T.C.
İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2009/191
CELSE NO :24
CELSE TARİHİ :18.12.2009
BAŞKAN : KÖKSAL ŞENGÜN 20209
ÜYE : HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298
ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266
C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954
C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924
KATİP :AHMET ELMALI 116766
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün Üye Hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan Mahkeme Heyeti tarafından 18.12.2009 tarihli oturum açıldı.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Ali Çelebi, Mehmet Haberal, Mustafa Dönmez, Levent Ersöz, Fatih Hilmioğlu ve Adil Serdar Saçan dışındaki tutuklu sanıklar Cezaevinden getirildi.
Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Tutuksuz sanıklardan İlyas Çınar ile sanıklar müdafileri; sanıklar Adnan Türkan ve Tunç Akkoç müdafii Av. Ceyhan Mumcu, Av. Servet Bora, sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Kadir Kartal, sanık İlyas Çınar müdafii Av. Hanife Çakmak, sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Birol Başaran, Hüseyin Vural Vural, İlyas Çınar ve Adil Serdar Saçan müdafii Av. Celal Ülgen, aynı sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz, sanıklar Adnan Bulut ve Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Seçil Özdikmenli, sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu, İstanbul Barosu gözlemcisi Av. Kaşif Töre Ağanoğlu, Av. Hasan Murat Topçuoğlu, sanık Gürbüz Çapan müdafii Av. Mehmet Danışman, sanıklar Mehmet Şener Eruygur, Rıza Ferit Bernay, Hasan Atilla Uğur müdafii Av. Filiz Esen’in geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora söz istedi, verildi.”Efendim başlamadan önce bizim usulen bir hakim reddi talebimiz var onu arz etmek istiyorum efendim. Üyelerinizden Sedat Sami Haşıloğlu’nu reddediyoruz, dilekçemizi arz edeceğiz çok kısa bir açıklama yapacağım izin verilirse. Muhterem başkan, bundan önceki 1. Ergenekon davası duruşmasında da bir takım avukatların ve şahsen benimde imzası bulunan Sedat Sami Haşıloğlu hakkında çekilsin talebinde bulunmuştuk. Fakat bir türlü çekilmiyorlar. Bu defa Tunç Akkoç müdafii olarak Sedat Sami Haşıloğlu’nu reddediyoruz. Efendim Sedat Sami Haşıloğlu Çatalca sulh Ceza Mahkemesi hakimi iken, hanımının dayısı için güya tabiri caizse kelepir bir arsa almak için ihaleye girmiş ve yardım etmiştir. Şöyle ki, bizzat Sedat Sami Haşıloğlu tarafından teminat yatırılmıştır. Bu teminat şöyle yatırılıyor bu bizim arzımız Fadime Arıkan hanımefendinin iki dilekçesinde de mevcuttur. Şöyle diyor; bunun şahitleri de var dosyamızda, önceki dosyada da var zaten bu delillerin hepsi. Şoförünü gönderiyor banka müdürü istiyor. Hakim beyin imzası lazım diyor. Hakim bey bu 40 000 dolar teminatı nerden alsın diye benden sorarlar gerekçesi ile gidiyor bir döviz bürosunda dolduruyor, teminatı yatırıyor fakat ihale hakkındaki paranın tamamını yatırmıyor çünkü Danıştay o arsa üzerindeki yapıyı bozmuştur sadece tarla kalmıştır. Bunun üzerine bizzat Sedat Sami Haşıloğlu, taa İstanbul’dan gelerek Fadime Arıkan’ın ifadesine göre kendisini tehdit ediyor, ver parayı diyor. Fadime Arıkan diyor ki, sizde bilirsiniz ki bu para iade edilemez. Müddetinde yatırılmadı hazineye irat kaydettim. Derken kavga gürültü bu Fadime Arıkan hanımefendi Gaziantep’e sürülüyor. Sedat Sami Haşıloğlu’da bu dilekçemizde belirttik bu hadiseden bir ay sonra İstanbul’a tayin oluyor, İstanbul hakimi olarak. Daha sonra bu mahkemeniz üyeliğine İstanbul hakimi olması sebebi ile atanıyor. Şu durum karşısında, şu durum karşısında ha bu dosya hakkında şikayet var mı var. nasıl var bizim yüksek hakimler kuruluna müracaatımız var arz edeceğiz. Fadime Arıkan’ın iki dilekçesi var. onu da arz edeceğiz bu durum karşısında muhterem başkan, üye Sedat Sami Haşıloğlu Adalet Bakanı’nın Demokles’in kılıcı gibi baskısı altındadır. Bu şu demektir; eğer bizim arzuladığımız gibi bizim arzuladığımız gibi bir kanaat belirtmezsen dosya elimizde demektir. Biz sayın üyeye çekil dedik çekilmediler. Benim kanaatim odur ki.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Avukat bey bir dakika. Ben Adalet Bakanından mı korkacağım? Yani bakın yüz küsur celsedir beni görüyorsunuz. Adalet Bakanından korkacağım öyle mi?”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Hayır efendim ben müdafaamı tamamlayım bakın nedir şimdi.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Ben kimseden korkmam beyefendi. Yani başka hani kibardır bilmem nedir, nezaketten anlar diyebilirsiniz, nezaket etkileyebilir diyebilirsiniz ama korkma gibi bir şey, korkma, ben. Ben Adalet Bakanından korkacağım? ”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Peki olur, beyefendi biz bu durum karşısında arz edeceğim.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Bakın söylüyorum hiçbir Adalet Bakanından şu kadarcık korkmam. Beni Adalet Bakanı HSYK aracılığı ile Hakkari’ ye, Diyarbakır’a mı sürer? Şu kadarcık zerre kadar korkum yok. Bunu bilesiniz.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Reis bey müsaade eder misiniz?”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Reis beyin müsaadesi var. bunu bilesiniz. Yani benim hakkımda bu korkaklık isnadı en son yapılacak isnattır. Şu kadarcık korkmam. Bakın siz bir savcısınız, siz korkar mıydınız, Adalet Bakanından?”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ben hayatımda hiç korkmadım. Benim hakimlik hayatımı anlatsam çoğunun dudağı patlar.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Tamam öyleyse, sizden daha geri birisi değilim ben. Sizden daha geri birisi değilim. Bunu bilin, korkma diye bir şey isnat edemezsiniz. Korkma diye bir şey isnat edemezsiniz bana.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ben anladım. Sami bey ben anladım, devam edeyim mi reis bey müsaade ederse.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Korkma isnat edemezsiniz beyefendi. Adalet Bakanından korkacakmışım. Kim oluyor Adalet Bakanı?”
Mahkeme Başkanı:” Sedat bey.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” İşte bakın bu kadar net diyorum.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ha bakınız.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Bir hakimim ben.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Hayır efendim, efendim sözümü kısaca tamamlayacağım. Lafı uzatmayı fazla sevmem.”
Mahkeme Başkanı:” Avukat bey dilekçenizde var mı?”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora :”Var efendim, ( 2-3 kelime anlaşılamıyor), şu kadarını arz edeyim efendim. Bir cümlem kaldı reis bey. Bir tek cümlem kaldı.”
Mahkeme Başkanı:” Lütfen tamamlayın.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Bu dosya.”
Mahkeme Başkanı:” Tartışma istemiyoruz, tartışma istemiyoruz.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ama tartışmayı ben yaratmadım.”
Mahkeme Başkanı:” Kişiyi suçlayıcı da konuşmayın lütfen. Dilekçenizde belirtin nedir onlar?”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Bir cümlem kaldı onu arz edeyim de efendim reis bey.”
Mahkeme Başkanı:” Korkma, kimse korkmaz. Öyle korkma ne, bizim hayatımızda korkma diye bir şey yok. Hiç kafanızdan geçirmeyin öyle.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Efendim şahsınıza bir şey söylemedik ki.”
Mahkeme Başkanı:” Hepimiz için öyle. Beyefendi hepimiz için öyle. Korkma, ne işimiz var burda korksak. Lütfen. Buyrun.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ama, son cümlemi tamamlamak istiyorum izninizle.”
Mahkeme Başkanı:”Buyrun buyrun tamamlayın, ama öyle korkma falan yok, bizim kitabımızda yazmaz o.”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Ben sayın hakime, sayın hakim için şunu şöyle söylüyorum. Çekilmiyor mu? Sanıyorum hadi değiştirelim ufak tefek kafasında çekinceler olabilir. İyisi mi red talebimizi siz kabul buyurun. Hakim beyi siz kurtarın eğer hakim beye hitap ediyorum, eğer Adalet Bakanlığı tarafından bir şey gelirse onu müdafaaya da hazırım. Hiç merak etmesinler. Saygılar sunuyorum efendim.”
Mahkeme Başkanı:” Bitti mi?”
Sanık Tunç Akkoç müdafii Av. Servet Bora:” Dilekçemi arz ettim, lütfen.”
Mahkeme Başkanı:” Efendim lütfen, lütfen, doğal hak o. Doğal hak o doğal hak. Siz kızdığınız zaman, laflar söylediğiniz zaman da normal bu. “
Salonda söz almadan konuşmalar oldu, anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı:” Başka efendim bir dakika, bir dakika lütfen. Efendim bir dakika müsaade edelim. Bir dakika. Aynı kişi aynı grubun kişisi avukatı var konuşsun bakalım buyrun avukat bey.”
Sanıklar Adnan Türkan ve Tunç Akkoç müdafii Av. Ceyhan Mumcu söz istedi, verildi.” Efendim, o dilekçenin imza sahiplerinden biri de bendeniz Avukat Ceyhan Mumcu. Şimdi sayın başkanım ve sayın heyet. Dünya hukuk tarihinin en önemli davasını birlikte yürütüyoruz. Hepimizin de görevi bu davada gerçek ve adaletin bulunmasına çalışmaktır. Elbette ki gelecek kuşaklar, hukukçular tarihçiler ve yazarlar bu davayı irdeleyecekler. Burda sanık olanlar bu ülkenin en seçkin, Cumhuriyet değerlerine en bağlı vatan evlatlarıdır. Sizler de değerli yargıçlarımızsınız. Bu kadar gözlem altında olan bu davada hakkında Adalet Bakanına şikayet olunmuş bir yargıcımızın bulunması ve usuli taleplerimizin bu yargıcımızca uygun görülmemesi, ki geçen olaylarda on tane sanığın tahliyesini zatıaliniz oyları ile lütfettiniz ama bu sayın yargıcımız itiraz etti. O zaman kişilerde yurttaşlarda ve bizlerde sayın yargıcımızın bu konuda bir baskı altında olduğu hissini duyduk. Bu günkü bu sabahki dilekçemiz iyi oldu. Sayın yargıcımız kendisini ifade etmiş oldu. Bir çekince duymadığını söyledi. Ama bu burda kaldı. Bu ret talebimizi lütfedip incelerseniz kanıt yok diyordu, geçen duruşma. Şimdi biz size kanıt da bulduk. İmzada bulduk. Dilekçede bulduk. Kim olursa olsun böyle baskı altında bulunan bir yargıcın etki altında kalacağını düşünür, bu vesile ile bu açıklama ile kalmadığını söyledi ama vicdanlarının rahat edebilmesi bakımından bu reddi hakim talebimizin kabulünü biz diliyoruz. Usuli işlem yapmadan bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Buradaki tutuklu sanıkların sorgularını geciktirmek gibi bir amacımız da yok öyle bir sıkıntımız da yok çünkü yedek hakimleriniz var. duruşma başka güne ertelenmeden bu konu sonuçlanabilir. Talebimizin kabulüne karar verilmesini arz ediyorum teşekkür ederim.”
Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu söz istedi, verildi.” Sayın başkanım tabi ki tarafların en doğal hakkıdır yasal haklarını kullanacaklar ama biz de sorguların gecikmemesi için CMK 29. madde kapsamında sayın heyetin işlem yapmasını talep ederiz.”
Sanıklar Birol Başaran, Ahmet Tuncay Özkan, Adil Serdar Saçan, İlyas Çınar, Hüseyin Vural Vural müdafii Av. Celal Ülgen söz istedi, verildi.” Sayın başkan sayın meslektaşlarımın reddi hakim taleplerinin, sayın meslektaşlarımın bu celse sabahleyin acil ve ivedi diyerek ve sabah saatlerinde söz alarak yaptıkları önerinin içeriği ve bu konudaki hakları konusunda herhangi bir şey söylemiyoruz. Ancak bu söylediklerim sanıklar avukatlarının birbirleri ile olan bir çelişkisi olarak da algılanmasını istemiyorum. Ancak burada sayın meslektaşlarımızın bu istemleri, öğleden sonraki talepler bölümünde de yapılabilirdi. Daha sonra da yapılabilirdi çünkü bu gün onların yargılaması yoktu. Acil de değildi, ivedi de değildi, ve bizim ifademiz alınıyordu. O nedenle bizim dün akşam yapmaya başladığımız savunmanın bir bölümü şu anda kesintiye uğramış durumda. Bu açıdan hiç değilse bu talepleri yapmadan önce savunmanın kendi içinde birbirine saygısı gereği bizimle konuşulmasının yararlı olacağı kanısındaydım teşekkür ediyorum.”
İddia makamından soruldu.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sanıklar Adnan Türkkan ve Tunç Akkoç müdafileri sayın Av. Servet Bora ve Av. Ceyhan Mumcu’ nun mahkemenin üye hakimi sayın Sedat Sami Haşıloğlu’nu reddetmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 22 ve devamı maddelerinde sayılan nedenlerden birisine dayandırılmadığı, ayrıca soyut değerlendirmeler dışında hakimin reddini gerektiren, tarafsızlığından şüphe uyandıracak bir neden ve delil de gösterilmediği gibi CMK’ nın 25/2 maddesindeki 7 günlük sürenin geçmiş olduğu, ve red isteminin duruşmayı uzatmak amacı ile yapıldığı açıkça anlaşıldığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 31. maddesinin 1. fıkrasının b,c bendi ve 31. maddesinin 2. fıkrası gereğince red isteminin geri çevrilmesine karar verilmesi kamu adına mütalaa olunur.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
Mahkememiz üyesi Sedat Sami Haşıloğlu hakkında verilen dilekçe içeriği ve yapılan açıklamalar daha önce 2008/209 Esas sayılı dava dosyamızın 07.12.2009 tarihli oturumunda dile getirilmiş ve değerlendirilmiştir. Anılan dosyada bu durumu ileri süren sanıkların müdafileri arasında bu oturumda aynı konuyu dile getiren müdafiiler de bulunmaktadırlar. Bu hale göre ilgili sanıklar müdafilerinin bu oturumdaki beyanları ve dilekçelerine ekledikleri belgelerin ve ileri sürdükleri sebeplerin daha önceleri ileri sürülüp değerlendirildiği anlaşıldığından ret isteminin CMK’ nın 31/a ve c maddeleri gereğince geri çevrilmesine,
Bu karara karşı 7 gün içerisinde 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz edilebileceğinin ilgililere bildirilmesine oy birliği ile karar verildi, açıklandı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Sanık Birol Başaran müdafileri savunmalarına devamla.
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz savunmasının devamında:” Sayın başkan, değerli heyet dün kağıt dokümanları müvekkilimizden ele geçtiği iddia olunan kağıt dokümanlara ilişkin olarak bir takım açıklamalarda bulunmuştuk. Bu günkü oturumda yine müvekkilimizin bilgisayarında ve evinde bilgisayarındaki hard disk’te yapılan incelemeler neticesinde ele geçtiği iddia olunan dijital dokümanlara ilişkin açıklamalarımızla başlıyoruz. Bu dokümanlara ilişkin ben açıklamalarımı yaptıktan sonra meslektaşım bu dokümanların hukuki değerlendirmesine ilişkin bir takım tespitlerini yine sizlere arz edecek. Bu dokümanlardan birincisi müvekkilimin müvekkilimizin bilgisayarında yapılan arama neticesinde WD marka seri numarası olan Hard disk üzerinde yapılan incelemede, taban1.doc, ve taban2.doc olarak adlandırılan word belgeleri, bu word belgeleri müvekkilimizin 1994 ve 95 yıllarında katıldığı ve taban hareketi olarak adlandırılan bir siyasi faaliyetine ilişkin hususlar. Bu taban hareketi nasıl oluşmuştur? Öncelikle o konuda size kısaca bilgi vereceğim. 27 Mart 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul’da ilk defa Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanlıklarını kaybetmiş ve başka bir partinin adayları belediye başkanı olarak seçilmiştir. Ancak oradaki oy dağılımı göz önüne alındığında İstanbul’da dönemin Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın % 25,19 oy alırken SHP’nin adayının %20,30, DSP’nin adayının % 12,38 ve Cumhuriyet Halk Partisinin adayının da % 1.40 oranında oy aldıkları görülmüştür. Burdan da şu tespit yapılabilir ki sol oyların toplam oranı, % 34’tür. Bunun yanında belediye başkanı olarak seçilen kişinin oy oranı ise % 35’tir. Aynı durum ve benzer oranlar Ankara’da da geçerlidir. Yine 1994 yılında yapılan yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Melih Gökçek % 27,34 oy alırken, SHP’nin adayı % 26,89, DSP’nin adayı % 8,9, CHP’nin adayı da yine 30 bin civarında oy almıştır. Yine burada yapılacak olan tespit, buradaki DSP, CHP ve SHP oylarının toplamını Ankara da belediye başkanı olarak seçilen kişiden çok daha fazla olduğudur. Müvekkilimiz Cumhuriyet Halk Partisi üyesidir. Bütün bu saymış olduğumuz partiler de aslında CHP’ nin tabanını oluşturmaktadır. İşte sol eğilimli olan müvekkilimiz bu manzara karşısında duyarlılık göstermiş ve yine aynı duyarlılığa sahip olan ve aynı sol tabandan gelen kişilerle bir birliktelik halinde bir siyasi hareket başlatmıştır. Ve bu siyasi hareket 1994 yılına dayanmaktadır. Bu siyasi platform gazetelerde ve yine televizyon kanallarında da yayınlar yapmıştır. Siyaset meydanı olarak adlandırılan televizyon programına çıkılmış ve burada bu siyasi platformun tanıtımın gerçekleştirilmiştir. Bunun yanında kendileri de özgün bir gazete çıkartmışlardır. Şu anda ekranda da bu gazeteyi görüyorsunuz, gazete Taban, siyasal kültürel taşlama gazetesi olarak adlandırılmaktadır. İşte müvekkilimizin hard diskinde yapılan inceleme neticesinde ele geçtiği iddia olunan önemli belge o dönemde tamamen amatör, siyasi bir grup tarafından çıkartılmış olan bir gazetedir. Bu gazetede şu anda yine Anayasa Komisyonu başkanı olan pardon Adalet Komisyonu başkanı olan Prof. Dr. Zafer Üskül’de, İnsan hakları komisyonu başkanı olan özür dilerim. Başkanı olan Prof. Dr. Zafer Üskül’de yazılar yazmıştır. Aynı dönemde Ercan Karakaş, Metin Akpınar ve Erol Tuncer gibi isimler de bu siyasi platformu desteklediklerini, çok samimi olarak gördükleri bu siyasi hareketin ses getireceğini düşünmüşlerdir. Bu siyasi platform hakkında bilgi verilecek olursam, bu platform yapısı içersinde bir liderlik hiyerarşisi bulunmamaktadır. Taban platformunu temsilen dönemsel sözcüler seçilmiştir. Ve belirli bir merkezi bulunmamakta, daha çok insanlar kişilere ait bürolarda ve evlerde toplanarak bu gazetenin hazırlanmasında yardımcı olmaktadırlar. Bu platform peki ne yapmıştır, bu platform sadece şu anda ekranda görmüş olduğunuz gazeteyi çıkartmakla yetinmiştir. Bunun haricinde herhangi bir siyasi faaliyeti bulunmamaktadır. Şu anda ekranda görmüş olduğunuz gazetenin tarihi de bizim beyanlarımıza uygun olarak 01.02.1995 tarihini göstermektedir. Yeteri kadar katılımcı sağlanamaması ve maddi kaynak eksikliği grubun sürekliliğini kesintiye uğratmış, sonraki süreçte ise platform tamamen dağılmıştır. Bu da 1995 yılı sonlarına denk gelmektedir. Yine müvekkilimiz bilgisayarının hard diskinden ele geçirilen diğer belgede Taban2.doc olarak adlandırılan ve bir başka son bahar adlı yazıyı içeren word belgesidir. Taban platformunun 1994 yılında gerçekleşen seçimlerden sonraki son bahar mevsiminde kurulmuş olması bunun yanında bir sonraki yerel seçimlerin yeniden kazanılması hususundaki beklentiyi ifade etmek amacı ile bir başka son bahar ismi kullanılmıştır. Bu edebiyatta sıklıkla kullanılan bir ifade yöntemidir. Aynı yazı içinde ele geçen elindeki silahı örgütlü olmadığı için kullanamamaktadır cümlesi demokrasilerde ön koşul olan bir siyasi oluşumun içinde yer almak, ve siyaset bilimindeki karşılığı ile bir baskı grubu olarak hareket etmek düşüncesini ifade etmektedir. Biraz önce sayın heyet ile bir takım oy oranlarını paylaşmıştık. Müvekkilimiz bir başka son bahar adlı dokümandaki bu elindeki silahı örgütü için kullanamadığı hususunu bu oy oranlarına dayandırmıştır. Oy oranlarının toplam değeri o dönemde belediye başkanı seçilmiş olan kişiyi, kişiden çok daha fazladır. İşte müvekkilimiz bu gücü yani oyların toplamını siyasi hayatta bir birlik ve bütünlük gösterebilmek amacı ile dile getirmiştir. Yine savcılar sanıyoruz ki bu belge içersinde geçen silah kelimesinde ateşli yada kesici silah olarak algılamışlardır. Oysa ki biraz önce de söylediğimiz gibi 1994 yılındaki bu siyasi faaliyette aslında örgütlü çoğunluğu bir siyasi hareketi ifade etmektedir. Ancak tabi bu duruma aksi bir anlam yüklenilmiş olması ancak ve ancak her türlü beyandan bir suç fiili çıkarmayı amaçlayan bir düşüncenin ürünü olabilir. Ki bu durumda toplumun demokratik girişiminin önünde önemli bir engeldir. Yazı içinde geçen diğer hususların tamamı ise demokrasilerde baskı grubu olarak nitelendirebileceğimiz sendikalar ve işçi örgütlerinin fonksiyonel davranışlarına yönelik eylem tarzlarıdır. Zira demokrasilerde belirli bir siyasi grubun söz sahibi olması halkın desteğini alması ve diğer siyasi rakipleri karşısında mutlak çoğunluğa sahip olabilmesi ile mümkündür. Bu çerçevede gerek aynı siyasi kulvarda. Parti için demokrasi yollarını zorlayarak, gerekse mevcut yasalar çerçevesinde faaliyet göstererek çoğunluk olmak amaçlı siyasi hareketler başlatmak ve buna ilişkin faaliyetlerde bulunmak bir suçun konusu olamayacak nitelikteki meşru hareketlerdir. Bu iki yazının altında savcılık tarafından yapılan hedeflerine ulaşabilmek için iş bölümü yapılması yönetim kademelerine kendi yandaşlarını getirmesi önerilerinin sözde Ergenekon terör örgütü ile benzeştiğini söylenmesi ve irtibat kurulması sadece vicdan eksikliğini göstermektedir. Çünkü bilinmektedir ki her siyasi hareket dernek ve grup iş bölümü yapar ve yönetim kademelerine kendi yandaşlarını getirmeye çalışır. Bir örnek verecek olursak, MÜSİAD’da iş bölümü yaparak çalışmış, ve eski başkanını AKP milletvekili yaparak devlet kademelerinde etkili bir isim haline getirmeyi başarmıştır. Bu sadece şu anda iktidarda olan bir partinin bile bu yöntemleri siyasi platform çerçevesinde yaptığını göstermektedir. Elde hiçbir somut veri ve delil olmadan sadece zorlama yorumlar yaparak insanları suçluymuş gibi göstermek ve zan altında bırakmak Türk hukukuna yakışmamaktadır. Savcılık makamının özellikle siyasi konulardaki bu özellikleri bilmesini beklemiyoruz. Ancak siyasi konularda ve siyasi hareketlerde siyasi hareketler hususunda yorumlar yaparken bu hususlara da dikkat etmesine ve en azından araştırmasını diliyoruz. Yine dijital veriler içersinde elde edilen bir başka doküman ise unutma1.doc isimli MS word dosyasıdır. Müvekkilimiz özellikle günlük yaşantısında veya geleceğe yönelik planlar çerçevesinde bilgisayarında unutma adı altına bir word dokümanı tutmakta ve her konuda not alması gereken şeyleri oraya yazmaktadır. Bunlar görüşeceği kişiler ve yapacağı işler yanında banka hesap numaraları, mail şifreleri, müşterilerine ilişkin iletişim bilgilerinin de yer aldığı dokümanlardır. Söz konusu belge içinde Cumhuriyet Halk Partisi görüşme başlığı altında yer alan kişilerin isimleri ve karşılarındaki uzmanlık alanları siyasi bir faaliyet içersinde yer alan her kişinin kolaylıkla bilebileceği konulardır. Müvekkilimizde bu bilgilerin yazıldığı dönemde Cumhuriyet Halk Partisine yeni üye olmuş olması saygı duyduğu ve uzmanlıklarına güvendiği kişilere ilişkin olarak bir liste oluşturmasına neden olmuştur. Kısacası unutma1 dokümanı içersinde yer alan bütün yazılar onun özel hayatına iş hayatına ve siyasi faaliyetlerine yönelik tutmuş olduğu notları ifade etmektedir. Bu hususta sadece bireyler gerçek kişiler değil, aynı zamanda devlet kurumlarında da buna benzer uygulamaların olduğunu da görmekteyiz. Öyle ki, başbakanlık dahi akredite verdiği bazı basın kuruluşlarına ilişkin olarak listeler yayınlamaktadır. Bu listelerin hükümete yakın basın kuruluşlarına yer verilerek hazırlandığı da bilinmektedir. Bu çerçevede bir çok basın mensubu bu listede yer almadığından Başbakanlık binasına dahi girememektedir. Başbakanlık ve devlet kurumları dahi böylesine belgeler hazırlarken müvekkilimizin kendisi gibi düşündüğü, yada yazılarını okuduğu bazı gazetecilerin isimlerini, hele hele unutma başlığı altında sıralamış olması da zannediyoruz ki heyetiniz tarafından suç olarak nitelendirilmeyecektir. Yada daha doğru bir ifade ile savcılar bu hususa iddianame ekleri içersinde yer verdiklerine göre bu suçun bu belgelerin TCK’daki hangi suça vücut verdikleri konusunda da bir açıklamada bulunmaları gerekecektir. Yine müvekkilimizin bilgisayarında ele geçen bir başka dijital doküman, ADD tudu.doc olarak adlandırılan word dosyasıdır. Bu belge içersinde özellikle iki husus savcıların dikkatini çekmiş olmalı ki bunlar iddianameye geçirilmiştir. Bunlardan bir tanesi Emin Gürses’e teşekkür, diğeri ise Saliha hanım hukuk komisyonu üyelerinin bilgilendirilmesidir. Müvekkilimiz 2003-2005 yılları arasında Atatürkçü Düşünce derneği Kadıköy şubesinde yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. Yine müvekkilimizin 2005 yılından sonra ADD ile hukuken veya fiilen bir irtibatı herhangi irtibatı herhangi bir ilişkisi de söz konusu olmamıştır. Olsa dahi bunun yine herhangi bir suç oluşturduğu kanaatinde değiliz. Buradaki iki notu belirleyecek olursak. Müvekkilimiz Doç. Dr. Emin Gürses’e 2005 yılındaki ADD Kadıköy şubesinin üstlendiği yönetim kurulu üyeliği sırasında bir konferans için çağırmıştır. Müvekkilimizin o dönemde kendisi ile kişisel ilişkisi bunla sınırlı olup ilgili belge içersinde Emin Gürses’e teşekkür şeklinde yer alan ifade dernekte verilen bir konferans akabinde konuşmacıya teşekkür edilmesi amacını taşımaktadır. Peki neden teşekkür edilmiştir? Şu sebepten, konferansçının orada konferans vermiş olması tek başına zaten bir teşekkür nedenidir. Ancak bunun yanında sayın Gürses’ in o toplantıya kendi imkanları ile gelmesi, bu toplantının Ramazan ayında gerçekleşmesi ve Emin Gürses oruçlu olarak oraya gelmesi, ADD Kadıköy şubesindeki uygulama gereği oraya gelen konferansçılara yemek ikram edilmesi ancak kendisinin oruçlu olması nedeni ile yemek ikram edilememesi neticesinde yine kendi imkanları ile dönmesi evine. Bu teşekkür belgesinin ve teşekkür edilmesi hususundaki notu açıklamaktadır. Yine aynı belge içersinde yer alan Saliha hanım hukuk komisyonu üyelerinin bilgilendirmesi de o dönede bir derneğin aslında kendi faaliyet alanı çerçevesinde yapmış olduğu bir eylemi ifade etmektedir. Öyle ki dernekler kanununa ve dernek tüzüğüne uygun olarak dernek içersinde oluşturulmuş olan bir çalışma grubu olan hukuk komisyonu faaliyetleri ile ilgili olan bir konudur. Ve burada Saliha Karakuzulu, Saliha hanım olarak adlandırılan kişi halen ADD’nin üyesi olan Avukat Saliha Karakuzulu’dur. Yine müvekkilimizin iki sayfalık CV Birol Başaran1 dokümanı da müvekkilimizin Cumhuriyet Halk partisi kurultayında genel başkanlığa adaylığını koyduğu sırada hazırlamış olduğu bir broşürdür. Şu anda ekranlarda o broşür aslını da görebilirsiniz. Müvekkilimiz sekiz sayfadan ibaret olan bu broşürde kendi özgeçmişini yazmış, okulu hakkında iş alanları hakkında Türkiye’ ye bakışını ifade eden belli konularda bilgilendirme amaçlı bir Broşür hazırlamıştır. Bu broşürde CHP’ye aday olduğu süre içersinde delegelere kendisini tanıtmak amacı ile hazırlanmıştır. Ancak öyle zannediyoruz ki bu dokümanın içersinde Mustafa Balbay’ın isminin yer alması savcıların dikkatini çekmiş olacaktır. Yalnız bu dokümanın içersinde sadece Mustafa Balbay’ın ismi yer almamaktadır. Bunun yanında Bekir Coşkun, Ümit Zileli, Fatih Altaylı, Necati Doğru, Mümtaz Soysal, Erol Tuncer gibi isimler de yine bu broşür içinde isimleri geçen diğer gazetecilerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında CHP genel Başkanlığına adaylığını açıklamış olan bir kişinin sevdiği ve yakın düşündüğü bazı köşe yazarlarını bu broşürün içersinde yer vermesi tamamen bir siyasi faaliyettir ve kendisini delegelere tanıtmak amacıyladır. Gazeteler bireyler tarafından sevilen ve kendileri ile yakın düşünülen köşe yazırları için okunmaktadır. Bu çerçevede eğer sevmek veya yakın düşünmek suç isnadı için yeterli bir koşulsa bu durumda Cumhuriyet Gazetesini okuyan tüm vatandaşlar iddia makamının gözünde ilgili soruşturma kapsamında potansiyel şüpheli olarak adlandırılabilecektir. Diğer gazetelerdeki yazarları da katarsak yaklaşık bir milyon civarında potansiyel sözde ETÖ üyesi bulunmaktadır. Bu vatandaşlarımız her gün gazete alarak ve onu okuyarak son derece tehlikeli eylemlerini de savcılık makamı gözünde sürdürmektedir. Bu yaklaşımın mantık ve sağduyu ile açıklanabilecek hiçbir tarafı da bulunmamaktadır. Yine müvekkilimizin bilgisayarında elde edilen dokümanlardan faaliyet raporu.doc adı verilen belge içersinde yer alan hususlara da değinmek istiyoruz. Bu faaliyet raporu müvekkilimizin görev yapmış olduğu 07.12.2003, 12.11.2005 dönemi yönetim kurulu faaliyet raporudur. Söz konusu belgede aydınlanma söyleşisi, konferanslar ve konuşmacılar hakkında çeşitli bilgiler yer almaktadır. Burada dönem dönem bütün faaliyetler teker teker sıralanmış ve bu husus daha sonra yapılan genel kurulda üyelere dağıtılmıştır. Yine ekranda Eylül 2004 dönemine ilişkin bir faaliyeti görmektesiniz. ADD Kadıköy şubesi faaliyet raporunda 14.09.2004 tarihini taşıyan faaliyet raporundaki bölümde Caferağa mahallesi moda caddesi no 48/2 Kadıköy İstanbul adresi dernek binasının mülkiyeti alındı şeklinde bir ibare yer almaktadır. Bu hususta dün savcılık makamının ifade ettiği gibi faaliyet raporunda Birol Başaran ın isminin geçmediğini kolaylıkla göstermektedir. Bu belgenin aynı zamanda yasal bir zorunluluk sonucu hazırlandığını, ve genel kurulu izleyen otuz gün içersinde dernekler müdürlüğüne genel kurul sonuç bildirimi ile birlikte sunulduğunda yine belirtme gereği hissediyoruz. Bu kanuni bir zorunluluktur ve bu zorunlulukta yerine getirilmiştir. Yine o dönemde dernekler masası tarafından bu faaliyet raporuna ilişkin olarak herhangi bir suç unsuru olsaydı gerekli incelemeleri yaptıktan sonra yine savcılık makamına bildirim yapacaklarını da tahmin ederseniz. Bu belgede geçen aydınlanma söyleşisi adı altındaki paneller İstanbul Üniversitesi Mezunları derneği ve ADD Kadıköy şubesinin ortaklaşa olarak düzenlediği faaliyetlerdir. Bu paneller halen İstanbul Üniversitesi Mezunları derneği tarafından düzenlenmeye devam etmektedir. Ve sürekliliği olan söyleşiler niteliğindedir. Aynı şekilde bu belge içersinde yer alan gençlik kolu eğitim çalışmaları ise o dönemde gençlik kolları tarafından gerçekleştirilmiş olan bir takım eğitim çalışmalarından ibarettir. Bu çalışmalar kapsamında Atatürk dönemi dış politika ve ekonomi anlayışından dünya tarihine kadar bir çok konu irdelenmiş ve dernek üyesi gençlerin kişisel ve siyasi girişimi için münazaralar gerçekleştirilmiştir. Bütün okullarda siyasi partilerde ve dernekler içersinde gerçekleştirilmiş olan bu münazaraların ve eğitim çalışmalarının konferansların yine TCK ‘ya göre suç oluşturmadığı kanaatindeyiz. 27.01.2005 tarihinde gerçekleştirilen panelin konusu ise Kıbrıs Harekatıdır. Bu savaşa katılmış olan gazilerin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti siyasetçilerinin katıldığı panele Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ve Kadıköy belediye başkanı Selami Öztürk’de davet edilmiş, ancak yoğun programları nedeni ile son anda katılamamışlardır. Bu etkinlik Kıbrıs savaşı konusunda duyarlılık hisseden sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenmiştir. Kısacası sadece müvekkilimiz tarafından düzenlenmiş olan bir faaliyet değildir. Bu faaliyeti düzenleyen kuruluşlar içersinde emekli subaylar derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk Hava Kurumu, Kıbrıs Türk Kültür Derneği de yer almaktadır. Ekim 2005 alt başlığında gerçekleştirilen panel ise Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın anılması amacı ile Beşiktaş Akatlar Kültür merkezinde düzenlenen bir panele ilişkindir. Aynı zamanda Atatürkçü Düşünce Derneğinin genel başkan yardımcılığı görevini de yapmış olan Ahmet Taner Kışlalı biliyorsunuz bir terör faaliyet sonucunda hayatını kaybetmiştir. Türk siyasetinin ve akademi alanındaki önemli bir isim olan bu kişiyi anmak amacı ile gerçekleştirilmiş olan bu faaliyetin de yine TCK çerçevesinde herhangi bir suç oluşturmadığı düşüncesindeyiz ve kanaatindeyiz. Ama neden bu faaliyet raporu ile beraber iddianame ekleri içerisinde yer aldığı da sorulması gereken bir sorudur. Bu faaliyet raporunun neredeyse tamamına iddianamede bir buçuk sayfalık bir yer ayrılmış, ve Birol Başaran’ın bu etkinliklerde konuşma yapması sanki bir suçmuş gibi ifade edilmiştir. Veya böyle bir kanı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bir derneğin panel ve söyleşi düzenlemesinden daha doğal bir şey yokken. Bunun iddianameye konarak müvekkilimiz hakkında sanki şüpheli bir durum varmış izlenimi vermek çok zorlama bir yorum oluşturmaktadır. Bu etkinlikler ancak ve ancak müvekkilimizin demokratik platformlarda üstlendiği rolün ve çoğulcu demokratik yaklaşıma sahip kişiliğinin bir göstergesi olabilecektir. Zira bu etkinliklerden hiçbirisi şiddet eğilimi içermemekte, büyük bir çoğunluğu ise anma toplantıları olarak düzenlenmiştir. Konuşmaların içeriğine bakmaksızın salt konuşmacı olduğundan hareketle suç isnadına girişilmesi ve bir bağlantı varmış gibi gösterilme gayreti gerçeği yansıtmamaktadır. Bir örgüt bağlantısının bu argümanlarla savunulması gerçeğe ulaşılması noktasında hukuken sakat bir yoldur. Yine müvekkilimizin bilgisayarında ele geçmiş olan 26 Mart 2005 tarihli basın açıklaması konulu word belgesi. Bu belgede yine müvekkilimizin ADD Kadıköy şube Başkanlığı döneminde yapmış olduğu bir basın açıklamasına ilişkindir. Bu basın açıklaması basın kuruluşlarına gönderilmiş, aynı zamanda da internette yayınlanmıştır. O dönemde Atatürkçü düşünce derneği Kadıköy şubesinin internet sitesi en çok ziyaret edilen siteler arasında yer almaktadır. Bu husus o dönemde herhangi bir suç unsuru olarak nitelendirilmemiş, ve bu konuda müvekkilimiz hakkında veya dernek yöneticileri hakkında herhangi bir adli işlem yapılmamış olduğunun da göz önünde bulundurulmasını isteriz. Söz konusu basın açıklaması kaleme alındığı dönemde yaşanan gelişmeler karşısında oluşan toplumsal duyarlılık sonucunda hazırlanmıştır. İlgili açıklama içeriğinde ülkenin bütünlüğünü hedef alan ülkenin bütünlüğünü hedef alan bölücü terör örgütü yandaşlarına, bölücü terör örgütü yandaşlarına gönderme yapılarak Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğüne karşı girişilecek olan Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğüne karşı girişilecek olan her türlü eyleme karış millet olarak ve devletin tüm kurumları ile tekrar ediyorum. millet olarak ve devletin tüm kurumları ile karşı koyulması gerektiği vurgusu yapılmaktadır. Aynı dönemde Avrupa birliği sürecinde tartışılan konulardan bir tanesi olan bölücü başı Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanması konusuna ilişkin değerlendirmeler yapılmakta ve ulusal iradenin ön planda tutularak ulusal iradenin ön planda tutularak bu yönde bir girişimin toplumun demokratik tepkisine, demokratik tepkisine neden olacağı vurgulanmaktadır. Söz konusu basın açıklaması ifade özgürlüğü çerçevesinde sözler içermekte olup toplumsal hassasiyet taşınan ulusal birlik ve bütünlük hususlarına gönderme yapmaktadır. Anayasa da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirlenen ifade özgürlüğünün sınırları içersinde değerlendirilebilecek olan bu basın açıklaması suç unsuru taşımamasının yanında iddianamede inat edilen suçlamalarla arasında bir illiyet bağı da bulunmamaktadır. Öyle ki bölücü örgüt elebaşısına vurgu yapan ve onun yeniden yargılanması hususundaki kamuoyunda oluşan izlenime ve düşünceleri eleştiren ulusal birlik ve beraberlik noktasına vurgu yapan bir takım sözlerin yine TCK çerçevesinde suç unsuru taşımadığı düşüncesindeyiz. Yine söz konusu basın açıklamasının nasıl bir gerekçe ile iddianamede yer aldığı da tarafımızca anlaşılamamaktadır. Elde edilen dokümanlar arasında dijital ortamdaki dokümanlar arasındaki ismi geçen yine ulusal birlik konseyi.doc isimli word dosyasına da kısaca değinmek istiyoruz. Söz konusu belge internet üzerinden müvekkilimize ulaşmış olan bir dokümandır. Ve herhangi bir suç unsurunu da taşımayan niteliktedir ve bu belgenin bir tarafı da müvekkilimiz değildir ,ismi de geçmemektedir. Bu tür belgeler e-posta aracılığı ile hızla yayılmakta günümüz iletişim kanallarında geniş halk kitlelerine kolayca ulaşmaktadır. Bu belgenin müvekkilimizde bulunmuş olması tek başına bir suç olarak nitelendirilemez. Yine bu belgenin müvekkilimize ulaşma şeklinin e-posta yolu ile olduğu göz önünde bulundurulursa böyle bir durumda müvekkilimizin bütün e-posta ağını tamamen iptal etmesi ve bu yolla gelebilecek olan bütün dokümanları engellemek için de e-posta adresini de silmesi gerekmektedir. Bu da sanıyoruz ki akılcı bir yol olmayacaktır. Ve günümüz çağdaş iletişim araçlarına da uygun bir yol olmayacaktır. Eminiz ki sayın heyetinizin üyelerine ve sayın savcılara da her gün buna benzer onlarca e-posta gelmektedir. Söz konusu yazının ne kaynağı ne hedefi bulunmaktadır ve müvekkilimiz arasında da herhangi bir bağı da yoktur. Söz konusu belge içinde geçen kemal Alemdaroğlu’nun söylediği iddia edilen bir takım sözlere tepkilerden buna karşılık yeni yapılan açıklamalardan bu belge içersinde bahsedilmektedir. Fakat biraz önce de söylediğim gibi müvekkilim bu tartışmaların bir tarafı değildir. Yine müvekkilimin bilgisayarında ele geçirilen dijital dokümanlardan bir diğeri ise to do 14-19 Mart.doc isimli word dosyasıdır. Öncelikle burda şöyle bir açıklama bir ön bilgi vermekte fayda görüyoruz. To do olarak müvekkilimizin bilgisayarında bulunmuş olan belgeler müvekkilimizin haftalık programına ilişkin olup o hafta içinde yapılması gerekli işler husussunda hatırlatıcı notlar içermektedir. Müvekkilimiz o hafta yapılması gereken işleri Bussines ve nan Bussines olarak iki gruba ayırıp notlar almakta ve işlerini bu notlarla takip etmektedir. İşlog biraz sonra değineceğimiz işlog notları da bir önceki haftada yapmış olduğu işleri kapsamaktadır. İddianame de bunlardan bazıları alınmış olduğu gibi yayınlanmıştır. Böylece müvekkilimizin özel hayatı da kamuya açılmıştır. Bu konuda dilekçe vermemize rağmen yine de gerekli özen gösterilmemiş ve müvekkilimizin özel hayatı deşifre edilmiştir. Ek 33’te özel hayatın gizliliğinin korunması hususunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçeyi görebilirsiniz. To do 14-19 Mart dokümanı içersinde bir takım notlar yer almaktadır. Bu notlardan bir tanesi ADD Mehmet 2 milyar şeklindedir. İddianamenin 1067. sayfasında yer verilmiş olan bu dokümanda adı geçen ADD Mehmet adlı şahıs müvekkilimizin ADD Kadıköy şubesinde üstlenmiş olduğu başkanlık görevi döneminde dernek üyesi olan işçi emeklisi Mehmet Baysal’dır. İlgili kişinin isminin karşısında yazan iki milyar ise o dönemde müvekkilimizin evinde tamir müvekkilimizden evinde tamirat yaparken istenen borç tutarıdır. İlgili şahıs kişisel işlerinde kullanmak üzere borç talep etmiş, daha sonra ise müvekkilimize geri ödemiştir. Ancak tabi burada bu açıklamayı yaparken kendisinde de özür dilemeyi bir borç biliyoruz. Bu bölüm isnatlara karşılık cevaplarımızı kaleme alırken aynı zamanda gerek müvekkilimiz adına, gerekse şahsımız adına en utandığımız bölümlerden bir tanesidir Osman Özbek 2200. Osman Özbek adlı şahıs Türk Silahlı Kuvvetlerinde tümgeneral rütbesi ile hizmet vermiş olan bir kişidir. Aynı zamanda müvekkilimizin beğendiği bir yazardır. İlgili kişinin isminin karşısında yer alan 2200 ise o dönemde yeni çıkacak olan ılımlı Türkiye ipotekli ulus adlı kitabından belirli bir miktar satın alınmasına ilişkin belirlenmiş tutardır. Müvekkilimiz aynı zamanda bu kitaba ön söz de yazmıştır. İleri de bu hususa da değineceğiz. Selim Somçağ 500 yine müvekkilimiz bir iş adamıdır ve ekonomik gelişmeleri yakından takip etmektedir. Selim Somçağ da bir ekonomisttir. Bir ekonomi yazarıdır. Makro boyutta gerçekleşen ekonomik hareketler yurtdışı merkezli şirketlerde çalışan müvekkilimizin dikkatle takip etmesi gereken bir durum oluşturmaktadır. Bu sebepten müvekkilimiz Selim Somçağ tarafından kaleme alınmış olan bu ekonomik dokümanlardan yararlanmakta ve eski şirketi hakkında eski şirketini yönetirken bu dokümanlardan önemli ölçüde faydalanmaktadır. İnet, yine ilgili doküman içersinde geçen inet, internet teknolojilerinin kısaltılmış ismidir. Ek-33’de bu derneğin internet sayfasının çıktısını görebilirsiniz şu anda ekrana da bu derneği yansıtıyoruz. Müvekkilimizin o dönem müvekkilimiz o dönemde internet teknolojileri derneğinde faaliyet göstermiş ve burada bir takım çalışmalar yapmıştır. Çok kısaca bu internet teknolojileri açık sistemler, açık kaynak kodu ve özgür yazılım alanında çalışan kişi ve kurumları bir araya getirmek amacı ile kurulmuş olan bir dernek olduğunu da yine belirtme gereği duyuyoruz. Size sunmuş olduğumuz yazılı dokümanın 42. sayfasında fazla zamanınızı almamak için bu derneğin tüzüğünün 2. maddesinden alınmış olan ve dernek amaçlarını gösteren notları da yine bilgilerinize arz ediyoruz. Yine müvekkilimizde elde edilen to do 21-25 Kasım 2005 isimli dokümanda da müvekkilimizin 21-25 Kasım 2005 tarihleri arasındaki yapacağı faaliyetlerin özetlendiği görülmektedir. Bu belgede bazı kişilerin isimleri geçmektedir. Bu ismi geçen kişilerden bir tanesi Şenol adlı şahıs. Müvekkilimizin kardeşidir. Ek-35, nüfus kayıt örneği1 olarak adlandırılmaktadır. Şu anda ekranda da takip edeceğiz üzere Şenol Adlı şahsın müvekkilimizin kardeşi olduğunu bu yolla bilgilerinize arz ediyoruz. Yine ek -36’da belge içersinde geçen ismi geçen Venüs adlı şahsın da müvekkilimizin kızı olduğunu ve Ek-36’da nüfus kayıt örneğinde yine ekrana şu anda yansıtıyoruz. Venüs Başaran Amerika Birleşik Devletlerinde Ekonomi tahsili görmekte ve masrafları müvekkilimiz tarafından karşılanmaktadır. Bu sebeple alınmış olan bir nottur. Şenol’a araba planla şekline düşülen not ise müvekkilimizin kardeşinin talebi üzerine kendisine otomobil almak için finansal durum değerlendirmesi yapılmasına ilişkindir. Aynı belge içersinde geçen Erol Tuncer, eski bakan ve yazardır. Sosyal demokrasi derneği müvekkilimizin de üye olduğu Sosyal Demokrasi Derneğinde başkanıdır. Müvekkilimiz bu derneğin de üyesidir. Seçim sistemleri üzerine kitaplar yayınlanmaktadır. Cumhuriyet tarihinde gerçekleşmiş olan tüm genel ve yerel seçimlere ilişkin sonuçların yer aldığı kitaplar bir başvuru kaynağı niteliğindedir ve ayrıntılı analizler içermektedir. İlgili belgede yer alan not, bu hususa ilişkin olup kitaplardan edinmek amacı ile hatırlatıcı o hafta için hatırlatıcı bir not tutulmuştur. Müvekkilimiz ODTÜ maden mühendisliği bölümü mezunudur, yine ilgili dokümana bu konu ile ilgili düşülen not da, üniversiteden mezuniyetinin 25. yılında sınıf arkadaşları ile bir araya gelen müvekkilimizin aynı bölümden mezun kişilerle birlikte gerçekleştirmeyi planladıkları burs projesine ilişkindir. Ancak bu burs projesi gerekli desteği görmediğinden dolayı hayata geçirilememiştir. Ancak bir internet sayfası hazırlama planları ek şu anda ekranda da göreceğiniz üzere başarılmış ve bu hususta internet sayfası iletişim amaçlı internet sayfası hayata geçirilmiştir. Aynı şekilde Cumhuriyete abone, ayda 500 bin olarak düşülen not, müvekkilimizin de okuyucusu olduğu Cumhuriyet Gazetesinin tirajının arttırılması için abonelik sistemine geçirilmesi düşüncesinin bir sonucudur. Burada müvekkilimiz ticari bir kaygı taşımaksızın okuyucusu olduğu gazetenin zorlu ekonomik koşullarda ayakta kalması konusundaki samimi duygularını ilgili dokümana yazmıştır. Öyle zannediyoruz ki bu da TCK’ da herhangi bir suç olarak nitelendirilemeyecektir. USİAD’ da e ticaret olarak düşülen not, bir meslek örgütü olan USİAD’ ın üyeleri arasındaki dayanışmanın arttırılması amacıyla internet üzerinden bir web sitesi kurulması fikrine ilişkindir. Jeopolitik para ödeme ve müdafaayı hukuk dergisi para ödeme şeklindeki düşülen notlar da müvekkilimizin okuyucusu olduğu bu dergilerin abonelik bedelinin ödenmesine ilişkindir. UMAK, uğur Mumcu Vakfı komple şeklinde yazılan not ise, ilgili vakfın bilişim sektöründe hizmet eden müvekkilimizin şirketini arayarak bilgisayar donanımlarına ilişkin fiyat sormasına ilişkindir. Müvekkilimiz bu konuyla ilgili olarak gerekli araştırmayı yaptıktan sonra talep edilen donanıma ilişkin komple bedeli, komple bedeli ifade etmek için bu notu almıştır. Müvekkilimizin yine bilgisayarında yapılan inceleme neticesinde elde edildiği iddia edilen belgelerden bir tanesi ise to do 30 Mayıs-3Haziran dop isimli belgedir. Bu da yine müvekkilimizin 30 Mayıs-2 Haziran haftasın içersinde yapmayı planladığı işlere yöneliktir. Burda bazı şeyler tekrar edilmektedir. Tekrar edilmesinin sebebi de müvekkilimizin bir önceki haftadan yaptığı yapmadığı işleri bu haftaya aktarmasından kaynaklanmaktadır. Yine Erol Tuncer’den kitap al, para yolla şeklindeki laflar, sosyal Demokrasi derneğinin genel başkanı olan sayın Erol Tuncer’in hazırlamış olduğu kitaplardan bir miktar alınmasına ilişkindir. Emin Erdoğan ve Ali Belyemez isimleri sadece oraya yazılmış karşılarına herhangi bir not düşülmemiştir. Bu kişiler de yine müvekkilimizden borç isteyen arkadaşlarıdır. Yine bu hususa değinirken de kendilerinden özür diliyoruz. Mehtap Yıldız ismi yine karşısında herhangi bir not düşülmeden orada yer almıştır. Bu şahıs da müvekkilimizin şirketine almayı düşündüğü bir halkla ilişkiler uzmanıdır. Yine bu isminde neden iddianame içersinde yer verildiğini iddia makamının burada nasıl bir suç unsuru bulduğunu da yine merak ediyoruz. Yaşar Hocaya notebook olarak yazılan notta adı geçen kişi, Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu’dur. İlgili kişi müvekkilimizi arayarak dizüstü bilgisayarların teknik özelliklerini istemiş ve müvekkilimiz de bu konuya notlarının arasına yazmıştır. Müvekkilimizin uzmanlık alanı ve teknik bilgisi dolayısıyla kişisel bir danışma konusudur. Müvekkilimiz ile Yaşar Hacısalihoğlu’nun tanışıklığı müvekkilimizin ADD Kadıköy Şubesinde başkanlık yaptığı dönemde sayın Hacısalihoğlu’nu konferans vermek üzere derneğe davet etmesine ilişkindir. Nuri Koç Kurçepe isimli şahıs Cumhuriyet gazetesindeki bir karikatüristtir. Başarılı bir sanatçı olan Kurçepe tıpkı müvekkilimiz gibi karikatür sevenler tarafından yakından takip edilmektedir. Bu bir telefon sohbeti için alınmış olan bir nottur. Aynı belge içersinde siyaset başlığı altında bir takım hususlar sıralanmıştır. Bunlar destekleyenlerden yazılar istenecek özgeçmişler toplanacak, ilhan Selçuk ile randevu, broşür el ilanı haber özeti gibi notlardır. Bu bilgiler ise müvekkilimiz tarafından yıllar önce tasarlanan parti içi parti içi bir siyasi çalışmaya ilişkin yapılması gereken şeyleri gösteren notlardır. Kısaltması UVP olan Ulusal Vizyon Projesi parti içi demokrasinin var olduğu bir CHP. Borcu olmayan bir Türkiye sloganı ile ifade bulan bir siyasi çalışmayı ifade etmektedir. Bu tasarı tıpkı taban hareketinde olduğu gibi yeterli destek görmediğinden dolayı hayata geçirilememiştir. Yapılacaklar arasında sıralanan ilhan Selçuk’la randevu, SMS listesinin hazırlanması, Cumhuriyete ilan verilmesi, bayram flama hazırlanması gibi bir çok hususta yine Ulusal Vizyon Projesi çerçevesinde planlanmış olan bir siyasi faaliyete ilişkindir. Parti içi demokratik bir girişimi ifade eden UVP hareketi daha başlamadan biraz önce de ifade ettiğimiz gibi son bulmuştur. Yine müvekkilimizin dijital inceleme sonucunda müvekkilimiz den ele geçen to do 5-9 Aralık 2005 isimli doküman ise yine müvekkilimizin o hafta içersinde yapacağı işlere ilişkin bir takım notları içermektedir. Burda da yine bir takım hususlar tekrar edilmiştir. Bir önceki haftadan bu haftaya devredilmiştir. Yine söz konusu belgede sanıyoruz iddia makamı tarafından da bu hususa değinilmişti ve soru olarak da müvekkilimize yöneltilmişti. Salı günü 19 Harbiye ordu evinde yemek, Şener Paşa, Yaşar Hacısalihoğlu, Barış Doser, Deniz Tansi, Uğur Seten şeklinde yazılan not Şener Eruygur’a ADD genel Başkanlığı için öneri götürüldüğü dönemde bu konunun konuşulması üzerine yapılan bir davete ilişkindir. Buradaki belgenin tarihine dikkat etmenizi istiyorum çünkü bundan sonra yine değineceğim bir başka belgede bu belgeye tekrar atıf yapacağım 5-9 Aralık 2005 haftasından. Burada adı geçen şahıslardan Yaşar Hacısalihoğlu İstanbul Üniversitesinde Öğretim Üyesidir. Barış Doser Marmara üniversitesinde öğretim üyesi, Deniz Tansi Yeditepe üniversitesinde öğretim üyesidir ve her ikisi de aynı zamanda müvekkilimizin başkanlık yaptığı dönemde ADD Kadıköy şubesi üyeleridir. Adı geçen başka kişi ise uğur Seten’dir. Bu kişi ise o dönemde ADD Beşiktaş Şubesi başkanıdır. Harbiye orduevinde yapılan bu toplantı tamamen yasal çerçeve içinde gerçekleşen ve yaklaşan ADD Genel kuruluna ilişkin olarak istişare niteliği taşıyan bir toplantıdır. Öyle ki, ADD’nin iki güçlü şubesi iki şubesi olan Beşiktaş ve Kadıköy şube başkanları ile yapılmış olan bu toplantılar Şener Eruygur’un genel başkanlığa hazırlandığı bir dönemde bu kişilerden sözlü öneri ve görüş alması ile ilgilidir. Bu hususunda yine o dönemde ne şüpheli nede sanık konumunda olan Şener Eruygur ile müvekkilimiz arasında örgütsel bir irtibata dayanak olarak gösterilemeyeceği düşüncesindeyiz. Bu dokümanda aşağıda açıkladığımız ikisi dışındaki hususların tamamı ise daha önce belirtmiş olduğumuz konulara ilişkindir. Sadece bunlardan Cumhuriyet Strateji CD, USİAD ilişkisi kur, hususu ise yukarda yapmış olduğumuz açıklamalar dışında gerçekleştirilmiş olan bir faaliyettir. Fakat yine hayata geçirilememiştir. Cumhuriyet Strateji ekinin dolu dolu bir ek olan gündeme ilişkin bir takım hususları içeren bu derginin USİAD sponsorluğunda bir CD şeklinde Cumhuriyet Okurlarına dağıtılması amacı ile bir tasarı geliştirilmiş ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu düşünce hayata geçirilememiştir. Yine dijital dokümanlar içersinde elde edilen dokümanlar arasında işlog 12-16 Aralık 2005 ismini taşıyan word dosyası ise to do dokümanlarına to do dokümanlarının aksine geçen hafta yapılmış olan işleri planlamak amacı ile yada bunları not etmek amacı ile yazılmış olan dokümanlardır. Bu sebepten bunları da kısaca değinecek olursak. 12 Mart Aralık 2005 tarihli dokümanda ofis Mehmet Altun, Filiz, serap, akşam yemek, Turan bey utçu Murat Saydam, Ferhan şeklinde yazılmış olan bütün hepsi ve tamamı özel hayata ilişkin notlardır. Burda 12 Mart 2005 tarihinde düşülmüş olan notta, akşam yemek Şener Paşa, Yaşar Hacısalihoğlu, Mehmet Gül Bozkurt bey şeklinde düzenlenmiştir. Yine iddia makamı bu hususta hususun dikkatlerini çektiğini düşünerek bu konuda bir açıklama yapmak istiyoruz. Bu not şeklinde yazınla not, güncel siyaset ekseninde değerlendirmelerin yapıldığı ve politik konuların görüşüldüğü yemekli bir toplantı niteliğindedir. Bu toplantı müzik dinletisinden de anlaşılacağı gibi yarı eğlenme amaçlı olarak düzenlenmiş ve geçtiğimiz senelerde vefat eden MHP milletvekili Mehmet Gül’ün daveti üzerine gerçekleşmiştir. Yani bu toplantının düzenlenmesinde ne müvekkilimizin nede Şener Eruygur’un herhangi bir şeyi söz konusu değildir, insiyatifi söz konusu değildir. Organizasyonu söz konusu değildir. Yine 26 Kasım-2 Aralık 2005 tarihini taşıyan işlog belgesinde de müvekkilimiz söz konusu tarihte önce Mecidiyeköy’deki bir USİAD genel merkezinde yönetim kurulu toplantısına katılacağını not almış, daha sonra kimin tarafından düzenlendiğini hatırlayamadığı Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezinde gerçekleşen bir ekonomik toplantıdan bahsetmiştir. Bu toplantının oturum Başkanlığını Şener Eruygur yapmış, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve halen Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olan Prof. Dr. Nur Serter ve gazeteci yazar selim Somçağ da bu toplantıda konuşmacı olarak yer almışlardır. Yine güncel ekonomik değerlendirmelerin yapıldığı bu panel müvekkilimizin mesleği nedeni ile yakından takip ettiği ekonomi amaçlı, ekonominin incelenmesi amaçlı bir toplantıdır. Yine söz konusu panelin düzenlenmesinde herhangi bir rolü bulunmamaktadır. Sadece dinleyici olarak bu toplantıya katılmıştır. İşlog 5-9 Aralık 2005 isimli word dosyası burada savcılık makamı bu belgeye burada yer vermiştir. İddianame içinde yer vermiştir fakat burda şöyle bir açıklama yapma gereği hissediyoruz. Daha önce de bahsettiğim gibi to do 5-9 Aralık 2005 isimli dokümanla işlog 5-9 Aralık 2005 tarihli doküman aynı hususları içermektedir. Bunun sebebi biraz önce de değindiğimiz gibi to do 5-9 Aralık, dokümanının müvekkilimizin o hafta içersinde yapacağı notlara ilişkin olması, işlog 5-9 Aralık 2005 isimli doküman ise, o hafta içersinde yapmış olduğu hususları yazmasına ilişkindir. Bu sebepten iddia makamı sanki müvekkilimiz birden fazla Şener Eruygur ile yemeğe katılmış gibi bir izlenim uyandırmak istemiş ise de to do 5-9 Aralık haftası, ve işlog 5-9 Aralık notlarındaki hususların aynı toplantıya ilişkin olduğunu belirtme gereği hissediyoruz. Söz konusu belgede Bursa Oyak Renault. Harbiye Şener Paşa şeklinde düşülen not, müvekkilimizin eski şirketinin iş yaptığı Oyak Renault A.Ş. ‘nin yöneticileri ise ile burada yapılacak olan bir toplantı sonrasında İstanbul’da Harbiye orduevinde yemek yenileceği hususuna ilişkindir. Biraz önce de değindiğimiz gibi bu konuya ilişkin açıklamalarımızı yapmıştık. Bunları aynen tekrar ediyorum. yine müvekkilimizin bilgisayarında ele geçirilen belgelerden iddia edilen belgelerden bir tanesi de ılımlı Türkiye İpotekli Ulus isimli word dosyasıdır. Bu dokümanda belirtilen düşüncelerin tamamı müvekkilimizin kişisel görüşlerinin ifadesi niteliğinde olup ve bir takım tespitler içermektedir. Ek -43’ü şu anda açtık, ordan da şey yapabilirsiniz .bakabilirsiniz inceleyebilirisiniz. Öncelikle söz konusu doküman emekli tümgeneral Osman Özbek’in kaleme aldığı ipotekli Türkiye adlı kitabın müvekkilimiz tarafından yazılan Önsözden bir bölümdür. Önsözde belirtilen emekli oluncaya kadar susuyorlar, sonra emekli paşalar olarak zehir zemberek açıklamalar yapıyorlar tespiti bir durum değerlendirmesine dayanmaktadır. Ve müvekkilimiz bu konuda gerekli açıklamalarını, kişisel görüşünü önceki oturumlarda yapmıştır. Burada anlatılmak istenen Osman Özbek’in hem aktif görevi sırasında, hem de emekli olduğu sırada değinmiş olduğu bir takım hususlara ilişkindir. Ve bu müvekkilimizin yapmış olduğu tespitler de yine ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken hususlardır. Yalnız burada bir hususa değinmekte fayda görüyoruz. Savcılık makamının ele geç, savcılık makamı tarafından müvekkilimizin bilgisayarında yapılan inceleme neticesinde ele geçtiği iddia edilen belge ile müvekkilimizin önsözünü yazmış olduğu kitap arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu kitabı da yine heyetinize sunacağız, kanıt olarak vereceğiz, burada önsözde belirtilen tüm yurtseverlere tüm ulusalcılara, CHP’lilere ve ADD’lilere şiddetle öneriyorum. Muhakkak okuyun ifadesi yine saygın bir eserin tüm yurttaşlarımıza önerilmesi amacını taşımaktadır. Kitabın basılmış olan önsözünde ise CHP’lilere ve ADD’lilere şiddetle öneriyorum ibaresi bulunmamaktadır. Yani savcılık makamının elinde bulunduğu iddia olunan örgüt her zaman günlük yaşantımızda yazdığımız bir taslak metinden başka bir şey değildir. Yayılmamıştır, basılmamıştır. Ve sadece müvekkilimizin bilgisayarında durmaktadır. Size sunacağımız kitabın içersindeki önsözü incelediğinizde sadece tüm yurtseverlere ve ulusalcılara içtenlikle öneriyorum. Muhakkak okuyun ve okutun ibarelerini göreceksiniz. Söz konusu eser tüm kitapçılarda satılmakta, ve vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılaşmaktadır. İçerik itibarıyla önemli olan konuların değerlendirildiği kitaba ilişkin olarak şimdiye kadar hiçbir suç duyurusunda bulunulmamış olması da herhangi bir hukuka aykırılık taşımadığına işaret etmektedir. Kanuna aykırı hiçbir nitelik taşımayan, söz konusu kitaba ilişkin olarak bir takım değerlendirmelerin yapılması, ve tavsiye niteliğindeki görüşlerin kamuoyu ile paylaşılması da hiçbir şekilde TCK’da düzenlenmiş olan bir suça vücut vermemektedir. Bu sebepten müvekkilimizin yazılı olarak açıklamış olduğu bu görüşlerin tamamının hukuka uygun olduğunu ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yine müvekkilimizin bilgisayarında ele geçen jet SMS liste adlı Excel dosyası da dosyası hakkında açıklama yapmak gerekirse, söz konusu dokümanda iddianame (1-2 kelime anlaşılmıyor) yer verilmiş olmasına rağmen iddianame metni içersinde değinilmemiş olan bir dokümandır. Müvekkilimizin lehine olan bir delilin iddianame hazırlanırken göz aldı edilmesinden başka bir anlama da gelmemektedir. Öyle ki daha önceki açıklamalarımızda da değindiğimiz gibi jet SMS toplu mesaj sistemi, müvekkilimizin yürüttüğü siyasi faaliyetler kapsamında yararlandığı bir haberleşme ağıdır. Müvekkilimiz bu ağdan özellikle CHP kurultayı zamanında faydalanmış ve genel başkan adaylığı hususunda desteklediği tek isim olan Tolga Yarman’ın tanıtımını bu yolla yapmıştır. Yine savcılık makamı Jet SMS kısa mesaj sisteminden gönderilmiş olan ve demokratik bir süreçte aylarca devam eden tanıtım faaliyetlerini de yüzlerce kişinin isminin yer aldığı bu SMS sisteminde görmüş olduğu birkaç kişinin ismi ile bağlantı kurarak yok saymış ve örgütsel irtibatlara dayanak olarak göstermiştir. Bir siyasi faaliyetin parçası olan, ve günümüz koşullarında haberleşmenin önemli bir siyasi araç olarak kullanıldığı bir süreçte bunun göz ardı edilmesi ve müvekkilimizin parti içersinde yürütmüş olduğu genel başkanlık yarışında bu jet SMS sisteminden yararlanmış olmasının da yine TCK ‘da düzenlenmiş olan bir suça vücut vermediği kanaatindeyiz. Dijital dokümanlara ilişkin benim açıklamalarım bu kadar sayın başkan şimdi sayın meslektaşım buna ilişkin hukuki değerlendirmelerde bulunacak.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Celal Ülgen:”Öncelikle dijital belgeler müvekkilimizde ele geçirildiği belirtilen dijital belgelerde sayın meslektaşımın da anlattığı gibi ve dün ve Salı günü müvekkilimiz Birol Başaran’ın da anlattığı gibi herhangi bir suç unsuru bulunmamaktadır. Buna karşın hem bu davanın özellikle bu dijital belgelere önemli ölçüde dayanması açısından ve hemde ceza muhakemesi yasasının bu maddesinin yeni bir uygulama alanı yarattığı, ve arkasında bir içtihat birikimi bulunmamasından dolayı bir takım açıklamalar yapmak gereği doğmuştur. Müvekkilimizde elde edilen bu bilgisayar programları yada bilgisayar kütüklerindeki bilgiler arama kopyalama ve el koyma CMK’nun 134. maddesinin 2. fıkrasına aykırı yapılmıştır. Burada 134/2 bir bilgisayarda bilgisayar kütüklerinde programlarında arama yapabilmek için mahkeme kararı yanında uygulamada da o bilgisayardaki verilerin yedeklenmesini ve yedeklenen bilgilerin bir örneğinin de sanığa bir imza karşılığı tutanakla verilmesini öngörmektedir. Nedense kolluk güçleri bu eylemlerin bir çoğunda bu gereğe uymamış ancak bazı durumlarda kopyalama yapmıştır. İkinci madde 134. maddenin 2. fıkrası oldukça açıktır. Eğer polisin arama yapmak üzere geldiği bilgisayarda programa erişilmeyi engelleyen bir şifreleme varsa yada programın içerisine girilemiyorsa o taktirde bilgisayarların yada hard diskin yada ona benzer dijital dökümler içeren belgelerin götürülebileceği yazılıdır. Oysa kolluk güçleri bu madde hükmünü uygulamak yerine bütün ülkede uygulanan bir toptancılığı seçmiş ve bilgisayarı alıp emniyete götürmüştür. 134. maddenin Türkiye büyük millet meclisinde görüşülmesi sırasında gerekçesinde şöyle bir söz vardır. Bu madde ancak ultimarasyo olarak uygulanacaktır. Ultimarasyo son çare demektir. Bir dönem krallar savaş yapmaya karar verdikleri zaman buna sufle yada diğer yöntemlerle sorun bulmadıkları için son çare sözünü kullanmışlardır. Almanya da ikinci Frederic topların üzerine kralın son çaresi yazmıştır. Yani bütün olanakları kullanacaksınız. Yani bütün kanıt toplama yöntemlerini kullanacaksınız. Ve kanıta erişemeyeceksiniz ve kuvvetli belirti var. Sizde ulaşmak istiyorsunuz o taktirde 134. maddeye sarılacaksınız. Oysa böyle değil uygulamada bütün ülkedeki sadece Silivri’deki bu davada değil. Bütün davalarda bilgisayar kütükleri, bilgisayar hard diskleri, bilgisayar verileri alınarak emniyete götürülüyor. Herhangi bir kopyası çıkartılmıyor. Sürekli ısrarlara, dilekçelere, başvurulara karşın bu bilgisayarlar, laptoplar, hard diskler şüpheli ve sanıklara verilmiyor. Dün burada müvekkilimiz dijital belgelerin aslında kanıt olamayacağını çok güzel bir biçimde örnekleriyle anlattı. Sayın mahkeme başkanı da haklı olarak bu dijital belgelerde peki daha ne kaldı dedi. Evet daha ne kaldı. Hatta müvekkilimiz bir ara bilgisayar kütüklerinde elde edilen belgelerin tarihlerinin değiştirilebileceğini söyledi. Ancak CD’lerin bir defa yakılabileceğini yani doldurulabileceğini ikinci kez üzerine bir yazma yapılamayacağını belirtti. Biz bir soru üzerine açıklamalı bir sorumuzda bununda mümkün olduğunu özellikle XP programının yüklü olduğu bilgisayarlarda bunun da mümkün olduğunu söyledik. Dün akşam büyük yol kat etmemek için burada bir otelde kalmayı tercih ettik. Ve bunu denedik. Bu denemeniz sonucunda bir bilgisayarda doldurduğumuz bir CD’yi sonra bir başka bilgisayarda başka bilgiler eklemeyi başardık. Bu gösteriyi, bu sunumu ayrıca sayın mahkeme izin verirse bugünkü öğleden sonraki oturumda eğer zaman kalırsa yapmayı zaman kalmazsa daha sonra müsait bir zamanda yapmayı öneriyoruz. Bunu da gerçekleştireceğimizi belirtmek istiyoruz. Dijital veri toplama, dijital kanıt toplama sırasında yapılan bir usulsüzlük, bir yasa dışılık daha var. Bu da bilgisayarlardan çıkan verileri, bilgileri polis yada savcılık ki biz hep polis yapıyor diye görüyoruz. Bir takım değerlendirmecilere, bir takım bilirkişilere incelettiriyor. Bunların kim oldukları, nitelikleri, bilişimden ne kadar anladıkları, bilişimi ne kadar kavradıkları bilinmiyor. Bu konularda bizlerin itiraz etme hakkı yok. Ayrıca bu iletişim tespit tutanakları şimdi panoda gördüğünüz gibi iletişim tespit tutanakları diyelim ki müvekkilimizde on adet. Bakın en sonunda on nolu delile ait inceleme sonucu diyip bitmiş. Ve bu biten, Bu biten inceleme sonucundan sonra, bu biten inceleme sonucundan sonra tutanağı tutan bilirkişiler ve değerlendirme grubu imzalarını bu boşluğa atmışlar. Bakın paraflar yazının sonunda aslında parafların yazının bittiği yerde olması gerekir. Aslında burada parafta olmaz. Bu imzaların olduğu gibi buraya gelmesi, bu değerlendirme grubu sığmıyorsa bir sonraki sayfaya alınması gerekir. Bu neyi gösteriyor, bu değerlendirmecilerin önceden boş kağıtları imzaladığı ve bir takım bilgilerin sonradan doldurulduğu ve imzalarında bir başka bağımsız kağıda alınarak çeşitli yerlerde kullanıldığını gösteriyor. Evet bir başka usulsüzlüğü 15. panoda göstereceğiz. 15. panoda 29 Haziran 2008 günlü 10. Ağır Ceza Mahkemesi kararı var. CMK 127. maddeye göre arama ve el koyma yaptığı belirtiliyor. Müvekkilimiz dün Salı günü bunları bir hukukçu kadar açık ve net bir biçimde açıkladı. Bu nedenle zamanda çok daraldı geçiyorum ancak burada sayın mahkemenin dikkatini çekmek istediğimiz çok önemli bir konu şu CMK 134. maddeye göre incelenmesine karar veriyor. Neleri incelemesine karar veriyor sayın mahkeme, bakın 134. maddeye göre el konulabilecek bilgisayar kütüklerinde, disket, CD ve kayıt yapabilen elektronik cihazlar ile diğer iletişim ve bilişim malzemeleri, şimdi bakın dikkatinizi çekiyorum ateşli silahlar, bıçaklar ile dokümanların kriminal yönden incelenmesi ve tetkiklerinin yapılabilmesi amacıyla CMK 134. maddesine göre diyor. CMK 134. maddeye göre ateşli silahlar, bıçaklar girer mi? Müvekkilimizde ele geçirilen el konulan toplam on adet dijital medya materyali bulunmaktadır. Bu materyallerden 9 adedinde suç unsuru bulunmamıştır. 16 nolu panoda bir nolu delile ait özellikler diye başlıyor Birol Başaran isimli şahsın IBM marka filan disk üzerinde yapılan inceleme soruşturma dosyasıyla ilgili herhangi bir dokümana rastlanmamıştır diyor. Zaman almamak için bunun iki nolu delille, üç nolu delille, dört nolu delille ilgili kısımlarında da herhangi bir doküman olmadığı görülmektedir. 17 nolu panoda da yine beş nolu, yedi nolu, sekiz nolu, dokuz nolu ve on nolu deliller üzerinde herhangi bir soruşturma dosyasıyla ilgili bir doküman yani suç unsuru bulunmadığı anlatılmaktadır. Hangisi kalmıştır sadece altı nolu bir hard disk kalmıştır. 6 nolu hard diskte 18 nolu tablodan da görüleceği gibi iddianame sayfası 1064 klasör 169 sayfa 182 burada tabanın ABC’si diye başlayan bu dijital dokümanda polis aynen şunu söylemiştir. Yukarıda ekran çıktısı verilen taban1.doc isimli MS word dosyası incelendiğinde dikkatinizi çekiyorum bu kısımda iddianameden alınıyor. Aynı cümleyi göreceksiniz. Taban1.doc isimli MS word dosyası incelendiğinde noktalı virgül, noktalı virgül belgenin tamamının, belgenin tamamının bir sayfadan ibaret olduğu, bir sayfadan ibaret olduğu görüşmüş diyor yani sayın savcı inceleme raporunda polisin hazırladığı inceleme raporundaki bu kısmı tamamen kes kopyalama yöntemiyle alarak iddianameye taşımıştır. Haklı olarak çoğu kez konuşmalarımız sırasında bu iddianamenin sayın savcılar tarafından değil polis tarafından yazıldığını iddia ediyorduk. Yirmi nolu doküman burada gene yukarıda ekran çıktısı verilen diyor evet yukarıda ekran çıktısı var. Aşağı inebilir miyiz? İddianamede de diyor 26 sayfalık unutma1.doc isimli Word dosyasının sayfadan ibaret olduğu bir aş yukarı çıkalım. Bakın burada 26 sayfadan ibaret olduğu görülmüş tekrar aşağı inelim, görüşmüş olup önem arz eden beyanlar alınarak aşağıda koyu olarak işaretlenmiştir. İddianamede koyu olarak işaretlendiği söyleniyor. Yukarı çıkabilir miyiz? Polis, polis raporunda da önem arz eden beyanlar alınarak aşağıda koyu olarak işaretlenmiştir diyor. Nedir koyu olanlar? CHP, CHP görüşme, Tınas titiz beyin, Erol Tuncer sosyal demokrasi, Erol Manisalı Avrupa, Çevik bir asker, gazeteler tv.ler. peki iddianameye baktığınız zaman iddianame sayfa 1064 klasör 169 sayfa 178 iddianamede herhangi bir koyu yer yok. İddianamede herhangi bir koyu yazılmış yer olmadığına göre aşağıda koyu olarak işaretlenmiş bölümden bahsettiğine göre burası da polis raporlarından kesilmiş kopyalanmış ve iddianameye alınmıştır. İddianameyi kim yazmış efendim sayın savcılar mı yazmış? Devam ediyoruz. Televizyonların sık sık başvurdukları bir şey var. Az sonra diye bende az sonra diyorum devam edeceğim. 21 nolu doküman evet yukarıda ekran çıktısı verilen diyor polis evet yukarıda ekran çıktısı var. Aşağı geçebilir miyiz? İddianamede sayın savcılarda diyor yukarıda ekran çıktısı verilen ama iddianamede ekran çıktısı yok. Ekran çıktısı nerede var, ekran çıktısı polisin inceleme raporunda var. Sayın savcılar olduğu gibi buradan kes kopyalama yaparak bu belgeleri iddianameye almışlardır. Bu iddianame sayfa 1065, klasör 169, sayfa 177. 22 nolu pano burada evet CV Birol Başaran biraz önce arkadaşım bu CV ile ilgili dosyayı göstermişti Birol Başaran’ın CHP genel başkan adaylığıyla ilgili kısımda. Burada MS word dosyası incelendiğinde belgenin tamamının iki sayfadan ibaret olduğu görülmüş olup söz konusu belgede sevdiğim ve yakın düşündüğüm köşe yazarları başlığı altında operasyon kapsamına alınan İlhan Selçuk, Mustafa Balbay isimli şahısların yer aldığı görüşmüştür diyor. Bakın iddianamede ise aynı şey yazılarak Mustafa Balbay, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve bazı isimlerin bulunduğu diyerek cümle yarım bırakılmıştır. Burada en önemli konu kuşkusuz sevdiği yazarlar arasında Mustafa Balbay’ın yada İlhan Selçuk’un olması polisin çok dikkatini çekmiş, savcılarında çok dikkatini çekerek burayı da kes kopyala yöntemiyle almıştır. 23 nolu pano, evet burada faaliyet raporu biraz önce meslektaşım belirtti, burada da yukarıda ekran çıktısı verilen dendikten sonra önem arz eden beyanlar alınarak aşağıda koyu olarak işaretlenmiş, işaretlenmiştir diyor. Aynı sözcük iddianamede de koyu olarak işaretlenmiştir diyor ancak iddianamede koyu olarak işaretlenmiş bir bölüm yok. Tekrar bir ara soru. İddianameyi kim yazmıştır? 24 nolu pano, burada da aynı yöntemi görmekteyiz burada da koyu olarak yazılmıştır sözcüğünü aynı bir biçimde iddianameye alındığını ama iddianamede koyu bir bölümün bulunmadığını anlatmak istiyoruz. Burada söylemek istediğimiz önemli bir konu var içerik olarak da bir basın açıklaması var burada bu bir bu basın açıklaması iddianameye biraz herhalde sert bulunduğu için alınmış. Ama ülkemizde yayınlanan her sert duyuruyla ilgili onu Ergenekon davası kapsamına alsak sanırım salonlar değil stadyumlar bile sanıkları yargılamak için yetmeyecektir. 25 nolu pano Ulusal Birlik Konseyi burada ki yöntemde aynı şekilde sayın savcılarımız tarafından birebir bütün cümleler aynı olmak üzere kesilmiş ve iddianameye taşınmış. İddianame sayfa 1067 Klasör 169 klasör sayfası 168, ilginç olan burada sayın savcıların ya da polisin suç unsuru olarak gördükleri şey Kuvai Milli ruhunun olmasıdır, yani bir Kuvai Milli anlayışıyla kurulmuş bir dernek yasa dışına taşmış olsa bu Ülkenin kurtuluşunu sağlayan Kuvai Milli düşüncesi toptan yasa dışına mı çıkar. Kuvai Milli düşüncesi bizim varlık nedenimizdir. Kuvai Milli düşüncesi bugün içinde bulunduğumuz bugün yaşadığımız düzenin kendisidir. Kuvai Milli düşüncesi Mustafa Kemal’dir. Ve onun adıdır. Onun şanıdır. 26. burada ki görülen To Do 14-19 Mart doc. Sayılı dosyada da aynı şekilde koyu olarak işaretlenmiştir diyor. Bu aynen iddianameye de taşınmış. İddianamede koyu olarak işaretlenmiş bir bölüm yok. Bunu da polisin yazdığı dijital inceleme raporlarından almışız. 27 nolu belge, sayın meslektaşım açıkladı. To Do İngilizce bir sözcük müvekkilimiz ODTÜ mezunu bir çok notlarını İngilizce tutuyor. Sanıyorum To Do yapılacak iş anlamında orada yapılacak işlerini sayıyor. Son derece doğal, son derece naif son derece hayatın olağan akışına uygun belgeler bunların taşınıp kopyalanıp ,iddianameye alınmasının bir anlamını düşünemiyoruz. Burada biraz önce söylediğimiz yöntemler aynısı var. Tekrar zaman kazanmak için çünkü bir hayli geciktik. Bunu geçiyorum. Bura da değinmek zorunda olduğum önemli bir konu var. Herhangi bir suç unsuru taşımayan belgeler doküman olsun, dijital belge olsun siz bunları bir iddianameyi koyup ve bir suçla irtibatlandırmazsanız ve sanığı sorguya çekersiniz. Sanığın suçsuzluk karinesini ihlal etmiş olursunuz. Sanık suç olmayan suç belgesi olmayan nedensellik bağı kurulmayan bir belge karşısında ne söyleyecek bana bir ceza Kanunu verin en baştan başlayıp sonuna kadar hiçbir suçu işlemediğimi size anlatayım mı ? Diyecek böylesine bir iddianame olabilir mi? Böylesine bir sav olabilir mi? Bu sava hukuk savıdır diye bilir miyiz? 28, burada da aynen polis koyu olarak işaretlemiş ve sayın savcılarda koyu olarak işaretlendiğini yazmış ama hiçbir şeyi koyu olarak işaretlenmemiş iddianame sayfa 1067 Klasör 169 klasör sayfa 163. 29.Klasör burada da aynen Nan bussines bu da müvekkilimin İngilizcesi nedeniyle iş dışı anlamında iş dışı olan bir takım bilgiler koyuyor. Bu belgenin tümünün 4 sayfa olduğu belirtiliyor. Polis ve değerlendirmeciler yukarda ki kısmı bu belge içinden çekerek suç unsuru arıyorlar. Ancak bu kavramlar için sayın Savcılık ayrıca bir inceleme , irdeleme suç unsuru var mı yok mu bakmıyor ve polisin yazdığı inceleme raporunu iddianameye taşıyor ve ben Celal Ülgen olarak sormak zorunda kalıyorum. İddianameyi kim yazdı? Sayfa 30 pardon pano 30 burada da bir akşam yemeğinin irdelendiğini görüyoruz. Aynı koyu olarak işaretlenmiş bir kısım var. İddianamede de aynı sözcüklerle önem arz eden beyanlar alınarak aşağıda koyu olarak işaretlenmiştir diyor. Ama iddianamede koyu olarak işaretlenmiş hiçbir şey yok. İddianame sayfa 1068 ,Klasör 169,klasör sayfa 160 afedersiniz efendim Klasör 32 ,Pano 31 burada yukarda ekran çıktısı verilen diyor. İşte yukarda şurası ekran çıktısı yukarda ekran çıktısı verilen diyor. Aşağı inebilir miyiz? İddianame de diyor ki yukarda ekran çıktısı verilen ama İddianame de ekran çıktısı yok aynı yöntem. İddianame sayfa 1068 , klasör 169, Klasör sayfa 158 . 32. belge burada da altı çizilen bir bölüm var. Bir altta şu bölüm de ,şu bölüm birebir aynı ,kes kopyalama yöntemiyle alınmış ama somut bir isnat yok müvekkilimizin suçsuzluk karinesi bir kez daha ihlal edilmiş. İddianame sayfa 1068 ,Klasör 169, klasör sayfa 158: 33. pano İpotekli Türkiye burada bir kitaba yazılan önsöz yargılanmak isteniyor. Yani düşünce ve suç yeterli kanıt olarak burada düşünce suç için yeterli kanıt olarak sunuluyor. Burada şiddetle öneriyorum sözü sanki şiddet uygulanıyormuş gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Son derece normal ve herhangi bir örgütsel suçla ilişki kurulmayacak. Bir düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek bir makale ya da söz örgütsel bir irtibatın delili sanılmak isteniyor. İddia Makamı burada da somut bir isnatta bulunmuyor. İddia Makamı söylüyor. Suçu sanığın seçmesi isteniyor. İddianame sayfa 1068 Klasör 169 klasör sayfa 156: bu bölümün son panosuna geldik. Bu iddianame de yer almayan bir belge, ancak ek klasörlerde var. Jet SMS lerle ilgili ,jet SMS leri müvekkilimiz anlatı. Burada ki jet SMS sanıyorum. Sadece Avea ile ilgili, bir şimdi bunun benzeri Türkcell’de Posta Güvercini var. Bir başka operatörde bir başka sistem var. Yani oraya veri yüklüyorsunuz, O veriler istediğiniz kadar kişiye istediğiniz zaman SMS gönderiyorsunuz. Bunu da herhangi bir suçla ilgisi yok Sayın Başkan her ne kadar saat 12’ye kadar bitirmeyi planlamış idikse sabah ki bir buçuk saatlik, bir saatlik bir bölüm bizi öğlenden sonraya bırakmak zorunda kaldı. Şimdi bir başka bölüme geçiyoruz. O bölümü devam edelim mi?”
Dostları ilə paylaş: |