Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 18 Mayıs 2010 tarihli oturum açıldı



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə2/12
tarix08.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#92866
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

Mahkeme Başkanı:" Efendim burada işte soruldu size detaylı bir şekilde burada anlatabilirsiniz burada sıkıştırma yok herhangi bir şey yok rahat rahat nasıl oldu onu anlatın bize.”

Sanık Taner Ünal:”Hayır, hayır Sayın başkanım onu anlatıyorum zaten. Evet, evet şimdi dolayısıyla bu sorgu tutanaklarını biz kabul ettik ama mesela buradaki konuşmalarda yani içinden bazı şeyler ben mesela burada Mesut beye bazı konuları çok açık ve net bir şeklide söyledim. Dedim kardeşim dedim niye bunlar dedim oluyor niye bu tür tartışmalar ve bu arkadaşı dedim görevden alın dedim. Sen genel sekretersin dedim bunu kendisine tebliğ et ve kesinlikle dedim onlar mesela yok burada. Hiçbir teşkilatımızda dedim bir daha hiçbir kişinin basın mensubuyla tartıştığını kavga ettiğini duymak istemiyorum dedim.”

Mahkeme Başkanı:" Size okunan telefonun yarısı kesik mi diyorsunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Hayır efendim ekleniyor ulanıyor bir şeyler yapılarak öyle kurulduğu düşüncesindeyim ben.”

Mahkeme Başkanı:" Yani eklenmiş mi? Eklenmiş şekline mi bunda ekleme yok. Yani o telefon görüşmesi size okunuyor.”

Sanık Taner Ünal:”Ben şimdi biz Mesut Sezer ile Sayın başkanım o konuyla ilgili yedi sekiz tane görüşme yaptık. Yedi sekiz tane görüşmemizin içerisinden bir tanesi seçiliyor. Diğerleri de hepsi alt alta konulsa arz etmek istediğim husus o. Benim ne demek istediğim ne yapmak istediğim olayın bütünü nedir niçin bu olay olmuştur niçin bu konuşmalar olmuştur ve ben bunu niye yapmışım hepsi ortaya çıkacak. Yoksa ben jandarma genel komutanıyla bir görüşme yapsam zaten izleniyorum kapıdan çıktığım andan itibaren izlemeye alışmış alınmışım. Evim dinlenmiş bürom dinlenmiş bütün hayatım izlenmiş. Hatta 90 saat sorguladılar ordaki sorguyu yapan polisler kendi arasında konuşuyorlar yav diyorlar biz bu adamı niye bir suç işlediğini bulamıyoruz niye acaba diyorlar. İşlemem ki dedim bende. İşlemem ki ben 54 yaşında adamım. Hayatım boyunca ülkeye vatana millete hizmet etmişim. Bir suç mu işlemem lazım illa dedim. Onun için yani telefonda insan gayri ihtiyari her şeyi söyler. Bunun bir delil olarak kabul edilmesinin hukuki bir dayanağı olmayacağı kanaatindeyim. Her şeyi söylersiniz adama yalan söylersiniz. Adam maniple etme amaçlı her şeyi söylersiniz eee şimdi ne yapılıyor bir komplo mantığıyla bir yerden bir konuşma alınıyor bir sene sonraki konuşma başka bir yeri alınıyor üç ay sonraki konuşma bir başka yeri alınıyor hepsi bir araya getiriliyor ve bundan bir diyor ki hah işte bu adamın tablosu budur. Dünde arz ettiğim gibi benim asıl yaptığım iş bu süreç içerisinde zamanımı en çok harcadığım şey araştırma yazılarıdır. O konuyla ilgili görüşmelerim açıklansaydı Türk dil kurumu başkanıyla görüşmüşüm Türk tarih kurumu başkanıyla görüşmüşüm bir sürü profesörlerle görüşmüşüm gecem gündüzüm bu araştırma yazılarını harcanmak için uzmanlarla görüşerek geçmiş bunların hiçbiri yer verilmiyor. Onlar mesela verilse Sayın mahkemenin huzurunda şu olacak haa demek ki bu adam bu adamcağız tarih için, tarih Türk tarihi için, Türk kültürü için hazırla çalışmalar yapan bir adam. Bu işlerle alakası olmayan bir adam şeklinde bir imaj olacak. Ortada demişten komuştan laftan sözden başka hiçbir şey yok zaten Sayın başkanım. Yani bir sanal bir şey yaratılıyor bir suç yaratılmaya çalışılıyor. İki tane şey var bir şey var 11 Ağır cezada yargılandığım bir dava var. Artı bir de içişleri bakanlığı sorduk.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim soruyu anladınız değil mi?”

Sanık Taner Ünal:”Anlattım a cevabını da verdim efendim tabi.”

Mahkeme Başkanı:" Verdiniz buyurun.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Vehbi Şanlı ve İbrahim Gül’ü tanıyor musunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Evet tanıyorum.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kimdir bu kişiler size yakınlıkları nedir?”

Sanık Taner Ünal:”Vehbi Şanlı bir dönem Konya il başkanlığımızı yapmıştır ve kendisiyle ilgili bir haber çıkması üzerine o şeyde Konya da bir şirketle ilgili bilemiyorum çok mazide kalmış bir şey ufak bir gazetede haber çıktı ve bu haberi bize gönderdiler. Bunun üzerine kendisini çağırdım dedi Sayın başkanım bende dedi derneğe zarar vermek istemem bunlar dedi gerçeklere aykırı iddialardır dedi ama dedi madem böyle bir takım iddialar var. Ben dernekten dedi istifamı arz ediyorum dedi ve dernekten ayrıldı. Çok kısa bir dönem görev yaptı.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”İbrahim Gül?”

Sanık Taner Ünal:”İbrahim Gül, çok eskiden tanıdığım yani gazete döneminde tanıdığım daha sonra Türkeli dergisine de yazı gönderen zaman zaman da daha sonra da avukat olan zaman zaman da kendisiyle görüştüğüm bir kişi idi yıllardır da görüşmüyorum.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Dernekle, dernekle bağlantısı var mıdır?”

Sanık Taner Ünal:”İbrahim Gül’ün dernekle bağlantısı olmadı efendim. Bildiğim kadarıyla şahsen bizimle bizim hiçbir zaman derneğimize şey üye olmadı ve gelip gitmedi.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Halit Bozkurt üye oldu mu?”

Sanık Taner Ünal:”Halit Bozkurt üye oldu ve istifa etti. İstifasını istedim istifa etti ve zaten ihraç ettik.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Salih Zeki Balaban?”

Sanık Taner Ünal:”Salih Zeki Balaban da üye oldu ve onun da istifasını istedik o da istifa etti.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Niçin istifasını istediniz?”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi dün de Sayın mahkemeye arz ettim ben tabi kendisini pek önce tanımıyordum. İstanbul’a geldim ve tarihle ilgilendiğim için Salih Zeki Balaban paşa çok önemli bir insandır Türk tarihinde. Anadolu’ya mühimmatı stok ederek kaçırılmasını sağlayan kişidir Beykoz’dan. Bu nedenle bir sempati duydum. Büyük bir muhterem de zamanında tarihe mal olmuş bugün hürriyetimizi ve nefes alıp belki vermemizi borçlu olduğumuz şahıslardan bir tanesinin torunu diye bu şekilde saygı duydum ve babası emekli bir subay. Dedesi yine bir emekli subaymış paşaymış bilmiyorum. Böyle ailede bir şey var filan babası da bize müracaat etmişti ve davet etti beni. Evlerine gittim. Üç dört gün evlerinde kaldım annesi güzel yemekler yaptı filan bunun hürmetine işte ne diyorsa ama orda anladım çocukta bir psikolojik rahatsızlıklar var. Ailesinden de bu konuda ufak ufak bazı şeyler söylendi ve biraz idare ettim işte ne konuşuyorsa dinledim. Kalbini kırmamaya gayret ettim fakat belli bir süre sonra bu olaylar beni de aşırı şekilde rahatsız etmeye başladı yani onun dengesiz olabileceğini düşündüm davranışlarım ve kendisine dedim kardeşim bir daha beni arama dedim. Lütfen dedim benimle münasebetini kes dedim. Bir gün sert bir şekilde konuştum. Ondan sonra irtibatım kalmadı. O arada zaten istifasını da istemiştim. İstifasını da almıştım.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”5 Temmuz 2006 tarihinde Vehbi Şanlı ile İbrahim Gül arasında yapılan bir telefon görüşmesi bu size daha önce sorulmuş. Bu görüşme içerisinde bir rapordan bahsediliyor. Hatırladınız mı okuyum mu size?”

Sanık Taner Ünal:”Okuyun efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Önce hal hatır sorduktan sonra İbrahim, efendim reis. Vehbi, valla billa yemin o diyorum senin adın da adına bende çok mutluyum. İbrahim, ya sen nasıl bir adamsın böyle. Vehbi, şimdi dede diyor ki, eskileri bırakın diyor tamam mı eskileri bırakın. Eskilerden diyor hiçbir şey eskiden siz diyor her şeyi yanlış veya doğru yapmışsınız. İbrahim, bırakın diyor Vehbi. Eskileri diyor bırakın yeni diyor bir şey yapın yeni bir yol tutun diyor. İbrahim, çok güzel. Vehbi, hafta içinde diyor İbrahim bey gene bir gelsin diyor. İbrahim, geleyim reis. Burada dede diye bahsettikleri bir şey var kimdir dede biliyor musunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Hangi tarihte olmuş Sayın savcım?”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”5 Temmuz 2006.”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi efendim, Vehbi Şanlı’yı 2005 yılı Aralık ayında istifasını aldık veyahut da Ocak ayı başıydı. İstifasını aldık bu tarihten sonra zannedersem bir görüşmemiz olmadığı kanaatindeyim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”İbrahim ile görüşüyorlar zaten burada bir dede tekrar gidelim bir oluşum yapalım şeklinde.”

Sanık Taner Ünal:”Bilmiyorum efendim dede kimdir? Demek ki bizden sonra bir takım faaliyetler mi var neler var bilemiyorum.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Evet. Vehbi Antalya’ya gideceğin gün şey yap oraları geçeriz yav reisim inan var ya. İbrahim, ya ben hayatımda gördüğüm en ilkin en dürüst en onurlu insan ona minnet borçluyum. Arkadaşımız efendim. Vehbi, bak ben sana bir şey söyleyim mi bak seninle ilgili burada var ya bugün yeni daha yeni ayrıldık daha yeni arabaya bindim vallahi neler anlattı biliyor musun? İkimizle ilgili ikimizin ilişkileri ile ilgili Allah şahidimdir ne seni tanır ne beni tanır ne anlattık. Ne benim tanıdıklarımı tanır ya adam bir halvetsi var yani doğrusunu Allah bilir biz bilmiyoruz, yani ne olduğunu. İbrahim, yok kalp gözü açık bir insan yani kalp gözü açık ne dedi reis benle ilgili özet olarak. Vehbi, yav dedi yani etmişler dedi yani şey yapmışlar dedi yani ben kendisine söyleyeceklerim var dedi. İbrahim, tamam. Vehbi, o bizim o girdiğimiz sıkıntılar var ya. İbrahim, doğrudur, Vehbi ne diyor biliyor musunuz yani bir bir verdiğiniz yerde bir diyor şey diyor sizi kurtarmış vallahi diyor yani ölümün eşiğinden defalarca dönmüşünüz diyor. Yani şimdi tabi ama bundan sonra iyi olacak inşallah reis. Ben iki aydır varya Allah’a şükür valla ben ikisini görmeye başladım, ben faydası çok oldu, diye devam ediyor. İbrahim, öbür tarafta öbür hafta gidelim inşallah Cuma günü ordayım ben şimdi emekli albay Fethi Kıran diye birini tanıyor musun reisim? Vehbi, kim abi. Emekli kurmay albay Fethi Kıran. Valla duymadım hiç reisim. Ha bizde ilgili o şeyler vardı ya. Lar onu yazan adam bu diyor. bizle ilgili o şeyler var diye onu yazan adam bu. Vehbi, he. İbrahim, onu yazan adam şeyde benim yanımda bizim benim genel sekreterim var ya teşkilatta sağ olsun bugün operasyon yaptı rapor şu an çantamda duruyor üstat. Şu an önümde yanımda sana, sana öbür hafta getireceğim. E başta sen varsın, başta sen varsın vesaire vesaire diye şeyler var. Yazan adam bu Fethi Kıran emekli kurmay albay Fethi Kıran bu atılma mı emekli mi diye soruyor Vehbi, İbrahim, atılma da olabilir. Vehbi, Allah Allah, İbrahim, ha resim reisim bunu kimden öğren bunu bi araştırmasını yapalım. Fethi Kıran (1kelime anlaşılamadı) öyle mi? İbrahim, ha hayati önemli bir şey. Bu önemli olmasının sebebi şu işte rapor bak şu an elimde hani MİT’e yazmışlardı ya bizim genel sekreter getirdi sağ olsun. Şimdi rapor burada orda, Salih Zeki Balaman var ya üstat. He. Salih Zeki Balaban var ya. He. Onun arkadaşı yazmış. Bunun arkadaşıymış bu adam. Vehbi, Salih Zeki. İbrahim, yav deli Zeki vardı ya deli İstanbul’dan gelen adam. Vehbi, he he. İbrahim, raporu yazan bu ve arkadaşı reis. Ha anladım. Hatırladınız mı bu raporu. MİT’e yazılan bir rapordan bahsediliyor?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim bu konularla hiç ilgilenmem bir de bizden ayrıldıktan sonra anladığım kadarıyla altı yedi ay sonra şahısların arasında geçmiş bir konuşma bir de biraz önceki Zeki Balaban ile ilgili.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Devamı var bitiriyim ondan sonra şeyinizi alıyım. Bak şöyle yazıyor benim dernekle olan temasım İstanbul il sorumluluğu yapan ve aynı zamanda VKGB genel başkan yardımcısı Salih Zeki Balaban’ın yoğun tavsiyesiyle olmuştur. Salih beyin babası Recep beyde emekli subaydı. Vehbi, evet. İbrahim falandı filandı raporu bunlar yazmış. Vehbi, anladım reis. İbrahim, tamam reisim mesela diyor ki, dernek özel kuvvetler komutanlığını bir sivil şubesi gibi çalışmaktadır. Taner Ünal kendisine komutanım başkanım denilmesinden çok hoşlanır. Vehmi, onları biliyorum biliyorum hepsini biliyorum. Şeklinde beyanı var. Hatırladınız mı?”

Sanık Taner Ünal:”Evet yazmışlardır, yazmışlardır efendim. Ben bilmiyorum böyle bir şeyi hatırlamıyorum yalnız bu da şu var, Zeki Balaban ile ilgili bizim psikolojik sorunları olduğunu düşüncemiz burada da doğrulanmış oldu deli diye. Yani böyle bir rapor yazdı yazmadı bilemiyorum şahıslarla ilgili. Etrafında ne tip adamlar olduğu zaten dengesiz olan veyahut da derneğe zarar verme düşüncesi olan insanları dernekten o zaman uzaklaştırdık. Bunlardan birisi de Zeki Balaban bir diğeri Vehbi Şanlı. Şimdi ortada tabi hep iftiralar dolaşıyor. Hep bir takım kirli bilgiler dolaşıyor bu bilgiler doğrultusunda da insanlar bir şey yazıp çiziyor. Olabilir, ama bunların bizimle hiçbir ilgi ve alakası yoktur efendim.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Emir Gürses’i tanıyor musunuz?”

Sanık Taner Ünal:”Hayır tanımıyorum da Emin Gürses’in Türkeli dergisinde yazılarını arkadaşlarımız yayınladılar ama kendisini kendisiyle şahsen hiçbir görüşme yapmam mümkün olmamıştır.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”37. celse de Emin Gürses, mahkeme başkanı Devrim Seminay, Seminay ile yaptığım görüşmede kuvai milliyenin iki örgütünün CIA ile alakalı olduğunu öğrendi, söyledim. Bunlardan biri Taner Ünal biri de Fikri Karadağ’dır. Bunu kendi etrafındaki adamların konuşmalarından duyuyordum. Ben bunları Muzaffer Tekin ile yan yana hiç görmedim şeklinde beyanı var. Bu beyanlarına ne diyorsunuz?”

Sanık Taner Ünal:”İftira diyorum efendim. kesinlikle ve kesinlikle yukarıda Allah’ım şahittir ve en ufak bir herhangi bir kurum ve kuruluşla irtibatım olsaydı muhakkak bunlarla ilgili belge ve delil söz konusu olurdu. Hayatım boyunca yerli veya yabancı hiçbir kurumla kuruluşla vakıfla dernekle veya bir devlet kuruluşuyla MİT’ti, jandarmaydı, istihbarattı en ufak bir şekilde bir ilgim ve ilişkim kesinlikle söz konusu olmamıştır, kesinlikle olmamıştır. Ben yaptığım bütün hizmetlerin parasını yukarıda Allah şahittir kayıtlarla da ortadadır. MASAK soruşturması bile yapılmıştır hakkımda. Neticede bir banka kayıtlarının bilgisayar kayıtlarına geçmesi nedeniyle doğan bir yanlışlıktan dolayı banka hesabımda görünen 210 Euro bulunabilmiş onunla ilgili soruşturma açılmıştır. Bunlar hep beni aklamıştır. Hiçbir konuda hiçbir şekilde, kesinlikle ve kesinlikle hiçbir ilgim ilişkim görüşmem tasarrufum olmamıştır. Olduğunu şu kadarcık bile ispat etsinler 35 yıllık yazı hayatımı bırakırım ki benim hayatımda çocuklarımdan sonra en önemli şey odur ve bir daha da yazmam. Şu kadarcık bir bilgi delil getirsinler mümkün değildir çünkü ilgim ilişkim irtibatım olmamıştır efendim ve bu konuyla ilgili de her şeyin üzerine bütün varlığım üzerine yemin ediyorum burada. Kesinlikle ve kesinlikle ki, ben hayatım boyunca açıkça söylemek gerekirse SOROS hareketlerine karşı Amerika’nın Türkiye üzerinde kurmaya çalıştığına inandığım emperyal veyahut da Avrupa birliğinin Türkiye üzerindeki kurmaya çalıştığı emperyal hareketlere karşı mücadele etmişimdir. Yaptığım tek siyasi mücadele budur, bunun dışındaki yaptığım hareket bilim ve kültür hareketidir. Ha siyasi olarak yaptığım tek hareket Amerika’ya karşı durmaktır. Amerika’nın veya Avrupa birliğinin Türkiye üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığını yönlendirme yaptığını düşünüyorum. Güneydoğudaki olayların o şekilde oluştuğu kanaatindeyim. Bir takım bağımsız şey sözde özgü demokratikleşme vesaire gibi faaliyetlerle ülkenin ayrıştırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Bununla ilgili birçok bende bilgi sahibiyim ve bunlarla ilgili bilgilerimi hep yayınladım, benim yapmış olduğum tek siyasi harekette budur. Ne hiçbir zaman hayatımda ne Tayyip Erdoğan hakkında ne bir başkası hakkında ne şu hakkında ne bu hakkında hiçbir kimse hakkında siyasi menfi bir faaliyette bulunmadım. Yapmış olduğum tek siyasi faaliyet de budur benim durumumdaki bir insanın da bu takım şeylerle suçlanması bir iftiradır efendim. Dilin kemiği yoktur.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Amerikalılardan size herhangi bir teklif geldi mi?”

Sanık Taner Ünal:”Hayır.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ahmet İzzet Dağıstanlı ile yaptığınız 06.10.2006 tarihli bir telefon görüşmesinde şöyle bir beyanınız var. Taner Efendim . izzet, aşikar diyorum oynandı ardık. Taner, hıh bana bana 15 gün evvel Amerika kanalından. İzzet, hı. Taner, İran’a savaş yapmak kaydıyla yani aramızda kalsın bunları hiç kimseye söyleme. İzzet, hı, hı. Taner, İran’a savaş açmak kaydıyla başbakanlık teklif edildi. Ulusalcı diyorlar Türkiye de bir şey gelecek sende zorluyorsun yıkılmadın önünü açalım ama diyorlar tek şartımız var. İran’a savaş açarsın açacaksın. Bunlar paranoya gibi gelir yani ilk şeyde şey olmaz da. İzzet, evet. Siz, e şimdi Türkiye de demek ki yapılmak istenen bir takım şeyler var operasyonlar var. Kusura bakmayın kardeşim bir adamı tersledik mersledik doğruydu yanlıştı ben bunları gündeme getirmem ama bilmen bakımından söylüyorum şeklinde bir beyanınız var. Bu beyanınızda ne demek istediğinizi açıklar mısınız?”

Sanık Taner Ünal:”Şimdi efendim İzzet Dağıstanlı’nın ben ağzını aradım orda. Çünkü benimle ilgili bu şekilde dedikodular dolaşıyordu ve bu dedikoduların da bu arkadaşın bulunduğu çevre etrafında üretildiği şeklinde bir takım bilgiler vardı. Konuşmanın tam metni incelenirse bunun bir ağız arama şeklinde olduğu anlaşılır bu tür dedikoduların nasıl çıktığı nerden çıktığı hatta çok daha değişik iddialar vardı, bunu anlamak için zarf attım. Yani bu bir telefonda benim zaten telefon görüşmelerim genelde incelendiğinde bu tür delile konu olan, hepsi bir şeyi araştırma mahiyetidir. Yani ben kendim etrafımda bir istihbarat yapılanmasına filan sahip değilim, ben bir şahısım bir vatandaşım neticede yaptığım bütün iş bu. Bunun için açıp direk nereden duyuyorsam veyahut da hangi zeminde böyle bir şey olduğunu aleyhimde bir yalanın fokurdamaya başladığın duyuyorsam mesela Emin Gürses’in, CIA ile ilişkili dediğini duysaydım muhakkak şekilde ona da bir şekilde ulaşırdım ve onunla da bu minval üzerine bir şeyleri araştıran bir telefon görüşmesi yapardım.”

Mahkeme Başkanı:" Zarf atardınız.”

Sanık Taner Ünal:”Mecburen ne yapayım efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Nedir bu zarf atma?”

Sanık Taner Ünal:”İşte şimdi araştırıyorum efendim, araştırıyorum yani bir kişiden.”

Mahkeme Başkanı:" Yani araştırmanın karşılığı zarf atma mıdır?”

Sanık Taner Ünal:”Hayır bu halk arasındaki tabiridir bunun yani kişiyi bir şeyi öğrenmek için bir dedikodu var mahiyetini öğrenmeye çalışıyorsunuz. Mahiyetini öğrenmek için o kişiyi deşelemeye çalışıyorsunuz ve diyorsunuz ki evet diyorsunuz böyle bir şey var. Ben bunu yaptım. Senin bu konuyla bilgin ne gibi ne gibi etrafından dolaşa dolaşa bir şeyler söylüyorsunuz o arada o şahıs dökülmeye başlıyor. Anlatıyor diyor ki, evet diyor başkanım diyor sen diyor.”

Mahkeme Başkanı:" Yani şahıs o şekilde mi dökülür?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim?”

Mahkeme Başkanı:" Şahıs o şekilde mi dökülür?”

Sanık Taner Ünal:”O şekilde anlamaya çalışıyorum herkesin bir tarzı var. Bu benim ama özel olarak kendi kişisel gizli yaptığım yani bunu ben ne bileyim böyle mahkemelerde filan bunları hesap vermek zorunda kalacağımı. Böyle bunlar gayri ciddi mesela araştırma konuşmaları, bir şeyler öğrenme konuşmaları, bunları öğrenmek için de söylediğim bir takım şeyler bunlar.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun savcı bey.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Hüseyin Görüm ile ilk olarak ne zaman nerede tanıştınız?”

Sanık Taner Ünal:”Hüseyin Görüm’ü Nihat Gürkan vasıtasıyla tanıdım.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ne zaman, nerede?”

Sanık Taner Ünal:”Nihat Gürkan ile birlikte kendisi şeye gelmişti efendim derneğe gelmişti zannedersem Şubat ayının ortaları veya sonlarıydı 2005 yılı, o zaman daha dernekle ilgili kuruluş çalışmalarımız devam ediyordu. Kuruluş müracaatını vermiştik ama kuruluş faaliyetlerimiz sürüyordu. Bu çerçevede Nihat Gürkan beyle birlikte geldiler.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ne kadar tanıyordunuz Hüseyin Görüm’ü?”

Sanık Taner Ünal:”Bir insan bir insanı gördüğünde ne kadar tanırsa o kadar tanıyabildim yani.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Siz alınan ifadenizde.”

Sanık Taner Ünal:”Yani daha öncesi bir tanışıklığım söz konusu değildi. Onun için fazla tanımıyordum yani.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”06 Şubat 2006 tarihli sizin beyanınız alınmış. Şöyle diyorsunuz, Halit Bozkurt soyadını hatırlamadığım Baran albay ve ismini hatırlamadığım üçüncü bir kişi benim 96 yılında iş verdiğim bir kooperatife üye olmayı üye olarak girdiler. Daha sonra da bu kişilerin istihbarat adına görev yaptıklarını ve bu kooperatife benim işimi bozmak için girdiklerini ve benim işimi bozmakla görevlendirdiklerini ifade etmişlerdi. Yıllar sonra Halit Bozkurt derneği kurma aşamasında iken yine karşıma çıktı. Hasan Kundakçı paşayı derneğe alma fikri öncelikle benden çıktı. Beni de bu konuda Nihat Gürkan ve Halit Bozkurt teşvik ettiler. Nihat beyin de emekli asker olduğu söyleniyor. Derneği kurarken Hasan Kundakçı paşa bana sen okuyan yazan bir insansın derneğin plan proje işlerini sen yürüt ancak teşkilatlanma işlerini Nihat Gürkan’a bırakacağız dedi. Benim de bu iş kafama çok yatmamasına rağmen Hasan Kundakçı paşaya sesimi çıkartmadım. Daha sonra Nihat Gürkan teşkilatı kurmak için benden bir takım onaylar istiyor bende veriyordum. Daha sonra yaptığım araştırmalarda Nihat Gürkan’ın İstanbul’dan Ankara’ya kadar bir hat oluşturacak şekilde uyuşturucu kaçakçısı kaçakçı mafya olduğunu daha sonradan öğrendiğim kişilere vermişti. Kendisi de bu konuyu bana açıkça ifade etti ve bana getirdiği Hüseyin Görüm Sayın başkanım beni Nihat Gürkan gönderdi. İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Düzce, Ankara teşkilatlarını bana ve benim adamlarıma verdi. Bu hat bizim, biz bu hatta uyuşturucu işi kaçak petrol işi ile akla gelen her türlü işi yaparak çalışacağız ve ne kadar para istersen önüne yığacağız dedi. Bu şekilde beyanlarınız var. Hüseyin Görüm sorumu bitireyim ondan sonra.”

Sanık Taner Ünal müdafii Av. Engin Çelik Kadıgil söz almadan konuştu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:" Efendim bi soruyu anlayalım soru nedir bakalım.”



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Hüseyin Görüm size bu sözleri nerede ne zaman söyledi, Nihat Gürkan yanında var mıydı söylerken tek başına mı söyledi açıklar mısınız?”

Sanık Taner Ünal:”Efendim, şimdi ben bunların dün ifadesini verdim şimdi içiş, bu hadise şöyle; içişleri bakanlığı sorgusu sırasında intikal eden konular bunlar. Bunların intikal etmesinin sebebi de dernekteki bazı arkadaşlarımıza bizim aleyhimizde ifade verdirilmesinin bir şoku vardı bizde. Yani hiç ummadığımız arkadaşlarımız çıktı dernekte yolsuzluk yaptığımız şeklinde halbuki derneğin defterlerini onlar tutuyordu, kayıtlarını onlar tutuyordu, genel kurullarını onlar yapıyordu. Dört beş arkadaşımız bu şekilde bir ifade verdi ve birden karşımızda gördük. Şimdi, böyle bir şey içerisinde psikoloji içerisinde ve sürekli benim etrafımdaki arkadaşlarımı suçladılar. Onlar da bir takım ifadeler verdiler, bu olan bitenler hakkında. Bu ifadelerde tabi bana soruldu. Bende bunlara evet bazı şeyler olmuştur şeklinde cevap verdim ve üzerinden yazılmış olan şeylerin üzerinden tekrar tekrar düzenlenerek bunlar geçti. Şimdi, ben bunların dün Sayın mahkemeye açıkladım biz burada Mustafa Alpay’ın etkileşiminde kaldık efendim, asıl mevzu odur. İşin doğrusu budur yani mahkemedeki verdiğim ifade doğrudur. Mustafa Alpay’ın etkileşiminde kaldık. Mustafa Alpay, Halit Bozkurt ile birlikte bir gün şöyle bir kağıt getirdi önüme attı Halit Bozkurt. Bu ne biliyor musun dedi, evet dedim. Bilmiyorum dedim nedir bu dedim? Bu dedi işte eroinin dedi okullarda nasıl dağıtıldığına dair dedi bir pakettir bu iş böyle dağıtılır dedi. Ben dedim hiç bilmem bunu dedim. Böyle bir şeyi hiç görmedim duymadım nasıl olduğunu da bilmem. İşte dedi bunu dedi Hüseyin Görüm ile İbrahim Özcan yapıyor dedi. Şimdi, tabi daha önce daha sonra ikinci tutanaklarda incelediğimde İbrahim Özcan’la muhtelif benim hakkımda filan görüşmeleri var şeyin Halit Bozkurt’un, Ergenekon iki iddianamesi diye gazetelerde geçiyor oradan indirdim ve İbrahim Özcan sürekli benimle ilgili Halit Bozkurt’a bilgi veriyor veyahut da dernekle ilgi muhbirlik yapıyor ve Halit Bozkurt da anlatıyor işte onu diyor şöyle yok edeceğiz böyle edeceğiz işte İçişleri Bakanlığı şusu yürüyor filan yanlış hatırlamıyorsam ve kontrol edilemez, yani her şeyinde Halit Bozkurt’un zaten bana tavır koymasında şeyi şu oldu biz her yere dedi sözümüz geçiyor sana geçmiyor. Sen dediğimizi yapmıyorsun, dediğimizi yaparsan seni işte şu yaparız bu yaparız. Ama dediğimizi yapmazsan, senin dedi yerin cezaevi. Ben bende hep şunu söyledim, ben dedim bir fikir ve düşünce adamıyım, inanmadığım hiçbir şeyi bana söyletemezsiniz. İnanmadığım hiçbir şeyi bana yaptıramazsınız. Ben yapmış olduğum bütün faaliyetlerin parasını cebimden karşılıyorum inanmadığım hiçbir şeyi de bu güne kadar yapmadım söylemedim. Ben Allah’ın huzuruna çıktığımda bir ilahi adalet günü olacağına inanıyorum. Bu ilahi adalet gününde de vereceğim hesabın düzgün olmasını istiyorum, bana dedim yanlış yaptıramazsınız. Şimdi burada biz maniple edildik, aldatıldık ben bunu daha sonra daha iyi gördüm ve zannedersem ve ben bu konuyla ilgili olarak İbrahim Özcan’ı çağırdım. Aldatılmamın asıl sebebi burada ortaya çıkıyor. Meğerse İbrahim Özcan ile birlikte tasarlıyorlarmış bu işleri. Neden birbirleriyle yazışıyorlar duruşma tutanaklarında belli. Şey duruşma diyorum sorgu tutanaklarında belli. İbrahim Özcan’ı çağırdım. Çünkü utandım Hüseyin Görüm’e dedim böyle bir şey sorsam yav sen eroinci misin ayıp olur. İbrahim Özcan’ı çağırdım, dedim kardeşim dedim bu ne demek ne yapıyorsunuz siz dedim böyle bir şey olur mu dedim arkadaşların huzurunda. Efendim dedi işte biz dedi böyle bir şeylere dedi işte hafifte dedi tevessül ettik falan filan bir şeyler oldu dedi ama dedi şuydu buydu filan deyince bende menfi bir şey oluştu düşünce oluştu ve bu düşünceyle bu beyanlarda bulundum. Ama şimdi daha iyi ve net bir şekilde görüyorum. Olay tamamıyla bir komplo ve bizi orda maniple ettiler, aldattılar ve bizim böyle bir düşünceye sahip olmamıza sebep oldular ve bu tür beyanlar vermemize sebep oldular efendim. İşin doğrusu budur yani ve Sayın mahkemede verdiğim ifade doğrudur.”

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Mehmet Fikri Karadağ ile Hüseyin Görüm’ü aynı anda mı tanıdınız?”


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin