Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 9 Nisan 2010 günlü oturum açıldı


Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 0,59 Mb.
səhifə3/7
tarix15.01.2019
ölçüsü0,59 Mb.
#96639
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanıklardan Fatma Sibel Gürcihan, Noyan Çalıkuşu, Birol Başaran ile baro gözlemcileri Av. Suzan Yaltı, Başar Yaltı, Sami Akdağ ile bir kısım sanıklar müdafileri Av. Aydın Metin, Mehmet İpek, Gıyasettin Azaklı, Mustafa Karslı, Esra Baran Baltacı, Hasan Gürbüz, Taner Kozanoğlu, Necla Akbayrak, Zeki Aksoy, Filiz Esen, Cahit Subaşı,Şenol Sarıhan, Şule Gökayağazade, Osman Topçu, Cahit Subaşı, Hüseyin Buzoğlu, Yusuf Kuvvet ve Orhan Gürel’in geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.



Sanık Mehmet Ali Çelebi söz istedi verildi:":”Sayın başkan değerli heyet, Atatürk’ten yarattığı devrimlerden koparmak istenen koşullarda yaşıyoruz yaşatılıyoruz. Mustafa Kemal düşüncesi en tehlikeli biçimde sorgulanıp zehirlenmektedir. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir devrime imza atmış kişinin kişiyi yakmak isteyenlere alet olmaktadır. Telefon tapelerimde tarihi yaşayan, yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu destanı nutuk. Daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Ata’nın Afet İnan’a yazdığı medeni bilgiler. Ülkemizin tapusu Lozan’ı konu edinen ve ülkemizin birliğini amaç güden cümleler koyu puntolarla işaretlenerek suç unsuru olarak görülmüştür. Sayın başkan, nutuğu ancak Mustafa Kemal’ın ışığından ruhları kamaşan yarasalar. Medeni bilgileri ancak medeni düşmanı ahlak tarantuları, Lozan’ı ancak garip ihtirasların bulandırdığı karışık beyinler suç unsuru olarak görebilir. Bunları yapanlar Türk milletinin kutsallarını üzerinden destursuz geçilebilecek bir vasıta mı sandılar? Mustafa Kemal bu gibileri şöyle tarif ediyor; aklı eren memleketini seven hakikati gören kimselerden düşman çıkmaz, içimizden böyleleri çıkarsa onlar aklı ermeyen cahiller ya memleketini sevmeyen kötüler yada hakikati görmeyen körlerdir. Vatanın bütün ümit ve istiklalini bağladığı gençliğin neyi görmesini istemiyorlar? Orada terör yok nutukta terör yok, ya istiklal ya ölüm var. Ata diyor ki temel ilke Türk ulusunun haysiyetli ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu temel ancak tam bir bağımsızlığa sahip olmakla elde edilebilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir işleme laik olamaz. Nutukta terör yok Türk bağımsızlık savaşının hangi olumsuz koşullar ve çetin güçlükler içinde kazanıldığı ve eserin gençliğe emaneti var. gençliği en elverişsiz koşullarda dahi eyleme çağıran, yüreklendirme kamçısı gençliğe hitabe var. o gençliğe hitabe ki ondan uygarlık bağımsızlık özgürlük uğruna sonsuza kadar sürecek uğraşların ve savaşların şu tükenmez buyruğu var; bugün ulaştığımız sonuç yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan karşılığıdır. Bu neticeyi Türk gençliğine bırakıyorum, Ey Türk gençliği birinci vazifen Türk istiklalini Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Nutukta darbe yok, kültür devrimi, bağımsızlaşma, çağdaşlaşma ve demokratikleşme var. sayın başkan saygı değer heyet Mustafa Kemal çizgimiz ve sevgimiz bize zehir edilmeye çalışılıyor. Çok net ifade ediyorum bunları buraya koyanların suç unsuru olarak koyanların görevi beni bunlarla burada hapis yatırmak ise o zaman benim görevim hapis yatmaktır. Onların görevi beni öldürmekse benim görevim bu uğurda ölmektir, hem de gözümü kırpmadan. Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır. Nutuk Hasdal da medeni bilgiler, nutuk, Lozan, Hasdal da serbestse ben orada olacağım. Vicdanımızı yastık yapar yatarız ama o yastığın altına nutuk koyarız. Mustafa Kemal’in asil devletinde bunları suç olarak sayan herkese söylüyorum, zincirlere vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz. Boynunu vurduracağım deseniz tehdit ettiğiniz şu cılız boynumdur. Avukatını tutuklarım deseniz tehdit ettiğiniz savunmamdır. Hapiste çürüyeceksin desiniz, tehdit ettiğiniz şu 60 kiloluk bedenimdir. 20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur? Ömrüm zindanda bitse ne olur adam olan yeminine sadık olur. Ben ettiğim askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim. Beni benliğimi ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz eğer bunlardan birisi için bile korkacak olursam o zaman tehdit ettiğiniz ben olurum. Sayın başkan saygı değer heyet, vatanını ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk silahlı kuvvetleri ne Türk silahlı kuvvetleri ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti büyüklüğünden hiçbir şey kaybetmez. Vatan sağ oldukça bizim mevkilerimizde makamlarımızda görev yapacak vatan evlatları bulunur. Üç tanesini alırsınız harbiyeden bin tanesi mezun olur. Türk silahlı kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz. Ben adı Türk olan bir milletin askeriyim, biz Türk askerleri karşımızda ölüm elimiz vicdanımızda torunlarımızın yarın inceleyeceği tarihe ait sorumluluklar mesuliyetler gözümüzün önünde, yolumuzu Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti için yaşam nöbeti tutan sözleri ve direktifleri çerçevesinde çiziyoruz. Herkes bilsin ki biz burada nöbetteyiz, Apoyu sorgulayan Atilla albayımla birlikte, bin tane çatışmaya giren Levent albayımla birlikte görevlerini liyakatle ifa eden diğer komutanlarım ve aslarımla birlikte biz burada nöbetteyiz. Mustafa Kemal İçin her koşulda, her zamanda ve her mekanda siper olacağız. O yükseklerdedir evet ama bacakları halen duyarlıdır yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk askerlerinin, Türk subaylarının ve Türk aydınlarının başlarına basa basa omuzlarına basa basa ileri atacak adımlarını ve yürüyecek yürüteceğiz onu. O bu topraklarda hiç kaybetmedi yine kazanacak. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.”

Mahkeme Başkanı:" Ayağa mı kalkalım diyorlar?”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:" Ayağa kalkmak isteyen buyursun çıksın dışarı kalksın ayağa, buyurun.”

Sanık Mustafa Balbay söz istedi verildi:"Sayın başkan, sizi ve heyetinizi ve bütün salondaki herkesi saygıyla selamlıyorum. Sayın başkan saygı değer heyet, savunmamın üzerinden 4 ay geçti ben her Cuma daha doğrusu isteklerin ve genel sanıkların durumlarını size aktardığı konuşma gününde kendimi tekrar etmeden olabildiğince yeni gelişmeleri sizlerle paylaşarak.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim isim söylediniz mi?”

Sanık Mustafa Balbay:”Mustafa Balbay, yeni gelişmeleri sizlerle paylaşarak hem savunmama ek yapmak hem de bu davanın en azından kendi açımdan biraz daha netleşmesini sağlamak üzere söz alıyorum ve bu haftada aynı çerçevede hem çok yeni gelişmeler ışığında hem de aradan 4 ay geçtiği için savunmamın sadece delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi durumundaki savunmam sırasında açıkladığım ancak aradan geçen 4 ay boyunca daha da netleştiğini düşündüğüm konuları paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce benim sorgum sırasında hem mahkeme heyeti hem iddia makamı benim sorgulanmam şahsında bu davanın özüyle ilgili bir tartışma yaşandı. Dedi ki, sayın başkan iddia makamının bu davanın sorduğunuz sorularla ilgili yani kuvvet komutanlarıyla ilgili daha açık anlatımla darbe iddialarıyla ilgili bir soruşturma var mı diye sordu. İddia makamı da bu soruşturmanın özü darbe iddialarıdır dedi ve bu çerçevede kuvvet komutanlarının ifadesinin alınıp alınmadığını sordum. Aradan 4 ay geçti sayın başkan sayın üyeler, kuvvet komutanlarının ifadeleri alındı ve biz mahkeme heyetinden bu ifadelerin istenilmesini talep ettik ve siz kabul ettiniz ifadeler size geldi. Bizim aldığımız bilgi kadarıyla ve medyaya yansıyan kadarıyla bu ifadelerle ilgili hiçbir şey yapılmamış görünüyor, bizim aldığımız bilgi kadarıyla. Bir iddiam görevsizlik nedeniyle Beşiktaş adliyesinin Ankara’ya gönderdiği yönünde.”

Mahkeme Başkanı:" Bizden almadınız o bilgileri?”



Sanık Mustafa Balbay:”Hayır medyadaki iddia, medyadaki iddia. Şu anda sayın başkan sayın üyeler, bu davanın özü olduğunu düşündüğünüz bu ifadeleri bekletirken benimle ilgili takviminizi nedir? Bu iddiaların içinde yer alanlar şu anda kendi aralarında tartışma sürdürürken kimin haklı kimin haksız olduğunun medya önünde birbirleriyle paylaşırken bunu sadece haber yapan gazetece dürüstlüğüyle bunu topluma bilgi vermiş olan gazeteciyle ilgili takviminiz nedir? Şu anda benim tutukluluğumun 14. aya girdi 15. ayındayız, eğer bu benim yaptığım görüşmelerden ve benim yaptığım kimi gazeteci notlarının bir araya getirilerek, bu notlardan bir darbe zemini olduğu iddia ediliyorsa o zaman sayın başkan sayın üyeler bugünkü haberlerle ilgili değerlendirmeleriniz nedir? Benim Türk silahlı kuvvetlerinde bir rahatsızlık olduğunu anlatan yazım haberim, darbeye zemin hazırlamak olarak anlatıldı. Ama ben bugün bakıyorum en az 20-25 örnek verebilirim sadece iki üçünü vermekle yetineceğim. Taraf gazetesi AKP ile ilgili kapatma davasının bu Cuma açılacağını söyledi bir tek saatini vermedi, açılmayınca dedi ki biz yazınca ertelediler. Bunlar kaos ortamı değil ise bir gazetecinin Genelkurmay başkanıyla başbakanın arasındaki görüşmeyi yazması mı kaos ortamıdır? Şimdi ben bir gazeteci olarak yaptığımı bu gazetecilik görevini şu anda o dönemki gelişmelerin sayın başkan sayın üyeler çok çok azını, azına ulaşabildiğimi çok azını kamuoyuyla paylaşabildiğimi görüyorum şu anki tartışmalardan sonra. Çünkü o dönem biz sadece bir rahatsızlık olduğunu seziyorduk ancak bugün o rahatsızlığın çok daha değişik boyutlarda olduğu ortaya çıkıyor. Şu anda bu rahatsızlık ile ilgili olarak her şeyi bir yana koyuyorum, o dönemi sorumlu komutanları kendi aralarında ne dediklerini tartışıyorlar o da tabi kendi içinde yine eğer yargıya taşınırsa kendi içinde değerlendirilecektir. Ancak geçen zaman dilimi içinde başbakanı sayın Erdoğan dedi ki, ben o dönem bir dizi duyum aldım ancak darbe düzeyine varacak bir rahatsızlık hissetmedim dedi. Şimdi o dönemin sorumlu başbakanın yaptığı bu açıklama geçerli değil midir? O dönemin başbakanlık müsteşarı Ömer Çelik şimdiki çalışma bakanı yine verdi, dedi ki bize de bazı duyumlar geldi ancak ciddiye almadık başbakana ilettik dedi. Başbakan katına gelmiş bu duyumlar çok az bir duyumuyla bir gazeteci tarafından yazılınca mı darbe ortamı oluşmuş oluyor? Dünyanın hangi ülkesinde bir gazeteci o dönemin kimi olaylarını yazınca darbeci ilan edilir, tutuklanır. Bu bağlamda sayın başkan sayın üyeler bir gazetecinin yaptığı gazetecilik nedeniyle tutuklanması sansürdür. Bu gazetecinin sansürüdür tutuklanması ve bu şu anda aylarca devam ediyor ve daha ne kadar devam edeceğini de bilemiyoruz. Eğer bugün bu olaylar meydana gelmemiş olsaydı şu size biraz önce özetini aktardığım tartışmalar olmamış olsaydı belki ben sizlere o günleri anlatmakta zorlanacaktım, bunu kabul ediyorum zor olabilirdi anlatma ama özellikle geçtiğimiz son üç ay içinde meydana gelen gelişmelerin tartışmalarını şu anda benim ne kadar haklı olduğumu bir gazeteci olarak ortaya koyduklarımın bir darbe çalışması değil, bir kaos ortamı yaratma değil görünen bir gerilimin bir bölümünü okurla paylaşma görevini suçsa suçunu işlemiş olduğumu şu anda görüyorum. Bu geçen zaman dilimi içinde özellikle son iki ay içinde meydana gelen tartışmaların ardından bunun bir doz daha ben netleştiğini düşünüyorum. Sayın başkan sayın üyeler, Türkiye’den vazgeçtim üçüncü dünya ülkelerinde dahi gazete haberiyle darbe olmaz. Bunun nasıl olacağı bu ortamın nasıl oluştuğu maalesef geçmişte bugünkü tartışmalardan da geçmişe ilişkin tartışmalardan da çok net anlaşılıyor diye düşünüyorum eğer sayın heyet benim sorgum sırasında çok da ayyuka çıkmayan bu tartışmalarla ilgili kafasında soru işaretleri oluşmuşsa son tartışmaların ardından açıklamaların ardından büyük ölçüde ben bunun netleşmiş olduğunu düşünüyorum. Bu konuya yine geleceğim ama yine son iki ay, biri iki ay içinde meydana gelen daha doğrusu heyeti de geren ve sayın Haberal’ın sorgusunda da yaşanan Ankara’daki toplantıları dile getirmek istiyorum. Sayın heyet sayın üyeler ben Ankara’da kent otelde Türkiye nereye gidiyor, devlet katları ne düşünüyor diye yapılan yemekli toplantılara katıldım bu benim gazetecilik görevimdi. Ve o toplantıların maalesef iddia makamı da burada yanılıyorsam benim yanıldığımı söylesinler. Öyle ki Mehmet Haberal’ın yaptığı toplantıyla bizim katıldığımız toplantıyı iç içe geçirmişler. Aynı toplantıymış gibi vermişlerdir. Halbuki orada ben baktım bir haftada 20’den fazla bu toplantı yapılıyor. Sizler bulunduğunuz görevler gereği ve günlük mesainiz gereği bu tür çalışmaların dışında olabilirsiniz ama özellikle Ankara’da metre kareye 4 arayış düşer. İnsanlar bu ay ne olacak, önümüzdeki dönem ne olacak toplantılarını yaparlar. Ben sayın Haberal’ın toplantısına faks geçildiği için bütün gazetelerin altını çiziyorum.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı.



Sanık Mustafa Balbay:”Faks davetiye gönderildiği için altında da sayın Kamuran İnan’ın imzasını gördüğüm için gittim ve orada o toplantıya katılamayanlar hatta birinin adını söylüyorum sayın Melih Aşık güzel bir toplantı yapılmış ben katılamadım diye yazı yazdı. Sayın heyetin önünde kimi haberler var o haberleri okudu ben o dönem çıkan öteki haberlerden de sadece Melih Aşık’ın kini şu an paylaşmak istiyorum, ben katılamadım özür dilerim diye köşesinden yazı yazdı. Allah aşkına gizli bir darbe toplantısına gazeteci katılamıyorum özür diliyorum diye köşesinde duyurur mu? Tekrar altını çiziyorum bu sorgulamanın başladığı dönem kafanızda soru işareti oluşmuş olabilir ama gelinen bu noktada artık bu tor toplantıların olmasının değil olmamasının demokrasiye aykırı olduğunu düşünmek durumundayız diye düşünüyorum. Ama eğer bunlar suçsa o zaman eyvah ki eyvah o zaman bu ülkede demokrasi demokrasinin tabana yayılması parlamentoya saygı nasıl oluşacak? Bu toplantıların sosyal içerikli olduğunu artık ben kendimi de bir kenar koyuyorum sanıyorum önünüzde Yargıtay başkanlar kurulunun hakimler savcılar yüksek kurulu üyesi Ali Suat Ertosun’un başvurusu üzerine aldığı bu toplantılar sosyal içeriklidir bir suç unsuru taşımıyordur içerikli kararda şu anda önünüzde bulunuyor artık benim kişisel tahminin bu tor toplantılardan bir terör faaliyeti üretme yada terör faaliyeti olarak yorumlama düşüncesinde olmadığınız değerlendirmesindeyim. Ki bu toplantılara ben kabaca makam adı veriyorum 4-5 Danıştay üyesi 2-3 vali Ankara valisi Kemal Önal, eski emniyet müdürü Yargıtay üyesi belediye başkanı sayın heyet sayın üyeler eğer bunlardan terör örgütü kuruluyorsa Türkiye Cumhuriyetine ne ad vereceğiz, eğer bunlara böyle takılacaksak ya da bu tür mikrofonlu 5 yıldızlı lobisinde yapılan böyle bir toplantının, bu tür toplantıların artık ben heyetinizce soru işareti olmaktan çıkmış olmasını sadece şahsım değil ülkem adına da diliyorum. Yine bu çerçevede sayın başkan sayın üyeler ben bende çıkan belgelerle ilgili ve kitaplarımla ilgili savunmamda gerekenleri söyledim gerçekten bundan ayrıca üzüntü duyuyorum. Ama her seferinde de sayın heyete o ay çıkan kitabı tanıtma belki de kitap tanıtım bölümü gibi oldu bu ama belgelere dayalı kimi kitaplardan söz ettim herhalde tesadüfen bir kitap çıktı. Bu ayda çok kısa sözünü etmek istediğim kitap Mehmet Baransu’nun karargah adlı kitabı. Sayın başkan sayın üyeler ben bu kitaptan tıpkı basım 61 belge saydım, bu kitaptan tıpkı basım 61 belge var içinde bu hafta çıkan kitaptan, tıpkı basım bunlardan 26 tanesinin üzerinde gizli yada çok gizli yazıyor. Gizli yada çok gizli 26 tanesinin üzerinde yazıyor. Şimdi bu tür belgeye dayalı gazeteciliği Mustafa Balbay yapınca suçtur, Mehmet Baransu yapınca ödüldür mü diyeceğiz. Şu anda kutluyorum Sayın Baransu’ya ödül de verildi bu kitapta da yer alan haberlerinden dolayı ama ben tek tek size anlattım bütün kitaplarımı da belgelerini aktarabilirim ama zamanınız çalmak istemedim zaten sorgum sırasında yeterince çalmıştım. Ama bende gizli belge olarak adlandırılan ve iddia makamının suç olarak her biri için 5 yıl hapsini istediği o belgeleri kitaplara koyduğumu ve o kitaplarında tek tek adlarını açıkladım. Şimdi iddia makamı o kitap, o belgelerin bir hükümeti yıpratmak yada alaşağı etmek üzere planlanmış bir planın parçası olduğunu düşünüyor. Ama ben bir gazeteci olarak şuna inanan bir insanım iktidar dünyanın her ülkesinde vardır ama muhalefet yoktur, muhalefetin olduğu ülkede demokrasi vardır. Bende bu bağlamda her hükümete karşı olumlu olumsuz ama olumsuz yanlarını öne çıkartarak eleştirel yaklaştım. Sağ sol geçmişte daha önceki hükümet DSP, MHP, ANAP hükümetiydi. Baktım hepsinin amblemi kuş güvercin arı bende o dönemi güvercin, kurt birde arı ele geçirince iktidarı diye biraz ağır bir dille eleştirdim ama bunu bu ülkenin daha iyi yönetilmesi için yaptım. Eğer gazeteci bu görevini yapmazsa gazetecinin bu görevini yapmasının engellenmesi sadece sansür değil aynı zamanda demokrasiye de yaradır diye düşünüyorum. Yine bu bağlamda sayın başkan sayın üyeler, güncel dünkü bir haberden bugünde tartışması devam etmekte olan bir haberi özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Belki de yakın daha sonra mahkeme heyetini doğrudan ilgilendiren yada bir şekilde ilgilendirebilir bu haber. Şu anda dün hürriyette çıkan bugün yalanlanan ama hürriyetin doğru diye inat, iddia ettiği diyeceğim. Şimdi haberi yazan hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Metehan Demir. Metehan Demir bu göreve 10 gün önce geldi 10-15 gün önce geldi çocuklarımız aynı okulda okuyor Metehan Demir’i izninizle kutluyorum hayırlı olsun diyorum. Şimdi bugün sanıyorum temsilci olduktan sonra ilk 8 sütunluk haberi şu sayın başkan sayın üyeler dünkü haber işte kozmik belge. Ankara temsilcisinin kaderi diyeceğim hayatı diyeceğim gerçeği budur. Metehan Demir dünkü hürriyet yani ben önceki haberleri en taze paylaşabilecek yanını getiriyorum ve burada Metehan demir diyor ki sayın başkan sayın üyeler, Genelkurmay eski başkanı orgeneral Hilmi Özkök ile orgeneral Çetin Doğan’ı karşı karşıya getiren belgenin hürriyet açıklıyor. Birinci ordudaki seminerin raporu köşkte ve savcılıkta diyor. Şimdi dünkü bu haberi akşam Genelkurmay başkanı yalanladı, böyle bir şey yoktur dedi. Bugünkü hürriyet ise belge köşke iletildi dedi. Benim tahminim eğer yada büyük olasılıkla yarın hürriyet bu belgeyi açıklamak zorunda açıklamazsa sevgili Metehan Demir’in dediğimi gibi kutluyorum tekrar ama bir Ankara temsilcisi olarak yaptığı 8 sütunluk manşet tartışma konusu olacak. Damdan düşenin halini damdan düşen bilir. Bende bu tür durumlarla karşı karşıya kaldım ve sizlerle bunu paylaştım tek tek. Ankara temsilcisi selam verene belgesi var mıdır diye bakar. Bizim gazeteciliğimizin bir gerçeğidir bu ama siz buradan suç üreterek adeta denize girmenin serbest ıslak yakalarsak tutuklarız diyorsanız. Şu anda buna benzer haftada şimdi daha çok zamanımız var sayın başkan sayın üyeler her gazetede ortalama üç belgeye dayalı haber görüyorum ben her gazetede üç. Hergün en 20 meslektaşımız benim işlediğim suçu işliyor ama siz Mustafa Balbay bu belgeleri elde ederek hatta iddia makamına göre çalarak. Bunun bu ülkenin aleyhine kullandığı ki burada ez cümle şunu da vurgulamadan geçemeyeceğim sizinde dikkatinizi çekmiştir, benden ele geçirildiği iddia edilen belgelerin içinde bir tek ergenekon ile ilgili belge yok, ama olabilirdi. Sayın Emcet Olcaytu ki görevi gereği derginin hukuk müşaviri suç mu değil mi bakacak. Bende o konuda ayrıca bir çalışmayı bir kitap üretmeyi hayal edebilirdim ama ben koymamıştım ben önce komşularımızla ki buna da yürekten inanan biriyim ev alma komşu al komşu komşunun külüne muhtaç, uzaktaki dost gelinceye kadar yakındaki komşu düşman iyidir. Bu düşünceyi benimsemiş bir insanım bir gazeteci olarak da Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinin iyi olması gerektiğine inanmış bir insanım bunu hep yazdım ben hem kitabını yazdım köşemde ben Suriye ile en gerilimli olduğumuz dönemde GAP’ı paylaşalım dedim kimi okurlarımız eleştirdiler dedim ki ben bakın haritaya bu GAP’ın kanalları bir insan damarı kesilir gibi güneydoğuda kesileceğine paylaşsak oraya su aksa kan akar mı bunu ben 1990’ların ortasında yazmış bir kişiyim. Sonra Suriye raporu diye kitabım ortadadır önsözünde barışı savunarak komşularımızla iyi ilişkileri savunarak kitaplaştırdım. Belge dediğiniz onlar sayın başkan sayın üyeler. İran, ırak, Suriye ile ilgili belgeler ve hepsi de kitaplarımda var çok büyük bölümü ve ben tekrar ediyorum bir tek ergenekonla ilgili belge yok olabilirdi. Ama Ankara gazeteciliği daha çok hep bana uluslar arası yanı daha çok çekici geldi. Komşularımızla ilişkiler yani daha çekici geldi ve o gazeteciliğimi öne aldım ve şu anda da şu anda da bu çerçevede benim öteki Ankara temsilcisi arkadaşlarımın yaptığı haber, kitapları da yazdığı kitapları da ben örneklerini verdim geçen aylarda bu ayda da sayın Baransu’nun tekrar altını çiziyorum bu kitapta 25 adet tıpkı basım ve çok gizli yazılı belge var. bu gazeteciliktir yani bir olumsuzluk anlamında söylemiyorum ama bende çıkınca bunun aleyhime bir delil ama burada ödül olmasının tekrar huzurunuzda şu vurguyla noktalıyorum bu konuyu; ben eşitlik istiyorum. Bu ülkede yargılanmada eşitlik istiyorum, şu anda yargılayabilirsiniz yargılayamazsınız demiyorum bu noktadan sonra zaten buna hakkım yok, yargılamayacağız deseniz bile bu bizim bu gölgenin üzerimizde kalmasını istemem. Ama bizim adil hızlı tutuksuz ve eşit yargılayın. Şu anda aşnı işi yapan bir kişi Allah aşkına soruyorum, ayni işi yapan bir kişi ödüllendirilir öteki kişi tutuklanırsa bu ülkede her şeyi bir yana bıraktım hukuk devletini de bir yana bıraktım, hukuk devletini de bir yana bıraktım yargı devlet bile diyebilir miyiz, yasa devleti diyebilir miyiz? Ama şu anda kimi meslektaşlarımız yargılanmayı bile zul sayıyor benim hakkımda soruşturma açmışlar nasıl açarlar diye imza topluyorlar. Bir soruşturmadan öte şu anda tutuklu yargılanıyoruz mesleğimizden uzaktayız. Evet, günlük yazılar yazmaya çalışıyorum ama cezaevinden neyi ne kadar izleyebilirsiniz ve bir yazı benim ben ne olursa olsun hukuku sizden isteyeceğim. Ben burada en olumsuz koşullarda bile kural dışı hiçbir şey yapmaktan yana değilim. Yazılarımı veriyorum cezaevi yönetimine okuyorlar kafalarına takılan bir şey olursa soruyorlar, en azından diyorum iki tane okurum var. Çünkü bakıyorlar ve ters gelen bir şey okuyamadıkları bir şey olduğunda söylüyorlar ve oradan gönderiyorum 5 gün sonra gazeteye gidiyor ondan sonra yayınlanıyor. Bu koşullarda bile ben bu mesleği yapmak istiyorum ama 14. ay ve hangi belgeyi bekliyorsunuz? Ve eğer şu olsa ben benim hakkımdaki iddialardan öte benimle ilgili bir şey olsa artı benim iddialarımın benim üzerimden daha derinleştirilmiş bir durum olsa evet diyeceğim ama şu tartışmalara bakıyorum sayın başkan sayın üyeler, haberimi yaptığım gazeteciliğimi küçümsemiyorum ama Mustafa Balbay’ın yazdığı genç subaylar tedirgin haberi artık şu gündemdeki tartışmalar karşısında 2002-2003’e yönelik tartışmalar karşısında herhalde haberimi küçümsemiyorum ama tavşanın suyunun suyu mudur, yada onun suyumudur bilemiyorum. Çünkü çok daha farklı bir tartışma zemini yaşanmış, bu da Türkiye’nin bir gerçeğiydi. Ben çırpındım o dönem, benim üzerime gelmeyin dedim olayların üzerine gidin. Bir televizyon konuşmasında aynen şunu söyledim gazeteci haber olmamalı dedim yaptığı haber olmalı ona bakın ama geldiğimiz nokta tarih beni doğruladı diye düşünüyorum yine benden ele geçirildiği iddia edilen bu günlükleri anlattım ayrıntılarına girmeyeceğim tabi ki ama benden sonraki konuşmacılarda benden sonra savunma yapanlarda görüyorum ki herkeste bir dijital sorun var. sayın başkan sayın üyeler, Türkiye uluslar arası siber hukuk, siber delilerin siber, siber anlaşmaya evet dememiş bir ülke ama yasal olarak uymuş kendi ceza yasasına bunu getirmiş bir ülke bu konuda bilmiyorum benim gözlemim sizin aldığınız eğitim düşünüyorum profesör Feridun Yenisey herhalde değer verdiğiniz yorumuna önem verdiğiniz bir kişidir biz avukatlarım Feridun Yenisey’den bu konuda mütalaa aldılar değerlendirme aldılar. Dosyamda Feridun Yenisey’in dedikleri yani biz bir yana bırakın bunların delil olma koşullarını çok açık ortaya koyuyor. En azında imajının çıkartılması o ayrıntıyı biliyorsunuz artık girmeyeceğim benden sonraki konuşmacı şeyciler sorgusu yapılan arkadaşlar ifade veren arkadaşlar örnekleriyle gösterdiler. Ama benden ele geçirildiği iddia edilen belgelerin delillerin sayın başkanım sayın üyeler, yüzde 99’u demiyorum yüzde yüzü dijital ve bunların tümü yine bir iddiayla söylüyorum yeniden üretim onları da kanıtladık. Bu ortamdan sonra herhalde bunlarla ilgili de değerlendirmeniz bir ölçüde netleşmiştir diye düşünüyorum. Sayın başkan sayın üyeler, şimdi çok kısa çünkü bunu telefon konuşmaları benim sorgumdan sonra gördüm ki hem sayın heyetin üzerinde hem de tabi ki doğal olarak iddia makamı zaten bunu ortaya atmış çok ciddi bir delil durumu olarak değerlendiriyorum oysa ben benim kendi telefon konuşmalarım baktım tümünü tekrar okudum. Sanıyorum dikkatinizdedir benim konuşmalarımda bir tek hukuk dışı değerlendirme yok. Gazeteci dedikodular, siyasal olarak ne olur hepsi bu. Ama onun dışında çok vahim bir durum var şimdi burada delillerin ve hukuki durumun değerlendirmesinde o kadar çok kişiyle konuşmuş görünüyorum kendimden şüphe ettim ben. Dedim yav Balbay şimdi Aydın Gergin, Anet Sakaryan bakıyorum Bekir Öztürk hiç yani Emin Şirin hiç telefonlaşmadığım insanlar bunlarla telefonlarım görünüyor. Ama sonra öğrendim ki yani telefonla konuşmadığım insanlar ama sonra öğrendim ki Cumhuriyet gazetesinin santral telefonu bu kayıt şu anda sizdeki dinleme kayıtlarında var dinleme belgelerinde var. Cumhuriyet gazetesinin santral telefonu benim telefonum olarak dinlenmiş ve onlar benim telefonum diye yazılmış bu olabilir mi, bu hangi hukuka sığar? Yani inanın bir insanı bu kadar suçlamak için başkalarının yaptığı telefonu bile benim üzerime almanız ben Hamurabi kanunları burada hamur abi kalır. Çünkü buradan orada hiç değilse sülalesini kesiyorlardı, burada tanıdığı herkesi suçlamanın içine koymuşlar. Gazeteye telefon etmiş bütün samimiyetimle söylüyorum kayıtlara bakılsın kaydını çıkartayım diye düşündüm sayın başkan sayın üyeler, Cumhuriyet günde ortalama 800 telefon geliyormuş. Nasıl çıkartabilirim bunu hani dedim ya bir çıkartayım kayıtlarım dediler mümkün değil abi. Ama bütün bunlar bu görüşmeleri ben yapmışım gibi buraya delillerin ve hukuki durumun değerlendirmesinin değerlendirme bölümüne aynen koymuşlar. Bu bağlamda telefon kayıtlarında telefona dayalı belgeleri de bu anlamda sizin değerlendirmenize bırakıyorum. Son olarak sayın başkan sayın üyeler, bütün bunların bütün bu değerlendirmelerin ardından çok kısa yine benim sorgum sırasında delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde bir doğallık da diyeceğim hiç üzerime konacağını düşünmedim zaten kimi durumların hem heyet üzerinde böyle ciddiyetini koruma devam ettiğini ama geçen süreç içinde de ne kadar havada kalan değerlendirmeler olduğunu gördüm. Bunlardan 4-5 tanesini çok kısa çünkü asıl olarak siz bu duruma göre sayın heyet bu delillerin ve hukuku durumun değerlendirmesine göre bir yargıya vardı buna dayalı olarak yargıya vardı. Zaten iddia makamı da burada bu bölümleri okudu bizim için. Şimdi benim cumhurbaşkanının mesajlarını şüphelilere ilettim lütfen elinizi vicdanınıza koyun cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer devlet elemanlarına devletin memurlarına mesaj gönderecek gazeteci Mustafa Balbay’ı seçiyor. Sizin hukuksal anlatımınızla söylüyorum yaşamın olağan akışına uygun mu? Birinci suçlama bu. Cumhurbaşkanının mesajlarını 10. cumhurbaşkanının mesajını ben şüphelilere iletiyorum. Bu durumda Sayın Sezer’i de mi terörist ilan etmek istiyor iddia makamı? Ben bunu sorduğumda Sayın Nihat Taşkın dedi ki yok hayır biz Sezer’in bunun dışında olduğunu davanın içinde gördük dedi. O zaman burada ben ama bununla bunu okuyan sadece delillere bakan bir kişi bunu görüyor ilk. Devam ediyor diyor ki; Balbay diyor, elde ettiği istihbari bilgileri diyor kendine gelen haberleri Balbay’a kimi diyor şüpheliler bizden teyit edebilirsin dediler diyor. Sayın başkan sayın üyeler, gazetecinin haber doğrulatması suç mu? bize doğrulatabilirsin dedi diyorlar. Son yine bu bölümün devamında diyor ki Balbay şüphelilere darbeyi ikna etmeye çalıştı. Sayın başkan sayın üyeler, generaller darbeyi niyetli değil Balbay’ı kırmayalım diye yapacaklar. Bu ne kadar gerçekçi? Zaten bunu şu nedenle söylüyorum sayın başkan sayın üyeler, son tartışmalar sizin gözünüzün önünde seyrediyor. Burada hiç gazetecinin yeri olabilir mi? kuvvet komutanları arasında o kendi hiyerarşisi içinde eğer ki kendi iç değerlendirmeleri varsa gazeteci bunun neresinde olabilir? En çok neresinde olabileceğini gördük, bu kitapta da koymuşlar bir iddia eğer bir plan yapılırsa kullanılacak gazeteciler, tutuklanacak gazeteciler diye plan yapılmış hepsi bu. Ben ikisini de reddediyorum gazeteci ne kullanılır nede iktidarların hedefi olarak tutuklanır. Gazeteci görevini yapar ve gazetecinin bu görevi bence gerçekten demokrasinin şu anda mecliste de bir tartışma var Türkiye’nin daha demokratik olması için bir tartışma yapıldığı o uzun süredir devam edecek öyle anlaşılıyor ama herhalde basın özgürlüğü bu tartışmanın en başında gelen değerlendirme olması gerekir. Yine burada şimdi Mustafa Balbay, örgütsel içerikli toplantıları her iki tarafa iletiyordu diyor. Örgütsel içerikli toplantılarda hep söyledikleri kent otel toplantısı onu da sanıyorum size gelen belgeyle artık Yargıtay dava daireleri kurulunun kararına da heyet saygı duyar diye düşünüyorum. O heyet ne diyor bu tür toplantılar diyor sosyal içeriklidir. Yine burada sayın başkan sayın üyeler, Cumhuriyet çalışma gurubunun kararlarından sonra ben o çalışma gurubunun kararları uyarınca haber yapmışım. Tek gösterdikleri haber 23 Mayıs 2003 genç subaylar tedirgin haberi. O haberi enine boyuna anlattım size ben bir şey üretmedim başbakan ile Genelkurmay başkanı konuştu ben içini yazdım. Şimdi yapılan gibi, şimdi yapılan gibi ne diyor şimdi Metehan Demir başbakanla, Genelkurmay başkanı ile cumhurbaşkanı konuştu rahatsızlık konuştular diyor. Şimdi ben Cumhuriyet çalışma gurubunun bu talimatı doğrultusunda bu haberi yapmışım. Haber yapılış tarihi sayın başkan sayın üyeler, 23 Mayıs 2003 bu çalışma gurubunun kurulduğu tarih iddia makamına göre Aralık 2003 ben kurulmadan 6 ay önce nasıl böyle bir şey yapmış olabilirim bir. İki, bu Cumhuriyet çalışma gurubunu kurduğu iddia edilen kişi daha doğrusu çalışmalarını yaptığı düşündüğünüz, kişi iddia makamının bu iddiada bulunduğu kişi, muvazzaf albay Mustafa Koç’tu. Çok sevindik burada her tahliye her kes için bir sevinç oluyor en az tahliye olan seviniyor çünkü ötekilerin yanında sevinemiyor biz onun adına seviniyoruz. Ama ben tekrar sevincimi paylaşarak söylüyorum Cumhuriyet çalışma gurubunun belgelerini yazan kişi dediğiniz albayı serbest bırakıyorsunuz ama beni o gurubun emirlerine göre haber yaptı diye suçluyorsunuz bu ne kadar yargılamada eşitliktir, ne ölçüde vicdanidir? Sayın Koç’un sorgusu yapılsa denebilir ki yav sorguda anladık ki öyle değilmiş sorgusunu bile yapmadan bıraktınız. Benimde sorgum biteli tam dört ay oldu yine burada en geniş bölüm sayın başkan sayın üyeler, koca bir paragraf ilhan Selçuk ile Emre Kongar arasında içinde Mustafa Balbay’ın adının geçmediği dahi bir konuşma siz burada beni Cumhuriyet gazetesi adına mı yatırıyorsunuz? Eğer Cumhuriyet gazetesinin bir terör üssü olarak görüyorsunuz bu gazete her gün yayınlanıyor. Bu gazete 7 Mayıs 1924’te adı Atatürk tarafından konmuş demokrasiye inanmış Türkiye’nin bütün sancılarını içinde hissetmiş bir gazete. Bütün sancılarını içinde hissetmiş ve o sancıları içinde hissettiği içinde yara almış bir gazete ama şu anda ben hem bu gazete bir terör örgütünün merkezi gibi gösteriliyor burada hem Cumhuriyeti bombalayan örgütün üyesi olarak beni yargılıyorsunuz hem de bu örgüt adına Ankara’da bütün görüşmeleri yaptığımı iddia ediyorsunuz. hem de benim dışımdaki telefon görüşmelerini dikkatinizi çekerim sayın başkan sayın üyeler, iddianameden de öte bu bölümü delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümüne koymuşlar bunu ilhan Selçuk ile Emre Kongar konuşmasını. Yani bu kadar bana ait görmüşler bu ne ölçüde hukukidir bunla beni ne ölçüde sorumlu tutabilirsiniz. Yüzyıllar önce roma hukukunda bile bir kişi ailesinden sorumluydu. Bir kişi suç işlerse ailesi de suç işliyordu ondan sonra bizde biraz önce bir arkadaşımız hukuku öğrendik burada dedi. Bende hukuku öğrendim diyemeyeceğim büyük bir dilim geniş bir dilim ama en azından ana hatlarıyla öğrenmeye çalışıyoruz suçun kişiselliği o kadar önemli bir kavrammış ki başımıza gelince anladık. Şimdi biz başkalarının planlarının başkalarının konuşmalarının başkalarının rahatsızlıklarının ceremesi olarak tutuklu biçimde yargılanıyoruz. Bir anlamda bizi televizyonda canlı yayında bir cinayeti izlerken sende tanıktın diyip tanıktan öte sen gördün istesen engelleyebilirdin diye yargılıyorsunuz ona benziyor şuan yargılanmamız. Gerçekten suçun kişiselliği o kadar önemli bir kavrammış ki şu anda ben bizim başımıza gelince görüyorum yine sadece iddianameye koymakla kalmayıp hukuki delillerin yani hukuki duruma da koyduğunuz yedi görüşmeyi alt alta koymuşsunuz. Bunların hiçbirinde daha doğrusu şöyle söyleyeceğim bana ait sadece iki cümle var, tümü başkalarının söylediğin ben not etmişim o notlarda ya alt alta konmuş ve birleştirilmiş. E burada şey olan örneğin Mustafa Özbek bana demiş ki bizim vakfın yasaya göre bu kısmın altını çizmek istiyorum, yasaya göre işbirliği yapma şansı sermayesinin yüzde 40 demiş yasaya göre, bakın yapalım demiş. Yasaya bakmışız yapamamışız, şimdi bunun neresi suç Allah aşkına? Yasaya göre demiş onu da not düşmüş yasaya göre yüzde 40’a kadar ortak olabiliyoruz demiş. Bunu iddia makamı sendikanın trilyonlarını terör örgütüne harcadılar diye yazmış. Ne kadar ağır ne kadar haksız ve biz bu gölgeyi taşıyoruz üzerimizde ve gördüğüm kadarıyla yani Özbek kendisi anlatacaktır ama Türk metal’i denetlemişler değil terör örgütüne kayıt dışı 5 kuruş harcamasını bulamamışlar, çünkü bizi de ilgilendiriyordu acaba bizimle ilgili bir şey çıkar mı diye bende merak ettim doğrusu yani iddiayı doğrulatan yada iddia çerçevesinde bir şey çıkar mı diye onunda olmadığını gördük. Yine burada aynen şu cümle Mustafa Sarıgül 800 oyla geliriz ve CHP yönetimine ele geçiririz, CHP’nin genel başkanı olurum demiş 810 oyla, bu suç mudur? Kurultay öncesi 810 oyla genel başkan olma olasılığı suç mudur? Maalesef bu da tekrar altını çiziyorum bunlar hukuki durumun değerlendirmesi bölümünde son olarak şu iddia bir kere daha herhalde taraf gazetesiyle birleştireceğim iddia makamı diyor ki benim için sürekli ekonomik sorunlar yaşayan bir gazetenin temsilcisi olarak şüphelinin irtibat halinde olduğu üst düzey bürokratlar ve askeri şahıslar ile devlet yöneticileriyle gazetecilik ilişkisi çerçevesinde irtibat kuramayacağı, borç batağındayız o yüzden irtibat kuramazmışız. Bu nasıl bunun neresi hukukidir? Ben şimdi bunları o dönem ya kimse bunu ciddiye almaz diye düşündüm ama tutukluluk devam edince bizim üzerimizde kuvvetli şüphe şeyi de devam edince tekrar artık sorma gereği duyuyorum. Borç içindeyse bir gazete bu hiç haber alamaz demek ise taraf gazetesi geçen hafta basılamadı sayın başkan sayın üyeler, matbaa borcu nedeniyle. Ve Ahmet Altan ile star gazetesi köşelerde kapıştılar kendi aralarında iki gün matbaa borcu ödenmediyse ne olmuş vesaire diye ve en çok haberleri yapan taraf gazetesi bunu nasıl ekonomik durumla bağdaştırır? Yani bu fakir ailenin çocuğu geri zekalıdır zengin ailenin çocuğu ileri zekalıdır demek kadar akıl dışı bir şey değil midir? Ben bunları tekrar biraz daha vaktinizi aşarak toparladım zaten bitmek üzere ama hani sabrınızın zorlamanın nedeni sayın başkan sayın üyeler, lütfen her şeyi bir yana bırakıyorum benimle ilgili şu delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünü tekrar bir gözden geçiriniz bir bakınız şimdi bütün bunlar olduktan sonra sayın başkan düşünün Balbay cumhurbaşkanının mesajlarını iletmiş, gazetecilik görüntüsü altında başka haberler yapmış, başkalarıyla görüşmüş onları not etmiş, bütün bunlardan sonra bana şunu söylüyorsunuz sen halkı hükümete karşı silahlı isyana teşvik ettin. Ha bir tane yok, ben silahı en son 1982’de askerlik yaparken elime aldım. Yani silah aynı zamanda bir spor aleti hani spor olarak yapılıyor ona da saygım var ama ben sevmedim kişi olarak. Ama siz beni halkı hükümete karşı silahlı isyana teşvik etmekle suçluyorsunuz bir gazeteciyi isyanda değil silahlı üstelik. Oysa ben burada beni dinleyen insanlar var konferanslarımda ben değil silahlı silahsız isyana bile teşvik etmem halkı. Çözüm demokrasi demişimdir en kapalı bir meclis bile kötü bir en kötü bir meclis bile kapalı bir meclisten iyidir demişimdir, hep kullandığım değerlendirmeydi. Şimdi beni siz Türkiye büyük millet meclisinin işlevini yapamaz hale getirdin diye ömür boyu hapse mahkum etmek istiyorsunuz suçlama bu. Bu anlamda ben artık tutuklamanın ikinci yılına girerken biraz önce söylediğim bu yargılamada eşitliğin özellikle altını çiziyorum ve adil hızlı ve tutuksuz yargılamanın eşit koşullarda yargılamanın çok önemli olduğun düşünüyorum. Tekrar ediyorum ben hukuku burada daha bir öğreniyoruz şimdi bir şu kavram çok kuvvetli şüphe, değerlendirmem hukuki olmayabilir affınıza sığınıyorum ama ben sözlüğe baktım sayın başkan sayın üyeler, şüphenin sözlük anlamı şu; bir olguyu bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık. Başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye yorarak işkillenme duygusu, şüphenin sözcük anlamı bu. Bunu koydum en temel on yıllardır genel şey şüpheden sanık yararlanır. Sayın başkan sayın üyeler, biz hukuk sistemimizde bu davalarla birlikte bu evrensel olguyu değiştirdik ve şunu getirdik; şüpheden hakim ve savcı yararlanır. Bu olabilir mi? değerlendirmem hukuki değilse benim hukuksal bilgimin eksikliğine verin ama her halde şüpheden sanık yararlanırda evrensel ve herkesin büyük ölçüde kabul ettiğini düşündüğüm bir gerçektir diye düşünüyorum. Burada sayın başkan, biz bir yatıyorsak ailelerimiz ve sevenlerimiz dokuz yatıyor. Bu kısmına girmiyoruz ama dramatize de etmek istemiyorum durumu zaten yeterince dramatik. Benim durumumdan daha ağır durumda olanların olduğunu da tahmin ediyorum ama vicdanınızı biraz yer eder mi diye şunu çok kısa paylaşmak istiyorum; tutuklandığımda oğlum 9 aylıktı şimdi 2 yaşında. Dayanamıyorum bazen kapalı görüşe de çağırıyorum. Cam bölmeden görüşüyoruz cam bölmeyi pencere sanıyorum kapı kolu arıyor, pencere kolu arıyor bulamayınca yumrukluyor ve ben o çok beklediğim görüşmenin bitmesi için dua ediyorum. Katlanmak çok zor, pencere kolu sanıyor onun açılamayacağını düşünmüyor. 9 yaşındaki kızım doğal olarak insan kendisinin fazla yapamadığını çocuğuna yaptırmak ister, gücüm elverdiğince Keman çalmasını istedim resim yapmasını istedim. Şimdi 9 yaşında şimdi babası öldürülen ve hapse giren kızların hayatını inceliyor. Benazir Butto’yu öğrenmeye çalışıyor 9 yaşındaki çocuk. Bunu ben sosyal bir olgu için paylaşıyorum sadece kendi sorunum yada durum dramatize etmek için söylemiyorum lütfen elinizi vicdanınıza koyunuz. Burada şeyin gene hani hukuksal değimdir suçluyu kazıyın altından insan çıkar, suçlu suçluluğu kesin bile olsa insan çıkar. Burada geçmişte suç işlemiş olanın kişilerin bile hüküm giymiş kişilerin bile insan olduğunu da tanıyorsunuz görüyorsunuz herkesin kendince böyle bir hayatı vardır yani ben çok dramatik bir hayat yaşıyorum diye söylemiyorum ama hayatımızın beklenmedik bir zamanında hiç tahmin etmediğimiz bir böyle bir tablo ile karşı karşıya kalınca bizim tutukluluğumuzun çocuklarımın durumu karşısında insan onların hayatının nasıl şekillendiğini düşünüyor ve sizde burada bir kişiyi tutuklamıyorsunuz, bir kişiyi tutukladığınızda aslında bir aileyi tutuklamış oluyorsunuz. Eğer somut delil varsa tabi ki yapacak bir şeyimiz yok hukuk karşısında boynumuz kıldan ince ama bu sadece şüpheye dayalıysa o zaman şüphe ederim. hukuktan, vicdandan, eşit yargılanmadan. Çünkü bunun ne kadar süreceğini de bilemiyorsunuz bunun kuralını da bilemiyorsunuz hiç sorgusu yapılmayan bir kişinin biz içeride tahliye toto oynuyoruz. Biz içeride UBOR diye bir şirket kurduk umut borsası, sürekli yükselen ve düşen borsa. İnsanlar bir gençler çıkar diyoruz bu sefer olmuyor başka biri çıkıyor. Çünkü hukuki bir şeyde göremediğimiz için tam bu tahliye ortamında daha doğrusu hangi kıstaslar olduğunu bizde bilemediğimiz için o olasılıklara dayalı olarak bakıyoruz. O yüzden bence yine genel hani en kötü yasa bile iyi bir uygulayıcının elinde olumlu sonuçlar verebilir. Sizin elinize kuvvetle şüpheye dayalı o şüpheye dayalı olarak 2005 yılında yürürlüğe giren Türk ceza yasasının o maddesi bu tür durumlara izin verebilir. Ben o dönem bu yasayı incelerken gazeteci olarak köşemde yazarken Türk ceza yasası bu maddelere baktım acaba bu Türk ceza yasasının başındaki T harfi fazla mı diye bir köşe yazısı yazma gereği duymuştum. Kaderin cilvesine bakın ki ben böyle bir durumla karşı karşıya kaldım ben durumumuzu tekrar değerlendirmenizi bu gelinen noktada bizlerin bir gazetecinin tutuklanmasının tutuklu yargılanmasının aynı zamanda sansür anlamına geldiğini tekrar anımsatıyorum zamanı da biraz aştığım için özür diliyorum saygılar sunuyorum.”

Sanık Tuncay Özkan söz istedi verildi:"Sayın başkan sayın heyet kıymetli hazirun, yaralarımı sağaltmak için Türkiye’nin her bir yanından buraya gelen dostlarım, hepinizi saygıyla selamlarım. Bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçe yaşamak için sizden öncelikle bir talebim var efendim. Dışarıda çok sayıda dostumuz var içeride de boş yer çok onları almak imkanı varsa onlarda bu oturumu izleme imkanına kavuşsunlar çünkü Türkiye’de Kars’tan, Iğdır’dan Türkiye’nin pek çok yerinden gelen dostlar kapıdalar sizden böyle bir ricada bulunuyorum öncelikle. O zaman duyanlar duymayanlara anlatacak.”

Mahkeme Başkanı:" Olanın fazlası ( bir kelime anlaşılamadı) en kestirme yol o.”

Sanık Tuncay Özkan:”Duyanlar duymayanlara anlatacak, zaten Türkiye’de öyle oluyor efendim. Yerler boş duyanlar duymayanlara anlatacak.”

Mahkeme Başkanı:" Yeter ki objektif anlatılsın.”

Sanık Tuncay Özkan:”Tabi efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Bütün sorun orda.”

Sanık Tuncay Özkan:”Öyle bir medya kalmadığı için objektif anlatacak medya yok.”

Mahkeme Başkanı:" Maalesef maalesef.”

Sanık Tuncay Özkan:”Objektif iddianame yazan savcılık yok. şaşkınlık içerisinde Türkiye’nin nereye gittiğine dair kendime sorular soruyorum. Bu soruları sorarken yanıtlarda kendime dair de diyorum ki acaba nerede yanlış yaptık, biz nerede yanlış yaptık? Yanlışımızı çok sevmek, yanlışımız çok ilgilenmek, yanlışımız çok aşkla bağlı olmaksa bu aşk dönüşmez ki, varsa makinesi söyleyin bağlasınlar bizi dönüştürelim aşkımızı herkesi neye dönüştürdüyse bizde oraya dönüştürelim. Dönüşmüyor bu aşk, aşk dönüşmüyor aşık olduğunuz zaman yalan söyleme imkanınız yok, terk etme imkanınız yok bu aşk. Şimdi nereden başlayayım Türkiye nereye gidiyor önce savcılıktan başlayacağım tabi her zamanki gibi. Ne yapayım diye düşündüm elime geçen belgelerle beraber iki üç şey var biliyorsunuz her 15 günde bir benimle ilgili bir şey çıkar şimdi hani sorgum sırasında söylemiştim savcı savcının kurdu olmuş diye, yanlışmışım çok özür dilerim savcı savcının celladı olmuş. Ben Aykut beye talimat veriyor muşum ya, ben çünkü birden aşk kovuğumdan çıktım Aykut bey beni tanımıyor ben Aykut beyi tanımıyorum, ben 30 yaşındayım Aykut bey savcı araştırma yapıyorum ben talimat veriyorum hani poliste öyle iddia etmişler savcılık makamı öyle iddiası vardı ya. Aykut kim, nasıl talimat veriyorsun Aykut’a burada hepsi var sayın Nihat Taşkın oda’daydı Mehmet Ali bey çıkmıştı. Biz birlikte dinledik Zekeriya bey getirdi.”

Mahkeme Başkanı:"Mahkemeye hitaben lütfen.”

Sanık Tuncay Özkan:”Tabi. Zekeriya bey getirdi CD’yi koydu bir dinledik ben dedim ki böyle bir CD yok, poliste de bana sormuşlardı hala söylüyorum böyle bir CD yok. Ona geleceğim ama ondan önce bir şey söylemek istiyorum özellikle sayın Haşıloğlu’yla sayın Özese’nin artık her türlü şeyden vareste bunu bana ne olur anlatmalarını istiyorum ikisi benim yerine koymasınlar kendilerini empati yapsınlar ama desinler ki ya böyle bir şey nasıl oluyor. Şimdi şu gördüğünüz bir karar bu kararı hakim İsmail Gündüz vermiş. 9. Ağır Ceza Mahkemesinin bir kararı 9 kişiyle ilgili bir dinleme kararı burada kaç kişi gözüküyor efendim 4 kişi gözüküyor. Bunu ben nereden aldım mahkeme dosyanızdan aldım. İkinci iddianamenin eklerinden aldım 4 kişi gözüküyor üçüncü iddianameye gönderilen de 9 kişi var. şimdi bu bulmacada iki kişi var bu bulmacada çok önemli iki kişi var bunlardan biri benim kız kardeşim Halise Nuran Belet, Halise Nuran Özkan diğeri de eski eşim Arzu Özkan. İkisi hakkında dinleme kararı almışlar ama klasörlerden bir tanesine koyarken üstüne kâğıt koymuş kapatmışlar diğerini de açık tutmuşlar. Şimdi soruyorum ben suçluyum, ben teröristim ben suç işlemeye yatkın bir adamım ben bu tür numaralar yaparım, peki savcılık yapabilir mi, hukuk yapabilir mi, ülkenin savcısı yurttaşına tuzak kurabilir mi, bunun anlamı nedir? Hani kız, kızınız, çocuğunuz, oğlunuz, eşiniz ayrılmış olsanız dahi dinlenemezdi tanıklıktan varesteydi. Kararı almışsınız peki nasıl saklıyorsunuz, nasıl üstüne kağıt koyup da kapatıp ek olarak gönderiyorsunuz belge olarak, bana ne olur söyleyin, ben mi bu savcılığa güveneceğim, ben mi bu savcılığa inanacağım, bu savcılığın tarafsız olduğunu ben mi düşüneceğim, peki bu delillerle mi beni asacaksınız? Asın. Üstüne kağıt koymuşlar kapatmışlar buyurun asın, size burada dedim savcı bunun suç olduğunu bile bile bu konuşmaları nasıl koyar dedim, kızımla konuşmam, karıma konuşmam, erkek kardeşimle konuşmam, annemi dinlediler, erkek kardeşimi dinlediler, kız kardeşimi dinlediler ailemde dinlemedik kimse kalmadı çalışanların hepsini dinlediler kimse kalmadı. Suçumu söyleyin diyorum söylemem mehil istiyorum aylardır mehil istiyorum mehil verin ben suçumu ben söylemem söylersem öyle olur, suçumu söyle o zaman bana, bana suçum söyle delillerini göster. Ben nasıl bir teröristim Türkiye duysun vur alnımın ortasına suçumu delilleriyle birlikte 16 Aralık 2003 yok 16 Aralık 2003.”

Mahkeme Başkanı:" Yalnız sizi duyuyoruz, fazlasıyla duyuyoruz yani sizi. Fazlasıyla lütfen fazlasıyla duyuyoruz.”

Sanık Tuncay Özkan:”Duymadığınız kanaatindeyim sayın başkanım. Duymadığınıza dair kanaat sahibiyim Sayın başkanım.”



Mahkeme Başkanı:"Yok yanlı kanaat.”

Sanık Tuncay Özkan:”Yanlış kanaatimi düzeltin o zaman Sayın başkanım, ben neden tutukluyum, beni niçin burada tutuyorsunuz? Ne yapacaksınız şimdi bununla ilgili Sayın başkanım? Sayın savcılara da verebilirim, buyurun geldi herhalde ellerinize avukatlarımın yaptığı başvuru üstüne kağıt koyarak kapatıp bunu düzenlemek ne demek, bunu savcı düzenleyebilir mi? sayın Özese, sayın Haşıloğlu bunu bir savcı yapabilir mi,yapılır mı bu? Diğerlerini söyledim ee öyle geçti. Hadi burada artık işte, erkek kardeşimle konuşuyorum çocuk tercüman gazetesinden bir haber okuyor. Seni camiye almayacaklarmış ölünü yıkamayacaklarmış ya götürürsün cem evinde yıkatırsın diyorum, alevidir. İddianamede ne işi var, ne işi var iddianamede niye var, sonra ben neden suçlanıyorum? Bana koymamışlar halkı kışkırtma işini nedense sordum hatta 313 bende niye yok diye. Neden şimdi bunu yapanlara ne yapacaksınız, bunu yapanlarla ilgili ne yapacağınızı çok merak ediyorum. Bu aynı zamanda sizin tutumunuzun turnusol kağıdı bundan daha öte belge var mı tamam bana 19 aydır buradayım, 19 aydır beni burada tutuyorsunuz anladım peki bunu yapanlara bir şey demeyeceksiniz? Bunu yapanlarla benim aramdaki fark ortaya çıkmayacak mı? ben sahte belge falan düzenlemedim. Benim kalpazanlığım yok benim dolandırıcılığım yok ben vergi kaçırmadım mahkeme kararlarıyla sabit, ben yanlış hiçbir şey yapmadım. Peki bu yanlışı yapanlara ne yapacaksınız, bunu bekliyorum efendim sizden, avukatlarım gerekli başvuruyu yaptılar size bunu lütfen sonuçlandırın artık, sonuçlandırın ki bu dava birilerinin cirit oynadıkları çelik çomak oynadıkları oyun sahası olmaktan çıksın, çıksın lütfün. Böyle bir şey olur mu ? aynı karar, aynı tarih, aynı sayı, aynı numara, aynı yargıç birinde 9 kişi gözüküyor birinde dört kişi gözüküyor. Diğerlerinin üzerine kağıdı koymuş kapatmış fotokopi çekmiş yollamışlar evrakta sahtekarlık değil mi, resmi belgede sahtekarlık değil mi, görevi kötüye kullanmak değil mi? ihbar ediyorum suç duyurusunda bulunuyorum efendim. Dedim ya savcı savcının kurdu hayır savcı savcının kurdu değil asla değil savcı savcının celladı olmuş. Polise gittim işte hepsi burada bir CD var ne var o CD’de hani geçen ayda şey çıkarmışlardı Yeşil’i çıkartmışlardı evet ya Yeşil ile ilgili bütün belgeleri ben çıkarttım, susurluk ile ilgili bütün belgeleri ben çıkarttım. Düğün görüntülerini ben çıkarttım onları götürdüm Aykut beye teslim ettim efendim Aykut Cengiz, Aykut diye bir savcıyla konuşuyorsunuz yanında Engin Baltacı diye bir savcı var, evet. Siz Aykut beye talimat verip, öyle bir şey yok dedim yok böyle bir şey, haddime mi ne demek yok öyle bir şey. Var öyle bir şey. Yok öyle bir şey asla öyle bir konuşmam da varit değil böyle bir görüşme de varit değil böyle bir şey gerçek değil. ama var böyle bir şey polis iddia ediyor, yok kardeşim böyle bir şey yazdık geçtik avukatım orada. Savcı beye geldik savcı beyler benim yok dememden çok etkilendiler bunun üzerine Zekeriya Öz hemen telefona sarıldı CD’yi terörle mücadeleden getirtti, CD geldi o CD’yi bana 16 Aralık 2003 görüşmesinin CD’si diye getirdiler, hep beraber dinleyeceğiz CD bir başladı bir telefon konuşması bir yerde benim sesim var karşı tarafta Aykut beyin sesi var ama konuşma geliyor geliyor ha anladım ki poliste bana sorulan metin. Bir yere geliyor geliyor konuşma orada işte tensiplerinize falan diye bir montaj, dedim bu montaj böyle bir konuşma yok böyle bir görüşme yok öyle bir üslup yok öyle bir gerçek yok bu yalan, ben bunu kabul etmem. Bu nereden buldunuz bunu dedim işte halkalı falan filan oldu sonra Adnan Bulut’tan çıktı. Dedim ki böyle bir görüşme kaydı yok, böyle bir kayıt benden çıkmadı böyle bir kaydın tutulması mümkün değil ben kimsenin sesini kaydetmedim dünya kadar CD çıkarttınız 10 bin tane CD var bir televizyonu boşalttınız Ankara ve İstanbul bürosu dahil bir tek böyle bir kayıt var mı? yok böyle bir kayıt. Bende mi buldunuz hayır bulmadınız, Adnan Bulut’tan. Adnan Bulut burada size kalktı söyledi dedi ki böyle bir kayıt yok ben böyle bir kayıt bilmiyorum. Peki bu nereden çıktı, ben bunu söyledim o zaman Zekeriya beye Nihat beyde oradaydı bunu polisten aldınız Ankara ya istihbarat ya organizenin bir dinlemesine montajlayarak getirdiniz bunu buraya koyuyorsunuz dedim. Dinlemişse Adil Serdar Saçan dinlemiştir onun dedi elinde böyle o zaman şeyler vardı dedi, niye Adil beni dinlesin dedim? CD’nin geri kalan kısmına indik MİT müsteşarıyla benim görüşmem ama parazitlenmiş cızırtısı var aşağıya indik İstanbul valisiyle benim görüşmem, aşağıya indik İstanbul valisinin özel kalem müdürüyle benim görüşmem, aşağıya indik Adil Serdar Saçan’la benim görüşmem. Bunlardan bir bestof CD yapılmış bu CD’yi bana kabul ettirmeye çalışıyorlar, böyle bir CD yoktur, ben kimsenin sesini kaydetmedim bu benden çıkmış bir kayıt değildir Adnan Bulut ile reddetmektedir. Bu Ankara’daki istihbarat veya organizeden savcılara gönderilmiş üstünde gerekli montaj çalışmaları yapılmış o gün beklemeye bırakılmış bugün kullanılan bir materyaldir. Ben savunmamda savcı savcının yargıç yargıcın kurdu olmuş dedim, hayır yanılmışım çok özür dilerim kurdun ötesine geçmiş kurtlanmanın ötesinde, çürümenin ötesinde savcı savcının yargıç yargıcın celladı olmuş. Sonra toplanıp yurttaşın kellesi kopuyor. Şimdi ben soruyorum bu CD’den bende yok bende kaydı yok bulunmuş bir şey değil elimizde yok hiçbir şey yok, her yeri aradınız bakmadığınız bir yer kalmadı. CD internet ortamına nasıl düştü? CD naip hakimde de yok. CD adli emanette peki tam Aykut beyle ilgili Ankara ile ilgili yargıyla ilgili bir karışık ortam ortaya çıktığında benim savunmamda burada kendim dile getirdiğim iddianameden ayıklanmış eklerinden çıkartılmış adli emanete kaldırılmış bir CD, nasıl oluyor da ses olarak ses olarak internette yayınlanıyor, bunu nereden aldılar? Dün ben Mehmet Ali beye rica ettim burada dedim ki Mehmet Ali Bey bende yok nasıl bu siz nereden? O sizden çıkmıştır. Bende yok ama bu nasıl çıktı, bunu araştırmayacak mı mahkememiz, savcılık o CD’deki o görüntü, sesler yayınlandığı andan itibaren onunla ilgili soruşturma yapması gerekmiyor muydu? Ben istiyorum. O CD’nin üstüne parmak izi araştırması yapılsın daha önce de söyledim o CD’nin üzerinde her türlü çalışma yapılsın o sesler ayrıştırılsın bakılsın bunu ben istedim şimdi istiyorum tekrar istiyorum eğer savcılık savcı savcının kurdu celladı değilse, savcı başsavcısına bu tuzağı kurmuyorsa bu tuzağı polis kurduysa ben kurduysam benden birisi kurduysa çıkartın ortaya sizden rica ediyorum çıkartın ortaya. O internet sitesi kim, bunu nereden almış, nasıl yayınlamış o oraya nasıl ulaşmış, tek kopya olan CD nasıl olmuşta adli emanetten çıkmış orada yer almış. Emniyet mi vermiş, orada nasıl bulunmuş bu, bununla ilgili soruşturma yapmayacak mısınız, buna bakmayacak mısınız? Adli emanette bulunan bir CD nasıl olmuşta internet ortamına düşmüş ne var o CD’nin içinde, konuşmada ne var, Nesim Malki cinayeti herkes etek altında saklanırken ben kelle koltukta bu ülkede mafya ile mücadele ettim onun konuşması var. o konuşma nedeniyle efendim içeriğini hatırlama, ben açıklayayım 98 yılı Nesim Malki cinayetinden sonra Nesim Malki ile ilgili telefon dinlemesi yapanlar bir cinayet olayının bir cinayetin şifreli olarak anlatıldığını saptamışlar iki savcı, çalıştığım kuruma geldiler bana yemin ettirerek ellerindeki klasörü açtılar ve dediler ki soruyoruz ne emniyet biliyor ne MİT biliyor bu şifrelerin çözülmesinden bize yardımcı olur musunuz, bin cinayet işlenecek bu cinayeti durdurmamız lazım. Olur dedim, yemin ettim açtık birlikte benim odamda 20 tane şifreli konuşma ben bunları çözdüm ve kendilerine verdim ve bugün o iş adamı yaşıyor. Bunun çözüldüğünü ve benim tarafımdan çözüldüğünü o günkü DGM’den sızdırdılar ve o mafya babasının bir elemanı sabaha karşı benim evime bombalamak üzere gelirken yüz metre kala durduruldu İstanbul istihbarat şubesince canlı dinlemeye düştüğü için cezaevinden talimat verdi o mafya babası beni öldürmeye gelen mafya üyesi durduruldu ve bir yıl sekiz ay hapis cezası aldı. Çok mu merak ediyordunuz bu. Ne demişiz konuşmada o şifreler çözülmüş ona göre çalışma yapıyorum diyor çok çalışıyorum ama bana ulaşamazsan Engin’e ulaş. Ne talimatı nerenin talimatı, niye bugün çıkıyor bunlar ortaya? Bu devlette namuslu iş yapacak bir tek kişi olmayacak mı? ne yapalım yani kellemizi koltuğumuza aldık Türkiye’de mafyayla mücadele ettiysek hata mı ettik. Mafyanın karşısına çıktıysak hata mı ettik, terörün karşısında durduysak hata mı ettik bunu benim açıklamama niye zorluyorlar beni, neden? Cezaevinde yatıyor şimdi bunları tekrar duyacak tekrar talimat verecek cezaevinde şişlesinler dışarıda gitsinler ailesiyle şunla bununla uğraşsınlar diye. Mutlu oldunuz mu? ne olmuş ne var o konuşmanın içeriğinde? Aklı evvel iki tane gazeteci o CD’de bulunan bütün konuşmalar montajlı öyle bir görüşme yok, böyle bir görüşme yok, böyle bir karşılıklı diyalog yok. Ben o zaman 30 yaşındaydım efendim 30 yaşındayım insaf etsinler. Hepsi burada yani savcı savcının kurdu olacak Türkiye bir yere götürülmek istenecek cellatlık yapılacak benim üzerimden yapılacak kabul etmiyorum. Talebim, o ses CD’deki sesin internete kimin tarafından verildiğinin bulunmasıdır, bulunmasıdır. O kim tarafından ulaştırılmıştır ve ben size söylüyorum bakacağınız yer Ankara’daki istihbarat ve terörle mücadeledir İstanbul’da bunu kime emanet ettiyseniz onlardır birde kendi içinizdir, gene kendi içinizdir. Susurluğun bütün belgelerini ben verdim bütün belgelerini ben buldum götürdüm verdim, kimse ilgilenmiyordu o zaman herkes etek altına saklanıyordu. Ne oldu şimdi hata mı etmiş oldum, size yardımcı olmuyor mu gazeteciler bir haberi okuduğunuzda bir belgeyi gördüğünüzde ya bunu getir ver dediğinizde size getirmiyorlar mı? Ne oldu Aykut beyin üstüne gitmek için benim üzerimden mi gitmeniz gerekiyor. Bunları kabul etmem mümkün değil. ben böyle katakullileri kabul etmem bu entrika Bizans entrikası benim bunu kabul etmem mümkün değil, bu CD bana ait değildir asla bana ait değildir, görüşmeler montajlıdır benim bu CD’yi kabul etmem mümkün değildir, benden ele geçirilmiş değildir. Ele geçirildiği iddia edilen kişi bunu reddetmektedir yok böyle bir CD böyle bir görüşme yoktur, bunlar montajlanmıştır. Niçin MİT müsteşarıyla yaptığım görüşmenin kaydı parazitleniyor da Aykut beyin montajlanarak servis ediliyor? Türkiye nereye götürülmek isteniyor, ne yapılmak isteniyor Türkiye’ye? Her şey normal mi sayın heyete soruyorum savcılık normal görüyor peki sayın heyet normal mi görüyor Türkiye’de olanları, Türkiye’de yaşananlar normal mi, sayın Özese normal mi sayın Haşıloğlu normal mi, normal mi bugün yaşadıklarımız? Eğer bunlar normalse burada anormal bir yargılama yapıyorsunuz, eğer buradaki yargılama anormalse dışarıda çok garip durum var. Bu ne yaman çelişki, bizi bu çelişkiden çıkartacak olan sizsizin. Bu çelişkilerin hepsini ortadan kaldıracak olan sizsizin. Şimdi Mustafa Balbay anlattı ben keman çalmak istedim bizim kız gitar çalıyor piyano çalıyor hukukçu olmak istiyordu iki gündür ağlıyor okulu bıraktı başka bir okula geçiyor nefret ediyor hukuk okumak istemiyorum diyor, o da 17 yaşında. Mustafa’nın kızı 9 yaşında benimki 17 yaşında. Burada arada saatlerce aynı şeyi konuşuyoruz aman kızım okulu bırakma, aman yavrum orayı bırakma hayır bırakacağım istemiyorum diyor. Yetmez mi artık dava dava kızım yapma etme hayır ben kendim keman çalmak istedim. Bir gün kemana ilk başladığınızda çok zor bir alet çalanlar varsa bilir sesine dayanamazsınız ilik egzersizleri yaparken Japon Sony diye bir adam var o bir metot geliştirmiş o metotta ilk derste size daha dün annemizin çalmayı hemen hemen öğretiyorlar ama çalışmanız gerekiyor. Ben evde çalışıyorum yan komşumuz Musevi. Bir sabah kadıncağız yan taraftan kafasını uzattı Tuncay bey Tuncay bey dedi, yeter kuzum yeter kafa beyin kalmıyor dedi. Şimdi bende artık diyorum ki yeter hakikaten yeter, yeter bu işi durdurun bu kötü ilk kemana başlayan o kötü keman sesinden daha kötü bir şey, lütfen bunu durdurun. Nereye gidecek bizimle bizi burada tutarak bize burada zulüm ederek birilerinin nereye gideceğini zannediyorlar, ne olacak, biz başımızı eğecek miyiz? Sayın Özese ben fikirlerimden vazgeçer miyim sizce, sayın Haşıloğlu ben fikirlerimden vazgeçer miyim, vazgeçer miyim? Geçmem dimi, kararlılığım biter mi sona erer mi? ermez. Vazgeçmem ne düşünüyorsam oyum ben neysem oyum karşınızdayım bu karşınızdaki insan doktora yapıyorsunuz, doktora sınavına girdim yeterlilikten bıraktım çıktım gazetecilik yapacağım devam etmeyeceğim dedim istatistik yapıyordum hem de bir aritmetik ortalaması vardır, entelektüel zekanın bir aritmetik ortalaması vardır. Matematik şimdi size soruyorum ben otursam yazsam desem ki kardeşim bu ülkede demokrasi olmaz, demokrasi dediğin şey Irak’ta iki milyon insanı katline yarar bu ülkede bir despotik rejim olmalıdır. Ve bu rejim büyüyüp gitmelidir yürümelidir diye bir tez yazsam bunun bu davayla ilgisi nedir sayın Haşıloğlu? Söz böyle bir tez yazmaz mısınız, insan akıl oyunu dediğimiz şey entelektüel zeka matematik olarak bunu konuşamaz mı? yani bunu konuşmamışsınız bile entelektüel olarak bunları tartışmamışsınız bile hayatınızı demokrasiyi savunmaya insanların mutluluğuna, insanları aşkla sevmeye bu vatana aşkla bağlı olmaya. Bizim sloganımız vatan, namus. Ahde vefa. Vatan, namus, ahde vefa. Vatan dediğimiz şey memleket, namus dediğimiz şey bayrak temsil ettiği değerler, ahde vefa dediğimiz bu ülkeyi kuran o büyük ruhun o çınarın kendisi, büyük uzlaşma bu adamdan terörist olur mu, bu insanlardan terörist olur mu? aşkla gelmişler burada birlikteyiz Cumhuriyet mitinglerinde birlikte yaptık, ne yapmışız Cumhuriyet mitinglerinde suçsa kesin cezamı yeter Cumhuriyet mitinglerini ben yaptım evet ben yaptım. Ne olmuş suç neresinde, ne yapmışız Cumhuriyet mitinglerinde, kimin burnu kanamış? Recep Tayyip Erdoğan hükümeti böyle cumhurbaşkanı seçmesin demişiz erken seçim kararı almış gitmiş oy patlamasıyla gelmiş cumhurbaşkanını da seçmiş. Ne yapmışız, kimin burnu kanamış, kim çalışamaz hale gelmiş? Türkiye büyük millet meclisini ıskat nasıl ıskat bu Allah aşkına söyler misiniz insan derdini anlatmak için meclise yürürken meclise yürümek isterse ıskat olur mu? Sayın Özese bizim İzmir’den bir tane arkadaşımızın sayın Haşıloğlu İzmir’den bir arkadaşımızın telefon konuşmasını okudu. Üstelikte onun telefon konuşmasının bölümlerini benim diye okudu bende dedim ki yav insan meclise yürürse ben meclise kaç kez ben parlamento bürosu şefliği yaptım, meclisteki merdivenleri sayıyorum benim babam oradan emekli, ben meclisi nasıl ıskat ederim. Çözümünü aradığınız yere ıskata gider misiniz, yav gel milletvekili ol diye ısrar ettiler ya siyasetin dışında kalalım. Ama 22 Temmuz’un sonrasına kalamazdık artık, yapamazdık bunu. Peki, niçin ben buradayım? Meşru ilişkilerim sizi tanımıyor muyum, şimdi sizler beni tanıdınız ben sizlerle görüşmeyi bitirmeyeceğim devam edecek. Aykut beyi tanımıyor muyum tanıyorum, kaç kere görüştünüz çok kere görüştüm. O zaman DGM’deki hemen herkesi tanıyorum, Ankara’daki hemen herkesi tanıyorum, ben herkesi tanıyorum cumhurbaşkanını da çok iyi tanıyorum, başbakanı da çok iyi tanıyorum. Dedim ya o Carlo hikayesi anlattım ya burada ben oyum. Meşru ilişkilerimi meşru araçları suç sayarsanız o zaman gayrı meşruluk nerede başlıyor nerede bitiyor? Yani bir adam öldürülecek gel bunun çözülmesinde yardımcı ol olur olayım sonra 10 yıl sonra 15 yıl sonra 98’de yaptığınız bu yardımın karşılığını savcı savcıyı katletmek isterken bunu kullansın. Sizinde can güvenliğiniz ikinci kez ailenizin can güvenliği ikinci kez riske girsin, sustum herkes şu eteklerindeki taşları bir döksün diye. Bu CD bana ait değildir, ben böyle bir ses kaydı yapmadım. Diğer ses kayıtlarını niye söylemiyorlar o CD’nin içinde başka ses kayıtları da var ve o CD nasıl çıktı adli emanetten kim çıkarttı oraya verdi, kim yaptı bunu, bu davayla kim oynuyor? Yeşil’in kimlik bilgileri Yeşil’in kimlik bilgilerini ben verdim ne olmuş, bana geldi ben götürdüm verdim. Aykut beye verdim gene size getirip versem suç mu, yanlı mı yapmış olurum? Kitap yazdım bana kitap yaz mı dediniz, oturdum ergenekon ile ilgili üç tane kitap yazdım herkes oturup yatarken ben çalıştım. Bileğim düştü üç buçuk ay boyunca bileğimi kullanamadım, elle yazmaktan. Oradan sorular sordunuz e gene araştırıyorum, gene bakıyorum. Birisini gördüm mü gene ona hemen yapışıyorum, şunu biliyor musun bunu biliyor musun diyorum. Dün buradan çıktık gardiyanlarla beraber yürürken bir de baktım insanlara Orman projemizi anlatıyorum hızlı demir yolu projemizi anlatıyorum, yeni kentler projemizi anlatıyorum benim aşkımı engelleyemezsiniz, ama bırakın işimi yapayım bırakın çalışayım bu artık yeter. Yada niçin tuttuğunuz söyleyin, bana değin ki şundan dolayı tutuyorum suçumu söyleyin ekim ayında eylül ayında başvurdum Sayın Özese hatırlıyorsunuz siz başkanlık yapıyordunuz o sırada sonra sayın başkanda yazdı gönderdi. Nerede benim suçumu söyleyecekler delilleri göstereceklerdi, illiyet bağını kuracaklardı anayasa öyle demiyor ama ceza kanunu öyle demiyor mu CMK öyle demiyor mu? suçunu söylerseniz ihsası rey olur. E peki beni burada tutarsanız ihsası rey olmuyor mu, Sayın Özese Sayın Haşıloğlu? Bun ne yaman çelişki ki benimle ilgili olarak bana soru sormuyorsunuz ama ben burada yatmaya devam ediyorum. 19 ay bitiyor, Tuncay’ın uslanması için şu kadar bir süreye ihtiyacı var adalet bu mudur? Yani Türk adaleti böyle mi çalışıyor, siz ruhban değilsiniz, siz yargıçsınız ben hayatımda kendimi anlatmakta hiçbir mahkemede zorlanmadım sabıkasızım sizi anlatmakta nasıl zorlandığımı kendime anlatamıyorum. Orayı anladım oranın başka politik sorunları var, onların başka dertleri var onlar mesela polisin suç işleyeceğine inanmıyorlar ama diyorlar ki burada ki polisler buradaki askerler falan bunlar her şeyi yapabilir ama bizim polisler yapmaz diyor. Çünkü onların kafasında bir onların polisleri var birde başka insanlar var ama siz, siz ben size burada bağırsam çağırsam hakaret etsem siz karar verirken benim hakaretlerimi göz önüne almayacaksınız siz içeri çekildiğinizde ben öyle gördüm yani ağır cezada olmak ceza yargıcı olmak başka bir kimliktir, başka bir duruştur, ben bunu böyle gördüm. Sizler duygularınızla hareket edemezsiniz, ben buraya gelir derim ki ben öldürdüm evet o cinayete ben işledim evet yada onu ben yaptım siz bana inanmayacaksınız, bana soracaksınız. Şimdi burada birisi ağzından tek kelime çıkarsa şimdi diyorum ki yav bu Türkiye’de yaşanan şeyler için buraya yazdım yazarken not başlıklarına bakıyorum yav bir iç savaş mıdır desem şimdi diyorum ki sayın Özese ne dedin sen bakayım iç savaş mı dedin sayın Haşıloğlu a bak iç savaş dedi. Ya şimdi ben nasıl konuşayım yani konuşurken bile Türkiye’de bir iç savaş yaşanmıyor mu? evde hanımınız size demiyor mu bu iç savaş nereye gidiyor Türkiye’de bu kurumlar arası savaş demiyor mu Allah aşkına. Arkadaşlarınızla bunu konuşmuyor musunuz? O günlük hayatımızdaki dili burada konuşamıyoruz. Bakın savcılar bana diyor ki, topluyorum sayın başkanım saatte gözüm yarım saati asla geçmeyeceğim. Şimdi bu iddianame beni siyaset yapmamı suç sayıyor sivil toplum örgütlerinde yer almamı suç sayıyor, bu iddianame beni Cumhuriyet halk partisini bu iddiana beni MHP’yi bu iddianame beni siyaseti ele geçirmekle suçluyor. Bu talimatları da Mustafa Balbay ile sayın Özbek’ten aldığımı söylüyor. sayın Özbek’i burada tanıdım, burada tanıdım sayın Özbek’i. Hatta arada dedi ki yav biz daha önce niye tanışmamışız ki dedi. Burada tanıştık. Balbay ile oturup konuşmuşluğumuz yok 6 tane telefon konuşması diyorlar, yalan. Onlar santral dinlemesi olduğu için tıpkı biz Anet Şahakyan benim sekreterim onu da aldılar içeriye şoförümü aldılar içeriye. Yani bir karım birde kızım kaldı dışarıda birde anam. Onun dışında zaten herkesi aldılar her evi bastılar her yere girdiler bana yav senin bir arşivin depon var mı bunu nerede tutuyorsun diye sormadılar hala kimse sormadı biliyor musunuz? Ben hala anlatmaya çalışıyorum orası benim depom değil kanal Türk’ün eşyalarını götürüp koyduğumuz yer, ben hala bunu kendimce anlatmaya çalışıyorum. Peki nereye geldik Cumhuriyet halk partisini ele geçirmeye çalışması CHP’ye üye değil. ADD, ya Şener Eruygur ile diyorlar Şener Eruygur’un karşısında muhalefettim orada telefon konuşmalarımda var. insanlar burada kime sorsanız, ADD içindeki ayrılıkta Şener paşanın bu tarafta benim onun karşısında yer aldığımı söyler, Mustafa Yurtkuran’ın telefon konuşmalarına bakın zaten göreceksiniz yani bunları böyle birbirine örümcek ağı gibi ördüğünüz zaman içinden çıkılmaz diye bir şey yok. bazı şeylerle ilgili susmamın sebebi Aykut beyle ilgili falan bunlar bunlar düzmece bunlar senaryo tahrif edilmiş gerçek o yüzden kabul etmiyorum. Ha sustum niye sustum? Yav tekrar mahkeme cezaevindeki adamla karşı karşıya gel, bugüne kadar sustum ama arkadaşlarım susma diyorlar söyle diyorlar e söylüyorum işte. Yani bütün bu tartışmaların odağına getirip beni böyle koydukları zaman mutlu mu oluyorlar bu iddianamenin amacı ne? Neresinde kuvvetli suç yani sayın başkanla benim tanışmışlığım yok, sayın başkanla benim bundan önce benim görüşmüşlüğüm yok, sayın başkanın görmediği kuvvetli suç şüphesini sizde uyandıran şey neyse bana söyleyin ben onu gidereyim bana sorun, benim hayatımda anlatamayacağım bir tek zerre yoktur bir salise yoktur. Zaten her şeyi ortay döktünüz hanginizin 10800 tane telefon konuşması var Allah aşkına söyleyin. Ailemin tamamıyla dostlarımla arkadaşlarımla 42 tane ağır hakaret içeren küfür içeren telefon konuşması var. Bu insanlar sevdayla geliyorlar ne olduğumu biliyorlar, benim kızım Nazlıcan burada sorun bakalım benim ağzımdan bir tek kötü laf duymuş mu, bir tek kere duymuş mu? o dedi ki bunları eklemişler sen söylemezsin bunları. İnsan bazen konuşurken kaçırıyor bazen iki kişi arasında. Niçin yapıyorlar? Bir siyasi linç kampanyası, olmasın olacağım, olacağım. 50 yıl yatırın 50 yıl sonra sokağın ışığına bırakın yapmam gereken neyse onun yapacağım, demokratik hakkımı, hukukumu, sevdamı, aşkımı asla terk etmeyeceğim ben bu aşkı bırakmam. Vatan, namus, ahde vefa, ben bu ülkenin kurucu değerlerini ben bu ülkenin büyük olma hayalini ben bu ülkeyle ilgili hayallerimi terk etmem. Niye siyasi konuşuyorsun, ne anlatayım size, ne söyleyebilirim size? Lütfen sizden yardım istiyorum. Siyasi konuşmayayım, ne anlatayım size? Önümüzdeki Cuma günü size demir yolu projemizi anlatacağım. Onun yanı sıra onun alt başlığı olarak hastane otomasyonu projemizin ben gözaltına alındığımda dosyalarımızın alınması sonucu AKP tarafından nasıl çalınarak uygulamaya sokulduğunu ama yanlış uygulandığını anlatacağım. İşte orada arkadaşlarım, Kartepe’deki eğitim çalışmalarına katılan arkadaşlarımla beraber hastane otomasyonu projesi geliştirdik, bunu internete koydunuz dosyalara koydunuz AKP çaldı ve uygulamaya koydu. Bunu anlatacağım size yeni kentler projemizi anlatacağım, Türkiye’de 5 yılda nasıl dışarıdan işçi getirerek Türkiye’nin iş gücünü büyütmek zorunda olduğumuzu anlatacağım. Tarım ve hayvancılık üzerine kuracağımız kentleri anlatacağım. Bana seçim propaganda çalışmasını burada geçirtirseniz bu kürsüden yapacağım, benim başka çarem yok, beni sokağa bırakın ben insanlarla kucaklaşayım, aşkımla buluşayım. O aşktan Türkiye’ye kötü bir şey doğmaz biz bir yanı ıhlamur bir yanı çınar kökleri bu topraktan beslenen ulu bir ağacız. Bizden ne isterseniz onu bulursunuz bizim sevda dışında bir şeyimiz yok, ben karşıtlığı severim çünkü siyaset bir karşıtlık sorunudur. Ama ben kutuplaşmayı sevmem. Biz eğer kutuplaşmayı sevseydik Cumhuriyet mitingleri sonrasında yada içerisinde derdim ki niye duruyorsunuz efendim şunu yapın bunu yapın. Öyle bir şey yok. yani ben üç buçuk milyon kişi topladığım mitinglerde darbeye karar verip onlarla birlikte bir şey yapmak için bir şey yapmadım, ama evde otururken arkadaşlarımla beraber parti kurarken buna parti kurma çalışması geldiler beni aldılar ve buna karar verdiler. Sayın başkanım, başka bir belge yok diye yazı geldi sizde okudunuz. Gelen belgelerin içerisinde Mutlu Ekizoğlu diye emniyet müdürünün gönderdiği bir rapor var okumanızı çok istiyorum o raporu onu da size sunacağım ayrıca orada diyor ki Tuncay Özkan yakın adamlarıyla birlikte iki gün sonra siyasi parti kuracaktır. Benimle ilgili izleme, gözleme, değerlendirme raporu. İki gün sonra siyasi parti kuracak adam gözaltına alınır mı Sayın başkan, Sayın Özese, siyasi parti kurmakla darbenin ilişkisini bana anlatır mısınız? Bir insan siyasi parti kuracaksa sizin vicdanınıza sesleniyorum darbe diye bir şeyin peşinde olabilir mi, Allah aşkına söyleyin. Kenara çekilir beklersiniz gelir sizi götürür bir yere koyarlar. Şu projeleri geliştirir mi bir insan? Lütfen olaya hukuk bilimi açısından bakmanızı rica ediyorum yoksa dediğim gibi burada size ancak siyasi projelerimizi anlatabilirim bundan sonraki süreçte çünkü hukuken söyleyeceğim bir şey kalmadı. Ne söyleyebilirim, ne anlatabilirim size? Sayın Özese’ye, Sayın Haşıloğlu’na benim söyleyecek başka bir şeyim yok sizi seviyorum, siz beni sevmeyebilirsiniz. Ama sizi sevmem sizin bana yaptığınız muameleye karşı çıkma hakkımı sonuna kadar kullanmaktan alıkoymaz. Nasıl sizin beni sevecek dahi olsanız bir suçum varsa onunla ilgili görüşünüzü bana sorarak açıklayarak sahihe kavuşturarak gerçeğe dökerek o konuda görüşünüzü oluşturacağınız gibi. Bende size diyorum ki bana suçumu söyleyin bana sorun bende size anlatayım. Ama böyle istiare yatacaksak, siyasi kumpasların, oyunları peşinden gideceksek sayın başkanım bundan sonraki savunmalarım siyasi olacaktır çok özür dilerim çünkü bu dava politik bir davadır bana başka çıkış yolu bırakmıyorsunuz. Mahkemeniz heyetiniz suçumu söylemiyor, suçumla ilgili karineleri söylemiyor. Avrupa insan hakları mahkemesine başvuracağım başvuramıyorum. Avukatlarım burada savcılıktan yanıt gelmiyor, savcılığa sordum Eylül ayından itibaren sordum hiçbir sorunun yanıtı yok. Tuncay Güney yazılacak yerlerin hepsine Tuncay Özkan yazıp dinleme kararı çıkartmışlar mahkemelerin hepsi vermişler dinlemeyi. Yurtdışı telefonu diyor Tuncay Güney’in telefon numarası kayıtlarda var ama Tuncay Özkan diye istemişler. Tuncay Özkan diye kendisinin önüne gelen talebi mahkeme, hakim onaylamış kararı vermiş. Tuncay Özkan diye dinleme yapmışlar. Kimi dinliyorlar Tuncay Güney’i bu kadar ciddi bu dava. O yüzden sizden ricam beni sevdiklerimle buluşturun. Sayın Özese vicdanınıza sesleniyorum kırın şu çemberi, kıramayacağınız bir şey yok. ben burada ne görüyorsanız oyum benim bir arka planım yok. ha başbakan gibi konuşmamı istiyorsanız siyasi rakibim varsa aranızda o zaman cübbesini çıkartsın siyaset meydanına çıksın karşı karşıya gelelim herkes oyuna baksın. Ama ben sizi yargıç olarak görüyorum hukuk vicdanınıza, yargıç vicdanınıza ağır caza yargıçlarının ceza yargıçlarının muhkem vicdanına kadim vicdanına seslenerek diyorum ki bu zinciri kırın beni yargılayın. Siz seni yargılamıyoruz deseniz ben bu davadan aklanmak zorundayım, hızlı yargılayın adil yargılayın tutuksuz yargılayın ve beni sevenlerle benim buluşmama bu aşkın bir araya gelmesine mani olmayın. Teşekkür ederim efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Siz konuşacaktınız.”

Sanık Mustafa Özbek söz istedi verildi:" Emcet bey konuşacak, ondan sonra ben konuşacağım.”

Sanık Tuncay Özkan Söz almadan konuştu:”Emcet bey konuştu.”

Sanık Mustafa Özbek:”Ben konuşuyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Siz oradan sıranızı salmışsınız yani, gelin bakın, gel bakalım yoktunuz burada.”

Sanık Mustafa Özbek:”Yaşlıyım diye en sona bıraktılar.”

Mahkeme Başkanı:" Öyle mi?”

Sanık Mustafa Özbek:”Evet.”

Mahkeme Başkanı:" Peki. Şimdi CD’yi değiştireceğiz sizde biraz oturun beş dakika ara verelim.”

Sanık Mustafa Özbek:”Hay hay tamam.”


Yüklə 0,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin