Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 18 Mayıs 2010 tarihli oturum açıldı



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə3/12
tarix08.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#92866
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

Sanık Taner Ünal:”Hayır Fikri Karadağ’ı sonra tanıdım efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Onu ne şekilde tanıdınız?”

Sanık Taner Ünal:”Onu İstanbul’a geldiğimde tanıdım. O şekilde gördüm ama esas tanımam genel kurulda elli kişilik yönetim kuruluna seçilmesi sırasında oldu efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Hüseyin Görüm’ün sizin hakkınızda ve dernekle ilgili sorulan sorulara verdiği bir takım yanıtlar var. Duruşmada söylemiş olduğu beyanlar bunları size okuyacağım.”

Sanık Taner Ünal:”Tabi efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sizin de şeyinizi soracağım. Halit Bozkurt’u tanıyıp tanımadığı sorulmuş Hüseyin Görüm’e. Halit Bozkurt’u tanırım Halit Bozkurt’a ilk bize şey böyle bir şekilde yaptılar şekiller yaptılar. O Ankara’nın bir numara ayakları çektiydiler o zaman bana hep bir numara hani işte bir numara bir numara zart zurt mahkeme başkanı, Ankara’da mı tanıyorsun. Hüseyin Görüm, Ankara da tanıyorum VKGB’nin toplantısında bir Türkeli Dikmen’deki Türkeli’nin binasında bir kere de bir otelde otelin ismini şu an aklıma gelmiyor. O Pekan oteli bu Ali Kutlu da oradaydı. Çünkü orada tanıdım. Taner Ünal onun elini öperdi. İşte onların bir numaralı bitmez. Yani hani bir numara ayağı bilmem ne ayağı hepsi tezgah ordan tanırım şey değil. Bu Halit Bozkurt’un elini öptüğünüzü bir numara olduğunu söylüyor. Söylediğinizi o anda bir numara olarak kendisine hitap edildiğini söylüyor doğru mudur?”

Sanık Taner Ünal:”O kendi beyanıdır.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Dernek kuruluş aşamalarında.”



Sanık Taner Ünal:”Yani ben Halit Bozkurt ile böyle bir sahne hatırlamıyorum ama bir numara olup olmadığını bende zaman zaman düşündüm yani Halit Bozkurt’un. Onu da söyleyim. Çünkü Halit Bozkurt sürekli olarak. Halit Bozkurt ihraç nedenimiz de odur ve ihraç kararını ben Sayın mahkemeye arz edeceğim. 30.7.2005 tarihli genel kurulda kendisini ihraç ederken üyelerimiz şu şekilde karar aldılar kendisine derin devlet dediğini efendim derin devletin başı olduğunu söylediğini vesaire vesaire vesaire işte amerikan parası aleyhinde konuşmamızı. Hatta biz bundan dolayı da kavga ettik kendisiyle şunları şunları söylemeyeceksin dedi ne söyleyip söylemeyeceğimi dedim üyelerimiz de var sana mı danışacağım dedim. Ben 35 senedir dedim hiç kimse bana şunu söyleyemezsin demedi sen kimsin de dedim bana bunu söyleyebiliyorsun. Bu cesareti nereden buluyorsun filan dedim. Böyle kavgalar oldu aramızda ve çok iş gerilime dönüştü neticede bir sürü olumsuz şeyler yaşadık bunlarda Halit Bozkurt’un öncesinde de sonrasında da hep payı olmuştur. Hatta bir şey söyleyim İskender isminde bir Konya il başkanımız vardı. Bunlar hep madem telefon kayıtları dinleniyor bunların da ortaya çıkması lazım. İskender ile birlikte biz şeye doğru gidiyoruz Antalya’ya Antalya da konferansımız var. Sahil yolundan doğru geçiyoruz. Yani sahil derken zannedersem Alanya’ya doğru giden bir yol var Konya üzerinden. Çünkü daha önce ben Karaman da bir konferans vermiştim. Ordan oraya doğru gidiyoruz. Mesaj çekiyor diyor ki, Antalya’ya vardığınızda Taner Ünal tutuklanacak onu hemen arabadan indir diyor. Arabayı şey sürüyor işte talimat üstüne talimat mesajı çekiyor ve tehdit üzerine tehdit mesajı çekiyor. Neticede çocukta bir hafta sonra zaten bizden ayrıldı. Kimisi mevcut zatı muhteremin makamına götürüldü yani ben Sayın mahkemenin huzurunda her şeyi açık ve berrak bir şekilde anlatıyorum Sayın başkanım olayı anlatıyorum. Yani kim derin devletim diyorsa işte ordadır. Kim efendim şeyse bunu yani burada çok önemli bir huzurdayım. Yüksek bir heyetle karşı karşıyayım. Büyük bir yargılamanın huzurundayım ve aynı zamanda da şurada zaten ne kadar yaşayacağız ki yaşayacağımızın büyük bir bölümünü yaşadık. Üç beş günümüz kalmış Allah nasip ederse. Yarın ilahi adalet günü ilahi huzura çıktığımda da hiç kimsenin vebalini de taşımak istemiyorum. Hiç kimsenin hesabını orada vermek istemiyorum yani orda hesapların da kolay verilmeyeceği düşüncesindeyim. Onun için yüksek huzurlarınızda her şeyi açık açık ifade ediyorum, neyse her şey ortaya çıksın. Derin devlet midir gitsin hesabını versinler niye ona dokunulmadı ben bu ifadeleri iki sene üç sene önce de verdim. Hepsini söyledim. Benim kesinlikle ve kesinlikle Allah şahittir Halit Bozkurt ile hiçbir husumetim yoktur ve Halit Bozkurt adını söylediğinizde de bugün Ankara da 1000 kişi varsa 999 tanesi çekinir. Ha söylüyorsam bu yüreğimdendir cesaretimdendir ve yüksek mahkemelere olan saygımdandır adalete duyduğum güvendendir. Hiçbir şeyden de çekinmiyorum hiçbir şeyden de korkmuyorum ve bu tür yapılanmaların Türkiye için zararlı olduğuna inanıyorum ben. Gerçek yapılanma varsa ortaya çıksın. O düşüncedeyim ve onun içinde her şeyi yüksek huzurlarınıza açık açık anlatıyorum. Bir dernek faaliyetine kalkıştık başımıza gelmeyen kalmadı. Bunlar benim hiçbir şekilde muhatap olmamam gereken olaylardı. Ben bu düşüncedeyim. Hiçbirini hak etmemiştim ben. Ben 35 yıl bir yazar çizer bir fikir ve düşünce adamı olarak kendi imkanlarımı çoluğumun çocuğumun ilaç parasını bile zaman zaman vererek sosyal ve kültürel faaliyet yürütüyorum bunun neticesinde bunu daha da yaygınlaştırayım Türk çocukları bilgili olsun fikir sahibi olsun yüksek kültüre ve yüksek tarih şuuruna milli şuura sahip olsun diye faaliyetlerimi daha da artırmak için atalarımın huzuruna çıktığımda ya siz istiklal savaşı yaptınız ama işte bende bir şeycikler yaptım diyebilmek için bir mücadele yürütüyorum. Bunun akabinde hiç aklıma hayalime gelmeyen abuk subuk şeylerle karşılaşıyorum ve bu karşılaştığım abuk subuk şeylere karşı da bir direnç göstermeye çalışıyorum. Bu tür yapılanmalar veya bu tür zararlı unsurları kurmuş olduğumuz derneğin bünyesine sokmamaya çalışıyorum. Bütün yapmış olduğum mücadele başından sonuna kadar budur ve bunun netice, ben bu kadar hassas davrandığım halde tutuluyorum bir takım komplolar hazırlanıyor. Ben tam tersi bir şekilde sanki bir derin devlet işi yapılanması içindeymişim gibi teşhir ediliyorum. Ama Sayın savcılar Sayın 11 Ağır ceza mahkemesi yetkilileri çok hassas bir şekilde bütün dosyaları konuşmaları kovuşturmaları soruşturma hepsi yapılıyor inceleniyor ve ilk celse tahliye oluyorum ve şu anda Ankara 11. Ağır ceza mahkemesinde yürüyen dava iki senedir orda bir defin hadisesi olmuş. Bizim bize monte edilen yani monte demeyim de ne deyim bizim davanın içerisine içerisinde sanık olarak bulunan bizim tanımadığımız bazı şahıslarla ilgili bir dava devam ediyor Ankara 11. Ağır ceza mahkemesinde. Mersin de bir define hadisesi olmuş onunla ilgili soruştur, şey işte evraklar isteniyor geliyor gidiyor. Hadise o. Evet efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kendisini korgeneral olarak tanıttığı doğru mudur Halit Bozkurt’un?”

Sanık Taner Ünal:”Evet doğrudur.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Siz elini öper miydiniz kendisinin?”

Sanık Taner Ünal:”Hayır.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine ifadenin devamında Mustafa Alpay’ın kim olduğu sorulmuş. Şöyle diyor, Mustafa Alpay.”

Sanık Taner Ünal:”Yalnız şunu söyleyim Sayın başkanım bir şeyi arz etmek istiyorum. Ben kendimden yaşlı insanların hep elini öperim. Bu benim alışkanlığımdır. Yani burada da pek çok.”

Mahkeme Başkanı:" Sizden yaşlı mıydı?”

Sanık Taner Ünal:”Yaşlıdır benden 70 yaşına yakın.”

Mahkeme Başkanı:" Yani öpmedim diyorsunuz ama bak demek ki istisnalar da var.”

Sanık Taner Ünal:” Efendim bakın öpmedi öptüğümü hatırlamıyorum ama bende bir şey vardır mesela orda sekiz on tane yaşlı insan varmıştır o anda, onların elini öpmüşümdür belki farkında olmadan o anki şeyle yani bir insanlar bazen toplum karşısında mesela bir konferans veriyorsunuz bir şey oluyor bir gergin oluyorsunuz. Yani öyle bir şeyde oluyorsunuz ki sanki o anda her şey etrafınızda hayal meyal dönüyor. O psikolojiyle belki farkında olmadan yapmış da olabilirim ama hatırlamıyorum. Onu kesinlikle arz edeyim.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun savcı bey.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Mustafa Alpay kendisine sorulmuş. Şöyle diyor, Mustafa Alpay sevgili reisim Mustafa Alpay’ı Muzaffer Tekin’in bürosunda bir gün İbrahim Özcan ile beraber bürosuna gittik. Elimizde Türkeli dergileri vardı. Gidiyorduk da o gün öylesine gittiydik. O Türkeli dergisinden de Muzaffer abiye verelim. Hani baksın ben hep kendisine abi diye hitap ederdim. Yine de ağabeydir ama o şey anlamında abi değil. Yaş büyük abi olarak hitap ediyorum. dergiyi verdim tabi dergide sevgili reisim bütün Türkiye’nin bütün isimleri var. O dergiye bakıp da o isimleri görüp de bir de seni çağıracaklar da girmeyeceğim diyen bir tane adam yoktu. Gösteremezsiniz. Bana bir de tüzüğü var, tüzükte de işte oooo neler yazmışlar. Kendi mukavemet güç birliğini kurar kuvai milliye bende zanne, bir de diyorlar ki işte canlarıma hava, kara, deniz bilmem ne hepsi dört yıldız hepsi bunun içerisinde. Bende dedim ki ulan ne iyi bizim de dedim görev düştüyse hani bizde kuvai milliyeci ben kuvai milliye hareketi diyordum herkese bize de dedim görev düştüyse, giderim seve seve yani. Araba kullanmasını bilirim tamir başkan araya giriyor neyse dergi ile gittiniz şeye dergiyle gittiğiniz zaman devam ediyor. Ha gittik oraya Mustafa Alpay bir de Mustafa Alpay’ın yanında başka bir subay bize tanıştırdı. Yani burada bahsettiği dört yıldızlılar hava, kara, deniz, jandarma hepsinin içinde olması tüzüğünde mukavemet güç birliğini kurar beyanlarının olması doğru mudur. Türkeli dergisinin bu şekilde yayınlar yaptığı doğru mudur?”

Sanık Taner Ünal:”Tüzüğümüz. Türkeli dergisi bir Türk sanat ve fikir dergisidir. Öyle bir dört yıldız filan öyle bir şey hiç söz konusu olacağını sanmıyorum dergimizde.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu:” Logo, logo.”

Sanık Taner Ünal:”Logosu ha logosu, logo olabilir evet. Nihat bey logolu logo üzerinde bir değişiklik yaptırmıştı son olarak biz onu sadece Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkış resmi olarak düzelttik efendim. onu da biz böyle bir yıldızlarda filan şey olarak düşünmedik. 16 tane Türk devletinin sembolü diye yıldızları koyduk. Öyle renk ayrımı yapılmıştı o şekilde değerlendirildi onun üzerine o kısmı da kaldırdık tüzüğümüzden. Kendisinin de ifadeleri var zaten Nihat beyin tüzüğü şeyi diyor o resmi ve şeyi ben düzelttim diye. bende kaldırdım evet efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Mustafa Alpay’dan bahsederken JİTEM’ci şeklinde bir beyanı var.(1 kelime anlaşılamadı)”

Sanık Taner Ünal:”Kendisi JİTEM’ci değil de şey olarak kendisini”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ne demektir JİTEM’ci?”

Sanık Taner Ünal:”Derin devletin binbaşısı diyordu.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Efendim.”

Sanık Taner Ünal:”Ben öyle bir ifade verdiğimi hatırlamıyorum ben JİTEM filan bilmem yani.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sizin beyanlarınızda geçiyor JİTEM’ci Mustafa Alpay ile ilgili.”

Sanık Taner Ünal:”Bilmiyorum olabilir yazılmış olabilir ama ben öyle bir ifade benim tarzım değildir ve kesinlikle yani şey için demiyorum JİTEM bilemiyorum söylediğini de, bana söylediği ben derin devletin binbaşısıyım dedi sürekli olarak. Dedim kardeşim nedir bu derin devlet filan, söyle dedim. Ben dedi çalıştığım kurumu söyleyemem zaten gazeteye verdiği beyanatta var bu yeni şafak gazetesine çalıştığım kurumu söyleyemem diyor bundan diyor çalıştığım kurum zarar görür diyor. Abuk subuk şeyler söylüyor sayfalar dolusu. Hepsi de yalan gerçek dışı. Paşalar emir vermişte işte beni denetlemeleri için beni görevden alacaklarmış. Ben uygunsuz bir adammışım onlara göre filan böyle bir açıklama yapmış.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Taner Ünal ile Muzaffer Tekin’i kendisinin tanıştırdığını söylüyor Hüseyin Görüm, bununla ilgili biz kendisine sormuşuz. Taner Ünal’ı falan Mehmet Fikri Karadağ ta ne tanırdı ne Muzaffer Tekin tanırdı yani Muzaffer Tekin ve Fikri Karadağ’ı tanımazdı. Hani Mehmet Fikri Karadağ içinde söylüyorlar ya biz seni tayin ettik. VKGB gittin falan Mehmet Fikri Karadağ’ı kimse tayin edemez. Mehmet Fikri Karadağ’ın oraya teşkilat başkanı olması için ben ısrar ettim. Bu adam dedim teşkilat başkanı olursa ben varım dedim. Bu olmazsa sizle işim olmaz dedim. Kimse onu tayin edemez. Bu şekilde bir diyalog geçti mi aranızda. Genel başkan yardımcısı olması konusunda Hüseyin Görüm size ısrar etti mi?”

Sanık Taner Ünal:”Hatırlamıyorum, hatırlamıyorum Sayın başkanım. Hatırlamıyorum ya öyle bir şey olmadı çünkü listeyi genel kurul ortaya koydu. Kesinlikle liste oluşmasında benim hiçbir etkim söz konusu olmadı. Sadece ben orda derneğe yönelik bir provokasyon hazırlandığını ve derneğin bizim tasfiye edilmemiz yönünde bir ele geçirme yönünde bir listeler oluşturulduğunu bu şekilde bilgi aldım ve bunun üzerine bir teklifte bulundum. Kalabalıktı zaten arkadaşlar dedim şöyle bir önerim var dedim genel kurulda. Aklıma o anda o geldi. Yönetimi dedim elli kişiye çıkaralım kabul eder misiniz dedim. Herkes oy birliğiyle daha iyi olur dedi çünkü daha çok kişi yönetime gireceği şeklinde bunun üzerine de Nihat Gürkan çıktı gitti.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sizin İstanbul’a konferans için geldiğinizden bahsediyor. Ayrıca da kalender orduevinde bir toplantı yaptığınızdan söz ediyor. Şöyle, o gün Taner Ünal geldiğinde İstanbul da kalender orduevi var kalender orduevine bizi davet ettiler. Taner Ünal kalender orduevini falan bilmez. Allah var şimdi. Dedi ki, ya Hüseyinciğim dedi ne yapacağız dedim ki, böyle böyle. Hani o akşam bize ziyarete gelen ağabeyler vardı ya konferansa gelen ağabeyler. Bu konferanstan sonra olan bir görüşme midir kalender orduevinde yapılan siz vali Erol Çakır öğretmen evinde bir konferans vermişsiniz daha sonra da bir.”

Sanık Taner Ünal:”Sayın başkanım inanın hatırlamıyorum. Çok yani bir şimdi çok Sayın savcım affınızı arz ediyorum başkan.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”İstanbul da kaç defa bulundunuz bu ekiple birlikte? Kuvai milliye.”

Sanık Taner Ünal:”Ben bir defa gittim İstanbul’a bir defa gittim. On üç.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bir defa mı geldiniz?”

Sanık Taner Ünal:”Bir defa geldim yani 13 Martta bir vali öğretmen şey vali Erol Çakır öğretmen evinde konferans verdim. Yorgundun uykusuzdum programım çok yoğundu Türkeli dergisinin bir sayısını hazırlamıştım. Yani öyle bir şeyler oldu ki ben biraz da insan belli bir yaştan sonra şey oluyor, hafıza olarak da biraz şey yapıyor.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bu görüşmeyle ilgili soracağım

Sanık Taner Ünal:”Ben bilmiyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Sıra, sıra, sıra geldiğinde sizde onları not edin sıra geldiğinde (2-3 kelime anlaşılamadı).”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”İki defa görüştüğünden bahsetti Muzaffer Tekin beyanında ve Muzaffer Tekin’in beyanlarına biraz sonra geçeceğim.”

Sanık Taner Ünal:”Doğrudur doğrudur Muzaffer beyin beyanları doğrudur evet.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bu kalender orduevinde bir görüşmeniz var. Ondan bahsediyor. Konferansa gelen ağabeyler onlar dedim orda dedim görüşmek istiyorlar dedim. İyi dedik ben İbrahim Özcan Taner Ünal’ın arabası vardı, arabasıyla kalender orduevine gittik. Kalender orduevinde hoşbeş sohbetler aynı sohbetler şimdi burada şunu soracağım yani Hüseyin Görüm İbrahim Özcan Taner Ünal üçünüz kalender orduevine gidiyorsunuz ve orda oturuyorsunuz. Bir orduevine girebilmek için bir takım şartlar gerekiyor. Şartlara bu haiz misiniz yani sizin kartınız veya başka bir şeyiniz var mı ne şekilde girebiliyorsunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Bilmiyorum efendim inanın hatırla yani. Bir orda şeyimiz olduğunu biliyorum yani bir yani Hüseyin Görüm’ün dediği gibi de ben nereye gittiğimizi de bilmiyordum. Yani Hüseyin bey sağ olsun o gün bize öncülük yaptı beni vali öğretmen geldi bana. Baya bi hürmet şey gösterdi. Götürdü yani nasıl girdiğimizi ne olduğunu ne bittiğini ben nereden bileyim, ben bir hareket kurulmuş onun genel başkanı olma konumunda bir insanım. Toplumda da belli bir yani zaten MHP genel başkan adayı aday adayı olmamdan dolayı bir şeyim var gördüğüm saygı sevgi var. Yani benim hiçbir şekilde çok mütevazı bir yaşantım vardır benim. Mesela geçende bir pazarda alışveriş ediyorum alışveriş ederken vatandaşın birisi yukarıda Allah var şöyle baktı baktı bana ya dedi ben sizi Taner Ünal’a benzettim kusura bakmayın özür dilerim dedi.”

Mahkeme Başkanı:" Cevap verin soruya cevap verir misiniz. Sorulan suale.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”ne şekilde girdiniz yani.”

Sanık Taner Ünal:”Evet evet yani benim öyle bir havam falan da yoktur ve ben oraya niye girdik ne oldu ama gidildi öyle bir yere doğrudur nasıl girildi filan onlara hiç dikkat etmedim ben.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Evet, o arada hoşbeş sohbetler aynı sohbetler kötü bir sohbet yok aynı bugünkü vatan millet sohbetleri ordan çıktık. Muzaffer Tekin’in yine tanıdığı bir yer vardı, büyük bayraklı bir yer. İsmini de unutuyorum. Çünkü harfiyen anlatmak istiyorum ki bu mahkemeye yardımcı olmak istiyorum, zaten herkes böyle yapması lazım ya. İlk başta ona saygı duymamız lazım buradaki insanlara saygı duymamız lazım. Ordan kalender ordu evinden çıktık bayraklı bir bina var Muzaffer Tekin’in tanıdığı oraya girdik falan yine aynı konuşmalar oldu. Neresidir bu orduevinden çıktıktın sonra büyük bayraklı olan bir yere gitmişsiniz?”

Sanık Taner Ünal:”Ben özür dileyerek söyleyim ben İstanbul’u çok iyi bilen.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kiminle görüştünüz orda gittiğiniz yerde?”

Sanık Taner Ünal:”İnanın onu da hatırlamıyorum. Yani ben işte gidiyoruz bir yerlere konuşuluyor ben sürekli anlatıyorum. İnsanlar da bana soru soruyor. Yani işte dernekteki hedefleriniz nelerdir işte biz Türkeli dergisinde neleri söylediysek bugün de onu söyleyeceğiz. Türk kültürünün yayılması için çalışacağız halımızı, kilimimizi, desenimizi, Yörük çuvalımızı efendim işte Karadeniz’deki örtülerimizi, bilmem güneydoğudaki desenlerimizi bunları tanıtacağız yaşatacağız işte tarihimizi yaşatacağız, kültürü milli kültür değerlerimizi birlik ve bütünlük sağlayacağız. Ülkenin birliği vatanın bölünmez bütünlüğü yönünde faaliyetler göstereceğiz filan hep bunları anlattım. Aynı dediği şeylerde bu ben derneğin tanıtımını yapıyorum. Ama önüme kim gelirse oturtuyorlar beni diyor işte herkes de soruyor Sayın başkanım bunu niye yaptınız ne oldu. Bende bunları anlatıyorum ve bunu anlatmanın yorgunluğu ve telaşıyla da inanın yani bir yerde gidiyorsunuz ne biliyim nereye gidiyoruz ne oldu hiç öyle bir bilgim yok.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Oradan çıktıktan sonra diyor boğaz köprüsünün üst tarafında bebeğin üst tarafında bir çay bahçesi restoran gibi bir yer var. Orda da Profesör Ömer Aksu ile görüşüldü. İşte o da vatan millet aynı mevzular. Vatan millet Sakarya hesabı anlatabiliyor muyum şeklinde beyanları var bu şahsı tanıyor musunuz kimdir bu şahıs?”

Sanık Taner Ünal:”Evet orda tanıdım kendisini. Evet Ömer Aksu dediler şimdi hatırlıyorum. Bu kadar yani bilgimde o yani ama ona da onun da bir takım soruları oldu. Dernekle ilgili amaçlarınız nelerdir diye yine aynı şeyleri anlattım.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Evet, sanık Mehmet Fikri Karadağ’a yöneltilen sizinle Ahmet Cinali Yasin Alpaslan’ı tanıyor musunuz, bu kişilerle aranızda husumet var mıdır şeklinde bir beyan soru üzerine kendi beyanı şu şekilde; Husumet yoktur Sayın başkanım bu Cinali’yi falan hatırlamıyorum. Öyle şeyler söylüyorlar falan telefon tapelerinde adı geçiyor Cinali, Taner Ünal arz ettiğim gibi ifademde açıkça söyledim. İstanbul’a geldiği zaman davet ettiler gittik. Erol Çakır öğretmen evi idi tahmin ediyorum. Orda bir konferans oldu tabi gayet güzel de şeyler yönergesi filan çok güzel, Atatürk’ten bahsediyor. Tamamen kuvai milliye ruhuna hakim gibi gözüküyor. İstanbul da öyle bir iki yeri dolaştık, hatta kalender orduevinde beş on dakika oturup çay içtik mi içmedik mi bilmiyorum. Uğradık ondan sonra, Ankara da genel kurul toplantısı yapacağını söylemişti. Gittim birincide öyle toplantıda konuşuldu. Elli tane gelen genel başkan yardımcısı yazıldı. Elli veya elli beş tane. Onlardan birisi de beni yazdılar oraya. İşte teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcısı diye. ondan sonra 10 veya 15 gün, 15 gün demeyim de daha yakın daha kısa bir zamanda ifademde açıkça belirttiğim gibi gitti bu sefer onu etrafındaki Ankara’daki diğer o kurucular toplantısına gelenler ayrı bir toplantı yaptılar. Bizimle kendi birisinin bürosuna gittik nerede bilmiyorum şimdi. Dediler böyle, böyle bu iş böyle olmaz. Dediğim gibi bir tane binanın tapusunu üç kişiye beş kişiye devretmiş. İşte beni 12 Eylül öncesi komünistler vurdu, ayaklarım 9 santimetre kısaldı falan dediler ki onların hepsi yalan. Onu dedi dolandırdığı adamlar kurşunladılar bacakları ondan dolayı kısaldı. Sonra bir tanesi anlattı. Bu bir kısmı şantiyede bunu sıkıştırmışlar kendi gövdesini arabanın altına atmış. Gelenler de taramışlar. Ne kadar varsa başka Sayın başkanım. Bacaklarını darmadağın etmişler yani. Aylarca tekerlekli sandalyede falan gezmiş. Bizde kahraman vatan evladı teröristlere mücadele ederken sakat kalmış diye üzülüyorduk. Ondan sonra dedi ki olmaz böyle hadi bize eyvallah kendisine uğramadan bile çektik geldik. Son görüşümüzde odur. Ondan sonra hiçbir irtibatımız olmamıştır. Cinali’yi tanımam şeklinde devam ediyor. Bu anlattıkları doğru mudur?”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi efendim Sayın mahkemeye arz ettim 8 Asliye ceza mahkemesinin kararını kursaklarda biz 700 konutluk bir inşaat sözleşmesi yaptık. Beni benim işlerime zarar verebilmek için benim sosyal ve kültürel faaliyetlerimi engellemek için arsa üzerinde bütün tapuların üzerinde şerhimiz olduğu halde mahkeme kararıyla şerhimiz olduğu açıkça yazılmıştır. Halen şerhimiz vardır. Açıkça olduğu taktirde ve bu halde ve bu dairelerin yüzde sekseni de bize ait olduğu halde, kat karşılığı sözleşmeler mal mülkiyeti borcu geçirme içeren sözleşmelerdir. Ben DSİ de mukavemet tatbikat heyeti müdürlüğüne vekaleten görevlerde bulundum. İnşaat hukukunu çok iyi bilirim ve o tarihten sonra da bütün hayatım inşaat hukukuyla uğraşarak geçti. Kat karşılığı sözleşmeler çok özel sözleşmelerdir. Bunların feshi ancak mahkeme kararıyla mümkündür ve kat karşılığı sözleşmeler feshedilse bile sözleşme gereği şahsın yapmış olduğu imalatların tamamı hatta değerlendirici çalışmalarına kadar hepsi müteahhide yani yükleniciye ödenmeden bu sözleşmenin feshi mümkün olmaz bununla ilgili 15. hukuk dairesinin 300’e yakın kararı vardır. Şimdi bütün bunlar bilindiği halde, öyle bir şey estirildi ki terör beni yaralamak için 95’ten 2005’e kadar dernek öncesi yapılan bütün karalamalar bu şekilde olmuştur. Efendim işte burada bu daireleri bu adam iki kişiye sattı. Şimdi bir daire iki kişiye satamazsınız. Satarsanız bu resmi evrakta sahteciliğe ve dolandırıcılığa girer ve bunun cezası beş yıldan başlar bunun hususta hakkımda açılmış hiçbir dava yoktur. Böyle bir şey.”

Mahkeme Başkanı:" Böyle konuşuldu ne oldu sonra onu toparlar mısınız onu?”

Sanık Taner Ünal:”Anlatayım efendim şimdi önce bu suçlamayı çünkü her yerde geçiyor. Bu iğrenç bir vaziyeti aldı yani bir daireyi iki kişiye sattı da bilmem ne yaptı da bu beni çok yaralıyor. Şimdi orda zaten benim 700 tane daire 400 tane net yaptığım inşaattan dairem var. Niye iki kişiye satayım. 400 taneden zaten sata sata 30 tanesini satmışız orda. Otuzunu değil atmışını satardım.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim satmadınız ama öyle propaganda yapıldı hakkınızda. Ne oldu sonra yapıldı ne oldu.”

Sanık Taner Ünal:”Evet, evet, evet yapıldı, yapıldı ve bu propagandalar hatta on binlerce kişiye kağıtlar olarak dağıtıldı ve gazetelerde köşe yazısı olarak yazdırıldı. Birçok gazetede köşe yazısı koca koca profesör unvanlı insanları yazdı bunları.”

Mahkeme Başkanı:" Sonucunda vurulmanıza kadar mı geldi olay?”

Sanık Taner Ünal:”Vurulmam tamamıyla değişik bir komplodur efendim. Vurulmalar, vurulmam tamamıyla değişik bir komplodur. Ticari maksada dönüştürülmüş siyasi bir komplodur efendim. Ama ben bunların üzerinde durmuyorum ben bununla ilgili herhangi bir şeyde bahsetmedim. Yani bu anlatılanlar da benim vurulma tarzım böyle araba altına girmişim de falan filan değil. Birgün telefon ettiler bana bir gün önce dediler Türkeli dergisinde şunları şunları yazmayacaksın diye telefon aldım. Yazarsan dediler vururuz hadi erkeksen şantiyene git dediler. Telefonu kimin ettiğini de bilmiyorum. Saat eğer telefonlar dinleniyorsa bunların da kayıtları olması lazım. Yani işin doğrusunu da söyleyim. Silah edindim bunun üzerine ve hanım benim eşim yani her şeyin doğrusunu söyleyim de yukarıda Allah var eşim dedi ki ya dedi şey kayınvalideme kayınvalidemle eşim bu silahı kaybediyorlar. Bende geliyorum dedim hadi dedim kim kimi vuracakmış görelim dedim. Biz dediler beş altı kişiyiz dediler bekliyoruz seni takır takır girdiğin anda şantiyeyi indireceğiz dediler. Hadi dedim indirin. Benim o zaman rahmetli eşimden ikiz evladım var. O zaman üç yaşındalar senin o üç yaşındaki bebelerin var ya dediler işte onun da bilmem nesine kazık sokacağız filan seni öldürdükten sonra öyle nevrim döndü ki bastım arabaya gittim. Olan her şeyini söyleyim ve şantiyeye girdim o hırsla da orda bir araba var duruyorlar başında böyle aynı şey gibi dizilmişler yedi belalılar filmindeki gibi böyle filan gittim arabalarına da vurdum açıkçasını söyleyim ve çıktım kimdi dedim beni vuracak olan dedim serseri benim çoluğuma çocuğuma dedim küfreden dedim ve taradılar beni. Benim vurulma hadisem budur. Evet yani böyle arabanın altına yatmışlar.”

Mahkeme Başkanı:" Budur, yani anlatıldığı gibi değil orda anlatıldığı gibi değil.”

Sanık Taner Ünal:”Değil efendim ve kapıdan girerken kapıdan inerken eşim illa dedi madem dedi silahsız gidiyorsun sen delisin senin ölmeni istemiyorum dedi. Bana bir çelik yelek giydirdi. Kurşunlar üste gelen kurşunlar çelik yeleğe geldi hatta ondan dolayı da baygınlık filan geçirdim vurulduktan sonra baya bi komada kaldım. Çünkü baya bir tahribat olmuştu iki ay kadar filan komada kaldım baya bir sıkıntılar yaşadım. İki sene kadar tekerlekli sandalyede kaldım bunlar doğrudur. Ama olay bu şekilde anlatıldığı gibi değildir. Yani ben bir daireyi iki kişiye satmışım da beni vurmuşlar da birilerini dolandırmışım. Şimdi bunlar çok ucuz kirli pis bir fikir ve düşünce adamını bitirmek için Türkiye kamuoyunda bu şekilde kamuoyu oluşturuyorlar. Benim hiçbir yazdığıma çizdiğime Sayın başkanım kimse cevap veremiyor neden bir yazı yazıyorum altına yüz tane kaynak koyuyorum. Türkiye’nin en büyük arşivlerinden birine sahibim. Bilgisayar ortamında da arşivim var. Ondan sonra diyorlar ki bunu yazma bunu çizme bunu söyleme. Diyorum ki, kardeşim belgesi var. Sende hadi bi belge sun. Ondan sonra provokasyonlar başlıyor. Ana sebep budur Sayın başkanım.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun savcı bey buyurun.”



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine Mehmet Fikri Karadağ, Nihat Görüm Mustafa Alpay’ı tanıyıp tanımadığı sorulmuş şu şekilde cevap veriyor; Nihat Gürkan Fikri Karadağ ile hiç tanışmadık hatırlamıyorum. Nihat Gürkan diye bir kendisi takdim ettiği için biliyorum. Taner Ünal’ı açık görüşmesinden sonra açılış konuşmasından sonra kürsüye davet Mustafa Alpay’ı da orda görmedim. Mustafa Alpay’ı sanırım Sayın Muzaffer Tekin’in bürosunda bir kere gördüm. Sonra bu vatansever kuvvetlerin toplantısına gittiğim zaman Ankara da dedi işte ben Mustafa Alpay JİTEM’ci binbaşıymış. Dedi ki, beni bir numara gönderdi. Mustafa Alpay’ı bir numara göndermiş Sayın başkanım. Bir numara, bir numara deyip duruyor çok af edersiniz ulan dedim senin bir numara dediğin kim. Cumhurbaşkanı mı, başbakan mı, Genelkurmay başkanı mı, MİT müsteşarı mı bilmem neyini ne yaparım senin bir numaran kimse söyle diye kendisini azarlayıp ordan Taner Ünal’a dedim ki, ya bunu kovarsın ya ben bir daha burada olmam. Ne demek istiyor bir numara bir numara kimmiş bur numara bir numarayı lütfen Mustafa Alpay’a sorun. O bir numaranın yanından geldiğini söyleyip duruyordu. Onun dışında Mustafa Alpay’ı ben bir daha görmedim. Bu affedersiniz şeyden sonra münakaşadan sonra hatırlamıyorum. Mahkeme başkanı münakaşa Ankara da vatansever kuvvetler. Vatansever kuvvetlerin orda Taner Ünal’ın dikmende bir şeyi vardı Sayın başkanım. Vatansever kuvvetler genel merkezi yapacağım dedi ama levhası olmayan bir yerde. Orda konuştuğumuz şeydir o bir numaranın yanından geliyormuş. Ondan sonra bir daha gördüm mü görmedim mi hatırlamıyorum. Belki görmüşümdür bilmiyorum. Mustafa Alpay bu kendisini bir yerde JİTEM’ci bir yerde emniyetçi bir yerde ondan sonra MİT’çi falan tanıtıp öyle geçinen bir arkadaş. Mustafa Alpay bir numara bir numara diyordu ya onun için ona kızdığım için. Mahkeme başkanı, dediklerinizi unutuyor musunuz o zaman olmadı mı bu. Fikri Karadağ o işte orda oldu evet. mahkeme başkanı, bağlantı kuramıyoruz bir türlü bak kopuyor hemen. Mehmet Fikri Karadağ, Sayın başkanım Ankara da dikmen de kendisinin iki dairesinden birisini derneğe tahsis etmiş öyle diyordu Taner Ünal oradaki bürosundaki oturduğumuzda bu toplantıdan önce o toplantıda oturduğumuz zaman Mustafa Alpay da oraya geldi. Beni bir numara gönderdi bir numara gönderdi deyip duruyor. Bende sinirlendim kimdir senin bir numaran cumhurbaşkanı mı, başbakan mı, Genelkurmay başkanı mı, MİT müsteşarı mı kimsin sen. MİT de görevli bir imaj veriyor böyle kendisine. Ondan dolayı yani bu herif nedir bu diye sordum. Mahkeme Başkanı, yani o zaman siz Ankara’ya gidişi ikinci gidişinizde ayrılmak niyetinde gitmediniz. Bu olay olduğu için mi ayrıldınız. Mehmet Fikri Karadağ, bu ilk toplantı Sayın başkanım. İlk toplantıda olan bu. Bu toplantıdan önce dernek binasında toplanılıyor otele gidiliyor sonra öğleden sonra. O ilk seçim olan toplantıdan önceki bu olay. Yani Ankara’ya gittik önce genel merkez diye adres verdiği dikmendeki bilmem ne apartmanına gittik orda. Bu konuşmayı biz kendi aramızda oturup hazırlık yaparken Mustafa Alpay da oraya geldi. O zaman söyledi bunları öğleden sonraki toplantıya da gittik. Mahkeme başkanı, başkan vekili oldunuz. Mehmet Fikri Karadağ, başkan vekili olduk güya. Mahkeme başkanı, yani bunları öğrenmenize rağmen başkan vekili oldunuz. Bu düşünceyi öğrenmenize rağmen oldunuz değil mi? Mehmet Fikri Karadağ, onun düşüncesinin ne olduğunu ben nereden bileyim başkanım. Mahkeme başkanı, başlangıçta öyle dediniz bunları yani işte bir numara iki numara ne ise yani o konuşmalar olduktan sonra mı bu oldu. Mehmet Fikri Karadağ, Sayın başkanım bir numaranın ne olduğunu ben buraya gelince öğreniyorum. Bir numara Ergenekon terör örgütünün başındaki bir numaraymış. Orda ben bir numaradan neyi kastediyor anlamıyorum. Mahkeme başkanı, efendim ondan sonra demediniz mi başkana Taner’e ben yokum ben bu iş içinde yokum dediniz demin şimdi elimizde çıkarttırmayın yani tekrar. Mehmet Fikri Karadağ, evet tamam Sayın başkanım ne çıkartması. Mahkeme başkanı, ama ona rağmen gittiniz başkan vekili oldunuz nasıl oldu bu açıklık getirir misiniz? Mehmet Fikri Karadağ, Mustafa Alpay’a kızdık diye ordan toplantıyı terk etmedik ki Sayın başkanım. Gittik toplantıya. Evet toplantıya gittik Mustafa Alpay dernek başkanı değil ki. Dernekte herhangi bir görevi yok kurucusu değil, yöneticisi değil. Sadece bir numara beni gönderdi diyen birisi hepsi o kadar yani Mustafa Alpay’ın benim orada bulunup bulunmamam ile ilgili bir alakası yok. Bu Hasan Kundakçı’nın yanından geliyorum diyor bilmem neyin yanından geliyorum diyor. mahkeme başkanı, peki 15 gün sonra gelip de şeyden ayrılmanızın sebebi ne orda bir tartışma oldu mu? Mehmet Fikri Karadağ yok tartışma olmadı Sayın başkanım o Taner Ünal ile görüşme olmadı o zaman Taner Ünal’ın çevresinde onu en iyi tanıyanların anlattığı olaydan dolayı. Mahkeme başkanı, nedir o anlattığı olay. Mehmet Fikri Karadağ, anlattığı olay boyunun kısalmasının teröristler tarafından değil dolandırıcı olduğunu öğrendiğim. Mahkeme başkanı, dolandırıcı olduğunu öğrendiğinden dolayı. Mehmet Fikri Karadağ, o olay odur yani tek sebep olay budur. Sakın bundan şey yapmayın böyle böyledir. İşte MHP’den genel başkan adayı oldum gittim şu kadar oy aldım falan. Halbuki toplantıya bile sokmadıklarını onlar söyledi ben bilmiyorum onlar öyle söyleyince dedik ki tamam. Bu iş olmasın sıfırdan başka yaparız şeklinde beyanları var. Sizin de bir takım telefon görüşmelerinizde, Mehmet Fikri Karadağ’ın ayrılmasıyla derneğinizden ayrılmasıyla ilgili çok farklı beyanlarınız var. Bunlardan bir tanesi 4 Haziran 2006 tarihinde Ahmet Cinali ile yaptığınız telefon görüşmesinde. Allah’a şükürler olsun Halit gil durmadan karıştırıyorlar ortalığı karıştırdıkça karıştırıyorlar bu sefer İstanbul’u karıştırmış Ahmet o zaman ben Halit’i arayım mı? Taner, yok arama. Ahmet, Tayyip Erdoğan’ı arıyorlar bak bayağı zamandır istersen yani arayım artık yeter. Halit abi yeter deyim. Taner, yapma ya şimdi bunlar mahkemede hesaplaşacağız bunlarla iş ona gidiyor. Artık bu kadar olmaz ya İstanbul’u da bozmuşlar piç etmişler. Ahmet, gine. Taner, he. Ahmet, Ercan da arıza mı var? Taner, arıza çıktı. Ahmet, Ercan da. Taner hı, hı. Ahmet Cinali Allah Allah ne çocuk bunlar ya. Taner, gitmiş ona. Ahmet, Nihat mı gitmiş. Taner, he. Ahmet için böyle demiş dünyanın en kötü adamıdır demiş. Buraya gelirse her şeyi b nokta eder o da işte ya bilmende falda var sen bir şey bilme bilmemiş olda dün ona kavga ettik. Dün ona sinkaf ettim dedim o zaman sizi görevden alıyok dedim. Ahmet, aha bunlar var ya. Taner, dedi. Ben Ahmet ile çalışmam çalışmazsan sinkaf git dedim ya biz burada şartlı iş yapmıyoruz dedim. Ahmet Allah Allah, heriflere bak ya ilginç ya ilginç çok ilginç. Taner, hemen senle ilgili şeyi doldurmuşlar Cumhur’u doldurmuşlar. Ahmet, Allah Allah ne işleri varmış. Sana başladı operasyon. Ahmet, ya şu Emre’yi e neyi biliyor musun o işler işimdi onlar böyle yıpratmanın mümkünatı yok. Biz nasıl işte Taner’i yalnız bırakırız hadisesi. Taner, he. Mesele aslında bana değil ana şimdi bana direk gelip şunu yapacan şartları yok. Hepsini yaparım yani. Taner, her teşkilata gitmişler mesela Düzce’yi ee Düzce de şu an çalışma yapıyorlar. Vatandaşı öyle korkutmuşlar ki adamlar 25 gündür Antep şey yurt dışındalarmış. Ahmet, Allah Allah. Dört kişi kalmış Antep de koskoca teşkilatta daha önce gidişinde 1500 kişi vardı. Ahmet hayret ya. Taner, e bu kadar olmaz ya. Ahmet, e bu peki Ercan e. Taner, sen okusaydın o yeniçağdaki Mustafa’nın şeylerini filan. Biz diyor devlet olarak diyor paşalar kurdu bu derneği diyor, paşalar diyor. Taner Ünal’dan hesap soracak diyor, biz diyor Taner Ünal’ı diyor dolandırıcı sahtekar bir adam olduğu için seçtik diyor. Belli bir dönem e diyor bu diyor derneğin kuruluş amacı diyor Türkiye de diyor çok kötü olaylar yapmaktı diyor, onun başına da sabıkalı bir adam lazımdı diyor. Öyle saçmalık olabilir mi? Ahmet, ya bu adamlar bu insanlar adam olmaz ya diyor. Görüşmenin devamında Taner çok kırdılar Ahmet bunların maskesini düşürdüm ben. Bunlar milliyetçi falan değilmiş bunlar vatansever filan değilmiş bunlar vatan hainiymiş. Bu Gladio dediğimiz şey bu NATO güçleri dediğimiz. Ahmet, bunlar. Taner, ötekinler de öyle O P nokta o şeyler İstanbul’dakiler o Muzaffer Tekin’ler, Alaaddin Parmaksızlar, o Fikri Karadağ’lar. Hepsi aynı B’nin onları da kovdum o zaman sokmadım derneğe. Ahmet, Allah Allah yani ben hani geldiğinde çok öfkeliydim ya diyorsunuz. Ahmet, he. Sizde, paşaları falan şimdi nasıl sinkaf etmem kardeşim. Kimseye açıp da diyemiyorum ki biz diyor Genelkurmay’da ne kadar paşa varsa kellesini torbaya dolduracağız diyor Fikri Karadağ. Biz bir ihtilal örgütüyüz diyor. bu dernekte diyor ihtilal örgütüne hizmet edecek. Sinkaf gidin lan o zaman dedim hangi nerde dernek kuracaksanız kurun ihtilalinizi de yaparsanız yapın dedim. Sen olsan ne dersin. Ahmet, şeklinde görüşmeniz devam ediyor. Olabilir mi neticede özel harp daire başkanıymış diyorsunuz. Ahmet, kim. Sizde, Fikri Karadağ NATO güçleri derneği merkez orası zaten. Diyorsunuz. Ahmet, ya Murat bir numaranın işleri. Ahmet, ya Murat bir numaranın işleri siz de hep onun B nokta yemeleri şeklinde devam ediyor. Siz benim kardeşim benim sen işlerini rahat rahat gör acele etme buraya intikal etmen tabi ki beni çok rahatlatır filan şeklinde telefonunuz görüş devam ediyor. Ahmet Cinali yemin ediyorum dün akşam alaydaydım saat dörde kadarda orda kaldım. Çocuklar diyor ki nöbetçi amiri merkez bölük komutanı filan ya diyor abi diyor benim anlayamadığım bir şey var diyor. yani bu işe diyor taş koymaya çalışanlar milliyetçiyim diye geçinenler diyor ben anlayamıyorum diyor. Ahmet, jandarma komple burada biliyorsun bayrak yürüyüşü yaptılar müthiş bir destek vardı. Konu başka bir konuya geçiyor. Burada sizin Mehmet Fikri Karadağ’ın ayrılmasıyla ilgili bir takım hisleriniz olduğunu kendisinin paşaların kellelerinin çuvala dolduracağız dediğini o nedenle kendilerini kovduğunuzu beyan ediyorsunuz. Yine başka bir görüşmenizde Nihat ile yapmış olduğunuz bir görüşmede şöyle diyorsunuz Nihat Gürkan ile. Nihat, en baş sayfasında en üste gayet büyük renkli hem resmi var hem bu yüzbaşı çok etkili ilerde darbe yapar diyor, e dünkünde bizle ilgili bir şey yok ama bugünkünde aynen şöyle diyor. Bir dakika gözlüğümü takıp okumam lazım. Vatansever kuvvetlerle ilgili ona bir heyet gitmiş kim gitmişse bilmiyorum yalan söylüyor yani. Taner, seni mi ayaklamalar yapıyor. Nihat, evet Taner sonra, Nihat, bak şöyle diyor Veli Küçük’ü sildim diyor. Danıştay saldırısının bugünkü bu saldırısından gözaltına alınıp serbest kalan Muzaffer Tekin susurluk, Veli Küçük ateş püskürdü filan vesaire. Ondan sonra 21. sayfada aynen şöyle diyor. bir gazete haberini okuyor. Vatansever kuvvetlerle ilgili olarak vatansever güç birliğine üye olduğunuz hatta Türkeli isimli dergilerinde yazı yazdığınız söylendi nedir onlarla alakanız. Muzaffer Tekin’e sorulduğu söyleniyor. Kesinlikle üye değilim yazı yazdığımda doğru değildir. Bu arkadaşlar bana gelip kendilerini tanıttılar elli binin üzerinde kitap arşivlerinin olduğunu otuz akademisyen çalıştırdıklarını anlattılar. Yani ne iş yapıyorlarmış bir tink tang kuruluşu olarak anlattılar kendilerini. Bu tink tang de ne demekmiş onu bilmiyorum. Siz de önemli değil yani araştırma kuruluşu Nihat he kuruluşu olarak anlattılar kendilerini. Bizimle birlikte Hasan Kundakçı Oktay Sinanoğlu, Mustafa Erkal, Erol Manisalı da var dediler. Doğru değil mi bunların hepsi. Doğru şeklinde devam ediyor ve devamında şöyle diyorsunuz. Şimdi iyi dinle o Alaaddin Parmaksız da bunun yanındaki Fikri Karadağ bunları şey sözde bu görevlendirmiş. Yani Muzaffer Tekin’den bahsediyorsunuz. Hatta bir iki kere bu Fikri Karadağ filan bunla telefonda konuştu. Hatta Raşit Parmaksız da vardı. Ben dedim ki, sizin dedim şeyle alakanız ne. E neydi bu adamın ismi. Muzaffer Tekin ile. Dedi biz ihtilal yapacağız yani bunun üzerine gönderdim bunları. Dedim ne ihtilali yapıyorsunuz siz dedim. Genelkurmay başkanını değiştireceğiz dedi. Kelleleri torbaya koyacağız dedi. Dinleyenlerde dinlesin a nokta avrat sinkaf Taner Ünal’ı niye suçluyorlar dedim kardeşim. Burası kelle toplama yeri değil ki dedim. Yani kellenizi nerede toplayacaksanız toplayın dedim ya. Ne yapıyorsunuz siz dedim. Ya biz onun için geldik buraya dedi şey Fikri Karadağ. Devamında Nihat, Fikri Karadağ şimdi Kadıköy de altı yolda Hüseyin Görüm denilen adamla beraber kuvai milliye diye bir şey kurdular. Siz de motorize ekip kuruyorlarmış. Bilmem ne yapıyorlarmış. Orda da kelle avcılığı yapacak. Adam kelleden başka bir şey bilmiyor ki. Nihat, ama bak oraya bir yazı yazmışlar ben gördüm o yazıda diyor ki, kuvai milliye kimsenin hakkını kimseye gasp ettirmez diyor. Siz de, ya boş ver abi ya bunlar zavallı adamlar. Nihat, ama iki ay oranın tamiratı tadilatı temizliğinde çalıştırdıkları insanların 15 kişinin haklarını vermediler evvela. Sizde, yav bak şimdi beni dinle. Ondan sonra dedim Alaaddin Parmaksız’ın görevi ne dedim. Alaaddin Parmaksız şey olacakmış Genelkurmay başkanı. Muzaffer Tekin de şey olacak cumhurbaşkanı. Nihat abi bu hayal. Taner, ya dinle hayal veya perest dedim kardeşim dedim lütfen buradan gidiniz dedim ve bunlarla kavgamız böyle oldu. Bunlar da hemen Halit’in yanına gittiler Halit de hemen bunlarla birlikte bir organizasyona girdi. O zaman 23 kişi bir araya topladılar o şeyler Mehmet Ali’ler bu şunlar bunlar bizi bir devirme operasyonu daha yaptılar sen yoktun o zaman. Nihat, evet. Taner, şimdi yav devlet böyle mi yönetilir abi ya gözünü seveyim abi. Ya senin nedir bu Halit’in anlamadığı. Ya bu bir numarada mı bunun içinde. Bilmem ne demin içinde. Bunlar a nokta koyduklarım Amerika’ya mı hizmet ediyorlar şeye mi diyorlar ona İsrail’e mi hizmet ediyorlar ya. Ben bu dernekte ben olmasaydım var ya bu derneğin anasını avradını sinkaftı bunlar. Çok kötü şeyler yapılacaktı canım abim ya ben ölmedim. Bak bunları baş başa oturalım konuşalım. O zamanlar sen yanında yoktun. Bu Muzaffer Tekin’i ben sinkaf ettim derneğe almadım şeyi ben kovaladım. Alaaddin Parmaksız’ı bak Allah canımı alsın. Devamında Allah canımı alsın.”

Sanık Taner Ünal:”Sayın savcım bir konuyu Sayın başkanım arz etmek istiyorum. o kadar çok şimdi suçlama var ki ve arkası arkasına yapıldı bunlar ve ben bunların hepsini unuttum şimdi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Şimdi bu.”

Sanık Taner Ünal:”Hangisine cevap vereceğimi. Yani.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Şu anda sormak istediğim siz Mehmet Fikri Karadağ farklı bir şekilde sizin bir takım işte usulsüzlükler yaptığınızdan dolayı işte ayağınızın kısalması olayının yanlış olduğundan dolayı dernekten ayrıldığı şeklinde bir beyanı var. Fakat sizin bu beyanlarınızda kendisinin paşaların kellelerini çuvala dolduracaklarını ihtilal yapacaklarını, o amaçla geldiklerini derneğinize ve ihtilal sonrasında da bir takım kişilerin cumhurbaşkanı Genelkurmay başkanı yapılacağını söylediği yönünde şimdi sorularım bununla ilgili. Muzaffer Tekin ile ilgili bazı şeyler geçiyor onu biraz sonra soracağım.”

Sanık Taner Ünal:”Özür dilerim (3-4 kelime anlaşılamadı). Evet şimdi şimdi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Şimdi devam ediyor yine devam ediyor siz kovdum diyorsunuz. Alaaddin Parmaksız öyle bir dernek kurmuş şimdi ki ikide bir efendim şeyi neydi o Atatürk’ün Bursa nutkunu yapacakmış. Ya burası terörist ülkesi mi Atatürk’ün Bursa nutku yani savcıları keseceklermiş. Ötekilerini çuvala dolduracaklarmış. Amerika’nın uşakları bunlar abi ya. Yani konurken bile sinirleniyorum. O kadar böyle titiz davrandım ki diyorsunuz devamında. Abi ben sana bir şey söyleyim o başka bir konudan bahsediliyor. Buraya kadar olan ve buna benzer birçok görüşmeniz var yani bu.”

Sanık Taner Ünal:”Hemen, hemen aklıma gelen, evet.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bu görüşmeleri ben size tek tek okumayayım ama özet olarak söyleyim mesela”

Sanık Taner Ünal:”Evet. Hemen anlatayım.”



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Şerife isimli bir bayanla yaptığınız görüşmede de kısaca onu da değineyim. Zannedersem bir gazeteci Şerife ismindeki şahıs. Orda da şöyle diyorsunuz. Evet bu iki isim şimdi çok önemli Fikri Karadağ. Şerife, hı. Taner, Alaaddin Parmaksız, Muzaffer Tekin. Şerife, hı. Taner, bunlar üçü bir ihtilal hazırlığındalar. Şerife, hı tamam. Taner, bunun şimdi bunlar şey Alaaddin Parmaksız ile Fikri Karadağ bizim derneğe girdiğinde yalnız bu ikimizin arasında bir sır olarak kalsın. Şerife, tamam. Taner, bunu çok güzel bir şey olarak. Şerife, tamam. Taner, sonra yapalım ve bu bomba bir haber olacak. Şerife, anladım tamam. Taner, he bunlar bizim derneğimize bizim istemimiz dışında bunlar bizim derneğimize bizim istemimiz dışında elli kişilik bir liste yapılmıştı orda girdiler bunlar. Not alabilirseniz vurgu yaptığım yerleri. Şerife, hı. Taner, bunları çağırdım ben kıymetli paşalar dedim madem bizim derneğimize girdiniz. Şerife, hı. Taner, sağ olun ı siz dedim ne arzu ediyorsunuz. Şerife, hı. Taner, hangi beklentiyle bu derneğe girdiniz dedim. Şerife, hı. Taner, ya bu olayın şahitleri de vardır diyorsunuz. Şerife, hı. Taner, şey dedi ki Fikri Karadağ biz dedi kelleleri çuvala dolduracağız dedi. Şerife, ciddi mi? Taner, evet hay hayırdır paşam dedim ya ben birden şoka uğradım yani. Şerife, he. Taner, ne kellesi dolduracaksınız dedim. PKK’lı kellesi filan mı dolduracaksınız dedim. Hayır dedi. Şerife, he. Taner, paşaların kellelerini dolduracağız dedi. Bu memlekette dedi çok vatan haini paşa var dedi. Şerife, he Allah Allah. Taner, ondan sonra eh dedi ben tabi Alaaddin Parmaksız biraz tersler diye şey yaptım işte dedi Genelkurmay başkanımda burada dedi. Şerife he, Taner, Muzaffer Tekin cumhurbaşkanı olacak dedi. Allah Allah. Taner, kendisi de başbakan filan olacak herhalde. Devamında bi bu alet edilmek isteniyordu. Bir tanesi de bu Halit Bozkurt ekibi var. Taner, e bunlar derin devletin işte etrafında örtülü ödenekten geçinen bir sürü şey vardır. Şimdi de dinliyorlardır onlar bu telefonu diyorsunuz. Devamında şimdi bunlar burayı bir şey olarak kullanmak istediler. I örtülü ödenekten elde edemeyecekleri paraları buradan elde eder bir vaziyette. E Şerife E diyor siz de ve bize bana 125 milyar dolarlık bir pasta sundular bunlar. Şerife, ciddi mi diyor siz de, geçen sene 18 şeydi 18 Şubat günü öğretmen evinde bir toplantı yapıldı. Bunlarla ilgili filan pek çok şey yapacağım yani eroinden bilmem neye kadar bizi Türkiye’nin ası yapıyorlardı. Tamam mı bunların hepsini refize ettim yani diyorsunuz. Aslında bu böyle Danıştay gibi bir hadiseyi oluşturmak için tasarlanan şey derneği böyle bir şeye sokmaya çalışıldı şeklinde beyanlarınız var. Burada Mehmet Fikri Karadağ ile çelişiyorsunuz. Bu konuları açıklar mısınız?”

Sanık Taner Ünal:”Tabi efendim. Şimdi burada Alaaddin Parmaksız faktörü var önce onu anlatayım. Alaaddin Parmaksız’ın işte yazdığını çizdiğini anlatıyoruz. Şimdi Alaaddin Parmaksız’ın da bulunduğu bir biz bir konferans verdik. Bu konferansta ben yapmış olduğumuz bütün hareketlerin işte toplumsal faaliyetler olacağını, kesinlikle hiçbir arkadaşımızın en ufak bir eyleme bulaşmaması gerektiğini. En ufak bir olay veyahut da herhangi bir kamuoyunda bize zarar verecek bir davranış olduğu taktirde dernek olarak bu faaliyeti yapmamız mümkün olmayacağını filan bir takım şeyleri anlatıyorum. Bizim bir fikir hareketi olduğumuzu kültür hareketi olduğumuzu filan anlatırken yani buradaki ne dediğimi anlatıyorum şimdi bunların hepsine cevap vereceğim şeyle ilgili bursa nutku hadisesi. Alaaddin Parmaksız birden el kaldırdı işte şeyin birisi soru sordu dedi ki paşam dedi ne yapma şey ne yapmamız lazım dedi bu dedi yani Türkiye de dedi derneğimizin sesini duyurmamız için dedi veya çok daha iyi toplumsal faaliyetler yapmamız için dedi. Alaaddin Parmaksız birden elini kaldırdı kalktı dedi ki, Atatürk dedi Bursa nutkunda ne yaptıysa bizde onu yapacağız dedi. İşte öyle bir veryansın toplumu maniple edecek motive edecek ayağa kaldıracak öyle bir konuşma yaptı ki şimdi ben tabi sürekli insanları saygılı hukuka saygılı hukukla başlar bi de benim bütün konuşmalarım konferanslarımda da hukukla biter ben hukukun üstünlüğünün konuşulduğu bir evde büyüdüm. Benim dedem Osmanlı döneminde hukuk tahsil etmiş bir adamdı 95 yaşında bile odası vardı avukatları yetiştirirdi filan böyle bir şey hukuk konuşulurdu bizim evde. Bende o şekilde her yaptığım hadisede hukuki boyutunu düşünürüm önce bunu anlatıyorum. Bir kişi kalkıp da şimdi Atatürk’ün Bursa nutku diye bir şey yoktur. Ben araştırmacı yazarım. Atatürk hiçbir zaman işte savcıları asacaksın bilmem ne gerekirse keseceksin gibi bir şey söylememiştir böyle bir şey vaka değildir ve hatta ilgili olarak bununla ilgili olarak 1960 yılında bilhassa birçok çok kıymetli Faruk Timurtaş başta olmak üzere profesör araştırmalar yapmışlardır ve Atatürk’ün böyle bir söz söylemediği kesinlikle ortaya çıkmıştır bilimsel olarak. İşte birisi bir şey yazıyor Atatürk böyle dedi diye ondan sonra duvarlara yazıyorlar öyle bir şey yok. Ne varsa her şey demokratik ve hukuk kuralları içerisinde olmalıdır ben bu düşüncedeyim böyle bir şey konuşma olunca ben panikledim. Halkta vatandaş da öyle bir kalktı ki şimdi kitleleri bir anda harekete geçirmek çok kolaydır ve toplumsal eylemlere yönlendirmek de çok kolaydır. Bilhassa yüreği yanık insan mesela bir şehit babası düşünün. Biraz Allah Allah ya Allah bismillah Allahuekber de adam Allah Allah der yürür. Ama maksat onu yürütmek değil ki, maksat onun yüreğindeki ateşi almak ve onu olumlu vatan yolunda olumlu ülkeye hizmet edecek bir fikir haline dönüştürebilmek bizim gibi fikir adamlarının yapması gereken şey bu ve ben bir anda bu böyle bir durumdan çok rahatsız oldum. Hemen konuşmasından sonra müdahale ettim bir dakika arkadaşlar dedim bu bizim görüşümüz değil dedim Atatürk’ün de böyle bir nutku olmamıştır dedim. Biz hiçbir şekilde dedim böyle bir yolda yürümeyiz bizim böyle bir davranışımız yoktur. Böyle davranışa sahip olan arkadaşlarımız varsa alkışlıyorsunuz şimdiden dedim burayı terk etsin gitsin. Yapacağımız her şey hukuk kuralları içerisinde olacaktır hiçbir şekilde devletin hiçbir birimine karşı en ufak bir saygısızlığımız söz konusu olamaz biz fikirlerimizi söyleyeceğiz fikirlerimizi anlatacağız yapacağımız çalışmalar genellikle tarihi ve kültürel alanlarda olacaktır dedim anlattım ve yavaş yavaş nabzı düşürdüm. Ama ben bundan çok rahatsız oldum ve rahatsız olduğumu da kendisine beyan ve ifade ettim dedim sizin bu görüşmelerinizde bu görüşünüzle biz sizinle çalışamayız. Bunun üzerine Alaaddin Parmaksız bütün yönetim kurulu üyelerine mektup yazdı. Yok efendim Taner Ünal derneği aile çiftliği haline getirdi çünkü ailemden bir takım kişiler de dernekte görev almıştı. Ama bunların görev almasının sebebi şu idi derneğin masraflarını biz karşılıyoruz bi de derneğe girip çıkanı sürekli olarak yekinen bilmemiz lazım zararlı unsurlar derneğe girebilir bir şey koyarlar bir eroin korlar veyahut da bir bi şey bir evrak koyarlar bir şey olurlar sürekli diyorum her tarafı kontrol edin dediği kontrol altında bulundurun diye eşim bile dernekte çalışıyordu. Yemek yapıyordu bunlar temizlik yapıyorlardı pırıl pırıl şey yapıyorlardı şimdi buna aile şirketi falan filan gibi yazılar yazıldı bütün üyelere dağıtıldı ve bir ekip oluşturuldu. 23 kişi bu biraz önce aleyhimde ifade veren işte Mehmet Ali Aygül şudur budur şahıslar hepsi daha sonra aleyhimde ifade verenler bunlar hepsi bunun etrafında toplandılar tabi ben bundan dolayı da rahatsız oldum. Bu nedenle bir takım yine etrafımdaki herkese karşı şüpheyle yanaşarak o ağızlarını arama yönünde konuşmalar yaptım çünkü ortada bir sürü dedikodular dolaşıyordu işte bugünkü söyledikleri gibi dolandırıcıydı şuydu buydu vesaireydi bunlar da beni çok rahatsız etti. Yani bunlar bu çerçevede yapılmış konuşmalar. Bu bir dünde arz ettim yüksek heyetinize derneğimize karşı emniyet içerisinde bir yapılanma oluşturulduğunu ben zaman zaman Halit Bozkurt’un da bir numara olabileceğini düşündüm. Bir numara diye bir kişinin olduğunu bunun içerisinde ve bizim derneğimize kapatılması yönünde bir faaliyet yahut da benim dernekten tasfiye edilmem yönünde bir faaliyet olduğu şeklinde bilgi geldi ben bu meyandaki konuşmalarda hep bunu araştırmaya çalıştım bunla ilgili düşüncelerimi izah ettim. Ben hiçbir şekilde ne bir numaranın kim olduğunu biliyorum ve kesinlikle de yapmış olduğum faaliyetler ve telefon konuşmaları nabız ölçme mahiyetinde. Şimdi dünkü yine arz ettiğim gibi ben bu şekilde konuşmalarım da bahsettiğim şeyler beyan ediyorsunuz diyorlar ben mahkeme huzurunda bir beyanda filan bulunmuyorum. Ben bunu özel bir konuşma yapıyorum ve bir anlamda ölçüyorum karşı tarafın bilgilerini almaya çalışıyorum. Şerife hanım konusuna gelince de Şerife hanımla görüşmem şundan olmuştur. Bu tam karmaşa ortamı içerisinde yaşadığımız bir dönemde Şerife hanım bize gelmiş bizimle görüşmek istemiştir ve yapacağımız bütün görüşmelerin özel olarak aramızda kalacağını söylemiştir. Herhangi bir şekilde basın şeyi olmayacağını söylemiştir. Benim edindiğim bilgilere göre bu Şerife hanım da Halit Bozkurt ile ilgisi bilgisi olan bir insandı. Ondan da bir takım bilgiler alabilirim düşüncesiyle ona da bir takım şeyler söyledim. Yani Şerife hanım bir gazeteci kimliğiyle çünkü bunların hiçbirisi de yayınlanmamıştır kendi aramızda kalmıştır. Şimdi tabi biz Şerife hanımla bir görüşme yapmadık. Ama Şerife hanım da bana bir takım şeyler anlatmıştır. Ama onlar burada yok. Yani benim bütün buradaki bu şeyleri söylememin sebebi biraz önce Sayın mahkemeye yani çok affınızı arz ederek söyleyim halk arasındaki tabirle zarf atmak dediğim yani bir şeyin aslını doğrusunu öğrenmek için önden bir şeyler verirsiniz işte o adama bir şeyler anlatırsınız o da ondan sonra ha der böyleymiş o da size bir şeyler anlatmaya başlar. Bu meyanda yapılmış konuşmalardır. Şimdi Sayın Fikri Karadağ’ın bu şekilde söylemesi yani ben çok gayri ciddi şey kızgınlıkla yürekten kızdığı için yani böyle bazı insanlar bir şeye kızar ve çok abartılı bir şekilde bir tepki verir yani bunu hepimiz yaparız. Çok basit bir şeye sinirleniriz o sinirlendiğimiz şeyle ilgili onun yüz misli bir şey veririz tepki veririz. Bu Sayın mahkeme huzurunda verilmiş bir tepki değil veyahut da herhangi bir şeyle verilmiş bir tepki değil. Adam böyle yani çok basit hiç ciddiye alınmayacak yani basit böyle kızgınlıkla bir takım şeyler söyledi. Bizde bu söylediklerini bize yapılan saldırıları bize yapılmış olan o dönemdeki provokasyonları ölçmek için bir takım kişilerle bir yem olarak kullandım ben. Yani bunu gerçekte böyle oldu da efendim ben bu adamları ya şimdi Fikri Karadağ yani çok affınızı arz ederek söyleyim bunun yargısı yüksek heyetinize aittir benim bu şekilde bir şey söylemem mümkün değil ama e şimdi bende o zamanda elli yaşındaydım ve en az otuz yıllık toplumsal hizmeti olan bir insandım. Şimdi Fikri Karadağ emekli olmuş bir subay yani Fikri Karadağ dese ki ben şöyle bir eylem yapacağım buna gülerler, kendisi de zaten buna inanarak söylememiştir o şekilde ağzına o konuşma tarzı olarak yani bir fazlasıyla bir tepki göstermiştir. Ama onun o tepkisini ben şimdi kendisinden de özür diliyorum ben kullandım bunu. Kullandım niye kullandım çünkü etrafımda başta Alaaddin Parmaksız olmak üzere bir ve Halit Bozkurt olmak üzere bir takım komplikasyonlar dönüyordu. Bu komplikasyonların nerden geldiğini nasıl olduğunu anlayabilmek için bunu ben kullandım yani bunu bir şey yaptım o dönemde. Böyle efendim bir olay oldu da işte filanca cumhurbaşkanı olacaktı falan bilmem ne olacaktı kesinlikle ben öyle bir yargıya sahip değilim. Kesinlikle de zaten o mahiyette o meyanda bir şey söz konusu değildir. Böyle bir şeyi dün ben yüksek heyetinize tekrar arz ettim. Tekrar şunu da arz edeyim. Tabi ki belirli bir süre yargılandığım davalarda ilk celse tahliye oldum ama iddianame kapsamında cezaevinde kaldım uzunca müddet Diyarbakır’daki cezaevinde çok küçük bir odada hücre tipi bir odada kaldım. Bütün bu konuları da tabi düşünme vaktim oldu. İnsan bir şeyler yaparken ayakları hep havadadır. Ne yaptığını bilmez ama şöyle pat diye yerine oturunca aklı başına gelir ondan sonra hep düşünmeye başlar. Bizim de eskilerin tabiriyle yerimize oturduk ve düşünme zamanımız oldu. Düşündükçe bu yapılan şeylerin eften püften şeyler olduğunu, bu yaptığımız konuşmaların da hiç çok maksadını aşan konuşmalar olduğunu bu şahısların yaptığı konuşmaların da gerçekten kendi fikir ve düşünceleri değil o an için işte hatta espri bile kabul edebilecek düzeyde böyle şeyler olduğunu tabi ben bilseydim telefon dinleniyor ben böyle bi konuşma yapmazdım. Ama binlerce konuşma yaptım ben Fikri Karadağ’ı öven konuşma da yaptım. Samimi bir adam dedim ne yüreği ağzında bir adam dedim. İyi niyetli bir adam dedim ama şeyde yayınlanmamış bunlar. Aynı şekilde Hüseyin Görüm’ü taktir ettiğimi belirten konuşmalarda yaptım. Adam dedim geldi bize lütfetti dedim ailesi bile geldi dedim falan şimdi olayı hangi perspektiften ele alırsanız o şekilde. Yine ilk konuşmanın ilk bölümlerinde işte Hüseyin Görüm ile ilgili iddialar oldu ben bunları da yüksek heyetinize daha önce arz ettim. Bunlar Mustafa Alpay yönüyle bizi yönlendirilerek hatta maniple edilerek yapılmış veyahut da yaptırılmış hareketlerdir. Daha önce daha sonra çok düşündüm dedim ki yani kanaatimi söyleyim. Hüseyin Görüm’ün bize karşı bizim bu kanaatlere sahip olmamızda yanındaki İbrahim Özcan’ın da payı olmuştur. Herhalde dedim bu da adamda dedim bu çocuğun yanına yahut da bizim derneğimize muhbir olarak sokulmuş da olabilir. Çünkü mesajlaşmaları var Halit Bozkurt ile görüşmeleri var şey tutanaklarında da çıktı orda da işte benim kontrol edilemediğim yönlendirilemediğim onun için kontrol edilemez bir adamın tehlikeli olduğu falan böyle şeyleri var Halit Bozkurt’un kendisine o da bir takım bilgileri falan veriyor. bunlar da kötü niyetli yani şimdi adama bakıyorsunuz en yakınındaki adam bile aleyhinde geliyor kem kümde olsa bir bilgi veriyor ha diyorsunuz demek ki ortada yanlış bir şey var diyorsunuz. Bir de tabi ben şu anda bir sivil toplum kuruluşu faaliyeti yapsam çok daha dengeli ve düzgün yaparım. Hakkıma yani karşıma gelecek bir takım olayları çok daha iyi karşılarım. Bu işi hiç bilmiyordum ben çok samimi olarak bu işin içerisine girmiştim. Dernek faaliyeti nedir hiç bilmiyordum ben bunu çok farklı bir şekilde tahayyül ediyordum. Yapmış olduğumuz faaliyet dernek faaliyeti neticesinde halkın inanılmaz bir teveccühü ortaya çıktı. Yani öyle bir şey ki bizim daha önce konferanslarımıza katılmış otuz sene etmişiz gitmişiz köy odalarına kadar konuşmuşuz. Dağ başlarına gitmişiz Yörük çadırlarında ayran içmişiz. Orda işte gitmişiz Yörük çuvallarından örnekler anlatmışız filan yani bir siyasi çalışma yapmamışız ama bir kültürel anlatıyım efendim bağlıyorum efendim çalışma yapmışız. Şimdi bununla ilgili olarak etrafımızda bir sürü insan toplanmış bu insanların toplanmasından dolayı Halit Bozkurt veya bir takım kişiler hemen bundan bir şey oluşturmaya çalıştılar. Yani işin aslı bize karşı yönelim işin aslını ve doğrusunu söylüyorum, bu Mustafa Alpay Halit Bozkurt ve bu tür kişiler tarafından olmuştur. Bizim değişik şekillerde maniple ve motive edilmemiz de ilk başlarda bu şahıslar tarafından olmuştur ama bunların gerçek niyetlerini anladıktan sonra hemen dernekten uzaklaştırdım. Mesela Halit şeyin neydi arkadaşın ismi ya Fikri Karadağ’ın muza şeyle ilgili Mustafa Alpay ile ilgili dediği de doğrudur. Kendisi bana onu şikayet etmiştir. Onun üzerine ben zaten adama menfi bakıyordum ben Mustafa Alpay’a menfi baktığımı bende kendisine söyledim ve Mustafa Alpay bir tabi şeyimiz büro biraz genişti bir yemek bölümü vardı mutfakta Mustafa Alpay oturanlara şey anlatıyor. İşte bizim diyor bir günümüzde dinimizi değiştirdiler diyor. dilimizi değiştirdiler diyor, bu millet dinsiz ve dilsiz kalmıştır diyor. Bunu da diyor işte Atatürk denen deccal yapmıştır diyor filan bende kapının ağzından geçerken bunu duydum ki bende bu konuda araştırma yazıları yayınlamıştım. Türk dil devriminin nasıl yapıldığını Türkçe’ye dönüşün nasıl başarıldığını hepsiyle ilgili kitaplar yazmıştım gittim anlattım dedim böyle bir şey olmamıştır. Türkçe’ye dönüş dedim iki yüz yıllık bir konudur. Atatürk bir günde dedim Türkçe’ye dönmemiştir onun öncesi vardır. Bunla ilgili dedim yüzlerce bilim ve fikir adamı yıllarca dedim uğraşmıştır Türkçe’ye dönüş için Atatürk son hamleyi yapmıştır dedim. Bütün bunlar da dedim meclise dayalı olarak yapılmıştır vesaire onları anlattım ve dedim ki kardeşim dedim sonra bu millet dinini de unutmamıştır dedim. Diyanet teşkilatı kurulmuştur Osmanlı döneminde beş bin cami yapılmıştır şurada seksen senede yüz bin cami yapılmıştır dedim. Bunları anlattım lütfen dedim bu derneğe bir daha gelmeyin bu derneği terk edin bir daha sizi burada görmeyim dedim. Burada dedim milli şuur sahibi Türk çocukları oturuyor. Buradaki insanları zehirlemeyin dedim ve bir daha da sizi görmeyeceğim dedim ondan sonra da girmedi derneğe. O Fikri Karadağ ile konuşmamızla da aynı günlere denk geldi durum budur efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Görüşme içerisinde geçen Ahmet bunların maskesini düşürdüm ben bunlar milliyetçi filan değilmiş. Bunlar vatansever.”

Sanık Taner Ünal:”Bunlar Halit Bozkurtlar. Halit Bozkurt.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Filan değilmiş bunlar vatan hainiymiş bu Gladyo dediğimiz şey bu NATO güçleri dediğimiz şeklinde beyanınız var bunu biraz açar mısınız Gladyodan kimi ifade ediyorsunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi şöyle tabi ben. Şimdi şöyle efendim, Ahmet Cinali benim zaman zaman konuştuğum dertleştiğim ama en az konuştuğum insanlardan bir tanesidir yani o kadar çok insan o kadar.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Çok, çok görüşmeniz var.”

Sanık Taner Ünal:”Var efendim ama bu çok uzun bir zaman diliminde. Yani şimdi kendisi sevdiğim saydığım Karadeniz de çok sevilen sayılan bir insandır. Kendisine karşı büyük sevgim ve sempatim vardır ve milli şuur sahibi bir Türk evladıdır. Yöresinde de sevilen sayılan bir insandır. Zaten derneğe çok sonra aldık biz bunu hani burada Ahmet bazı şeyleri kendisi böyle biraz samimiyetinden ve şeyinden işte derneğin kuruluşunda ben aldım yer aldım filan demiş böyle bir şey söz konusu değil. Ekim ayında filan yani bizde bir telaşe içerisindeydik kendisini aradım şey kendisini aramadım yani arkadaşlar önerdiler o şekilde hatta kendisi de kırıldı biz şu ana kadar dedi niye dernekte olmadık Taner dedi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kim önerdi Ahmet Cinali’yi?”

Sanık Taner Ünal:”Zannedersem Yasin bey önerdi Yasin bey kendisini çok sever.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yasin Alpaslan mı?”

Sanık Taner Ünal:”Yasin Alpaslan çok sever çok sayar kendisini. O önerdi genel kurulda ve o şekilde seçildi. O ana kadar aklıma da gelmemişti yani etrafımızda 10 binlerce insan var Ahmet bey gibi de çok tanıdığım insan var ama Ahmet beyi çok severim ben. Sevmem de sadece ve sadece şahsi şeyinden kaynanır, yani bir sıcaklık vardır hani iyi elektrik alıyorum derler ya onun içinde kendisiyle zaman zaman bazı şeyleri dertleşirim dertleştiğimde de bir takım hani insanlar bazı şey dostları vardır benim dedemin de vardı Hasan emmi diye işte dediğimiz bir adam vardı sıkışsa onu çağırırdı onunla epey bi dertleşirdi. Bizde çocuğuz otururuz. Ben sonra sorardım dede sen bundan ne zevk alıyorsun diye işte bu da benim dostum derdi. E senin bunla hiç ilgin alakan yok ya bende bu muhabbetten hoşlanıyorum derdi. İşte bizde yani onla muhabbetten hoşlandığımız bir kişi. Zaman zaman, bazı şeyleri anlatıyorum o da şimdi bazı görüşmelerde yayınlanmıyor mesela kendisini arıyor işte bir takım kişiler Ahmet’i sevdiğim için.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Biz yayınlananları, kusura bakmayın.”

Sanık Taner Ünal:”Tabi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yayınlanan ve özellikle bizim için önem arz edenleri soruyoruz hepsini okumaya kalksak zaten çok uzun sürer. Yani buradaki NATO güçleri Gladio dediğiniz onu bir açıklayın yani Ahmet Cinali’yi değil de?”

Sanık Taner Ünal:”Tabi, tabi Sayın başkanım. Tabi Sayın başkanım şimdi bakın Sayın savcım. Onu anlatacağım onu tabi anlatacağım efendim tabi. Şimdi Ahmet’e başta Fikri Karadağ pardon Fikri Karadağ değil de Ahmet bey bana Alaaddin Parmaksız ile ilgili yav dedi Alaaddin Parmaksız dedi sevilen sayılan bir paşadır dedi niye dedi onu dedi tavır koydun falan dedi. Bir telefon açtı sitem etti. Tabi bu beni biraz üzdü biraz da şey yaptı yani böyle bir tersleme filan şeklinde değil de yav dedi bu dedi hani orduya karşı bir senin dedi bir şeyin mi var tavrın mı var nedir dedi bu dedi bütün dedi subaylar hepsi dedi dernekten çıkmış dedi. Yani bir şey mi duyuyorsun dedi böyle bir şey dolaşıyor ortada dedikodu bana da söylediler dedi. Emekli subaylar dedi bu ülkenin vatandaşı değil mi dedi. Niye dedi bunlara karşı böyle. Bu dedim benim davranışım değil. Bu şekilde dedim Halit Bozkurt etrafında bir şey oluşturdu ben herkese sevgi ve sempatiyle yaklaşırım emekli öğretmeni de var emekli işçisi de var emekli köylüsü de var dernekte hepsine aynı yaklaşıyoruz asker de bu memlekette belli bir yüzdeye sahip nüfus olarak. Onlardan da gelen vardır onları da hoş karşıladık şekliyle bir görüşme oldu arkasından da bu tür bir görüşme oldu şimdi tabi yani bu o zaman böyle bir vehim bunlar yani ben bunlara şu anda inanmıyorum böyle düşüncelere. Kesinlikle öyle bir şey olduğunu da zannetmiyorum ama yani bir kişiyle şahsen konuşuyorsunuz o anda aklınıza bir şeyler geliyor kızıyorsunuz öfkeleniyorsunuz bir şeylere maruz kalmışsınız. Abartılı ve hiç gereği olmayan şeyler söylüyorsunuz yani bunlar şeye yargıya dayalı edindiğim bilgiye dayalı filan gibi bir şey değil o zamanda biraz şey bakıyorduk her şeye yani ne zaman bir komploya uğrasak ya işte bu NATO güçleri mi yapıyor Gladio mu var bu işin arkasında gibi filan şeylerle yapıyorduk. Bunlara inanmıyorum Fikri Karadağ’ın da böyle bir düşüncesi olduğunu veyahut da böyle bir şeyin içerisinde de olduğunu sanmıyorum zaman geçen süreç içerisinde de çok düşündüm basından da izledim tabi bu davayla ilgili şeyleri filan kesinlikle ve kesinlikle öyle bir şey olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Yani öyle bir konuşmam bir beyan gibi kabul edilecekse bu iftiradır yani Allah’tan korkarım. Böyle bir şey olacağını hiç sanmıyorum yani. Bu benim şahsi düşüncem değil ama o an için öylesine konuşmuşuz neden işte telefon konuşmalarım çok ciddi olarak değerlendiriliyor efendim yani ben bunları öylesine konuştum ve çok ciddi konuşmalarım var ama Sayın savcımın dediği gibi bunlar tabi şimdi Sayın iddia makamları ve Sayın savcılıklar muhakkak ki tabi bir şeyler öğrenmek istiyorlar ben”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bunlar suç delili suç delili oluyorlar.

Sanık Taner Ünal:”Bunları saygı duyuyorum. Tabi tabi efendim öyle görüyorsunuz ve bunda da çok haklısınız.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Hakim kararıyla dinlendikleri için.”

Sanık Taner Ünal:”Olayı da araştırıp öğrenmek istiyorsunuz bunda da çok haklısınız ve çok saygı duyuyorum inanın çok saygı duyuyorum. Bende mesleğimi en ince ayrıntılarına kadar yapıyorum bende iyi bir mühendisim bunun sebebi detaylarla ilgili uğraşmamdır. En ufak bir noktayı tespit ederim orada gerekirse günlerce dururum çok haklısınız ama biz bu konuşmaları efendim inanın gelişi güzel yaptık yani o an için belki onu yaza konuşurken bile başka bir şeyle ilgileniyordum veya laf olsun diye yaptım. Ama bu şekilde ciddi bir şekilde değerlendirileceğini bilseydim Allah’tan korkarım yani kesinlikle böyle bir şey yapmam bu insanlarda zaten ortaya da çıktı benim kanaatimce yani şahsi kanaatimce kesinlikle böyle şeyleri yapacak insanlar değil.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine bu görüşme içinde olduğu için.”

Sanık Taner Ünal:”Yani maksadını aşan şeyler konuşmuşum hem diğer sanıklardan özür diliyorum hem yüksek heyetinizden özür diliyorum efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine bu görüşme içinde olduğu için soruyorum birçok yerde de geçiyor bir numara bir numara her zaman size soruluyor. Tanımadığınızı söylüyorsunuz ama bu görüşme içinde şöyle diyorsunuz. Olabilir mi böyle bir şey neticede özel harp dairesi başkanıymış ha. Ahmet kim, Fikri Karadağ diyorsunuz. NATO güçleri derneği merkez orası zaten diyorsunuz. Ahmet ya murat bir numaranın işleri. Sizde hep onun b yemeleri b nokta yemeleri. Ahmet, hep onun b nokta yemeleri o hayatı boyunca doğru iş yapmadı. Memleketi birbirine koydular ya sizde ya Türkiye’nin geldiği yere bak ya sinkaf ettiler anasını memleketin şeklinde devam ediyor burada bi bir numarayı Murat diye bir isim geçiyor. Murat bir numaranın yemeleri şeklinde ikinizin de bu bir numarayı tanıdığı izlenimi burada açıkça anlaşılıyor yani onun yaptığını söylüyorsunuz.”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi, efendim bakın onu, onu şimdi şöyle Sayın kesinlikle, kesinlikle Sayın başkanım yani bir şey söyleyim. Şimdi şimdi şöyle söyleyim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kimdir bu bir numara açıklar mısınız?”

Sanık Taner Ünal:”Bütün yüksek heyetinize inanın saygıyla arz ediyorum kesinlikle çekindiğim için değil ben bir numaranın bir dönem Halit Bozkurt olduğunu sanıyordum, yani bir adam buldum da o adama illa uğraşıyor gibi filan değilim. Ben bunun kim olduğunu anlamaya çalıştım. Bütün yaptığım şeyler yani bir takım bir adam dolaşıyor ve bizim derneğimizi de beni bertaraf etmek istiyor. Şimdi olay tamamıyla ters bir şekilde lanse edildi sanki bir, bir numara varda biz bunun tahakkümü altındayız. Kesinlikle ve kesinlikle değil işte gördüğünüz gibi kızıyoruz sinkaf ediyoruz kim olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz bu telefon görüşmelerimin yüzde sekseni yüzde doksanı kim bu bir numara onu öğrenmekle geçmiştir onu araştırmakla geçmiştir. Ama öğrenemedim kim olduğunu.”

Mahkeme Başkanı:" Derneğinizin ne özelliği var ki bu kadar husumet çekiyorsunuz bu kadar işgal oluyorsunuz işgal edilmeye uğraşılıyorsunuz. Birçok kişi sağdan soldan nedir yani. Özelliğiniz ne sizin nedir. Bunca dernek var Türkiye de yani sizin nedir?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim biraz önce evet biraz önce şimdi Sayın başkanım açıkça, açıkça arz edeceğim evet Sayın başkanım açıkça arz edeyim efendim, ne yazık ki bütün samimiyetimle arz ediyorum ve açıkça arz ediyorum. Ne yazık ki Türkiye de bir takım yerlerle irtibat halinde olmadan diyalog halinde olmadan ne yazık ki ve ne yazık ki sivil toplum kuruluşu tenzih ediyorum bütün sivil toplum kuruluşunu ben bunu anladım benim yargım bu. Kendiniz bağımsız bağlantısız kendi düşüncelerinizle kendi inançlarınızı sivil toplum kuruluşu faaliyeti yapmak istiyorsunuz bunu size yaptırmıyorlar Sayın başkan. Bir örnek vereyim bugün Türk ocakları var. Bugün Türk ocakları var ben Türk diline Türk kültürüne hizmet etmiş bir insanım. Yaptığı faaliyetlerin şu anda Türk milliyetçiliğine ve kendi ideoloji olan ya düşünce yapıları olan Türkçülüğe hizmet edecek düşünceler ve davranışları olduğunu sanmıyorum. Görüyorsunuz bir takım şeyler yani izliyorsunuz anlıyorsunuz diyorsunuz ki haaa bunları diyorsunuz şunlar, şunlar, şunlar. Birileri yönlendiriyor belli oluyor Sayın başkanım. Haa komuta ve kontrol altına girmediyseniz işte o anda savaş başlıyor. Dolandırıcı oluyorsunuz, sahtekar oluyorsunuz, komplolarla vurduruluyorsunuz, açık açık gelip söylüyor.”

Mahkeme Başkanı:" Yani şu sizin beyanınızdan bütün sivil toplum kuruluşlarından bütün bütün sivil toplum kuruluşlarının.”

Sanık Taner Ünal:”Bütün sivil toplum kuruluşu tenzih ederim dedim.”

Mahkeme Başkanı:" Başkalarının yönlendirmesi altında mı çalıştıklarını söylüyorsunuz.”

Sanık Taner Ünal:”Hayır öyle söylemiyorum ama ben bu”

Mahkeme Başkanı:" Bir tek fikren siz mi kurtardınız sizin dernek mi kurtardı.”

Sanık Taner Ünal:”Hayır kesinlikle öyle bir şey söylemiyorum. Şimdi bizim derneğimizle ilgili maniplasyonlar bizim derneğimizin etrafında halktan çok insanın toplanması olmuştur yani bir yürüyüş yapıyoruz seksen bin kişi katılıyor o döneme kadar yüz tane sivil toplum kuruluşu geliyor yüz kişiyi bir araya getiremiyor. Hemen örneği vardır bizden çok kısa bir süre önce Adana da yüz sivil toplum kuruluşu bir yürüyüş yapacak oldu yüz kişiyi yürütemediler. Biz bir miting yaptık Türkiye’de ilk defa otuz sene sonra bir milli his ve heyecan şölenine dönüştü. Haa bir anda şey odağı olduk bizde burada olacağız şekline dönüştü. Şimdi tabi benim bu yaşadığım travmaları benim bu yaşadığım sıkıntılar halka yansımadı bunlar kendi içimizdeki olaylar. Yansıtmadık bunları vatandaş bilmedi ama kendi içimizde de biz bunları yaşadık ben yaşadım. Birileri bu dernek içerisine girmek istedi birileri bizde bu arada herkesi sanki bir şey gibi gördük yani Gladio gibi NATO gücü gibi herkesi yav birisi işte bu derneğe geliyorsa Allah Allah yani bu da bizim vehmimiz oldu. Bunlar da telefon görüşmelerimize yansımış ve bizde abartılı bir şekilde bir takım insanları suçlamışız.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sizin bu görüşme içinde geçen paşa kellelerini torbaya doldurulması ihtilal örgütü olmaları konusu sorulduğunda şöyle demişsiniz. İhtilal yapmayı düşünen şahıslar Fikri Karadağ ve Alaaddin Parmaksız’dı. Bu fikri açıklayan Fikri Karadağ’dı. Hatta Alaaddin Parmaksız’ı göstererek işte benim Genelkurmay başkanım bu dedi. Bu arada bütün görüşmelerde Muzaffer Tekin’den talimat alır gibi konuşuyorlardı. Kendisiyle telefonla irtibat halindeydiler bende bu durumdan rahatsız olmuştum bunlara tepki gösterdim ve dernekten ayrılın dedim. Bunla ilgili basın açıklaması yaptım. Dengesizlikten kaynaklanan bir açıklama yaptığını düşündüm. Bu şahısların nereden güç aldığı konusunda bir bilgim yoktur. Bunların araştırılması yerinde olur şeklinde beyanınız olmuş dernekten ayrılmaları konusu ve paşaların kelleri doldurulması konusunda. Sizin beyanınız avukat huzurunda verdiğiniz beyan bu beyanınıza ne diyorsunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim Sayın mahkemenin huzurunda açıklamış olduğum beyan tamamıyla gerçeklerdir. Sayın mahkemenin huzurunda açıklıyorum tekrar açıklıyorum, benim bu fikir ve düşüncelerim o günkü yaşamış olduğum kaos ve karmaşa ortamında çok abartılı olarak dile getirdiğim düşüncelerimdir. Ben bunlara kesinlikle ve kesinlikle sonradan bunların tabi emniyette sorgudasınız mesela doksan saat seksen beş saat net sorgu altında kaldım. Psikolojisi bozuluyor insanın sabahleyin küçük bir iki yüz miligram şey getiriyorlar kek getiriyorlar akşamleyin de diyorlar.”

Mahkeme Başkanı:" Sizi bu şekilde zorladılar mı bunları söylemeye?”

Sanık Taner Ünal:”İnanın yok zorlamadılar.”

Mahkeme Başkanı:" Eee tersini tersini de söyleyebilirsiniz.”

Sanık Taner Ünal:”Yılıyorsunuz yani orda mesela Sayın.”

Mahkeme Başkanı:" Yani pek ala tersini de söyleyebilirsiniz orda. Orda tersini de söyleyebilirsiniz.”

Sanık Taner Ünal:”Sayın başkanım.”

Mahkeme Başkanı:" Tertemiz insandır iyidir hastır dersiniz niye kötülüyorsunuz yani.”

Sanık Taner Ünal:”Sayın başkanım, şimdi kötüleme değil. Bakın bir şey söyleyim e telefon konuşması ortaya koyuyorlar. Bu konuşulmuş mudur evet konuşulmuştur diyorum. Şimdi söylenmiştir diyorum. Şimdi yüksek heyetinizin huzurunda ben iki gündür ifade veriyorum. Dün biraz ifade verdim ve siz bir şey söylediniz yoruldunuz mu diye. Ben hayır yorulmadım dedim lütfettiniz çok çok teşekkür ederim sonra kestiniz. Ben dedim yoruldum efendim dedim o zaman ara veriyoruz dediniz. Gittim ben yemeğimi yedim şey yaptım geldim. Şimdi.”

Mahkeme Başkanı:" Sözümüz şimdi, şimdi içinde geçerli yani biraz ara yorulduysanız ara veririz.”



Sanık Taner Ünal:”Evet çok teşekkür ederim yani çok çok teşekkür ediyorum. Şimdi bakın sorgudayız sabahleyin diyorlar ki efendim kahvaltı saatiniz geldi. Kahvaltı ne, iki yüz miligram yani küçük bir kek şu kadar bir kek ondan sonra yanında da küçük bir meyve suyu. Yani ben 95 kilo adamım. Yani bu benim bir kıymığıma bile gitmiyor ve oturuyorum aç bir vaziyette elim ayağım titriyor. Ondan sonra akşam oluyor günde iki defa yemek veriyorlar. Akşam oluyor diyorlar ki evet yemek vaktiniz geldi gidin sanıyorum ki gene hiç olmazsa bir simit bari getirecekler gene şu kadarcık bir kek efendim bir şey meyve suyu. Şimdi, kardeşime bile sordum ya dedim bu kekle meyve suyundan başka dört günde bir şey vermediler. Abi dediler onu da dediler fazladan konuşsun diye ilaçlamış da olabilirler dediler. Yani yüksek heyetinize affınıza sığınarak söylüyorum şey değil. Şimdi bir baskı altında gerilim altında gerilim altında ne dediğinizi tam artık öyle bir noktaya geliyorsunuz ki bir ara iflas ettim zaten dedim ki kardeşim konuşamıyorum artık dedim ya. Konuşamıyorum birincisi dedim açım ikincisi enerjim bitti. Ben dedim elli küsur yaşında adamım benim bir sağlığım bu kadarına dayanmıyor dedim dört gündür de uykusuzum. Şimdi öyle bir psikolojide oluyorsunuz ki ya artık diyorsunuz bu görüşme bitsin de konuşma hı, hı dedim dedim işte onu da söyledim bunu da söyledim neticede söyledim diyorsunuz. Ama şimdi bakın yüksek bir mahkemenin yüksek huzurundayım her şeyi bana açık açık ifade etme fırsatı veriyorsunuz. Bende bunları yüksek heyetinize en doğru bir şekilde aktarıyorum ve yeminle aktarıyorum yukarıda Allah var yüksek bir heyetin karşısındayım inanın samimi düşüncelerimle aktarıyorum. Ben çekinecek olsam ben önce Halit Bozkurt’dan korkarım açıkçasını söyleyim. Ben Muzaffer Tekin’den niye çekineyim veya Fikri Karadağ’dan. Yani ben yüreği olan gerektiğinde, gerektiğinde her türlü tavrı koyabilen ha biraz önce arz ettiğim gibi gidip kendi kendine lan vurun kim vuracaktı beni deyip de bir sürü kurşun yiyen bir adamım. Benim hiçbir şeyden korkmam korksam zaten bu faaliyetleri yapmazdım. Hiç kimseden ve Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmam birde mahkemelerden korkarım açıkçasını söyleyim bunun dışında kimseden korkmam. Ha şimdi o da hukukun üstünlüğüne inandığım için korkarım bir ceza alamın çoluğuma çocuğuma bir leke olacağını düşünürüm. Altı tane çocuğum var en küçüğü altı yaşında en büyüğü 25 yaşında mühendis. İki defa evlendim mecburen eşim rahmetli olduğu için işte iki tane çocuğum var onlara tutunarak hayatı yaşamaya çalışıyorum biri sekiz yaşında biri altı yaşında onlarla yoksa ben şimdiye ölürdüm bu kadar acı ve strese dayanamazdım. Yani çok aşırı baskı ve şey altında kaldığıma inanıyorum. Bir zulüm altında kaldığıma inanıyorum ve bunlar yani böyle bir gerilim altında olmuştur Sayın savcım. Tamam tamam diyorsunuz evet dedim dedim yani şey bitsin istiyorsunuz çünkü o sorgu mesela üç yüz sayfa dedi Sayın savcı Sayın başkanım üç yüz sayfa değildi ilk önüme koydukları. Kısala kısala üç yüz sayfaya indi. Bin küsur sayfa bilgisayarda metin verdi azaldı. Yani bu bir gerilim yani dört gün içerisinde bunu yetiştirmemiz lazım diyorlar bir şeye itiraz ediyorsunuz diyorlar, diyolar kardeşim itirazın varsa söyle birazdan savcıya diyorlar. E savcıya da bir şey söyle e not aldım şunları şunları savcıya arz edeyim diye o sorgu sonunda savcıyı da göremedim. Emniyetteki ifademin bu kadar önemli olduğunu bilseydim yüksek huzurlarınızda ifade verdiğim gibi çok çok hepsini ölçe biçe tarta tarta verirdim ve 15 gün gerekirse emniyette sorgumu devam ettirirdim. Her noktada önüme konulacağını bu şekilde bilmiyordum.”

Mahkeme Başkanı:" Avukatınız var yanınızda.”

Sanık Taner Ünal:”Avukatım Barodan avukatım geldi efendim şimdi ilk defa sorgu gelince. Sorgu önüme konunca Avukat Hüseyin Kaya bana dedi ki Taner bey dedi ben böyle bir sorguya senin girmeni istemiyorum susma hakkını kullanmak istiyor görüşme istedi benimle vardır bunlar şeylerde ara verdiler. Ben dedi senin susma hakkını kullanmak istiyorum dedi. Dedim benim adaletin karşısında utanacak hiçbir şey yapmadım Hüseyin bey dedim. Ya burada dedi inanmadığın şeyler yaşayacaksın dedi. Bu sorgu dediğin şey senin bildiğin gibi olmaz dedi. Çok büyük travma yaşarsın ve neticede dedi belki inanmadığın şeylerde söyleyebilirsin ben senin yerinde olsam dedi susma hakkını kullanırım dedi. Ben dedim hiç benim utanacağım korkacağım hiçbir şey yok hayatım boyunca hukukun aleyhinde bir iş yapmadım hukuka karşı ters bir duruma düşecek bir iş yapmadım sorgumu vereceğim dedim ve o şekilde bir karar verdim onun üzerine avukatım dedi ben o zaman dedi çekiliyorum dedi. Yani bu sorguda bulunmayacağım ama dedi avukatlığına devam edeceğim dedi. Orada da avukatlığına devam edeceğim ama sorguda bulunmak istemiyorum diye beyanda bulundu Barodan bir bayan avukat çağırdılar.”

Mahkeme Başkanı:" Sonra dedikleri çıktı mı?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Sonra avukatınızın dedikleri çıktı mı?

Sanık Taner Ünal:”Ben iyi ki o ifadeleri verdiğimi inanıyorum. Bazı bu, bu tür ifadelerde belki aşamada şey yani maksadını aşan bazı konuşmaları iyi değerlendiremeden evet olmuştur evet olmuştur evet dedim dedim. Bunları söyledim. Ama hakkımdaki pek çok iftira ve mesela işte mektuplardı şunlardı bunlardı hepsini açık açık orda net bir şekilde cevap verdim ve bunlar da uzun uzun araştırıldı. Bu iddialar Sayın savcılık makamları tarafından emniyet tarafından ve neticede ilk celsede tahliye oldum efendim. İyi ki bu ifadeyi açık bir şekilde vermişim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bu emniyet ifadenizde tutanakta da belirtilmiş zaman zaman ara verilmiş. Avukatınız huzurunda alınmış ve bir takım sorulara hatırlamıyorum bilmiyorum şeklinde cevaplarınız var.”

Sanık Taner Ünal:”Tabi var.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ama bu soruya özellikle açıklama getirmişsiniz.”

Sanık Taner Ünal:”Evet, evet.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kendi beyanınız.”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi hatırlamıyorum bilmiyorum. Evet.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Avukat huzurunda verilen bir şey ve diyorsunuz işte ben şu kadar kitap okudum dergi çıkarıyorum. Konferanslar veriyorum, panellere katılıyorum, uzun süre konuşmaya da alışkın bir insansınız yani sizin için bu konuların sıkıntı yaratmaması gerektiği kanaatindeyim. Bu açıklamalardan sonra yine yapmış olduğunuz bir telefon görüşmesiyle ilgili”

Sanık Taner Ünal:”Ben buna da bir cevap vermek istiyorum.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Mehmet Fikri.”

Sanık Taner Ünal:”Bir cevap verebilir miyim Sayın savcım.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Tabi buyurun tabi buyurun.”

Sanık Taner Ünal:”Affınızı arz ediyorum. Şimdi iki saat bir buçuk saat bir konferansın en fazla süreceği üç saattir. Bir konferans vermek farklı bir şey bir sorgu da ifade vermek çok çok farklı bir şey. Yani bir konferansa hazırlanmak çok farklı bir şey orda 90-80 saat tabi zaman zaman git dinlen vesaire deniliyor ama dört gün sürekli olarak bir sorguda kalmak ve ifade vermek çok farklı bir şey siz bunları taktir edersiniz. Bide bu sorguda bana ben bu porno komplosuyla karşı karşıya kalmam nedeniyle maneviyatım sarsıldı. Hani şey yani bir şeye girdim psikolojik durumum bozuldu. Yani insanın.”

Mahkeme Başkanı:" Yani ikisi de farklıdır diyorsunuz o çok farklı şeyler.”

Sanık Taner Ünal:”Çok çok farklı psikolojim bozuldu ve neticede mahkemede huzurunda da bu bir porno denilen şeylerin bilgisayarıma virüsle yerleştirildiği ortaya çıktı aklandım ikinci celse de şey oldum ama psikolojim bozuldu yani bütün şey sorgu boyunca ben eşime ne diyeceğim böyle bir şey nasıl benim bilgisayarımda çıkar. Neye böyle oldum ne yaptım filan gibi bir şey yaşadım travma yaşadım orda. Yani bir an önce bir şey çıksın savcıya kendimi anlatayım. Yani bir derdimi anlatayım ben nasıl böyle bir şey yaparım ben nasıl böyle bir suçlamada kalabilirim. Böyle bir şey durumda kaldım yani acı bir durum bunu anlatmak çok zor. Yani belki alelade bir insan için böyle bir suçlama normal gelebilir bazısı gülüp geçebilir bile ama siz toplum önünde bulunmuş bir insansınız böyle bir iddiayla karşı karşıya kalmak insanın bütün kimyasını bozuyor. Yani bütün şeyiniz değişiyor efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Savcı bey buyurun.”



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”6 Ekim 2006 tarihinde Turgay isimli şahısla yaptığınız bir telefon görüşmesi var burada şöyle diyorsunuz. Olabilir de şimdi oradaki heyet bir heyecan bir fırtına meydana getirdik biliyor musun şimdi bunları erteliyoruz. Birileri gidiyor o adamı tespit ediyor. İşte o adama gidiyor ilk baş bak kardeşim bilmem ne kardeşim şimdi bu memlekette o kadar çok üniforma taşıyan bilmem ne yapan o kadar çok vatan haini var ki anladın mı bayrak diyorsunuz. Anladım diyor. Bayrak düşmanı Allah kitap kuran düşmanı o kadar çok insan var ki, bunların çoğu MOSSAD’a çalışıyor. P nokta notta ve ortada işte kimisi askeriz kimisi emniyet mensubuyuz diye dolaşıyor. Vatandaş da bunları görünce işte sanıyor ki ya diyor gerçekten de diyor ben diyor bir şeyle muhatap oldum anlatabildim mi onun için. Turgay anladım diyor siz şimdi hazır orda bir yol aldık e oranın programına uygun olarak bir şey yapıp ne kadar yapabilirsek yapalım düşüncesindeyim anladım diyor. orda baya bir olay oluşturdum ben yani şimdi bugün bize bir güzergah ayarlamaya çalışıyor emniyet pazartesi günü onun işini pekiştireceğim. İşte iki kilometre bayrak açacağız dedim. Yani ne yapıp edip orda bir şey başaracağız. Orda da zaten bir gün önce iki gün önce televizyon programları yapmak suretiyle orda halkı meydana çekerim. Turgay bende öyle düşünüyor şöyle düşünüyorum abi insanlar oruçlu olacağı için sinir kat sayıları çabuk sinirlenme olasılığı çok yüksek oluyor. En ufak bir şeyde bir tatsızlık çıkar mı diye düşünüyorum diyor siz hayır canım niye tatsızlık çıksın ben merak etme orda millete marş söyleteceğim, birlik, kardeşlik, dostluk anlatabildim mi. Yani insanlara şey yapacağız orda motive edeceğiz. Dedikten sonra onun da Hasan Hüseyin’den bahsediyorsunuz. sizde diyorsunuz onun da kafasında bir sürü şeyler belirdi. Şimdi Cumhur konusu Cumhur sağlam bir adam değil çünkü bilmediğiniz çok şey var. Yani cumhur sonradan mahkemeye dilekçe vererek ismini Fayt olarak değiştirmiş Fayt e Mos Yahudilerin kullandığı bir isimdir. Çerkez Yahudileri kullanır. Bu adam MOSSAD’a çalışmış uzun yıllar ve akrep lakabıyla 12 Eylülde bizim arkadaşlarımızı işkence yaparak birçok arkadaşlarımızın ölmesine sebep olmuş bir adam ve ben bunu kendisine de itiraf ettirdim. Ondan sonra da ona karşı tavır aldım. Ya onlar o günde kaldı diyor. Ya sen onlar o günde kaldıysa biz dün dündür bugün bugündür diye yaşamıyoruz Turgay dedikten sonra devamında. Yani onları yıkmak bir dakika sürmez bir dakika. Vatan onurmuş bilmem ne yapmış bunların hepsi dış güçlerin kurdurduğu dernekler. Alaaddin Parmaksız’ın ki de öyle Fikri Karadağ’ın ki de öyle. Ben hepsinin şeylerini biliyorum. Yani bu ortada dolaşan ne varsa bunların hepsinin kırdıkları fındıkların kabukları benim cebimde hepsi pentagondan talimat alıyorlar. Ben onların hiçbirisini yani onların ömrü var ya on dakika televizyon konuşmamda biter bu işler kolay işler değil. Ama şu anda yol almamız lazım. Tıkanma noktasındayız biz bunu aşmak için ne yapmak lazım bir yerden bir meşaleyi tüttürmek lazım zaten. Bu işi onla bırakmayacağım. Şeklinde görüşmeniz devam ediyor ve biraz ilerleyen bölümde bundan sonra yürüyeceğiz kardeş artık yollara düşeceğiz ne gerekiyorsa yapacağız Türkiye çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya yani ben Genelkurmay ile görüşüyorum ee geçende Genelkurmay başkanının şeyle konuştum ee emir subayıyla görüştüm. Epey iki, iki buçuk saat görüştüm. Bir sürü konuları biliyorum. Türkiye çok tehlikeli bir noktada ve Türkiye de bir sivil toplum hareketi oluşması mecburiyeti var. Halk desteği oluşması mecburiyeti var. Turgay evet bunun mecburiyeti var abi doğru söylüyorsun. Siz de hani yani Türkiye elden gidiyor yoksa bak başbakan ne dedi hemen gelin dedi geçirilen üzereler her yeri ele geçirmiş noktadalar. Emniyeti memniyeti bilmem neyi yarın ufak bir hadise yaratacaklar hep burası okunmuyor ne kadar vatansever varsa bizim dernekle alakası olup olmaması mümkün değil. Türkiye de sessiz bir darbe yapılacak hukuk vasıtasıyla hep her yolla yapılacak anlatabildim mi? Turgay anladım tamam abi. Onun için yani milli bir direniş diriliş milli bir diriliş ve direniş hareketi meydana getirmek lazım Türkiye de. Şeklinde telefon görüşmeniz devam ediyor.”

Sanık Taner Ünal:”Açıklayım “



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Burada gene Mehmet Fikri Karadağ’ın derneğiyle ilgili pentagondan emir aldıkları şeklinde bir beyanınız var diğer beyanlarınızı da açıklarsanız memnun olurum.”

Sanık Taner Ünal:”Tabi efendim şimdi bu konuşma biz bu görüşme Sayın başkanım biz Diyarbakır da bayrak yürüyüşü yapacaktık. O münasebetle yapılmış bir görüşmedir ve arkasından da Diyarbakır da biz bayrak yürüyüşü yaptık yani yürüyeceğiz dediğimiz emniyetin güzergah tespit ediyor dediğimiz müracaat etmiştik biz önce güzergah bulamadıkları için bize olur vermediler daha sonra bir güzergah tespit edildi bize güzergah tespit edileceği söylendi ve bize orda müsaade verildi. Şimdi diğer görüşmeler diğer şeylerimse sürekli arkadaşlarım bu Halit Bozkurt ve diğer şahıslar tarafından işte biz devlet olarak şöyle düşünüyoruz işte biz askerden emir alıyoruz falan gibi arkadaşları çelmeye çalışıyorlardı. Bende bu çelmeye engel olmak maksadıyla yani tam yürüyüş yapacağız bizim Antep de güvendiğimiz bir teşkilatımız sevdiğimiz bir insan var başında. Onu da kaybetmeyelim düşüncesiyle kendisiyle yaptığım birazcık maksadını aşmış bir konuşma. Şimdi buradaki hukuk yoluyla ele geçirme hadisesi de sürekli o zaman basında hükümetin bir hukuk darbesi yapma şeklindeki görüşleri vardı. O anki o görüşle söylenmiş sözler yani buna inanıyor muyum şu anda inanmıyorum. Böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Etkileşimle söylenmiş bir şey. Ben bütün samimiyetimle söyleyim dedem bana her zaman şunu söylemiştir zaman zaman o zamanda gazetelerde yazı yazdığım için bir iki şikayet konusu falan olmuştu oğlum dedi hiç çekinme mahkemelerde gerekler ortaya çıkar derdi. Mahkemelerde yüksek vicdan ve onur sahibi yüksek adalet duygusuna sahip hakimler ve çok kıymetli savcılar vardır derdi. Onlara dedi her şeyi açık ve berrak bir şekilde anlattığın müddetçe dedi her mahkemede dedi alnın açık bir şekilde girersin. Alnın açık bir şeklide çıkarsın dedi. Onun için ben hiçbir şekilde bir hukuk adamının bir yapılanma bir örgütlenme filan içerisine bütün samimiyetimle söyleyim gireceğine de inanmıyorum. Şimdi bir kapıdan içeri girersiniz ben memuriyetimde de bunu yaşadım. Altı seni DSİ de hizmette bulundum. Kapıdan girerken çok farklı fikirleri sahiptim belli bir süre sonra DSİ’leştim. Yani o yeşil beni o da hala yeşil bir DSİ tabelası görsem hemen bi giriyorum içine oh diyorum kendi kurumuma girmişim gibi halbuki ayrılalı 25 sene geçti. Hala bu hazzı tadıyorum. Şimdi kesinlikle ve kesinlikle bu duyguya düşünceye sahip değilim ama laf olsun diye yaptığım görüşmeler bunlar. Konuşmalarımda maksadını aşan konuşmalar. Ha şu var. O dönemde bu Cumhur Fayt ile ilgili dediğim düşünce o günkü benim şahsi kanaatimdi. Kendisine de sormuştum zaten ve o nedenle de ayrıştım. Birisi bana anlattı. Yani gelip giden çok oluyor anlatan da çok oluyor. İsim olarak da hatırlamıyorum yav dedi sen bu adamı dedi derneğe aldın ama dedi. Bu dedi size dedi zararlı sonuçlar doğurabilir dedi kendisiyle otur her şeyi dedi açıkça bir konuş. Sen kimsin nesin ne iş yapıyorsun. Dedi ben sana başka bir şey demeyim dedi. Arkadaşlarımızdan birisi mi kim yani birisi söyledi bunu tam şey olarak çıkaramıyorum aradan süre geçti ve bende kendisiyle konuştum bu Halit Bozkurt ile bi ilişkileri oldu bir şeyler oldu dedim Cumhur bey siz sen kimsin kurumun ne necisin nedisin dedi ben emniyetten ayrıldım dedi. Efendim işte benim lakabım şuydu bilmem neydi şu oldu bu oldu deyince dedim kardeşim sen bizimle çalışamazsın. Kusura bakma biz bu koşullar altında senle çalışamayız dedim ve kendisiyle ayrıştık. Olay budur yani ordaki olay da odur, yani tabi onlar da bir dernek üzerinde o vatan ve onur diye bir dernek kurma teşebbüsüne girdiler zannedersem. İşte levha filan aynısını bizim şeyin yaptırdılar o vatan ve onur dediğim hadise de odur. Yani bizim etrafımızda biz bir vatansever bir faaliyet yaparken değişik dernekler ortaya çıkmaya başladı kimi uzaklaştırdıysak veyahut da kimle ilgili bir kopma hadisesi meydana geldiyse yeni bir dernek yapılanması ortaya çıkmaya başladı. Tabi bende arkadaşlarımı bunlardan korumak için biraz maksadını aşan konuşmalar yaptığımı düşünüyorum bugün için. Yani ben bunların pentagondan falan yönlendirildiğini filan sanmıyorum. Süreç içerisinde olayları çok daha geniş yargılama ve düşünme imkanım oldu. Şuna inanıyorum yani bazı şeyleri okudum inceledim araştırdım bunlar zaten kitapçılarda da satılan yüzlerce binlerce kitap var bunlar da pek çok bilgiler yer alıyor. Türkiye de pentagon tarafından oluşturulmuş veya pentagon adı altında yani pentagona bağlı oluşturulmuş bir takım yapılanmalar olduğunu ve Türkiye üzerinde Türkiye masası ve Türkiye üzerinde bunların işte bir takım vakıflarla derneklerle bağlantıları bunların hepsi zaten uzun uzun yayınlandı hatta Mustafa Yıldırım isimli yazarın bununla ilgili sivil örümceğin ağında diye bir kitabı var hepsi kaç para yardım edilmiş ne girmiş ne gitmiş bağ ve bağlantıları çok şey geniş şekilde yayınlandı bununla ilgili yine çok bir sürü yayın ortada bunlardan da etkilendim ama böyle bir kuruluşlarla filan bu kadar yeni kurulan şeylerle pentagonun filan uğraşacağını hiç sanmıyorum yani.”


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin