Sanık Mustafa Dönmez:”Sayın Başkanım evlerimizden alınmış ancak kayıt altına alınmayan bu tür malzemeler sadece Hasdal askeri cezaevinde malzeme teslimi sırasında değil kamera görüntülerinden bir kısmı Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı birimlerin yazışmalarında da görülmektedir maalesef. Yani evlerimizi polis taşımıştır maalesef. Evlerimizde polis tarafından alınan malzemelerin tamamının tespiti maksadıyla el koyma tutanakları yazışmalar ve adli emanet depolarında malzeme tespitlerinin yapılması çıkarılacak listeden bir suretin tarafıma verilmesini talep ediyorum efendim. 7 Ocak 2009 tarihinde evlerimizden alınan malzemelerde içinde bulunan incelemesi bitmiş tüm yazı ve çalışma notlarım ile aile fotoğraflarımın da şahsıma ivedi iadesini istiyorum efendim. Polisin yasal görevi vatandaşlara suç uydurmak, eşyalarını izinsiz almak değildir. Vatandaşların malını ve canını korumak için polis olunur. Kanunda çizilmiş olan yasal görev tanımları şöyle Sayın Başkanım, asayişi, şahıs tasarruf emniyetini ve merkez dokunulmazlığını korur, halkın ırz ve can malını muhafaza ammenin sıratını temin eder yardım isteyenlere ve acizlere de yardım eder şeklindedir. Ben burada yazmak ve okumaktan zul duyuyorum anacak kimsenin Türk polisine kara çalmaya ve kirletmeye de hakkı yoktur. Bu maksatla evlerimizden arama yapılırken tutanağa işlenmeden kaybolduğunu bildiğimiz ve tespit edilen malzemeleri kanunsuz olarak el koyup izinsiz gasp eden polis memurları hakkında Türk Ceza Kanununun 257/1 maddesi gereği görevini kötüye kullanmak ve soruşturma sonunda tespit edilecek diğer suçlar ile ilgili haklarında suç duyurusunda bulunuyorum efendim. Efendim ben son 3 hafta Cuma günkü talepler bölümünde bu konuyu arz ettim müsaade ederseniz ufak bir 3 dakikalık bir CD’m var bu taleplerimle ilgili arz etmek istiyorum.”
Mahkeme Başkanı :”Taleplerinizi yazılı verecek misiniz bize? Bu bunu içeriği olan talepleriniz yazılı var mı?”
Sanık Mustafa Dönmez:”Metin olarak vereceğim arz edeceğim ama.”
Mahkeme Başkanı :”Metin olarak verecekseniz mesele yok metin olarak eğer bize izleteceğiniz şey dilekçenizde varsa ikinci bir işlem niye yapıyorsunuz?”
Sanık Mustafa Dönmez:”Olmayanlar var efendim onu arz etmek için daha niyet size arz edebilmem için talebimin net olarak anlaşılabilmesi için efendim. 12 Ocak 2009 tarihinde Zir vadisinde çıkan bir adet sis kutusu gerçekte Gölbaşı arazi aramasında ortaya çıkan ancak polis kayıtlarında yok edilen sis kutusudur. 9 Ocak 2009 tarihinde Gölbaşı’nda bulunan açık renk yeşil sis kutusu 3 gün sonra Zir vadisi aramasında çıkan sis kutusudur. Açabilir miyiz acaba CD’yi? Efendim sis kutuları ben buraya 9 tane belgeden 5 tanesinin belgesini getirdim. Bu 5 tane belge efendim kamera ve fotoğraf çekimlerinde 12 adet olarak görülen sis kutusu efendim burada ilk görüntüde görüldüğü gibi 12 adet olan sisi kutusu 2 saat sonra tutulan tutanakta 11’e indiriliyor.
Salonda sesli ve görüntülü video kaydı izlettirildi.
Sanık Mustafa Dönmez:” Ve ilginçtir bu 12 adet sis kutusunun içinde kaybolan kırmızı değil, sarı değil, siyah değil sadece yeşil olan açık renkli yeşil olan Zir vadisinde bana ait olduğu söylenen mühimmatlar içinden çıkıyor ne tesadüf edendim. Stok numarası aynı, imali aynı, kafile numarası aynı yani bulunan malzemelerin içinde bunların ayakları yok daha sonra aynısı Poyrazköy’de de çıktı. El bombalarını da arz edeceğim ama bu konu önemli olduğu için bu 3 defadır sizlere bu talebimi anlaşılmadığı anlatamadığım için talep etmek için durumunda kaldım metin bölümünü açabilir miyiz acaba? Evet, burda da Zir vadisinde aynı mühimmatın o kaybolduğu mühimmatın gösterimi efendim. Sol tarafta sadece bir tane o kaybolan o sis kutusunu gösteriyor. Yani Gölbaşı’nda bulundu denilen kayıt altına alınmaya çalışılan sis kutusu nasıl oluyorsa efendim 2 saat sonra ortadan kaybediliyor ve Zir vadisinde bulunuyor. Ya bu işte bir gariplik var bakınız bu da Zir vadisinde bulunan bana ait olduğu söylenilen sis kutusu aynı sis kutusu aynı renkte aynı imal tarihinde kafile numarası, üretim tarihi dahi hepsi aynı. Bakın burda da saklanıyor polislerin açık bir oyunu var. Metin bölümünü açabilir miyiz? Evet, Sayın başkanım burda ek-A olarak arz ettiğim şeyde çıkan mühimmat 12 adet burda. Bu 12 adet Ek-B’yi görelim Ek-B yan tarafında hemen yan tarafında aynı sayfanın yan tarafında sağ tarafında. Efendim bu malzeme bulunduktan sonra iki saat sonra polis merkezine geliyor bakınız orda da 12 adet olarak görülecek. Sayfayı küçültebilir miyiz? Aynı sayfa içinde. Efendim buda 2 saat sonra bulunduğundan 2 saat sonra polis merkezinde yine 12 adet olarak görünüyor ama nasılsa aynı gün 1 saat sonra mahkeme kaydında 11 olarak görünüyor bu mühimmat efendim. Ek metini açabilir miyiz? Ben orda mahkeme kararını göstermek istiyorum Sayın Mahkeme heyetine. 2. sayfayı açabilir miyiz? Evet, bunu büyütebilir miyiz? Efendim olay yeri tutanağında 11 adet, 11 adet görünüyor oysa 2 saat öncesinde 12 adet bulunan 11 adet görünüyor. Mahkeme kayıtlarında da aynı mühimmat 11 adet görünüyor aşağı inelim emniyet müdürlüğü yazışmalarında efendim D olarak gösterdiğim maddede 11 olarak görünüyor ama nasıl oluyorsa Sayın savcımız şüphelenmiş bu mühimmatın ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor. 3 tane yerde aynı mühimmat çıkınca emniyet kriminal raporlarında Sayın savcımız şüphelenince 12 yapıyorlar E’yi gösterebilir miyiz acaba? E maddesini bir altında evet ve birde buna rapor düzenliyorlar efendim bu kaybettikleri mahkeme kayıtlarında yani polisin sahtecilik yaptığı çok açıktır bakın birde bu ki bu da patlayıcı bir mühimmatta değil patlayıcı olduğunu söylüyorlar. Bu da yetmezmiş gibi boş olmasına rağmen doluymuş gibi rapor veriyorlar. Efendim bu anlamda burda bu talebimde şahsıma mal edilen suç malzemeleri diğer malzemeler gibi polisin koyduğu ve bulmuş gibi işlem yaptığı adaleti yanılttığı basit bir olaydır. Eğer bu basit olay araştırılır ise suça bulanmış, çeteleşmiş, örgütleşmiş polislere de ulaşılacaktır. Gölbaşı ve Zir vadisinde çıkan mühimmatlar aynı dava içinde görülen malzemelerdir. Bulunduğu iddia edilen mühimmatlar polis tarafından kamuoyunu ve adaleti yanıltmak için seyyar hale getirilmiş mobil hale getirilmiş mühimmatlardandır. Aynı mühimmatlar sanki farklı mühimmatlarmış gibi Gölbaşı, Zir vadisi ve Poyrazköy arasında gezmektedir bu mühimmatlar. Oysa kaybedilen açık yeşil sis kutusu farklı zamanlarda farklı yerlere konulmuştur. Sonuç olarak efendim Gölbaşı ve Zir vadisi ve Poyrazköy’de aynı renkte aynı imal tarihli aynı kafile numaralı aynı stok numaralı aynı miktarda sis kutusu çıkması hayatın olağan akışına terstir. Aynı mühimmatlar değişik zamanlar değişik yerlerde bulunduğu iddia edilmektedir. Ayrı yerlerde bulundukları iddia edilen malzemeler aynı malzemelerdir bunun için 3 ayrı yerde bulunduğu iddia edilen sis kutularının adli emanet makbuzlarını talep ediyorum efendim. 3 ayrı bulunduğu iddia edilen sis kutularının heyetinizce veya tayin olunacak naip hakim muhalefeti ile yerinde görülmesini talep ediyorum. Yine 3 ayrı yerde bulunduğu iddia edilen bu sis kutularının fotoğraflar ve kamera çekiminin yapılarak savunmamda kullanılmak üzere bir suretinin şahsıma verilmesini talep ediyorum teşekkür ederim efendim.”
Sanık Ayhan Atabek söz istedi verildi:” Sayın Başkanım Sayın üyeler bu zamana kadarki huzurunuzda vermiş olduğum beyanlarda sadece üzerime yüklenen tedhiş planında elde edildiği iddia edilen ismimle ilgili doğan çelişkileri arz etmiştim. Ancak duruşma tutanaklarını incelediğimde benim size İbrahim Şahin’in Elazığ’a ne maksatla gelmiş olduğunu anlatmamış olduğumu fark ettim o yüzden bu duruşmada talep değil de o konuyu beyanatta bulunmak istiyorum. O konu hakkında şimdi bunun için önce şuna şuradan başlamam gerekiyor ben emniyet amiri rütbesinden sonra emniyet şube müdürlüğü 4. sınıf emniyet müdürlüğü şube müdürlüğüne atandıktan sonra terfiyen Elazığ iline tayinim çıktı. Elazığ iline tayinine gitmeden önce Elazığ ilinde daha evvelden Diyarbakır emniyet müdürlüğündeki çalıştığım Murat Kundakçı isminde bir emniyet amiri bir zamanlar Özel Harekât Şube Müdürlüğünde de çalışmıştı. Benim tayine gittiğimi anlamış duymuştu ve kendisi bana telefon açarak hayırlı olsun gibi şeyler söyleyerek Elazığ eşraflarından birisi olan Önder Murat isminde bir şahsın kendisinin arkadaşı olduğunu ve şubede göreve başladığımda benimle görüşmek istediğini şeklinde konuşmalar aramızda geçti. Ve bunun akabinde ben Elazığ’da göreve başladıktan sonra Önder Murat ismindeki Elazığlı vatandaş benim şubede gelerek hoş geldin ziyaretinde bulundu. Şimdi bunlar bunları bağlantı yapmak istediğim için konuşmama o yüzden anlatıyorum daha sonra işte ben göreve başladıktan sonra İbrahim şahin 29 Ağustos’taki 9140 nolu tape işte 9139 nolu tape cereyan etmeden evvel bir hafta kadar önce Önder Murat ben şubede yokken nöbetçi memurluğuna davetiye düğün davetiyesi bıraktı. Ben onun düğün davetiyesini aldım onun düğünü olduğunu biliyorum fakat 9140 nolu tapeyi ve 9139 nolu tapeyi incelediğimizde İbrahim Şahin’in Elazığ’a geleceğini Behçet başkan söyledikten sonra ben İbrahim Şahin’in Elazığ’a ne maksatla geleceğini Başkan’a soramadım emredersiniz dedim ve daha sonra 9140 nolu tape gerçekleşti. Şimdi 9139 nolu tapeden sonraki görüşme TİB kayıtlarında incelediğimizde görülecektir ben zaten bunu size dosya olarak vereceğim yani 9139 nolu tapeden sonra Behçet Başkan’ın beni aradığı TİB kayıtlarında mevcuttur onun akabinde ben 9140 nolu tape ile İbrahim Şahin ile görüştüğümde TİB kayıtlarında mevcuttur. Şimdi yalnız ben tabiki tabi olarak Behçet Başkan’a İbrahim Şahin’in ne niçin geleceğini biraz öncede arz ettiğim gibi soramadım. Bunun akabinde Önder Murat beni aradı yani o biraz önce bahsettiğim Murat Kundakçı isminde emniyet amirinin bana yönlendirdiği beni de tanıştırdığı Elazığ eşraflarından düğün sahibi olan Önder Murat beni aradı ve şubeme geldi. Ben o zaman kadarda İbrahim Şahin’in niçin Elazığ’a geleceğini hala daha bilmiyorum fakat daire başkanım böyle bir ricada bulunduğu için bunu sorgulamadım kendisini de soramadım 9140 nolu tapede de soramadım niçin Elazığ’a geliyorsunuz şeklinde diye? Daha sonda Önder Murat şubeye geldiği zaman kendi davetiyeni aldın mı? Aldım şeklinde aramızda şeklinde aramızda sohbet oldu ve düne İbrahim Şahin’inde geleceğini söyledi. Abisi Cemal Murat’la geleceğini söyledi şu anda yolda olduğunu abisini tanımıyorum ama ismini hatırlıyorum. Yolda olduklarını söyledi şimdi 9140 nolu tapede ismi geçen Fahrettin emniyet müdürü oldu değil mi diye İbrahim Şahin’le kendi aramızda geçen o diyalogdaki şahıs Sayın il emniyet müdürümüzdür Fahrettin Çoşkun’dur. İl emniyet müdürümüzdür. Şimdi ben Behçet Başkan beni aradı İbrahim Şahin’i aradım 9139 nolu tapeden sonra Behçet Oktay’la İbrahim Şahin arasındaki görüşmeden sonra ben İbrahim Şahin’i aradım. Kendisi il emniyet müdürümüzün ismini zikretti ve bende dolayısıyla bunun akabinde özel kalemi aradım TİB’te özel kalemdeki Ahmet Kısa ismindeki polis memuru arkadaşın telefon şeyleri o görüşmeden sonra mevcut. Fakat il emniyet müdürü cep telefonuyla çok acil olmadıktan sonra aranmaz yani çok acil durumlar haricinde aranmaz. Özel kalem vasıtasıyla yani mevkisini sordum tamam yerinde dediler ve özel kalem telefon açtım onunda kayıtlarını istedim o da burada. Daha sonrada il emniyet müdürünüze Behçet Oktay’ın İbrahim Şahin’in Elazığ’a geleceğini ve kendisiyle ilgilenmemi rica ettiğini söyledi, söyledim. İl emniyet müdürümüzde tamam Ayhan sen bak o zaman dedi kapattı telefonu. Şimdi aynı zamanda 9139 nolu tapede yani Behçet Oktay’la İbrahim Şahin arasında geçen görüşmede Mehmet Şenoğlu’ndan bahsediliyor. Mehmet Şenoğlu’da daha evvelden komser yardımcılığından beri Özel Harekât Şubelerinde çalışmış ama bizim 3. sınıf dediğimiz 2. sınıfa terfiyen yani emniyet müdürlüğü müdür yardımcılığı rütbesine ataması yapıldığı zaman şube müdürlüğü rütbesini geçtiği için geçici olarak kadroya geçmiş ve o anda şimdi öğrendiğim kadarıyla Elazığ emniyet müdür yardımcısıymış Elazığ polis okulunda çalışan bir emniyet müdürümüz. Eskiden de özel harekât dairesinde çalıştığı için kendisiyle de daha önceden de Özel Harekât Şube Müdürlüğünde görev yapmış şube müdürü olarak Elazığ Özel Harekât Şube Müdürlüğünde. Bir sıkıntın olduğu zaman beni ara Ayhan falan gibisinden böyle bir sohbetimiz bir tanışmamız olmuştur ve şubemize de gelip gidiyordu. Onun akabinde ben Mehmet Şenol müdürümü aradım 9139 nolu tapede Behçet başkanım Mehmet Şenoğlu’da var cümlesini ben bilmiyorum fakat Mehmet Şenoğlu müdürümün eski özel harekâtçı yani o dairede eskidin görev yaptığını bildiğim için sıkıntı olduğu zamanda beni ara dediğini de bildiğim için kendisini aradım Mehmet Şenoğlu müdürü aradım. Dedim ki Sayın müdürüm ben Behçet Oktay başkanım İbrahim Şahin’in Elazığ’a geleceğini söyledi geliş sebebi işte Önder Murat’la gelip ondan sonra şubede düğüne geldi kendi düğününe geleceğini de öğrendim aynı şekilde il emniyet müdürümüzde bu vaziyeti arz ettim. İl emniyet müdürümüz tamam sen bak deyip telefonu kapattı Behçet başkanı da zaten aradı ne yapayım bir sıkıntı olur mu falan diye düşündüm yani bunu? Napayım dedim akıl danıştım müdür yardımcısından. Ayhan madem dedi yani Behçet Oktay aradıysa il emniyet müdürünün de haberi varsa ne olacak dedi ya gideriz hoş geldin deriz kendisine merhaba deriz dedi. Ama 29 Ağustos’ta bu 9140 nolu tapede geçen işte İbrahim Şahin ben Elazığ’a geldiğim zaman seni ararım dediği o lafa istinaden ben İbrahim Şahin’i aramadım ama ne maksatla geldiğini de öğrendim kendisi bana söylememiş olmasına rağmen. Önder Murat’ın bana söylemesi ile aramadım kendisin o da beni aramadı ama 30 Ağustos’ta yani ertesi gün kendimi mecbur hissetim yani ben daire başkanım arıyor. Ya şahıs şeye gelecek Elazığ’a gelecek ilgilen bak diye aralarında samimiyeti ben bilemem yani iki birisi yeni daire başkanı diğeri ta eskiden daire başkanı aralarında ki samimiyeti bilemem ama ben daire başkanımın bana dediğini bilirim. Kendimi mecburi hissetim 30 Ağustos’a bu sefer Önder Murat’ın düğününe geleceğini bildiğim için Önder Murat’ı aradım dedim İbrahim Şahin geldi mi? Geldi, şu an mevkisi neresi nerede bulunuyor? Ofislerinde bulunduğunu söyledi daha sonra bu konuyu bakın efendim bunlar TİB’ten istedim bütün kayıtlar yani bu telefon trafiği incelendiği zaman aynen dediğim şekilde cereyan etmiştir. Kendisinin yerini öğrendikten sonra Mehmet Şenoğlu müdürüme dedim o Elazığ’da ya 1. Harput, ya 2. Harput onu tam olarak hatırlamıyorum 1. Harput yada 2. Harput caddesi üzerinde bir ofislerinin adresini verdi çalıştıkları yerin ofisinin adresini verdi ve oraya Mehmet Şenoğlu müdür ile müdür yardımcısı Mehmet Şenoğlu müdürle orada buluştuk. Yani cadde üzerinde ve verilen adrese gittik. Yani bir ofise girdik yani bakın efendim anlatmadığımı düşündüğüm için yani baktım duruşma tutanaklarına acaba hani Elazığ’da ki durumu merak ediliyor acaba diyerek bunları anlatmaya çalışıyorum adrese gittik bir ofis vardı ofiste büroda yaşlı bir adam oturuyordu. Önder Murat karşıladı zaten bizi kapıda girişte İbrahim Şahin sağ tarafta koltukta oturuyordu söyle üçlü, ikili koltuklar vardı ben şuraya geçtim Mehmet Şenoğlu müdürüm karşı tarafına geçti. Sohbete başlar hoş geldin nasılsınız, iyi misiniz muhabbeti oldu. Yani orda herkes bir sohbete girdi zaten Mehmet Şenoğlu’nu bilirim de beni Elazığ Özel Harekât Şube Müdürü Ayhan diye tanıştırdı o arada İbrahim Şahin bana işte nerelerde çalıştın, kaçıncı dönemsin, nerelerde görev yaptın? Gibi sorular sordu. İşte bu sohbet yaklaşık bir saat kadar falan sürdü o esnada bana ya senle Mehmet dedi Mehmet Şenoğlu müdürümü kastetti adınızı, soyadınızı, telefonunuzu yazın bana verin dedi. Şimdi 29 Ağustos’ta beni arayacağını söylemişti ya yani 9140 nolu tapede aramadı dedim ki herhalde bu telefon numarasını kaydetmedi benim telefon numaramı kaydetmedi. Telefon numaramı masadan iki tane not kağıdı aldım yaşlı amcadan izin alarak iki tane kağıda benim telefon numaramı, adımı, soyadımı yazdım Mehmet müdürün telefon numarasını aldı cebine koydu. Ondan sonra bu görüşme yaklaşık 1 saat civarı falan işte öğle yemeğine gidelim dedi düğün sahibi sizi sıkmam istemiyorum efendim sadece orda ki şeyleri anlatmak istiyorum yan tarafa yemeğe geçtik, restorana. Orda kalabalık vardı düğün sahibinin akrabaları olduğunu tahmin ettiğim insanlar da vardı orda ama 30 Ağustos olduğu için ben yemekten sonra bu gibi önemli günlerde biz daha hassas oluruz yani 30 Ağustos gibi güvenliği artırırız, daha duyarlı oluruz. Ben müsaade istedim yemekten sonra şubeye geçtim daha sonra Önder Murat tekrar beni aradı yani düğün sahibi Önder Murat aradı beni şubeye İbrahim Şahin’in gelmek istediğini söyledi ziyaret etmek istediğini söyledi. Ben tekrar Mehmet Şenoğlu müdürümü aradım benim şubeye gelecekmiş dedim o geldikten sonra İbrahim Şahin yanında Önder Murat tanımadığım birkaç kişi daha vardı bir araçla geldiler, yanlarında tatlı da vardı, meyve suyu da vardı. Ama onları yenmedi bile Önder işte düğün sahipleri dedi ki akşama düğünümüz olacak sadece bir merhaba diyelim diye geldik dediler kalktılar, gittiler tatlılar bile kaldı yani. Akşamleyin de ben Mehmet Şenoğlu müdürüm yani o da düğüne davetli olduğu için ama 30 Ağustos olduğu için 30 Ağustos resepsiyonuna dahil katılacaktı o. Tabi bunca şeyden sonra ben o düğüne zaten davetliydim mecburen katıldım saat 8, 8 buçuk yanında hizmet oto şoförü Ulvi, Polis memuru Ulvi Gökçen olduğu halde beraber gittik düğüne ondan sonra saat 8 buçuk, 9 buçuk 10 buçuk ya 10, 10 buçuk arası kulağında rahatsızlık var herhalde düğünden şeyden sıkılıp kalktı birden İbrahim Şahin yürümeye başladı dedik ne oluyor başkanım falan sıkıldım falan dedi iyi dedik o zaman aldık onu şimdi bir çay bahçesine götürdük şeyde karakollarında Elazığ’da karayollarının karşısında Aspirin çay bahçesi var oraya götürdüm orda çay içtik Mehmet müdürüme tekrar telefon açtım dedim çay bahçesindeyiz bilginiz olsun kendisi daha sonra geldi ama araçta çocukları beklediği için ailesi sadece iyi akşamlar deyip o da gitti ondan sonra düğün sahibi Önder Murat aradı nerde olduğumuzu öğrendi. Yalnız bende belki bende Önder Murat’ı aramış olabilirim onu tam olarak bilmiyorum yani İbrahim Şahin durum bulunduğu yeri düğün sahibine söyledik. Daha sonra geldiler ve İbrahim aldılar İbrahim Şahin’i aynı yere geldiler İbrahim Şahin dinleneceğim yatacağım dedi aracımızı aldık öndeki onların aracıydı nerde Harput taraflarında Harput’a çıkışta bir mahalle var o mahallede kendisini götürdük istirahat edeceği yere bıraktık. Yani düğün sahipleri de vardı ama İbrahim Şahin bizim aracımızdaydı istirahat edeceği yere bıraktık ondan sonra ayrıldık ben ertesi gün kendisi ile görüşmedim 31 Ağustos’ta kendisiyle görüşmedim. Ama 1 Eylül’de şimdi kendimi mecbur hissediyorum yani daire başkanı aradığı için acaba ayrıldı mı ayrılmadı mı diye bana da bir haber verilmiyor tekrar Önder Murat’ı aradım yani İbrahim Şahin Elazığ’dan ayrıldı mı ayrılmadı mı? Ona göre bilgim olsun diye dedim kendisi bugün ayrılacağını 1 Eylül itibariyle ayrılacağını ve aynı gün Ankara’ya döneceğini söyledi nerde mevkisi nerde bulunuyor dedim yine kendi ofislerini tarif etti, ofislerindeyiz dedi gene oraya polis memuru Ulvi Gökçen’le beraber gittim. Ama 1 Eylül’de ramazan olduğu için oturmadım orucun ilk günüydü oturmadık ve sadece iyi yolculuklar diledik var mı bir isteğiniz dedik iyi yolculuklar temennisinde bulunduk ayrıldık ordan şimdi aradan Ramazan bayramı sonucunda Ramazan bayramında İbrahim Şahin bana mesaj atmış. TİB kayıtlarında var doğrudur o mesajı biliyorum o mesaja karşılıkta verdim ama o mesaj 3’e bölünmüş benim attığım mesajda 2’ye bölünmüş 5 tane sayılmış ama TİB kayıtlarında saniyeleri, saliseleri hesapladığınız zaman bunu zaten görebiliyorsunuz. Ama 31 Aralık’ta atmış olduğum mesaja ben karşılık vermedi çünkü görmedim 31 Aralık’ta mesajı görsem belki karşılık verirdim ama görmedim gece yarısına doğru mesaj atmış bana o mesajda burda var o mesajı da size takdim edeceğim efendim. O mesaj sadece yeni yıl dileklerini şey yapıyor temennisinde bulunuyor şimdi benim İbrahim Şahin’le görüşmem bu şekilde olmuştur 9139 ve 9140 nolu tapede de anlaşıldığı gibi defaten sürekli olarak söylediğim gibi İbrahim Şahin beni ilk defa 29 Ağustos 2008 tarihinde ben telefonla görüşmüşümdür ve benim nerde olduğumu bilmiyordur. Buna bu zaten tapede anlaşılmaktadır fakat şimdi bana yüklenen suçlamalar ismimin bulunduğu tedhiş planı Ali Balkız isimli belgede müşteki olarak kendisinin ifadesi alındığı zaman 2008 Ocak ayında bunu zaten size daha evvelde anlatmıştım tekrar hatırlatmak babında söylüyorum. 2008 Ocak ayında kendisi aynı adresi boşalttığını söylüyor dolayısıyla benim 9 ay sonra 8, 9 ay sonra görüşmüş olduğum yani görüşmüş olduğum bir şahsin İbrahim Şahin ikametinde bulunan o belgelerde isminin bulunması abeste iştigal etmektedir bu durumda zaten açık ve seçik bir şekilde görülmektedir. İbrahim Şahin ayrıldıktan sonra görüşmemi ve geliş şeyini anlatmadığımı düşündüğüm için bu şekilde beyanlar daha önce vermemiş olduğumu yani duruşma tutanaklarından fark ettiğim için bunu ilk defa burda size zatıalinize, Yüce heyetinize arz ettim. Şimdi diğer konulara gelince Efendim Özel Harekât dairesi personeli 3500, 4000 kişi civarındadır 3 aşağı 5 yukarı belki 4500 belki 4000’dir tam olarak bilmiyorum. Özel harekât dairesi doğu ve güneydoğu illerimizin tümünde vardır ancak batı illerimizin yani diğer bölgelerimizin hepsinde yoktur onu genel müdürlüğümüz İçişleri bakanlığımız istişare ederler ona göre değerlendirme yaparlar, risk durumuna göre konuşlandırma yaparlar şubede. Şimdi 3500, 4000 veya bilemedin 4000 kusur personelin atama, tayin sirkülasyonunda süreklilik vardır yani 200 bin kişilik bir emniyet teşkilatının yanında 3500, 4000 kişinin atamasını düşündüğünüz zaman bu çok şey miktar az miktarda kalır dolayısıyla atamalarda yani 10 yıl özel harekât dairesinde görev yapan bir insan yani 10 kişiyi toplasanız buraya getirseniz 10 yıl özel hareket dairesinde görev yapan memuru o 10 kişiden 2 tanesi en az birbirini tanır. Yani bu bu atama çünkü özel harekât dairesinde bir şart vardır iki şark yaparsın teke müsaade etmez yapmazsan derki kadroya geç ya en az iki şey olur efendim yani bizim mesela Servet Kaynak, Fahri Süslü aynı yani onlar olmasaydı bu sefer bir başkası olacaktı yani buradaki memurların birbirini tanıma oranı artmaktadır. Tayin sirkülasyonu, atama sirkülasyonu her ilde özel harekât şube müdürlüğünün olmaması iki şark şartı konulması gibi durumlar nedeniyle bu şekildedir. Şimdi ben 2002 yılında Antalya iline tayine gittim 2002 yılında. 2002 ile 2004 yılları arasında Servet Kaynak’la çalıştım Servet Kaynak komiserdi ben baş komiserdim 2004’de kendisi tayine gitti Hakkari’ye 2007’de tekrar Antalya’ya geldi ben şimdi Servet Kaynak’ı mantıken 2002 ile 2008 yılları arasında 6 senedir tanıyorum ama 3 sene birlikte çalıştık. Şimdi TİB kayıtlarına baktığımız zaman toplam 9 görüşmemiz olduğu görülmekte 6 seneye böldüğümüz zaman yılda bir buçuk bile yapmıyor burda ne kadar samimi olduğum ya tabi merhabalaşırız yani devlet bir görev yaparsın ama içli dışlı olmadığımızın anlamıdır. Ve kendisiyle 20 Ocak 208 tarihinde en son TİB kayıtlarında 20 Ocak 2008 tarihinde görüşmüş olduğum TİB kayıtlarından anlaşılmaktadır o görevi de hatırlıyorum Sayın Başbakanımız Antalya iline bir ziyarete gelmişti ya bir şeye gelmişti ziyarete. Bir muhtar vardı onu da ziyaret etmek istiyordu muhtarı evinde şube müdürümüz dedi ki çevre güvenliğini alın ilgili ekiplerle beraber ve gittik o esnada beraber o esnada beraber o çalışıp 20 Ocak’taki TİB’te gözüken konuşmalarda bunlardır. Fahri Süslü’de inanın ki benim 6 sene beraber çalıştık inanın ki benim büroma gelip de çay içen bir memur dahi değildir merhabalaşırız sadece koridorda gördüğü zaman amirim nasılsın der sağol derim. Yanıma gelip de çayımı içen bir memur dahi değildir ve kendisiyle 5 defa TİB kayıtları incelendiğinde 5 defa telefonla görüşmüş olduğum görülmektedir iddianamedeki gibi o onlarca değil zaten 3 görüşme 31 Arılık 2007 tarihinde mesajlaşma sureti ile olmuştur. Yani bu kadarda bu anlattığım özel harekât dairesinin sayısı personelin çalışma durumu, atama tayin durumlarını gibi durumları göz önüne aldığımız zaman uzun yıllar bu şubede çalışmış yani 10 yıl hizmet etmiş özel harekât dairesinde personelin birbirini ne kadar tanıma ihtimalinin artmış olduğunu yüksek olduğunu size anlatmaya çalıştım o gayretim budur. Fatma Cengiz konusu gerçekten bu konuya bende çok şaşırdım Fatma Cengiz konusuna ve bunu size Fatma Cengiz’de kendisi beyanda sözlü beyanda sözlü beyanda bulundu hatta ben Emniyet Genel Müdürlüğüne vermiş olduğum yazılı savunmamda da yazılı beyanını aldım. Şimdi ben ilk önce iddianame Ağustos ayında çıktığı zaman Fatma Cengiz’in benimle 3 defa görüşmüş olmasına şaşırdım dedim ki beni nasıl yani bu işte bir maddi bir hata var TİB kayıtlarını istedim. TİB kayıtları geldiğinde gerçekten 7 Aralık 2008 tarihinde ki o da 7 Aralık’ın zaten mesajda da görülmektedir Ramazan, Kurban bayramının arifesinde bana bir mesaj atmış o da ikiye bölünerek gelmiş ve ben bu durumu haliyle, haliyle sordum yani neden yani nereden buldunuz numaramı, İbrahim Şahin mi verdi? Yoksa yani nasıl buldunuz numaramı diye? Kendisi de bana size arz etti kendisinin de şifahi olarak arz etmiş olduğu Kayseri Özel Harekât Şube Müdürü Bünyamin Elitok’tan numaramı tedarik ettiğini söyledi buna sebep olarak da Elazığ’da teyzesini ziyaret etmek için geleceğini onu yazılı beyanında var o yazılı beyanı da size arz edeceğim. Söyledi size söylemişti yazılı beyanında. Şimdi ben bu tabi bu şüphe yani acaba gerçekten benim numaramı Bünyamin Elitok’tan aldı mı yoksa almadı mı? Yani İbrahim Şahin mi verdi yoksa başka bir şey mi var gibisinden? Şimdi ben şube müdürüyüm bütün şube müdürlerinin telefon numaraları diğer şube müdürlerinde bulunur. Santrallerde bulunur. Emniyet müdürlüklerinde bulunur. Emniyet müdürlüklerinden erişemezde ama haber merkezinde yani şube santrallerinde veya diğer şube müdürlüklerinde yada diğer şube müdürlüğü personeline erişebilme ihtimali vardır. Ayna gibidir yani bizim telefonlarımız öyle çok gazla bir gizliliği de yok. O olmasa bile başka şekillere temin edilebilir. Şimdi efendim bunu anlatmamın sebebi şu yani iddianamede tape edilen görüşmeler yani Fatma Cengiz ile İbrahim Şahin arasındaki tape edilen görüşmeleri incelemenizi lütfen arz ediyorum. Yani orda ki görüşmelerde mantıklı ve mantıksız yani ne mantığa uyuyor ne mantığa uymuyor onun değerlendirilmesi talep ediyorum orda çelişkili kendisinin kendi aralarındaki görüşmelerle ilgili ben bu Bünyamin Elitok’tan numaramı alıp almadığını öğrenmek için kendisinin dosyasını inceledim. Kendisinin dosyasında 7 Ocak 2009 tarihinde gözaltına alınmadan bir gün önce 6 Ocak 2009 tarihinde son arayanlar bölümünde Bünyamin Elitok’un aramış olduğunu gördüm 6 Ocak 19:52 6 Ocak 2008 19:52’de Bünyamin Elitok Fatma Cengiz’i arıyor bu kendi klasörlerinde var bunları arz edeceğim size ben şey olarak ayrıca telefon fihristinde 32. sırada Bünyamin abim olarak kaydedilmiş benimde numaramı kaydetmiş Ayhan Atabek el diye. Daha sonra 193 ve aynı fihriste 193 ve 194. sıralarda İsmihan teyze E yazmış 424’lü bir telefon numarası var o da Elazığ kodu oluyor Elazığ kodu olduğu açıktır 424 Elazığ’ın telefon kodudur. Aynı zamanda iddianamesinde ifadelerinde fırtına 7172 diye bir mail adresi o emniyet tarafından sorulmuş bunun Bünyamin Elitok’a ait olduğunu söylemiş. Yani kızlarının adlarını Bünyamin Elitok’un kızlarının adlarını eşinin adlarına kadar biliyor. Yani bu onun doğru söyleme oranını ihtimalini arttırıyor ama tam tamamını bilemiyorum. Aynı şekilde 141. klasör yani 2006/2287 numaralı İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğünün yapmış oldu takibatta hazırlamış olduğu dosyada 141. klasörde Bünyamin Elitok’la yapmış olduğu telefon görüşmesi var ve aynı şekilde Bünyamin Elitok aynı klasörde aynı dosyalarda baktığınız zaman İbrahim Şahin’le, Fatma Cengiz’in özel harekât Kayseri Özel Harekât Şube Müdürlüğünde farklı tarihlerde gittiğini bir defasında 2 buçuk 3 saat kaldıkları teknik takiple raporlanmış. Bir defasında da 4 saat kalmış olduğu teknik takiple raporlanmış efendim. Efendim şimdi İbrahim Şahin Elazığ’daki durumunu Elazığ’daki durumu İbrahim Şahin’in gelişini 9139 ve 9140 nolu tapeyi ve ismimin bulunduğu yerdeki tedhiş planındaki anlamsızlığı bu tapelere göre işte telefon irtibatları bölümünde Fahri süslü, Servet Kaynak, Fatma Cengiz bunların hepsini size arz ettim şuanda. Şuanda bunların hepsini size arz ettim. Evimde işyerinde gözaltına alındığımda gerçekten 7 Ocak’ta İbrahim Şahin gözaltına alındığında ben bu olaya çok şaşırdım yani Behçet Oktay’ın ilgilendiği ilgi gösterdiği bir nasıl olur yani orda da tabi 2008’de dışardan bu davaya bakınca içerden olduğu zaman bakışım faklı oluyor yani orda ki önyargı ile buradaki şey faklıdır. Şimdi ben burda mağdur olarak olduğum için tabi afedersiniz yani acaba hani bir doğru mu değil mi diye düşünüyorsunuz ama dışardan 2008 tarihinde baktığınız zaman farklı gözüküyordu. Şimdi sanmıyorum onun öyle olduğunu da yani önyargılı davrandım ya dedim ilgi gösterdi Behçet başkanım ilgi gösterdiği bir şahıs bunu nasıl yapabilir diye düşündüm? Tepkide gösterdim daha doğrusu yani İbrahim Şahin o 7 Ocak’taki şeyde. Ama 15 Ocak’ta beni gözaltına aldıkları zaman o kamuoyunda geçen 300 kişilik listede de beni de yazmış olduğunu düşündüm fakat emniyet müdürlüğüne gelince ifade aşamasında emniyet müdürlüğünde ifade aşamasında benim isminin tedhiş planlarına yazılmış olduğunu tam olarak olmasa da 9 Ağustos’ta iddianame geldiği zaman öğrendim. Detaylarını tam olarak olmasa da öğrendim ve buna çok yani nasıl söyleyeyim iki defa şaşırdım diyebilirim. Ben saat 8 çeyreğine girdim 8 buçukta emniyet müdür yardımcısı çağırdı Organize Suçlar Şube Müdür yardımcısı vardı onunla ilgili bir görev var diye gittim ama gözaltına alındım akşam gittim yarın saat savcılıkta ifade verdim yarım saat hakimlikte sorgu hakimliğinde ifade verdim 2 saat civarı emniyette ifade verimdi toplam 3 saatte 3 saat bile sürmedi tutuklandım geldim anlatamadım yani durumunu anlatamadım. Efendim evimde, iş yerimde aracımda, üstünde bütün aramalar yapılmış. Konusu suç teşkil etmeyen, eden herhangi bir duruma rastlanmamış dosyamda mevcuttur. Dijital gereçlerim, bilgisayarım, CD’lerim, DVD’lerim, flash belleğim, telefonum, hepsi incelenmiş konusu suç teşkil eden bir bulguya rastlanmamıştır. Parmak izim alınmış, el yazı örneklerim alınmıştır, şurda, burda bir konu vardı bu is defatende size söyledim ismimim burda bulunmasında bir zam yok zaten burda belgeyle ilgili çok özür dilerim efendim uzattım biraz ama 2 hafta ayda bir buluyoruz bu imkanı şimdi polis yani sizi özür diliyorum sizin karşısında bundan bahsetmekten de eziliyorum. Yani tedhiş planı diye bir başlık size normal midir? Suçun işlenişi kriminal anlamda hayatın olağan akışında normal midir? Yani bu şeye benziyor biz hırsız ben hırsızlık planı yaptım, hırsızlık planı yapacağım şu eve gireceğim işte şunları çalacağım deyip evinde bulunduruyor yani bu sabıkalı ise bile yani bunu yapar mı? Tedhişle terör aynı anlamda tedhiş Arapça kökenli terörle aynı anlamda terör Fransızca kökenli terörle aynı anlamda. Sözlüğe baktığınız zaman aynı anlamdır bizi terörle mücadelede hiçbir zaman tedhiş kelimesini de kullanmayız hep terör kullanırız. Yani hiçbir afedersiniz hiçbir örgüt yani veya hiçbir suçlu suçunu kabul eder gibi yazılı olarak bir kağıda yazar mı? Burda da doğan yani hayatın olağan akışına bir terslik var bir tezat var yani benim ismim var Muhammed üsteğmen vardı Muhammed Sarıkaya şey başkanı hücre başkanı o tahliye ettiniz ama 2, 3 kişinin ismi var bu 2, 3 kişi birbirini zaten tanımıyor. Yanında şey yapmışlar AAAA, BBB, CCC, DDD şeklinde kodlamalar yapılmış yani onun ismini yazan onun ismini niye yazmıyor? Onun ismini yazmayan onun ismini niye yazıyor? Yani burda bir anlamsızlık var doğan çelişkileri arz etmeye çalışıyorum yüce heyetinize yani ben bunu sürekli söylemeye çalıştım elim ayağıma dolaştı yani bir insanın gerçekten kendisini ifade etmesi çok zor oluyor yani bu mesafeden daha kolay uzaktan birazcık daha zor oluyor nedense onu da bilmiyorum da daha fazla heyecan yapıyor insan. Efendim arz etmek istediğim konuları hepsiyle yani bu şu anda belki yarım saat belki 45 dakika oldu bu benim savunmamdır efendim aynı şekilde ben yüce heyetinizin huzurunuza yüce mahkemenizin huzuruna çıktığım zamanda aynı şeyleri söyleyeceğim farklı bir şey söylemeyeceğim benim ismim burda bulunmasında benim haberim yok bilgim yok bunu defaten söyledim. Yani isim başlığı Elazığ’daki durumu anlattım İbrahim Şahin ile nasıl görüştüğümü anlattım. Neden görüştüğümü anlattım, dosyamda arama tutanakları hepsini arz ettim efendim. Bu saatten sonra efendim 15 aydan beri mağdurum 15 aydan beri mağdurum efendim. Aynı şekilde ailemle mağdur herkesinki gibi. Yani burda söylemeye de utanıyorum ama buradaki doğan çelişkileri görmenizi talep ediyorum efendim. Saygılarımla arz ediyorum.”
Sanık Fatma Cengiz söz istedi verildi:”Sayın Başkan ben tahliye falan talep etmeyeceğim. İddia makamı iddianameye yazmış efendim demiş ki Fatma Cengiz’in İbrahim Şahin’i üst düzey komutanlarla bilgisayar üzerinden görüştüğünün tespit edildiği ama nasıl görüştürdüğünün tespit edilemediği Sayın Başkan görüştürdüğümü tespit ettilerse ettik desinler etmedilerse etmedik desinler yani anlaşamadığım bir nokta daha var burada anlayamadığım bir nokta daha var. Ben burada suçsuzluğumu kanıtlamak için 25000 görüşme dediği TİB kayıtlarını istedim bana TİB kayıtları 16 ay oldu hala gelmedi. Hala gelmedi, 16 ay oldu hala TİB kayıtlarım gelmedi. Ses CD’sine baktım madem 25000 görüşmeymiş nasıl görüşme oluyor bu 25000 görüşme diye ses kayıt CD’lerine baktım Sayın Başkan. Ses CD’sinde 15 tane görüşme var sayın Başkan başka görüşme yok. 15 tane görüşme var o görüşmelerinde 2 tanesi 3 tanesi İbrahim Şahin ile birisi Bünyamin Elitok’la ikisi arkadaşlarım biri maliyeci Bayram amcamla yaptığım görüşme biri Hüseyin Öner’le yaptığım görüşme. Bu görüşmelerin hepsini derlemiş, toplamışlar İbrahim Şahin’le görüştü onu da geçelim mesajlar diyelim yani hadi 25000 görüşmeyi mesajlardan yarattılar diyelim iddianamenin bir sayfasında bakıyorum tape no veriyor 9800 bilmem kaç ikinci sayfası aynı iddianamenin hemen yaprağı çeviriyorsunuz 2. sayfası aynı kopya aynı mesaj bu seferde 10000 bilmem kaç yüz kaç numarası vermiş. Aynı tape aynı görüşme aynı konuşma noktasına virgülüne kadar aynı tape numarasını değiştirip değiştirip yazmış yazarken gözleri görmüyor mu acaba Sayın savcılarımızın yoksa 1, 2 daha mı gözlük verelim kendilerine? Üçüncüsü mesajlara baktım mesajları bari sayayım dedim belki mesajlardan çıkartmışlardır bu 25000 bir görüşmeyi Sayın Başkan 200 tane mesaj var. Ses CD’sinde tespit edilmiş 200 tane mesaj var. Ondan sonrası nedir biliyor musun Turkcell’den bana gelen Sayın abonemiz şu kadar kontörünüz kaldı mesajını 30 kez kopyala, yapıştır, kopyala, yapıştır o da olmuş İbrahim Şahin’le görüşme tabi böyle böyle çıkar 25000 değil ben bir milyonda çıkartırım bu görüşmelerden o zaman. Onu geçelim madem görüştürdüğümü tespit etmişler İbrahim Şahin’i genelkurmayla görüştürüyormuşum bilmem nereyle görüştürüyormuşum Sayın Şahin Bey kendisi o gün gazetede kendisi söyledi ben Genelkurmaya görüşmedim dedi. Bende şimdi diyorum hadi İbrahim Şahin beni işletti ben İbrahim Şahin’i işlettim desem dedim, dedim bile dedim bile iki kişiden başka numara bulmuşlar mı o telefon görüşmelerinde? Var mı başka numara benden başka numara var mı arayıp konuşan bunu neden söylemiyorlar? TİB kayıtlarını istiyorum neden vermiyorlar? Lehimize delilleri kaç gündür kaleme yazıyorum yazdım size davetiyeleri dedim gecelerin davetiyelerini ondan sonra birde dedim şu 7252 numaralı telefonla görüşmem varmış, hangisi? Ya Sayın Başkan naip hakim burda yok kayıtlar naip hakim beydeymiş gelirse verilecek. Naip hakim bey o gün Haberal beyin yanındaydı Sayın Haberal savunma veriyordu tamam anladım Sayın hakimimiz geldi bu seferde bana demişlerdi biz bulamıyoruz bu görüşmeyi sen nasıl buldun? E kendi koyduğunuz görüşmeyi kendiniz eklerinizde, CD’lerinizde bulamıyorsanız bizden burada ya kaç defa avukat talep ettim ben artık avukat talebimin sayısını hatırlamıyorum Sayın Başkan. Artık hatırlamıyorum yani kaç kez avukat talep ettiğimi gerek yazılı gerek sözlü artık hatırlamıyorum sayısını. Her seferinde ya baroya, ya bakanlığa ya şuraya ya buraya atın topu bakılım nereye kadar. Bizim rahmetli babamın bir arkadaşı vardı Aşık Sezgini öyle derdi bir şiirinde. Bir imzaya kırk kapıya saldınız belediye babanızın malı mı derdi? Ya Sayın Başkan bu mahkemelerden adalet bakanlığının babasının malı mı? E en azından lehimize delilleri toplamamıza müsaade edin ya. O yok o yok avukat yok şu yok bekleyin, yatın. Ne zamana kadar? Bari yatıracaksanız bir süreyi söyleyin de şu kadar daha yatında ondan sonra çıkıp gideceksiniz deyinde bizde umudumuzu keselim. Söyleyeceklerim bu kadar arz ederim.”
Sanık Fahri Süslü söz istedi verildi:”Sayın Başkan Değerli üyeler, 07.01.2009 tarihinde İstanbul’da sözde tedhiş planları ve Ankara’da S1 başlıklı 4 sayfalık liste ele geçirildiğinde iddianamemde sayfa 1207’de söz konusu eylem planları S1 listeleri birlikte değerlendiril de. İbrahim Şahin’in söz konusu eylemleri S1 listesinde isimleri bulunan görevliler ve diğer irtibat halinde olduğu emniyet ve askeri görevliler aracılığıyla gerçekleştireceği anlaşılmaktadır demektedir. İddia makamına şöyle bir soru soramaz mıyız? Madem bu eylemlerin gerçekleştirileceğini anlamaktadır neden müdahale etmeden sessice beklemektedir? Ceza Muhakemesi Kanununun 160/1 fıkrası Cumhuriyet savcısı bir ihbar veya başka bir surette bir suçun işlediği izlenimini veren bir hal öğrenir öğrenmez gerçeği araştırmaya başlar denmektedir. Suçu öğrendiğini itiraf ettiği halde 15 gün beklemesinin amacı ve gayesi nedir? İddia makamı suçu öğreniyor 07.01.2009 ve 22.01.2009 tarih aralığında bir yerlere saldırı yapılmasını birilerine suikast yapılamasını mı beklemiştir? 21.01.2009 tarihine kadar S1 listesinde isimleri olan çoğunluğu farklı illerde bulanan Maraş, Iğdır, Hatay, Tokat, Şırnak, Ankara, Antalya, Hakkari, Siirt Cumhuriyet savcılıklarına ve emniyet müdürlüklerine gizli izleme fiziki takip ve tarassutta bulunulması amacıyla bilgi verilmemiştir. İddia makamı bu il savcılıklarına ve emniyet müdürlüklerine güvenmemişler midir? Yoksa bu illerdeki savcılık ve emniyet müdürlükleri şüphelilere bilgi verecek kaçmalarına yardımcı mı olacaklardı? İddia makamı sadece İstanbul Organize Şube güvenilir olduğu için mi böyle bir yönteme başvurmuştur? Madem diğer Organize Şube Müdürlükleri güvenilmezdi de neden 21.01.2009 tarihinde bu şubeler ve ilgili il savcılıkları vasıtası ile 22.01.2009 tarihinde şüphelilerin arama ve gözaltına alma kararlarını istemiş İstanbul organizeden bu illere kurye dahi kullanılmamıştır. Bu vahim planlar, bu vahim planları ele geçiren S1 listesi ile ilişkilendiren iddia makamı pusuya yatıp 15 gün beklemesindeki amaç nedir? Yoksa bu tedhiş planlarını yazan krokileri çizen mühimmatları Gölbaşı’na taşıyan kişilerin görevleri bitmemiş işlemeleri gereken cinayetler mi beklenmiştir? Orda da çok vahim planlar var İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü araştırma yapmak yerine bilgileri kendilerine saklıyorlar. Vahim planlarla ilişkilendirdikleri sözde şüpheliler 15 gün ellerini kollarını sallayarak hiçbir denetime tabi tutulmadan hayatlarının olağan akışına devam etmişlerdir. Oysa ne kadar ilginçtir ki Ergenekon terör örgütünün İzmir’de bağlantıları var iddiasıyla İstanbul’da yapılan isimli ihbar mektubuna binaen çalışma yapmaları için İzmir Organize Şube Müdürlüğüne gönderiliyor. Yani gerçek olup olmadığı bilinmeyen isimli ihbar mektubu İstanbul Organize Şube tarafından istihbarat şubeye tetkik için göndermek yerine İzmir Organize Şubenin araştırma ve çalışma yapması isteniyor. Oysa aynı şube 07.01.2009 tarihinde sözde tedhiş planları ele geçiriliyor bırakın çalışma yapmayı gözlerini kapatıp ağızlarını bantlayıp kulaklarını tıkayıp 15 gün beklemişlerdir. 09.07.2008 tarihi 2008/016–181902 sayı numaralı isimli dilekçe yani ihbar mektubunda Ergenekon terör örgütünün İzmir ilinde bağlantılarının olduğu İzmir’deki çetenin başında eski özel harekâtçı İbrahim Şahin’in olduğu altında Karşıyaka’da görev yapan emniyet amiri Engin polis memuru Seyfettin ve bazı özel harekâtçıların olduğu şeklinde bilgi verilmiştir. İlginçlikler zinciri devam ediyor İzmir organizenin elinde ne tesadüftür ki yürütülmekte olan 2006/287 hazırlık numaralı bir çalışma izni vardır. İhbar mektubunu da bu dosya kapsamında yürütüyor daha sonra 23.09.2008 günü suç örgütüne yönelik CMK 250 ile yetkili Cumhuriyet savcının izni ile operasyon başlatılıyor. Bir çok tutuklama gerçekleştiriliyor ancak yeterli delil elde edilemediğinden ihbar mektubundaki konularla ilgili şüpheliler operasyondan vareste tutularak şahıslar hakkında araştırma ve örgütün deşifresi çalışmalarına devam ediliyor. Çünkü ihbar yanlış olmaz kesin doğrudur düşünce bu. Eğer kurulan tuzak tutsa idi bugün burada bizler değil İzmir’de görev yapan emniyet amiri eski özel harekâtçı Engin Erkılınçoğlu ve İzmir’de görevli bir kısım özel harekâtçı polis memurları olacaktı. 23.09.2008 tarihinde operasyondan vareste tuttukları dayanağı ihbar mektubu olan çete ile bağlantıları kurulamayan İzmir Organize Şube örgütün deşifre çalışmalarına devam ederken ulaştıkları isimleri bulanan İbrahim Şahin, Fatma Cengiz, Mehmet Ergin Erkılınçoğlu, Oğuzhan Sağıroğlu, Ersin Gönenci, Hüdayi Ünlüer, Fatih Kaan Ulu, Taylan Özgür Kırmızı teknik takibe alınıyor. TİB kayıtları İstanbul organizenin yaptığı tape dökümlerinden ve numaralarından farklı döküm ve tape numaraları ile İzmir organize ses kaydı dökümünü yapıyor. Yukarıda isimleri geçen şahısların birçoğu 24 saat esasına dayalı gizli izleme, fiziki izleme ve yakın takip yapıldığı sadece bulundukları illerde değil diğer illerde de takibe devam etmiş ve bununla ilgili raporlar yazmışlardır. Yani çalışma iki koldan hem İzmir organize CMK 250 yetkili savcılık hem İstanbul organize ve CMK 250 ile yetkili savcılık, savcılıkça çalışma izni yapılmaktadır. Bir ihbar mektubuna dayalı olarak yapılan çalışmaları anlattım. Bu olayların bu olaylar zincirinin dehşet verici ve heyetinizce de görünmek istenmeyen tarafı İstanbul’da sözde tedhiş planları ele geçiriliyor bu planlarla Ankara’da S1 başlıklı liste ilişkilendiriliyor. Fakat böylesine vahim planlar karşısında ve 07.01.2009 ile 22.01.2009 tarih aralığında geçen bu 15 günlük süre zarfında bıkarın çalışma yaptırmayı bilgileri dahi gizlemiş şüphelilerin bulunduğu Maraş, Iğdır, Hatay, Tokat, Şırnak, Ankara, Antalya, Hakkari, , Siirt Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve emniyet müdürlüklerinden bilgi saklanılmış ve suç işlenilmiştir. Bu tarih aralığında bu eylemlerin biri gerçekleşeydi ne olacaktı? Yoksa çalışma izni alan İstanbul organize ve yetkili savcılık tedhiş planları ile S1 listelerini ilişkilendirmemiş 01.09, 09.01.2009 tarihli İzmir Organize Şube Müdürlüğünün gönderdiği projeli çalışma raporunu da eklemiş gene ilişkilendirememiş. 11.01.2009 tarihinde İbrahim Şahin’in savcılıkça alınan ifadesinde ifadesini de dosyaya eklemiş gene ilişkilendirememiş 21.01.2009 tarihinde farklı illerdeki Cumhuriyet savcılıkları ve Organize Şube Müdürlükleri kanalı ile 22.01.2009 tarihili arama ve gözaltı kararları çıkartılırken nasıl bir ilişki bulunmuştur? İddia makamının tüm iddiaları çelişkilerle doludur tutarsızlıklarla doludur yalanlarla doludur iftiralarla doludur. İsnat edilen suçlarla hiç alakamız olmadığı hakkımızda olabilecek hiçbir delil olmadığı halde 16 aydır tutukluyuz ve alakamız olmayan konuları dahi kısıtlı imkanlarla aydınlatmaya çalışıyoruz. Suç işlediğime dair delil yok ama suçsuzluğumu ispatlamaya mecburiyetim var. Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır? Hrant Dink cinayeti gibi ülkemizi kaosa sürüklemek ülkedeki sosyal barış kardeşlik birlikte yaşama ve huzur ortamını bozma halka infial uyandıracak, uyandırmak amaçlı cinayet işlenmiştir hepimizin birliği gibi o davada bilgi trafiğini aksatan güvenlik tedbirlerini almayan kamu görevlileri hakkında görevi ihmalden davalar açılmıştır ve devam etmektedir. 07.01.209 tarihinde sözde tedhiş planları ele geçiriliyor ve S1 listesinde iddia makamı tarafından ilişkilendiriliyor bu listedeki isimler 15 gün sonra yani 22.01.2009’da yakalanıp tutuklanıyor. Birinci talebim bu 15 gün süre içerisinde suikast yapacak kişilerden suikast yapmamaları için garanti mi alınmıştır? Aralarında iddia makamı ile bir açık mı var? İkinci talebim bu listeler ele geçirildikten sonra suikast yapılacağı iddia edilen Ali Balkız, Kazım Genç, Mesrof Mutafyan, Milas Durmaz Güler, Optimal alışveriş merkezi. Bu yer ve şahıslar koruma altına alındı mı? Alındı ise hangi Cumhuriyet savcılığının veya hangi ilgili birimin yazı ve talepleri, taleplerine istinaden hangi ilin il koruma komisyonundan bu konuda karar çıkarılmıştır? Bu şahıs ve yerlerin korunup korunmadığı. Üçüncü talebim sözde tedhiş planındaki yazılarla tutuklu, tutuksuz sanıklar arasında parmak izi ve bağlantı olabilecek bir delil, iz kriminal inceleme sonucu bulunamadı. O halde bu şahıslara suikast yapacak kişilerin dışarıda olma ihtimalleri çok yüksek. Şu anda bu şahıslar ve yerlerle ilgili koruma tedbirleri devam etmekte midir? Sivas, Ankara, İstanbul il koruma komisyonlarından sorulmasını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bu şahısların güvenliği ile alakalı 07.01.2009 tarih ve devamında nasıl bir tedbir almıştır? Dördüncü talebim kolluğun bir diğer görevi de suç oluşmadan önlemektir bu suikast ve saldırıların olmaması için kolluk aradaki 15 gün içerisinde şüphelilere ve mağdurlara yönelik ne gibi önlemler almıştır? Şu anda nasıl bir önlem almaktadır? Eğer bütün bunlar ihmal edilmişse birçoğunu ihmal edildiği birçoğunun ihmal edildiğini öğrenmiş bulunmaktayım. Tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi bu şahıslarda ölüme terk edilmiş olmayacaklar mıydı? Beşinci talebim Ceza Muhakemeleri kanununun 160/2. fıkrasında Cumhuriyet savcısı şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplamak muhafaza altına almak görevlerinden sayılmış 161/3. fıkrasında emirleri sözlü dahi verse en kısa sürede kolluğa yazılı iletmesi gerektiğini belirtmiştir. !70/2. fıkrasında iddianamede olması gerekenleri belirtmesine rağmen yani iddianame yazılarken hangi plan, hangi program çerçevesinde yazmaları gerektiğine dair belirtilmiştir. İddia makamı bu kanun maddelerini yok saymıştır iddia makamı iddianamede suçu öğrendiğini itiraf etmiş 15 gün müdahale etmemden beklediğini iddianameden anlaşıldığından demin yaptığım açıklamalara dayanarak. İddia makamı hakkında görevi kötüye kullanmak, suç delillerini ortadan kaldırmaya çalışmak, suç oluşturmak, suç delillerini gizlemek, suça iştirak etmek, delilleri yok etmeye çalışmak, bilgi saklamak, soruşturmanın seyrini değiştirmeye çalışmak, iftira atmak, yalan beyanda bulunmaktan Türk ceza kanununun 257, 281 ve 37. maddeleri gereği suç duyurusuna bulunulmasını talep ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar.”
Sanık Servet Kaynak söz istedi verildi:”Sayın Başkan önümüzdeki hafta muhtemelen 16. aya gireceğiz. Tabi biz bu arada sıkıntılarımızı dile getirdik zaten sorgumuz, savunmamız azami 5 dakika olabilecek bir durumda. İbrahim Şahin’le görüştük İbrahim Şahin’le benim daha evvele dayanan bir görüşme yok. Muhtemelendir ki daire başkanım Behçet Oktay telefonumu verdi o da beni aradı. 1 saat konuştu Ayhan Atabek işin özeti şu, İbrahim Şahin’le veya bir başkası ile olan görüşmelerimizi o da bende veya bir başkası da mutlak suretle kendi üstlerimize ilettik. Mutlak ilettik yani Behçet Oktay’la da benim bu konuda tapem var emniyette ve savcılıkta ki ifademde de var. Niye görüştün? İşte konuyu ilettim yani niye görüşeceğim. Bir görev verildi bize ki bunu benim o dönemki başkanım Behçet Oktay’ın bilgisi dahilindedir bütün bunlar bir görev verildi iddia makamı böyle bir görev yok dedi onunda evrakını istedik getirdik aslında zahmet edip kendisi yazsaydı belki biz burda olmayacaktır bile yani objektif bir yargılama sistemi olsa biz burda olmamıza bile gerek yoktu. Ama öyle bir yargılama ki ayın 7’sinde bir arama yapılıyor yakalama yapılıyor S1 listesi veya tedhiş planları ele geçiriliyor. Oğuz Şahin ayın 7’sinde alındı ama Oğuz Şahin’in yakalanma gerekçesi S1 listesi ve tedhiş planında adı geçmesi. İyi de S1 listesi veya tedhiş planı ayın 7’sinde yoktu ki piyasada ya kimse bilmiyordu ki. Daha arama yapılıp ele geçirilmedi ki. Tabi bütün bunlar hep sıra dışı şeyler normal gün normal bir soruşturma evresinde olacak şeyler değil. Bir evrak istedik evrak geldi işte bakın biz göreve böyle gidebiliyoruz dedik daire başkanı gönderdi Emniyet Genel Müdürlüğü gönderdi. Herhalde ona da inanmadılar o halde ben bir suç duyurusunda bulunayım dedim halihazırda Özel Harekât daire başkanlığı yurtdışında 6 yere görev düzenler görev yapar. Hala yapılıyor bu görevler ve mümkünse bunlarda buraya gelsin bir ifade versin çünkü biz görev için isimlerimizi verdik. Sadece görev e buna da inanılmadı. Terörist deniyor bize iyi bir terörist değiliz demek ki Abdullah Öcalan bizim için selam göndermiyor veya HSYK bizim için toplanmıyor veya üçlü zirve toplanmıyor bizim için. Yani Allah’tan başka kimsemizde yok 16. aya girdik çok anormal derecede mağdur duruma düştük olmayan bir şeyi ispatlamaya çalışıyoruz. Hukuk profesörü olduk ya burda herkes arkadaşım oturmuş 2 saattir anlatmaya çalışıyor tarihler bile tutmuyor efendim tarihler bile tutmuyor. Tek suçumuz ya emniyette birinin ayağına bastık biz bunu savcıların bilmesi mümkün değil. Yani iki satır yazı yazılsaydı bizim burda sizden talebimizi savcılık talep istetebilirdi. S1 listesi dediğiniz şey askerliğini yapmış her Türk evladı bilir ki S1 listesi personel listesidir. Tamam, Sayın savcı askerlik yapmamış olabilir en azından yanında askerlik yapan birisi vardı bir sorsaydı yani illa yazıyla sormasını da gerek yoktu. Yani emniyetin savcının bilgisizliğini biz burda 16 aydır yatarak çekiyoruz. Tahliyemizi talep ediyorum efendim arz ederim.”
Sanık Ali Oktay Şahbaz söz istedi verildi:”Sayın Başkan Değerli üyeler yaklaşık 16 aydır tutuklu olarak bulunmaktayım, burda defalarca anlattığım üzerede tutuklanma sebebim daha önce görev yaptığım jandarma üsteğmen Taylan Özgür Kırmızı ile yapmış olduğum bir adet telefon görüşmesidir. Geçen ki duruşmada da Taylan üsteğmenimde bahsettiği gibi ben 2008 yılı içerisinde Tunceli kırsalında girdiğim bir çatışmada yaralandım. Fakat bu çatışmada yaralanmama rağmen PKK terör örgütü ile girdiğimiz çatışmada yaralandım fakat bu çatışmada bir de şehit askerimiz vardı bu çatışmada yaralanmama rağmen burda bulunan Mehmetçiklerimizi komutansız ve lidersiz bırakmamak için arazide kaldım. Ve o gün gönderilen helikoptere binmeyerek emirlere riayet etmedim ve bu çatışmadan yaklaşık 1 hafta sonra 7 gün sonra ameliyat olabildim. Bu ruhtaki bir insanın yaptığı telefon görüşmesinde de olduğu gibi terör örgütüne karşı yapılacak operasyonda terörle mücadelede çalışır mısın demesinde evetin dışında beklenmesi gereken bir cevabın olduğuna da inanmıyorum. Bu kadar özveri ile çalışan bir kişi elbette terör örgütüne karşı yapılacak görevlerde evet diyecektir ben şehitlerimizin gökte bir yıldız olduklarına inanırım keşke bu çatışmada bende şehit olsaydım ve bu yıldızların arasında yerimi almış olsaydım. Fakat o çatışmada şehit olmayarak bugün terör örgütüne üyelik, vatan hainliği gibi ağır suçlamalarla suçlanmaktayız ve bu 16 aydır da devam etmektedir. Ailem ben orda şehit olsaydım o zaman vatan sağ olsun der bağrına taş basardı fakat bizi ve ailemizi 16 aydır yargılamaktasınız ben ve ailem olarak diğer arkadaşlarımda 16 aydır mağdur durumdayız. Ben muvazzaf bir askeri personelim daha önce tahliye edilen arkadaşlarımız muvazzaf personeldi şu anda herkes kendi görev yerlerinde göreve başlamışlar bazı arkadaşlarımızda tekrar operasyon bölgelerine çıkmaya başlamışlardır herhangi bir kaçma şüpheleri bulunmamıştır bunların da dikkate alınarak tahliyemi talep ediyorum.”
Sanık Emre Baltacı söz istedi verildi:”Sayın Başkanım Değerli üyeler 22 Ocak 2009 tarihinden beri tutukluyum ve tutukluluğumun 16 ayı bitirmek üzereyim. Hakkımda iddia makamı sadece Türk ceza kanununun 314/2. maddesi ile cezalandırılmamı istemektedir. Daha örgütün varlığı yüce mahkemeniz tarafından kabul görmemiştir ve yargılama devam etmektedir. Savunma sıramla göre bana en erken 8 ay sonra söz hakkı gelecektir son Cuma günkü en son Cuma günkü duruşmada 8 ay sonra huzurunuzda yapabileceğim savunmada söyleyebileceğim her şeyi söyledim ve bu toplam 4 dakika sürmüştür. Eğer bu koparılan fırtına iddia makamının kopardığı fırtına yüce heyetiniz nezdinde iki buçuk yıla yakın tutukluluk gerektiriyorsa söyleyecek fazla bir sözüm yoktur. Sayın Başkanım Değerli üyeler sizlerin de çok iyi bildiğine inandığım sözde tedhiş planlarına birazda ben değinmek istiyorum. Beşiktaş’ta ilk savcı karşısına çıktığımda ilk defa tedhiş planlarını sözde tedhiş planlarını Sayın savcımdan Fikret Seçen’den öğrendim. Ama iddianame çıkana kadar hiçbir plan hiçbir liste görmedim. Gösterilmedi sadece soru şeklinde yöneltildi. Bayın savcım sen tedhiş planında sözde tedhiş planında FFFF’sin veya GGGG’sin Ali Balkız’a Sayın Ali Balkız’a yönelik tedhiş planında. Bende inatla bu iddiaları reddettim sonra 10 dakika bir sürede ifademi alıp tabi çoğunlukla bunu tanıyor musun? Tanımıyorum. Bunu tanıyor musun? Tanımıyorum. İbrahim Şahin’i tanıyor musun? Tanımıyorum. TC kimlik numaranı verdin mi kimseye? Kimseye TC kimlik numaramı vermedim kimseye kan grubunu vermedim. Sadece bir soruya terörle mücadele eder misin sorusuna evet zaten ben subayım komando subayım benim işim zaten bu. Evet diye cevap verdim 10 dakika gibi bir sürede ifademi alıp nöbetçi mahkemeye sorgu hakimliğine beni sevk etmiştir. Sorgu hakimliğinden sorgu hakimliği karşısında başımdan ilginç olaylar geçmiştir. Sayın hakimim ilk bir tane dosya alıp bana telefon görüşmesi okumuştur bende direk Sayın hakimim bu telefon görüşmesi benim değil karıştırıyorsunuz herhalde dediğinde aa evet bu dosya senin değilmiş yanlış dosyaya bakmışım deyip sonra benim dosyamı almıştır. Tabi saatler geç herkes hata yapabilir sonra önünde listeyi alıp Sayın Hakimim sen işte FFFF’sin veya GGGG’sin senide Muhammed Sarıkaya görevlendirecekmiş diye aynen bana bu şekilde söylemiştir Sayın Hakim bende cevabım Sayın Hakim adım Emre Baltacı ne F var ne G var ayrıca beni görevlendirecek olan Muhammed Sarıkaya’yı da tanımıyorum. O da doğru söylüyorsun deyip mahkemeye ara vermiştir karar vermek üzere. Aradan sonra belli Sayın hakim kendi değerlendirmelerini yapmıştır tekrar avukatlarımız da buna şahittir ve 3 kişi Onur teğmen tahliye oldu Cihan Arık teğmen Sayın savcımın tahliyesini istediğini ve sizinde ikiye bir Sayın Başkanım tahliyesini istediği teğmen ve ben içeriği girdiğimizde sayın hakimin cevabı gittim, geldim herhalde kararından bahsediyor özür dileyerek tutukluyorum şeklinde olmuştur. Ne yazık ki özür dilenerek terörist suçlamasıyla 16 aydır tutukluyum. İlk defa iddianame çıktığında sözde tedhiş planlarını gördüğümde ilkokul çocuğunun bile hazırlayamayacağı komiklikte bir plan görmüşümdür tüm planlar böyledir. İşte planda A’dan AAAA, BBB, F’ye kadar gidiyor Sayın Başkanım. Ve o kadar komik şeyler yazmışlar ki işte Ali Balkız evine gelirken AAAA evinin karşısına geçecek. Bunu gören BBBB sigara yakacak. Sigaraya yaktığını gören CCCC’de elini cebine atacak böyle F’ye kadar gidiyor bu tarz. Gerçekten çok komik. Fakat her şeyi düşünen bu sayın harfler Sayın AA’lar Sayın BB’ler Ali Balkız’ın evden bir yıl önce taşındığını düşünememişlerdir. Yani Sayın iddia makamı ne yazık ki yani özür diliyorum yani buradaki bizim polisleri harbiye mezunu subayları geri zekalı yerine koymaktadır. Bu arada bu tedhiş planlarındaki yazı Ayhan beyde söyledi hiç kimsenin el yazısı örneği ile uyuşmamaktadır. İbrahim Şahin dahildir onun evinden ele geçmiştir Sayın Başkanım Değerli üyeler bu çarpıklıkları da göz önünde bulundurmanızı talep ediyorum. Sayın iddia makamı S1 listesinde ki ismi bulunanlardan bazıları hakkındaki iddialardan vazgeçmiş ve tahliyelerini talep etmiştir. Ve şu anda tahliyelerini talep etmeye devam ediyordur Cihan Arık teğmenim cezaevinde tanıştım Cihan Arık teğmenin tahliyesini istiyor. Yüce heyetinizde hem S1 listesindeki tahliyeleri kabul etmiş hem de tedhiş planında ismi bulanan iki kişiyi tahliye etmiştir. Muhammed Sarıkaya üsteğmen ve Kenan Temur. Yani buradaki tedhiş planlarının düzmece olduğu sizlerinde bunu kabul ettiği mantığı çıkmaz mı? Tedhiş planında benim adım sanım yazmamasına rağmen iddia makamı ne kadar zorlama yapıp güya ismi yazan Muhammed Sarıkaya ile beni F veya G olarak görevlendireceği yazsa da Yüce heyetiniz benimde hiç tanımadığım Muhammed Sarıkaya’yı tahliye ederek bu gerçeklikle ilgisi olmayan iddia makamının tezini çürütmüştür. Benimle aynı durumda olan Şırnak’tan beraber tutuklandığımız Melih Yüksel devre arkadaşım Şırnak tahliye etmişsinizdir ve Şırnak’ta görevine başlamıştır ve terörist şüphelisi olana terörle mücadele ediyordur şu an. Benimde talebim bundan başka bir şey değildir buradan çıktığımda evime gitmeyeceğim İstanbul’da kalmayacağım tekrar Şırnak’a terörle mücadele etmeye gideceğim. Son olarak geçen Cuma açıkladım kabine üyelerinden Sayın Cemil Çiçek ve Genelkurmay Başkanımız Sayın İlker Başbuğ arasındaki konuşmanın haberlere yansıdığını ve benim bu haberden tam bir hafta Taylan üsteğmenle zaten bir telefon tapem var bu telefon tapemde Ergenekon’dan almasından içeriye diye şeklinde bir espri yaptım. Geçen hafta son Cuma ki duruşmada bunu açıkladım. 6’sında bu haber basına yansıyor bu haberi yüce heyetinize takdim edeceğim 13’ünde ben bu telefon görüşmesini yapıyorum. Zaten bu sürekli espri konusu oluyor hatırlarsınız İlker Başbuğ Sayın Cemil Çiçek’e dikkat et senide Ergenekon’dan alırlar boş kovanları alınca şeklinde bir söz söylemişti. Sayın Başkanım nasıl bir insan Ergenekon’dan almasınlar içeri diyerek bilerek ve isteyerek iddia edilen Ergenekon terör örgütüne üye olabilir? Bu çarpıklığı da göz önüne alarak 16 aydan beri fiili infaza dönüşmüş olan tutukluluk halimin kaldırılmasını saygılarımla arz ve talep ediyorum.”
Sanık Hasan Atilla Uğur söz istedi verildi:”Sayın Başkan Değerli üyeler yaklaşık 10 dakikalık süre içerisinde taleplerimi arz etmek istiyorum. Mahkemenizce birleştirilen 2 iddianameyi tekrar inceledim 2009/188 nolu iddianamede 167 sayfa 2009/565 esas nolu iddianamede ise 54 sayfa olmak üzere toplam 221 sayfada iddia edilen tırnak içerisinde söylüyorum Cumhuriyet çalışma grubundan söz edilmektedir şimdi sizlere yüzlerce sayfadan oluşan bu iddialardan çok küçük bir kısmını izninizle hatırlamak istiyorum. İddianamenin 29. sayfasında şüpheliler Mustafa Koç ve Cihandar Hasanhanoğlu’nun Cumhuriyet çalışma grubu faaliyetlerinin yürütülmesinde etnik görev aldıkları tespit edilmiştir denilmekte 31. sayfasında ise Cumhuriyet çalışma grubunun Sarıkız, Ay Işığı ve Yakamoz adlı darbe planlarını hazırlayıp uygulamaya koydukları anlaşılmıştır denilmektedir. Yine iddianamenin 458. sayfasında Mustafa Koç’un Cumhuriyet çalışma grubu içinde aktif olarak rol aldığı bu dönemde jandarma genel komutanlığında istihbarat yönetim şube müdürü olarak görev yaptığı, darbe çalışmaları çerçevesinde Ay Işığı, Yakamoz ve Eldiven isimli planların hazırlanmasına iştirak ettiği tespit edilmiştir denilmekte. 460. sayfasında Cihandar Hasanhanoğlu’nun Cumhuriyet çalışma grubu içinde aktif olarak yer aldığı Ergenekon terör örgütünün amaçlarına ulaşmak için bir vasıta olarak kullanmayı planladığı darbe çalışmaları çerçevesinde Sarıkız, Aş Işığı, Eldiven simli planların hazırlanmasına iştirak ettiği anlaşılmıştır denilmektedir. 2009/188 esas nolu iddianamenin 107. sayfasında Cumhuriyet çalışma grubunun Aralık 2003 tarihinde dönemin istihbarat başkanının talimatıyla istihbarat başkanlığı bünyesinde istihbarat yönetim şube müdürlüğü adıyla kurulduğu ve şubenin müdürlüğünü Mustafa Koç’un yaptığı anlaşılmıştır denilmekte. 288. sayfasında ise dönemin hava kuvvetleri komutanı İbrahim Fırtına’nın Cumhuriyet çalışma grubunun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmeler yaptığı anlaşılmıştır denilmektedir. Çok küçük bir bölümünü sizlere okuduğum bu iddialar iddianamenin yüzlerce sayfasında yer bulmuş ve tırnak içinde Cumhuriyet çalışma gurubu ve onun hazırladığı yine tırnak içinde söylüyorum Ay Işığı, Yakamoz, Sarıkız ve Eldiven adlı planlardan söz edilmektedir. BU iddiaların hemen hepsinde Mustafa Koç ve Cİhandar Hasanhanoğlu’nun isimleri zikredilmektedir. Yine bu iddiaların arasında Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın isim ve makamları da söz konusu edilmektedir. Mart ayının son duruşmasında son derce adil ve haklı bir şekilde henüz savunmasını dahi vermeden Mustafa Koç’u oy birliği ile tahliye ettiniz. Çoluğuna çocuğuna kavuşturdunuz. Zaten doğrusu da buydu bundan çok büyük bir mutluluk duyduğumu öncelikle ifade etmek istiyorum. Mustafa Koç’un daire başkanı olan ve aynı ceza maddelerinden yargılanan ve tırnak içinde Cumhuriyet çalışma grubu ve Ay Işığı, Sarıkız, Yakamoz planlarının yazıldığı hemen tüm sayfalarda adı ve makamı zikredilen Cihandar Hasanhanoğlu zaten ta başından beri tutuksuz yargılanmaktadır. Yine iddianamede birçok konuda sorumlu gösterilen 3 eski kuvvet komutanı da savcılık ifadelerinin ardından serbest bırakılmışlardır. Sayın Başkan Değerli üyeler iddia makamında oturanlar tarafından hazırlanarak önünüze getirilen bu iddianameyi inceleyerek kabul eden sizlersiniz. Metnin hemen her yerinde isim ve makamları yazılmış sanıklar tutuksuz yargılanırken beni niye 22 aydır burada tutuyorsunuz? Daha önceki taleplerimde ve savunmamda da açıkça belirttiğim gibi ben 2003, 2004 yıllarında jandarma genel komutanlığında teknik daire başkanıydım. İddianamenin yüzlerce sayfasında suç isnat edilerek tırnak içinde Cumhuriyet çalışma grubu ve diğer planların hazırlanması ile suçlanan plan koordinasyon ve güvenlik dairesi ile ona bağlı istihbarat yönetim şube müdürlüğü ile ne fiziki ve askeri ne de görev birlikteliği anlamında bir ilişkimin olmadığı sizlerce de anlaşılmıştır. İddia edilen tırnak içinde Cumhuriyet çalışma grubu raporlarında harcama belgelerinde ve planlarda ismim, imzam ve görevim bulunmamaktadır. O zaman ben niye buradayım? İddia makamında oturanların tarafsız olmaları, olmamaları son derece doğaldır. Ancak Türk milleti adına karar verecek olan mahkemenizin emsal uygulamalarında altını çizerek tekrar söylüyorum kayıtlara da geçsin burda dinleyen insanlarda duysunlar emsal uygulamalarında son derece titiz olmasını beklemekte benim en doğal hakkımdır. Şimdi düşünüyorum acaba bazı medya organlarında şahsıma karşı yapılan saldırılar mı iftira niteliğindeki yayınlar mı sizleri etkiliyor? Mahkemenizin bu tür karalamalardan saldırılardan asla etkilenmeyeceğini biliyorum ve inanıyorum. Nasıl ki terör örgütlerine ait yayın organlarında çıkan ve hemen her gün ölmüş anneme, aileme ve şahsıma sövmeleri intikam yeminleri etmeleri tutukluluğumdan duydukları memnuniyeti haykırmaları sizleri hiç ilgilendirmiyorsa mütareke basınının yaptıkları iftira içeren yayınlarda eminim ki sizleri etkilemiyordur. Biraz önce saydığım insanların neden tutuksuz yargılandığının benim neden 22 aydır tutuklu bulundurulduğumun mutlaka mantıklı bir açıklaması olmalıdır. Sayın Başkan Değerli üye hakimler önceki duruşmalardaki taleplerimde de belirttiğim gibi hakkımda iddialarda bulunan gizli tanığın ifadesindeki her türlü hususun yalan ve iftiradan ibaret olduğunu size ispatlamış bulunuyorum. Şöyle ki falanca teröristi uyuşturdu sonra arazide sarhoş sarhoş dolaşırken yakaladı kafasına sıktı dedi iddia makamında oturanlar hemen ciddiye aldılar eklere değil altını çizerek söylüyorum burası çok önemli eklere değil iddianamenin ana metnine koydular mahkemeniz benim talebimi kabul ederek Mardin Cumhuriyet Başsavcılığa sordu gelen cevabi yazı bunun iftira olduğunu kanıtladı. Aynı gizli tanık benim Kütahya’da alay komutanlığı yaptığımı söyledi mahkemeniz jandarma genel komutanlığından sordu gelen cevapta meslek hayatımın hiçbir döneminde Kütahya’da görev yapmadığım ortaya çıktı. İddia makamında bulunanlar benim Atatürkçü düşünce derneği çatısı altında ve onun üyesi olarak faaliyet gösterdiğimi yazdı. Mahkemeniz ADD genel merkezinden sordu gelen cevapta bu dernekte hiç dönemde üyelik dahil bağlantımın olmadığı ortaya çıktı. Yine iddianamede imzasız elektronik posta ve imzasız ihbar mektubuna dayanılarak askeri ihalelere girdiğim usulsüz olarak askeri ihale aldığım yazıldı mahkemeniz sordu gelen cevapta sadece eşime ait şirketin değil arkadaşım Bülent Göktüray’a ait şirketinde herhangi bir askeri ihaleye girmediği ve almadığı ortaya çıktı. Görüldüğü gibi bu iddiaların doğru olmadığı yalan ve iftira olduğu net olarak ortaya çıkmıştır. Bu yalanlarla bezenmiş iddianameyi de uygun görüp kabul eden heyetiniz ki bunu çok merak ediyorum acaba şimdi ne düşünmektedir? Bu yalanların resmi yazılar ile tescil edilmesi sizler için heyetiniz için ne anlam ifade etmektedir? Sayın üye hakim Özese’nin sorduğu sorulara veremediğim bir cevap mı vardır ya da Sayın Haşıloğlu’nun. Uzun uzun okudu ve neticede oğlumun yazdığı bir film senaryosu bir roman kurgusu olduğu net olarak belli olan bir metin mi bana olumsuz bakmanızı sağlamaktadır? Bunu anlamak istiyorum bu benim hakkım 22 aydır burda beni tutuyorsunuz bunu anlamak istiyorum. Yalan ve iftira olduğu somut bir şekilde ortaya çıkan gizli tanık beyanları imzasız elektronik posta ve mektupları iddianamede yazılı olup da yalan olduğu ortaya çıkan hususlar sizin nezdiniz de ne ifade etmektedir? Sizce bana neden bu kadar iftira edilmiştir hiç bunu düşünüyor musunuz? Oradaki bir takım yalanlar ortaya çıkınca mutlaka düşünüyorsunuzdur ya niye bu adama bu kadar yalan atmışlar diye düşünüyor musunuz? Ayrıca bu hususların yalan ve iftira resmi belgelerle kanıtlandığı için aleyhimdeki ifadeler şüpheli duruma gelmiyor mu? Peki, şüpheden kim yararlanır? Benim yararlanmam gerekmiyor mu? Gelinen bu aşamada artık şu tespiti yapmak benim hakkımdır beni bu kuyuya tanlar terörist başı Abdullah Öcalan ve onun şer örgütü ile yapılan mücadelenin intikamını almaya çalışmaktadırlar. 2 hafta önce televizyonda Diyarbakır’daki nevruz görüntülerini izlediğimde yeniden kahroldum. Kandil’in Diyarbakır’a taşındığını gördüm oğlunu eşini babasını şehit verenlerin bir kez daha yıkıldıklarını düşündüm. Ben burada teröristlik yaftasıyla yargılanırken PKK elebaşısına sadakat yeminleri edenlerin davul zurna eşliğinde ve polis kameraları önünde oynadıklarını gördüm. Sizler ve artık tüm kamuoyu benim terörle mücadelenin tam içinden geldiğini mutlaka anlamışsınızdır. Hal böyle iken ve bütün bunları dikkate aldığınızda hala benim bir terörist olduğuma gerçekten inanıyor musun? Eğer vicdanınız bunu gerçekten söylüyorsa buna inanıyorsanız cezamı kesin burda her Cuma günü arkadaşların vakitlerini almayayım. Mart ayının son haftasında talebim üzerine Ankara koruma şube müdürlüğünden gelen cevapta Sayın Başkan siz okudunuz en az 8 ayrı koruma ekibince korunduğum ifade edilmiştir. Sizlere ta başından beri anlatabilmek için büyük çaba sarf ettiğim esas konu şudur ki ben 2007 yılı Ağustos ayına kadar Çanakkale’de alay komutanıydım yani işim, yerim, mesaim her şeyim belliydi. Emekli olduktan sonra gözaltına alındığım 1 Temmuz 2008 tarihine kadar yani 11 aylık süre içinde biraz öncede ifade ettiğim koruma ekiplerince 24 saat esasına göre korundum, koruma ekipleri yönergeleri gereği birliklerine dönüşlerinde korudukları kişiyle ilgili nereye gitmiş, kiminle yemek yemiş, hangi saatte oturmuş bunların hepsini rapor ederler yani ben gözaltına alınana kadar bütün hayatım devletimin gözünün önündeydi. Salın Başkan ez cümle ben hasbelkader kritik ve nitelikli görevlerde bulunmuş bütün hayatı terörle mücadelede geçmiş sıradan bir jandarma subayıyım. Kahraman jandarma teşkilatında ve milletimin hizmetinde çalıştığım için onurluyum ve gururluyum. Bana yapıştırılmak istenen teröristlik olgusunu, darbecilik yaftasını şerefsizlik kabul ediyor ve şiddetle reddediyorum. Sözlerimi bitirirken 2 hafta önce vatan hainlerince şehit edilen kahraman askerlerimize yüce Allah’tan rahmet yakınlarına da başsağlığı dilerim teşekkür ederim.”
Sanık Emcet Olcaytu söz istedi verildi:” Bende bazı taleplerimi bildirmek için söz aldım. Taleplerimizin dile getirilmeye başlandığı sırada siz izleyicilere bir uyarıda bulundunuz burda yargılama yapıyoruz dediniz birkaç defada tekrar ettiniz gerçekten burada bir yargılama yapıldığı ortada. Ama yargılamanın birde ciddiyetini ölçmek açısından ben bugün bazı taleplerde bulunacağım. Önce şunu tespit edelim bu yargılamanın en ciddi tarafı bizim en azı 16 ay olmak üzere bir kısım tutukluların 22 aydır tutuklu bulunması. İsterseniz iddianame açısından isterseniz kovuşturma açısından hangi açıdan bakarsanız bakın bu yargılamanın ciddi tek tarafı burada bu kadar tutuklu olması. Bunun dışında da tabi işler yapıldı burda kovuşturma aşamasında soruşturma aşamasında şimdi onların ciddiyet derecesi ile ilgili bugün yeni bazı kanıtları heyetinize sunacağım. Ben söz aldığım her duruşmada gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamasına ilişkin her defasında somut belgelere dayanarak kısmen eleştirilerimi kısmen taleplerimi burada kayda geçirdim. Bunlara ilaveten söze başlarken yargılamanın ciddi tarafı demiştim ya siz izleyicileri uyardınız burda yargılama yapıyoruz dediniz. İzleyiciler zaten bu uyarı üzerine üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getiriyorlar burda hep birlikte tanık oluyoruz bir tepki gelmedi. Tabi izleyiciler burda tepki gösteremez sade yargılamayı izlerler. Sanıklar açısından bakarsak sanıklar da üzerlerine düşen görevi yetirince hatta fazlasınca yapıyorlar bir arkadaşımız burda hukuk öğrendik dedi. Gerçekten talepleri bilmiyorum heyete nasıl görünüyor ama ben burda dinlerken arkadaşlarımızın hukuk mantıklarının iddia makamından çok daha sağlam olduğunu görüyorum. Bugüne kadar sanıklar iddianame ile kendilerine yöneltilen bütün suçlamalara çok net demeyeyim ama herkesin anlayabileceği şekilde cevap verdiler. İddia makamını eleştirdiler 8 ay boyunca iddia makamından tek bir yalanlama duyamadık. Filan sanık şöyle demiştir işin aslı öyle değildir işte bakın filan dosamızın filan sayfası dizi numarası şudur bu belge bizi haklı çıkartıyor. Böyle bir şey duymadık 8 aydır zaten iddia makamının yargılamadaki ciddiyet derecesini iddianameyi ilk gördüğümüz zaman anlamıştık burada ben bir celse 28 tane ayrı somut örnek göstererek dedim ki bu ifade iddianameyi polislerin yazdığını kanıtlıyor sayfalarını da verdim. Bir tane hatırlatayım savcılık iddianameye diyor ki yaptığımız üst aramasında filan marka cep telefon bulduk savcı üst araması yapmış mı? Yapar meraklıdır yaparda ama bunun klasörlerde tutanağına bakıyorum polis çıkıyor bir örnek veriyorum. Savcılar 8 aydır hiçbir itiraza hatta ağır eleştiriler içeren kavramlara bile en ufak bir itirazda bulunamadılar. Bu soruşturma safhasında bu yargılama işini sizin izleyicilere 3 defa hatırlattığınız burada yargılama yapıyoruz dediğiniz bu faaliyetin soruşturma makamlarınca ne kadar ciddiye alındığını görevin ne kadarının yapıldığını gösteren bir örnek daha ilave etmiş oluyorum ben buna. Daha fazlasını beklemek haksızlık çünkü bütün soruşturma geçen celse avukatlarımız ifade ettiler CMK 251’e göre bu soruşturmanın bizzat savcılar tarafından yapılması lazım ama bu soruşturmanın savcılar tarafından bizzat yapıldığını gösteren tek örnek savcılıkta alınan ifadeler. Onun dışında savcıların yaptığı hiçbir şey yok. Klasörleri karıştırıyoruz bir yerde arama yapılmış onun evrakı birkaç sayfa geriye gidiyoruz isimsiz bir kişi telefon etmiş filan yere Atatürkçü düşünce derneğinin Üsküdar’daki filan şubesine bir takım kişiler girip çıkıyor diye polise. Polis derhal savcılığa arama kararı talebinde bulunmuş savcılık mahkemeden kararı çıkartmış koşa koşa polis oraya gitmiş hiç de bir şey bulamamış. Ha buldukları da ne zaten kendi arama tutanaklarımızdan biliyoruz o bakımdan savcılık zaten bu soruşturmada göstermelik bir makam durumuna kendisini düşürmüştür. Burada yapılan yargılamalarda da söyledim hiçbir eleştiriye cevap verememişlerdir. Sorgusunu yaptıkları sanık diye getirdikleri ve aylardır tutuklu olarak burda yargılanmasını talep ettikleri kişilere anlamlı hiçbir soruda soramamışlardır. Ben kendi örneğimden biliyorum benim sorgumun alındığı duruşmaya ait tutanakların 4 veya 5 yerinde savcılar kendileri şunu kayda geçirmişler evet bu sorduğumuz soru iddianamede yok. Klasör numarası nedir? Biz klasör şeyine göre şey yapmıyoruz gibi ifadeler var sordukları sorularında hangi belgeden hareket ettiğini söyleyememişlerdir. Savcılık kısmını uzatmayalım bu malum herkes farkında. Ama üzülerek de olsa şimdi karar makamına ilişkin karar makamı bu yargılamayı ne kadar ciddiye alıyor? Birkaç defa burada gecikme nedeni ile şikayette bulunmuştum. 6 Ağustos 2009 tarihli duruşmada heyetiniz el konulan CD’lerin oluşturulma tarihlerinin tespiti için naip hakim görevlendirdi ve ona havale etti bu görevi. Naip hakim Rıhtım Korkmaz diye bir bilirkişi tayin etmiş tabi bu bilirkişinin yemin zaptını da ben bulamadım burada hiçbir sorumuza cevap vermek gibi yargılama faaliyetine aykırı görülüyor herhalde böyle bir usul olmadığı için bir soru daha eklenmiş olsun çok şey sorduk. Şunun belgesi nedir, bu nerdedir? Bu da kayda geçmiş olsun bu Rıhtım Korkmaz’ın bilirkişi zaptını bulamadım, kimdir hiçbir fikrim yok Rıhtım Korkmaz bu size ne ifade ediyor şuradaki izleyicilere ne ifade ediyor benim içinde o kadar ismi ilginç yalnız Rıhtım onun dışında da başka bir önemi yok şimdi neden bunun üzerinde duruyorum? Naip hakim 6 Ağustos 2009 tarihli duruşmadaki ara kararı gereğince bu bilirkişi tayin etmiş ve demiş ki mahkemeden verilen görevi zaten orada söyleyecek. CD’lerin oluşturulma tarihleri ile ilgili inceleme yapın bize bildirin. Şimdi bu bilirkişi Rıhtım Korkmaz yazının talimatı ne zaman bilirkişiye gittiği de dosyada belli olmadığını için veya ben ulaşamadığım için 6 Ağustos’taki görevle ilgili 10 Aralık 2009. Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık 4 ay sonra bilirkişi 10 Aralık tarihli bir rapor tanzim etmiş fikriniz olsun diye herkesin fikri olsun bakın rapor şu yani 10 satır falan. Rapor şimdi ben raporun içeriğini okuyorum size, bakalım ne kadar ciddi buradaki yargılama. Mahkemenizin 2009/191 esas numaralı dosyasının 6 ağustos 2009 tarihli oturumunda 18 nolu ara kararı gereğince tarafıma teslim edilen emanet memurluğunun filan tarihli yazısında belirtilen CD ve DVD’lerin bir kopyaları alınarak naip hakimliğinizce temin edilen filan seri numaralı Seagate marka taşınabilir hard disk içerisine kopyalanarak teslim alınmıştır 5 sayfası bu yani kendisine işte şu tarih vesaire boş yani orda bir bilirkişi mütalaası yok. Kopyalanmış ve teslim edilmiştir devam ediyorum ancak bu CD ve DVD’lerin ne zaman oluşturulduğu yani bu CD’lerin DVD’lerin üzerine, üzerlerine mevcut dosyaların ne zaman yazdırıldığının tespiti elimizde ki mevcut donamın veya yazılım aygıtlarıyla tespiti mümkün olmamış, naip hakimliğinin talimatı üzerine bu CD ve DVD’lerin içerisinde bulunan dosyaların görüntüleri çıkartılmıştır. Ciddiyet derecesi bu. Bu bilirkişinin gayri ciddiliğinin kanıtı. Bakın bilirkişi ne diyor elimizde mevcut donanım ve yazılım aygıtları ile biz bunu tespit edemiyoruz diyor. Peki, siz niye bu bilirkişiliği kabul ediyorsunuz? Verilen görevi yazmış filan, filan, filan CD’lerin kaydolunduğu hard disk üzerinden hangi tarihte oluşturulduğunun tespiti görevi verilmiştir diyor. Ondan sonrada yazdığı raporda zaten daha ne yazacak bundan başka 10 satır işte hepsi demiş ki bunları biz elimizdeki aletler yeterli değil. Naip hakimi aramış o da demiş ki dosyaların görüntüleri çıkart gönder. Naip hakim bu raporu almış aynı tarihte mahkemenize 4 satır bir üst yazı ile yollamış ne demiş şimdi onu okuyorum mahkemenin filan tarihli dosyasının oturumuna 18 nolu ara kararı uyarınca el konulan tüm CD ve DVD‘lerin oluşturulma tarihlerinin tespiti yönünde naip hakimlik tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesine ilişkin rapor Sayın mahkeme başkanlığına sunulmuştur. Kaç satır? 5 satır. Şimdi buna ciddi bir yargılama faaliyeti diyebilir miyiz? Şimdi bilirkişi raporu gayri ciddiliğin şahikası. Anladık bilirkişi kimdir o da belli değil sokaktan geçen biri değil belki ama polis midir? Benim o emniyette gördüğüm bilgisayarı açıp kapama dışında doğru dürüst bir ciddi bilgi sahibi olup olmadığı konusunda kanaat sahibi olamadığım insanlardan birisi midir bilmiyorum. Bunu bir tarafa atıyorum bilirkişi yargılama faaliyetinin bir parçası olabilir ama ciddiyet derecesini oradan değil ben buradan ölçüyorum. Naip hakim kendisine verilen görev yerine getirilmiş gibi nasıl oluyor da el konulan tüm CD ve DVD’lerin oluşturulma tarihlerinin tespiti yönünde yaptırılan inceleme raporu mahkeme başkanlığına sunulmuştur diye yazıyor? Bu şimdi ciddi bir yargılama faaliyeti mi? Tabi burada gerektikçe siz yine uyaracaksınız izleyicileri burda yargılama yapıyoruz. Yargılama faaliyetinin ciddiyetine uygun davranın diyeceksiniz sanıklar aşağı yukarı ne yapacaklarını biliyorlar böyle bir uyarıyı gerektirecek davranışları muhtemelen olmayacak. E bunlar söylenecek ama hani karar makamı bir karar makamı bir kerede şu uyarıyı burda yargılama yapıyoruz diye iddia makamına söylemek ihtiyacı duymadı. Burada taleplerimizin üzerine teskereler yazıldı. Altında CMK 332’ye göre 10 gün içinde cevap verilmesi zorunludur dedik savcılık 2 ay geçti 3 ay geçti kimisine hiç cevap vermedi kimisine 3 ay sonra cevap verdi. Biz dedik bu burda yargılama yapılıyor. Ha bunu söylemedik ukalalık olmasın diye bu CMK 332’ye göre işlem yapın talepte bulunuyoruz dedik hiçbir talebimiz kabul edilmedi. E bu açıdan bakınca bu yargılamanın ciddiyetini azaltmıyor muydu bu taleplerimizin karşılanmaması. Savcılık yargılamayı ciddiye almak sorunda değil naip hakim bu yargılamayı ciddiye almak zorunda değil ciddiye almak zorunda olan kim? İzleyiciler ve sanıklar şimdi bu yargılamanın başlangıçta söylediğim gibi en ciddi tarafı bizim tutuklu olmamızdır. Ha neden bu tutukluluklar bu kadar ısrarla sürdürülüyor çünkü bu da olmazsa yargılamada ciddi hiçbir şey kalmayacak. Bir tek ciddi tarafı bu gerçekten kamuoyuna nasıl izah edilecek şunları biz burda söylüyoruz 4 duvar arasında kalıyor. Ben belki 10 defa söz aldım her söz alışımda 2, 3 tane belge mahkemeye sundum yani en az 30 tane ben kayda geçirmişim. Yargılama adabına uymayan ciddiyetine aykırı bizim savunma haklarımızı ihlal eden lehimizdeki delillerin üstünü örten bir sürü kanıt ben burda mahkemeye ibraz ettim. Biz ciddi davranıyoruz şurda her sanık ben yüzde 100 eminim heyet üyelerinden çok daha iyi biliyor kendi durumunu. Çünkü okuyorlar belgeleri, savcıları zaten o işten ayırmıştık savcılar istese de o kadar doldurdukları 300 bin sayfayı öğrenemezler. Polise verdiler yetkili polis önüne gelen her şeyi doldurdu. Şimdi devam edeyim demin ki mevzu orada kalmadı naip hakim niçin bunu görev yerine getirilmiş gibi mahkemeye sundu demiştim? Heyet bu yazıyı dosyaya havale ederken aslında kaldırıp baksaydı şu 5 satır yazıyı ya bu olmamış bu adam kendi söylemiş ben bunu yapamıyorum yazılım yok donanım yok elimde demiş bunu yeniden yollayalım belki ara karar alınırdı ne olacak o da parayla değil ya. Burda bir karar alırdık yeniden yollardık şimdi bu da işin başka yönü heyet bun nasıl olup da görev yerine getirilmiş gibi dosyaya koyuyor bu kadarla kalsaydı yine bakın bir ciddiyeti olabilirdi çünkü yazılar yazılmış 3 satır 5 satır. Şimdi hakikaten Türk yargı pratiği açısından yüz kızartıcı bir devamı var bu işlemin. Mahkeme 3 Kasım 2009 tarihli duruşmada tesadüfen gene benzeri bir görev nedeniyle naip hakim tayin etmiş demiş ki bu defada filan filan CD’leri Ahmet Hurşit Tolon’dan elde edilen 2 adet Elba marka CD’ler bir adet Ogatech marka CD’nin kopyaları alınarak naip hakimliğinizce falan. 3 Kasım 2011 tarihli duruşmada ki ara kararıyla benzeri gene başta bahsettiğim gibi bir inceleme görevi kendisine tayin etmiş naip hakim aracılığı ile bunun yerine getirilmesini istemiş. Sonucu tahmin ettiğini zannediyorum etmek çok zor ama bu yargılamada tahmin etmek kolay naip hakim yine aynı bilirkişiye bu görevi tevdi etmiş Rıhtım Korkmaz. Bilirkişi çok istikrarlı aynı cevabı vermiş demiş ki bizim elimizde bu donanım ve yazılım yoktur bu nedenle talimatınız uyarınca dosyaların görüntüsünü aldık yolluyoruz. Bu da 28.12.2009 tarihli yazı, bu yazıda aynı şekilde sanki görev yerine getirilmiş gibi naip hakimlikçe bir üst yazı ile heyete tevdi edilmiş heyet havale etmiş dosyaya girmiş. Bunları ben tabi ek klasörlerde değil bu. Savcılık bu safhada sorumluluk sahibi değil zaten onları ayırmıştık. Bu kalemden avukatımın aldığı dava dosyaları ile ilgili CD’de bilirkişi raporları diye bir klasör var. O klasörlerin içerisinde eğer heyet bunu bulmak isterse ben burada PDF formatında olduğu için orijinalinin çıkışını alamadım bizim buradaki imkanlarımız sayenizde çok kısıtlı ancak kopyalayıp Word sayfasına yapıştırıp Türkçe karakterlerini yeniden orada tek tek düzeliğim için orijinali değil avukatım burada olmadığı için bunların orijinalleri çıkartamadım ama yerini söylüyorum mahkeme kendi işini ciddiye alma derecesine bağlı olarak bu talebimle ilgili belgelerin orijinallerini görebilir. Şimdi karar makamının yargılama konusundaki ciddiyeti ile ilgili örneklere devam edelim. Mahkemeniz 8 Şubat’tı zannediyorum Osman Gürbüz’ün sorgusundan sonra veya ertesi gün bir ara kararı verdi çeşitli yerlere yazı yazdı Osman Gürbüz ile ilgili filan filan konuları araştıralım bu gizli tanıkların ifadelerindeki ithamlarla ilgili soruşturma yapılmış mı falan? Şimdi Osman Gürbüz sizi ne ilgilendiriyor diyebilirsiniz? Doğru ama şimdi savcılık zorla oraya benim adımı sokuyor. Gelmiş evraklar 2 gün önce gördük. Yani buradaki yargılamanın nasıl yapıldığını biz biliyoruz da savcılar iyice demek ki hafife alıyorlar. Oraya benim adımı yazmakla ne geçecek ellerine? İddianamede var adım zaten. O evraka adımı yazmış peki niçin yazmış? Ha bir ciddi tarafı olsa, yazmasını yani dayanağı olsa şu nedenle karıştırmış Osman Gürbüz hakkında bir sürü gazetede haber var çıkmış çeşitli tarihlerde kimisi Gazi olaylarında efendim sorumlu demiş kimisi Necip Hablemitoğlu vesaire vesaire. Bunları neye dayanarak söylemişler? Savcılığın kendilerine sızdırdığı veya polisin sızdırdığı gizli tanık ifadelerine dayanarak söylemişler çünkü gazetelerin haber tarihlerine bakınca iddianameden önce. Yani 2008 Temmuz’dan önceki tarihlerde bir sürü haber çıkmış Mart 2008 tarihinde. Ben o tarihte tutuklu değilim. Aydınlık dergisinde Ergenekon operasyonu ile ilgili soruşturmasıyla ilgili haberler yapıyorum takip ediyorum konuyu. O gazete haberlerini bulabildiğim bütün haberleri istisnasız bilgisayarıma kaydediyorum. Tabi bu da şimdi dezenformasyon faaliyetinin kanıtı gibi gösterilmeye çalışılıyor da söylesinler ondan çekinecek değilim bu olayı anlatabilmek için söylüyorum. Benim bilgisayarımda Osman Gürbüz ile ilgili yayınlanan haberden de bir örnek varmış. Osman Gürbüz için sizin savcılığa yazdığınız yazıya verilen cevapta savcılar yani amaçları ne Osman Gürbüz böyle olunca okuduğunu anlamayacak mı, yani ben onu suçlamış mı olacağım? Bakın gelen yazının karman çorman da bir tomar halinde gelmiş kimi hazırlık evrakları ne dizi pusulası var ne bir şey onun için onu siz bulanacaksınız gelen yazıda Necip Hablemitoğlu başlığı altında yazdıkları şeylerden birisini okuyorum şimdi bakın. İddia olunan Ergenekon terör örgütüne yönelik operasyonlar kapsamında hakkında işlem yapılan Emcet Olcaytu şimdi böyle sıfatlar sahibi olduk. Adlı şahıstan elde edilen transent marka filan filan seri nolu flash içerisinde yer alan dosyada internet sayfalarından toplanan haber metinlerinin bulunduğu bu web sayfalarında Hablemitoğlu’nu Küçük öldürttü adlı haber sayfası içeriğinde şunların şunların yazıldığı. Şimdi o haber içeriğini okuyorum. Ergenekon soruşturmasında savcı Zekeriya Öz’e ifade veren gizli tanık örgütün kendisini Necip Hablemitoğlu cinayetinde tetikçi olarak kullanmak istediğini ancak tutukluluğu bulunan emekli Tuğgeneral vesaire. Şimdi bakın bu ifadeyi Zekeriya Küçük’e vermiş adamın birisi o ifadeyi zapta geçirmiş o zaptı gazetecilere vermiş gazeteciler bunu yayınlamışlar ben onu kaydetmişim şimdi Osman Gürbüz ile ilgili sorunca ha demek ki ayıp bir şey yapmış onu benim üzerime atmaya çalışıyor. Yani benim flash diskimde bu haberle ilgili kayıt olmasa bu olmayacak mı, savcı bu iddiasından vaz mı geçmiş olacak? Gizli tanık ifadesinde Osman Gürbüz’ü suçlamış, şimdi o ifadeye benim adımı karıştırabilmek için oraya bunu da yazıyor Emcet Olcaytu’nun elde edilen bilmem neyin içinden çıkan haber içeriğinde Osman Gürbüz için söyle söylendiği e pes yani bu ciddiye alma bu mu? Böyle ciddiye alındığını kabul etmek mümkün mü? O münasebetle ben diğer yazılara baktım Osman Gürbüz’le ilgili gelen hakikaten ya ciddiye alınacak hiçbir şey yok filan soruşturma var diye iddia etmiş aradan 2 yıl geçmiş Osman Gürbüz’ün ifadesi bile alınmamış. Yetkisizlik, görevsizlik kararları ile sağa sola o şeyleri bunun içine sokamayınca bu torbaya yazmış, yazmış, yazmış e yazalı 2 yıl olmuş Osman Gürbüz’ün ifadesini almamışlar daha. Demek ki o yetkisizlik, görevsizlik kararı vermeyi bile öğrenememiş savcılık o yazıların gittiği yer ciddiye almamış demek ki soruşturma açmamış açsa Osman Gürbüz burda ifadesini alacaktı hiç olmazsa. Şimdi yargılama faaliyetinin ciddiyeti ile ilgili örneklere devam edelim şimdi biz burda yargılanıyoruz. Burda yargılanan herkesin hemen hemen herkesin diyeyim belki bir iki istisna vardır esas olarak suç kanıtıdır diye hakkındaki klasörlere doldurulan yazıların belgelerin yüzde 80’i hani oran söylemeyeyim yanlış olabilir büyük çoğunluğu bilgisayar verileri. Bu bilgisayar verilerini de polisler işte uygun gördüğünü almış saçma sapan mantıklı mantıksız onları dolmuştur bizde burda bunlara cevap vermek zorundaymışız gibi saçma sapan şeylere itirazda ettik ama savcılarda bunu da sanki bir suçluluk kanıtı gibi göstermeye çalıştılar her neyse. Ya biz burada bu dijital verilerle yargılanıyoruz çoğunluğu bu. Eylem yok ortada zaten neyle suçlayacak? Ha şimdi bunu niçin buraya girdim biz burda sorguya çıktığımız zaman heyet üyeleri bizim suçluluğumuz araştırılıyor ya yani kafalarındaki sorulara cevaplar bulmak üzere bize sorular yöneltiyorlar şimdi bakın bana ısrarla sorulan sorulardan üçü şöyle, şu elektronik posta size niçin gönderildi? Şimdi Türkiye’de ben doğduğum zaman PTT vardı yani elektronik postayı bir tarafa bıraktık normal posta. Asker mektubu vesaire bunu giderim ben postaneye üzerine adresini bildiğim birisine yazarım yollarım. Şimdi siz o mektubun gönderildiği kişiye bu mektup size niye yollandı diye sora mısınız, bir mantığı var mı onun? Ben gidip postaneden bunu atarım üzerindeki adrese postacı götürür verir. Şimdi o mektubu alan insana birisi gelip de bu mektup sana niye gönderildi diye sorar mı? Sormaz, e çünkü posta kültürümüz yeterli. Biliyoruz posta nasıl yollanır? Ama şimdi bu elektronik mektup olunca dijital veri olunca demek ki bizi yargılayan heyet üyelerinin bu konuda bilgisi yeterli değil. Duruşma tutanaklarında var bu elektronik posta size niye yollandı diye soru var bana. Yollanır benim elektronik posta adresim gizli bile olsa gizli posta adresi diye bir şey olmaz ki benim aşağı yukarı 7, 8 yıldır yazı yazdığım Aydınlık dergisindeki o sayfada elektronik posta adresim zaten çıkıyor o adres olduğu zaman herkes istediği gibi oraya yollar. Bunu ben biliyorum ama bizi yargılayan heyet niye bilmiyor? Bilmiyorsa o soruyu niye soruyor? E bilmediğinin de farkında değil, bana niçin bu elektronik posta yollandı diye bir soru yöneltilmesinin yargılama faaliyetindeki ciddiyet derecesini ölçebilir misiniz? İşte şimdiye kadar örneklerini verdiğim bir kısmını hatırlatmakla yetindiğim ciddiyet derecesin ölçecek konuların bir kısmı böyle şunu da ilave edeyim bakın bu da yargılamanın bütününü zora sokan bir konudur burada da heyetiniz sorumludur. Sesli ve görüntülü kayıtla duruşma yapılıyor. O zaman tutanakların tape edilmesi gerekiyor ben sanık sıfatıyla değil başka sıfatlarla sesli kayıt yapıldığı bazı davaları yakından biliyorum. 76’da bu adli mevzuatımıza girdi sesli kayıt DGM yasasında 76 yılında devlet güvenlik mahkemelerinde açılan sanık sayısının fazla olduğu davalarda kullanıldı nasıl kullanıldı ama orda? Orda meclise yazı yazdı mahkeme stenograflar geldi sabahtan akşama kadar duruşma yapıldı biz bir gün sonra akşamüstü tutanakları alıyordur hem de hiç yanlışsız böyle buradaki gibi kamera diyorum ben kamara diye yazılıyor oraya. Bir sürü hukuki terim teknik terim yanlış yazılıyor stenografların demek ki daha yetkin insan oldukları zaten belli. Mecliste de işte yapılıyor görüşme ertesi gün tutanak internet sayfasına konuyor sıkıyönetim tatbikatında Adana’da kahraman Maraş olayları ile ilgili davada bulundum ben. Orada da mahkeme meclise yazı yazdı meclise mi bilmiyorum yani bir makam var mutlaka stenograf tahsis ettiler geldi stenograflar orda oturdu onlar çok iyi biliyor işini ikili, üçlü nöbetleşe yazıyorlar. Ertesi gün biz tutanakları alıyoruz bir tane yanlış yok e ben şimdi burda 19 Mart’taki daha önceki talepte taleplerin alındığı gün söyledim buna benzer taleplerimi. Heyetin kararı tabi başka çaresi yok şuraya biz kendimizi kapattıktan sonra şu alana efendim kalem yetiştiremiyor vesaire 19 Mart bugün Nisan’ın 10’u. 9’u diyelim 20 gün geçmiş dün sordurduk 19 Mart’ın tutanakları geçmemiş. Şimdi niye önemli 19 Mart’ın tutanakları? E çünkü ben talepte bulunmuşum siz demişsiniz ki tutanaklar çıktıktan sonra değerlendirilmesine. E 20 gün geçmiş daha kaç gün geçecek? Bunu da kendimiz yarattık bu sıkıntıyı bu nedenle bu da yargılamanın ciddiyetini gösteren ciddiyet derecesini gösteren bir şey. Niçin buraya stenograf yollanmıyor? 50 tane, 100 tane insanı buraya tutuklayıp rektörler, komutanlar buruya koymak mümkün ama şuraya 4 tane stenograf görevlendirilmiyor. Niçin burada görünüşte sorumluluk tamamen heyete ait. Heyetin böyle bir girişimi olduğuna dair ben klasörlerde hiçbir belge göremedim. E o zaman siz tabi yine gerektiği zaman söyleyin burda yargılama yapıyoruz deyin uyarın size de uyarın. Ama eksik kalmasın. Bunun yarısı ciddi yarısı ciddiyetten uzak olduğu zaman yine bir yararı yok. Bir şey ya var ya yok o bakımdan heyetinizin şimdiye kadar örneğini verdiğim konularda savunma hakkımızı özellikle savunma hakkımızı yakından ilgilendirdiğini de hiç gözden kaçırmaksızın taleplerimizle ilgili yargılamanın ciddiyet derecesini koruyarak uygulamalara bundan sonra başlaması için bir teminat gibi kabul ediyoruz izleyicilere söylediğiniz şeyi burda yargılama yapıyoruz dediniz. Birkaç konu daha vardı süre uzadı zannediyorum o nedenle onu daha sonra talepte bulunmak üzere bu kadar söyleyeceklerim.”
Dostları ilə paylaş: |