Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 9 Nisan 2010 günlü oturum açıldı



Yüklə 0,59 Mb.
səhifə5/7
tarix15.01.2019
ölçüsü0,59 Mb.
#96639
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri Av. Serkan Saçan ile Serdar Özersin’in geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu söz istedi verildi:" Sayın başkan sayın heyet, beyanlarıma başlamadan önce bir hususa değinmek istiyorum. Burada benim gibi savunmanlık görevini üstlenen meslektaşım avukat Yusuf Erikel kısa bir süre önce kanımca tutukluluk şartlarının oluşmadığı bir şekilde tutuklanmış ve buradaki bir kısım sanıkların savunma hakkı kısıtlanmıştır. Ben bu durumu mesleğim üstlendiğim görev nedeniyle hukuki açıdan kınıyorum. Sayın başkan, uzun zamandır sizleri aynı şekildeki beyanlarımızla belki de sıktık ama görüyoruz ki bizim söyleyeceğimiz farklı bir şey yok. soruşturmanın başladığı ilk günden bu yana mevcut dosya durumunda müvekkilim Tuncay Özkan aleyhine hiçbir değişiklik olmamıştır. 23 Eylül 2008 tarihinde dosya sanık Tuncay bakımından özellikle aleyhine olan hususlar bakımından ne ise günümüzde de odur. Gelişmelerde Tuncay samimi beyanları anlatımlarıyla kendisi hakkındaki yoğun suç şüphesini ortadan kaldırdı diye düşünüyorum. Bugün Tuncay’ı hayretle izledim aklıma bir hikaye geldi hepimizin bildiği bir hikayedir günün birinde bir diyarda bir padişah varmış. Her şey çok güzel gidiyor diye oturduğu yerde hiçbir şey yapmadan yeri içer hazine boşaldığında da vergi salarmış. Vergi saldıktan kısa bir süre sonra da adamlarını tedbiri kıyafet ile halk içinde gezdirir halkın tepkisinin ne olduğunu sorarmış. Her geldiğinde her vergiden sonra şöyle bir şey geliyormuş herkes üzülüyor, ağlıyor, dövünüyor, tepiniyor diye buda vergi salmaya devam edermiş. Bir iki üç, günün birinde saldığı adamlar koşarak gelmişler padişahım demişler adamlar çıldırdı, oynamaya başladı o zaman demiş vergiyi kesin. Bende bugün Tuncay’da aynı şeyi gördüm artık tutukluluk canına tak etti demek ki, bundan sonraki Cuma heyete sağlık otomasyonunu projemi anlatacağım dedi. Demek ki Tuncay’ın da burasına geldi artık. Benden önce Tuncay’ın müdafiliğini üstlenen sayın üstadımın da açıkladığı nedenleri tekrar etmekle birlikte yazılı beyanlarımızı da dün tarihi itibariyle dosyaya sunmuştuk. Artık şartları kalmamış tutuklu yargılanmanın sona erdirilmesini talep ediyorum. Tuncay’ın ifadesi alınmış delillerin hepsi toplanmış 11 Mart 2010 tarihli dayanak emniyet belgesine istinaden savcılığın dosyanıza gönderdiği 16.03.2010 tarihli yazıda bu durum açıkça belirtilmekte, huzurdaki tüm konuşmalarında ben bu ülkede kalacağım ben bu ülkede yanlışı düzeltmek için siyaset yapacağım diyen bir insanın zaten kaçması diye bir şey söz konusu olamaz delillerin toplanması nedeniyle karartması düşünülemez yoğun suç şüphesi biraz önce beyan ettiğim üzere samimi anlatımlar, dosyaya gelen bir çok maddi delille ortadan kalkmıştır düşüncesindeyim ve bu nedenlerle artık ben Tuncay’ı Nazlıcan’ına gönderin diyorum, saygı sunuyorum.”

Sanıklar Adil Serdar Saçan ve Oğuzhan Sağıroğlu müdafi Av. Serkan Saçan söz istedi verildi:" Sayın başkan ve değerli üyeleri selamlıyorum. Şimdi müvekkilim Adil Serdar Saçan için değil de Oğuzhan Sağıroğlu için tahliye taleplerinde bulunacağım, her Cuma olduğu gibi. Müvekkilimi 13.01.2009 tarihinde tutuklanmıştır 3. iddianamede sanıktır ve 3. iddianamenin son sıralarında yer almaktadır, ifadesi olarak da. Üstüne atılı suçun sebebi İbrahim Şahin’in adamlarından olduğunun gösterilmesidir. Sayın İbrahim Şahin’in aslında kiracısıdır, baştan beri söylediğimiz gibi. Telefon kayıtlarından başka hakkında aleyhinde delili söz konusu değildir. 15 aydır tutukludur, kendisine ifade sırasının gelmesi en az 10-12 ay süreceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bu tutukluluk eziyet haline dönecektir. Bizce tutuklulukta beklenen fayda fazlasıyla sağlanmıştır deliller toplanmıştır dava açıldıktan sonra ve davadan öncede delillerin artması ve eklenmesi ihtimali yoktur. Suçun vasıf ve mahiyeti kendisi örgüt üyesi suçlamasından bulunulmuş kendisi hakkında bize suçun mahiyetinin ve vasfının değişme ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Kendisi adresi belli olan devlet memuru öğretmendir. Dolayısıyla çok uzatmadan tahliyesini ve tutuksuz yargılanmasını talep ediyoruz, saygılar sunuyoruz.”



Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu söz istedi verildi:" Sayın başkanım özür diliyorum atladım. Heyetinize Tuncay’ın tafsilatlı şekilde açıkladı iki adet dinlenme kararının farklı tarihlerde farklı şekilde mahkeme dosyasına sunulmasına ilişkin 9.4.2010 tarihinde bir suç duyurusunda bulunulması talebimiz oldu. Eminiz ki yine bu konuda iddia makamı mütalaasında yargılamaya ilişkin değil diye muhtariyetimize kara verecektir. Bu suç duyurusunda bulduğumuz olay tamamen yargılamaya ilişkindir, onun için bu talebimizin nazara dikkate alınmasını talep ederiz.”

Sanık Mehmet Haberal müdafi Av. Dilek Helvacı söz istedi verildi:" Sayın başkanım sayın üyeler sayın iddia makamı, biz bugün diğer meslektaşlarım Köksal Bayraktar ve yasemin Antakyalıoğlu ile birlikte ortak imzalı bir dilekçe takdim ettik. Bu dilekçede müvekkilimizin sorgusu sırasında sayın mahkemeniz ve sayın iddia makamı tarafından yöneltilen sorularda müvekkilimiz tarafından cevaplandırılan ancak yazılı ifadesinde yer almayan hususlara ilişkin ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır. Bu dilekçeyi vermemizdeki sebep duruşma zabıtlarının yazılmasının zaman alması nedeniyle bir nevi müvekkilimizin verdiği cevaplarla ilgili bir hatırlatma mahiyetindedir. Bunlardan çok ana başlıklarıyla birkaç hususa değinmek istiyorum. Müvekkilimizin jandarma genel komutanlığında yapıldığı iddia edilen toplantıya katılmadığı iddianamede ilgili sayfalarında tespit edilen dijital verilerde sabittir. Bu konuyu dilekçemizin ekinde de dijital verilerle de tespit etmiş bulunmaktayız. Buna ilaveten müvekkilimizin Cumhuriyete saygı mitingine iştirak ettikten sonra hemen anıtkabire çelenk koyup olay, miting yerinden ayrıldığı ve mitingin her aşamalarında hiçbir şekilde yer almadığı bellidir. Sayın mahkemeniz üyesi Özese’nin kendisine yönelttiği soru üzerine müvekkilimiz ordu göreve pankartının açıldığı sırada burada olmadığını açıkça ifade etmiştir. Bu konuda niçin başkent üniversitesince daha sonra açıklama yapılmadığının sorulması üzerine de zaten YÖK başkanı Kemal Gürbüz ve diğer öğretim üyeleri tarafından üniversiteler bu provokasyonu tasvip etmiyor bunlar marjinal bir guruptur ve bizimle hiçbir bağlantısı yoktur şeklinde bir basın açıklaması yapıldığını. Kaldı ki bu konuda pankartı açan 11 kişinin de Ankara 25. asliye ceza mahkemesinde yargılanarak beraatlarına karar verildiğini belirtmişti, bu konudaki yazılı delillerde sayın mahkemenize dilekçemizin ekinde takdim ettik. Ayrıca Yalçın Küçük’ün dijital verilerinde profesör Hüsnü Göksel’in evinden örgüt evi diye bahsetmediği biz kendi aramızda şaka yollu olarak örgüt evi diye bahsederdik şeklindeki ifadenin bizzat bu konudaki dijital veride ve iddianamenin ilgili sayfalarında belirtildiğini söylemiştik, bu konuda da ilgili dokümanları dilekçemizin ekinde takdim ettik. Ayrıca sayın mahkemeniz ve sayın iddia makamı huzurunuzda görülmekte olan iddianamenin dışında kalan başka iddianamelerle ilgilide müvekkilimize sorular yöneltmişti, biz celse arasında bu hususları da araştırarak bunlarla ilgili belgeleri de diğer iddianamenin eklerinden temin ederek sayın mahkemenize sunduk. Bunlardan biri milli egemenlik hareketiyle milli iktidar hareketinin ayrı ayrı oluşumlar olduğu ve 14 Ocak 2008 tarihinde patalya otelinde yapılan toplantının hangi toplantı olduğuna dair soruydu. Müvekkilimiz profesör doktor Mehmet Haberal, 14 Ocak 2008 tarihinde milli egemenlik hareketi adlı eski adıyla diyalog gurubunun bir toplantısı yapıldığını ve bu toplantının çeşitli isimlerin bu harekete ne isim verildiği konusunda çeşitli fikirlerin ileri sürüldüğünü beyan etmiştir. Anladığımız kadarıyla milli iktidar hareketi yada milli cephe Doğu Perinçek tarafından bu oluşuma verilen bir addır, kendi yorumudur. Ancak kaldı ki bu dijital verilerde işçi partisinde yapılan arama sırasında elde edildiğinden ve bu aramanın hukuka aykırı olduğuna dair de Ankara Cumhuriyet savcılığınca düzenlenen iddianameyle kamu davası açıldığından dolayı bu dijital verilere de dayanılması mümkün değildir. Kaldı ki, o tarihte milli egemenlik hareketi adlı oluşum kamuoyuna da yazılı açıklamada bulunarak bu harekete milli egemenlik hareketi adı verildiğini kamuoyuna da açıklamıştır. Birde efendim yine üçüncü iddianamenin ekleri, ikinci iddianame menin ekleri arasında yer alan kanal B’nin Tuncay Güney’den elde edildiği ileri sürülen bir yazılı dokümanda kanal B’nin 2001 yılında kurulup kurulmadığı konusunda bir soru yöneltilmişti. Biz bu belgeyi de temin ettiğimizde buradaki kanal B’nin el yazısıyla yazılanın küçük b’nin aslında kanal 6 olduğunu tespit ettik bu konudaki yazılı dokümanı da dilekçemizin ekinde takdim ediyoruz efendim. Sayın başkanım değerli üyeler, bizim müvekkilimizin sorgusu sırasında sürekli olarak Bülent Ecevit’in tedavi süreciyle ilgili Recai Birgün’ün ifadesine atıfta bulunularak soru yöneltilmesi karşısında sayın mahkemenize bazı hususları tekrar arz etmenin zorunlu olduğu kanaatini taşıyoruz. Öncelikle müvekkilimizin bu tedavi sürecinde yer almadığı başkent üniversitesi Ankara hastanesince sayın mahkemenize gönderilen yazılı belge ve raporlarla sabittir müvekkilimiz sadece sayın Bülent Ecevit’in 4-5 2002 tarihinde gaz sıkıştırması sebebiyle hastaneye girdiği dönemde tedavisini yürüten sağlık ekibinde görev almış ve 5.5.2002’de de 26 saat kaldıktan sonra Bülent Ecevit sağlığına kavuşarak taburcu edilmiştir. Sayın Bülent Ecevit’in 17.5.2002, 27.05.2002 tarihleri arasında başkent üniversitesi Ankara hastanesindeki tedavi sürecinde müvekkilimiz Profesör Doktor Mehmet Haberal ihtisas alanı dışında kalması sebebiyle hiçbir şekilde görev almamıştır. Sayın mahkemenizce müvekkilimizin sorgusu sırasında bu ikinci kez yattığı ve kendisinin görev almadığı bu tedavi sürecindeki rahatsızlığının ne olduğu hususu sorulmuştur. Müvekkilimizde etmiş olduğu Hipokrat yemini gereğince zaten bu tedavi sürecinde yer almadığını kaldı ki bu bilgiyi de sayın Bülent Ecevit’in vefat etmiş olması nedeniyle ancak Rahşan Ecevit’in onay vermesi halinde açıklamasını mümkün olduğunu aksi halde etmiş olduğu bu yemine aykırı davranmış olacağını ve bunu asla kabul etmeyeceğini belirtmiştir. Ancak malumunuz olduğu üzerine biz sayın mahkemenizin biz sayın mahkemenizin ara kararına dayalı olarak, başkent üniversitesi Ankara hastanesinden tüm tedavi evraklarını ve raporlarını Sayın Bülent Ecevit’in kapalı zarfla teslim aldık ve sayın mahkemenize takdim ettik. Bu raporlar içerikleri tam olarak tarafımızca bilinmemekle birlikte sayın mahkemeniz üyeleri Sayın Özese ve Sayın Haşıloğlu ile birlikte ortak düzenlenen dosya açma tutanağında bu rahatsızlığı ilişkin tüm raporların belgelerin dosyada mevcut olduğu açıktır bu nedenle sayın mahkemenin sayın Bülent Ecevit’in rahatsızlığının ne olduğunu müvekkilimiz açıklamasa da bu raporlara bakarak tespit etme imkanına haizdir. Bu hususu tekrar sayın mahkemenizin takdirine arz etmek istiyorum. Sayın başkanım, biz bugüne kadar hep Recai Birgün’ün CMK 58/1 uyarınca müvekkilimizle arasında 2002 yılından beri devam eden davalar sebebiyle arasında ciddi husumet bulunması nedeniyle tanıklığına itibar edilemeyeceğini söylemiştik ve bunun bir hukuka aykırı delil olduğunu sürekli olarak sayın mahkemenize belirtmiş olmamıza rağmen müvekkilimizin sorgusu sırasında hep Recai Birgün’ün ifadesine atıfta bulunarak sorular yöneltilmesi karşısında. Recai Birgün ile ilgili çeşitli basın yayın organlarında yayınlanan haberlerle ilgili bir çalışma yaptık bunu da sayın mahkemenize şimdi takdim edeceğiz. Bu çalışmada öncelikle Recai Birgün’ün İstanbul Cumhuriyet savcılığında ifadeye çağırıldığı tarihte yani savcılıktaki ifadesinden 14 gün önce Türkiye büyük millet meclisine yapmış olduğu bir açıklamaya ilişkin gazete kupürlerini takdim ediyoruz. Bu gazete kupürlerinde kendisine yöneltilen soruya Ecevit’e başkent üniversitesinde yanlış bir tedavi mi yapıldı, doktorlar bu konuda bir komplo mu kurdular diye soru yöneltilmesi üzerine, hayır böyle bir şey doğru değildir ben doktorları suçlamıyorum kesinlikle suçlamıyorum Haberal’da bu olayın içinde doğrudan hiçbir şekilde yer almamıştır. Kendisiyle davalarım vardır 2003 yılından beri kendisiyle görüşmüyorum ancak bu sürece doktorlar yada bazı kişiler bilerek yada bilmeyerek iştirak etmiş olabilirler demiştir. Ve buna ilişkin çeşitli organlarda bu beyanatları yayınlanmıştır. Ancak aradan 14 gün geçtikten sonra Recai Birgün savcı Zekeriya Öz huzurunda vermiş olduğu ifadede önceki beyanatlarıyla çelişerek bu kez başkent üniversitesi Ankara hastanesindeki hekimlere ve müvekkilimizi de hedef alan çeşitli gerçeğe aykırı beyanda bulunmuştur. Bu beyanları kendi beyanatlarıyla çelişmektedir. Recai Birgün ayrıca savcılığa vermiş olduğu ifadesinin ikinci sayfasında Bülent Ecevit’in evine gizlice arkadaşı doktor Mücahit Pehlivan’ı getirdiğini ve içeri bir röntgen cihazını gizlice sokarak yapmış oldurduğu muayene neticesinde sayın Bülent Ecevit’in tedavi olduğunu sağlığının iyi olduğunu tespit ettirdiğini. Ancak doktor Mücahit Pehlivan’ında kendisine iyi bakması dinlenmesi gerektiğini ve bir korse takması konusunda kendisine uyarıda bulunduğunu beyan ederek başkent üniversitesinde yapılan tedavinin doğru olduğunu kendi beyanıyla da tevsik etmiştir. Ayrıca efendim yine Recai Birgün ifadesinin ekinde savcılık ifadesinin ekinde çeşitli gazete haberlerini ilaveten olayların kronolojik gelişimiyle ilgili kişisel notlarını sunmuştur. Bu kişisel notlara baktığımızda da 4-5 2002, 5.5.2002 tarihlerinde Bülent Ecevit’in bu hastaneye gaz sıkışması nedeniyle girdikten sonra profesör doktor Turgut Zileli başkanlığındaki bir hekim heyet tarafından yapılan basın açıklamasında, Bülent Ecevit’in derhal işe başlayacağının kamuoyuna bir basın açıklamasıyla sunulduğu belirtilmiştir. Yani müvekkilimizin görev aldığı o bir günlük süreçte sayın Bülent Ecevit sağlığına kavuşmuş ve hastaneden taburcu edilmiştir, Recai Birgün’de beyanıyla bunu teyit etmektedir. Biz bu güne kadar hep Recai Birgün’ün tanık olamayacağına dair hukuki değerlendirmeleri sayın mahkemenize sunduk ancak sayın mahkemenize bugün siyasi gelişmeleriyle ilgili bazı önemli notları sunma zorunluluğu karşısındayız. Çünkü hukuka aykırı delil olmasına rağmen bu kişinin tanıklığına itibar edilip müvekkilimize soru yöneltilmesi açıkça söylemek gerekirse hukuka aykırı bir delilin yargılama konusu yapılmasıdır. Recai Birgün 2002 yılı sonlarında bu olayları gündeme getirdikten İstanbul 3. bölgeden DSP kontenjanından millet vekili adayı olarak gösterilmiş ve bu gelişme o tarihteki çeşitli basın yayın organlarında Ecevit’in iki yıl koruma müdürlüğünü yapan Recai Birgün millet vekilliğiyle ödüllendirildi şeklinde adlandırılmıştır. Recai Birgün millet vekili seçildikten sonra 31.05.2007 tarihinde milliyet gazetesine yapmış olduğu açıklamada millet vekilliğini hakkettiğimi düşünüyorum siyasete atılmayı kafama ta 1984 yılında koymuştum ama bir sıram vardı. Ben iyi bir vali olduktan sonra milletvekili olmayı düşünüyordum. Hatta benim beyefendinin koruması olarak henüz 5-6 ay olmuştu ki bir gün meclis müdürlerinden Zekai Çoban ile sohbet ediyorduk tam iktidar kulisinin koridordaki koltuklara ben bu meclise bir gün gireceğim yazıp o günün tarihini de atmıştım, öyle bir yere yazdım ki halen durur şimdi de kafama yazdığım başka bazı yazılar var demiştir. Recai Birgün 26 Temmuz 2007 tarihinde millet vekili seçilip mazbatasını aldığı gün yine Türkiye büyük millet meclisine yapmış olduğu açıklamada bu kez siyasete atılmayı 1980’den beri düşündüm bunu planladım sayın Ecevit’in yanına girince bu isteğim daha da arttı demiştir. Recai Birgün aradan bir süre geçtikten sonra DSP’ye mensup bir milletvekili olmasına rağmen yerel seçimler sırasında CHP’nin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediği için DSP başkanlık divanının kararıyla tedbirli ihraç istemiyle merkez disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Buna ilişkin gazete kupürleri dilekçemizin ekindedir. Recai Birgün DSP genel başkanı Zeki Sezer’in istifasından sonra ise bu kez basına vermiş olduğu beyanatlarında eğer benimle ilgili ihraç talebinden vazgeçilirse bende DSP’ye genel başkan olarak da aday olmak istiyorum demiştir. Recai Birgün’ün ifadesinde atıfta bulunduğu doktor Mücahit Pehlivan’da aynı şekilde Bülent Ecevit’in tedavi süreciyle ilgili iddiaları ortaya atmasından sonra sayın Rahşan Ecevit’in kontenjanından milletvekili olarak seçilmiştir ve daha sonra sayın Rahşan Ecevit’in DSP’den ayrılmasından sonra Recai Birgün ile birlikte ikisi de aynı anda bu partiden istifa ederek bağımsız millet vekili konumuna geçmişlerdir. Recai Bİrgün ile Mücahit Pehlivan’ın isimleri son günlerde farklı bir konuyla gelmektedir, bu dilekçemizin ekinde takdim ettiğimiz haber kupüründe anayasa değişikliği paketinin Türkiye büyük millet meclisinden geçmesi için AKP’nın bağımsız millet vekillerine bağlı, kendini buna bağladığı ve AKP’lilerin Recai Birgün konusunda ümide kapılmalarında hem yaptıkları sohbette edindikleri olumlu izlenimin hem de ergenekon davasındaki tavrının sebebiyet verdiğini belirtmişlerdir. Kısaca Recai Birgün siyasi geçmişine bakıldığında mensubu olduğu parti aleyhine dahi politik hırsları doğrultusunda aleyhinde faaliyet göstermekten çekinmeyen bir kişidir. Bir tarafta savcılıkta vermiş olduğu beyanatlarıyla basına vermiş olduğu beyanatları arasında açıkça mübayenet bulunun ve bunu bir politik malzeme olarak kullanan Recai Birgün karşımızdadır. Diğer tarafta ise ömrünü insan sağlığına adamış bugüne kadar yüzlerce hastayı tedavi etmiş, binlerce hekimi ülkemize kazandırmış bir bilim adamı olan Mehmet Haberal vardır. Ayrıca sayın mahkemenize takdim ettiğimiz başkent üniversitesi Ankara hastanesinin tutanağında Recai Birgün’e merhum Bülent Ecevit ile ilgili heyet raporunun elden teslim edildiği sabit olmasına rağmen Recai Birgün elimde bir belge yoktur diye sayın mahkemenize bir yazı yazmıştır oysa dosyadaki tutanakta sağlık raporunun kendisine tutanakla Bülent Ecevit’e sunulmak üzere teslim edildiği sabittir bu tutanakta biz bu dizi pusulasından tespit etmiş bulunmaktayız. Peki Recai Birgün 2002 yılında bu tutanak, bu tedavi tutanakları kendisine sözlü ve yazılı olarak iletilmiş olmasına rağmen niçin o tarihte suç duyurusunda bulunmak yerine bu tarihe kadar beklemiştir. Bunun tek sebebi bu konuyu gündemde tutarak hem sayın Bülent Ecevit’in politikadaki saygın imajını kullanarak kendine bir yer edinmek hem de politik ihtirasları doğrultusunda müvekkilimizin de ismini karıştırarak maalesef bunu bir siyasi malzeme olarak kullanma çabasından ibarettir. Recai Birgün ile ilgili bu açıklamalarımız kendisinin hem CMK 58/1 uyarınca tanıklığa engel hali bulunan bir kişi olduğunu hem de siyasi geçmişine bakıldığında da ifadelerine itibar edilemeyeceğini ortaya koymaktadır, teşekkür ederim efendim.”

Sanık Mehmet Haberal müdafi Av. Köksal Bayraktar söz istedi verildi:"Efendim meslektaşımın huzurunuzda açıklamış olduğu bu hususlara aynen katıldığımı ve ayrıca 5 Nisan 2010 tarihli ve 9 Nisan 2010 tarihli ve biraz sonra size takdim edeceğimiz dilekçenin içeriğini tekrarladığımızı önemle arz ve beyan ederim. Bu arada yüksek makamınıza şunu arz etmenin bir görev olduğunu düşünmekteyiz diğer meslektaşlarımızla beraber ceza muhakemesi kanunun 196. maddesinin 4. fıkrasına dayanılarak görüntülü ve sesli iletişim tekniğinden yararlanmak suretiyle iki tam gün müvekkilimizi dinlemeniz, müvekkilimizin ifadesini almanız ve onu çapraz sorguya tabi tutmanız yönündeki kararınıza savunma olarak teşekkür etmekteyiz, bunu önemle belirtmek isterim. 6 Nisan tarihinde huzurunuzda verdiğimiz savunma buna başka bir değişle ilk savunma denilebilir ilk savunmada açıkladığım gibi biz Türk ceza kanunun 314, 311 ve 312. maddelerinin ithamıyla karşınızda bulunuyoruz. Şimdi bu maddeler tekrar ediyorum çok kısa belirteceğim değerli zamanınızı almamak için. Bu maddeler Türk ceza kanununun en önemli ve en ağır maddeleridir. Dolayısıyla siz çok ağır bir itham altında bir kişi bulundurduğunuzda onun delillerinin somut delillerinin şahıs itibariyle olay itibariyle eşya itibariyle en önemli delillerini de ortaya koymanız gerekir. Yargı olarak, makamınıza seslenmiyorum ama yargı olarak bu gereklidir. Nitekim ceza kanununun 314. maddesinde yeni Türk ceza kanununu hazırlayan ekipte bunu bu şekilde mütalaa ederek 314. maddenin son fıkrasında 220. maddeye atıf yapmıştır. Ve Türk ceza kanunu 220. maddesi, 314. maddenin yani silahlı örgütün uygulanabildiği ahvalde 220. maddedeki araç gereç ve yapı kişi itibariyle elverişliliği aramıştır. Dolayısıyla bu delillerin mutlaka ve mutlaka ortaya konulması gerekir ayrıca 311 ve 312. maddelerde cebir şiddet önemli bir unsur olarak ortaya konulmuştur. Bugün sürekli olarak darbeden söz edildiği efendim 311 ve 312’nin vahameti darbe sözcüğüyle falan izah edilemez 311 ve 312. maddeler ihtilal anlamını taşımaktadır, ihtilal yada ihtilale teşebbüsü ifade etmektedir. Huzurunuzdaki davadaki deliller, katiyen böyle bir hareketi meydana getirici nitelikte değildir. Bunu açıkça ifade etmek lazım yani çeşitli guruplar halka açık toplantılar bir takım sözler gazete beyanları siyasetçilerin beyanlar bütün bunlar 311 ve 312. maddedeki fiillerin gerçekleştirilmesi yönünde elverişli ve yeterli hareketler değildir. Bunu tekraren ifade etmekte yarar var. Sayın başkanım ve değerli üyeler, müvekkilimin ifadesi alınmıştır artık hiçbir şekilde kaçma şüphesinin olmadığı da açık bir gerçektir zaten bundan önce de yoktu ama bu andan itibaren böyle bir ihtimali dikkate almak mümkün değildir. Suç işlediği yönünde kuvvetle şüphenin de bulunmadığını buradaki iki gün boyunca aleniyet kuralı gereğince ortaya konulan delillerle tespit etmiş bulunmaktayız delilleri karartma imkanı ve şüphesi de yoktur. Ama yani ceza usul kanununun 100. maddesinde yer alan unsurlar olayımızda meydana gelmemektedir, yoktur bunlar. Ama buna karşılık müvekkilimin defalarca huzurunuzda arz ettiğimiz gibi ağır bir hastalık altında bulunduğu da bir vakadır bir olgudur. Kalp hastalığı, damar hastalığı, tansiyon hastalığı ve bunu her an tetikleyen psikiyatrik bir takım rahatsızlıklar müvekkilimi gerçekten sayın makamınızın tespit ettiği bundan önceki duruşmada belirtilen ölüm riski altında bulunma durumunu başka bir ifadeyle her gün ölümün uçurumun kenarında yaşayan bir varlık konumuna getirmiştir. Şimdi bundan önceki duruşmalarda söylenmeyen bir tek şey var bunu dramatize etmekte fayda var. 6 yada 7 metre karelik bir hastane odası hep aklımıza bu geliyor, hayır öyle değil sadece yoğun bakımda hayatını kaybeden acılarla iniltilerle haykırışlarla kaybeden insanların yanında yatan bir hasta ve bu hasta da kalp hastasıdır psikiyatrik tedavi altındadır. Damar hastalığıyla yüz yüzedir, dolayısıyla hastanedeki hayatı gerçekten çekilmez bir özellik içindedir. Ve müvekkilimiz gerçekten hayati bir tehlike altındadır. Bunları bütün bunları dikkate alarak yeniden ifade ettiğimiz ceza muhakemesi kanununun 100. maddesinin şartlarının artık olayda var olmadığının sayın heyetinizce yüksek heyetinizce dikkate alınmasını ve müvekkilimizin bihakkın ya da teminat karşılığı yada adli kontrolün şartları dikkate alınarak tahliye edilmesini bilvekale saygıyla arz ve talep ederiz efendim.”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer söz istedi verildi:" Sayın başkanım ben talebimizi yazılı olarak iletmiştim, bir konuda açıklama ihtiyacı hissediyorum. 19 Mart 2010 bundan üç hafta önce yapılan duruşmada talepler sonrası sayın heyetiniz karar vermek üzere çekildiğinde biz avukatlar olarak burada bir olay yaşadık bu konuyu size açıklamak istiyorum. Siz heyet olarak çekildikten sonra ben kalemden aldığım 4 tane dosyayı dijital ortamda bilgisayarımda inceliyordum, o gün savunmasını tamamlayan Av. Yusuf beyde burada diğer avukatlarla sohbet ediyordu. Bu belgeleri ben incelerken sanıyorum Neriman Aydın’ın dosyasıyla ilgili gelen belgeler arasında Yusuf beyin şüpheli olarak ismi yer alıyordu. Yusuf bey sen böyle böyle konuşuyorsun sohbet ediyorsun orada ama bak burada ismin şüpheli olarak yer alıyor diyence dikkatini çekti. Geldi belgeye baktı ya benim içinde böyle söylüyor diyor ne yapayım ben dedi. Sanıyorum Celal beydi dilekçe hazırla şikayet et senin müvekkilin telefonunuz dinlenmiş şeklinde bir iki görüş çıktı ortaya. Cuma akşamı bu konu konuşulurken ben dedi pazartesi günü ilk iş o zaman gideceğim suç duyurusunda bulunacağım bu konuyu Ankara’ya da şikayet edeceğim. Bende kendisine takıldım, savunmanda zaman zaman adalet bakanından Sadullah abi diye bahsediyorsun o zaman dilekçenin bir örneğini de bana ver o da ne kadar endazesi neymiş ölçüsünü al dedim. Bir meslektaşımızda dedi ki, bu mikrofonların kırmızı ışıkları yanıyor gördünüz mü dedi. Şimdi Cuma akşamı sayın başkanım böyle bitti. Pazartesi sabahı biz işe giderken yolda radyodan avukat Yusuf Erikel’in gözaltına alınmış olduğunu bürosunda aramalar yapıldığını öğrendik. Biz soruşturmanın konusun ve içeriğini şu anda haliyle bilemiyoruz. Ancak bu konunun sanıkların savunma hakkının ve avukatların müdafilik görevi üzerinde baskı oluşturup oluşturmayacağına dair takdiri de sayın mahkemenize bırakıyorum. Bu konuda ikinci örnek oldu bu, belki de üçüncü örnek. Devam eden birinci yargılamada avukat Hüseyin Buzoğlu diğer salonda kalktı gün boyu süren bir savunma yaptı ve savunmasını bitirdikten sonra birkaç gün sonra benzer bir gözaltı işlemine maruz kaldı bu dosyanın sanığı. Geçen hafta geçen celselerde yaşanan Yusuf beyin durumu ve henüz soruşturma safhasındaki avukatlığı nedeniyle bir emekli üsteğmen gazi üsteğmen avukat Serdar Öztürk’te şu anda hala iddianamesi hazırlanmamış mahkemeye takdim edilmemiş bir şekilde yargılanmayı bekliyor. Ben bu konuyu yaşadığımız şekliyle size anlatarak konunun hem tutanaklara geçmesini hem de ne şekilde görüntü arz ettiğini sayın mahkemenizin takdirine bırakıyorum saygılar sunarım.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim duruşmada bahsettiğiniz kırmızı ışık yandı bilmem ne onlardan kasıt nedir, onu bir açar mısınız? Yani mahkemeyi ilgilendiren bölümü neresidir yani o dinleme midir, yani nedir o onu?”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer:”Efendim biz zaman zaman, efendim ben şimdi bunun bir teknik arıza mı, yoksa bir dinlemeden mi kaynaklandığını takdir edersiniz ileri süremem bilemem. Ama konunun Cuma akşamı bu şekilde yaşanmasının müteakip pazartesi günü bu konuda dilekçe vereceğim dedikten sonra bir avukatın gözaltına alınmış olması da rastlantı olabilir yada bu konu biliniyorsa maksatlı olabilir. “

Mahkeme Başkanı:" Buradaki görüşmelerden kaynaklı mıdır, diye düşünüyorsunuz?”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer:”Efendim olma ihtimali vardır diye değerlendiriyorum. Çünkü bu ışıklar zaman zaman.”

Mahkeme Başkanı:" Somut bir şey var mı, somut bir şey var mı yani?”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer:”Efendim bunu tespit etme imkan ve kabiliyetine sahip değiliz takdir ederseniz.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı.

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer:”Efendim konuyu ilettim saygılar sunarım.”

Mahkeme Başkanı:" Ancak şunun bilinmesini isteriz ki ara verdiğimiz an bağlantı kesilir. Bunu hassaten söylemek isteriz yani, ara verildiği sürece duruşmaya başlamada, başladığımızdan ara verdiğimiz süreç dışında kalan bölümlerde bağlantı kesilir. Yani kayıt durur, bunu öncelikle bilmenizi isteriz.”

Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Av. İlkay Sezer:”Sayın başkanım, kaydın durması dinlemenin yapılamayacağı anlamına geliyor mu bilemiyorum. Yani teknik donanımı buradaki teknik donanımı bilmediğim için bu şekilde söylemek durumundayım. Kayıt yapılmasa de bu ses başka bir yerden dinlenebilir mi onu bilemiyorum. Bunun için donanımı incelemek gerekir onunla ilgili bir inceleme yaptırmıştı sayın mahkeme.”



Sanık Mustafa Ali Balbay müdafi Av. Aydın Metin söz istedi verildi:" Sayın başkanım kıymetli üyeler, müvekkilimiz Mustafa Balbay’ın gerek ifadesini vermesinden önce ve gerekse ifadesini verdikten sonra savunmasına ve hakkındaki atılı suçlamalara cevap olabilecek mahiyette son derece haklı ve hukuki dayanakları olduğuna inandığımız açıklamalarımızı meslektaşım sayın avukat Mehmet ipek ile birlikte müteaddit kereler sayın mahkemenize sunduk. Bu taleplerimizin ve bu açıklamalarımızın Balbay’ın müdafileri olarak bize kazandırdığı tabiri caizse sayın başkanın lehimize oy kullanmasını sağlamak olmuştur. Bu husus tabi savunma tarafı olarak bizleri ciddi olarak umutlandırmıştı. Ancak aradan geçen süre bu sürede yargılamanın geldiği aşama ve seyri itibariyle bu haklı tahliye taleplerimizin çoğunluk görüşü haline geleceğini ve bu suretle müvekkilimizin haketmiş olduğu tahliyeye ve özgürlüğüne kavuşacağına dair inancımızda ve bu inancımıza ilişkin umudumuzda maalesef her geçen gün zayıflamaktadır. Balbay ve Balbay’ın tutuklulukta geçirdiği sure göz önüne alındığında artık tutuklama kendisi bakımından tedbir olmaktan çıkmış ve peşinen bir ceza ve cezalandırma haline çoktan gelmiştir. Şimdi Sayın başkanım sayın üyeler, yargılamanın geldiği bu aşamada daha önceki beyanlarımızı savunmalarımızı açıklamalarımızı tekrarlamanın sayın heyetinizi sıkmaktan öteye geçeceğini ben çok iyi biliyorum. Ancak hukuka inanan ve hukukun dolayısıyla yasaların öngördüğü şekilde adaletin gerçekleşmesi konusunda görev yapan biz avukatlarında başka bir çaresi yok. bu nedenle genel kapsamda daha önceki aşamalarda özellikle deliller konusundaki kanuna aykırılıklar hususunda yapmış olduğumuz tespitlere bu aşamada itibar etmenizi hükümle birlikte değerlendirilmesi konusunda vermiş olduğunuz kararı tekrar tekrar gözden geçirmenizi bu deliller ile ve bu delillerin günün birinde yargılamada tartışılması ve değerlendirilmesi aşamasında kanuna aykırılıkların açıkça ortaya çıkacağını bu konudaki taleplerimizin açıklamalarımızın savunma tarafı olarak bizler doğruluğuna olan inancımızı tekrar tekrar belirtmek istiyorum. Bu nedenle yüce heyetiniz deliller konusunda gerekli hassasiyeti ve gerekli özeni lütfen göstersin bu, bu yargılamada huzurda bulunan özellikle tutuklu sanıklar bakımından son derece önemli. Bu nedenle bu deliller konusundaki taleplerimden sonra yargılama konusu olayına ilişkin bir takım gözlemlerimi ve bu gözlemlerle bağlantılı olarak da özellikle çete suçlamasına yönelik bir takım tespitlerimi yüksek heyetinizle paylaşmak istiyorum. Zira hukuki olarak söyleyebileceğimiz müvekkilim Balbay yönünden hemen hemen her şeyi söyledik. Kendiside yüksek huzurda bugünkü yapmış olduğu konuşmasında mevcut durumunu gündemde güncel olan olaylarla bağlantılı olarak tekraren sizlere izah etti. Oldukçada teferruatla ve doyurucu bir şekilde kendi durumunu izah ettiği kanaatindeyim. Ben yüksek huzurda görülmekte olan bu davada çete suçlamasına yönelik olarak mevcut durumu ve şahsı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Şimdi efendim biz savunma avukatları olarak fiziki koşullar her ne kadar zor olsa da yani çalıştığımız yazıhanelerimiz İstanbul’un merkezinde yaklaşık 100 kilometrelik bir seyahatten sonra buraya geliyoruz. Elimizden geldiğince bu davaları bu davayı takip etmeye çalışıyoruz. Özellikle Cuma günleri ve aramızda yapmış olduğumuz paylaşım çerçevesinde bu davayı takip ediyoruz. Tabi davada iddianamenin sayfa sayısı oldukça fazla ekleri 10 binlerle 100 binlerle ifade ediliyor klasör sayısını tam olarak ben bilmiyorum. Hal böyle olunca dava açıldığı zaman sadece müvekkilim Balbay ile ilgili olan bölümleri ve onunla ilintili ilişkili olabileceğin düşündüğümüz sanıkların durumlarını okuduk inceledik ve bu kapsamda duruşmaya geldik. İlk tabi o zaman ilk duruşmada tutuklu sanık sayısı çok daha fazla burası çok daha fazla kalabalık. Benim gözüme bir şey çarptı, tutuklu sanıklar arasında bir sakalları oldukça uzamış yani ilk gözde fiziki özellikleri bakımıyla huzurda bulunan tutuklu sanıklardın ayrılan bir iki kişi vardı. Bilmiyorum tabi kim olduğunu da bilmiyorum dediğim gibi iddianameyi de enine boyuna incelemiş değilim. Bildiğini düşündüğüm avukat arkadaşlarımdan sordum kim dedim bu tutuklu, bana dediler ki ki o bilgiler daha sonra yanlış çıktı. ODTÜ’lü bir öğrenci dediler. Allah Allah dedim ODTÜ’lü bir öğrencinin burada ne işi var. Yani peki dedi ODTÜ’lü bir öğrenci herhalde dedim kendisini dine vermiş tutukluluğu süresince iç huzuru dindarmış. Aradan birkaç duruşma geçti merak ediyorum izliyorum hiç konuşmuyor, geliyor hiç kimseyle de konuşmuyor mahkemeden de herhangi bir talebi yok. Geliyor duruşmalara ve buradan çıkıyor gidiyor bir, iki, üç sorgular yapılmaksızın bir iki tahliye gerçekleştikten sonra ve bende bu merakım üzerine araştırdım, Ankara ilinde Çankaya’da çalışın bir taksici. Allah Allah diyorum Çankaya’daki bir taksicinin bu davada varlığı iddia edilen bu ergenekon davasında ne işi var. Sorduk hatta avukatı da yok burada bir takım meslektaşlarımızda kendisine yardımcı oldu iki sayfalık bir metin yazdılar eline tutuşturdular kalktı huzurda okudu. Sizlerde son derece isabetli olarak ancak gecikmiş olarak yanlış hatırlamıyorsam 18-19 ay tutuklu kalmış tahliyesine karar verdiniz geçti gitti. Ben şunu anladım, yani bir taksi şoförü de ergenekon davası ergenekon olarak adlandırılan bu örgütün üyesi olabiliyor ve bu davada sanık olarak yargılanabiliyor ben yine bu soruşturmalar yapılırken televizyonda izliyorum. Teğmenlerin gözaltına alındığını duydum, gene hayretler içerisindeyim. Neden, yani bir darbe soruşturması yapıldığını biz biliyoruz ancak ordunun gerek rütbe olarak gerek yaş olarak en alt sınıfında yer almakta olan teğmenler gözaltına alınıyor. Yani içimden şunu geçiriyorum ya bir darbe yapılacaksa bu bir darbe süreci bir darbe gündemdeyse bu teğmenlere mi kalmış dedim. Tabi dava açıldı, teğmenlerin durumu konusundaki bu merakım çerçevesinde konuyu araştırdım ancak şöyle bir husus var dava konusu yapılan yada iddia konusu yapılan darbe; 2002 ila 2003 yıllarında planlanmış tabi teğmenler konusundaki iddiaların süreci farklı ama e teğmenler herhalde o tarihlerde 16-17 yaşlarında olmalı muhtemelen liseye gidiyorlar. Yani gene bu örgüt içerisindeki yerleri konumları hangi amaca ne şekilde hizmet eder mahiyette her yönüyle tartışmalı gene anlamıştım teğmenlerin durumunu. Sonra zaman içerisinde burada bir takım iddiaları bir takım senaryoları gördükten sonra bu durumu fark ettim. Ha bu husus aslında bu yaş itibariyle olan durum buradaki polis memuru arkadaşlar içinde geçerli bir kısım astsubay arkadaşlar içinde geçerli. Yani onların bu 2002, 2003 ila 2003 sürecinde gündemde olduğu yada planlandığı iddia edilen darbeyi darbe sırasında görevde olmaları diye bir şey söz konusu dahi edilemez. Sonra tutuklu sanıkların profillerine baktım. Bir inşaat işiyle uğraşan tutuklumuz var, bir emlak komisyoncusu var. Gene bildiğim kadarıyla kimi meslekleri konusunda hata yapıyorsam kendilerinden özür dilerim, restoran işletmecisi bir iş adamı var. Bu kapsamda hala ne yaptığını bilmediğim ve anlamadığım bir tutuklu bayan var, onun şoförü veya çalışanı konumunda olan bir işçi var. Bunların hepsi bu varlığı iddia edilen ergenekon terör örgütünün üyesi yani silahlı bir çetenin üyesi olmakla suçlanıyorlar. Tabi, tabi bu durumlarını arz etmiş olduğum tutuklu sanıkların aslında bir tek özellikleri var bu husus genç teğmenler içinde geçerli polis memuru yada emniyet görevlisi arkadaşlar bakımından da geçerli. Hatta gene duyduğum öğrendiğim kadarıyla bir öğretmen arkadaşımızda var o da tutuklu bu husus onun içinde geçerli. Nedir o, bu insanlar hayatlarının bir anında bu anında bu anında bölümünü özellikle belirtiyorum döneminde bile değil. bir anında İbrahim Şahin ile kimileri tanışmış olmak kimileri o tanışıklıktan dolayısıyla irtibatlandırılmak gibi bir talihsizlikle karşı karşıya kalmışlar. Yani tek ortak özellikleri tek ortak paydaları bu. Ha şimdi kim İbrahim Şahin, burada avukatı sayın meslektaşımız çırpınıyor sağlık durumunu gerek geçmişteki sağlık durumunu gerek halen süreçteki hastalığını tedavi imkansız hastalığını ve resmi kurumlar tarafından verilmiş olan cezai ehliyeti olmadığına dair raporları yani maddi bulguları ortaya koymakla çırpınıyor. Buna rağmen bu kimlikteki yada bu sağlık durumundaki bir İbrahim Şahin ile ilişkilendirilmek suretiyle böyle bir örgütün varlığı iddia edilen bir örgütün silahlı kanadı suikast timi yaratılıyor ve böylelikle buradan hareketle bir silahlı çetenin varlığı iddia edilebiliyor. Şimdi efendim müvekkilim Balbay yüksek huzurda yargılanmakta olan sanıklardan meslektaşı Tuncay Özkan’ı gene Mustafa Özbek’i, Cumhuriyet gazetesi hissesinden dolayı Gürbüz Çapan’ı ve mesleğini icra ettiği sırada tanıdığı Hasan Atilla Uğur’u tanıyor. Onların dışında hiç kimseyi şahsen tanımıyor tabi basından tanıdığı yada kamuoyunun normla şekilde tanıdığı bir takım insanlar elbette vardır ama şahsi münasebet tesisi bakımından tanıdıkları sadece bunlarla sınırlı. Balbay tüm bu komposizyon içerisinde tüm bu sanıklarla beraber silahlı çete üyesi olmakla suçlanıyor. Yani işin garipliği ve işin anlaşılmaz olan noktası bu. Şimdi efendim sayın iddia makamı bu suçlamayı ortaya koyarken bu tabirimi mazur görsünler. Aslında silahlı çete suçlamasının silahlı çete iddiasının mevcut yasal zemininde tutmayacağını biliyor. Onun için bugüne kadar ki uygulamanın ve yüksek Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarının tamamının dışına çıkarak yeni bir çete tanımlaması yapıyor. Çünkü bizim bildiğimiz geçmişte malum aliniz bir çok kararda vermişsinizdir uygulamaya konu olan 220. madde ile bağlantılı olmak üzere 314. maddede tarifini bulan silahlı çete çok ciddi bir çete bu çetede, yani bir ast üst ilişkisi içerisinde bir disiplinli örgütlenme biraz önce sayın hocamın da belirtmiş olduğu şekliyle bu elverişlilik unsurları iddia konusu yapılan eylemleri işleme konusundaki mevcut durumu ve elverişliliği mutlaka alacak. Ancak bunun böyle olmadığını sayın iddia makamı biliyor ve onun için diyor ki yargılama konusu edilen çete öyle bir çetedir ki üyeleri bu çeteye üye olduklarını bilemeyebilirler. Çete kapsamında faaliyet gösterirler ama ne yaptıklarını bilmezler. Şimdi efendim ben size sormak istiyorum, iddia konusu yapılan eylemlerin ciddiyeti Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak Türkiye büyük millet meclisinin görevini yapmaya engellemek ortadan kaldırmak, halkı isyana teşvik. Bunlar Türk ceza kanununda öngörülen ve müeyyidesi itibariyle en ağır ithamları içeren en ağır müeyyideleri içeren suçlamalar. Şimdi siz varlığını bile bilmediğiniz bir çeteye üye olmak suretiyle ne şeklide bu suçları işleyebilirsiniz. Bu suçların bu haliyle işlenmesi mümkün müdür? Yani burada tam tabiriyle işlenemez bir suç mevcuttur sanıklara atılı yönü itibariyle. Mümkün değil bir çete olacak bu çete silahlı olacak cebir şiddet kullanacak bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti devletini karşısına alacak ve onunla göze göz dişe diş mücadeleye girecek ve onu ıskat edecek. Bu mümkün mü böyle bir profille, buna kim inanır? Bu kapsamda çete suçlamasının ve çete suçlamasıyla ilintili olan diğer iddiaların gerçekten inanılır olmadığı inandırıcı olmadığı buna ilişkin maddi bulguların ve maddi delillerin iddianame ve ekindeki belgelerde yer almadığını tekrar tekrar size arz etmek istiyorum. Mevcut durum bu efendim bizim inancımız da bu doğrultuda ben müvekkilim Balbay’ın başarılı bir gazeteci olduğuna inanıyorum bugüne kadar mesleğini en iyi şekilde icar etmenin ötesinde hiçbir suretle kanuna aykırı bir eylem yada hareket içinde yer almamıştır. Balbay hepsinden önemlisi kendisi de bahsetti evli ve iki çocuk sahibi bir aile babasıdır. Tutuklulukta geçirdiği surede insani açıdan durumuna baktığımızda sekiz aylık yeni doğmuş oğlu bugün yürümekte konuşmaya başlamış yani düşünebiliyor musunuz bir baba oğlunun yürümesini oğlunun konuşmasını gözlemleyemiyor, 9 yaşındaki kızının gelişiminde gelişim çağında yanında yer almıyor. Bu Balbay bakımından bir insan bakımından gerçekten telafisi imkansız zararlar ve telafisi imkansın bir ceza mahiyetindedir artık tutukluluğu bizlerin son cümle olarak kanun önündeki eşitliğe adalete ve hakkaniyete olan inancımızı tazelemeniz kapsamında Balbay’ın tutukluluğuna son vermenizi kendisini özgür bırakmak suretiyle tekrar çok sevdiği mesleğine ve çok sevdiği ailesinin başına dönmesine izin vermenizi arz ve talep ederim efendim. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.”

Sanık Mustafa Özbek müdafi Av. Mustafa Hisar söz istedi verildi:"Sayın başkanım değerli üyeler, müvekkil sanık uzun suredir tutukludur sorgusunun yapılması içinde hayli zaman alacağı benzer ama her talep gününde gerek Sayın Özbek gerek avukat olarak bizler bir savunma babından tahliye taleplerimizi dile getirdik delilleri irdeledik. Zannediyoruz ki sorgu tahliyesine engel olmadığı düşüncesindeyiz. Ancak isnat edilen suçlamalara ilişkin iddianame ekinde sunulan delillerin en önemlisi telefon konuşmaları. Biz sayın iddia makamının aleyhe diye sunduğu delilleri irdelediğimizde sanığın lehine olduğu açıkça görülmektedir. Kiminle telefon konuşması yapmış Sayın Balbay ile sıklıkla telefon konuşması yapmış. Neden yapmış, Sayın Balbay gazeteci kimliğiyle birlikte televizyonda program yapıyorlar bu konuşmaların hiçbir kelimesinde isnat edilen örgütün faaliyeti bir darbe kelimesini çağrıştıracak hiçbir konuşma mevcut değildir. Dolayısıyla bu konuşmaların müvekkil sanığın aleyhine olduğu kanaatinde değiliz. Diğer taraftan yine iddianame ekinde gizli tanıktan muhbirden söz ediliyor. Savcılıkça yaptırılan bankacılık denetleme düzenleme kurulundan alınan bir raporda bu gizli tanık ve muhbirin isimleri ve şeyleri deşifre edilmiştir kimlikleri deşifre edilmiştir. Kimdir bunlar, Mahmut Taşdemir, Mehmet Ali Özaltı. Mehmet Ali Özaltı, Türk metal sendikası Manisa şubesi başkanı iken yaptığı yolsuzluk ve usulsüzlük nedeniyle Manisa Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmakta sendika disiplin kurulunca ihraç edilmiş bir kişidir. Mahmut Taşdelen keza öyle, bunların anlatımlarının hiçbir delil değeri olmadığı gibi hiçbir kanıtı da mevcut değildir. Usul yasamız gereği bunların anlatımlarına da delil olarak değerlendiremeyiz. Dolayısıyla bu anlatımlara itibar etmekte mümkün değildir. Sayın başkanım, biz müvekkilim Cumhuriyet gazetesi eki strateji ekiyle ilgili detaylı açıklamaları yaptı biz bu hususlara sunmuş olduğumuz yazılı tahliye talebimizde dile getirdik yaşı konumu tutuklu kaldığı surede dikkate alınarak tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ediyorum efendim.”



Sanık Levent Ersöz müdafii Av. Ali Rıza Dizdar söz istedi verildi:”Sayın Başkan Sayın heyet Sayın iddia makamındaki savcılarım. Öncelikle ben müvekkilimle ilgili konuya girmeden evvel 2 konunun üstünde durmak istiyorum hep sürekli söyledim ben bu dosyayı çok iyi biliyorum diye ve ben bu iddiamı sürekli sürekli söyledim. Meslektaşım Aydın bazı bölümleri okumamış ama ben bütün ek klasörleri okudum kafamdadır kafamda gider hatta Sayın Öz’e şu soruyu sordum. Siz Yusuf Erikel’i şimdi bir soru soruyorsunuz işte 2 kardeşle ilgili yayınevindeki kişi ile ilgili soru soruyorsunuz. Birde başkanlığı ile ilgili soru soruyorsunuz dedim filan klasörde bu var 2 sene evvel yazılmış bu klasörleri okudum dedim o zaman niye Yusuf Erikel’le ilgili herhangi bir soruşturma yoktu deyince aynen şu cevabı verdi. Ya söylüyorum şimdi niye diye sorduğumda yeni okudum dedi ve her okuduğumda da tahkikat yaparım dedi e çok güzel o zaman müdafi burda telefon konuşmaları ile ilgili dosyada bilgi var. O zaman ben şunu anlıyorum yakında buraya çok çok ismi ünlü, öğretim üyeleri de gelecekler. O Yusuf Erikel’in başbakan olarak şemada Ferit Hakkı’nın de ismi geçiyor Marmara üniversitesindeki bir profesörün dış işleri bakanı olarak gözüküyor. Bu bir çalışma bir düşünce bir yapısal bir özellikti ama gene Sayın Yusuf Erikel’in sorgusunda şunlarla da karşılaştım ben emniyete gecenin saat 10:30’a gittiğimde bir zabıt imzalanmış susma hakkını kullanmıştı ben döndüm dedim ki devam edelim. Dedi ki o zaman saatlerce sürer halbuki hiç kimse dememiş ki sen avukatsın zaten sana sorgu yapamayız ki. Döndüm dedim ki polise beni niye çağırdınız siz, neden çağırdınız? Avukatın emniyette sorgusu olmaz ki savcının huzurunda sorgusu olur ama o zabtı imzalattı ama gittiğimizde neler görmedik ki sahtekar bir müvekkilinin senetlerinden meselesinden iki sene evvelki gelen itilafından dolayı Konya belediyesini soymaya kalkan bir müvekkilinin senetlerinden başladılar. Geçmişe döndüler geçmişle ilgili soruyorlar nedir sordukları soru senin nişanlından niçin ayrıldın? Ya ayrıldım en sonunda dedi ki nişanlıdan Ebu Bekir’e küfür etti, Hazreti Ayşe’ye de Fatma’ya da dedi ki fahişe onun için ayrıldım dedi 16 sene evvelki şeyleri sordular. Ama bir aradık bir baktım ki tırrıng diye makineden bir kağıt çıktı. makineden kağıt çıktı bizim gözümüzün önünde makineden çıktı Sayın savcım aldı baktı Bursa Emniyet Müdürlüğünden o dakika o saniyede nişanlısı eski nişanlısının şikayet dilekçesi var benim yanımda darbelerden bahsediyordu askerler bahsediyordu diye. Şimdi bu soruşturma eğer bu şekilde giriyorsa ben bunun adını cadı kazanı demeyeceğim hiçbir şeyde demeyeceğim. Ya ondan sonda ben bir daha sonra daha evvel bir televizyonda gerçekten canlı yayına çıktım benim hakimim senin hakimin diye soru sordukları zaman ben bir dur dedim. Yargıçlarla ilgili hiçbir şekilde benim senin diye bir ifade kullanamazsınız dedim. Benim yargıçlarla olan sorunum hukukun içinde çözülür, görüş ayrılığı olabilir bugün Sayın yargıç derki suçun vasıf ve mahiyeti bunu icap ettirdi tutuklamanın devamına der yarında Mustafa Koç’ta olduğu gibi suçun vasıf ve mahiyeti değiştiğinden oy birliği ile tahliyesine der yani bunlar bir görüştür, bizi biz halledeceğiz Gandi’nin biz sözü var Gandi çok güzel bir söz söylemiş. Gandi diyor ki adaletsizliğe karşı adaletle savaşacağız yani adaletsizliği ancak adalet ile yenebiliriz diyor. Biz hukukçular kendi temel ilkelerimizi halledeceğiz nitekim bir Çin atasözü var Çin atasözü çok güzel bir söz. Bilge ol, dikkatli ol, adil ol biz hukukçular hem bilgeyiz, hem dikkatliyiz, hem de adiliz gene sorgunun bir yerinde Sayın Öz durdu dedi ki bu tanklar nedir dedi? Yani gitmiş bir yerde tanka binmiş şimdi bu tanklar zaten geçemez dedi bende o zaman dayanamadım dedim ki Sincan’daki tanklarla ilgili tahkikat yapsaydınız ya dedim o zaman ben orda savcı değildim dedim. Bu bir hukukçunun temel görüşleri arasında geçen diyaloglar yani Yusuf Erikel’le ilgili böyle bir gelişim oldu inşallah meslektaşını ben bu salonda savunma imkanı sahip olmam. Şimdi Sayın Başkan, Sayın üyeler şimdi ben huzurunuzda biraz sonra benim müvekkilimle ilgili çok çok ciddi bir konuyu dile getireceğim. Sondan bile belki dilekçem dedim arkasından size bir dilekçe daha verdim. Ama buraya geldiğimde yetinemedim buraya gelen bir yazıyı okuyunca zaten işin nereye gittiğini öğrenmiş oldum. 19.02.2010 tarihinde UYAP’tan çıkarılan yazıda Adli Tıp kurumundan gelen yazıda işte fizik mahallinin bulgularını vital bulgularını, tansiyonları, nabız ölçülerinin her şeyinin tekrardan sizden gönderilmesi istenerek dosya gerisin geriye iade edildi. Şimdi Sayın başkan ben müvekkilimi savunurken zaten bazı meslektaşlarımla geçmişteki bazı siyasi platformlarda mücadele eden meslektaşlarımla birebir sürtüşüyorum. Meslektaşlarımın bir takım ithamları ile karşı karşıya kalıyorum şimdi salondan çıktı Sayın Köksal Bayraktar ve Faruk Erem’in bir sözü ile ben idam cezalarına karşı gelmiştim. Sayın Bayraktar’a bir gün dedim ki hocam herkesi öldüren hiç dinlenmeyen hiçbir vaziyette vazgeçemeyeceğimiz yani o zaman öyle birisi de çıkmıştı biri Can Oduncu gibi hep öldüren bir kimseyi yani asmayacak da ne yapacaklar diye sorduğum zaman hoca bana şu cevabı vermişti. Dedi ki, bugün sağlıksız yarın onu tıp iyileştirirse ne dersin dedi? Sayın Erem gibi büyük bir şahsiyetle nasip oldu tanıştım. Sayın Erem bir hümanistti hocaların hocasıydı. Böyle bir gün uçakta uçarken dedi ki bak İmralı’nın üstünden geçiyoruz Yassıada’nın üstünden geçiyoruz Ali Rıza’cım dedi orda dedi idam edilen insanlar var dedi. Menderes’leri kastetti. Hocam siz idam cezasına karşı değil misiniz? Ali Rıza’cım dedi ben müvekkil ayırmam idam edileceğine idam cezası ile yargılanacak herkesin davasını alırım çünkü idam insanlık suçudur bir cinayettir dedi ben onu savunamam onun tersini savunmak için herkesin alırım dedi. Levent Ersöz’le ilgili de bana her şey söylendi ama dedim ya okuduğum dosyaların içinde Levent Ersöz’le ben hiçbir şey bulamadım en son işte bir fotokopi rica ettim. Sayın Başkanımızın sizin ret cevabı karşısında üyeleriniz de ret cevabı verdi onu burda hiç tartışmaya açamıyorum çünkü Cumhuriyet esasının ne olduğunu jandarmanın esasının ne olduğu orda gözüküyordu. Fakat buradan şuraya geçmek zorundayım. Şimdi Levent Ersöz’ün durumu ne, Levent Ersöz nereye gidiyor, Levent Ersöz koşuyor mu? Evet koşuyor Levent Ersöz şuanda açıklıyorum Levent Ersöz maalesef ölüme koşuyor çünkü ben Levent Ersöz’le ilgili bulguları bunları burda açıklamak istemiyorum ama hani askerdir, onurludur şeydir ama bir şeyde insanın tahammül gücünün zorlandığı noktalar olduğunu hissediyorum bu kağıdı da vereceğim size küçücük bir kağıt parçası. Çünkü bu küçücük kağıt parçasını bir psikiyatri üstelikte GATA’da görev yapmış Amerika’da yetişmiş İsmet Karacan adındaki uyku düzeni ile ilgili bir uzman profesör de böyle küçücük bir kağıt yazmıştı bana küçücük kağıt yazdıktan 16 gün sonra kendini astı. Çünkü Türkiye’de dolandırılmıştı davaların açılıp açılmadığını, açılıp açılmadığını ne zaman açılıp açılmadığını sordu. En son uyuyamıyorum, uyuyamıyorum dedi anti deprasif ilaçlar aldı, aldı, aldı, aldı bir gün bir baktık ki Şişli savcılığından bir telefon ki ben ettim zaten ordan bana bir telefon İsmet Karacan kendini asmış. Levent Ersöz söyle yazıyor ne zaman çıkaracaksın, bana zaman ver ne olur, bittim artık hem bunlar hem maddi manevi vücudum delik. Şimdi Türkiye’ye neden geldiğini ben size izah ettim ve kendisinin koruma olduğunu ve korumalı bir asker olduğunu izah ettim. Cephelerde de savaştığını izah ettim ama burda cephelerdeki madalyalar değil suçlar yargılanıyor. Hiç kimse geçmişteki değerlerinden dolayı aklanamazlar ancak suç olmadığı zaman aklanırlar ben bir hukukçuyum ben bunun bilincindeyim. Ama bir şeyi de bilmem lazım çünkü size dediniz ki kaçtı ve sahte kimlik kullandığı için kaçtı dediniz halbuki o kimlikle geldi hastaneye yattı. Serüven ordan başladı şu son belgeyi okuyacağım belgeden evvel söylemek zorundayım şu son belgeyi elimdeki tasdiksiz örnek belgeyi onun için sunmak zorundayım sonrada hukuksal kısımlara geçeceğim size. İzah edip ve sizi ikna edeceğim mecburum ikna etmeye Adil Serdar Saçan dedi ki 5 dakika sonra beni tahliye edeceksiniz beni dinledikten sonra dedi hakikaten tahliye ettiniz. Bende bir şeyler izah edeceğim ondan sonra getireceğim Levent Ersöz Çaba hastanesinden size de vermişi olduğum dilekçe ekindeki belgelerle ciddi intihar riski nedeniyle kendisi Bakırköy akıl hastanesine yatırıldı. Bakırköy akıl hastanesine yatırılırken kendisinin doktor seçme hastane seçme hakkını kabul etmeyen öyle mahkemenizin kararı olduğu halde kabul etmeyen Silivri 4 numaralı cezaevi müdürünün emri ile orda adli koğuşa yatırıldı. Adli koğuşa yatırılınca nekrotin fasit denilen yarası tekrar depreşti. Depreşince baktılar ameliyat edemiyorlar acilen kendisini gene o sizin mahkeme yazısını dinlemeyerek çünkü öldürmeye koymuşlar kafasına artık ben onu bende inanmaya başladım. Koymuşlar, koymuşlar nedense. Ona da inanmayarak sizin yazınızı gene kabul etmeyerek buradaki devlet hastanesine getirildi onun belgesi de burda elimde. Necmettin Ayanoğlu devlet hastanesine Silivri. Silivri hastanesinde yarası iyice azdı telefonla dinlediğimde bar bar bağırıyordu ızdıraptan, ızdıraptan bağırıyordu ve Başhekim şunu söyledi komaya girene kadar antibiyotik verin aynen söylediği lap bu tutanak tutuldu ve tutanağı da verdi. Komaya girene kadar cümle bu antibiyotik verin suçlu olabilir ama Faruk Erem’in dediği gibi katili sevmeyebilirsiniz ama idama karşı geleceksiniz. Suçlu değildir ben kabul etmiyorum bu suç yaratılmış biraz evvel meslektaşlarım anlatmaya kalktı onun üzerine son anda Haseki hastanesine götürdüler ama buradaki Silivri’deki 4 numaralı müdür adli koğuşa yatırın koruması olması gereken bir hasta değil Türkiye Cumhuriyetinin madalyalı, kahramanı. Ne dersen de sen korumak mecburiyetindesin o savaşmış ama kürsüdekiler sizler, bizler savaşmadık ama o savaşmış onu koruyacak devlet ve koruyor, korumada bakınız dikkat edin 2010 senesinin 1. ayında yinelenmiş. 20.01.2010 diyor ama adli koğuşa yatırın diyor ısrarla adli koğuşa yatırılmadı acil olarak Cerrahpaşa’ya götürüldü ve sizin kararınızı ben bugün verdim Cerrahpaşa’da da diyorlar ki başında psikiyatri olmak kaydıyla tedavisinin devam edilmesine çünkü kardeslyen olmuyor 4 saatte bir prostatındaki bir şeyini değiştiriyorlar affedersiniz. Büyüğünü de küçüğünü de zaten yapamıyor yürümesi mümkün değil yürüyemiyor ama Sayın Öz arattırdıktan sonra o depresyon iyice ciddileşti çünkü bir gün evvel Sayın savcı Fikret Bey gidip o örtülü ödenekle ifade almış benimde huzurumda demişti ki çok ciddi hasta bu kişi ama o gün aranma yapıldı. O gün benim önümde aranma yapıldı ama bazı basın vardı yani şey arıyorlar bu basın mensupları haber arıyorlar açıyor bana telefon diyor ki siz avukatısınız evet ben avukatıyım tükürükledi eliyle yarasına sürdü e sürdü nerden bileyim ben e siz avukatsınız bilirsiniz. Ya böyle bir aymaz haberler böyle gayri ciddi haberler ama siz ciddiye aldınız ben yarın yargılanıyorum şimdi biraz evvel espri yaptılar Yusuf’un yanında yer ayırtmayız sana başka yerde yer ayırtırız. Ben başım önde istediğim yere de gelir yatarım yani ondan do korkum yok şimdi Çorlu’dan geldi işte gizli tanığı çıkardım diye hakkımda kamu davası açılıyor açılsın. Şimdi böyle bir durumda olan kişi şu anda son derce kötü ve iyi durumda değil ve Cerrahpaşa’da yine size bir dilekçe verdim alın ifadenizi çünkü Haberal’ın orda konferansla haberini aldı şeyini aldınız Levent Ersöz’ün de son sözlerini alın. Çünkü gerçekten yarın çok geç olacak derken şu anda müdahil olarak da 1. davaya katılan kürsüden rapor aldım yani Şebnem Korucu Fincan’ın bulunduğu, bulunduğu İstanbul üniversitesi tıp fakültesi Adli Tıp ana bilim dalından rapor aldım. Ben bu raporu müsaadenizle okuyacağım ondan sonrada altınıza birden bakacağım ne kadar vereceksiniz çünkü biz artık hukukçuyuz, hukukçular bazı şeyleri çözerler müsaadenizle okuyorum. Tabi atlayarak okuyacağım ama sonuç bölümünü sonuç bölümünü tam okuyacağım. 08.04.2010 sayı numarası 35989632522-28-2010 konu Levent Ersöz tarih 08.04.2010 bilirkişi mütalaası. Biliyorsunuz Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince 64. madde ve diğer maddelere baktığımız zaman bizim bilirkişi isteme hakkımız var gidip Adli bilirkişilere başvurabiliyoruz. İstanbul tıp fakültesi adlı tıp ana bilim dalı şu anda kendisinin de bu bilirkişi raporundan haberi yok 2 meslektaşımın haberi var ve açıklamayla sizin haberiniz olacak ben bunu saklayarak geldim bunu alırken bile hiç kimsenin haberi olmamasına dikkat ettim çünkü bu bir hayati konu 31.03.2010 tarihinde İstanbul üniversitesi İstanbul tıp fakültesi adli tıp ana bilim dalı polikliniğine yazılı dilekçe ile başvuran Levent Ersöz vekili Av. Ali Rıza Dizdar 06.10.2009 30.3.2010 tarihleri arasında İstanbul üniversitesi İstanbul tıp fakültesi enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalında yatarak tedavi gören Silivri cezaevinde tutuklu müvekkili Mehmet oğlu 1954 doğumlu Levent Ersöz hakandı sırasıyla 1, halen mevcut hastalıklarının ne olduğu, 2, bu hastalıklarının müvekkilimde yaşamsal tehlikeye neden olup olmadığı, 3, mevcut hastalıklarının tedavisinin cezaevi koşullarında mümkün olup olmayacağı, 4, uzun süreli sorgusunun yapılıp yapılmayacağı yapılacaksa hastane dışında yapılabilirliği, 5, yaşamsal tehlikesi söz konusu ise cezaevinde kalıp kalmayacağı hususlarında bilimsel mütalaa istemektedir. Avukat Ali Rıza Dizdar tarafından tarafımıza sunulan kişi hakkında düzenlenmiş tıbbi belgelerin incelenmesi konusunda hakkında iş bu bilirkişi mütalaası düzenlenmiştir. Bu belgeler ise biraz sonra size vereceğim hani Adli Top kurumundan istediler ya sizden tasdikli örneğini ben onların hepsini tasdiklettim o bu belgeleri verdim. Cerrahpaşa’daki belgeleri vermedim sadece bu Cerrahpaşa’ya giden belgelere bunların asli gibidir diye yaptırdım bunları verdim. Kişi hakkında düzenlenmiş tarafımızdan incelenen belgeler 1, GATA eğitim hastanesi 27.01.2004 yatış, 30.01.2004 çıkışlı filan numaralı epikriz raporunda incelemiş neler kullandığını söylemiş. 28.06.2006 GATA eğitim hastanesi, 3 GATA kardiyoloji bilim dalının 12.05.2008 tarihli siten uygulaması. 4, Sağlık bakanlığı koşu yolu yüksek eğitim araştırma hastanesinin 09.02.2009 tarihli sağlık kurulu raporunda kroner arter hastalığı hipertansiyon, biginik prostat, hiperplazi tanılarıyla tam teşekküllü bir hastanede tıbbi ve cerrahi tedavisinin yapılmasının uygun olduğu. 5, GATA Haydarpaşa eğitim hastanesinin 10.02.2009 yatış, 27.07.2009 tarih çıkış tarihli epikris raporundaki anti deprasman tedavileri ürolojik, psikolojik, denflakis mesanenin cerideme tak ve idrarının boşaltılmasını önerildiği, nekrotizan fasit tablosunun nüksettiği düşünülerek anestezi yapıldığı. 6, GATA Haydarpaşa eğitim hastanesi 03.04.2009 tarihinde tıbbi raporunda hastanın hastaneye gelişlerinde neler olduğu uzun kollu sol kolda duyusunun olup olmadığı sağda nelerin olduğu uzun uzun anlatılıyor. 7, sağlık bakanlığı Silivri devlet hastanesinin 31.7.2007 tarihli raporu onun ortopediye sevk edilmesi. Haseki hastanesi ortopediye sevk edilişi. 8, Haseki eğitim araştırma hastanesinin 02.2008 yatışından yapılanlar göğsündeki ürolojide, andragoji diyelerinde yırtıkların anülerin hemajuomatislerin inferfioksiyonların, lopların bilmem nenin bunlar tıbbi terimler bize uygun değil ama sonunda bunları uygun bir vaziyete geldi. 9, sağlık bakanlığı Haseki eğitim hastanesinin 03.08.2009 tarihli yatış. 10, sağlık bakanı Haseki hastanesindeki araştırma hastanesindeki yapılan odakları. 11, sağlık bakanı Haseki hastanesindeki 04.08 de yapılan inceleme. Sağlık bakanlığı Haseki hastanesindeki diğer yapılan işlem. Sağlık bakanlığının 13 nöroloji servisindeki ağır sinirde ağır aksiyon hasarına yol açan lezyonlar. 14, sağlık bakanlığı eğitim araştırma hastanesinde doçent Kadriye Öneş, asistan Nuran Erden ekipriz raporundaki yürüme bozukluğu alt ekstremilerin kızarıklığın ateşin nüksettiği apselerin olduğu ameliyatlar. 15, İstanbul üniversitesi tıp fakültesi ortopedi travmoloji ana bilim dalında uzman Bakkaloğlu cerrah Aydoğan Özgür Düzgün Serhat tarafından yapılan ameliyatlar. 16, infeksiyon sağlık İstanbul üniv. Tıp fakültesi enfeksiyon servisinde 17.9.2009 tarihli Haluk Ereksoyun doktor (1 kelime anlaşılamadı) imzalı raporunda nelerin olduğu ciddiyetinin ne olduğunu tedavi tabrasının nüksedip edemeyeceği ettiği takdirde yine hayati tehlikeyi yaratabileceğine dair beyan. 17, İstanbul tıp fakültesi infeksiyon hastalıkları birimi ekipriz raporu. İstanbul tıp plastikin raporu. 19, İstanbul üroloji servisinin uzun savunmasının elverişli olmadığına dair raporu. 20, kardiyoloji enstitüsünün raporu nelerin olduğu çok uzun bir şekilde yazılmış sonunda da kendisi açısından sakıncasının olmadığına dair sorguda. 21, İstanbul tıp fakültesi profesör doktor Ali Özar’ın raporu. 22, İstanbul profesör Ozan Çoban, Elif Kocabey’in oran nörolojinin raporu kesinlikle savunmasının elverişsiz olup olmadığı hususuna elverişsiz olmadığı fakat yürümesinin mümkün olmadığı ve desteğe gerektiği düşebileceğini. Rehabilitasyon 23 bölümündeki Profesör Ayşen Kara’nın raporu elverişli olmayacağı sağ kalçadaki infeksiyonlar nedeniyle kendisinin sorgusunun yaranın iyileşmesinin olumsuz olduğu ve kendisini kas sisteminin bozuk olduğunu kesinlikle sorgusunun yapılmasının elverişli olmadığına yazmışlar. 24, infeksiyon birimindeki sorgulamasında sakınca bulunmadığı hastane koşullarında yapılması gerektiğini. 25. İstanbul tıp fakültesi kliniklerinde Profesör Sedat Özkan, psikiyatri dal raporu yedi tane profesör sayın başkan sayın üyeler sayın savcım yedi tane profesör sonunda şöyle diyorlar. Tıbbi durumu seyrine göre tekrar tedavi edilecektir. Ağır bir stres koşullarında hayati tehlike oluşturacak kompleksiyonlar vardır. Ve ciddi intihar riski taşımaktadır sürekli kontrol edilmesi lazımdır. 7 tane profesör, 7 tane öğretim üyesinin verdiği. Ama tabi basına göre yürüyor koşuyor uuuuvvv top oynuyor her şeyi yapıyor adam. Yani belli bir basın ama bir, bir şeyi anlatmak zorundayım çok enteresan bir durum olduğu için anlatmak zorundayım sayın müfettişler biliyorsunuz adliyede sayın müfettişler adliyedeyken bir gazetede ismi lazım olmayan gazetede işte bu hastalıklarla ilgili işte hastaneden elverişsizlik raporu aldığı hastaneden şöyle olduğu, işte filan Profesör Haluk Ereksan için filan Profesör Haluk Ereksan’a etki ve tesir altında kaldığı filancasının yapıldığı sırada profesörün yanında benim meslektaşım Sedef Güçlüer var o sırada profesör okuyor Allah Allah, Allah Allah bunu niçin anlatmıyorsunuz avukat hanım dediği sırada müfettişler içeriye giriyor. Biz adalet müfettişleriyiz deyince siz adalet müfettişleri misiniz gelin diyor. Ya ben bu haberi ben bu hastanede olmasam ben inanacağım diyor. Yani ben inanacağım diyor. Yani gerçekten böyle şeyler olduğuna diyor adam orda tepkisini gösterip ifade verdi. 26, psikiyatri gene 24.3.2010 tarihte bu sefer başka isimler Profesör Alp Üçok, Profesör İlhan Yargıç, profesör Başak Yücel bunlar ayrı yeten adli tıpta da hocalar. Onu da söyleyim sizlere. Bu yedi tane profesörün yedisi de adli tıp psikiyatri kısmında da hocalar. Majör depresyonun geliştiği halen ciddi intihar riski nedeniyle psikiyatri servisine yatarak tedavi görmesi gerektiği. 27, İstanbul tıp fakültesinin raporu, ciddi intihar riski nedeniyle adli psikiyatri de tedavisi görmediği belirtildiği. 28, Silivri hastanesinin raporu sağ uylukta ağrılı şişlik olduğunu spesifs riski nedeniyle acil yani burası en sonu acil olarak gönderilmesi lazım ben yapamıyorum dedi. Buraya getirdiler. İstanbul Cerrahpaşa acil servisine yatış hastanede yapılanlar anlatılıyor ve sonuç. Müsaadenizle o sonuç bölümünü okuyorum. Sonuç bölümü dört sayfa üç sayfa, iki buçuk sayfa. 31.3.2010 tarihinde İstanbul üniversitesi İstanbul tıp fakültesi adli tıp ana bilim dalı polikliniğine yazılı dilekçe ile başvuran Levent Ersöz vekili avukat Ali Rıza Dizdar 06.10.2009, 30.3.2010 tarihleri arasında İstanbul tıp fakültesi İstanbul enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalında yatarak tedavi gören ve halen Cerrahpaşa tıp fakültesi acil servisinde yatarak tedavi görmekte olan Silivri cezaevinde tutuklu müvekkili Mehmet oğlu 1954 doğumlu Levent Ersöz hakkında düzenlenmiş tıbbi belgenin incelenmesinde elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, 1, kişide hipertansiyon, kroner kalp rahatsızlığı, diabetes melliitus, nörojen mesane, sağ femural sinir akson hasarı, sağ femural bölgesinde derin doku apsesi nekrotizan fasit ve majör depresyon klinik tanılarının mevcut olduğu. 2, kişi de hipertansiyon kroner hastalığı, diyapes milis klinik tanılarına yönelik olarak ilgili branş dalı hekimleri tarafından düzenlenmiş tıbbi ilaç tedavisinin halen kişi tarafından kullanıldığının ve bu klinik tanılar ile ilgili kişinin acil müdahale edilecek herhangi bir sağlık probleminin bulunmadığının tespit edildiği. 3, kişide mevcut nörojen mesane klinik tanısı nedeniyle İstanbul üniversitesi İstanbul tıp fakültesi üroloji ana bilim dalının 23.11.2009 tarihinde yapılan kişinin ürolojik değerlendirmesinde hastane koşullarında temiz aralıklı kateterizasyon tedavisinin dört saatte bir uygulanması gerektiği bu nedenle hastanın hastanede uzun süreli sorgu ve savunmasının bu şartlarda elverişli olmadığının hastanede de sorgusun yapılmayacağını söylüyor. 4 saatte bir temiz ortamda değişiklik yapılacağı ve bu hastanede bu tedavi sırasında orda bile sorgusunun yapılamayacağını söylüyor üroloji ana bilim dalı. 4, kişide mevcut sağ femural sinir aksiyon hasarı nedeniyle İstanbul tıp fakültesi fiziksel tıp ve rehabilitasyon ana bilim dalında 8.12.2009 tarihinde yapılan değerlendirmede 05.08.2009 tarihli EMG incelenmesinde sağ femural sinirde ağır aksonal hasara yol açan lezyon saptanmış olduğu ve kişide düşük ayak gelişmiş olduğu hastanın sağ bacağındaki güçsüzlük nedeniyle yardımla ayakta durabildiği, sağ kalça ve diz feleksiyon ile sağ ayak bileği derfoksiyonu yapılmaksızın bacağını sürüyerek sürükleyerek yardımla çok kısa, çok kısa mesafe yürüyebildiği. Yapılan muayene sonucunda hastanın uzun süreli sorgulaması açısından eğer yürümesi gerekiyorsa bağımsız yardımsız yürüyemeyeceği. Ayakta durması gerekiyorsa uzun süre ayakta duramayacağı. Ancak tekerlekli iskemleyle mobilize edilebileceği. Oturması isteniyorsa ağrısının artması ve açık yarasının oturma yüzeyiyle uzun süre teması halinde yararın iyileşmesinin olumsuz etkilenmesi nedeniyle uzun süre oturamayacağı sonucuna varıldığı. Kas iskelet sistemi ve fonksiyonal durum açısından oturma pozisyonunda dahi şikayetlerinin olması nedeniyle uzun süreli sorgu yapılmasının elverişli olmayacağının bildirildiği. 5, kişide mevcut vücudun sağ fermonal bölgesinde derin doku apsesi, nekrotizan fasit klinik tanısı nedeniyle İstanbul tıp fakültesi enfeksiyon hastalığı klinik mikrobiyoloji ana bilim dalında 17.9.2009 tarihinde yapılan değerlendirmede hastanın Mart 2009 da geçirdiği prostematomi ameliyatı sonrası nekrotizan fasit gazeteler bunu diyorlardı ki Tahtakale’den mikrop aldı. Bu Tahtakale de mikrop satılmıyor. Bu prostat ameliyatında milyonda birmiş bende bunu gittim araştırdım. Bizim Kazım bey Kalıcıoğlu da aynı hastalığa tutulmuştu. Onu zorlukla yenebildi. 25.8.2009 da acil birim sevkine edilerek ameliyat yerinde gelişen uyluk apsesi nedeniyle acilen dreneje uygulandığı ve antibiyafslerin düzenlendiği tedavisinin devamı amacıyla 01.09.2009 tarihinde hastanın infeksiyon hastalıkları servisine yatırıldığı günde iki kez yara yerinin depride edilerek pansumanlarını yapıldığı halen ilaç tedavisinin yanı sıra yara yerinin iyileşmesi için vaç tedavisinin başlamış olduğu bu sürecin devam etmekte olduğu. Hastanın daha önce nekrotizan fasit nedeniyle bakteriyemiz sonrası sepis tablosunda geçtiği ve nedenle tedavisinin hastane koşullarında devam edilmesinin gerektiği tedaviden sonra tablonun nüksedip etmeyeceğinin önceden bilinmediği nüksettiği takdirde yine hayati tehlike yaratabileceği belirtildiği. 6, kişide mevcut majör depresyon klinik tanısı nedeniyle İstanbul üniversitesi İstanbul tıp fakültesi psikiyatri ana bilim dalında 18.12.2009, 24.3.2010 tarihlerinde kişinin psikiyatri değerlendirilmesi bilincinin açık, ortarasyonunun tam olduğu, anhodinin mevcut olduğu, mod pres depresif akfetin kederli olduğu, dikkat ve konsantrasyonunun azalmış olduğu, uykusuzluk ve iştahsızlığın mevcut olduğu, psikotik belirtinin olmadığı, intihar düşüncelerinin mevcut olduğu, hastaya psikotik elverişli olmayan majör depresyon tanısı konduğu, bu psikiyatrik hastalığın son üç haftadır ağırlaşarak devam ettiğini, depresyon şiddetinin yükseldiği, intihar düşüncelerinin belirginleştiği, dikkat ve konsantrasyonun önemli derecede bozulduğu, tespit edildiği mevcut durumu nedeniyle hastanın hastane içi ve dışında uzun süreli sorgulanamayacağı, şimdi pisişik durumunun sağlıklı bilgi vermesini bozabileceği, ayrıca ağır stres koşullarında hastada hayati tehlike oluşturabilecek tıbbi kompleksiyonların çıkabileceği kanaatine varıldığı hastanın yoğun depresif tedavisine alındığı, ciddi intihar riski denerek yatarak tedavi görmesinin gerektirdiği. Sayın başkanım sayın üyelerim sayın savcım Fikret beyin gitmesinden sonra Zekeriya Öz Bey savcımın aratmasından sonra bu olay daha da vahim duruma geldi. Bu tıbbi terim ondan sonra daha ağırlaştı. Yani oraya bir ani gidiş ve bu aramanın yapılması benim önümde ayağa kaldırdılar benim önümde düştü polisler. 7, kişide mevcut nörojen mesane sağ femural sinir akson hastalığı, sağ femone bölgesinin derin doku apsesi, nekröjen fasit, majör depresyon klinik tanıları nedeniyle yukarıda üç dört beş altı maddelerde ayrıntılı olarak yer alan nöroloji, fiziksel, tıp, rehabilitasyon, infeksiyon hastalıkları, klinik mikrobiyoloji psikiyatri uzmanlık alanları tarafından hastada mevcut klinik tanılarına yönelik olarak yapılan tıbbi değerlendirmeler dikkate alındığında. Kişinin, bu klinik tanıları nedeniyle yapılacak tedavisinin tam teşekküllü hastane koşullarında gerçekleşmesi gerektiği. Cezaevi koşullarında gerçekleşmesinin mümkün olmadığı. 8, kişinin uzun sorgulanması ürolojik, fiziksel, tıp, rehabilitasyon, psikiyatrik uzmanlık alanları tarafından hasta mevcut klinik tanılara yönelik yapılan tıbbi değerlendirme sonuçlarında belirttiği üzere hastanın psişik durumunun sağlıklı bilgi vermesini bozabileceği, ayrıca ağır stres koşullarının hastada yaşamsal tehlike oluşturabilecek tıbbi komplikasyonlar çıkarabileceği hususları dikkate alındığında halen uzun süre sorgulama yapılmasının mümkün olmadığını. 9, kişide mevcut vücudun sağ fermonal bölgesinde derin doku apsesi, nekrotizan fasit denilen klinik tablosunun infeksiyon hastalıkları klinik mikrobiyolojinin uzmanlık alanı tarafından yapılan tıbbi değerlendirmede, klinik tablonun sık nüksettiği, hastane koşullarında gerçekleştirilecek tıbbi ve cerrahi tedavi sırasında sepsis yaygın enfeksiyon tablosunun gözlemlendiği bunun da hastada yaşamsal tehlikeye neden olabileceği bildirildiği ve kişinin halen Cerrahpaşa tıp fakültesi acil servisinde 05.04.2010 tarihi itibariyle aynı klinik tanısının nüksetmesi nedeniyle yatarak tedavi gördüğü. Psikiyatrik uzmanlık alanı tarafından yapılan psikiyatrik değerlendirmede hastada tespit edilen yüksek intihar riski taşıyan majör depresyon klinik tanısı nedeniyle yaşamsal tehlikenin söz konusu olduğunun belirtildiği dikkate alındığında halen kişinin mevcut klinik tanılar nedeniyle yaşamsal tehlikesinin söz konusu olduğu. 10, kişide mevcut nörojen mesane, sağ femoral bölgesinde derin doku apsesi, nikrotitan fasit, majör depresyon klinik tanıları nedeniyle yapılacak tedavisinin tam teşekküllü hastane koşullarında gerçekleşebilmesi gerektiği halen yaşamsal tehlikesinin söz konusu olduğu hususları birlikte dikkate alındığında kişinin hali hazırda mevcut durumu göz önüne alındığında cezaevinde kalmasının mümkün olamayacağı kanaatini bildirir rapordur. Profesör doktor Şevki Sözen İstanbul tıp fakültesi adli tıp ana bilim dalı başkanı, profesör doktor Nevzat Alkan İstanbul tıp fakültesi adli tıp ana bilim dalı öğretim üyesi, uzman doktor Birgül Tüzün İstanbul tıp fakültesi adli tıp ana bilim dalı öğretim üyesi.”

Mahkeme Başkanı:" Avukat bey toparlar mısınız lütfen?”

Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”Tabi, tabi, tabi toparlayacağım. Yani toparlayacağım şimdi biraz da hukuksal kısmı anlatmak zorundayım toparlarken.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim süre doldu. Lütfen belli bir sürede konuşuyoruz malum.”

Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”Öyle mi?”

Mahkeme Başkanı:" Tabi.”

Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”Süre.”

Mahkeme Başkanı:" Yirmi dakikanız var ve geçti.”

Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”Kaç?”

Mahkeme Başkanı:" Yirmi dakikanız bile geçti bir saate gittiniz.”

Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”O zaman şey gibi döneyim Kamer Genç gibi bana bir iki dakika daha verin.”

Mahkeme Başkanı:" Öze dönüp de bir toparlar mısınız lütfen. Buyurun, buyurun.”



Sanık Levent Ersöz müdafi Ali Rıza Dizdar:”Tamam ben toparlıyorum şimdi hukuksal kısmı anlatmak zorundayım. Şimdi sayın başkan sayın üyeler ceza muhakemesi kanununun 109. maddesi var. 109. maddesinin 4 numaralı bendinde şüphelinin 3. fıkrası a ve f bendinde yazılı hükümlere tabi tutulması bakımından birinci fıkrada verilen süre sınırı dikkate alınmaz der. Yani o sağlık nedeni filan olursa. Ceza muhakemesinin 110. maddesi de 2. bendinde hakim Cumhuriyet savcısının istemiyle adli kontrol uygulanmasında şüpheliye bir veya birden çok yeni yükümlülükler altına koyabilirler. Şimdi benim müvekkilimin artık hastaneden çıkma imkanı yok. Hiçbir şekilde benim müvekkilim hastaneden çıkamayacak. Ömrü boyunca hastanede kalacak. Şimdi bu şartlar altında ben sizden sorgusun yapılıp yapılmayacağına nasıl karar vereceksiniz bilmiyorum ama bu gözüken durumda uzun sorgusunun yapılması ciddi hayati tehlike doğurabileceği gibi bir kısmı da hayır dışarıda ve içeride sorgusu yapılamaz diyor. Ama bizim için önemli olan kişinin sorgusunun savunmasını yapılmasıdır. Adli kontrol kararı verilerek orda yeni ilaveler yapın. Hastane koşulları altında tam teşekküllü bir hastanede onun kısa aralıklarla da olsa sorgusunu yapın ve yahut şu anda Cerrahpaşa’dan zaten çıkamayacak. Çıkması mümkün değil. Ama bir kere daha rica ediyorum. İnsan hayatı hepimiz için çok önemlidir. Biz evet savunmanız insan hayatını, ikinci bir Kuddusi Okkır olayı yaşamayalım bu tehlikeli bir duruma geldi. Burada evrakı veriyorum size bu evrak burada. Bizim anlayabileceğimiz dilde yazılmış. Bir adli tıp raporu. Bu hocalar adli tıbbın hocası. Bu kişiyi hayatta tutalım savunmasını sağlayalım ama hayat benim için çok önemli biran evvel tahliyesini talep ediyorum. Adli kontrol altında olsun bir dakika, bir dakika şunu da özelliğimdir sayın savcılarıma verirseniz onlar da bu raporu okuyabilirler. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir sınır artık altınızın dilinde yaşam benim için artık çok derece önemli. Ben sayın başkan sayın üyeler iki tane idamda bulunduğumu daha evvelde söylemiştim. Aslanlar gibi çıktılar kendi tekmelerini kendileri attılar. Ama anlıyorum ki, artık onuru bu adamı intihara götürüyor. Onurunu artık fazla zedelememek lazım. Gandi’nin sözüyle bitiriyorum gene. Adaletsizliğe karşı adalet. Teşekkür ederim.”


Yüklə 0,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin