SANIK DURMUŞ ALİ ÖZOĞLU MÜDAFİİ AV. YUSUF ERİKEL MÜVEKKİL İLE İLGİLİ SAVUNMASINDA:
Sanık Durmuş Ali Özoğlu Müdafii Av. Yusuf Erikel:”Sayın başkanım öncelikle konuşmama Elazığ depreminde hayatını kaybeden kardeşlerimize, Allah’tan rahmet dileyerek başlıyorum. Sayın başkanım muhterem hakimler, malumunuz savunmamın konusu sayın iddia makamının müvekkilimin darbeci olduğu ve bir darbe olacağı iddiaları ile bu darbe hazırlıklarında veya darbeye gidecek ortamda müvekkilime yöneltilen faillik veya münfaillik ile alakalıydı ki, verilen uzun aradan sonra bu bağlamda konuşmaya devam ediyorum. Burada faillik ve münfaillik kavramına değindim. Bildiğiniz gibi fail, bir şeyi isteyerek iradesiyle yapan, münfail ise birinin etkisiyle bir işi yaptığı halde kendi yaptığını zanneden kişi demektir. Dolayısıyla konuşmamda müvekkillerimin fail olamayacağı gibi münfail olamayacağından bahsetmek isterim. Ve maalesef bu salonda en fazla münfail olabilecek kişiler tutuklandığı halde, failler dışarıdadır öyle bir adaletin olamayacağını da vurgulamak isterim. Sayın başkanım, yine bu arada nasıl iddia makamı her şeyi katıp karıştırarak suçlamalarda bulunmuş ise, elbet bizde her şeye müvekkillerim hakkında isnat edilen, ima edilen dolaylı dolaysız her iddiaya ve geçmiş gelecek her suçlamaya veya tahtında müstetir dediğimiz yani gizlenmiş olan, açıkça anlaşılmamış olsa bile kelimelerin altından manalandırılmış her türlü iddiaya cevap vereceğiz. Ve sizinki ola ki zaman zaman ya iddiada yazılanlar bu manaya da mı geliyor, bu avukat bunları yine anlatıyor diye hayrete düşmenize sebep olsak da, bu iddialar sebebiyle müvekkillerim ve müvekkillerimin yüzünden yani yayın evi sahibi olarak bu ticari ilişkiden ve sadece iman bağından, gönül bağından başka bağının olmadığı, bu ülkedeki en önemli kurumsal yapı Türk Silahlı Kuvvetleri ve oradaki bazı insanların aylardır devam eden bu yayınlar sebebiyle çektiklerini biz bildiğimiz için savunmalarımızı her türlü iddiaları içerir, efradını cami ağyarını cami bir şekilde yapacağız. Ve adeta en samimi ihtiram duygularıyla savunmamızı evet bu da anlaşılıyor, bu da anlaşılıyor, bu da anlaşılıyor, bu da suçlanıyor, bu da yıpranıyor, bu da etkileniyor, bu da ima ediliyor diyerek elimizden geldiğince dilimizden döndüğünce ve en anlaşılabilir açıklıkla bu mahkemeyi de tarihi de şahit tutarak, tüm samimiyetimizle bu iddia edilen veya ima edilen ve itham edilen her hususa cevaplarımızı verecek savunmamızı yapacağız. Daha öncede kısaca ifade ettim ki, bu iddianame en kibar değimiyle zandır. Daha önce de belirttim, hazreti Muhammed zandan kaçının zira zan yalandır buyurmaktadır. Dolayısıyla burada biz bu iddianamedeki anlattıklarımız suçlamalara ve ortaya çıkan iddialardan ne anladığımızı ifade ediyoruz, ve ona göre savunma yapıyoruz. Zaman zaman benim müvekkilimin açıklamasından sizlerde savunmaya geçmiş, bizde askeri seviyoruz hem de sizden çok seviyoruz vesaire demiştiniz. Aslında bu iddianameyi kabul etmiş iseniz bu ifadelerinizi bizleri de çok ikna etmemektedir. En azından bunu bırakında çekinmeden ifade edelim. En azından bizim bu yanlışta olsa anladığımıza saygı duyunuz ve bizi normal görünüz, biz sizi itham etmiyoruz ki hakarette etmiyoruz. Lütfen bizim bu anlayışımıza sebep olan iddianamedeki çelişkileri ve bu süreçte durumu destekleyen üslubu siz kendiniz açıklayın. Bildiğiniz gibi tarihte bir hadise olmuştu, hazreti Muhammed ile hanımı çölde ihtiyacını gidermek için çıktığı zaman, kervan gitmiş kendisi kervanın arkasında gelen bir deveye binerek arkadan yetişmişti. Vatandaşın bir tanesi sırf bu durumu görerek, peygamberin hanımına iftira atmıştı. Buna İfk hadisesi denilmekteydi. Ve Allah nasıl peygamberi sevdiğinizi iddia ediyorsunuz da hanımını, namussuzlukla suçluyorsunuz diye uyarmıştı. Bende sayın makamınız aracılığıyla, bu iddianameyi hazırlayanlara TSK’yı nasıl savunuyorsunuz da komutanlarına bu terörist ithamlarını yapıyorsunuz diye sormak istiyorum. Hem orduyu sev hem komutanına terörist de hem de bir numaralı terörist de. orduyu tatbikata komuta eden komutanı bir numaralı teröristlikle suçla, bu da zannediyorum Silivri usulü sevgi. Neticede bu olayların sonunda bakalım bizim hakkımızda Silivri duruşmaları hakkında hangi ayet inecekte bizi ne şekilde uyaracak. Muhterem başkanım, geçenlerde ben İran’a gitmiştim, İran hududuna geçtim orada bir dövizci Türk parasını İran parasına çeviren dövizci, dedi kardeş nereden geliyorsun? Dedim ki Türkiye’den geliyorum. Dedi ki Türkiye’de durumlar nasıl? E dedim iyi gayet iyi İstanbul’da havalar soğuk. Onu sormuyorum dedi, siyasi durumlar. Dedim ki, gayet iyi. Yok yok öyle değil dedi. Tayip Erdoğan Atatürkçülerin hepsini kodese, kümese sık, tıktı dedi. Ben dedim ki yok yok öyle bir şey olmaz dedim. Öyle öyle dedi. Giderken döndüm dedim ki, olayın sonunu nasıl görüyorsunuz? Dedi hiç iyi görmüyorum. Dolayısıyla bu iddianameyi hazırlayanlar, bu iddianameyi kabul edenler bu olayın sonunun çokta iyi olmayacağını hesap ederek bu gidişata son vermelidirler. Bu Ergenekon olayı sanırım bazı samimi ve hassas insanları uzun süre etkisiz yapmak ve bu manada Silivri’ye gömme planı olarak yürütülmektedir. Aynı olayı hazreti Musa’ya da yapmıştı Firavun, hazreti Musa’yı ve yanındakilerini Kızıldeniz’in yanına getirmişti amacı Kızıldeniz’e girerek onları boğdurmaktı. Zannediyorum Ergenekon Türk milletinin samimi, aydın insanlarını Kızıldeniz’de boğma harekatı gibi, ergenekonda boğma harekatına çevirmiş durumundadır. Ama zannediyorum ki Musa’yı kurtaran Allah, bizim müvekkillerimizi de kurtaracak bu ergenekon tertibinin yapanların hepsi inşallah Ergenekonda kendileri boğulacaktır. Ve ergenekon inşallah Türk milletinin yeniden çıkışı olacaktır. Yine ifade etmeliyim ki biz burada apaçık hakikatleri yorumluyoruz, kimseyi suçlamıyoruz ve suçlamak bizim haddimize düşmez. Bu anlatımlarımızdan dolayı da yanlış anlaşılmakta istemeyiz. Ama müvekkilime ve dolaylı olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine bu davalar, elde edilen deliller bağlamında ve iddianamedeki bazı delil sayılan fotoğraflar baz alınarak kamu oyuna yapılan suçlamalara karşı yaptığımız açıklamalar eğer ki suçlama sanılırsa bu kabul edilecek bir anlaşılma değildir. Benim konuşmalarımda birileri beni de anlatıyor, beni suçluyor derse üstüne alınırsa bu bizi ilgilendiren bir durumda değildir. Konuşmamın başında da belirttiğim üzere ve adeta mukaddes saydığımızı sayın makamınızı siz hakimlerimizi ve savcılarımızı asla direk ve dolaylı hiçbir suçlamayla suçlamadığımızı,bununda haddimize düşmediğini bir daha belirtmeyi faydalı sayıyorum. Yine biz bu iddianameye imza atan savcı ve bu iddiayı kabul eden mahkemeyi kendini fail saysa bile ben şahsen münfail sayıyorum. Yani etki altında ve ne yaptığını bilmeden kendini de fail zannederek bu olayları yürüttüğünü kabul ediyorum ve bu sebeple tüm açıklamalarımızdan alınması gereken dersleri ve uyarılarımızı asil faillere olduğunu hatırlatıyorum. Yani bizim muhatabımız burada olmayan ama sizi de belki bizi de bu işe alet eden zihniyettedir, bizim eleştiri ve ithamlarımız zihniyetedir. Ama elbet burada hakla batılı, iftira ile gerçeği ayırmadan bu iddianameye imza atan savcılarımıza ve bu iddianameyi kabul eden sayın mahkemenize karşı nezaket dahilinde eleştirilerimiz olacaktır. Hatta zaman zaman fıkra da anlatacağız. Avukatlar içinde çok fıkralar anlatılmıştır, biz hiç kırılmamışızdır. Bu savcılarla alakalı pek bilinen fıkra yoktur ben burada tam bu hakla batılı, doğruyla yanlışı ayırma noktasında bir fıkra anlatmak istiyorum. Hani devrin birinde hakimler ve savcılar yüksek kurulu iki tane savcıyı görevden almış, yapacak iş yok hiçbir hukuk bürosunda da çalışamamışlar. Ne yapalım vize alalım Almanya’ya gidelim demişler, gitmişler Almanya’ya bir çiftlikte çalışıyorlar ve o çiftlikte çamurları vesaireleri arabaya yüklüyorlar. O sırada oranın sahibi olan çiftliğin sahibi olan kişi gelmiş demiş ki, arkadaşlar siz güzel yüzlü insanlara benziyorsunuz, giyiminiz kuşamınız çok efendi, siz bu kötü çamur atma, pislik atma işini bırakın size ben daha güzel iş vereyim yumurtaları paketleyin meyveleri paketleyin iyiyi kötüden ayırın. Gel zaman git zaman günde 10 tane koli yumurta bile dolmaz olmuş, iki kilo meyve paketlenmiyor. Adam gelmiş Allah Allah, derken gelmiş demiş arkadaşlar siz Türkiyeli misiniz? Demiş ki evet demişler. Siz Türkiye’de savcı mıydınız demiş? Evet demişler. Nereden anladınız? Vallahi çamur atmayı çok iyi biliyorsunuz ama iyiyi kötüden bir türlü ayıramıyorsunuz demiş. Bu iddianame tam bu fıkraya uygun iyiyi kötüden hakla batılı birbirinden ayırmayan, çok ciddi örnek bir vakadır. Zaten son zamanlarda savcılarımızın bu hususta marifeti çoktur, başsavcıda aynı, AKP ile ilgili bir dava açtı çantalar dolusu deliller AKP kapatılmadı, iddiası reddedildi. Gene geçenlerde 400 sene ile yargılandı bir eski bakan beraat etti. Yav 400 seneden yargılanacak dava açacaksın adam beraat edecek. Şimdi aynı savcılardan bazı arkadaşlarımız medet beklemekte. Sayın başkanım, eğer biz bu iddianameden bazı yanlış anlamalar varsa yani bu iddianameyi bir cemaat saikiyle hazırlayanlar var ve iddianamede Türk Silahlı Kuvvetleri düşmanlığı hissedilmekte vesaire deniliyorsa buna sebep olan biz değiliz, tam aksine bu iddianameyi hazırlayanlardır. Hani Nasrettin hocaya hocam lavaboda sakız çiğnenir mi diye soranlara, caizdir ama yanlış anlaşılır demiş. İşte bu iddianame tamamıyla yanlış anlaşılmalarla doludur. Sayın başkanım, bazıları sayın mahkemenize avukatlık yapıp efendim ne kadar TSK dostu olduğunu biz biliyoruz vesaire dese de ben şahsen bu iddianameye bakarak aynı kanaatte olmadığımı söylesem lütfen kırılmayınız. Zira ben böyle olduğunu bu yargılama ve üç yıllık Ergenekon sürecinde göremedim. Ama kalbinizden seviyorsanız o da başımızın üstünedir. Bu şeklide anlıyorum diye hatta siz böyle olsanız bile size hakarette edemem, size hakaret haddime de düşmez. Ama beni de müvekkilimi de benim gibi anlayanları da dikkate alarak bu yanlış anlaşılmayı fiilen düzeltmek bizi uygulamalarınızla ikna etmek durumundasınız sizin içinize düştüğünüz çelişki şuna benzemekte; hazreti Hüseyin’i Kerbela’da çevirmiş Yezid’in askerleri Hazreti Hüseyin konuşma yapmış demiş ki, arkadaşlar ben hazreti Muhammed’in torunuyum, ne yapıyorsunuz beni niye öldürüyorsunuz dediğinde ya Hüseyin demişler, kalbimiz senden yana ama kılıcımız Yezitten yana herhalde sizin kalbiniz silahlı kuvvetlerden yana ama kılıcınız Yezitten yana. Gene orada enteresan bir hadise olmuş, hazreti Hüseyin’i kesmek için bir arkadaşı görevlendirmiş Yezit tam boynunu kesecekken yapamam demiş, yapamam, ben yapamam demiş. İnşallah sayın mahkemenizde bu tiyatroda, bu uygulamalarda insafa gelir ve bu aşamadan sonra artık yapamayız, 21 aydır tutuklu tuttuğumuz bu insanları burada tutuklu tutmaya devam edemeyiz diye bir karar verirsiniz ve Ergenekon sürecinden insanlarımızı sıyırırsınız. Sayın başkanım, bazı yanlış anlamalar ve yanlış çıkarımlara karşı cevaplar veriyor isek kimse bizim birilerini herhalde mahkemenizi savcılarınızı suçladığımızı sakın anlamasın. İnşallah bizi ikna edersiniz, siz ısrarla hukuka güvenin, biz önyargısızız deseniz de biz buna inanacak delil bulamıyoruz. Siz adeta Adapazarı’nda deprem olurken panik yapmayın diyen belediye anons görevlisi gibisiniz. İnsanda uyandırdığınız güven bu panik yapmayın diyenlerden daha fazla bir güven değildir. Siz mahkeme olarak burada bize hukuk adına deva aramamız gerekirken sizin deva çözümünüz, uyuz adama çare olarak kaşınmayı önermek kadar basit ve faydasızdır. Sayın başkanım, nasıl kaşınmakla uyuz geçmez ise burada aylarca yatmakla adalet tecelli etmez. Daha ne kadar kaşınacağız veya pardon yatacağız da bu davada adalet tecelli edecek bu insanlar çıkacak? Bu işin sonunda bir gün devran döndüğünde bu adaletsiz sebebiyle kamu vicdanı sizi mahkum edecektir. Eğer dediler de yaptık derseniz aynı yassı ada hakimleri gibi bu sizi Allah katında da kamu vicdanında da kurtarmayacak. Korkarım sizin yarın düşeceğiniz durum, Roma vezirinin düştüğü durum gibidir. Hani Roma’yı Neron yakın diye emrettiğinde yangın esnasında halk saraya yürümüş, halk saraya yürüyünce Neron hayrola? Demişler sen yaktırdın. Yok demiş ben yaktırmadım çağırmış veziri, gel bakalım vezir kim yaktırdı Roma’yı? Efendim siz emrettiniz biz yaktık demişler. Demiş ki halka dönüp bak arkadaşlar benim emir verdiğime dair delil yok ama yaktığını söylüyor hıncınızı bundan alın. Yarın devran döndüğünde biz bir şey demedik deyip, diyelim ki kabak bu Ergenekon organizasyonunda görev alanların başına patlamaz. Ve bu iddianame adeta kutupta hurma yetiştirme çabasıdır. Kutupta hurma yetiştirmek imkansızdır. Kutupta hurma olmaz. Bu iddianameden de bu insanları mahkum etmeye yetecek doküman çıkmaz. Sadece haybeden aylarca yatırırsınız bu insanları. Bu mahkeme şuna döndü, hani adamın bir tanesi koşarak gelmiş bir yılan gördüm kuyruğu yirmi metreydi boyu yirmi metreydi deyince köylü heyecanlanmış kazmalar, kürekler sonra biri demiş ki kardeşim yirmi metre nere biliyor musun bu kavak kadar en aşağı yok demiş ya kavak kadar yoktu. 10-15 metre anca gelir. Biri demiş ki kardeşim 15 metre de az değil buradan ta karşı yol kadar. Yo yo karşı yol kadar da yoktu demiş 10 metre falan ancaydı. Biri de demiş kardeşim on metre dediğinde nerden baksan kapının orası kadar deyince yo kapının orası kadar yoktu demiş 5-6 metre vardı demiş. Biri demiş kardeşim 5-6 metre futbol kalesi filan kadar. Yo yo futbol kalesi kadar yoktu demiş. 3-4 metre kadar vardı. Biri demiş ki, kardeşim 3-4 metre 2 insan boyu eder boğa yılanıdır burada bulunmaz. Yo yo yo boğa yılanı değildi burada bulunan cinsti 1-2 metre vardı demiş. Ordan biri demiş kardeşim 1-2 metre de böyle basit bir yılan değil yo basit yılandı ya o demiş. Yarım metre filandı. Ordan biri demiş ki, kardeşim bizim köyde yılan gezmez. O zaman ben çalılığın arkasındaki hışırtı neydi demiş. İşte bu Ergenekon iddianamesi 20 metrelik yılan boyunda başladı şimdi 2 metreye indi. İnşallah dava sonunda sayın mahkemeniz savcılara dönüp yılan nerede arkadaşlar hani örgüt derseniz onlar da bizim duyduğumuz telefonlardaki ses neydi diye size söylerlerse sakın şaşırmayın. Telefondaki tank sesi ki sanırım o da tank sesi değildir arabesk müziğidir. Bu iddianameyi hazırlayanların kulakları arabesk türkülerinin ara müziklerini tank sesiyle karıştıracak kadar da karışık diye düşünüyorum. Sayın başkanım benim zaman zaman uyarılar eleştiriler yapacağımı zaten dün arz etmiştim. Ve burada bize karşı hissettiğimiz suçlamalara cevap vermek için buradayız diyerek savunmamızı yaptığımızı da ifade etmiştim. Ama biz bazı şeyler dediğimizde birileri bazı şeyler anlarsa bunun suçlusunun bizde olmadığımızı ifade etmiştim. Hani fakir adamın birinin bir yakını vefat etmiş mezarlığa gitmişler çocuğuyla orda ölünün başında ağlayanlar seni nereye götürdüler karanlık yerlere mi götürdüler elektriksiz susuz yerlere mi gidiyorsun soğukta ne yapacaksın filan dediğinde adamın çocuğu ağlamaya başlamış adam oğlum yavrum niye ağlıyorsun kuzum dediğinde baba bizim eve mi götürüyorlar bu cenazeyi demiş. Hayrola oğlum hani elektriği yok suyu yok filan dedi de demiş. Dolayısıyla biz burada bazı şeyleri tarif ederken kendilerini aaa beni mi tarif ediyor diyen olursa bununda suçlusu biz değiliz. Bugün ve bundan sonra benim samimi ve saygılı sadece iddialar ve isnatların imaların çerçevesinde yaptığım savunmalarımdan eğer ki rahatsız olacak olanlar varsa bu yanlış anlaşılmalar bizden ve herhangi bir suçlama yapılmasından değil realitenin gerçekselliğindendir. Biz burada kaybolmuş adaleti arıyoruz. Aynı ruh çağırır gibi adaleti çağırıyoruz. Ey adalet geldinse masaya iki kere vur diyoruz. Zira adalet yok 21 aydır 30 aydır bu davada insanlar mahkum olmuş. Ey adalet nerdesin. Yada bir maç tezahüratıyla haykırıyoruz adalet adalet duy sesimizi bu yaşanan zulmün ayak sesleri. Sayın başkanım amacımız adalettir bu savunmamızın amacı da adalettir. Neredesin adalet isminde bir şiirde okuyacağım bu arada. Oğlum Muhammet Nihça Erikel orta ikide iken öğretmeni adalet hakkında bir yazı yazın veya bir şiir yazın veya ebeveyniniz yazsın demişti. Bende onun öğretmenine bir şiir yollamıştım. Öğretmende bana teşekkür yazısı yollamıştı sanırım tam bu mahkemeye uyan bir şiir. Neredesin adalet, nerde kaldın adalet, yolunu mu kaybettin, düz yollarda beklerken yokuşlarda mı yittin, bu ebedi gurbetten çıktığın bu ebedi çıktığın gurbetten nere gittin. Gel ne olur, gözümüz yolunu beklemekte. Adın bile bizlere umut ile umut için yetmekte. Ne zaman, nereye, niye, kiminle gittin. Meçhullere mi daldın bizi niye terk ettin. Yaktın bizleri yaktın. Harplere hasret ettin. Çık ne olur ortaya bahçeler hazan oldu ellerimiz bağlandı. Dillerimiz lal oldu. Develer tellal iken bir ara görünmüşsün. Sonra bekleyin deyip uzaklara göçmüşsün. Kimi zaman kalkmışsın, kimi zaman düşmüşsün. Başında bir hal mi var. Meydanlara çıksana. Zor mu sana adalet kanat takıp uçsana. Seni gördüğümüz son ne zamandı unuttuk. Kan yuttuk, kızılcık şerbet diye uyuttuk. Denizlerde boğulduk, yılanlardan el tuttuk. Acı seni umutla bekleyen yetimlere bir an önce yetiş de verme bizi ellere. Kutup yıldızı mısın, çıkmaz mısın bir gece. Mazlumlar yazar seni ve okur hece hece. Eğer gelirsen bir gün sonra yok haa gitmece. Gecikirse ölmediysen a kuzum ne zaman çıkacaksın. Gecikirsen bak bizi perişan bulacaksın. Zulmet çöktü cihana semavatı kapladı. Kıyameti bekledik fakat o da kopmadı. Canımız çıksın dedik kader bu ya çıkmadı. Neden gelmedin vefa yok mu sende adalet. Madem gelemiyorsun uzaklardan selam et. Sen yoksun ya baş düştü, kokmuş ayak baş oldu. Mahkemeler zalimin dehlizinde kuruldu. Dillerimiz adalet diye diye yoruldu. Yağmaz mısın yağmurla birkaç damla semadan. Hasta şifa ummakta senden gelen sedadan. Evimiz sonbahara bağımız kışa döndü yokluğunda gör nice ocaklarımız söndü. Belki gelirsin amma seni bekleyen öldü. Var git yoluna gelme küstük sana adalet. Ey zulüm meydan senin görevine devam et. İşte bu şiiri yazdım diyelim buradan bizler ölmeden anne babalarımız ölmeden hanımlarımız çocuklarımız ölmeden adaletiniz gelir zira burada herkes adaletinize küsmek üzeredir. Sayın başkanım benim müvekkilim cesaretle kendini savundu. Yaptıklarını savundu. Korkmadı. Sorularınıza cevap verdi. Hani filozofu öldürecekmiş kral son sözün ne diye sormuş. Demiş ki filozof, kafamı kestikten sonra gösterin de kelle görsün bu sürü diye. İşte müvekkilim kendini mahkum etmek sindirmek isteyenlere 21 ay sonra nasıl yatılırmış, nasıl kıvırmadan aslan gibi savunma yapılırmış gösterdi. Bizde onun aynı samimiyetle savunmasını devam ettirecek ve adaletinizin varsa gelmesini ve ortaya çıkmasını talep edeceğiz. Sayın başkanım suçun ne olduğunu bilmeyen adaletin ne olduğunu bilmez. Adaletin ne olduğunu bilseler çoğu suçlu mahkemeden adalet talep etmez utanır. Biz suçsuz olduğumuz için adalet istiyoruz. Suçlu olsak sus pus oturur utandığımız adaletin gelmesini beklerdik. Biz bu savunmamızda kanunla hukuku mücrime suçu öğretecek ve sonra adaleti mahkemeden isteyecek bir mana ve bir hukuk ötesi idrak girdabı yaratır mıyız diye çene yormaktayız. Yoksa ölmüş ruhları diriltecek İsa peygamber değiliz. Ama donmuş adaleti kaybolmuş hukuku aramak adına bu savunmamızı yapıyoruz. Aklımızda değil imanımızla savunma yapıyoruz. Akıl yanılabilir ama iman yanılmaz. Biz yanılmayan imanımızla burada konuşuyoruz. Bu imanımızı iman dolu göğsümüzde ve vahye muhatap aklımızda ve çağın gereği bilgimizde ve ıslak ıslak kirpiklerimizde çakmak çakmak gözlerimizde damıtıyoruz. Ama bizi ve bu savunmamızdaki imanımızı sanki babasını öldürmüşüz gibi küs ve loş bakışlarıyla asık suratlarıyla dinleyenler değil yangını söndürmeyi bekleyen itfaiye eri hassasiyetiyle bizi gözetleyerek ruhumuzun ötesine bakanlar anlayabilir. Ve bu savunmamızdan ancak bağrı yananlar halden anlayanlar adaleti meslek diye değil ibadet diye yapanlar hisse alırlar. Ve umulur ki bu savunmadan adaleti bir yol bularak hukuk limanına bir demir atarak ancak hukukun şehin şahları ki sayın mahkemeniz inşallah bu noktadadır. Hisse alırlar. Bizim bu savunmadan amacımız, maden arar gibi adaletinizi aramak ve sonuçta Allah’ın rızasını ve müvekkilimizin suçsuzluğunun ispatını sağlamaktır. Amacımız başından beri kuyruktan başlayarak devam eden dava sürecini ve yargılamayı olması gereken başkan kuyruğa doğru döndürmek ve yeniden aslında başından beri yanılan hukuk idrakinize yol göstermektir. Bu yüksek ruhla yaptığım savunmamda felsefecilerin bulduğu fikirlere, demagogların bulduğu laflara, politiklerin yazdığı nereye çeksen oraya giden sünepe hukuka ve muğlaklık yaratan çaresiz kanunlara bakmaktan ziyade peygamberlerin estirdiği imandan ilham alarak ve bu imanı rehber alarak yanlış yolda olan sayın hukuk anlayışınızı ve bu uygulamalarınızı eleştirerek müvekkilimin suçsuzluğunu ispata gayret edeceğim. Amacım zulmü hukuk ambalajıyla ve adaleti kanunsuzluk montajıyla burada bizlere yutturmaya çalışan iddianame bağlamında oynanan bu tiyatroyu gerçek nurlu ışıkları yakarak herkese buyurun seyrettiğiniz oyunu diyecek bir gerçeklik idrakini bütün gelecek zamanlara bile hatırlatacak yükseklikte haykırmaktır. Veli için velilik, deli için delilik nasıl mecburiyetse bizim için bu davada hukuku savunmak ve yaşanan süreçteki kolluk kuvvetlerince uygulanan maskaralıkları ve yapılan hukuki yanlışları ortaya koymak aynı şekilde bir mecburiyettir. Biz imanını içinde kokutan zavallılar değiliz. Ve biz hakikate iman eden avukatız. Bu hakikatin avukatlarıyız. Biz buraya konserve avukat olmak için gelmedik. Biz buraya milletin kaderiyle hukuku kullanarak oynatan idrake hoop hemşerim bura dağ başı değil Türkiye demeye geldik. Bu yargılama eğer körler okulunda yan kesicilik yapan uyanıklar misali bu kadar avukatın önünde hukuksuzluğu devam ettirecek şekilde bu insanları yıllardır hapislerde süründürecekse yuh bizim gibi avukatlara yuh böyle kanuna yuh böyle hukuka. Eğer hukuku keyfine göre yorumlayan idrak siz, eğer kamyonsanız biz horoz olacağız önünüze çıkacağız. Ve size fren yaptıracağız. Sahibimiz neticede Allah’tır. Siz kamyon da olsanız hukuku savunan bizleri ezemeyeceksiniz. Bu yargılamada kendiniz çalıp kendiniz oynadığınız sürece ve savcıların tutukluluğun devamına fikrine sizin de aynen yaz kızım dercesine bu süreci devam ettirdiğiniz sürece biz savunmalarımızda sizin vicdanlarınızda mutlaka bir mukaddes gedik açacağız ve oradan hukuk rüzgarını taa ciğerlerinize kadar sokacağız. Fabrika bacasından nasıl duman tutmasın duman tütmesini ummak normalse Silivri’den artık adaletin tecellisini ummak o kadar normaldir diye sonuna kadar haykırarak adaletinizi isteyeceğiz. Bizler hukuku savunurken korkak olup ahretini satarken cesur pozisyondaki sefil ve adeta heykel hukukçular değiliz. Ya Silivri de boğulan hukuku kurtaracağız yada hukuk adına boğulacağız ve bu imanın tecessümü bu imanın haykırışını yapan avukatlar olarak bu mahkemelerden ayrılacağız. Ve neticede mikrop misali tüm Türkiye’yi hasta eden bu iddianameyi adeta antibiyotik gibi yapacağımız savunmayla etkisiz hale getireceğiz. Ve Haliç’in neresinden su alırsanız aynı olduğu gibi neresinden çekip irdeleseniz aynı yalan, aynı zan, aynı boş laflardan ibaret olan bu iddianameyi idrak ve hukuk laboratuarında analiz edersek, işte iddianame dediğiniz mukavva budur diyerek bu iddianameyi hazırlayan zihniyeti cinin şişeye sokulduğu gibi hukuk mazisine sokacağız. Hani bir söz var ya, Allah ızdırabı çekilmeyene nimetini vermezmiş. Amacımız avukat olarak müvekkil olarak bu işin sonunda Allah’ın rızasıyla hukukun zaferini görmek ve adaletin nimetini hissetmek bize en büyük nimet olacaktır. Tüm Türkiye 32 dişini kenetlemiş bu davanın sonucunu beklemektedir. Bizde bu davanın sonucunda millete 32 dişini açtırıp ohh hukuk varmış dedirttirecek karar almanıza yardımcı olacağız. Bizim bu savunmamızın amacı özet bir anlatımla hakkı tutup kaldırmaktır. Bu davada hak yerlerdedir. Hani bir şiir var ya haliki na mütenahi adı var en başı hak ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak. İşte bunun misali tek amacımız Silivri de aylardır süründürdüğünüz adaleti ayağa kaldırmaktır. Ama tek başımıza değil aynı Mekke de peygamberin yaptığı gibi mahkemenizle savcılarla hep beraber ayağa kaldırmayı ummaktayız. Hani peygamberimiz bir gün Mescid-ül Haram’a geldi baktı ki, insanlar kılıç çekmiş birbirini öldürecek. Sordu dedi ne oluyor, Hacer-Ül Esved’i yerleştireceğiz. Hangimiz yerleştirecek bu şeref ona ait olacak. Peygamberimiz kavga etmeyin örtüsünü yere sermiş üzerine Hacer-Ül Esved’i koymuş her birini de bir kabile reisini tutturmuş ve yerine yerleştirmiş. Aynı şekilde hiç birbirimizden alınmadan birbirimize gücenmeden Silivri çarşafına bu hukuku koyacağız ve inşallah Türkiye’nin gündeminde tekrar hukuku yerlerde sürünen hukuku şahsınızla savcılarla biz avukatlarla beraber yerine yerleştireceğiz. Tüm bu duygularla kaldığım yerden savunmama devam ediyorum. Sayın başkanım, sayın heyetin değerli üyeleri, iddianamedeki son iddia da müvekkilimin darbeci olduğu iddiasıydı. Ve bu konuda savunmama devam etmekteyim. Sayın başkanım, sayın üyeler, bugün ortada dolaşan bu söylentilere göre yani yok darbe için hazırlıklar oldu. Yok darbe olacaktı, yok darbenin eşiğinden döndük, yok bilmem darbenin virajından döndük, yok bilmem darbenin uçurumundan döndük, yok nerde ise darbe yapılacaktı. Darbe olduydu, olamadıydı. Bütün bunlar denildiğine göre sormak lazım değil midir? Acaba bugüne kadar darbe olmamışsa buna birileri engel olmadığı için mi? Yoksa Türk ordusu darbe istemediği için mi darbe olmamıştır? Veya darbe, darbeci iddiasından yargılanan müvekkillerim ve Sayın Ali Özoğlu yeterince Genelkurmayı ikna edemediği için mi darbe yapılamamıştır? Bu soruyu açarak yine bu konuya ve savunmama devam etmek istiyorum; Bana göre böyle bir şeye yani darbe yapmaya TSK karar vermemiş ve hatta buna niyet dahi etmemiştir ve darbecilik suçlamasıyla, iddiasıyla suçlanan müvekkillerimde asla TSK’yi darbe yapsın diye etkilememişlerdir ve bu iddialar muhaldir, imkansızdır. Ve yine sorum bağlamında devam edeyim; TSK ne yapacak olursa olsun kimseden korkmaz ve çekinmez evet bu darbe bile olsa darbe yapılacak bile olsa TSK korkmaz. Kimse TSK’yı aldığı karardan vazgeçirmeye de güç yetiremez. TSK darbe yapmamışsa bu demokrasi olan saygısından ve sivil yönetimin gerekliliğine olan inancındandır. Savcılardan korktuğu için değil. TSK darbe yapmak isterse kendimizi aldatmayalım, ne siz savcılar ne siz siyasiler ne avukatlar ne generaller kimsenin engel olmaya gücü yetmez. Hatta belki de darbe olacak olsa çoğu savcı ve hakimler ne iyi oldu bakın bizde ortamı germiştik diye sabah, darbenin sabahı en yakın Jandarma karakoluna çay içmeye gidip makam kapmaya giderlerse de şaşırmayız nitekim geçmişte de böyle olmuştur. İşte bu sebeple ülkenin gündeminden boş darbe lafları iddiaları darbe olacak korkuları hızla çıkması ve TSK’yı bu töhmetle yıpratmaktan müvekkillerimizin tutukluluğunu devam ettirmekten vazgeçiniz. TSK’nin ne yapacağına değil, dikkatlerimizi bizim ne yapacağımızı teksif etmemiz lazımdır. Sayın Başkanım açıkça ifade ediyorum geçmişten günümüze ve geçmişte gördüğümüz üzere TSK darbe bile yapsa milletimiz askerinden vazgeçmeyecek kadar ordusuna anlaşılmaz ve koparılmaz bağ ile bağlıdır ve dediğimiz gibi bunu bundan önceki tecrübelerde de ispat etmiştir. Ama şunu da biliyoruz ki TSK kendine olan bu sevgiyi ve güveni hiçbir zaman istismar etmemiş ve milleti aleyhine bir vaziyet almamıştır. Hazreti Ali ordu milletin namusudur buyurmuştur ve Türk milleti için ordu ve asker namustur, geçen günde söyledim bu millet ordusuna silahlı kalabalık değil peygamber hatırası diye bakmaktadır. Bugün çeşitli yayınlarla TSK’yı yıpratmaya çalışanlar bilsin ki bu millet Müslüman kaldıkça ve sinesinde Hz. Muhammed sevgisi oldukça küçük Muhammedlerin oluşturduğu aziz ve azim Türk ordusu hiçbir şekilde yıpratılamayacak, sevgisi gönüllerden çıkarılamayacaktır. Velev ki hata yapsa yanlış yapsa hata olarak hatta darbe bile yapsa bu milleti hiç kimse ordusu ile karşı karşıya getiremeyecektir. Bu milletin TSK’ne olan sevgisini ölçecek bir uzunluk birimi ve TSK’nin milletin kalbinde olan ağırlığını tartacak bir ağırlık birimi henüz Dünyada keşif edilmemiştir. Bu sebeple bazı sözde örümceğin ağına takılmış hippi kılıklı sivillerin ellerinde uçurtmalar meydan meydan gezip adeta TSK’ne erkeksen darbe yap halk eski halk değil bu sefere darbe yaparsan TSK olarak seni millet tarihe gömer, tanklarla bu sefer kışlaları zapt ederiz manasında ki kışkırtmalara ibretle şahit olmaktayız. TSK sağduyusu ile ve demokrat açıklamaları ile bu kışkırtmalara zaten gerekli tavrı koymaktadır ama eğer bir gün veya gelecekte ülkeye ihanet edipte yeniden Sevr’i veya Mondros’u anlaşmalarını imzalama niyetinde olanlar varsa ve bir iktidardayız ve bize oy veren halk bizim ihanetimize ortak olur ve eğer bu durumda dahi TSK bir tavır koyarsa namlu tersine döner vesaire diye şimdiden piyar çalışması yapıp orduyu harap, harabı ve harabati gibi göstermeyenler varsa bunlar zavallıdır. Ve son zamanlarda güya anket yapıp TSK’ne güven yüzde 9’dan yüzde 60’lara geriledi diyenlerin umudu içler acısıdır. Örnekte hata olmaz babından örneklersek namusunu satan bir fahişenin çıkarıldığı mahkemede olup olmadığı meçhul namusu ve şerefi üzerine yemin etmesinin mutlak yemin karşısında ki vaziyeti ne halde ise bu anketlerde ki gerçek anket ve milletin gerçek desteğinin karşısında ki doğruluğu da aynı seviyededir. Hırsızlar koğuşunda anahtarcıya güvenin sorulduğu anketten çıkan netice ne ise bu nerede yapıldığı malum anketlerin de sonucu aynıdır. O ankette sanırım Kıbrıs Rum Kesiminde yapılmış anketlerdir zira bizim düşmanlarımız bile bizim askerimize en az yüzde 60 güvenir. Herkes bilir ki kendini millet sayan ve Türk milleti olma şerefine nail olan kişiler arasında yapılacak ankette her zaman TSK’nin itibari yüzde milyondur ve yine herkes bilmelidir ki ne yaparsa yapsın evet ne yaparsa yapsın bu millet ölür hem de bin kere ölür ama bu Mehmetçiklerine ve komutanlarına ve bu İslam’ın hizmetkarı Atatürk’ün ordusunu gül ile bile inceltmez ve bu aslanlardan oluşan ordusunu ite kurda yönetmez. Bu sebeple kimi muvazzaf, emekli, sivil, asker bazı insanlar ve bu arada müvekkilim hakkındaki iddianameler tanzim edip en direk ve asimetrik planlar dahilinde ve sanırım yazdıklarının ne manaya geldiğini ve geleceğini bilmeden ve iddia edenlerin vardığı sonuçlarda, varacağı sonuçları hesap etmeden ülkeyi savurdukları tereddüt harmanında ve TSK üzerinde bir şekilde yanlış hesap yapanlar veya yapılmasına zemin hazırlayanlar her kim olursa olsun akıllarını başlarına almalıdırlar ve ne adına olursa olsun ister doğru ister dolaylı olarak TSK’ni sorgulamak yerine TSK ile cebelleşmek yerine herkes olması gereken demokrasi noktasında olmalıdır. Ve idari mekanizmada ki herkes demokrasiyi Cumhuriyetin yücelmesi gayesinde hizmet için vesile saymalıdır. Eğer bir gün birileri demokrasiyi getiriyormuş ayaklarından memleketi götürme ayağına yatmak isterlerse bu taktirde de olacakların sorumlusu TSK değildir. Ve yine bu bağlamda TSK hakkında boşa karalama faaliyeti yapanlar iyi bilmelidir ki Türk ordusu ne yeniçeridir, ne nizami Cedittir ne de İttihak Terakki ordusudur. Bu ordu Atatürk tarafından yeniden tanzim edilmiş bir ordudur ve bu orduya Atatürk tarafından yeni bir ruh üflenmiştir. Bu nedenle TSK’ni demokrasiye ve sivil yönetime karşı devamlı örselemek ve kamuoyunda yıpratmak, darbeci ve din düşmanı gibi göstermek isteyenler hedeflerine nail olamayacaklardır. Müvekkillerimi askerlerle olan gayette anlaşılır ve de ticari ilişkisi içinde olduğu bu ilişkinin anlamasının askerler için yeterli olacağı halde hala anlamamak veya anlaşılmazlık iddiası ile bu sorgulamayı ve bu muhakemeyi yapanlar artık darbe ve darbecilik iddiasını bahane edip müvekkilimi tutuklamaya devam etmemelidirler. Basın ve yayın organlarında bu iddianame bağlamında boy boy fotoğraf yayınlanmış işte bu paşa Ergenekon sanığına selam durmuştur diye müvekkilim üstünden TSK ve TSK’nin altından da müvekkilim aşağılanmıştır. Bu manasız saldırılarla müvekkilim aleyhine yayın yapıp ve o TSK’de ki Sayın paşa üzerinden bu büyük orduyu suçlamaya kalkışanlar, bu küçük adamlar, bu küçük beyinler aracılığı ile koskoca bir manayı koskoca bir kütleyi küçük hesaplarına alet etmeye çalışanlar bilsinler ki ne yaparlarsa yapsınlar apaçık beyanatlarına göre TSK’ini kışkırtamayacak, millete hizmet yolundan çeviremeyecek, müvekkilimi de silahlı kuvvetler ile olan bağından koparamayacak, TSK’ni kendi uşağı yapamayacak, kendi müridi, kendi şakiri olarak devşiremeyeceklerdir ve kendi uşaklıklarına bu Türk ordusunu entegre edemeyeceklerdir. Türk ordusu kimsenin uşağı olmadı Atatürk’ten başka hiç kimseye ebedi başkomutan demediği ve benimsemediği için sadece Allah’tan koktuğu, milletine güvendiği ve Atatürk’ün ilkelerine sadakat ile bağlandığı için, tüm kendine atılmaya çalışan çamurlardan münezzeh ve uğruna fedayı can ettiği değerleri kadar mukaddestir. Türk ordusu bu şartlara bağlı kaldıkça kendi de bu Cumhuriyette kıyamete kadar var olacaktır. Ve bu arada ifade edelim ki Atatürk’ün ordusunu Vahdettin’in ordusu yapma hevesinde olanlarda bunu başaramayacaklardır. TSK ben darbe düşünmüyorum demokrasiye bağlı kaldıkça Cumhuriyet zarar görmedikçe darbe filan olmaz demesine rağmen hala TSK’nde cadı avı yapanlar TSK’ni idare eden generallere bir numaralı terörist yaftaları yapıştırmak iyi sonuç vermez ve iyi bilinmelidir ki keskin sirke küpüne zarar verir ve bu ülkede kimsenin hukuku baştan çıkartarak insanlara ve TSK’ne tecavüz ettirilmesine sonuna kadar milletin tahammül edeceği düşünülmemelidir. Ve bu devam ettirilen sinir savaşına son verilmeli, ülkemiz normalleştirilmelidir. Yok eğer bu sözümüz yanlış ise ve darbe tehlikesi varsa ve TSK da darbeci çeteler çöreklenmiş ise son tutuklamalarda Genelkurmay karargahında bazı Tuğ ve Tümgenerallerin toplanması fayda sağlamaz. Tavsiye ediyorum bu işi yürütenlere bakın 1 numaralı sanık dediğiniz adam tatbikat yaptı, Genelkurmay Başkanı da gitti arabasına aldı, ona destek verdiğini ve ne teröristi arkadaşım bu benim ordumu emanet ettiğim komutanımdır dedi. Eğer 3. ordu komutanı terörist ise ona destek veren Genelkurmay Başkanı ve tüm generaller, Orgenerallerde teröristtir, lütfen onları tutuklayın ve bizde şu filmin sonunu bir baştan görelim. Sayın Başkanım bugün bu dava bağlanımda anlaşılmaz planları ortaya koyan veya bilerek veya bilmeyerek bu süreçte kullanılan aslında istemeseler de kara tren gelmez mi mola korasına hizmet edenler bilmelidir ki ne kadar iddianame tanzim edilirse edilsin, komutanlar tutuklansın Türk milleti hala TSK’yı peygamber ocağı ve milletin yegana teminatı görmeye devam etmektedir. Ve erinden, generaline kadar bunlar Türk ordusudur. Yani Allah’ın aslanlarıdır, iki Mustafa’nın hem Hz. Muhammed Mustafa’nın hem de onun en samimi ümmetinden biri olan Mustafa Kemal’in yadigarıdır gözüyle bakmayla ve hissetmeye devam etmektedir. Ve bu aziz millet Kara tren gelmez mi ola manasında ki bangırtıyı söyleyen geniş katılımlı, koroya rağmen ve sanırım aşırı dozda demokrasi ilacı alarak kendini kaybetmiş, çılgınca bu şüheda topraklarında Amerikan müziğiyle zikir havasında dans etme gafletinde bulunan biganelere karşı çok yakında kahredici ekseriyeti ile hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa türküsünü söyleyerek gereken cevabı verecektir. Ve yine TSK’nin bu gün sürdürdüğü samimi Müslümanlık çizgisinden ayrılarak kendileri gibi din tüccarlığı ve din ihracatçılığı yapsın isteyen TSK mensuplarını kendileri gibi miskin, teslimiyetçi, kişiliksiz bir din kimliğinde görmek isteyen kimseler ve sözde dini oluşumlar, cemaatler boşa heveslenmesinler. TSK Taliban’ın elinde ki Kuranı değil Mustafa Kemal’in göğsündeki Kuranı ve imanı esas alan kurumdur. TSK kimse için değil Allah için Müslüman olan ve Müslümanlığı geçici değil ezeli ve ebedi olan ve Atatürk’ün tabiri ile İslamiyet’i milli din kabul ekmiş iman kurumunun adıdır. Böyle bir orduyu demokrasi karşıtı aylardır hatta yıllardır yaptığı yayınlarla ve müvekkilimi de bu işe alet ederek ve sonuçta bu kurumu din karşıtı gösterip, yok cami yakacak, darbe yapıp Kuran’ları yırtacak, camileri kapatacak iftirası ile adeta kişneyen sözde bazı basın organı ve yazarlara Allah’ın ve milletin ve inşallah ta Sayın Mahkemenizin aracılığı ile hukukun kırbacı en yakın zamanda şaklayacaktır. Sonuç olarak Türk ordusunu ve bu insanları ve müvekkilimi darbeci diye takdim etmek buz çölünde yol almaya çalışmak ve kumdan kale inşa etmektir. Tük bu iddiaları ret ediyoruz. Ne Türk ordusu darbecidir ne de b.u insanların TSK’ya darbe yaptırmaları söz konusudur. Bu korkuyu köye salmaya çalışanlar fincancı katırları ile planladıkları hileler artık herkesçe bilinmektedir. Sayın Başkanım Sayın Üyeler şunu iyi bilmeliyiz ki bu ülkede ne Ali Özoğlu ne de Jandarma komutanı ne hangi orgeneral diye darbe olamayacağı darbe istedi diye olamayacağı için ve TSK’nin de açıkça darbe iddialarını yalanladığı için bu insanların olamayacak bir suçlama ile yok Ergenekon yok Balyoz yok Testere yok Dozer gibi suçlamalarla boştan yere suçlanmasına son verilmeli ve tutukluluk halinin derhal kaldırılması gerekmektedir ama dedik ya bu iddianamenin amacı başkadır amaç üzüm yemek değil bağcıyı da dövmek değil amaç köye korku salmaktır. Muhterem Başkanım Sayın Üyeler eğer bu ülkede ordu istemedikçe darbe olmayacaksa başka kişilerin bu suçu işlemesinin imkansızlığı da ortada ise burada bu suçla tutuklanmanın tarafımızca anlaşılması ve kabul edilmesi nasıl mümkün olacaktır. Bu sebeple bir adamı darbeci diye suçlamak ve tutuklamak hukukun cinnet geçirmesi değil de nedir? Bu sebeple tekrar ederiz ki darbe için suçlanacak kurum varsa yukarıda açıkça ve uzun uzadıya anlattığım üzere bu darbe suçunun muhatabı TSK’dir. Ve suçlanacak kişiler bu salonda değildir. Müvekkilim Ali Özoğlu da değildir. Bu kişiler silahlı mekanizmayı ve sistemi harekete geçirecek makam ve mevkide olanlardır. Böylece işi aylardır uzatıp, Çin işkencesine çevirip teğmen, yarbay, albay, ordu komutanı alıp bir manada işi gevelemenin izahı yoktur. Eğer hakikaten gücünü Cumhuriyetten alan ve kimseden emir almayan kişiler devlet görevlileri varsa ve bu yetkililerinin gereğini yapmakta samimi iseler ve gerçektende TSK kendinden veya dışarıdan kaynaklanacak bir saikle veya bu sanıkların yönlendirmesi ile darbe yapacaksa ve darbenin olması bu kadar öncelikli bir tehlike ise hakikaten de bizim bilmediğimiz şeyler varda, darbe olacak da sizin de bunu engellemeye gücünüz varsa lütfen hiç vakit kaybetmeyin ve işi daha bir ciddiye alın ve önce doğruca gidip Türk Silahlı Kuvvetlerinin başını yani bir numaralı teröristi ordu komutanı olarak tutan, arabasını alan, destek veren bu kadar çeteci paşa hakkında hala soruşturma açmayan, öyle ya madem doğrusunuz haklısınız o zaman teröre ve çeteye göz yuman Genel Kurmay Başkanını derhal tutuklayın da görelim. Yoksa onu nah tutuklarsınız demesinden mi korkuyorsunuz. Ve çokta başarılı olmayan bu ülkedeki sorunlar işsizlik, enflasyon, gasp, zina, cinayet, boşanma, aile faciaları tüm bunlar darbe olacak korkusundan mevcutsa ve gerçekten darbe tehlikesi varsa sayın savcılarım elinizi çabuk tutun ve üçüncü ordu, hatta birinci ordu, hatta Genelkurmayın başındaki ve hiyerarşideki en üst makamları işgal edenleri acilen tutuklayın. Hem de mertçe, yiğitçe öyle emekli olmalarını beklemeyin, görevdeyken tutuklayın aynı müvekkillerimizi tutukladığınız gibi sabahın erken saatlerinde hatta ordu astsubaylarla da idare edilir gibi geçmişte gündeme gelmiş bir anlayışında etkisiyle isterseniz tüm Atatürkçü subayları tutuklamak veya son günlerde gündeme gelen yeni bir ordu kurmak amacına matuf bir anlayışla her şeye rağmen bu süreç devam ettirilmek istenirse işte bu takdirde dahi gerekirse memleketin selameti adına sayın savcılarımız yetkilendirilerek tüm Harbiyelileri tutuklayın. Evet ne yapın ne edin sayın savcılarım bu ülkede ki darbe korkusuna ve darbeden geçinmeye, darbeden yararlanmaya lütfen son verin. Yok bunu yapamayacaklarsa veya hakikatte bu korkuya gerek yoksa artık bu aşamadan sonra hiç kimseyi tutuklamayın ve buradaki herkesi acilen tahliye edin. Ve sayın mahkeme lütfen bu süreci başlatın. Sayın başkanım burada devam eden başka bir tezadı daha açıklayacağım. Madem darbecilik suç ise önce darbeci kim ona bakmak lazım değil midir? Darbeci en başta darbeden yararlanan kişidir, mesela Menderes’e darbe yapıldı ve sonra bu darbeden kim yararlandı, kim darbeyi bahane ederek milleti istismar edip altı kere gitti de yedi kere geldi? Peki 12 Eylül oldu, bu 12 Eylül’de olan darbe değil de müzik konseri miydi? Peki bu darbeden sonra Turgut Özal adlı şu an dünyasını değiştirmiş olan kişi başbakan yardımcısı olmadı mı? Yani Özal darbe karşıtı olduğu için ve demokrasi havarisi olduğu için mi darbeden sonra başbakan yardımcısı yapıldı. Peki ANAP denilen şimdi tarihin gayya kuyusunda yerini almış ve yıllarca bu ülkede iktidarı ve yönetimi makamları işgal eden ve milletin gerçekleri görmesi sonucu silinen siyasi yapı darbeye karşı tavır aldığı için mi seçime dahil edilmiştir. Peki hani 28 Şubat’ta darbe olmuştu, nerede çevik bir denen paşa mı, korkuluk mu ne olduğu meçhul vatandaş? Hangi AKP’li ile ortak şimdi denilenlere göre hani devam edecek bin yıllık mı, bin Euroluk mu ne olduğu belirsiz masal? Ya sayın başbakan Erdoğan hangi darbeden sonra başbakan oldu? Bu Refah partisi hangi darbeyle devrildi ve hangi senaryo sebebiyle, hangi amaçlar adına alelacele kapattırıldı ve dağıtıldı. Sayın hazırun bir adam düşünün ki Siirt’ten evli olacak, Siirt’te konuşup mahkum bulacak, sonra Siirt’te seçimler iptal edecek ve Siirt’ten milletvekili seçilecek ya bu Gılgamış destanı mıdır? Maşallah bu tesadüfler, vay be ne takdir ne nasip, yoksa 28 Şubatçı, darbeci asıl AKP hükümeti ve onun başbakanı mıdır yoksa kime yaradı 28 Şubat darbesi yine geçen gün açıkladı Hüsamettin Cindoruk adlı eskici bir siyasetçi, 28 Şubat sürecinde adı maruf bir hocadan öyle mektuplar aldık ki teşvik edici dedi ve devamla hayret neden bu hoca efendiye bağlı genç arkadaşlar 20 Şubat sürecine karşı dedi. Hakikaten o yayın grubu bu konuşmadan sonra 28 Şubat aleyhine yazılara ve programlara aralık verdi. Evet hala neden üstüne gidilmez anlaşılmış değildir bu darbecilerin ve neden bu iddianamede ve bu salonda tutuklu olanlar bu darbeyi yapanlar yokta, olması muhal olan meçhul darbenin sanıkları müvekkillerim bu salonda, yani darbe yapanlar değil de muhtemel yapacaklar mı darbeci? Ve tüm bu tiyatro gözler önündeyken hala 28 Şubat sebebiyle utanmadan Türk Silahlı Kuvvetleri suçlanmaktadır, bu darbe Türk Silahlı Kuvvetlerine mal edilmektedir. Bu iddianamenin ana konusu aslında 28 Şubatçılar olması gerekmez miydi? Bu darbeyi yani 28 Şubat darbesini Türk Silahlı Kuvvetleri mi kurumsal olarak yaptı, yoksa bazı aklı ermeyen Atatürkçüler kullanılarak sadece siyasilere değil Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin imajına mı bir darbe yapılmak istendi? Yoksa bu darbe tamamlanamadan Türk Silahlı Kuvvetlerinin dirayetli komutanlarının çabasıyla önlendi mi ve darbeciler başarılı olamadılar mı? Acaba o darbeyi yani 28 Şubat darbesini tam hedefine vardıramayanlar mı şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine mızıka kadrosu oluşturdular ve yoksa o süreçte millete yapılacak ihanetler gerçek Mustafa Kemal’in ordusu tarafından ancak ve çok şükür bu kadarıyla mı geçiştirildi. Tüm bunları siz sayın savcılar sorgulamıyor ve gerçekte darbeciler bugün ise iş adamı ve eski paşa kılığında geziyor. Adeta göstermelik darbe araştırmalarıyla bula bula bir manada bu salondaki garibanları, bu samimi vatanseverleri, bu imanlı Anadolu evlatlarını tutuklamanızın amacını inşallah tarih yazacaktır. Siz müvekkillerimi darbeci diye suçlayıp gerçekte darbeci olan 12 Eylülcüleri soruşturmasanız da, 28 Şubat’ı soruşturmasanız da biz bu darbeleri kim yaptı, kim yaptırdı bunu bilmekteyiz. Öyle ya 13 Eylül’den ve 29 Şubat’tan sonra bu sözde darbelerin yalını kimler yaladı, yemini kimler yedi, arpasıyla kim arpalandı ve neticede kılçığı kime battı bunu herkes bilmektedir. Siz bilerek veya bilmeyerek bunları araştırmasanız da elbet bir gün tarih önüne bunlar serilecektir ve tarih önünde kim darbeci, kim haybeci resmi megapixel’i netleştikçe inşallah kısa zamanda bu 9 boyutlu ve 40 boğumlu fotoğrafı herkes görecektir. Bu sebeple sayın savcılarıma rica ediyorum darbeci mi arıyorsunuz, gerçekten darbelerini mi sorgulayacaksınız, önceki Cuma gününde de ifade ettiğim şu iş adamı Çevik Bey’den mi, paşadan mı, bin yıllık mı, bin Euro’luk mu süreci başlatan ve nereden üflendiği belli olmayan sahte rüzgarın post model darbenin ve şu anda ne yaptığı belli olmayan 28 Şubat darbecisinden tutuklamaya başlasanız da soruyorum nerede Fadime Şahinler, nerede Sisiler, Sisi’yi neden bıraktınız? Kamuoyuna yansıdı dedikodular aslı var mı bilmeyiz güya tehdit etmiş bende inanmadım ama ya beni bırakırsınız ya da arkadaş listemi youtube’a veririm vesaire demiş. Hani ortada dolaşan laflar bunlar acaba buradakiler Sisi gibi arkadaşları ve dostları veya listesini yayınlayacakları arkadaşları yok diye mi 21 aydır yatıyor. Ya da bunlar Sisi olmadıkları için mi burada yatırıyorsunuz? Öyle ya 28 Şubat’ta Sisilerin rolleri konuşuluyor. Çevik birler, Sisiler, Fadime Şahinler, Fadime meçhuller, Fadime hokkabazlar dışarıda bu insanlar içeride neredesin Adalet yokuşlarda mı kendini kaybettin? Şimdi size bir yazı okuyacağım bakın asıl darbeci kimmiş, gazete Haber Türk Balçiçek Pamir, Fadime Şahin’i hatırlıyor musunuz? Bir çoğunuzun evet diyeceğinden eminim, bir çoğunuz da birkaç detay verince biliyorum diyecektir, ne garip bir dönem günlük hayatımızın tam ortasına bomba gibi düşmüştü. Fadime Şahin ve onu sex tuzağına düşüren Aczimendi tarikatı şeyhi Müslüm Gündüz upuzun saçları ve sakallı ve elindeki asasıyla dolaşan bu tarikat şeyhi ve renkli gözleriyle ağlamaktan şişmiş güler yüzlü tesettürlü kızın dramı, her gece televizyonlar aracılığıyla evimizdeydi. Pes artık demiştik, din uğruna neler yapılıyor, şimdi daha iyi hatırladınız herhalde. Sonra malum 28 Şubat’ın gelişi, tankların yürüyüşü. Türkiye kaderi darbelerin bu sefer post moderni gelmişti, Fadime Şahin unutuldu gitti, sonra galiba Reha Muhtar yıllar sonra onu buldu ortaya çıkardı. Estetik ameliyatı yapılmıştı, başını açmıştı. Ne garipti ki bu durum kimseyi şaşırtmamıştı, öyle çok maniplasyon, öyle çok yanlış haber yapılıyordu ki neyin yazılıp çizileceğine, neye inanacağımıza şaşırmıştık. Fadime Şahin, Müslüm Gündüz basılması 28 Şubat sürecinin kuşkusuz tek nedeni değildi. Ama gidişatı hızlandıran etkilerden biri olmuştu, kamu vicdanı yaralanmıştı. Bu kısa zihin tazelemesinden sonra gelelim bugüne, geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak Ergenekon soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan gizli bir tanığın söylediklerini okuyucularına şöyle aktardı. Fadime Şahin aslında pavyonda çalışan bir telekız’dı, oradan alınıp özel bir görevle Aczimendi lideri Müslüm Gündüz’ün metresi haline getirildi, o dönemde yine gündemde olan cinci hoca Ali Kalkancı da aslında bir alkolikti. Bütün bu isimler refah yolu düşünmek için organize edildi, bazıları acı acı gülümseten iddialara hadi canım saçma dedirten bu bilgiyi doğrulamak aslında çok kolay olmadı. Bulursun Fadime Şahin’i tanık statüsünde ifade, he anlatır olup biteni, Ergenekon savcıları da aynı şeyi yaptı. Fadime Şahin’i tanık statüsünde vermeye çağırdılar ama bulamadılar, Fadime Şahin sanki buhar olup uçmuştu, buhar olup derken abartmıyorum nasıl mı Fadime Şahin’in bu ülkede hatta bu dünyada yaşadığına dair ortada ne bir belge, ne resmi ne de kişisel evrak var. Şahin’in nüfus kayıtları, SSK kayıtları yok hepimizin günlerce izlediği Müslüm Gündüz ile basılmasının ardından gelen mahkeme kayıtları ise kendisinden üstünkörü bahsediyor. Sadece iki cümle inanabiliyor musunuz Türkiye’de Fadime Şahin diye biri yok, peki ne oldu önce Fadime Şahin’in geçmişiyle başlayalım. Fadime Şahin muhafazakar bir aileden geliyor, 1972 Malatya Arguvan doğumlu hayat ona pek de adil davranmamış olacak ki 95 yılına kadar Aksaray’da şu anda restoran hizmeti veren bir mekanda konsomatris olarak çalışıyor. Bir gün kapısı iki kişi tarafından çalınıyor, biri kamuoyunun yakından bildiği hatta geçtiğimiz günlerde Ergenekon kapsamında ifadesi alınan bir isim S nokta S, bu ismin önderliğinden Fadime Şahin bir süre Fatih’te dini bir eğitimden geçiriliyor, görüntüsü değiştiriliyor. Aslında Müslüm Gündüz ile tanıştırılıyor ardından, Gündüz ne kadar bu işlerin içinde bu kumpasa ne kadar kendi isteğiyle katıldı bilemem. Benim araştırmalarım Fadime Şahin ile sınırlı, Fadime Şahin Müslüm Gündüz ilişkisi planlanırken Şahin bir iş adamının yanında sekreter olarak işe başlıyor. O iş yerinde iki isim var, bazıları kendisine Kevser diyor, bazıları da Fadime diye sesleniyor. Çalıştığı şirketin ismi ise AVİTAŞ, AVİTAŞ 1969 yılında makine mühendisi Eşref Avgadiç kurulmuş kompozit plastikten komponentler imal eden ve otomotiv sanayine yönelik çözümler üreten bir şirket, o dönem Pendik SSK’da kayıtlı olarak gözüken Fadime Şahin’in patronu ise Eşref Avgadiç oğlu Şekip Avgadiç, Fadime Şahin’i bizzat işe alan o. İyi de bu ismin nereden biliyorsunuz dikkat, Şekip Avgadiç Nuri Çolakoğlu’ndan boşalan İstanbul 2010 Kültür Başkenti yürütme kurulu üyesi başkanlığına gelen isim, 28 Şubatçı vay be. Hadi bakalım buradan buyurun ne alaka yani, biraz araştırdım. AVİTAŞ başbakan Erdoğan’ın İstanbul büyük şehir belediye başkanlığı döneminde kamuoyuna İGDAŞ yolsuzluğu olarak geçen tablonun da baş aktörü vay be. Hadi bakalım buyurun, gerçi açılan davalar zamanaşımından düşmüş ama AVİTAŞ’ın ve AVİTAŞ’ın eski ortağının kurduğu KİMENSAN kimyanın başı bir dönem naylon faturalar konusunda epey başı ağrımış neyse dönelim Fadime Şahin’e, ne dedik buhar oldu uçtu. Kanıt mı istiyorsunuz buyurun, TC kimlik numarası 37570862,63278 araştırın bakalım ortada böyle biri var mı? Hani, tıpkı şu ünlü Voneidettin filmi gibi kadına ait bütün bilgiler yok edilmiş ben en iyisi size neler olduğunu anlatayım. Fadime Şahin o kanal, bu kanal dolaşıp ağladıktan sonra birilerinin emriyle gizlice önce Hollanda’ya gönderilmiş bir süre o ülkede yaşayan Şahin oradan Almanya’ya geçmiş şimdi ise Türkiye’de Fadime Şahin olarak yaşamıyor. Sorular, sorular, sorular ya işte Fadime’yi Sisi ile organize edenler gerçek 28 Şubatçılar İstanbul’da kültür başkentini şimdi organize ediyorlar. Bir ara da başbakanla İGDAŞ’ı organize etmişler, siz bunları tutuklayın. Neyse biz devam edelim sayın başkanım, sayın savcılarımız sonra Kenan Evren adlı emekli bir darbeci paşa var onu da alın. 12 Eylül’de TSK’yı suya götürüp susuz getiren sayın eskimiş darbeci generali ve yaptığı darbe sonrasında hükümeti İMF’ci kadroya teslim eden ve milleti Avrupa Amerika bankalarda tahvil etsin diye darbeci Özallari, ANAP’ları besleyen ve bu partileri seçime sokan hortum aracısı paşasından gerçek darbeciden başlasanıza sorgulamaya, sonra çağırın bakalım şu Hüsamettin Cindoruk’u, bakın bakalım 28 Şubat darbesini muhterem hangi hoca efendi nasıl desteklemiş? Şu mektupları getirin de okuyalım, sonra o dönemde kullanılan aklı tatildeki Atatürkçüleri de sorgulayın mesela bugün günah çıkartmak için bol bol kitap yazan, seminer seminer gezen onursal savcı başı Vural Savaş’ı da sorgulayın lütfen. Gelin bakalım sorun ne akla hizmet ettin de Refah partisini kapattın da bu AKP’yi bir manada sezaryen ile doğurttun diye. İşte bu soruşturmaya bunları da dahil edin, isterseniz 27 Nisan muhtırası verenleri de sorgulayın gerçi onun da muhtıra olmadığı bir kibar demokrasi klasik müziği olduğu ve hatta bir manada da madem cumhurbaşkanlığı için bir istek var, biraz daha fazla oy alın manasında öyle seçim manasında destek bildirisi olduğundan mıdır nedir, bu bildiriyi yayınlayan muhterem kişi en azından futbol konuşmak adına bir çaya davet edin.”
Mahkeme Başkanı:”Avukat bey uzun sürecek herhalde daha.”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Yusuf Erikel:”Bitmek üzere.”
Mahkeme Başkanı:”Bitmek üzere mi?”
Sanık Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Yusuf Erikel:”Yok yani ara vermek üzere, belki de aracı hızlı gider bundan dolayı yakalamak zor diye uğraşmamışınızdır. Gerçi kendisi devamlı Fenerbahçe maçında Kadıköy’de ama öyle ya sayın savcılarımız sanırım Beşiktaşlı ki Kadıköy’e gitmeleri imkan dışı. Evet acı ama gerçek nasıl da hüzünle tebessüm ettik değil mi? Ortada yapılan darbe var, o darbeleri yapanlarla protokollerde, VİP’ler de geziyor ama olmamış darbenin, olmayacak darbenin failleri burada 21 aydır tutuklu, vicdanınıza vallahi vicdanınıza soruyorum bu doğru mu? Hani Mahsuni rahmetli diyor ya ahım seni yok eder yar, ahım seni parçalar. Dilerim kalbinizde bu çelişkinin vebalini hissedersiniz. Sayın Başkanım bundan sonrasını aradan sonra devam edelim.”
Dostları ilə paylaş: |