Sanık Mustafa Ali Balbay söz istedi, verildi:”Sayın başkan heyetinizi ve salondaki herkesi saygıyla selamlıyorum. Sayın başkan, 73. duruşmayı yapıyoruz. 70. duruşmayı yaptığımızda bende usul hakkında söz aldım. Sanıyorum Sayın Çalmuk da hastanedeydi ama bizi dinleme fırsatı buldu. Ben orada o sözü alırken yeni bir artık böyle bir deyimde geliştireceğim izninizle yeni bir yargılama yılına girdik. Artık yargılamalar duruşmalarla aylarla anlatılır değil yıllarla anlatılır bir hal aldı ve bu yeni yargılama yılında heyetinizin yargılama şeklini ve usulünü gözden geçirmesini talep ettim. 73. duruşmadayız Sayın başkan heyet üyeleri de elbette daha önceki başka davalara da baktılar. Yılda ortalama bir dava dört yada beş duruşmayla götürülüyor. Ben avukatlara danıştım evet dediler yani en önemli dava için bile beş bilemedin altı duruşma yapılır. 73’ü beşe böldüğümüzde Sayın başkan biz şu anda 15 yıllık yargılamaya eş değer bir yargılama süreci geçirdik. Düşünün Sayın başkan 15 yıllık yargılama yapılıyor burada. Ben cezaevinde bize ekmek getiren bizim çöpümüzü alan kişilerde tutuklu kişiler. Onlar da yargılanmaktalar. Ve üç ayda bir bize bizim yarın duruşmamız var diyorlar ve bizde onlara görüşmemek üzere diyoruz. Dileriz tahliye olurlar ve giderler diye. 3 yada 4 ayda bir duruşma yapılıyor. Ve bu şu an biz şu anda bu hesabı yaptığımızda gerçekten 15 yıllık bir duruşmanın karşılığında biz Sayın başkan Sayın üyeler mahkemenin yükünün ikiye katlanmış olduğunu görüyoruz. Ve burada ben bu mahkemede insanlar herkes kendini anlatmaya çalışıyor. Ama sesimizi duyuramayınca ben şu değerlendirmeyi yaptım. Dedim ki eğer biz yeni yargılama yılında da sesimizi duyuramayacaksak o zaman 12. 13. Ağır Ceza Mahkemesi 13. sağır ceza mahkemesi diyeceğiz dedim. şimdi bunun heyetiniz bir hakaret olarak algıladı. Ama sağır sözcüğü duymuyor musun deyince de söylenen ama ağır ceza mahkemesinin başına S harfini getirince de bende Türkçe’nin zenginliğinden aldığım o güçle yaptığım bir değerlendirmeydi. Eğer dedim bizi duymazsanız duymamaya devam ederseniz ben ağır ceza değil sağır ceza mahkemesi demek durumunda kalacağım diyeceğim. Kara mizaha bakın ki sadece bu sözümüzü duydunuz. Öteki çığlıklarımızı duymadınız. Biz ancak biraz bağırırsak medyada bu sese kulak verin deniyor. Biz bağırınca medya bizi duyacaksa o zaman biz ağır ceza mahkemesi değil de bağır ceza mahkemesi mi diyelim. Eğer biraz çığlık atarsak biraz çağrıda bulunursak insanlar bir şeyler yazma sorumluluğu hissedince biz ağır ceza mahkemesi değil de çağır ceza mahkemesi mi diyelim. Çünkü ancak bu yöntemlerle kamuoyunun birazcık vicdan muhasebesi yapmakta olduğunu hissediyoruz Sayın başkan. Ve kamuoyu bunu yaparken de ne yazık ki buradaki meslektaşlarımızın da gerçekten ne kadar güç koşullarda çalışmakta olduğunu görüyorum en uzak yerden bizi izliyorlar. Onlar görevlerini yapıyorlar ama bize yönelik suçlamalar manşet ama bizim lehimize bir durum olduğunda bazen tek sütun bile girmiyor gazetelerde. Böyle bir yargılama döneminden geçiyoruz. Sayın başkan önceki hafta cezaevimizin bir günlük konuğu vardı. Bir gün geldi ve ertesi gün tahliye oldu. O konuğun adı Ahmet Şentürk’tü. Afyon da ordu evinin karşısındaki bankamatiğe gidince atik bir şekilde yakalanıp tutuklanan kişi. Metris’te kalmış sonra cezaevine getirildi. Bir gün kaldı ve tahliye edildi. Sayın başkan, Sayın üyeler; o tahliye kararının bütün istisnasız bütün gazetelere baktım. Tümünde tek gerekçe vardı. Diyordu ki eşitlik ve hakkaniyet koşulları dikkate alınarak serbest bırakılması bırakılmıştır. Burada nerede eşitlik Sayın başkan. Şu anda bu mahkemeyi de isimlendirerek bir polemik konusu haline getirmek istemiyorum ancak şu anda bizler terör örgütüne üye olmakla yargılanıyoruz. Terör örgütünün yöneticisi olduğu için yargılamakta olduğunuz kişilerden sekizi serbest. Bu nasıl terör örgütüdür ki, liderleri dışarıda üyeleri içeride. Bu nasıl hakkaniyet. Nasıl eşitlik. Sayın başkan zulmün tariflerinden biri şudur; eşitsizlik zulümdür. Her şey bir yana her şey bir yana bizi burada en iyi koşullarda tutsanız bile eşitsiz davranış zulümdür. Bu tarihin her döneminde böyle algılanmıştır. Şu anda bizi yargılarken dayanak olarak getirdiğiniz deliller konusunda Sayın başkan Sayın üyeler güçlendirici bir şey olsa canım yine yanmayacak diyeceğim ki bizimle ilgili suçlamaları biz yine onları bertaraf edebiliriz ama güçlendiren bir şey var. E bunu da belki mahkeme heyeti dikkate alıyordur diyeceğiz. Ama biraz önce Tuncay Özkan bir karar açıkladı. Ondan önce Levent albay bir TÜBİTAK kararını anlattı size. Şimdi bu dijital veriler konusunda artık bir karar vermek durumundasınız. Bende dilim döndüğünce teknolojik konularda çokta yetkin olmadığım için ama benim bilgisayarımdaki gerçekleri paylaştım sizinle. Benim bilgisayarda 11 yıllık notların iki buçuk dakikada bir dosya haline getirildiğini kanıtladık belgesiyle verdik. Gerekirse Cuma günü tekrar getiririm. Ama bu kopyanın artık kopya olduğu açık bu dijital veriler konusunda bir karar vermek durumundasınız. Türkiye uluslar arası siber suçlar sözleşmesine ortak değil imza koymadı. O sözleşmeye göre bilgisayara el koymanız bile yasak. Bilgisayarda ne arayacaksanız yerinde bilgisayarda onu arayacaksınız bilirkişi eşliğinde onu alıp delil olarak koyacaksınız. Bir bilgisayarı almak o kişinin bütün arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınması gibi bir şey. Bütün çevresiyle birlikte. Daha somut anlatmak gerekirse bir evde bir suçlu olduğunu hissettiği suçlu olduğunu farz ettiğinizde onu almak istediğinizde bütün mahalleyi gözaltına almak gibi bir şey. Çünkü bütün bağlantılarını alıyorsunuz. Türkiye uluslar arası siber suçlar sözleşmesine ortak değil ama en azından bereket ki 134. madde de yerinde kopyasının alınması gerekir diyor bu çok açık artık. Bunda bile siz hüküm aşamasında karar vereceğiz derseniz artık bu tutuklama hükme girer Sayın başkan. Bunda bir karar vermek durumundasınız. Yine telefon görüşmeleri de öyle. Burada telefon bağlantılarının şimdi iddia makamı diyor ki, şununla 30 saniye, bununla 25 saniye, bununla 40 saniye, bununla 55 saniye görüştün ilişkin var. Başta bende bunu çözmeye çalıştım. Şimdi bu benim iddianamenin 985. sayfada Mustafa Balbay’ın bağlantıları diyor. Hiç adını duymadığım örneğin sonradan öğrendim Tuncay Özkan’ın sekreteriymiş Anet Sahakyan şimdi onunla görüşme yazıyor. Hiç görüşmedim. Aydın Gergin hiç tanımam. Şimdi bakıyorum hayatta hiç ilişkimin olmadığı örneğin Yalçın Küçük hocayla hiç görüşmedim ama dört kez görüşme sayılıyor. Sonra çözdük Sayın başkan Cumhuriyet gazetesinin santralini benim üzerime yazmışlar. Bunu size ispatladık bundan sonra artık nasıl bu telefon görüşmelerine dayalı olarak telefon bağlantısı dersiniz. Eğer iddia makamı bunda ısrarlıyla benim bir önerim var Sayın başkan, iddia makamı 11880’i dinlemeye alsın. Dünyanın en büyük terör örgütünü yaratabilir. Potansiyel 70 milyon suçlu bağlantıları 20 saniye görüştü, 40 saniye görüştü sırf bunlarla nasıl bir bağlantı üretilebilir. Bu davada birinci davanın şu anda ki genel süreci Danıştay olayıyla Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olayı bununla bağlantılandı mı diye araştırılıyor. Ama burada yargılananlarla ilgili Sayın başkan bir adet, bir adet şu suç işlenmiştir yok. İşlenecektir var. suikast yapacaklardı. Darbe yapacaklardı şuna gideceklerdi hepsi çekti var. sadece yapacaklara hesaplı yapacaklar dikkate alınarak nasıl bir terör örgütü üretilebilir. Ve onlar aylarca bu şeklide yargılanabilir. Şimdi burada bizim tutuksuz yargılanma isteğimizi yeri geldikçe vurguladık Sayın başkan. Orda standart kararlarınızı verirken bana en çok dokunanlardan birini çok kısa değinmek istiyorum. Yurtdışına kaçma şüphesi. Sayın başkan benim hakkımda tahliye kararı verseniz ama yurtdışında yaşama şartıyla deseniz ben o tahliyeyi kabul etmem. Önce yurtiçinde yaşama hakkı elde ederim ondan sonra tahliye talebini kabul ederim. Tarih boyunca da böyle olmuştur ama yargı iddia makamı yargılayanlar belki de aydınların bizi tanımadıkları için böyle bir hükümde bulunuyorlar. Bunun tarihte pek çok örneği var. Volter 1726’da 3. kez tutuklama kararı verildiğinde hakkında 3. tutuklama kararı verildiğinde yakın çevresi devreye giriyor neden nasıl en azından tutuksuz yargılanabilir diye kral bir tek şart koşuyor Paris’i terk ederse. Paris’i terk ederse tutuklama kararı vermeyeceğim diyor. Bir aydının Sayın başkan iki vatanı vardır. Bir konuştuğu dil, bir yaşadığı vatan. Biz kendi dilimizle yazıp okuyamayacaksak orası bizim vatanımız değil zaten, öyle hissedemez insan. Ama bu duygulardaki insanları sizler yurtdışına kaçma şüphesi dahil burada tutuklu yargılıyorsunuz. Delillerle ilgili olarak da sanıyorum artık iki yılda hala delil toplanmadıysa iki yılda hala karartılacak delil kaldıysa pes diyorum. Artı yine bu yargılama sürecinde Sayın başkan dikkatimi çeken bir durumu paylaşmak istiyorum. Özellikle Sayın Özese ve Sayın Haşıloğlu’nun sorularından ben şöyle bir tablo çıkartıyorum ve şunu yöneltmek istiyorum Sayın Özese’ye. Burada yargılamanın işlevi iddianamenin ne olursa olsun doğruluğunu ispatlamak mıdır gerçeği aramak mıdır? Neden böyle bir soru sorma gereği görüyorum. En somut örneği kendimle ilgili bir durum. En iyi öyle bir örnek verebilirim. Şu anda ben iki ay önce benim savcılık sorgumda Levent Ersöz ile ilgili bir soruya verdiğim yanıtın yanlış olduğunu kes yapıştır yöntemiyle olduğunu anlattım ve fotokopisini verdim sizlere şöyle bir şeydi iddianamenin savcılık sorgusunun beşinci sayfası. Soru uzun ama çok kısa diyor ki sizin 5.7.2008 tarihli savcılık beyanınızda Ersöz isimli şahısla ilgili olarak Eruygur’un jandarma genel komutanı olduğu dönemde 1 Mart teskeresi sürecinde gazeteci kimliğimle görüştüm dediniz diyor. Sonra Levent Ersöz’le bir albayla görüşme yaptım dediniz. Fakat Ersöz isimli şahıs 16.1.2009 tarihli mahkeme sorgusunda Mustafa Ali Balbay’ı gazeteci olması sebebiyle tanırım iki defa ziyaretime geldi. Cumhuriyet gazetesinde genç subaylar rahatsız diye haber çıkmıştı. Genel komutanın taktirleri üzerine kendisini çağırdım haberle ilgili konuştuk dediği tespit edilmiştir. Bu çelişkili ifadeler hakkında detaylı bilgi veriniz soru bu. Şimdi benim yanıt verdiğim cevaben diyor. Ben bu toplantılara Levent Ersöz katıldığını hatırlamıyorum. Bu Kent otel toplantıları belirli bir grup değil sürekli değişken kişiler katılırdı Ersöz’ün toplantılara katıldığını hatırlamıyorum. Hiç ilgisi yok. Bunu ben en azından aydınlattığım düşünmüştüm. Ama baktım Sayın Özese aynı soruyu tekrar sordu. Bu durumda gerçekten ben burada mahkeme sürecinin uzamasından tabi ki hepimiz rahatsızız Sayın Mustafa Özbek’in bütün değerlendirmelerine bende katılıyorum. Ama özellikle bu tür soruların bende böyle bir soru işareti neden olduğunu da paylaşmak durumundayım. Yargı makamı iddia makamının söylediği her şeyi doğrulatabilmek kaygısı değildir onun kaygısı gerçeği aramaktır. Burada da gerçeği açığa çıktığı bölümlerin artık en azından elimine edilmesi gerekirken bunların tekrar tekrar soru olarak sorulmakta olduğunu görüyoruz. Ve burada tabi ki Sayın başkan herkes doğal olarak kendi mesleğini ve kendini anlatmaya çalışıyor. Sizin ve heyetinizin salt bu durumu bile bakıp ya buradan nasıl ortak bir örgüt çıkar diye normal sorması gerekir diye düşünüyorum. Sadece bugün öğleden sonraki talepler bölümüne bakın. Bir polis arkadaşımız kendi işini anlatmaya çalıştı gerçekten demek ki şu anda bilmiyorum yanlış mı anladım ama miting meydanlarında siyasi parti liderlerini şu anda sizin burada terörist olarak yargılamakta olduğunuz polisler keskin nişancılar korumakta. Onlar burada terör örgütü üyesi olarak yargılanmakta ama bir yandan da görevlerini yapmaktalar. Sayın Özbek sendikacıyım ve sendikacı konuşur dedi. Dün biz öğleyin 13 haberleri izleyelim dedik baktık haber yok bütün kanallarda canlı yayın nedir diye baktık kamu emekçileri sendikası üyeleri bir saat konuştular. Hükümet ile pazarlık gerçekten tabi ki konuşacaklar burada birbirinden tamamen ayrı mesleklerdeki insanlar çırpınarak size dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Ve burada Özbek ile ilgili olarak da benimde merak ettiğim ne var benimle de bağlantılandırmaya çalışıyorlar. İddia makamı burada bir cümlesini aynen söylüyorum Sayın başkan. Mustafa Özbek ile Mustafa Balbay arasında henüz saptanamamış derin bir ilişki vardır. Buyurun Sayın başkan Sayın Özese, Sayın Çalmuk hangi hukukta var bu. Böyle bir şey geldiğinde ne düşünürsünüz. İddia makamı araştırmış, soruşturmuş, kovuşturmuş mahkeme olarak önünüze getirmiş. Ve iddianamede bunu yazmış. Saptanamamış derin ilişki nasıldır acaba adalette. Nasıldır acaba hukukta. İşte biz bütün bunlardan sonra hala mahkemenin yerinde saymakla değil bu. Şu anda mahkeme gittikçe uzayan yol aldıkça dosyanın kabardığı bir sürece girdi. O yüzden ben bu yeni yargılama yılında bu usulü tekrar gözden geçirmesini ve özellikle de tutuklu yargılamalar konusundaki kararını yeniden değerlendirmesini talep ediyorum. Şimdi burada yine dünkü haberlerden çok kısa örnek paylaşacağım Sayın başkan Sayın üyeler, akşam saatlerinde ilginç bir haber vardı. Amerika da bir gazeteci bir internet sitesi kurmuşlar Sayın başkan 15000 adet Afganistan belgesini yakında açıklayacaklarını söylediler. Dünya artık böyle. Artık bir şeyi gizleyemezsiniz. Ve Amerikan yönetimi de buna karşı çıkmış. Ama sonunda hiçbir şey yapamadılar. Zaten bugüne kadar pek çok belgeyi açıkladılar. Ve bundan sonra da önümüzdeki dönemde de 15000 adet belge açıklayacaklarını söylediler. Biraz önce sözü getireceğim yer oydu. Her arkadaş burada kendi mesleğini kendi yaptığını işte Levent albay Fikret Emek avukatı avukatıyım diyor. Bağlantı tabi ki olacak. E bende gazeteciyim. Tabi ki örneğin ben dışarıda olsaydım ne bileyim belki de bu davayla bağlantılar gündeme geldiğinde belki bu dosyalara vakıf olmak isteyecektim. Ama sizler bizim hepimizin yaşam biçimini düşüncelerini ve mesleklerini yargılamaktasınız. Ben buradan meslektaşlarıma da medyada da bir tartışma başlamış durumda. Ama sadece Mustafa Balbay olayı değil bu. Buradaki yargılamanın ben yeri geldikçe bu davanın özündeki sakatlıkları paylaşmaya çalışıyorum ama gazetecilik mesleği de şu anda tehlike altında. Eğer burada bir gazeteci belgeleri açıkladı yada belge bulundurdu diye yargılanırsa her gazeteci o tehdidin altındadır. Bu anlamda bize yatsınlar kalksınlar diyenlere sormak isterim. Balbay’lara acımıyorsanız mesleğinize acıyın. Bu meslek yapılamaz hale gelir. Sayın başkan toplumun da ne hale geldiğini çok kısa bu şey içinde böyle işlemeli kağıda yazılmış bir mektup aldım. Mektup bayat bilgilerle başlıyordu tutuklanalı altı ayı geçti, önce şaşırdım. Belli bir ikinci sayfasından itibaren Sayın başkan, Sayın üyeler, güncelleşiyor. Ve şöyle devam ediyordu. Size bu mektubu yazmaya bir yıl önce karar verdim ve yukarıdaki satırları yazdım ama iki çocuğum işsizdi onların başına bir şey gelir diye düşündüm. O yüzden mektubu yarım bıraktım. Altı ay sona bir çocuğum işe girdi yeniden mektuba niyetlendim ama yine ürktüm başı işe giren çocuğumun başına bir şey gelebilir diye korktum yine yarım bıraktım ama şimdi yazmak istiyorum diyor. Toplum bu hale geldi Sayın başkan, Sayın heyet bu duruma ortaksınız. Neden eğer korku toplumu sarmışsa ve bir ülkedeki iktidar bu, bu tür davalar üzerinden bu tür davalar üzerinden kendi varlığını yada demokrasiyi oturtmaya çalışıyorum derse işler tümüyle terse döner Sayın başkan. Bu sürecin uzaması şimdi Erdal Doğan’ın Hitit hukuku diye bir çalışması var Sayın başkan sadece bir paragraf okuyacağım buradan. 4000 yıl önce Sayın üyeler 4000 yıl önce Hitit kralı 2. Tutalia çevresindeki insanlara beraberindekilere şu talimatı veriyor. Hangi kente dönerseniz dönün kentin bütün insanlarını toplayınız. Her kimin bir davası varsa onun hakkında karar veriniz ve onu memnun ediniz. 4000 yıl önce Hititler bir yerde bir egemenlik kurduklarında orda yarım kalan davaları bitiriniz diye emir veriyor ilk devamında yine kadınların yaşlıların kölelerin davalarına öncelik veriniz diyor. Yani mazlumun davasına öncelik veriniz diyor. Lütfen bir vicdan muhasebesi yapar mısınız? İçinde kuvvet komutanlarının generallerin amirallerin olduğu bir davada 102 kişiyi birden serbest bırakıp bunlar darbeye eksik teşebbüs etti diye dava açıp gazetecilerin sendikacıların siyasi parti liderlerinin polislerin olduğu teğmenlerin olduğu bir davayı nasıl darbe davası dersiniz ve onları tutuklu yargılarsınız. Bizim bütün çığlığımız buydu Sayın başkan. Biz her şeye rağmen ama ne olursa olsun buradan hukuk bekliyoruz. Belki de yaptığımız sepete su doldurmak belki şu anda ben sepete su doldurmaktayım ama yine de ne olursa olsun bu ülkede yaşamak istiyoruz. Ne olursa olsun adalet bekliyoruz geç geleceğini yada gelmeyeceğini düşünsek bile bu bizim öncelikle kendimize saygımız ve sonra size saygımız. Ama biz bunu bizi duymamanızı Sayın başkan bizi duymamanızı eğer sağır diye niteleyince bunu hakaret sayarsanız ve sadece bu tanımımızı duyarsanız da umudumuz biraz daha azalır. Ülkemizden değil ama yargı sistemimizden şu anda Türkiye’deki Türkiye’de bir referandum süreci var siyasal olarak devam ediyor Sayın başkan Sayın üyeler bu davayı da etkileyen biraz önce örneğini verdiğim 102 kişinin serbest bırakılması sürecinde o gece, o gecenin hemen ertesinde milliyet gazetesinde şu haber yayınlandı. Başbakana gece ziyareti. Önce bu gazetenin tarihi Sayın Özese bu tür arşivlerin tarihini de soruyor zaman zaman 27 Temmuz 2010 milliyet gazetesinde önce Başbuğ ile görüşülüyor. Sonra ikinci bölümü okuyorum. Erdoğan’ın Başbuğ ile görüştüğü saatlerde dikkat çekici bir başka gelişme daha yaşandı. Adalet bakanı Sadullah Ergin Hatay’da bir dernek yemeğinde konuşma yapıyordu. Koruma kendisine bir not uzatınca konuşmayı yarım kesip apar topar Ankara’ya döndü Erdoğan’ın Başbuğ’un ardından saat 02:30’a kadar Ergin ile görüştüğü tahmin ediliyor. Sayın başkan, Sayın üyeler sabaha karşı hukukun arandığı ülkede demokrasi nerededir. Eğer o gece apar topar burada eğer balyoz olayı konuşulmadıysa acaba hangi konu konuşulmuştur Afganistan’daki sel felaketi mi konuşulmuştur. Maalesef Türkiye’de yargının geldiği nokta bu. Diyebilirsiniz ki bu bizim sorunumuz değil. Biz burada kendi davamıza bakıyoruz. Biz kendi önümüzdeki dosya üzerinden işlem yaparız ama sizin bu dosyanız sizin bu yargılamanız eğer ülkeyi yönetenlerce başka türlü kullanılıyorsa buna alet olmamalısınız. Lütfen şu soruyu da sorun kendinize Sayın üyeler lütfen mesleki özeleştiri anlamında. Türkiye’nin hangi siyasi davasından yargı yüzünün akıyla çıkmıştır. A, Menderes davası, b, Deniz Gezmişlerin davası, c, 12 Eylül’deki davalar, d, hiçbiri lütfen seçimi siz yapın. Bu davayla ilgili de bütün karşılaştırmalar tümü ama bunlarla birlikte yapılıyor. O yüzden şu anda tarihte ileride nasıl anılacağınıza sizle ilgili nasıl bir hüküm verileceğine sizler karar vereceksiniz. Ama eğer bu tutukluluk uzarsa bu davada ilk hüküm giyen yargılama makamı olur. Ben bu davadaki en azından usulün yeniden gözden geçirilmesini ve bizleri özgür yargılamanızı talep ediyorum saygılar sunuyorum.”
Sanık Hüdai Ünlüer söz istedi, verildi:”Sayın başkanım, Sayın heyet; 20 aydır delilsiz mesnetsiz suçsuz yere terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutukluyum. İddia edildiği gibi terör örgütü üyeliği ile ilgili ne ilgim ne de bilgim vardır. Böyle bir şeyi şiddetle reddediyorum. Ne kadar terör örgütü ne kadar terörist varsa hepsini kınıyor lanetliyorum. Bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içip bu topraklarda yaşayıp bu ülkeye ihanet etmek şerefsizliktir. Üzerime vurulu terör örgütü üyeliği yaftasıyla sizlerin huzurunda olmak ne kadar ağır ne kadar zorsa sizlerin huzurunda ben terörist değilim demek terörist olmadığımızı suçsuz olduğumuzu olmayan bir suçun savunmasını yapmakta o kadar ağır ve zor. Sayın başkanım tabi haklı olarak herkes kendini ifade ediyor işte polis, asker, gazeteci, siyasetçi, sendikacı bende bir esnafım. Bir iş adamıyım. Et ticaretiyle uğraşıyorum. Restoranım var yani bu terör örgütüne ne zaman nerede üye olmuşum 20 aydır daha önce sizlerin huzurunda da sordum hakikatten anlamıyorum bilmiyorum dedim ben ne zaman üye olmuşum nasıl üye olmuşum. Hangi eylemim var, nerede bir terörist eyleme bulaşmışım veya buradaki kimi tanıyorum kiminle bu eylemi yapmışım. Şu anda ramazandayız. Bundan üç sene yani üç önceki ramazanda restoranıma gelen Mehmet Koral ve İbrahim Şahin’i iftar yemeğinde tanışmamız sonucu yanı tanımıyorum zaten iki ay sonra da tanıştık iki ay sonra da tutuklandık. Askeriye vereceğim dedi diye bizden istediği Erzincanlı olduğumuzdan dolayı bir adresi verdik ve ben 20 aydır yatıyorum. Yani nasıl bir teröristim kimlerle bağlantım var nasıl bir eylem yapmışım inanın bunu anlayamıyorum. He suçum şuysa bana derseniz yav Türkiye de et fiyatlarını sen yükselttin böyle bir eylem yaptın. Et fiyatları yükselince hükümet düşecekti. Veya kasap bıçağını alıp darbe yapacaktın. Veya dükkanının mağazanın önünden geçen birine bir tokat attın. Birine hakaret ettin. Yani yok Sayın başkanım hiçbir şey yok. Ev aramamda iş yeri aramamda herhangi bir şeye rastlanmamış. İnanın yani konuşalım mı konuşmayalım mı diye belki birkaç gün düşünüyoruz çünkü herkes mağdur herkesin sıkıntısı var herkes haklı. Bir sürü kahramanın içinde bizim kalkıp ta ya işte biz mağduruz demeye bile inanın sıkılıyoruz başkanım. Yok yani yapmış olduğumuz bir şey yok kendimizi nasıl ifade edeceğiz bilmiyoruz olmayan bir suçu nasıl savunuruz yani defalarca bunu söylüyoruz belki hep aynı şeyi tekrarlıyoruz ama söyleyecek başka bir şeyimiz yok. Neyi savunuyum ben yani ne diyim. Kimseyle bir bağlantım yok. Yapmış olduğumuz bir şey yok. Evimizden işyerimizden yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış. Yani böyle bir çelişki içindeyiz. Tek sevindiğim bu davada tek tesellim huzuru ilahide yüce rabbimin huzuruna gittiğimde en azından bu davadan dolayı bana bu komployu yapanlardan beni ailemi çocuklarımı bu kadar mağdur eden insanlardan alacaklı olmamdır, haklı olmamdır. Tek tesellim bu başka da bir şey yok yani yatıyoruz. E tamam taktiri ilahi diyoruz. Ama 20 ay oldu Sayın başkanım. Ben 3. iddianamenin 47 numaralı sanığıyım daha 3. iddianameye geçilmedi. 10 aydır huzurunuza gelip gidiyoruz 15 kişi ifade vermiş. Bana sıra gelmesi için en az bir sene daha süre lazım. Esnafız dışarıda işlerimiz perişan zaten ekonomik sıkıntı var zaten sıkıntıdaydık iki tane kızımıza teslim etmişiz. Yani iki tane cahil 23-24 yaşında insana koca işi teslim etmişiz biz burada yatıyoruz. Sayın başkanım, Sayın heyet; son zamanlarda Sayın başbakanın da sık sık hatta dünkü bir mitinginde de dillendirdiği gibi üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğünü hakim kılacağız diyor. Biz sizden başka bir şey istemiyoruz. Ben Hüdai Ünlüer olarak sizden başka bir şey istemiyorum. Hukuku üstün kılın ve bu zulmü bitirin Sayın başkanım. Bizi sevdiklerimize ailemize çoluk çocuğumuza kavuşturmanızı arz ve talep ediyorum saygılarımla.”
Sanık Muzaffer Öztürk söz istedi, verildi:”Sayın başkanım, Sayın üyeler; 12 Şubat 2010 yanılmıyorsam evet 2010 ifademi verdim. Kürsüye geldiğimde ben bu davanın kurbanıyım demiştim. Yani gerçek sanık değil kurbanıyım demiştim. Beraatımı istiyorum demiştim size. Yani tahliyemi değil de beraatımı istiyorum demiştim sizde yani sizden aldığım o andaki elektrik şöyleydi yani sen tahliye olda beraatını başka zaman düşünür gibi gerçekten öyle oldu. Yani ifade verdiğim ilk şeyde Cuma taleplerde Sayın iddia makamı Sayın başkanım siz benim tahliyemi talep ettiniz yedi aydır ben Sayın üyelere yani ne düşünüyorlar hakkımda ne var yani benim şimdi dosyada benimle ilgili suç yüklenecek bir şey yok. Yani Muzaffer Öztürk şunu yaptı diyecek bir şey yok. Muzaffer Öztürk Arif Doğan’ın malzemelerini trabol emlak şeyinin binasının kömürlüğünde saklıyor şey bu. İhbar bu. Yani benim silahım mı var benim herhangi bir suç şeyim mi var. Neyin var benim bir belgem var bir telefon konuşmam var. Adam on yıldır bizim mahallede oturuyor. Beni benim gibi benden daha fazla telefon görüşmesi yaptığı kişiler var bizim mahallede. Ya ben bunların telefon numaralarını da verebilirim. Eğer telefon irtibatları göze alınıyorsa. Hangi ha şimdi ben o eşyaları ya bir kamyon eşya bu iddianamede yazıyor zaten. Bir kamyon eşya. Bu eşyalar daha önce diyorum ki ben abimin dükkanında amcaoğlunun dükkanında kiralık olarak durdu ve bu bu kiralık karşılığında ödemelerini banka dekontlarını yani mahkemeye ibraz ettik. Yani bu Hızır Öztürk’e para göndermiş. İsmail Öztürk’e abime göndermiş. Babam e bana göndermiş en sonda babama göndermiş. En son yani ödemeleri en son babama yapıyordu. Yani şimdi burada bu eşyaları burada kiralık tuttuğu aşikar. Bide bu yani burada bizim mahallede komşumuz. Yani biz buna güvenmeyelim de kime güvenelim. Yani bu adam bu adam teröristse yani ben bunun terörist olduğunu nereden bileyim. Yani eğer ben teröriste yardım ediyim yani terörist olması lazım ki bana yardım etmiş şey yapayım. Ben nereden bileceğim terörist mi değil mi? Yani bu nasıl suçlama olmayan örgütün olmayan üyesini olmayan şeyi bilerek ve isteyerek yardım edecekmişim ona. Bu nasıl bir suçlama anlamıyorum yani 25 ay oldu ya. 25 ay hadi ben neden buradayım. Yani bu silah avukatım diyor ki yani bu silahlar senin olsa yani yattığın fazla yani. Ben 25 aydır niye yatıyorum efendim. Yani Arif Doğan tahliye olmuş. Yani bu eşyaların sahibi tahliye olmuş. Gerek ne olursa olsun. Yani Arif Doğan benim komşu ben o ben kendisinden çok şikayetçiyim. Ben kendisine hakkımı helal etmiyorum kiralık da olsa bu eşyalar bizim dükkanlarımıza bizim depolarımıza koymaya hakkı yoktu. Ama bir taraftan Arif Doğan’a sıkılırken darlanırken bir tarafından mahkeme beni 7 aydır burada tutuyor. Yani bir insan bir insanın başına kaza bela gelir cezaevine düşmez diye bir şey yok. Ama ben adalet bekliyorum ben yani avukatım bana dedi dosyada hiçbir şey yok. Ne eklerde var ne şeyde var. İlk şeyinde çıkarsın. Biz 18 ay bekledik 18 ay sonra iddia makamı tahliye talep ediyor. Ben buradan çıkamıyorum 7 aydır. Suçum ne? Yani bir tane Muzaffer Öztürk’ün şuyu var deyin ya bir tane belgesi var veya şunu koymuşlar bunu koymuşlar. İşte bir tane herhangi bir şey yok. Sayın Özese şeyde ifadede bunu sordu bu sandıklarla ilgili işte ebatları nasıldı onlarla ilgili de şey Arif Doğan’ın kızı bu eşyalar arama yapıldıktan sonra onları fotoğraflamış. Şeyleri polisleri eşyalarını dağıttıkları için polislere dava açmayı düşünüyordu. Onda fotoğraflar vardı onları da şey mahkemeye şey yaptık dilekçeyle verdik. Yani o sandıklardaki üzerine kilitli içindeki eşyalar. Ya ben şimdi Arif Doğan’ın malzeme içindeki eşyayı ben burada mahkeme şey yapmak istiyor. Ben Arif Doğan’ın malzemelerini savunmaya çalışıyorum. Böyle bir şey olur mu? Yani başkanım gerçekten söyleyecek hiçbir şey yok. Yani bir insanı alırsın buradan atarsın zindana. Ben öyleyim. Buradan alınmışım zindana atılmışım. Ben, ben AK partiliyim ailem AK partili ben bu davaya inanıyordum. Böyle bir şey olduğuna inanıyordum ve düştüm içine. Ben başbakan Sayın başbakanı taa belediye başkanlığından beri şey yani yani ya bunlara da girmek istemiyorum ya gerçekten ben böyle düşünürken bu örgüte üye yani böyle bir örgüte üye olmaya çalıştım yardım etmeye veya örgüt üyesi olmaya öyle bir şey olur mu? Yani gerçekten, gerçekten tahliyemi talep ediyorum teşekkür ederim.”
Sanık Mehmet Ali Çelebi söz istedi, verildi:”Sayın başkan, Saygıdeğer heyet; Mustafa Kemal’den onun devrimlerinden millet olarak şahsi çıkarlarımız adına ödün vere vere hasdal Silivri zindanlarına çekildik. Bizi ihanete uğrayan Atatürk devrimleri buralara attı. Şimdi de hakikati yüklenemeyen geçim kapası vatanseverliği de burada tutuyor. İki sene evvel Türk Silahlı Kuvvetlerinin namuslu ellerinden birliğimden terörist olma şüphesiyle alındım. Kuvvetli suç şüphemi oluşturan delil klasörü ki bu 252 nolu klasördür oradaki el yazması notlarıma baktığınızda Kemalizm’in terörist ideoloji ilan edildiğini göreceksiniz. Bilinmelidir ki Atatürk devrimlerinin nasibi terör iddianamelerine oyuncak olmak değildir. Bunlar Mustafa Kemal’i anlayacak kıratta olmayan hastalıklı kafaların ve sefil ruhların ürünüdür. Kurduğu devlette onun sağladığı nimetlerden yararlananlar şimdi onu yargılamaya çalışıyor. Şaşırmıyorum çünkü diğer suç unsuru nutuktan ben bu mikroplara karşı bağışıklıyım. Orada diyor ki, gelecek kuşakların Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edildiği gün, ona insafsızca saldıranların başında Cumhuriyetçiyim diyenlerin yer aldığını görerek asla şaşıracaklarını sanmayınız. Aksine Türkiye’nin aydın ve Cumhuriyetçi çocukları böyle Cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşüncelerini tahlil ve tespitte hiçte karamsarlığa düşmeyeceklerdir. Mustafa Kemal’e ait düşüncelerle suçlanıyorum. Ne güzel benim suçum ne güzel benim davam. Zulmün hançerlerini üzerime çekecek kadar ona bağlı isem ne mutlu bana. Dilerim kuvvetli şüphem katlanarak artar. O zaman hayatım daha da anlam kazanacaktır. Kürsüye ulaşabilmem iki senemi çaldı yüreğimdeki yurt sevgisi askerlik gurur ve şerefimle bir de 26 yaşımla oraya yürüyecek ve ifade vereceğim. Kanun gücüyle askere diz çöktürmeye çalışanlara bu millet bu devlet için peşinen ölüm tercihi yapmış Türk subayını iki senede iki büklüm yapabileceğini zanneden sığ zihniyetlere tarihin şanlı sayfalarına layık Mustafa Kemal adını terör sayfalarında lekelemek isteyenlere söyleyeceklerim var. Bu toplantıya başkanlık eden gözleri altında olduğumuz ebedi önder Mustafa Kemal Atatürk’ün iradesini titremeksizin bedenlerinden vazgeçen ve şimdi kabirlerinden başlarını kaldırarak bizleri izleyen şehit ruhlarının dileklerini, Türk milletinin vicdanını kendi sesinde toplayarak bütün dünyaya haykırıyorum. Ben ıslah olmadım. Hiçbir güç benim vatana olan sevgim ve onun azametini ıslah edemez. Benim hıyanetin dostu karanlığın yoldaşı olmama suçundan ıslah edemezsiniz. Utanmayanların yüz karası olmaya devam edeceğim. Uçurumlar arasından topların tüfeklerin namlusundan geçerek zihnimize yüreğimize intikal eden Cumhuriyetin Mustafa Kemal devrimlerinin en önde giden neferlerinden olma suçundan bizi ıslah edemezsiniz. Ne sandılar Türk subayını. Ben insanlık tarihi boyunca evladı olduğu Türk milletinin boynuna esaret zinciri geçirtmeyen Türk ordusunun subayıyım. Bunları suç kabul eden kişilerin müebbet okları karşısında ürküp çekilmiyorum. Onları istekle karşıma alıyorum. Esaret zincirlerini gururla bedenime sarıyorum. İnancım odur ki Mustafa Kemal düşüncesinin takipçisi olmak Türk milletinin ortak suçudur. Hiç değilse namuslu kalanların omurgasız olmayanların ortak suçudur bu. Türk milleti bu manada potansiyel suçludur. Benim suç sayılan eyleme katılmam tam bir inanç ve bilinçledir. Bu uğurda taşıyacağım prangalardan mahkum edileceğim en ağır cezalardan şeref duyarım. Ama zindandan çıkacağımız gün bizi yeniden mahkum etmeniz gerekecektir. Çünkü biz o günde bugün olduğumuz kadar suçlu olacağız. Savunma verdiğimde bir takım ülser kuyusu ısmarlama basının pis nefesinde lekelenmiş ön yargılı hafızalar, adaletin sarsılmaz takipçileri Mustafa Kemal’e dost vicdanlar. İki sene rehin alınmış bir muvazzaf subayın kuvvetli suç şüphesini görmek üzere en azından böyle bir kara lekeye inanırlarsa suratıma tükürmek üzere burada olmalılar. Şairin dediği gibi bir şey varsa bir şey vardır bir şey yoksa çok şey vardır. Sayın başkan, siz bunu benden daha iyi bilemezsiniz ben askerim. Vatanıma ihanetten yargılanıyorum. Bir şüphe kırıntısı dahi akıllarda yer ederse eğer milletimden talebimdir. Çıkarın o şanlı üniformamı üzerimden yeter olsun mübarek vatan havasına vatan havasını ciğerlerime sokmayın. Lekelenmişse eğer topraklara sürtün alnımı. Daha fazla değdirmeyin vatan toprağına ayaklarımı. O zaman dağ doruklarına bırakın bu bedeni. Kuşlar etimi çeke çeke parçalasınlar beni. Bütün varlığımı ovalara saçsınlar ki ibret olsun aleme. Aklın almayacağı iftira ve isnatlarla bu tezgahı kuranlar beni iki sene zindanda tutmakta başarılı olmuşlardır. Ancak ben onların bu küçük zaferine izin verecek kadar güçlüyüm. Bugün beni burada tutarak başları göğe erenler yarın adaletin saf ışığı karşısında başlarını yerden kaldıramayanlar olacaktır. Zaman ve hadiseler her türlü hakikati ispat eder fakat bazen böyle helak eden darbeler de indirerek. Aldatmacaların son bulacağı ve kötülüklerin yenileceği gün gelecektir. Varsın o gün bizim zindanımızın üzerine doğsun ne önemi var o mutlu gün iki yıldır bulunduğum zulmün tahsis ettiği sabit ikametgahım Hasdal da beni bulacaktır. O zaman zulüm adaletin buyruğuna girecek tarih hakikati yine göndere çekecek o sancak yine dalgalanacak ve dosta düşmana o ulvi düşünceyi haykıracaktır. Harbiyeli aldanmaz. Yolları kapattılar açacağız. Ufku kapattılar ağartacağız. Yurdumuz virandır şenleteceğiz. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu söz istedi, verildi:”Sayın başkan, şahsınızda salonda bulunan herkesi ve milletimi selamlıyorum. Uzun süredir duruşmalara katılmıyordum çünkü burada katılmama nedenim adaletin olmadığıydı. Adaletin bittiği yerde namusluların yeri cezaevidir. Cezaevinde olmaktan da hiç gocunmadım. Gocunmuyorum. Burada diğer arkadaşlarımız birçok şey anlattılar artık bu davanın ne olduğunu suçumuzun ne olduğun sormak zül durumuna geldi. Ve bu bizlerin aklını zorlamaya başladı. Arkadaşlarıma tavsiye ediyorum metanetli olsunlar. Bu davanın Ahmet Mehmet meselesi olmadığını bir ülke meselesi olduğunu kavramak gerekiyor artık. Bizleri bugün top yekun hepimizi bırakın eğer biz çıktığımızda susar oturursak bu davada haksız yere biz orda yattık diye ağlarsak bu vatan elimizden çeke çeke çeke gidecektir. Bizler bu toplumun aydınlarıyız. Nerede bulunduğumuzun hiç önemi yoktur. Burada da görevimizi yapacağız. Zindandan hiç çıkmadan da yapacağız. Ve toplumu aydınlatmaya devam edeceğiz. Topluma küsmeyeceğiz darılmayacağız sırtımızı çevirmeyeceğiz onlara. Ama bugün geldiğimiz noktada Silivri Türk aydınının dönek yeri olmuştur. Ve Türk toplumunun Türk aydınının toplumu tenzih ediyorum Türk aydınının yüzde sekseninin dönekliği aleni ortaya çıkmıştır. Sayın Tuncay Özkan açlık grevi yapacağım dedi isyan ediyor. Haklıdır aydınlarımız açlık grevi lafını duyunca harekete geçti o gün biz buna tahammül edemeyiz ne oluyo filan dediler. 3. yılımıza girdik. Bizden daha fazla yatanlar var. Türk aydını bu kadar mı yüreksizsiniz. Bu kadar mı kaypaksınız. Cezaevi zindan sizi bu kadar mı korkuttu. Türk aydını bugüne kadar Nazım Hikmet’in aşklarını anlatarak Nazım Hikmet’i sömürmüş ve aydın olduğunu iddia etmiş. Bizlerde hayranlıkla onların ağzına bakmışız. Türk aydını vatan savunmasını bilmelidir. Türk aydını ordusunu korumalıdır. Türk aydını Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli subaylarından beslenir. Temel gıdası orasıdır. Çünkü Türk subayları Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur. Mustafa Kemal’in çağdaşı olanlar Lenin o dönemde demokratik diktatörlük güzel bir söylem bunu kurabiliriz demiştir. Marksın teorisi praleteryanın diktatörlüğü daha iyi demiştir. Ama Mustafa Kemal kendi ideolojisinde Türk milletine uygun olan Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Bugüne geldiğimizde demokrasi artık bir reklamcının söylediği gibi demokrasi tıpkı BMW gibi bir araç markası gibidir diyor. İçini boşaltın alakasız şeylerle reklamını yapın onu topluma yedirirsiniz diyor. Bugün demokrasi artık budur. Bugüne geldiğimizde burada yaşadıklarımız yasalar eylemi cezalandırır. Yasalar bunun için vardır. Hukuk bunun için vardır. Şurada baktığımızda bir tane eylem konulamadı ortaya. Peki o zaman bu hangi yasadır eylemi cezalandıran. O buraya ait değil mi? Demokratik diktatörlük ve proterya diktatörlüğünün yanına Türkiye AKP iktidarıyla birlikte yeni bir kavram getirdi ve uygulamaya başladı Silivri de uyguluyor bunu. Beşiktaş’ta uyguluyor bunu. Demokratik hukuk diktatörlüğü. Dünyada ilk. Bize özgü bir model. Topluma uyar uymaz. Onlarda öyle diyor yerseniz böyle. Ve utanmadan miting alanlarında ergenekon üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar. Ayıp. Nerede hukukun dokunulmazlığı. Sonra çıkıp buradaki hukuk bağımsız mı diyeceksiniz. 12 Eylül’de asılanların timsah gözyaşını döktü onu da sömürdüler. 12 Eylül’e gitmeye gerek yok Silivri’ye gelin benim babam öldü ben buradayken öğrendim bunu. Birçok arkadaşımız ailesini kaybetti birçok. Levent paşa hastanede. Sayın Haberal hastanede. Sayın Hilmioğlu hastanede. Ve hepsi yoğun. Ayağa kalkamıyorlar. Bunun adına karşı devrim denir. Karşı devrimde de ölenleri bunlar devrimdir kan dökülür tabi zihniyetiyle hastanelerde hapishanelerde öldürme niyetindeler. Ve biz çok yakın zamanda emin olun meşru müdafaa durumuna geçmek zorunda kalacağız. Çünkü canımıza kastediliyor. Buradaki arkadaşlarımın birçoğu ile konuşuyorum. Kan değerlerindeki yağ oranı tavan yapmış durumda. Bu hepimizin her an damar tıkanıklığından kalp krizinden gideceği anlamına gelir. Ama karşı devrimin sonucu bu diyorsak biz o zaman karşı devrimin adını koyalım ona göre kendi durumumuzu kendi konumumuzu belirleyelim. Buradan namluyu çevirdiler Türk milletinin üstüne rast gele ateş ediyorlar kendilerine karşı olanlara. Türk hukuku buna asla müsaade etmeyecek. Benim avukatımı tutukladılar. Bu dava ergenekon davası değil artık bu dava bir prizma davası. Hafif oynadığınızda ışık anında değişiyor. Konumlarımız birazcık kımıldadığında değişiyor. Burada savunmayı güçlü yaptıysa o avukat içeride. Eğer sanık güçlü yaptıysa onun yakınları olmadı avukatı içerideler. Avukatımın sağlık durumu iyi değil. Ayrıca Sayın Ali Rıza Dizdar’ı ve Sayın Celal Ülgen’i kutluyorum teşekkürlerimi sunuyorum onlara, avukatımı sanıyorum burada tanıştılar. Ama yalnız bırakmadılar. Kardeşleri bile gelmeye korkuyor. Böyle bir davaya biz nasıl dava diyeceğiz. Dememiz mümkün değil. Onun için bu davaya bir dava demekten ziyade. Ben karşı devrimin bir hareketi diye düşünüyorum. Ben mahkemeye katılmayacaktım ama bu bir karşı devrimse ben bundan sonra her Cuma AKP iktidarının pisliklerini yolsuzluklarını burada ortaya dökeceğim. Savaşsa buyursunlar bu sofrayı onlar kurdu bu zehirli lokmayı ağızlarına aldılarsa yutacaklar. Biz cezaevinde şerbetlendik onları nasıl yatıracağımızı iyi öğrendik yata yata onları nasıl yatıracağımızı öğrendik. 27 Ağustos 1919 günü İzmir de sabaha karşı bir ev basılıyor. İzmir’i işgal eden yunan askerleri tarafından. Askerler içeri giriyor bir kadın ve bir çocuk var 3 yaşında. Yunan askerleri çocuğun kafasına silahı dayıyorlar kadına soruyorlar Haydar Rüştü nerede kadın onların yüzüne tükürürcesine evde yok diyor. Evde ne kadar ulusalcı yayınlar varsa alıyor götürüyorlar Haydar Rüştü Hasan Tahsin’in gazeteci arkadaşı en yakın arkadaşı. Ve çıkarken duvarda asılı olan Türk bayrağını alıyor yunan askeri ayağının altında tekmeliyor. Yıl 2008 1 Temmuz benim evim basıldı emniyete gidiyoruz diye çıktık evden işyerime gittik her iki ofisim arandı. Benim ofisim aranırken orda Türk bayrağını ve Atatürk posterini görüp ayaklarıyla tekmeleyerek bunları sen mi bastın dedi. Evet dedim. Alevi misin dedi. Türk müsün dedi. Türk’üm ve aleviyim dedim. Bir mahsuru var mı? Belli oluyor zaten aleve dönersin yakında dedi. Beni aleve döndürecek adam anasından daha doğmadı. Bu konuyla ilgili şu an Sultanahmet adliyesinde şikayetçi oldum soruşturma devam ediyor. Burada da zaman zaman görüyoruz Alevilik iftirası Alevilikle suçlandım, elbette art niyetle söylemiyorlar. Ama aleviler Türk’tür Osmanlı Alevileri Türk diye katletti. Ve o günün vakit gazetesi manşet attı nihayet Osmanlılığımıza dönüyoruz diye. Cumhuriyet döneminde gericiler aleviler Cumhuriyet kurulurken, milli mücadelede Atatürk ile birlikte oldukları için her ayaklanmalarında ilk önce Alevileri yaktılar öldürdüler katlettiler. Bu nasıl bir kindarlıktır burada mesele Alevilik meselesi değildir. Burada mesele Türk meselesidir. Türkleri yok etmektir. 1919’da bayrağı yakanlar yaşadığımız bu aylar içerisinde de PKK’lılar Türk bayrağını indirdiler. PKK’lılar için. Habur da mahkeme salonunda Türk bayrağını indiriyorlar tahrik olmasınlar diye. Tabi onların tahrik olmaması önemli. Onlar için sadece Türk düşmanlığı var. Bakanlık diyor ki, soykırım diye yazmak ifade özgürlüğüdür. Adalet bakanı söylüyor bunu. Ve soykırım iftirası suç değil. Ben tutuklandığımda terör örgütünden alındım buraya geldim darbeci oldum. Sorgulamalar sırasında da derin devlet oldum. Bu davanın ne olduğunu bir türlü karar veremedik. Ve 1919’da Türk bayrağını tekmeleyenler bugün ne mutlu Türküm diyene dağa çıkartıyor diye yasaklanıyor. Ne mutlu Türküm demek yasak ama Filistin’e gemi göndermek serbest. Vatandaşlarımızı vatandaşlarımız olmasa bile onların o gemide öldürülmesi serbest. Şimdi soruyorum ben. Ertesi gün Filistin de Tayyip Erdoğan’ın ve Türk bayrağı afişi ve Türk bayrağı dağıtıldı. Bu afişleri ve Türk bayrağını Mossad ile MİT mi dağıttı orada. Yoksa sadece Mossad mı dağıttı. Ben suikastlardan bahsetmiştim. Ondan dolayı da mahkemeye verdiniz teşekkür ederim. Şimdi geldiğimiz noktada üç Sırp keskin nişancı kiralandı diyor. Gerek yok bundan zaten bir sürü var. Bu yeni bir şey değil. Ama burada en tehlikelisi şimdi Amerika’nın yeni atadığı elçi. Bu snaper silahıdır mcmillen 50 kalibredir. Bunun tek mermisiyle eğer isabet ederse ki etmemesi mümkün değildir. İkiye ayırır adamı. Öldürmez ikiye ayırır. Biz bunu yağlaya ballıya gazetelerde tanıtıyoruz. Bu adam Türkiye’ye boşuna gelmiyor. Türkiye’yi İslam devleti yapmak isteyenler bunlara göz yumuyorlar Filistin de dağıtılan afişler ve bayraklar büyük Ortadoğu projesinde birinci sultan Recep meselesi tesadüfen asılmış afiş değildir. Padişahlığa oynanıyor. Aynısı Adnan Menderes’de yaptı Tayyip Erdoğan da onun korkusuyla ha bire gömleğimi giydim geldim beyaz gömleğimi giydim geldim diyor. Türkiye İslam devleti yapılacak. Bütün hazırlıklar bunun içindir. Ve bu adam buraya geldikten sonra bu silahlar devreye girecek. Bizlerde buradan asla bırakılmayacağız. Bugünkü şartlarda. Tarık Aziz Türkiye’ye gelmişti ve Fener patrikhanesine geldi gizlice Fener patrikhanesine geldiğinde Tarık Aziz ile görüştüğümde bana o gün şöyle demişti. Çünkü 8 yıl 11 yıl mı savaştılar İran ile bizim dedi subaylarımız biraz dedi kokuşmuş dedi. Bunun için ne yapıyorsunuz dedim. Türkiye ile anlaşırsak dedi Türk subaylarına bizim subaylara ders vermesini isteyeceğiz disiplin ve doktrin dersi. Ben o gün çok düşündüm bir insan kendi ordusunun subayları için kokuşmuş nasıl der. Ancak ihanet ederse der. Çünkü ben o ülkenin vatandaşı değilim. Bu bir ordunun zafiyetidir orayı işgal etmek kolaydır. Bu konuşmadan sonra daha sonra öğrendik ki Zaho’da kurulan dinleme tesisleri Iraklı subayları dinledi. Sonra o telefon konuşmalarıyla Iraklı subayları köşeye sıkıştırdılar ve işgal ettiler Irak ordusu savaşmadan teslim oldu. Bugün Türkiye’ye baktığımızda bizim subaylarımızın hiçbirinde böyle bir şey bulamazsınız. Bulunamadığı için uydurup belgelerle tutuklanıyor. Ve Türk aydını Türk ordusuna saldırıyor ha bire. Biz bunu da atlatacağız. Bu bugünkü gazete tarihi bir olay diye Sümela manastırında ayin yapıldı. Bunlar ihanet belgesidir. Türkiye’de yayınlanan bir gazete bunu böyle haber yapıyorsa Türkiye’ye ihanet ediyordur. Manastır’da ayin yapılmaz. Manastır’da ayin yaparsanız Hıristiyan dünyası ayağa kalkar. Ama işgal başladığı için ayağa kalkmazlar. Rus Ortodoks patriğine sormak lazım sen ne yapıyorsun. Manastır’da ayin ancak işgal edildiyse orası yapılır hatta manastır olmasına gerek yok işgal edilen yerlerdeki sokakları bile kutsamak için ayin yaparlar. Manastır’da ayin yapılmaz Sümela manastırını Karadeniz’i işgal ettiniz de onun ayinimi bu onu mu kutsuyorsunuz. Aynı haberi ne yazık ki Cumhuriyette de gördüm. Cumhuriyete sormak istiyorum. Tehlikenin farkında değil misiniz? Benim daha önce de söyledim hasbelkader selam verdiğim insanlar bile tutuklandı. Şimdi bir şey açıklamak istiyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ergenekona devletin çok özel bilgisini vermiştir. Dışişleri bakanıyken Leyla Zana’lar hapisten çıktığında bu davanın bir sanığına devletin çok önemli ve gizli bilgisini hiç düşünmeden vermiştir. Benim en yakın arkadaşımı şantaj yaparak öldürdüler. Benim avukatımı tutukladılar. Benim arkadaşlarım tutuklandı. Abdullah Gül’e de bir sorun bakalım Ergenekoncularla ne işi varmış. Ve devlet sırrını ne adına vermiş. Umuyorum bunu açıklayacaklardır. Açıklamazlarsa ben ileriki günlerde onu da açıklayacağım. Fişleme meselesi artık sanıyorum Salih Kapusuz’du bizim mücahit savcı ve hakimlerimiz var diyordu. O mücahitler iş başında herhalde beni fişlemek için cezaevine bilgi formu yollamışlar. Hiç alakası yok. 18 tane çok tuhaf sorular. Aydın bey bir fotokopi. Cevaplamadım. Arkadaşlarıma da tavsiye ederim. Sosyoekonomik araştırma diye biyografik istihbarat yapıyorlar. Lütfen bunlara meydan vermeyin reddedin. Hiçbir yasal dayanağı yoktur onların. Bu davada yargılanan sanıkların bir çoğu dedi ki askeri belgeler çalınmış. Ben duruşmanın ilk gününden bu yana diyorum ki ben burada esirim. Bu bir askeri casusluk operasyonudur ama kimse demedi ki ya bu belgeleri kim çaldı kardeşim. Gerçek ortaya çıkacak diye sanki insanların yüreği ağzına geliyor. Levent paşa Amerikalı bir ajandan bahsetti neler yaptığını anlattı kısaca geçti. Ama ne iddia makamı ne Sayın heyet bu adam kimdir niye buradadır bunlar sorulmuyor. Belgeleri kim çaldı. Nasıl çaldılar. E Levent paşa dedi ki ben biliyorum nasıl çalındığını. Alanları biliyorum günü geldiğinde açıklayacağım dedi. Bu söylemler duyulmadı. Levent paşaya çok çok geçmiş olsun diyorum. Hiç tanımam bir kural vardır bilim derki aynı şeyi yaparak farklı sonucu beklemek deliliktir. İnsanlara aynı soruları sorarak zeka düzeyinin altında sorular sorarak beşinci sorudan sonra beynini çökertirsiniz. Aynı soruyu beş defa sorun karşınızdakinin akıl seviyesinin altında sorun bunu. Burada insanlar bunun için feryat ediyor. Farkında değiller ama. Burada hepimi psikolojik harbin ağababasını yaşıyoruz. İnsanlar bilmiyor onun için de kalkıyor diyor ki ben AKP’liyim, ya böyle bir örgütte varmış. Eğer bize üç ay fazla değil üç ay sürekli duruşma yapın efendim üçüncü ayın sonunda bir tane sağlam insan kalmaz burada. İnanın kalmaz. Herkes kafayı yemiş olarak gider buradan. Bu iktidara tavsiye ederim. Yoksa bizi başka türlü ortadan kaldıramayacaklar. Efendim bitiriyorum. Bu okuyacağımı tüm arkadaşlarıma ve milletimize ithaf ediyorum. Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde sakın pes etme çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır, teşekkür ediyorum.”
Sanık İbrahim Özcan söz istedi, verildi:”Sayın başkan, Sayın heyet; Efendim başlamadan önce sizden bir şey öğrenmek istiyorum Beşiktaş adliyesinde 14. Ağır ceza diye bir mahkeme var mı?”
Mahkeme Başkanı:" Var.”
Sanık İbrahim Özcan:”Sormamın sebebi şu, iki buçuk ay önce karar verdiniz itiraz olarak 14’ü gösteriyorsunuz. Belki altı defa yazdım şimdi üçüncü aya geliyoruz hala bir cevap gelmiyor yav formalite de olsa mahkeme varsa orada bir fotokopi çeksin de göndersin ya. İtirazımıza bir fotokopi çeksinde göndersin.”
Mahkeme Başkanı:" O gelmiştir muhakkak. Belki buradan. Belki size tebliğ edilmedi efendim gelmiştir muhakkak gelmiştir.”
Sanık İbrahim Özcan:”Hayır gelenlere ibraz ediliyor hayır efendim. kaçıncı bir değil iki değil üç değil. Ben ceza evimden el yazımla.”
Mahkeme Başkanı:" Yani bizim kalemin de hatası olabilir yoksa o kadar sürmez.”
Sanık İbrahim Özcan:”Yani daha önce de oldu efendim daha önce de oldu. Şunu her seferinde göstermek istiyorum. Yani bu davanı en ciddi belgelerinden. Tutuklanma belgemiz. Hırsızın bile tutuklanma müzekkeresinde suç tarihi ve yeri yazar. Devasa örgüt yüzyılın davası artık bunu mahkemeye sormuyorum bu davanın Ankara’daki başsavcısına soruyorum. Recep Tayyip Erdoğan’a suç tarihini ve yerini yazdır bu müzekkereye artık. Bu tevkif müzekkeresinin suç yerini ve tarihini söyleyin. Daha önce anlattım dikta rejimleri diktatöre bağlı hukuk anlayışını beraberinde getirir. Şimdi o süreci hep beraber yaşıyoruz. Sayın başkan, Sayın heyet; hepinizin bildiği gibi ama ben yine de okuyacağım. Çiçeron’un tabi hukuk anlayışını şöyle ifade eder. Gerçek hukuk akıldan kaynak alır ve insanlara haksız hakaretlerden kaçınmayı ödevlerini yerine getirmeyi emreder, bu hukukun yürürlüğü evrenseldir. Kapsamı değişmez ve ebedidir. Bu hukuku kısmen dahi olsun ilga etmeye veya değiştirmeye çalışmak günah işlemekle birdir. Şimdi bu sürece bir bakıyoruz. İşlenen günahlar ama bir şeyin dediği gibi şunun içinde seviniyoruz işlediğimiz günahları uğradığımız haksızlıkların alacaklısı olarak sayıyoruz. Ben burada suçlandığım fiilleri daha önce anlattım hatta savcılıkta gösterdi. Bir yurttaş olarak Fatih Sultan Mehmet hanın donanma komutanı Karaca Beye mevlit okuttuk o mevlide katılmam o toplantıya katılmam gerekçesiyle suçlandım. Bu slaytta savcı gösterdi burada ne işin var dedi. Şunu sormak isterim hangi inanca sahip olursanız olun kabir başında dua etmiş elini açmış insanlara burada ne yapıyorsun diye sorulmaz o anca inancımıza hakaret kabul ediyorum bunu. Ve bunun davalarını da açacağım. Bu inancımıza bir hakarettir. Bir kabir ellerini açmış dua eden insanlar burada ne yapıyorsunuz. Milli şehitlerin anma törenlerine katılmamız. Resmi kuvai milliye törenine katılmamız burada suç olarak yargılanıyor. Bayrak Atatürk resimli afişler dağıtmamız suç olarak algılanıyor, örgüt afişleri terör örgütü afişleri. Bu afişlerin üzerinde ne yazıyor. Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır. Anıtkabire gitmemiz sorgulanıyor yargılanıyor. Bu fiilleri terör örgütü eylemi ve faaliyetleri sayarak beni burada üçüncü yılımıza girdik. Rehin tutuyorsunuz resmen bir rehiniz biz. Çünkü bu faaliyetlerden anca rehin olur insanlar. Başka türlü olmaz. Bu fiillerden dolayı bana ve aileme artık işkence ediyorsunuz herkes burada işkencenin feryadını söylüyor. Eskiden 12 Eylül de fiziki işkence vardı şimdi psikolojik işkence var. Ben fiziki işkenceyi de yaşadım çok. Vücudumda izleri de var. Ama şimdi psikolojik işkenceye maruz kalıyoruz. Yakınlarımız vefat etti cenazelerine gidemedik. Hastalarımıza bakamadık. Üstüne üstlük burada her Cuma da psikolojik işkenceye tabi tutuluyoruz. Bu iddianamede isnat edilen suçların kanıtları veya teşebbüs fiili ve herhangi bir girişim teşebbüs var mı? Yok. Buna kendiniz dahi inanmıyorsunuz. Savcılar ilk önce cunta darbe yargılaması yapıyoruz dediler. Daha sonra derin devlet dediler yargılaması yapıyoruz dediler. Bakalım ilerleyen aşamalarda başka neler söyleyecekler. Bu savcıların bu söylemi kendilerinin inkarıdır. Kendi kendilerini söyleyerek inkar ediyorlar. İlk önce darbe, cunta sona derin devlet bakalım ileriki aşamada ne olacak. Bakalım kaç kere daha kendilerini inkar edecekler. Ne söylerlerse söylesinler inandıramayacaksınız. Çünkü inandırmak için ikna etmeniz ve delil koymanız gerek. İkna etmek ve de inandırmak için sizde olmayan bir şeye ihtiyacınız var mantık ve davada haklılık. Mantık ve davada haklılık. Ama bu iddianamede maalesef ne mantık ne davada haklı bir gerekçe sebep sonuç ilişkisi ortaya koyacak somut bir delil var. Onun için bu tevkif müzekkeresine suç tarihi ve suç yerini yazamıyorlar. Tek somut gerçek ise bizler kalabalık olarak yakınlarımıza çektirdiğiniz ızdırap ve işkence. Tek gerçek bu. Bizim burada tutuklu olmamız, yakınlarımıza ve bizlere yapılan psikolojik işkence. Tek gerçek bu. Kanıtı Kuddusi Okkır. Kanıtı Türkan Saylan. Kanıtı Uçkun Giray. Kanıtı Ali Tatar. Bu psikolojik işkence sonucunda hayatlarını bir şeklide kaybettiler. Bir linç ve imha kampanyasına maruz kalarak hayatlarını yitirdiler. Buradan da örnek vereyim burada bir polis arkadaş vardı Kenan Timur psikolojik halini gördük işte psikolojik işkencenin sonucu budur. Hüseyin vardı burada bu kürsüde gördük. Psikolojik işkencenin sonucudur bu, kimi meledi. İşte psikolojik işkencenin etkileri böyledir. Kimi vücut diliyle el hareketleriyle yalvarır. 21. yüzyılda artık işkence böyle oluyor psikolojik işkence böyle oluyor. Bir takım medya ve siyasi erkin güdümündeki intikam hırsıyla bulundukları makamı bizlere ve bizler üzerinden topluma korku salıyorlar. Savunmamda anlattım dikta rejimleri diktatöre bağlı hukuk anlayışını geliştirir. Bugün başbakanın sevmediği kararı veren hakim ertesi gün Samanyolu TV’de 18 yaşında eğer bir zamparalık yapmışsa onu da çıkarır anlatırlar. Artık o aşamaya geldik. İstediği kararı vermezse istediği devamı sürece şey yapmazsa bu davada şuna inanıyorum ben bu mahkemenin yargıçlarının Beşiktaş adliyesindeki bütün yargıçlarının ve savcılarının doğduğu günden bulundukları şu güne kadar istihbarat teşkilatı şu veya bu şekilde olumsuz birçok şeyini veya kabahat veya hatasını bir yerde tutuyor. Yeri geldiği zamanda pompalıyorlar. Birkaç hakim için hepimizde yaşıyoruz bunu. Hepimiz de yaşıyoruz. İstediği kararı vermezse teröristti şuydu buydu. Artık birçok şey var. Daha bu iş iyicene çirkefleşecek. Çünkü dikta rejimleri böyledir. Diktatöre bağlı hukuk anlayışını geliştirir ve kullanır en sonunda da kullandığı hukukçuları bertaraf eder. Bu tarihte de böyleydi geçmişte de böyle yine de böyle gelecekte de böyle olacak. Şimdi bu aşamayı hep beraber yaşıyoruz artık hukukçulara sardılar. Kötülük insana özgü olgudur bir olgudur bu insan öncüsü duruma gerilemeye ve insana özgü bir şeyi mantığı sevgiyi ve özgürlüğü ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdir. Ama kötülük insana özgü oluşunun yanı sıra da trajiktir de, insan en ilkel yaşam biçimlerine gerilese bile insanlıktan çıkmaz. Bu nedenle bir çözüm olarak kötülükten kesinlikle doyum olunmaz. Bir takım yayın organları ve kötülük tohumları ekenler burada neler olduğundan bihaber biliyor da işlerine de gelmiyor. Gerçekle yüzleşmek erdem ister, ahlak ister. Ama bunlarda ne yazık ki bu faziletlerden mahrum kalmışlar. Bunların ektikleri kötülük tohumları toplumu bölüyor, parçalıyor ve hatta insanların hayatlarına mal oluyor. Sonra pardon mu denecek, buna kim inanır? Kötülük insanlık alanından çıkarak insanlık dışı alana girme çabasıdır. Hiç kimse ektiği kin, nefret, iftiradan iyi mahsul beklemesin. Hz. Mevlana 2. divanı kebirinde şöyle der. Kötülük yapıyorsun ama iyilik bekliyorsun oysa kötülüğe yakışan elbette kötülüktür. Allah cömerttir ve bağışlayıcıdır. Ama sen arpa ekersen nasıl buğday biçebilirsin der. Ama erdemli insanlar işkencecilerini bile affeder. Affetmek erdemli insanlara mahsustur bize yapılan kötülükleri unutmayacağız asla. Ama ben onların yaptığı insanlık dışılığı da asla tenezzül etmem. Asla iftira dinimizce de büyük günahtır. İnsan kendi eylemini seçmekte özgür olduğu noktaya kadar sorumludur. Ama sorumluluk ahlaki bir önerme çoğu kez de otoritelerin insanı cezalandırma arzusundan kaynaklanır. Eğer bir ussallaştırma olmaktan öteye bir şey değildir. Özelikle kötülük insana özgü olduğu gerileme potansiyeli ve insanlığımızın kaybedilmesi olduğu için hepimizin içinde vardır. Hepimizin içinde vardır kötülük. Bu nedenle bunun ne kadar farkında olursak başkalarının yargıcı olmaya o kadar az yöneliriz. İnsan yüreği özü katılaşabilir ama insanlıktan çıkmaz. Hepimiz insan doğmuş olmamız ve bu nedenle sürekli seçimler yapmak zorunda olmamız gereği ile belirlenmişizdir. Bu gün burada Sayın Haşıloğlu’nun heyette olmasını isterdim, Sayın Çalmuk’u şey ettiğimden değil de kendisine hitaben çünkü Sayın Haşıloğlu 22. celsede şöyle bir beyanı var. Şimdi tarikat meselesi vesaire meselesi bunlar savunma kapsamında söyleniyor zaten bizim sanıklara bu anlamda problem yaşamamız, yaşamamız da söz konusu değil. Burada hakimlerin bir peygamber sabrı bir peygamber sabrı gösterdiğini insaf sahibi olan her insan anlar, sanıklardan bunu dillendirmelerini beklemiyoruz elbette ki. Zaten burada izleyen kolluk görevlileri vesaire insanlar bunu görüyor buradaki hakimler gerçekten peygamber sabrı gösteriyor. Sayın Haşıloğlu tutanakları okur diye söylüyorum haşa ben peygamber değilim. Ama ben bu sabrı bu metaneti haklılığımın verdiği ve inancımın verdiği kuvvetle söylüyorum. Benim ruhumda kötülükler dalgalanmıyor ki ben ızdırap çekeyim. Gayette ruhumda rahat vicdanımda rahat her şeyimde rahat. Şimdi Sayın yargıcımız çok ruhu ızdırap çekiyor. Peygamber efendimiz ümmeti için çekiyor ızdırabı. Acaba sorarız Haşıloğlu’na ne için ızdırap içindesin, ne için ızdırap çekiyorsun, neyin sabrını gösteriyorsun? Onu da aradım aradım, ona yakın neyi bulurum diye. En sonunda Eflatun Devlet adlı yapıtında devletin felsefesini oluştururken hakimi tasvir ediyor anlatıyor. Ve şöyle diyor aynen kitaptan okuyorum İyi hakimin genç değil yaşlı olması eğriliğin ne olduğunu geç öğrenmesi lazım derim eğriliği ruhunda bulunan kendine has bir vasıf olarak duymuş olmaması, uzun tecrübelerden sonra onu tanıyıp ne büyük bir kötülük olduğunu anlaması bunu da kendi üzerinde yaptığı tecrübelerle değil bilgisiyle öğrenmesi lazım. Hiç şüphesiz derim böyle bir hakim gerçekten hakimdir. Üstelikte iyidir zaten sorduğunda buydu der. İyi çünkü ruhu iyi olan iyidir. Ama o kuvvetli o her şeyden şüphe eden kendisi bir çok haksızlıklara haksızlıklar işleyip de kendini kurnaz, becerikli sanan hakimin, kendine benzer insanlarla işi oldu mu kendi ruhundaki örneklere baktığı için sakınmasını bilir. Kuvvetli görünür yaşı ilerlemiş iyi adamlarla işi olduğu zaman budala görünür. Çünkü yersiz şüphelere kapılır sağlam mizaç nedir bilmez. Çünkü ruhunda böyle şeylere örnek yoktur. Ama iyi insanlardan çok kötüler, kötülere rastladığı içindir ki kendi kendine de öbür insanlara da bilgisiz değil bilgili görünür. Öyleyse dedim aradığımız iyi ve bilgili hakim bu değil önce sözüne ettiğimiz adamdır. Çünkü kötülük hiçbir zaman hem iyiliği hem de kendini tanıyamaz. İyilik ise tabiat terbiye edildikçe zamanla hem kendine hem de kötülüğe dair bilgi edinilir. Böylece anladığıma göre bilgili olmak fena adama değil iyi adama vergidir. Şimdi Sayın Başkan 3 senedir 3. senemize girdik. Hepimiz herkeste anlattı işkence hakikaten bir işkenceye maruz kalıyoruz psikolojik işkenceye ve sağlık sorunları gerçekten hepimizin bir çok yönde sağlık sorunları var artık dosya şunu bunu istemek dava delil bunlardan vazgeçtik. Bu süreç artık bir kıyım sürecine doğru gidiyor. Eğer biz bu süreçte de öleceksek ölelim hiçte önemli değil eğer bu değerlerle yargılanıp da öleceksem dünden razıyım. Bütün işkence ve işkencelilere ithaf ediyorum. Kamil Aydemir’in moralmiş bir yaşam şiiri. Tenimde zamanın aşındıramadığı izmarit izleri yüreğimin kıyısında bırakmış olsanız da morarmış bir yaşam. Benden yana korkmayın bağışlıyorum sizlere işkencecilerim. Kendi ayıbınızla kalın ve vicdanınızda yargılanın katil ve dar ağıcı kurulurken bayram etmez yüreğim katilimin idamına bile karşı çıkacak kadar sevgi doluyum. Teşekkür ederim.”
Sanık Fahri Kepek söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım, Sayın mahkeme üyeleri; 2010 6. ayın pardon 2010 7. ayın 2’sinde Sayın mahkemeye cezaevinden bir tane dilekçe göndermiştim bu dilekçe gereği ne işlem yapıldı bunu sormak istiyorum herhangi bir işlem yapıldı mı? Ve Sayın Başkanım Cuma günü yazılı olarak dilekçemi verdim fazla Sayın mahkemeyi meşgul etmeyeceğim bir takım şer ve şeytani odaklar beni cezaevine koydu. Bihakkın tahliyemi arz ediyorum:”
Mahkeme Başkanı :”Avukat bey buyurun, avukat bey.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy söz istedi verildi:” Saat sabahleyin 9’da başlayan ve yoğun bir şekilde devam eden duruşma insanın konuşma enerjisini falan çoğu bütünüyle alıp götürüyor dosya itibariyle de gerçekten.”
Mahkeme Başkanı :”Çok gençsiniz durun bakalım bu saatte öyle olursanız vay halinize.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:” Efendim ben genelde sanıkları dinledikten sonra hep sözün bittiği noktadayız diye düşünmeye başlıyorum enerjim birazda ondan kayboluyor. Ve defasında ben yine söz almıştım uzun bir konuşma metni hazırlamıştım kalktım ama size dedim ki ben şahsen söylediklerimizin çok fazla etkili olmadığını düşündüğüm için konuşmayacağım tahliye talep ediyorum bunu da gerekçelendirmiyorum nasıl olsa siz de tahliye etmeme kararlarınızda gerekçe bildirmiyorsunuz demiştim siz biraz sinirlenmiştiniz o zaman. Bu sefer.”
Mahkeme Başkanı :”O tarz demediniz daha değişik şeylerde söylediniz onu çok iyi hatırlıyorum:”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Mealen öyle demiştim efendim.”
Mahkeme Başkanı :”Meali de değil yani o meali aşan sözler söylediniz:”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Şimdi efendim şu iş öyle bir noktaya geldi ki tabi burada en büyük ızdırabı sanıklar çekiyor yani onların yerine koyamıyorum kendimi daha sonra heyetiniz gerçekten büyük bir zorluk içerisinde. Sonra bizler savunma avukatları olarak ayrı durumdayız çünkü burada söz alıp ne söyleyebiliriz diye gerçekten çok kafa yoruyoruz. Ne söyleriz de acaba heyette oluşan bu kuvvetli suç şüphesini bir nebze olsun ortadan kaldırır ve bir şekilde haksız yere yattığını düşündüğümüz bu insanların tahliyesine katkıda bulunuruz diye sürekli kafa yoruyorum. Sayın Mustafa Özbek kalktı işte biraz bizlere genel olarak avukatlara serzenişte bulundu. İşte avukatlar kalkıp nutuklar atıyor falan diye. Şunu tekraren belirtmek istiyorum yani kendilerinin burada bulunma sebebi veya tahliye edilmiyor olmalarının sebebi biz değiliz. Buradaki yaşanılan zorluk bizi de uzun konuşmaya sevk eden durumun her zaman aynı şeyi söylüyorum yine söyleyeceğim. Temelindeki bu iddianame var. Bu iddianameyle efendim biz başa çıkamıyoruz heyetinizde başa çıkamayacak. Çünkü CMK’da böyle bir iddianameye dayalı olarak yargılama yapılmaya da müsait değil. Dolayısıyla Mustafa Bey sorumluları başka yerde arasın diye düşünüyorum. Biz aynı taraftayız. Öyle düşünülebilir. Ben efendim savunmamı aslında yarım saatlik bir şeyde tamamlamayı düşünüyordum biraz daha kendimce notlar aldım. Bu davada bazı klişe sözler var yani çok akılda kalan bu dava gelip geçecek ama Mehmet Ali beyin söylediği söz hep her hal aklımızda kalacak bu davanın özü darbedir demişti. Bizde hep burada darbeyi ve darbecileri yargıladığımızı düşünüyoruz. Bende kendi çocukluğuma döndüm belki ondan başlayayım dedim konuşmama. Ben Gaziantepliyim tam Fırat kenarına Karkamış diye bir ilçesi var Gaziantep’in ona bağlı Türkyurdu isimli bir köyümüz var orada doğdum tam Suriye hududuna bitişiktir efendim köyümüz. O yüzden de tam köyün kenarında bir karakol vardır askerlerle çok yakın ilişki içerisindedir her zaman için. 80 darbesinde ben 5 işte 5 yaşında 6 yaşında falan o civarlardaydım. Ama az çok net birçok olayları net hatırlıyorum. 12 Eylül darbesinden önce askerlerle çok iyi ilişkilerimiz vardı sürekli köye gider gelirlerdi köyden birçok şey olurdu annem mesela çok iyi hatırlıyorum sürekli onlara yoğurt olur başka bir şey olur onlara gönderirdi. Askerlerimiz de yesin falan derdi. Darbe oldu her şey aniden değişti o bize çok yakından olan askerlerin tavrı birden bire tam tersine döndü küçükken çok iyi hatırlıyorum köye giriş çıkışlar yasaklandı efendim asker kontrolüne bağlandı. Geceleyin köyünüzden çıkmanız zaten mümkün değildi hasbelkader gelmek istediğinizde de önceden uğrayıp izin alırdınız. Gecenin belli bir saatinde bakarsınız ki köy basılmış askerler tarafından gelirler ev köydeki bütün erkekleri toparlar götürürlerdi. Gerekçe, herhangi bir gerekçede yok. Daha da fenası şimdi oradaki neticede biz tarımla uğraşıyoruz herkesin tarımla arazisi var. İş dönemi herkesin traktörü var tarlasında çalışması lazım yeri gelir gecede çalışmanız lazım ama gece çalışmak kesinlikle yasaktı. Gündüz köyünüzün kenarında kendi tarlanızda çalışmanız için her gün her sabah oradaki karakolun bağlı bulunduğu bölüğe gidip izin almanız lazımdı ve bu izni almak içinde şöyle bir usul vardı köyde 5 tane traktör varsa 5 traktörün sahibi de ayrı ayrı gidecek orada gidip bekleyecekler. Giderdiniz 5 kişi orada bölüğün önünde bekler orada oturan astsubay diyelim ki orada kamelyada oturuyor orada sizin geldiğinizi gördü keyfine göre adamın canı ne zaman isterse o zaman sizi çağırır o izni ona göre verir veya vermezdi. Şimdi hep konuşuluyor ya 12 Eylül darbesi özelikle kırsal kesimde işte Kürt kökenli vatandaşlarıma hayır orası Kürt kökenli vatandaşlarımızın olduğu yerler değil bizde Türk kökenliyiz yani bu söylemek bu anlamda söylemiyorum da çok büyük sıkıntılar çektik 12 Eylül’le hiç olumlu anılarım olmadı. Ve biz bunları yaşarken efendim bizim benim amcam jandarmada binbaşıydı 12 Eylül’de. Ona rağmen biz bu sıkıntıları çektik. Çevre köylerde yaşanılanları anlatmam mümkün değil zaten onlar çok daha büyük sıkıntılar çekti. İnsanlara şu denir onu da hatırlıyorum. Bir köye geliyor komutan diyor ki sizin köyde silah vardır bu silahları topluyoruz şu güne kadar Çarşamba gününe kadar 50 tane silah bize teslim edeceksiniz. Köylü de diyor böyle bir silahımız yok edeceksiniz. İnsanlar bir yerlerden nasıl bulur silah satın alırız da onlara teslim ederiz diye onun gayreti içindeydiler edemedikleri zamanda işkenceye maruz kalırlardı. O çocukluk anılarımdan kalan bir tek şeyde Kenan Evren’in o meşhur televizyonlarda çıkıp yaptıkları mitingler. Netekim, netekim laflarıydı. TRT’de TRT’deki şeyleri, 12 Eylül’den hiçbir güzel anı kalmadı efendim kafamda. Askeri darbenin de hiç kimsenin kafasında iyi olumlu bir izlenim bıraktığını tahmin etmiyorum. Zaten bugün herkes hemfikir bugün ülkemizde hangi sıkıntıyı yaşıyorsak 12 Eylül askeri darbesinin ürünüdür. Neyse Allah’tan 83’te bir şekilde kontrollü bir şekilde demokrasiye serbest seçimlere geçiş oldu. Anavatan geldi siyasi iklim biraz nispeten olsun rahatladı o baskılar azaldı. 1987’de bir referandum yaptık eski 12 Eylül öncesindeki Demirel, Ecevit onların siyasi hayata devam edip etmemesi temel hak ve özgürlüğü referanduma götürdük ve nispeten çok küçük bir farkla kabul edildi. Bizim köyde çok enteresandı çok küçük bir köy ama aile köyü bizimde köy odamız vardı sürekli siyaset konuşulurdu efendim.”
Mahkeme Başkanı :”Bu arada lütfen müvekkilinizi unutmayın.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Efendim”
Mahkeme Başkanı :”Müvekkilinizi unutmayın yani bu arada, bu arada müvekkilinizi de unutmayın yani.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Unutmuyorum, unutmuyorum efendim bu da savunmamım bir parçası.”
Mahkeme Başkanı :”Hıh peki, peki.”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Ve çok yoğun siyaset konuşurduk çok konuşulurdu bende çok severdim dinlerdim herkes kendice o dönemde dilediğince iktidarı eleştirirdi, Anavatanı da hiç sevmezlerdi CHP’liydi köylü şey olarak aile olarak. Bizim akrabalarımızın bir kısmı da Suriye tarafındaydı. Onlar bazen köye gelirdi onlar efendim Suriye bildiğiniz tek parti Baas partisi denilen bir rejim ve Hafız Esat vardı. O Baas partisi rejimi öyle bir baskı kurmuştu ki o insanlar geldiğinde köyümüzde dahi bizim köyde dahi ağızlarını açıp o rejimi eleştirebilecek tek kelime söyleyemezlerdi. Ve o zaman biz kendimize şunu derdik demokrasi belki çok fazla karnımızı doyurmuyor şu olmuyor ama güzel bir şey yeri geldiğinde özgürce de olsa iktidara ona buna biz en ağır eleştirilerde bulunuyoruz derdik. Ha müvekkilinize gelin dediniz müvekkilime gelmeden önce bu davanın ve Türkiye’nin siyasi durumuna kendimce bakmak için bunları söyledim. 90’lı yılların başında bu iş böyleydi efendim biz özgürce konuşabiliyorduk özgürce insanlar hükümeti de en ağır şekilde eleştiriyordu. Hiç kimsede bir endişe taşımıyordu 2010’un Türkiye’sine geldik 2010’un Türkiye’sindeki manzarada şimdi bu. Sözüm ona biz 20 yıllık süreç içerisinde 95’te gümrük birliğine girdik, 2001’de çok köklü Anayasa değişiklikleri yaptık gerçekten çok köklü Anayasa değişiklikleri yatık yani şu anki ceza kanunlarımızın temeli olan esas maddeleri biz oraya koyduk 3’lü koalisyon döneminde 2002’de 2003 sonrasında adaylık süreci başladı birçok uyum yasasını yine işbirliğiyle çıkarttık şu anki bizim uyguladığımız CMK, TCK’da o dönemde çıktı. Arkasından Avrupa Birliğine adaylık statüsünü kazandık ve bu ne demekti Türkiye artık Avrupa Birliğinin Kopenhag siyasi kriterlerini karşılayan bir ülke konumuna gelmişti. Sözüm ona biz Avrupa’daki ülkelerdeki demokrasiye yakın oranda onlar kadar olmasa da siyasi kriterleri sağlamış bir ülkeydik. Ve şimdi hep bizde birkaç yıldır sürekli söyleniyor Türkiye demokratikleşiyor gelişiyor ediyor. Türkiye gerçekten demokratikleşiyorsa ediyorsa buradaki insanların burada ne işi var? Biz 20 yıl öncesinde demek ki daha özgürmüşüz. 20 yıl öncesinde insanlar özgürce hiç böyle endişe taşımadan her türlü düşünceyi dile getirebiliyorlardı. Şimdi hazırlanan iddianameye bakıyorsunuz Anayasada yazıyor dernek kurma hakkı vardır, siyasi partilere üye olma hakkı vardır, düşüncenizi serbest açıklama hakkınız vardır, vardır, vardır, vardır. Ve bunlar Anayasayla güvence altına alınmıştır. TCK’ya bakıyorsunuz kimse işlemediği bir fiilden dolayı suçlanamaz kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı suçlanamaz. CMK’yı açık bakıyorsunuz insanların özel hayatlarına temel hak ve özgürlüklerine ilişkin müdahaleler çık sıkı kurallara bağlanmıştır. Arama gözaltına alma, yakalama bunlar hepsi hakim kararıyla olur. İletişimin dinlenmesi yine çok ağır şartlara bağlanmıştır. Diyorsunuz şimdi biz burada yargılamada bu insanlar çapraz sorguda nelere cevap veriyorlar? Sen bu yazında bu hükümeti nasıl eleştirdin, niye eleştirdin, bununla niye konuştun, niye bu gösteriye katıldın, niye derneğe üye oldun, niye siyasi parti kurdun? Suriye’deki örneği şundan dolayı verdim Suriye bir kanun devleti efendim diktatörlükle yönetiliyor Baas partisi yönetiyor. Kanun devleti, Türkiye bırakın Türkiye’nin hukuk devleti olduğu bir palavra. Türkiye kanun devleti bile değil. Türkiye kanun devleti olmayı başarabilseydi ne böyle bir iddianame yazılırdı, ne böyle soruşturmalar yapılırdı, ne insanların evleri bu şekilde aranırdı, ne bu insanlar bu şekilde tutuklu kalırdı, ne de siz bu insanları burada bu şekilde tutmaya devam edebilirdiniz. Ne de böyle bir mahkeme kurulurdu zaten. Suriye’deki insan en azından şunu biliyor. Diyor ki ben Baas partisini Hafız Esat’ı veya şu anki oğlu Esat’ı eleştirirsem başım belaya girer. Bunu biliyor bu belirlilik sağlıyor hukukta çok önemlidir. Bunu yaparsan başın belaya girer bunu yapmazsam girmez. Ama siz bu insanlara ne dediniz? Anayasa var kanunlar var bunlar sizin temel hak ve özgürlükleriniz. Bunları özgürce kullanın sonrada biz sizi yargılayalım dedik. Maalesef 2010 Türkiye’siyle ben Avrupa Birliğini kıyaslamıyorum Suriye’yi baas rejimini kıyaslıyorum ve onların bizden daha iyi durumda olduğunu söylüyorum. Tabi sözümü işittiniz ben birçok şeyi atlamak zorunda kaldım bu şeyden arada birçok söyleyebileceğim konu vardı esasen. Evet biz bu AB uyum sürecinde 2005’te AKP bizi Avrupa birliğine sözüm ona taşırken çok önemli değişiklikler yaptık CMK’yı, TCK’yı falan da yeniledik. O dönemde tabi başka ön hazırlıklar da yapılmış. Tanık koruma kanunu, TİB kurulmuş başkaca çok güzel ön hazırlıklar yapılmış ve 2007’den itibaren Türkiye’de inanılmaz karanlık bir dönem başlatılmış ve o karanlık dönemin halen içerisindeyiz. Ha bu karanlık dönemden ne zaman çıkabileceğimiz konusunda da inanın ki çoğu zaman hiç iyimser olamıyorum. Endişe ediyorum gerçekten insanlar adına endişe ediyorum ülkemiz adına endişe ediyorum. Annem bile bana bir defasında birileri ona şey söylüyor bak diyorlar Zeki gidip işte Ergenekon’da avukatlık yapıyormuş onu da içeri alırlar mı şey yaparlar mı? Annem açıyor oğlum diyor senin Ergenekon la falan ne işin var niye avukatlık yapıyorsun başka iş yok mu falan. Anne diyorum ben işimi yapıyorum ben avukatım ve oradaki insanların haksızlığa uğradığını görüyorum ha bundan dolayı ben işimi yapıyorum diye bende haksızlığa uğrayabilirim. Çünkü buradaki bu insanlar buraya gelmeden önce hiç şunu düşünüyorlar mıydı? Kendilerinden eminlerdi biz hiç suçumuz yok ki. Suçu olmayan adam bir şeyden niye korksun? Ama görüyorum ki burada olmanız için yıllarca yatmanız için 1 suç işlemenize gerek yok ki. Ben burada avukatlık yaptığım için anneme dedim korkmuyorum anne ama endişe ediyorum. Niye endişe ediyorum? Bir şey yaptığım için mi? Hayır bir şey yapamamış olmama rağmen benimde başıma bu tarz bir haksızlık gelebileceğini en azından öngördüğüm için endişe ediyorum dedim. Geriye dönüp bakıyorum ben bu davayı 1. iddianameden bu yana başından itibaren az çok takip ettim. Şimdi o yaşanan süreci tekrar anlatmayacağım ama (bir iki kelime anlaşılmadı) aklımda mesela kalan en belirgin şeylerden birisi Tuncay Güney olayıdır. Şimdi o Tuncay Güney’in televizyonlara çıkıp tüm Türkiye’nin gündemini nasıl belirlediğini nasıl değiştirdiğini aklıma geliyor. Onu izlerken ben sinirimden çıldırıyorum yani Türkiye Cumhuriyeti böyle bir devlet mi? Böyle bir adam kalkıp konuşuyor herkes onun ağzına bakıyor, adam neredeyse herkese korku salmış Tuncay Güney’in ağzından bir isim çıksa adamın başı belaya girecek. Adam çok akıllı bir adamdı ben onu gözlenmemiştim. Hepimizle dalga geçiyordu konuşmaları. Ne oldu efendim Tuncay Güney? Bu davada sözde örgüt belgeleri diye koyduğunuz o belgeleri ben yazdım birlikte yazdık Ümit Oğuztan’la birlikte yazdık denilen adam unutuldu tabi. Tuncay Güney bir dönem lazımdı kullandı unutuldu. Örgüt dokümanlarını yazan denilen Ümit Oğuztan’ı da serbest bıraktınız. Efendim ben konuşmaya başlayınca açıldım aslında günlerce konuşabilirmişim gibi hissediyorum şimdi de. Kısa keseceğim uzatmayayım aslında çok notlar hazırlamıştım kendimle konuşmak için. Herkes bunu söylüyor belki 1 konuda net hepimiz hemfikiriz. Türkiye bir iktidar savaşı var Türkiye yeniden Türkiye dönüştürülüyor birileri bize diyor ki biz Türkiye’yi demokratikleştiriyoruz Cumhuriyetin baskıcı rejiminden daha demokratik bir hale getiriyoruz. Onun karşısındaki bir grupta diyor ki hayır Türkiye demokratikleştirilmiyor bilakis Cumhuriyetin temel değerleri yok ediliyor ve bu şekilde temel değerleri yok edilmiş bir Cumhuriyet yaşayamaz ve sonu da demokratik bir Cumhuriyet olamaz. Bunun belli başlı tarafları var Türkiye’de bu her 2 görüşü bunu da çok net biliyoruz başta TSK vardı medya vardı bunların getirildiği hal ortada, bir iktidar mücadelesi verildiği de çok net ortada. Ama esas problem şu bu iktidar mücadelesinde yargı alet edilmesin bu güne kadar hep yargı alet edildi. Herkes iktidar mücadelesini yargı üzerinden yapmaya başladı ve daha da kötüsü burada ki bu insanlar üzerinden yapılıyor. Ben avukat olarak Türkiye’deki bu iktidar mücadelesini ne yorumlama ne bununla ilgili fikir beyan etme konumunda değilim. Sadece şunu söylüyorum bu iktidar mücadelesini kim yapıyorsa nasıl yapıyorsa yapsın ama bu işe yargıyı bulaştırmasın. Buradaki gencecik subaylar, polisler diğer birçok insan üzerinden de Türkiye’deki bu dönüşüm yapılmasın. Bu insanlarla da dalga geçilmesin. Örgüt var diyorsunuz terör örgütü var diyorsunuz ya 314/1’den 314/2’den buradaki insanları yatırıyorsunuz. Karar verseniz Allah aşkına ben hep ilk savunmamda da bunu söylemiştim. Buradaki sanıklar sırayla söz alıp tek kelime şunu söyleselerdi savunma olarak biz buradaki iddiaların hiç birisini kabul etmiyoruz. Çapraz sorgu geldi susma hakkımızı kullanıyoruz hızlıca delillerin değerlendirilmesi aşamasını geçseydik, daha da ileri bir şey söylüyorum dosyadaki tüm delilerin hukuka uygun elde edildiği varsayımında söylüyorum. Siz heyet olarak 314’ten terör örgütüyle ilgili sevk maddesinden yargılanan insanlarla ilgili ne kadar verirsiniz efendim?”
Mahkeme Başkanı :”Bilmiyoruz”
Sanık Levent Ersöz müdafi Av. Zeki Aksoy:”Efendim hepimiz hukukçuyuz bir ortak akıl var bazı şeyler için medyum olmaya da gerek yok yani siz karar yazsanız diyelim ki heyet kabul etti terör örgütünün varlığına ne yazacaksınız böyle bir terör örgütü kim kurmuş? Hangi tarihte kurmuş birbirini tanımayan yöneticiler kurucular tanımayan üyeler, olmayan örgüt belgeleri. Suçun olmadığı yerde şüpheden bahsedilebilir mi? Suç yok e kuvvetli suç şüphesinden dolayı biz insanları tutuklu olarak yargılamaya devam ediyoruz. Suçun kendisi yok ki benim müvekkilimle ilgili ne kadar vereceksiniz. Ne zaman girmiştir diye? Şimdi adamla ilgili temel suçlama Bursa’da görev yapan başarılı bir komutan müşterek kararnameyle Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat daire başkanlığına atanıyor iddianame diyor ki bu atamada başka şeyler var yaptırdığı illegal işler nedeniyle böyle bir atama yapılmıştır. E şimdi böyle bir iddiaya karşı siz kendinizi nasıl savunursunuz müşterek kararnamede de İçişleri bakanının, Başbakanın, Cumhurbaşkanının imzası var. Buradaki insanların bir çoğu Anayasada yazan temel hak ve özgürlükleri kullandılar diye burada yargılanıyorlar ama subayların askerlerin durumu daha da kötü. Siz insanlara görevlerini yapıyor yaptıkları görevlerinden dolayı suçlayıp içeri attınız. Yarın öbür gün ben şunu çok net söylemiştim tekraren de söylüyorum ya hukuka birçok şeyde hukuka aykırı tabirini kullanmayacağım yani iddianamenin delili illegal diyeceğim. Ya bu iddianame illegal. Bu iddianame diyor ki Levent Ersöz yaptırdığı illegal işler nedeniyle Jandarma istihbarat daire başkanlığına atanmıştır. Hukuku biz bu şekilde kullanırsak yarın birileri gelir savcılarımıza şunu diyebilir. Yazdıkları illegal iddianameler nedeniyle şu şu şu şuradan şuraya atanmıştır veya başka bir şey yapmışlardır. Ya biz bu işin sonuna alamayız, hukuk devleti niye var, hukuk kuralları niye var? İnsanlar haksızlığa uğradıklarında gidebilecekleri hak arayabilecekleri bir merci olsun diye. Ama haksızlığı bizzat hukuk yaparsa yargı yaparsa insanlar nereye gidecek? Şu an o dönemdeyiz bizzat yargı eliyle insanlara haksızlık ve zulüm yapılıyor. Hepimiz iyi kötü hukuk eğitimi aldık belli seviyede ortak akıla sahibiz. Şu iddianameyle bu delillerle şu sevk maddeleriyle şu tutarsızlıklarla bu insanları 2 yıl veya daha fazla sürelerde içerde yatırabilmenin hiçbir şekilde hukukla izah edilebilir bir tarafı yok. Ben yine müvekkilime geleyim aynı şeyleri tekraren söyleyeceğim efendim çok kısa. Müvekkilimle hukuki değerlendirme bölümü bir sayfa bile değil. Hakkında en az üç ayrı ağırlaştırılmış müebbet istediğiniz insanla ilgili hukuki değerlendirme delillerin değerlendirilmesi bir sayfa bile değil. 314/1’den sevk var ara yönetici. Bunu daha evvelde söyledim yani. Ara yönetici diye bir kavram yok. 314/1 ile ilgili tek bir somut tespit delil var mı? Yok. Cebir şiddet kullanarak meclisi ortadan kaldırmak ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek 311 bununla ilgili yani bir kelime yazar insan en azından yani burada bir sevk maddesi koyuyorsanız tek bir cümle ile dahi olsa dersiniz ki şu fiili işledi biz bundan dolayı buraya bir sevk maddesi yazdık. Heyet neye karar verecek. CMK diyor ki, mahkeme iddianamede gösterilen fiiller ile bağlıdır. Gösterilen fiil yok ki. Cebir şiddet kullanarak yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek TCK 312. Hadi iyi kötü buna ilişkin üstü örtülü iddialar var. 2002-2003-2004 dönemine ilişkin. Gene aynı şeyi söylüyorum. O dönemde 765 sayılı TCK vardı. Oradaki suçun tanımları çok farklı. Efendim siz belki 146’yı yüzlerce defa uygulamışsınızdır. Birçok örgütle ilgili davalarda. Orada belki hiç uygulanmayan bir bölümde buna denk gelen şu anki üç yüz pardon 311 ile ilgiliydi eski 147 312’ye denk geliyor. Bununla ilgili eski kanun yeni kanun lehe olan hükümler bunlarla ilgili hiçbir değerlendirme yok. Halbuki suçun unsurlarında yapılan çok önemli bir değişiklik var. yeni TCK’ya öne cebir ve şiddet içeren fiillerle ancak siz bu suçun icra hareketlerine başlayabilirsiniz. Sayfalarca doldurulmuş ana delil diye buraya konulan Özden Örnek günlükleri Mustafa Balbay’ın notları, Cumhuriyet çalışma grubunun sözde slaytları. Müvekkilimin savunmasında o kadar güzel bir çalışma yapmıştı ki, sözde delil diye konulan bu belgelerin hepsinin polisin kendi yaptığı inceleme raporlarına göre birbirinden farklı tarihte düzenlendiği birçoğunun son kaydedilme tarihinin oluşturulma tarihinden daha önce olduğu. Farklı farklı sayılarla farklı farklı niteliklerde olduğunu çok net ortaya koydu hiç birinin delil değeri yok. Gene iddia ediyorum o delil değeri yok dediğim her şeyi delil varsaysanız 311, 312’den hiç kimseye ceza veremezsiniz. Hukuken veremezsiniz. Hukuk çünkü aynı şeyi söylüyor. Açalım balyoz iddianamesi o da özel yetkili savcılarımız hazırladı. Orada mesela çok güzel başlıyor diyor ki hukukta hazırlık hareketleri cezalandırılmaz. Bu iddianamede diyor ki hazırlık hareketleri cezalandırılır. Halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik ettiğinden eylemine uyan TCK’nın 311/1 maddesi uyarınca. Efendim yani sevk maddesi yazarsınız da kelime bir kelime bir tek cümle kurmaz mısınız bununla ilgili şu fiilden dolayı biz bunu isti sevk maddesini yazdık diye. Ama yargılamanın geldiği nokta itibarıyla ben bu iddianameyi hazırlayanlara hak veriyorum. Bu iddianameyi hazırlayanlar şunun bilincindeymiş biz ne kadar tutarsız bir iddianame de hazırlasak ne kadar özensiz de davransak CMK’yı yok saysak soruşturmanın her aşamasında yok saysak da hukuku tümüyle bir kenara itsek de biz istediğimiz sonucu alacağız. Ancak bunun bilincinde olan insanlar bu şekilde bir iddianame hazırlar ve bu şekilde ne diyeyim özensin davranabilirlerdi. Kendilerini suçlamıyorum bu kadar özensiz davranmalarının hiçbir karşılığı olmadı çünkü. Bu kadar özensiz bir iddianame bu kadar çelişki tutarsız bir iddianame her yönüyle apaçık hukuka aykırı delillerle buradaki insanları tutmaya devam edeceksiniz. Ve etmeye devam ediyorsunuz. Söylenebilecek bir şey yok sözün bittiği yer yani hukuk adına sözün bittiği nokta diye bunu söylüyorum ben. Hukuken ben ne söyleyebilirim yani. Müvekkilim Ali Rıza Bey mutlaka başından beri takip ediyor. Sayın üyemizde şahit oldu sağlık durumuna şey durumuna. O insanı bu şekilde yatırmaya devam etmenin hukukla vicdanla açıklanabilir bir tarafı var mı? Ve yahut bu CMK ile açıklanabilir bir tarafı var mı? Herkese zulmedildi bu süreçte bu soruşturma sürecinde ama yine zulmedilen insanlar arasında bile eşitsizlik yaptık. Bu devlet bir ciddi devletse ergenekon terör örgütünü yöneticisi diye suçladığımız Saldıray Berk’i 3. ordu komutanı olarak görevinin başında tuttuk daha sonra da YAŞ’ta başka bir göreve atadık. Bu devlet bu devleti yönetenler, hükümet gerçekten böyle bir örgütün varlığına inanıyorsa onu o görevde tutmaya devam edecekler bunda bir beis bu sakınca olmayacak. Ki ben onun suçsuzluğuna zaten inanıyorum Erzurum iddianamesi Erzincan’daki hazırlanan o iddianameyi okudum. Bu iddianame hukuk şeyi kalır yanında. Ama onu orada tutmaya devam edeceğiz. Sözde örgütü kurmak ve yönetmekle suçladığınız birçok insanı dışarıda tutmaya tutuksuz yargılamaya devam edeceksiniz ama buradaki daha alt kademede üyelikle suçladığınız insanları o hastane odalarında bile bile yatırmaya devam edeceksiniz. Şunu da düşünmeyin lütfen nasıl olsa biz hastanede işte hastaysa hastanede yatırıyoruz. Ben doktor değilim ama insanın psikolojisi çok önemli. O insanları psikolojik olarak yıktıktan sonra o insanları tedavi de edemezsiniz. Müvekkilim başta basit bir rahatsızlığı varmış. O rahatsızlığını tedavi ettirmek için Rusya’dan Türkiye’ye dönüyor zaten. Ya bu insanların gideceği bileceği bir şey yok ki başka bir ülke de yok zaten. O halde aldınız ama ölüm noktasına getirdiniz ve halen bırakmama konusunda yoğun bir ısrar içerisindesiniz. Sözün bittiği yer benim sözlerimde bitti efendim teşekkürler.”
Dostları ilə paylaş: |