahlı kuvvetlerin darbe yapması mı, yoksa birilerinin yönetimi ele geçirmesi mi iddianameyi yazanların buna bir karar vermesi gerekirdi. Eğer örgüt silahlı kuvvetler ise, sağdan soldan silah bulmasına gerek yok, zaten yeterli silah ve teçhizatı vardı. Yok, Silahlı kuvvetlerin darbe yapması söz konusu değil ise, silahlı kuvvetler mevcut iken, hiçbir güç yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs edemez, yapamaz. Ayrıca, sağdan soldan temin edilen ve saklanan silahlarla yönetim asla ele geçirilemez. Dünyada meydana gelen bu türden olaylara baktığımızda, yönetimi ele geçirmek isteyenlerin, sağdan soldan bulunan bu silahlarla bir şey yapamadıkları çok açık bir şekilde görülmektedir. Kaldı ki her türlü iç ve dış destekle, hem de birçok ağır ve hafif silaha sahip olmasına rağmen PKK terör örgütünün yaklaşık 25 yıldır, bu işi gerçekleştiremediğini görüyoruz. Tersini kabul etmek, ülkemize ve TSK’ne hakarettir. İddia makamı, TSK’ni bu işin dışında tutacaksa bu beyanı neden yapmıştır, yapmamalıydı. İddianamenin bir yerinde Silahlı kuvvetleri suçun dışında tutacaksın, diğer bir yerinde suçun asli faili yapacaksın, bunun hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Darbenin tanımını iddia makamı biraz önce ifade ettiğim gibi kendisi yapmıştır, ben yapmadım. Bir karar vermeliydi, bu suçları kim veya kimler işlemiş veya işleyecekti. Sayın Başkan değerli üyeler o tutmazsa bu tutsun şeklinde körebe oyunu ile insanlar ve kurumların kişilik ve kurumsal haklarıyla, hürriyetleriyle, saygınlıklarıyla, çoluk çocuğunun istikbali ile akraba, dost ve arkadaşlarının onurlarıyla, tarihleriyle ve şerefleriyle kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Ayrıca altını çizerek söylemek istiyorum ki; soruşturma dosyasında bulunan bilgi, belge ve materyaller, benim evim ve eşime ait ofisin aranmasından önce yoktu. Yani arama kararı alınmadan önce, aramayı ve gözaltına alınmayı gerektiren delil mahiyetinde hiçbir şey yoktu. Sonradan bir kısmı suni olarak yaratıldı. Yani esasen delilden sanığa değil, sanıktan delile gidilmeye çalışılmıştır. Benimle ilgili gözaltı ve arama kararı hukuken sakattır. Bu kadar zamandır, delil yaratılması gayesi ile tutuklu bulunuyorum. İddianamede, avukatımla yaptığım ve bir şey var mı diye sorduğum görüşme kanıt olarak sunulmak istenilmiştir. Sayın Başkan; bir sürü insanın korku ve kargaşa içine girdiği bu ortamda benim bunu sormam anormal midir? Ayrıca 2007 ağustos ayında ifadesi alınan Hakan Şanlı’ya beni sormuşlar ve demişler ki imzasız bir mektup var Emin Şirin’e de aynısını söylemişler. İmzasız bir mektup var burada Atilla Uğur albay diye birisinden bahsediliyor. Onlar da gelip bana söylemiş. Arkadaşlarıma da anlattım tekrar ifade ediyorum. Savcı Zekeriya Öz’le konuşmak için Mart ayındaydı yanlış hatırlamıyorsam İstanbul’a geldim. Gittim izinde olduğunu söylediler görüşemedim ondan sonrada bir daha gelmedim. Avukatım Mustafa Ağlak’ı daha önceki avukatım kendisiyle görüştüğümde bir şey var mı diye sorduğum konu budur. Bunu örgütsel delil diye iddianameye koymuşlar. Ayrıca takdir edersiniz ki avukatımla yaptığım ve tamamen müvekkil avukat ilişkisi içeriğinde olan bu görüşme yasaya aykırı olarak iddianameye delil olarak konulmuştur. Bununla ilgili Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna suç duyurusunda bulundum. Şimdide üçüncü iddianamede dile getirilen benimle ilgili hususlara çok kısa olarak değinmek istiyorum. 3. iddianamenin 2003–2004 yılları ile daha sonraki yıllarda gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahaleye zemin hazırlama başlıklı paragrafında Ergenekon terör örgütüne yönelik yapılan soruşturma çerçevesinde şüpheli M. Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon, Hasan Atilla Uğur ve Mustafa Balbay‘dan ele geçen dijital verilerde 2003–2004 yıllarında gerçekleştirilmesi düşünülen darbe planlarının, darbe planları çerçevesinde yapılan çalışmaların, Cumhuriyet Çalışma Grubu sunumları ve dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Mustafa Balbay tarafından tutulduğu sabit olan günlüklerde kayıtlı olduğu tespit edilmiş denilmektedir. Sayın Başkan değerli üyeler daha önce bende bulduklarını iddia ettikleri dijital verilerin uydurma olduğunu ifade etmiştim. Altını çizerek tekrar arz etmek istiyorum. Bu CD ler arama yapan zevat tarafından bulundu gibi gösterilmiştir. Ayrıca CMK 134/1 ve 134/4 maddelerine göre kanunsuz elde edildiği sabit olan bu verilerin CMK 206. maddesine göre delil olarak kabul edilmesi de mümkün değildir. İddianamenin yukarıdaki ayrıntılı olarak anlatılan tüm deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde başlığı ile yazılmış bölümünün 6. maddesinde. Örgüt üyesi İsmail Yıldız’a milletvekilleri hakkında araştırma yaptırdıkları ve bu doğrultuda örgüt üyeleri Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve İsmail Yıldız’ın mecliste yer almayan bazı siyasi parti liderleri ile görüştükleri ve yapılan görüşmeyi kayda aldıkları denilmektedir. Daha önce arz ettim İsmail Yıldız’ı tanımıyorum. İsmail Yıldız’ı istihbarat başkanının odasında bir yada iki kere gördüm. Kendisi buraya gelecektir bunları da soracaksınız sayın başkanım tanımıyorum. Yaptığımız bütün görüşmeler emirle yapılmıştır. Jandarma Genel Komutanının verdiği emirler gereği yapılmıştır. ve öğleden önce de arz etmeye çalıştım istihbarat personeli yönerge esaslarına göre görüşme yapmakta idik. Jandarma Genel Komutanının emriyle yaptığımız görüşmeler nasıl benim suç haneme yazılıyor bunu anlayamıyorum. Ve ben orada sadece görevimi yapıyordum. Görevim gereği konuşuyordum. Görevim gereği emirle kayda alıyordum, aldırıyordum. Aynı bölümün 10. maddesinde Ergenekon terör örgütü yöneticisi İlhan Selçuk, örgüt üyeleri Mustafa Balbay, Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur’un çoğu kez Şener Eruygur’un makamında çoğu kez Şener Eruygur’un makamında gizli toplantılar yaptıkları, burada eylem planını görüştükleri denilmektedir. Sayın Başkan ben İlhan Selçuk’u hayatımda hiç görmedim, tanımıyorum, kendisiyle hiçbir görüşmemiz konuşmamız yoktur. Jandarma Genel Komutanının makam odasında adı geçen insanlarla gizli toplantılar yapıldığı iddiası yalandır, uydurmadır ve komiktir. Üçüncü iddianamenin 229. sayfasında prof. Dr. Erol Manisalı’nın da ifade ettiği gibi kendisi ile hiçbir tanışıklığım veya görüşmem yoktur. Bunu kendiside ifade etmiştir, tanımıyorum. Aynı iddianamenin 340. sayfasında Ergenekon soruşturması kapsamında hakkında işlem yapılan Hasan Atilla Uğur’da elde edilen dijital verilerin yapılan incelemesi neticesinde Ulusalcılar isimli Excel sayfa içerisinde prof. Dr. Ferit Bernay isminin geçtiği denilmektedir. Sayın Başkan bu konuda daha önce de ifade ettiğim gibi bende bulunduğunu iddia ettikleri tüm dijital verileri kendileri koymuşlardır. Bunlar kanunsuz elde edilen delil niteliğindedir. Kaldı ki; bu verilerin hepsi 2001 yılından beri İnternet sitelerinde cirit atmaktadır. Yani herkes tarafından indirilebilecek verilerdir. Aynı iddianamenin 406. sayfasında sözde bende ele geçtiği söylenen veriler içerisinde Mustafa Balbay ile görüşme tapelerinin olduğu belirtilmektedir. Sayın başkan ben Mustafa Balbay’ı istihbarat başkanı Levent Ersöz’ün yanında tanıdım. Kendisi buradadır. Kendisi ile 23 Aralık 2003 ve 05 Ocak 2004 tarihlerinde olmak üzere iki kez görüşülmüştür. tüm görüşmelerde olduğu gibi bu görüşmeler İstihbarat Başkanı Levent Ersöz’e Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur tarafından verilen emir doğrultusunda yapılmıştır. İstihbarat personeli, bir kişi ile görüşme talimatı aldığında, karşısındaki şahsın rahat olması, niyet ve maksadının ne olduğunun tam olarak anlaşılması için çeşitli görüşler beyan edebilir, bu istihbaratın tekniğidir. Ayrıca bu görüşmelerin hiçbirisi de suç değildir. Tekrar söylüyorum bu görüşmeler kamuoyunda saygınlığı kabul görmüş bir gazeteci ile kamuoyunda saygınlığı kabul görmüş bir gazeteciyle Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un emirleri doğrultusunda yapılmıştır. Emirle yapılan bu görüşmeler istihbarat başkanı Levent Ersöz tarafından komuta makamına arz edilmiştir. Ayrıca gecenin saat ikisinde sorgu hakimine verdiğim ifadede Tuncay Özkan ile de görüştüğüm şeklindeki beyan yanlış yazılmıştır. Ben gecenin ikisinde o kağıdın üzerinde ne yazdığını görmedim büyük ihtimalle savcılarımızın hakim beyin önüne gönderdikleri listede bir sürü insanın ismi vardı mutlaka onlar zapta geçmiştir diye düşünüyorum. Tekrar söylüyorum ceza evine girene kadar Tuncay Özkan beyi tanımıyordum tanımadım. Onunla bir görüşme yapmadım. Şunu hemen belirteyim Mustafa Balbay ile görüşmüşüz, Nuray Başaran ile görüşmüşüz, Tuncay Özkan’la da bir görüşme yaptıysam bunu burada hayır yapmadım diyecek herhangi bir şey yoktur. Mehmet Emin Karamehmet ile yapılan görüşme Jandarma Genel Komutanı tarafından altını çizerek söylüyorum, Jandarma Genel Komutanı tarafından emredilmiş ve Tuncay Özkan’ın yeniden işe alınabilip alınamayacağı konusunda kendilerinin ricalarını iletmek için yapılmıştır. İddianamenin 454. sayfasında sanık Hasan Atilla Uğur’dan ele geçen CD incelemesinde 39 sayfadan oluşan ayışığı ve yakamoz slâytları ile 11 sayfadan oluşan eldiven slâytları denilmektedir. Sayın Başkan, daha önce de ifade ettiğim gibi bunlar tümü ile iftiradır. Malumlarınız olduğu üzere bu saçma sapan planlar 2006 yılı sonu 2007 ocak ayında Nokta dergisinde yayınlanmıştı ve internette hemen her yerde bulunmaktadır. İsteyen herkes oradan indirebilir. Şiddetle reddediyorum. Telefon irtibatı diye iddianameye konulan numaralara baktığım zaman eşime ait şirkette kullanılan bütün telefonların benim haneme yazıldığını tespit ettim bu nasıl bir soruşturma anlayışıdır anlayamıyorum. Eşime ait olan şirkette çalışan 6 tane insan vardır. Hepsinin birer tane telefonu vardır. Şirketin santrali vardır, dahili hattı vardır bunların hepsi benim telefonum olarak iddianame eklerinde irtibatlar şeklinde gösterilmiştir. Ayrıca emekli orgeneral Şener Eruygur ile sekiz kez telefonla görüştüğüm yazılmıştır. Hiçbir görüşmem olmadığı için bunu çok iyi bildiğim için mahkemenizden TİB’e sorulmasını talep etmiştim. Gelen cevabı incelediğimde 29 eylül 2006 ve 17 haziran 2007 tarihlerinde içeriği belli olmayan sadece mesaj aldı mesaj attı şeklinde bir durum olduğunu tespit ettim. Hiç hatırlamıyorum bile, velev ki eski bir Genel Komutanıma bayramda, kandilde yada yılbaşında herhangi bir mesaj atmış olamaz mıyım? Ama atmadım biliyorum. O bana atmış olamaz mı atmadığından eminim ancak bu şekilde bir cevap geldi, sekiz kez görüşmüşler şeklindeki konunun içeriği, içeriği belli olmayan 8 defa mesaj attı mesaj şey ve iki tarihe ait mesaj kayıtlarıdır. Benim bayram yılbaşı ve kandillerde özellikle vurgulamak istiyorum. Emekli orgeneral Hilmi Özkök, valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, savcılarımız, hakimlerimiz, milletvekillerimizle de kutlama mesajlarım var. Şimdi o insanlarda mı teröristtir. Bu mantığı şiddetle reddediyorum sayın başkanım. Şimdi de delil diye iddianameye konulan telefon görüşmelerimi tek tek açıklamak istiyorum. CMK’nun 135. maddesi 2. fıkrasında şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma işlemi gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde alınan kayıtlar derhal yok edilir denilmesine rağmen, iddianamede benim hakkımda, tanıklıktan çekinebilecek yakınlarımla yaptığım görüşmeler, kanuna aykırı olarak kayda alınmış ve imha edilmemiş ve hatta delil diye iddianameye konulmuştur. İddianame ve eklerinde bulunan sekiz adet görüşmenin yok sayılması ve iddianameden çıkarılması için mahkemenize talepte bulunmuştum. Mahkemeniz nüfus müdürlüğünden eşimle ilgili hısımlık durumunun istenmesine karar verdi, nüfus müdürlüğünden yazı geldi ve ben de hukuka aykırı olarak dinlenip kaydedilen bu görüşmelerin iddianameden çıkarılmasını tekrar talep ettim, ancak mahkemeniz 25 Eylül 2009 tarihli kararında; talebin bu aşamada reddine, hüküm aşamasında değerlendirilmesine kararını vermiştir. Sayın başkan burada çok enteresan bir durum vardır. Eşime ait olan telefon benim hayatım boyunca hiç kullanmadığım telefon ama benim adıma kayıtlı. Yıllardır eşim tarafından kullanılıyor. Bu telefonla ilgili dinleme kararları almışlar. Birinci aldıkları üç ay içinde telefonla sadece bayan sesi benim eşim bayan, bayan sesi eşim konuşuyor. Eşimin konuştuğu çok açık ve net olarak belli ben konuşmuyorum. Üç ay sonra sayın savcıların talimatıyla bir üç ay daha almışlar. Daha sonra kuvvetli şüphe gerekçesiyle aynı telefon numarası için beş ay daha benim eşimi benim karımı on bir ay dinlemişler. Nasıl dinlemişler benim adıma kayıtlı diye. Poliste bunu söylemiş eşime. Ha ha demiş bir şey yapamazsınız. Sizin adınıza kayıtlı değil, eşinizin adına kayıtlı biz bunu dinleriz. Sayın başkan ben konuşmuyorum o telefonla, benim eşimin adına kayıtlı olmadığı için benim adıma kabul ediliyor. Üç ay boyunca anlamadılar mı dinleyenler. Sayın savcılara getirip vermediler mi. Benim sesim değil belli, eşim konuşuyor çocuğuyla konuşuyor benimle konuşuyor annesiyle konuşuyor. Ve bunu eşimi büyük bir yani buna söyleyecek bir şey bulamıyorum. On bir ay boyunca eşimi dinlemişler. Eşim şüpheli değil. Sanık değil, bunu da takdirlerinize sunuyorum. Ayrıca eşim Pakize Uğur, baldızım Feray Kılıç ve bacanağım Zafer Yaşar Kılıç’ın polis tarafından savcının talimatı ile ifadeleri alınmıştır. İfade tutanağını özellikle göstermek istiyorum sayın başkanım. Yedinci yansıya bakar mısınız?”

Mahkeme Başkanı:” Yedi değil.”



Sanık Hasan Atilla Uğur:” Yedi değil hayır bir saniye söyleyeceğim ben size. Altıya bakabilir miyiz? Bir geri yok dokuz yada ona bakabilir misiniz? Devam edelim. Evet, buradaki ifade tutanağının üzerine tıklar mısınız? Sayın başkan bakın burada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına emniyet müdürlüğünün yazdığı eşimin, baldızımın ve bacanağımın ifadelerinin alındığı yazıyor. Alınabilir elbette tabi ki alınabilir ancak, ikinci şeye geçer misiniz? Onun altındaki şeye tıklar mısınız? Evet orada isnat olunan suç diyor Ergenekon terör örgütü üyesi olmak suçundan yakalanarak gözaltına alınan şahıslar ile ilişki içinde olmak. Sayın başkan tanıdığım saygı duyduğum bildiğim bütün hukukçulara haber gönderdim sordum böyle bir suç var mıdır diye sordum. Hiçbirisi bana yeterli cevap veremedi. Şimdi burada sizler varsınız bizi bu konuda aydınlatabilirsiniz. Avukatlarımız var ben böyle bir suç duymadım kimsede böyle bir suçu bildiğini söylemedi ama bu şekilde onların ifadeleri alınmıştır. Hakimler ve savcılar yüksek kuruluna bunların hepsini kanıtlayarak suç duyurusunda bulundum zaten. İddianamenin 788. sayfasında tape no 4380 ve 15. 09. 2007 tarihinde Barbaros Altıntaş ile yaptığım görüşme, tedavi olduğum bir doktorun gelişi ile ilgili bilgi aldığım konuşmadır. Bunu özellikle söylüyorum çünkü çapraz sorgu sırası geldiği zaman büyük ihtimalle bunların hepsini bana soracaklar. Dokuz ekimde zaten bir kısmını da sordular ben şimdiden size cevap veriyorum bu konuda. Bu doktor uluslararası üne sahip alternatif tıp uzmanı bir doktordur. Başbakan dâhil Recep Tayyip Erdoğan dahil birçok üst düzey siyasetçi, sanatçı ve iş adamının da doktorudur. Yurt dışından geldiği ve vakti de son derece kısıtlı olduğu için işlemlerinin hızlandırılması yani kontrol sırasında ön sırada olması için bakınız gümrükten geçmemesi için efendim eşyasının aranmaması için değil ön sırada olabilmesi için İl jandarma komutanı ismini de veriyorum Albay Ünal Karaosmanoğlu’nu arayıp yardımcı olunmasını rica ettiğim kişidir. Albay Ünal Karaosmanoğlu hayattadır şu anda general olmuştur ve Diyarbakır’da terör bölgesinde bölge komutanıdır. Bunları bütün açıklığı ile anlatayım ki; kafanızda bir soru işareti oluşmasın çünkü o şekilde bana soruldu. Ünal albay biraz önce arz ettiğim gibi şu anda Diyarbakır’da bölge komutanıdır. Doktora hava alanındaki işlemlerde sadece kontrolde ön sırada olma kolaylığı sağlanmaktadır. Tekrar söylüyorum orada jandarma ve diğer görevliler gelenlerin olduğu bölümde oraya da yazıyla sorulabilir sadece ön sıraya almaları veya boş olan yere almaları şeklinde bir yardım yapılmaktadır. Bunu niye anlatıyorum. Beşiktaş adliyesine 9 ekimde geldiğimde savcı M. Ali Pekgüzel tarafından sorulduğu için burada söyleme ihtiyacı duyuyorum. Biraz önce ki arz ettiğim savcı Zekeriya Öz’ün bana söyledikleri konusunda hep Mehmet Ali Pekgüzel ’de diyorum size ancak Mehmet Ali Pekgüzel ’in bana o şekilde bir baskısı şeyi olmadığı için onun ismini de burada söylemiyorum. Yani Zekeriya Öz yapmıştır bunları ama bana kendisi bilgisayardan bu soruları da sormuştur Mehmet Ali Pekgüzel . Telefon görüşmelerinde sık sık görüştüğüm kişi olan ve maalesef sırf benimle görüştüğü için silahlı örgüt üyeliği sıfatı yakıştırılarak kovuşturulmakta olan Barbaros Altıntaş hakkında şunları söylemek istiyorum: 2004 ya da 2005 yılında, sınıf arkadaşım emekli Albay Ali Ergülmez’in işsiz bir akrabam var, yaşı da elli, ona bir iş bulabilir miyiz ricası üzerine arkadaşım Dr. Bülent Göktuna’ya konuyu açıp şoför olarak çalıştırılmasını temin ettiğim kişidir. Yıllar önce eşini kanserden kaybetmiş, tekrar evlenmemiş, tüm hayatını halen lisede okuyan oğluna adamış, dürüst, namuslu bir adamdır. Tedavi olmak amacıyla İstanbul’a gelişlerimde doğal olarak otelde yer ayırtması için kendisi ile görüşüyordum. İstanbul’a geldiğim zaman bazen harbiye orduevinde tekrar söylüyorum bazen harbiye orduevinde bazen balmumcu jandarma tesislerinde bazen de Dr. Bülent Göktuna’nın arkadaşına ait olan otelde kalıyordum. Bülent beyin yurt içi ve yurt dışından gelen tüm iş adamı misafirlerini, o otelde misafir ettiğini, otel sahibi arkadaşı olması sebebi ile çok cüzi bir ücret ödediğini biliyorum. Bunu şunun için açıklıyorum ki; beni dinleyen zevat bu otelle ilgili yaptığım görüşmelerin üzerine, ellerini ovuşturarak, sanki ortada bir suç varmış gibi, tabiri caizse atlamışlardır. Bu otelle ilgili soru, bana 09 Ekim 2008 tarihinde getirtildiğim Beşiktaş adliyesinde, dinleyen kulaklarca yanlış bilgilendirilmiş olan, savcı M. Ali Pekgüzel tarafından da maalesef müstehzi bir tavırla sorulmuştur. Kendisi bana, Otel, 9. kat ney yapıyordun orada, gibi sanki ortada bir suç varmış gibi soru yöneltmiştir. Bu benim suçla ilgisi olmayan özel hayatımdır. Biraz önce de ifade ettiğim gibi Barboros Altıntaş ile ilişkim bu çerçevededir. Benim özel korumalı olduğumu bilmekte olan bu insan, bu ile geldiğimde, gideceğim yerlere de beni yine kendi patronu Bülent Göktuna beyin izni ile getirip götürüyordu. Doğal olarak özel korumamı yapan personel de yanımda bulunuyordu. Sayın başkan, netice itibarıyla şunu ifade etmek istiyorum, Barbaros Hayrettin Altıntaş’ın burada bulunmasının tek sebebi sadece benimle telefon ile görüşmesidir. Bu gözaltı meydana geldikten sonra işini kaybetmiştir. Kendisi temel alınarak patronunun şirketinin Ankara bürosunda da arama yapılmış, şirket çalışanları da mağdur edilmişlerdir. Ayrıca yurt dışından geldiğini söylediğim doktora dahi baskı yaptıklarını yeni öğrendim. Ona dahi gidip benimle ilgili yalan yanlış bilgiler almak için polisler baskı yapmışlar bunu da heyetinizin taktirine sunuyorum. İddianamenin 788. sayfasında tape no 4382 de 24.09.2007 tarihinde görüştüğüm kişi arkadaşım Sencer Özkan’dır. İzmir belediyesindeki bir iş konusu ile ilgili konuşuyoruz. Aynı sayfadaki tape no 4383 de 04.10.2007 tarihinde görüştüğüm kişi daha önce de ifade ettiğim gibi danışmanlık yaptığım, daha doğrusu yapmaya çalıştığım arkadaşım, Dr. Bülent Göktuna’dır. Devletin en üst makamlarında oturan insanların bile tedbirler aldıkları bir ortamda kendisinin de tedbir almasından daha doğal ne olabilir. Yaptığımız görüşme tamamen işlerle ilgilidir. Ayrıca bu görüşmelerin örgütsel delil olarak iddianameye konulmuş olmalarını da anlayamıyorum. Bülent Göktuna terörist midir, örgüt üyesi midir? Kendisi hayattadır ve tanık olarak dinlenebilir. Aynı sayfadaki, tape no 4376 da, 21.10.2007 tarihindeki görüşme, eski personelim astsubay başçavuş Levent Özen ile yaptığım görüşmedir. Kendisi Kayseri jandarma bölge komutanlığı emrinde görevli, hassas bir insandır. Hatırladığım kadarı ile o gün yine şehit verdiğimiz günlerden biri idi. Ülkenin pek çok yerinde kaldırılan şehit cenazelerinde vatandaş terör örgütünü protesto etmişti. Kayseri’de defnedilen şehitle ilgili vatandaşın protestosunu bana anlatıyor. Üzüntümü ve kızgınlığımı bildiriyordum. Ne hikmetse dinleyen zevat bunu örgütsel delil olarak kabul etmiştir. Aynı sayfadaki tape no 4377 de 02.11.2007 tarihinde görüştüğüm kişi Bülent Göktuna’dır. Sayın başkan, altını çizerek tekrar bu konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum. Bülent Göktuna iş adamıdır. Kendisiyle ilgili koruma tedbirleri alması son derece doğaldır. Dr. Bülent Göktuna ve onun şirket çalışanları ile yaptığım tüm görüşmeler iş ve normal hayatın akışı içerisinde gerçekleştirilmiş, suç teşkil etmeyen, örgüt üyeliği ve bunun gibi olgularla değerlendirilemeyecek konuşmalardır. Dr. Bülent Göktuna dâhil görüşme yaptığım ve hepsi de düzgün birer vatandaş olan şirket çalışanlarının tanık olarak dinlenilmelerini tekrar talep ediyorum. İddianamenin 789 ncu sayfasında tape no 4378 de yazılı görüşme Barboros Altıntaş ile yapılmıştır. İş arayan ve şeker hastalığı dolayısı ile silahlı kuvvetlerden ayrılan emekli bir uzman çavuşun iş konusunu konuşuyoruz. Kişinin adı Necati Önce’dir. Daha önce benle çalışmıştır. Halen hayattadır, çağırılıp tanık olarak dinlenilebilir. Aynı sayfada tape no 4381 ve 4379 ile belirtilmiş olan konuşmalar yine Barboros Altıntaş ile yapılan aynı içerikli konuşmalardır. İddianamenin 790 nıncı sayfasında tape no 4385 de 15 Kasım 2007 tarihindeki görüşme arkadaşım Sencer Özkan ile yaptığım görüşmedir. Sayın Başkan, iddianamenin bazı yerlerinde bu arkadaşım ile yaptığımız görüşmeler sanki örgütsel delil olarak gösterilmek istenilmiştir. Sencer Özkan’ın da Tanık olarak dinlenilmesi heyetinizin takdirlerindedir. Aynı sayfada tape no 4387 de yaptığım görüşme biraz önce ifade ettiğim eski personelim Necati Önce iledir. Ve onun iş konusu ile ilgilidir. Yine İddianamenin 791 nci sayfasında tape no 4388 de 16 Kasım 2007 tarihinde yapılan görüşme elimde büyümüş, bir hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi olan arkadaşımın oğlu ile yaptığım konuşmadır. Bununla ilgili cevabımı ve yorumumu hatırlarsanız savunmamın başlarında, delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde verdiğim cevaplarda ifade etmiş idim. Oğuzhan ismindeki arkadaşımın oğlu ile görüşmemde çocuk milli hassasiyetlerini dile getiriyor, ben de tabi oğlum Türkoğlu Türk’üz diyorum, bunun suçla, örgütle ne alakası vardır. Akabinde telefonu geri alan astsubay Levent Özen’in “Komutanım yukarıda yeriniz hazır” dediği yer, çok gizli yer olarak herkesin merak ettiği yer, çok gizli olarak herkesin merak ettiği yer, Kayseri Jandarma Bölge Komutanlığının bütün jandarma mensuplarının kalabildiği askeri misafirhanesidir. Daha sonra aman kimseye haber verme diyorum, özel korumalı bir insanın söylemesi son derece doğal olan bu cümle, dinleyen zevat ve iddianameyi hazırlayanlarca, örgütün gizliliği prensibi gibi alakasız bir şekilde yorumlanmıştır. İçeriği ve anlamı son derece açık olan bu telefon görüşmesinden böyle bir hukuki yoruma gidilmesi hukukun zorlamasıdır. Aynı sayfada tape no 4389 da 18 Kasım 2007 tarihinde arkadaşım Sencer Özkan ile yaptığım görüşme bana üyeniz Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından da gecenin ikisinde mahkemede sorulmuştur. Ben Sinan Aygün’ü tanımadığımı söyleyince “ ama telefonla görüşmüşsünüz ” dedi, Sonra içeriğini okuduklarında arkadaşım Sencer Özkan’ın beni arayıp bir müddet sonra Sinan beye telefonu vermesi üzerine birbirini gerçekten tanımayan iki insanın nezaket ölçüleri içerisinde geçen bir konuşma olduğunu hatırladım. İçeriğine baktığınızda bunun herkesin anlayabileceğini göreceksiniz. Gerçekten mahkeme salonunda görene kadar Sinan Aygün’ü tanımıyordum, görmemiştim. Ayrıca tanısam ne olacaktı, suç muydu? Benden sonra aynı mahkeme salonunda Sadat Sami bey’in önüne çıkan Sinan Bey de zaten aynı şeyleri söyledi. Sayın başkan, değerli üyeler, Aynı sayfa sayfada tape no 4615, tape no 4390, 4391,4618, 4620, 4400, 4403, 4410, 4411, 4413, 4414, 4628, 4702, 4629, 4630. İddianamenin 799 ncu sayfasında, 4431, 4704, 4634, 800 ncü sayfasında tape no 4438, 4441, 4444, 4705, 4442, 4458, 4707, 4644, 4465, 4466, 4467, 4468, iddianamenin 806 ncı sayfasında tape no 4469, 4470, 4471 808 nci sayfasında tape no 4481, 4482, 4490, 4709, 4495, 4500, 4503, 4508, 4511 817nci sayfasında tape no 4519, tape no 4529, 4711, 4539, 4540, 4548, 4550, 4552, 4553, 4653. 826 ncı sayfasında tape no 4564, 4565, 4713, 4613 834 ncü sayfasında tape no 5009 da yaptığım tüm görüşmeler Mineks Şirketi sahibi Dr. Bülent Göktuna ve kendisinin şirket çalışanları ile yaptığım, çoğunlukla işlerle ilgili ve normal ilişkiler çerçevesinde cereyan eden görüşmelerdir. Bu görüşmelerin hiç biri suç değildir, görüştüğüm insanların hiç birisi iddia edilen terör örgütü üyesi değildir. Terörist değildir. Daha önce belirtmiştim hepsi hayattadır, takdir edilirse tanık olarak dinlenebilirler. Sayın başkan, değerli üyeler, şimdi diğer telefon görüşmelerimi tek tek, arz etmek istiyorum; İddianamenin 792 nci sayfasında tape no 4393 de 20.11.2007 tarihinde görüştüğüm kişi arkadaşım Sencer Özkan’dır. Bir İngiliz firmasının dolgu malzemesi ürünü ile ilgili distribütörlük almış, onun demosunu yani tanıtımını yapabilmek için uğraşıyor. Görüşmenin içeriği budur. Bunun teröristlikle, örgütle hiçbir ilgisi yoktur. Aynı sayfada tape no 4396 da 21.11.2007, 793 ncü sayfada tape no 4398 de 22.11.2007 ve tape no 4402 de 27.11.2007 tarihlerinde görüştüğüm kişi eski personelim binbaşı Serdar Kaya’ dır. Danışmanlığını yaptığım Bülent Göktuna’ nın şirketi Mineks ülkemizin şu anda da gündeminde de olan mayın temizlik ihaleleri ile de ilgileniyordu ve o tarihte hatırladığım kadarı ile mayınları temizleyenler belli bir süre araziyi o mıntıkanın yerlisi olan vatandaşlar ile beraber ekip biçebiliyordu. Bu konuda yerli bir vatandaşın yani Mardinli bir vatandaşın Mineks şirketi ile ortaklık imzalama aşamasında olduğunu, ancak bu şahsın hakkında PKK veya herhangi bir terör örgütü bağlantısının olup olmadığını öğrenebilir miyim diye ricada bulunmaları üzerine orada görevli arkadaşımı arayıp bilgi istemem ile ilgili görüşmedir. Konu tamamen bu konuya matuftur. Serdar binbaşı ve dr. Bülent Göktuna hayattadır, uygun görülürse tanık olarak dinlenebilirler. İddianamenin 794 ncü sayfasında tape no 4407 de, 4423 de, 4462 de 806 ncı sayfada 4472, 4473, 4475, 4476, 4479, 4483, 4520, 4531, 4543, 4551, 4562, 4563 ve 827 nci sayfada ki 4568 de görüşme yaptığım kişiler daha önce arz ettiğim, şirketimde eşime ait olan şirkette çalışan eski emekli, 50-55 yaşlarındaki arkadaşlarımdır. Görüşmelerin tamamı, iş konusu ile ilgilidir. Sayın Başkan, şimdi bu görüşmelerden son derece enteresan olan bazılarını sizlere açıklamak istiyorum. 796 ncı sayfada tape no 4419 da 15 Aralık 2008 tarihinde sahil güvenlik komutanlığında görevli albay arkadaşımla, açılacak ve internet sayfasında yayınlanmış askeri malzeme alımları ile ilgili görüşüyorum. Görüştüğüm kişinin mal alımı, ihale ya da bu anlamda hiçbir görevi yoktur. Şirketi eşimle kurmuşum, hiçbir iş alamamışız, çalışan emekli personele maaş bile veremiyorum, çektiğim banka kredisinin ödemesi başlayacak ve ben panik halindeyim, ticarete atılma kararı verdiğime on bin pişman olmuşum, didinip duruyorum. Sayın başkan, değerli üyeler, biraz amiyane tabirlerle anlatıyorum, ama bu durumu başka türlü sizlere ifade edemem sanırım. Bizim alıştığımız devlet memuriyetindeki yaşamdan çok farklı bu işler, Arkadaşım ile yaptığım görüşme tamamen bu konuya matuftur. Ve ne o kurumdan, ne de başka bir kurumdan hiçbir iş almadım. Şirket şu anda tasfiye sürecindedir. Bu hususta şunu da vurgulamak istiyorum ki, İddianame eklerinde 214 ncü klasör 348 nci sayfada kendi el yazım ile yazılmış bir belge yer almaktadır. 9, hayır bu değil, ileri gider misiniz, ileri devam edin, bir geri alın lütfen, daha geri evet, evet geçtiniz orası, evet orayı tıklar mısınız, 214 ncü klasör 348 nci sayfada kendi el Yazım ile yazılmış bir belge yer almaktadır. Bunu iddianame eklerine, iddianameyi hazırlayanlar koymuşlardır. Bu notta, şirketi kurarken benimle beraber çalışacak insanlara prensiplerimi aktarıyorum ve yazdığım maddede aynen ”Yasadışı, haksız ve adaletsiz hiçbir işlem yapılmayacak, tevessül bile edilmeyecek” diyorum. Bu belge hemen her şeyi açıklayan bir delildir, sayın başkan. Şirkette çalışacak insanlara prensiplerimiz olarak bunu tebliğ ediyorum. Ben asker kişiyim şirkette çalışsam, sivilde olsam belirli bir düzüne uymak zorundayım. Bu benim lehime en büyük delil değil midir? Benim şirket ile yasadışı bir işin içinde ya da kenarında olamayacağımın, en büyük göstergesi değil midir? İddianameyi hazırlayanlar neden bunu es geçmişlerdir. Neden lehime delil olarak iddianameye koymamışlardır, takdirlerinize sunuyorum. İddianamenin 797 nci sayfasında tape no 4423 de 19 Aralık 2008 tarihinde 2007 tarihinde görüştüğüm kişi zaman zaman şirkete uğrayan emekli bir büyüğümdür. Adamcağız hastasıdır. Ameliyat olacaktır. Tecrübeli ve yabancı dili iyi olduğundan, danışmanlığını yaptığım Mineks şirketinin distribütörlüğünü yaptığı yabancı firma heyeti gelecek, toplantıya ben de katılmayı planlıyorum ve yanımda onun da olmasını istiyorum. Görüşmenin içeriği tamamen bu olmasına rağmen dinleyen zevat bu görüşmeyi örgütsel delil olarak lanse etme çabasına girmiştir. 817 nci sayfada tape no 4520 de 07 Mart 2008 tarihinde görüştüğüm kişi şirket çalışanımız Ali Öney’dir. İşlerimizin kötü gidişatını konuşuyoruz. Arkadaşlarla yarın şirkette konuşalım diyorum. Moralimiz bozuk, elimizdeki avucumuzdaki parayı yatırmışız, bankaya kredi borcumuz var, ofisin kirası var. Eminim ki; dinlemeyi yapan zevat bu görüşmenin iş görüşmesi olduğunu, örgütle, teröristlikle ilgisinin bulunmadığını çok iyi anlamışlardır. Görüşmenin içeriğini duyan, ilkokul çocukları bile bunu anlar, ancak her ne hikmetse görüşmeyi örgütsel delil diye iddianameye koymuşlardır. İddianame ek 214 üncü klasörün 351 nci sayfasında kendi el yazım ile yazdığım nottan da maddi anlamda ne kadar zorda olduğum açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu belge durumu açıklayan bir delil değil midir? 817 nci sayfada tape no 4522 de 08 Mart 2008 tarihli görüşmeyi de ibret olması açısından detaylandırarak anlatmak istiyorum. Küçük oğlum iki arkadaşı ile birlikte restorana gitmiştir. Hesap ödeneceğinde paraları çıkışmamış ve bana haber vermiş, ben de yıllar önce bir iki kez gittiğim müessesenin müdürü Levent beyi arıyorum ve kendimi tanıtıyorum. Adamcağız yıllar önce ben istihbarat görevinde olduğum için beni Kürşat albay olarak tanıyor. Hesap numarasını alıyorum, oğlum ve iki arkadaşının yemek bedellerini ödemek üzere konuşuyorum. Sayın Başkan, her şeyi ile tamamen bu içerikte olan görüşme iddianameye delil olarak nasıl konulmuştur. Takdirlerinize sunuyorum. Yine, öğretici açısından olmasını düşündüğüm bir konuyu detaylandırmak istiyorum, hem de ibret olması açısından İddianamenin 828 nci sayfasında tape no 4575 ve 4576 da Necdet isimli bir kişi ile yaptığım konuşma telefon görüşmeleri bölümüne yazıldığı gibi, aynı zamanda örgütsel delillerin incelenmesi ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümüne de kanıt olarak konulmuştur. Sayın Başkan, değerli üyeler, Özel koruma kararı ile korunan kişiler ki, sizler de öylesiniz. Ülkemizin neresine giderlerse gitsinler, o yerin koruma birimlerince korunurlar. Ben de bu statüde bulunan bir insan olduğum için ikamet ettiğim Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde bu ilin koruma ekiplerince korunurum. Ankara koruma ekibi İstanbul’a gelişimi yol güzergâhındaki güvenlik birimlerine ve İstanbul koruma Komutanlığına bildirir. Onlar da gereken tedbirleri alırlar, İstanbul ilinde de beni korumakla görevlendirilen ekip komutanı benimle irtibata geçerek ekibi ile yanıma gelir ve ben bu ili terk edene kadar hep yanımda bulunur. Telefon görüşmesinde konuştuğum kişi İstanbul koruma taburundan beni koruyacak ekibin komutanı Necdet astsubaydır, soyadını dahi bilmiyorum. Beni arayıp yerimi öğrenmektedir. Yerimi tarif edip şu saatte gelin, geldiğinizde kimseye şunun bunun için geldik diye bilgi vermeyin oteldeyim çünkü kapıdaki güvenlikçi bilmem ne onun hiçbirisine güvenmiyorum demeyin diyorum. Emredersiniz komutanım diyor. Yani resmi koruma ile ilgili yaptığım bu görüşme benim lehime bir delildir. Bu husus görüşmeyi dinleyen zevat tarafından araştırılmadığı için, maalesef araştırılmadığı için teyit prensibine uyulmadığı için örgütsel delil olarak sunulmak istenmektedir. Yani dinleyen zevat burada da maalesef, açık düşmüştür. Ama verdiğim bu bilgiler ile en azından bu hususta bilgi sahibi olacaklarını umuyorum. İstanbul koruma tabur komutanlığına yazı ile bu hususun da sorulmasını yüce mahkemenizden talep ediyorum. İddianamenin 829 ncu sayfasında tape no 4594 de 27 Nisan 2008 tarihinde görüştüğüm kişi, oğlumun arkadaşı üniversite öğrencisi Çağlar isminde bir delikanlıdır. İstanbul’dayım, yerimi tarif ediyorum. Bu görüşmenin örgüt ve bunun gibi bir durum ile ne alakası olduğunu bende anlayamadım. Yine aynı sayfada tape no 4598 de 02 Mayıs 2008 tarihinde görüştüğüm kişi arkadaşım Tuğgeneral Ali Aydın’dır. Kendisi şirket kurduğumu biliyor, koşuşturduğumu biliyor ve tanıdığı bazı insanlarla bana yardımcı olmaya çalışıyor. Ayrıca görüşmede bahsi geçen kişi Kırıkkale il genel sekreteri Atanur Aydın beydir. Kendisini bir kez ziyaret ettim ve yol ve bunun gibi ihalelerle ilgili bilgi aldım, prosedürü sordum. Adamcağız da bana açılan ihaleler ile ilgili hangi internet sitesinde ilan verdiklerini ve prosedür olarak neler yapmam gerektiğini kısaca anlattı. Daha sonra internetten baktığımda, birçok ihalenin tarihinin geçtiğini, ayrıca bir sürü de evrak hazırlamamız gerektiğini öğrendim. Sayın Başkan, değerli üyeler, altını çizerek tekrar belirtmek istiyorum ki; ben Kırıkkale’de Atanur beyden aldığım bilgilerle, hiçbir ihaleye başvurmadım, hiçbir ihaleye girmedim, hiçbir iş alıp, yapmadım. Arkadaşım Tuğgeneral Ali Aydın’ın tamamen bana yardımcı olmak amacı ile hareket ederek, eskiden tanıdığı bir arkadaşına yönlendirmesi suç mudur? Bu tür koşuşturmalar, birçok insanın yaşadığı sıradan olaylar değil midir? Bunun terör ve terör kavramları ile ne alakası vardır. Kırıkkale il valiliğine yazı yazılarak benim herhangi bir ihale başvurum, ya da herhangi bir ihale almışlığım, kimseye bir tavassut ya da baskıda bulunma durumumun olup olmadığının sorulmasını talep ediyorum. Ayrıca eğer mahkemenizce uygun görülürse sadece bir kez ziyaret ettiğim Atanur Aydın beyin de tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. Bu dava dosyası açısından çok önemlidir, çünkü iddianamenin birçok yerinde benim birçok ihaleyi haksız yere alabilme çabasında olduğum ve aldığım belirtilmektedir. Olayın tüm ayrıntıları ile aslı budur. Aldığım veya girebildiğim tek bir ihale yoktur. Kimseye baskım ya da tehdidim yoktur. Personelinin maaşlarını dahi ödeyemeyen, her gün nereden girdim, bu ticaret işine diye hayıflanan emekli bir insanın, bu boşa çırpınışları maalesef iddianameye örgütsel delil olarak konulmuştur. İddianamenin 831 nci sayfasında, tape no 4608 de 06 Mayıs 2008 tarihinde görüşme yaptığım kişi, Mersin il jandarma komutanı devre arkadaşım Albay Cahit Şen’dir. Dinlenmek için Kıbrıs’a gidiyorum. Taşucu’ndan gemiye bineceğim. Ve arabamı bırakabilmek için Taşucu Jandarma karakolunun, sivil araç park yerine koyabilmek için görüşüyorum. Sayın başkan, burada hemen şunu da belirtmeliyim ki, ben kendi nüfus cüzdanımla KKTC ye gidiyorum, yani Taşucu’ndan pasaport polisi kontrolünden geçerek çıkış yapıyorum sonra yine havaalanı ya da limandan aynı şekilde kimliğimi ibraz ederek giriş yapıyorum, iddianamenin hazırlanmasında maalesef çok büyük payı olan kişiler iddianamenin bir yerinde benim kaçmak ve yakalanmamak için KKTC ye gittiğim yorumunu yapabilecek kadar komik bir yorumda bulunmuşlardır. Yani aranan kişiler, ülkelerine giriş ve çıkış yaparken oradaki güvenlik güçlerince gözaltına alınmazlar mı, alay komutanı arkadaşımla yaptığım görüşmeyi dinleyen zevat nasıl örgütsel delil olarak algıladı, anlayamıyorum ve bunu da takdirlerinize sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı:” Yorulduysanız ara verelim?”

Sanık Hasan Atilla Uğur:”İzin verirseniz biraz dinleneyim, Sayın başkan.”

Mahkeme Başkanı:” Evet, 10 Dakka ara verelim.”



Yüklə 418,48 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin