Duruşmaya saat 13:00’e kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Bu arada sabahleyin hazır olmayan tutuklu sanık Adil Serdar Saçan ile tutuksuz sanıklardan Yalçın Küçük ve Adnan Bulut’un geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Yine bir kısım sanıklar müdafileri Av. Hasan Fehmi Demir, Av. Kazım Yiğit Akalın, Av. Dilek Helvacı, Av. Yasemin Antakyalıoğlu, Av. İlker Sezer, Av. Ahmet Koç, Av. Esra Baran Baltacı, Av. Mustafa İsar, Av. Mehmet Eren Turan, Av. Hakan Coşkuner, Av. Kıyasettin Azaklı, Av. Betül Aykaçıkan, Av. Gizem Öcalan, Av. Erdem Olgun, Av. Filiz Esen, Av. Aydın Metin, Av. Şükrü Bek, Av. Ali Rıza Dizdar, Av. Bülent Hattatoğlu, Av. İbrahim Uzan ve Av. Rukiye Kibar’ın da geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Sanık Birol Başaran müdafii savunmasına devamla.
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz savunmasının devamında:” Sayın Başkan değerli heyet, dünkü oturumda kağıt dokümanlar üzerinde sizleri bilgilendirmiştik. Sabahki oturumda da dijital dokümanlar üzerinde yine açıklamalar yaptık. Bu oturumda da yine hızlandırılmış bir şeklide hem zaman kısıtlamasından dolayı hem de elimizdeki savunmanın çok daha uzun sürecek olması nedeni ile daha da özetleyerek ve yazılı dokümanı yine size sunmuş olmamızdan dolayı daha da özetleyerek yine devam ediyoruz. Sayın Başkan telefon konuşmaları ve cevapları, telefon görüşmeleri müvekkilimizin ilk görüşmesi tape no 6015 4348’e kayıtlı 16 Şubat 2008 tarihli Şener Eruygur’la yapılmış telefon görüşmesi, bu telefon görüşmesi hukuk ve siyaset okulu toplantısından sonra yapılmış olan bir telefon görüşmesi. Müvekkilimiz bu konuda zaten heyetinizi ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmişti. Burada sadece bizim belirtmek istediğimiz şey bu telefon görüşmesinin içeriğinde yine TCK çerçevesinde herhangi bir suç unsuru olmayan bir takım görüşmelerin yapılmış olması, bu sebepten özellikle müvekkilimiz bu konuşmada duymuş olduğu vicdani sorumluluk sebebiyle ve Şener Eruygur’u zor durumda bıraktığı düşüncesi ile bu telefon görüşmesini yapıyor. Ve herhangi bir hukuki sorumluluk olduğu takdirde bu hukuki sorumluluğu da üzerinde rahatlıkla taşıyacağını söylüyor. Ve şu an mahkemeniz nezdinde de zaten bu hukuki sorumluluğu kendi adına taşıyor. Burda değinmemiz gereken şey, bu söz konusu etkinliğin bir sivil toplum kuruluşu tarafından düzenlenmiş olması ve Marmara Üniversitesinde gerçekleştirilmiş olması. Bu çalışmayı düzenleyen sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve üniversite görevlilerinden izin almaksızın elde edilen ve size izlettirilen bu görüntülerin hukuka aykırı olduğunu öncelikle belirtmek istiyoruz. Bu husus Marmara Üniversitesi Rektörlüğü ve Hukuk Fakültesi Dekanlığından alınan yazılar ile de sabit. Ek -46’da Marmara üniversitesi hukuk fakültesinden ve Rektörlüğünden almış olduğumuz yazıları görebilirsiniz bu yazılarda ek-46, bu yazılarda bu toplantılara hiçbir basın mensubunun alınmadığını, ve basın mensuplarının bu konuda herhangi bir çekim yapmadıklarına ilişkin hususlar yer almakta. Şu anda ekranda da bunu yansıtmış durumdayız. Yine bu panel konuşmasına ilişkin olarak konuşmanın tamamı değerlendirildiğinde ve özellikle başlangıç hükmünü esas aldığımızda aslında demokrasiye ve hukuk devletine vurgu yapıldığını da kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Zira dinleyicilerin bir kısmı müvekkilimizin bu görüşüne katılmayarak aksini savunmuş, iddianamenin 1072. sayfasının 2. paragrafında da bir katılımcının yönelttiği sorudan bu husus kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Yine telefon konuşmasında bahsedilen basın açıklaması ise konunun bazı medya kuruluşlarınca çarpıtılarak verilmesi neticesinde kamuoyu aydınlatılmak amacı ile yayınlanmıştır. Basın açıklamasında vurgulanan temel düşüncede bizim açıklamalarımız doğrultusunda olup, söz konusu konuşmanın esas itibarıyla hukuk devletine vurgu yaptığı yolundadır. Ek -48’ de de yine USİAD tarafından yapılmış olan basın açıklaması metnini görebilirsiniz. Bir ek -46’yı bir daha şey yaparsak eğer açarsak, em-46’da önemli bir husus var, bunun üzerinde tekrar durmak istiyoruz. buradaki görüntülerin basın mensupları tarafından, buradaki yazı örneklerinde Marmara üniversitesine başvuruyoruz, Marmara üniversitesi hukuk fakültesi dekanlığına ve Marmara Üniversitesi Rektörlüğüne ve Marmara Üniversitesi rektörlüğünden Marmara Üniversitesi Haydarpaşa kampüsü amiri İlhami Değirmenci tarafından yazılmış olan yazı var, bu yazıda 04-13 şubat 2008 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü Tıp Fakültesi R salonunda ADD Kadıköy şubesinin düzenlemiş olduğu hukuk ve siyaset okulu seminerine katılan herhangi bir basın mensubu bulunmamaktadır. Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampus sorumluluğundan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığından gelen yazı da basının içeri girmesi ile ilgili bir izin yer almadığından hiçbir basın mensubu içeri alınmamıştır hususunda bir resmi yazı bulunmakta bunu da yine vermiş olduğumuz savunmanın ekleri arasında görebilirsiniz. Yine müvekkilimizin yaptığı iddia olunan ve bir başka telefon görüşmesi var bunlar Nuh Tolga Yarman ve Mehmet Tomambay arasında gerçekleşiyor, müvekkilimiz Ankara’ya gittiği sırada Prof. Dr. Mehmet Tomambay ile görüşüyor. Mehmet Tomambay o dönemde CHP kurultayı için genel başkanlık yarışına girmiş olan isimlerden bir tanesi yine bu yarışta müvekkilimizin desteklemiş olduğu isimlerden diğeri ise Prof. Dr. Nuh Tolga Yarman. Müvekkilimiz ile CHP içersindeki özellikle delege sisteminin yaratmış olduğu bir takım sorunlar ve zorluklar nedeni ile bir güç birliği yaratmak amacı ile bir telefon görüşmesi yaptırtıyor her iki kişi arasında kendi telefonundan ve bu telefon görüşmesinde de bir güç birliğine girilebileceği ve bu güç birliği neticesinde Genel başkanlık yarışında daha kuvvetli olunabileceği belirtiliyor. Yine buna ilişkin olarak ek -50’yi açabilirsek eğer, ek-50’de Prof. Dr. Mehmet Tomambay CHP içinde çalışan demokratik değişim hareketinin lideri, bunu da yine ek-50’de yer alan gazete haberinden şey yapabilirsiniz evet. Gazete haberinden şey yapabilirsiniz burada yine CHP Demokratik değişim hareketi toplantısı yapıldı. Haberler.com internet sitesinden alınmıştır. Bunu geçelim yine prof. Dr. Tolga yarman’ da İstanbul tabanlı Türkiye demokratik girişim hareketinin lideri konumundadır buna ilişkin olarak da yine Tolgayarman.org sitesinin de çıktısını şey yapabilirsiniz görebilirsiniz ekler arasında. Bu görüşmelerde buluşulan ortak zemin parti meclisi listesinin ortak hazırlanması olmuştur. Bu açıklamalar telefon görüşmesini yapan kişi olan prof. Dr. Tolga Yarman tarafından mahkemenize sunulan dilekçe ile de sabittir. 18 Nisan 2009 tarihinde gösteren ve yine savunmamızın eklerinde yer alan Tolga Yarman’ın dilekçesinde bu husus açıklığa kavuşturulmuştur. Tabi savcıların büyük harflerle yazdığı biz tabi örgütten daha çok olsun şeklinde ifade edilen sözlerle adeta bir suç örgütünden bahsediliyormuş izlenimi verilmek istenmiştir. Ancak burada kast edilen şey Cumhuriyet Halk Partisinin içersindeki örgüt tabanıdır. CHP nin içersindeki ve diğer siyasi partilerdeki gelenek partiyi örgüt olarak tanımlamaktır. Ve herhangi bir ilçe merkezine gidildiğinde veya bir il merkezine gidildiğinde Anadolu’nun herhangi bir ücra köşesindeki bir Cumhuriyet Halk partisine gidildiğinde de ilçe örgütüne gidildiğinde de burda da yine Cumhuriyet Halk Partisinin Örgüt tabiri ile nitelendirildiğini, oradaki ilçe yapılanmasının ilçe örgütü olarak nitelendirildiğini, il yapılanmasının il örgütü olarak adlandırıldığını da, ifade edildiğini de yine kolaylıkla tespit etmek mümkün olacaktır. Burada yine çok özellikle üzerinde durmak istediğimiz bir durum var. bunu vahim olarak nitelendiriyoruz. Yine müvekkilimizin teknik takibe rastlayan ve bu kurultay süresince profesör Dr. Tolga Yarman’ın ekibinde çalışmış olması biraz önce de meslektaşımın belirttiği gibi SMS yollama işini de üstlenmiş olması bu süreç içersinde yaklaşık bin kişiye yani bin tane delegeye bu kurultay süresince oy kullanacak olan kişilere otuza yakın mesaj gönderilmesi sonucunu doğuruyor. Fakat savcılık makamı tarafından sadece müvekkilimizin cep telefonuna gönderilmiş olan ve onun özel hayatına iş hayatına ilişkin olan sadece bir tane mesaj iddianame ye giriyor. Bu mesajda müvekkilimizin bir yurtdışı gezisi, bir iş gezisi neticesinde Lizbon’a gitmesi ile ilgili bir konu bunu daha önce müvekkilimiz bu konuda ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştu fakat buradaki asıl vahim mesele şu, iddia makamı Tomambay ve Yarman arasındaki sayın Yarman arasındaki telefon görüşmesini buraya koyuyor fakat daha sonraki ileri aşamalarda bu CHP’ye adaylık sürecinde Tuncay Özkan ile hareket ettiğini ileri sürüyor. Oysaki bu hiçbir delil ortaya koyulmaksızın iddia ediliyor. Biz burda şimdi bir takım deliller ortaya koyuyoruz. Bunlar müvekkilimizin bu SMS sisteminden göndermiş olduğu ve ek 53’te görebileceğiniz SMS dökümleri bunlardan sadece 3 tanesini size okuyacağım. Ve müvekkilimizin CHP başkanlık sürecinde kimi desteklediğini açık bir şekilde ortaya koyan mesajlar bunlar. Bir tanesi kurultay’dan altı gün önce gönderilmiş olan 22 Nisan 2008 tarihli kısa mesaj. Kurultay da Prof. Dr. Tolga Yarman’ı desteklemek isteyen delege arkadaşlar, 22 Nisan 2008 tarihli kısa mesajda şu içeriğe sahip kurultay da prof. Dr. Tolga Yarman’ı desteklemek isteyen delege arkadaşlar telefon numarası belirtilmiş. Nolu telefondan irtibata geçebilirler. Mesajın sonuna da Türkiye Demokratik Değişim Hareketi yani Tolga Yarman’ın üstlenmiş olduğu grubun ismi. Yine bu kurultaydan üç gün önce gönderilmiş olan bir mesaj 22 Nisan 2008 tarihli kısa mesaj, bunun da içeriği şöyle, tüm delege arkadaşlarımızı ve dostlarımız bu gün 18,30’da kokteylimize bekliyoruz. Diyor. 25 nisan tarihli bir alt sayfada yine tolga Yarman’ı destekleyen bir mesaj. Kurultaydan iki gün önce gönderilmiş olan bir mesaj. 26 Nisan 2006 tarihli kısa mesaj burda da değişimin tek yolu muhalefetin bir olmasıdır. Bu birliği sağlamak için Genel başkan adaylığından çekiliyorum, herkesi sorumlu olmaya çağırıyorum. Bu da yine Tolga Yarman tarafından gönderilmiş olan mesaj ve bu mesaj müvekkilimizin 22 Nisan 2008 tarihinde Nuh Tomambay ile Nuh Tolga Yarman ile Mehmet Tomambay arasındaki gerçekleşmiş olan telefon görüşmesinden sonra gönderilmiş olan bir mesaj ve bir güç birliğini ifade ediyor ve bu seçimlerde Tolga Yarman’ın çekilmesi neticesinde Mehmet Tomambay destekleniliyor. Burada CMK’ nın 160. maddesinin 2. fıkrasına çok kısa bir şekilde değiniyorum ve hızlıca konuyu kapatıyorum. Cumhuriyet Savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifeti ile şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür diyerek savcılara adil yargılanma için ciddi bir görev vermiştir. Oysa ki savcılık makamı müvekkilimizin lehine Cumhuriyet Halk Partisine adaylık sürecinde müvekkilimizin lehine olan bu delilleri toplamaktan imtina etmiş ve müvekkilimizin özel hayatına iş hayatına ilişkin olan bir ilgisiz, iddianame ile ilgisiz bir mesaja yer vermiştir. Bu konuyu geçiyorum efendim kısa bir şekilde. Yine müvekkilimizin 23 Nisan 2008 tarihinde Filiz isimli şahıs ile yapmış olduğu telefon görüşmesi, bu telefon görüşmesinin içeriğine girmiyorum. Çünkü bu husus CMK 135. maddesinin yaptığı atıf ile CMK’ nın 45 ve 46. maddelerinde düzenlenmiş olan bir husus biraz sonra meslektaşım zaten bu konuda bir hukuki değerlendirme yapacak. Ve bu konuyu da geçiyorum efendim. Yine 25 Nisan 2008 tarihinde Ayten isimli kişi ile yapılan telefon görüşmesi, burada yapılan telefon görüşmesi daha önce müvekkilimizin ifade ettiği üzere avukatının faks cihazının bozulması neticesinde ve şirketimizin şirketin faksına şirketin faksına İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine verilmesi üzerine gönderilmiş olan bir faksa ilişkindir. Müvekkilimiz bu faksın kendisine e posta ile gönderilmesini istemiş, taranıp e posta ile gönderilmesini istemiş. Arkasından da iş ortağı olan Ayten Pınar bu faksı tarayarak kendine e posta ile göndermiştir. Arkasından da müvekkilimiz bunu avukatına iletmiştir. Yine 15 Mayıs 2008 tarihini taşıyan ve Ayten isimli şahıs ile yapıldığı söylenen telefon görüşmesinde de yine 950 liralık bir hesabın gayri resmi hesaptan yatırayım şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu hususta yine tamamen şirketlerin kendi iç disiplinine ilişkin ve muhasebeyi ilgilendiren bir faaliyet olarak adlandırılabilir, söz konusu olan para. Aylık kiralama para, araba kiralama ücretine ilişkindir. Bu para direkt araba kiralama şirketine yatırılırsa muhasebe olarak bir yanlışlık olacağından bunun müvekkilimizin özel hesabından yani onu muhasebeciler gayri resmi hesap olarak adlandırırlar bu hesaptan gönderilmesini istemiştir. Kendisi de yurt dışında olduğundan ve bilgisayar üzerinden bu işlemi gerçekleştiremeyecek durumda bulunduğundan iş ortağı olan Ayten hanıma gerekli şifreleri vererek bu işlemleri gerçekleştirmesini istemiştir. Yine tape no 6532 17 Mayıs 2008 tarihli mesaj. Biraz önce de bu mesaja zaten değindim. Bu mesaj müvekkilimizin bir yurt dışı gezisi ile alakalı olan bir mesajdır. Bu mesajın hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Buradaki yabancı isimlerin yani Danyy ve Zohar adlı kişilerin neden özellikle bu kadar mesajın içersinden seçilmiş olduklarını da anlamamaktayız. Savcılık makamının burada nasıl bir suç unsuru olduğunu, nasıl bir örgütsel irtibata veya örgütsel olarak işlenmiş bir suça bunu delil olarak gösterdiğini de yine algılamakta zorluk çekiyoruz. İngilizce bilen bir kişinin bu mesajı Türkçe ye tercüme ettiğinde, kolaylıkla bunun örgüt ile örgüt bağlantısı ile TCK’nun 312,313 veya 314. maddeleri ile hiçbir ilgisinin olmadığını kolaylıkla tespit edebilecektir. Bu hususu da yine mahkemenizin takdirlerine bırakıyoruz. Yine tape no 6533, 28 Mayıs 2008 tarihinde Tansu ile yapılan telefon görüşmesi. Burda da yine bir vergi ziyaı anlaşması yine şirketin muhasebesini ilgilendiren bir konu. 9600 liralık bir tutarı 900 liraya indirmesi, ve bunun üzerine de 150 liralık başka bir tutarın kendisinden talep etmesine ilişkin bir konu burda eğer bir suç teşkil eden bir durum söz konusu ise yine müvekkilimin o tapedeki söyledikleri baz alındığında kendisi de burada savunması esnasında burada dile getirdi, yine böle bir rüşvet verme olayından bahsetmediği, sözde rüşvet verme, iddia edilen rüşvet verme olayından bahsetmediğini kolaylıkla görebileceksiniz. Ve burada müvekkilimizin de herhangi bir sorumluluğunun söz konusu olması da kesinlikle düşünülemez ve buradaki yine aslında hukuki değerlendirmeler kısmında şöyle bir ifade kullanılmakta. Şirketin vergi borçlarını rüşvet vermek suretiyle azaltmakta, ve şirket aracılığı ile sivil toplum örgütlerine bir takım şeylerde bulunmakta, yardımlarda bulunmakta ifadeleri vardır, yani cümlenin başı başka sonu başka, ortasında bir yerde yakalayamıyorsunuz anlamsız bir cümle oluşmuş. Başındaki şey arkasından gelen cümlenin devamı niteliğinde değil, anlamsız bir cümle topluluğu halinde orda oluşmuş. Bunu da yine mahkemenizin takdirine sunuyoruz. Ek -60’ta yine tamamen yasal çerçeve içersinde yapılmış olan ve vergi dairesine yatırılmış olan dekontları ve makbuzları şey yapabilirsiniz görebilirsiniz. Burda da yine şirketin muhasebecisi ile vergi dairesi arasında yapılmış olan anlaşma ve bu anlaşma neticesinde vergi borcunun 900 liraya indirilmesi ve bu 900 liranın da yine vergi dairesine ödenmesine ilişkin makbuzlar yer almakta. Yine tape no 7035, 12 Haziran 2008 tarihinde Filiz isminde kişi ile yapılan telefon görüşmesinde demekte, yine buradaki kişi müvekkilimizin avukatı olduğundan CMK’nun 135. maddesinden atıfla, 45 ve 46. maddeleri nedeni ile bu görüşmenin de yine içeriğine girmiyoruz. Meslektaşım bu konuda bir hukuki değerlendirmede bulunacak. Ve bu çerçevede tapelere ilişkin olan değerlendirmelerimizi. üstadım devam edecek.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Celal Ülgen:” Sayın Başkan, öncelikle bu iletişimin dinlenmesi konusunda dün 135. madde ve onun yollaması ile 40. madde konusunda küçük bir çelişkili görüş vardı, sayın savcı ile bizim aramızda sayın mahkeme bu konuyu isabetli bir biçimde çözmüştü. Ancak çok küçük bir anımsatma yapmak gereğini duyuyorum. 46. maddenin gerekçesinde görülüyor ki, avukatın meslek sırrı koruma yükümü, avukatın sıfatı ve yüklendiği yargı görevi nedeni ile elde ettiği bütün sırları kapsamaktadır. Bu itibarla avukatın müvekkili ile bütün haberleşmesi de mesleki sır içindedir. Mesleki sıfat dolayısıyla ve yargı görevi nedeni ile elde edilmemiş olan bilgiler bakımından tanıklıktan çekinilmeyecektir. Hakimin bilginin ne suretle elde edildiğine dair beyanları takdir yetkisi vardır diyor. Burada görüleceği gibi avukat ile müvekkil arasındaki bütün görüşmelerin yasa kapsamında olduğu çok açık bir biçimde anlatılmaktadır. Efendim burada ilk iletişimin tespiti ile ilgili evet, burada üstteki iletişimin tespiti tarihi 16,02,2008 bir alta inebilir miyiz, burada 15.05.2008 ancak 16.02.2008 tarihinde görüldüğü gibi bir mahkeme kararından bahsetmiyor. Oysa buraya baktığımız zaman burada 10. Ağır Ceza Mahkemesinin bir kararı olduğu görülüyor 16.02.2008 tarihinde müvekkilimiz hakkında bir iletişimin tespiti dinleme yada bunun gibi bir karar yok. Bu karar bu iletişimin tespit tutanağı, baştan sonra yasaya aykırı şekilde yapılmış. Evet 35. pano, iddianame sayfa 1069 klasör 169, klasör sayfa 51 burada biraz önce yasak kapsamında söz ettiğimiz konuşma var. ve bu konuşmayı aslında Birol Başaran için tutukluluğu için savcılık makamı en önemli kanıt olarak görmektedir. Şimdi ister istemez soruyoruz. Bu yasak yöntemle elde edilmiş kanıt mıdır, müvekkilimizin tutuklanmasına neden olan sebep? Yani bu kadar mıdır insanı özgürlüğüne verilen değer? Bu kadar ucuz mudur? Bu kadar kolay mıdır özgürlüğün kısıtlanması. Doğrusu düşündükçe bir hayli tedirgin oluyoruz. 36. klasör Birol Başaran ile Nuh Tolga Yarman ve Tomambay arasında bir görüşme. Burada prof. Dr. Mehmet Tomambay ve CHP içindeki bir çalışma ile ilgili Tolga Yarman ile işbirliği yapmak üzere konuşuyor. Meslektaşım bunu kısaca anlattı. Yinelememek ve zamandan tasarruf etmek için bir konuya geçmek istiyorum. Burada örgütten daha çok olsun istiyoruz diye bir sözcük var. örgütten daha çok istiyoruz deyince sanki Ergenekon örgütünden daha çok üye olsun gibi bir imaj yaratılmak isteniyor. Cumhuriyet Halk Partisinde bazı yerlere gelenler parti meclisine seçilenler milletvekilliğine seçilenler, belediye Başkanlığına seçilenler örgüt dışından gelirler, bu nasıl olur? Kamu görevlisidir istifa eder, merkez yoklaması ile yada işte efendim tüzükteki bir maddeye dayanarak derhal kaydedilerek ve o kişiyi o makama atama yolu ile alırlar. Veya parti meclisine o şekilde aday olur ve seçilir. Cumhuriyet Halk partisinde bu üyelere dışardan seçilen üyeler denir. Bir de parti emekçisi adı verilen yıllarca partinin her kademesinde bulunmuş, ilçe delegesi olmuş, çerçeve delegesi olmuş, il delegesi olmuş, belediye meclis üyesi olmuş belediye başkanı olmuş, bu üyelerden gelen seçimle bu üyelerden yapılan seçimlerde de belli yerlere gelenlere örgütten gelenler denir. İşte müvekkilimizin tabi biz örgütten daha çok olsun istiyoruz dediği konu, örgütün emekçi kesiminden, örgütün tabanından gelenlerin çok olması o listenin değerini artıracaktır anlamında ve daha çok oy alacaktır anlamında söyleniyor. bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi içersinde müvekkilimizin de anlattığı gibi bir örgüt jargonu çok yerleşmiş bir durumdadır. Aylık üye toplantılarına örgüt toplantısı denir CHP’de. Herkes birbirine ilçe örgütünün toplantısı var demez, örgüt toplantısı var denir. Her ayın kimi ilçelerde ilk haftadır. Kimi ilçelerde ikinci haftadır, kimi ilçelerde son haftadır. Ama adı örgüt toplantısıdır. Her ilçede yapılan örgüt toplantısını Ergenekon toplantısı haline getirebilir ve böyle bir yorum yaparsak içinden çıkılmaz bir durum alırız. 37. pano. İddianame sayfa 1070. klasör 169 sayfa 62, bu biraz önce söylediğimiz ve 135. madde ile 46. madde kapsamında değerlendirme dışı bırakılacak bir pano olduğu için geçiyorum. İddianame sayfa 1070 klasör 169 sayfa klasör sayfa 58. burada Ayten hanım ile Birol Başaran arasında bir görüşme var ama herhangi bir suç unsuru yok, bu konuşmanın hangi amaçlarla iddianameye alındığı tarafımızdan bilinmemiş, bilinmemektedir. 39. sayfa, pardon 39. pano iddianame sayfa 1070 klasör 169, klasör sayfa 56 iletişim tespit tutanağı 6531, burada da yine Ayten hanım ile Birol Başaran arasında bir görüşme var. son derece doğal, ve hiçbir suç içermiyor. Altında tekrar ayrıca SMS iletisi var, biraz önce değerli meslektaşım bu konuda da açıklık getirdi. Herhangi bir suç konusu değil. Pano 40, gene burada müvekkilimiz ile muhasebecisi Tansu arasında yapılan bir görüşme. Buradaki ilginç olan konu sayın savcının 150 liralık bir rüşvetten söz etmesi. Ama CMK 138. maddeyi uygulamıyor. Yani bir kanıtı ararken başka bir suçun kanıtına rastladığı zaman bildirmesi gereken suçu bu güne değin bildirmemiş ve orada kalmış, bunu da geçiyoruz, eğer suçsa ki böyle bir suç yok. İddianame sayfa 1070 klasör 169, klasör sayfa 66 burada da müvekkilimizin görüşme yaptığı kişi sorgusunda bulunan imzası bulunan avukatı bu da kanıt yasak kanıt kapsamında bu nedenle bunu da geçiyoruz. Ve örgütsel irtibatlar bölümüne geçerek mikrofonu değerli meslektaşıma vereceğim. Mümkün olduğu kadar özet yaparak zaman kazanmaya çalışıyoruz.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz:” Sayın Başkan, değerli heyet, müvekkilimizin örgütsel irtibat içersinde olduğu iddia edilen kişilerden ilki İlker Güven. Mahkemenizin 2009/85 esas sayılı dosyası kapsamında kendisi sanık konumunda bulunmakta. İlker Güven savcılık ifadesinde Birol Başaran’ı Marmara Üniversitesinde düzenlenen hukuk ve siyaset okulu etkinliğinde tanıdığını, ve panel esnasındaki konuşmalardan hukuk dışına çıkılması konusunun işlenmediğini, işlenmediğini, kendisinin öyle algılamadığını belirtmiştir. Şüpheli İlker Güven’in müvekkilimiz hakkında suç isnat edecek hiçbir ifade kullanmaması ve iddianame de isnat edildiği şekli ile örgütsel bir bağa ilişkin hiçbir beyanının bulunmaması müvekkilimizin masumiyetine karine oluşturmaktadır. Bu konuya kısaca bu şekilde değiniyoruz. Yine müvekkilimizin örgütsel irtibat içersinde olduğu iddia edilen kişilerden bir diğeri ise Şener Eruygur’dur. Müvekkilimiz Mehmet Şener Eruygur savcılık ifadesinde Birol Başaran ile tanışıklıklarının 2005 yılına dayandığını belirtmiştir. Müvekkilimizin savunmasında da yine aynı husus bu şekilde dile getirilmiştir. ADD Kadıköy Şubesinde düzenlenen bir konferansı dinlemek üzere dernek binasında bulunduğu sırada o tarihte şube başkanı olan müvekkilimizle karşılaştığını ifade etmiştir. Müvekkilimizin savunmasında sorgusu esnasında belirtmiş olduğu husus da yine buna ilişkindir. Bu bölümde yer verilen üç adet sorunu ise müvekkilimizle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Öyle ki müvekkilimiz kendisinin konuşmacı olarak katıldığı oturum dışında gerçekleşen diğer altı gündeki panellerle dinleyici olarak dahi katılmamıştır. Zaten bu bölüm ADD Kadıköy şubesinde el koyulan dokümanlar arasında alınmıştır. Bu dokümanların müvekkilimiz ile tek ilgisi konuşmacı olduğu panelde müvekkilimize yöneltilen bir soru olmasıdır. Burada Cengiz Lora, Ayşe Songül Şanşen ve Volkal İçer tarafından yöneltilen sorular hukuk ve siyaset okulunun 12 Şubat 2008 tarihli oturumunun konuşmacısı Sabih Kanadoğlu’na yöneltilmiş olan sorulardır. Bu soru kağıtlarının üzerine zaten baktığınızda bunların üzerlerinde Sabih Kanadoğlu’ na yöneltildiğin ilişkin bir takım şeyler olduğunu göreceksiniz lütfen sorunuzu yazınız karşısında parantez içersinde Sabih Kanadoğlu yazmaktadır. Yine müvekkilimiz ile ilgili tek soru bu soru kağıtlarının içersinde Yahya Doğan tarafından yöneltilen sorudur. Burada Yahya Doğan kriz bunların elinde patlasın diye beklersek daha çok bekleriz, zira bizi öldürmeden durumu sürdürürler. Gerçekçi olalım şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Buradaki sorudan yola çıkarak bunun zıt anlamından yola çıkarak aslında müvekkilimizin orada hukuk dışına çıkılmaktan kast ettiği şeyin bir darbe ortamı yaratmak değil, bir darbe yapmak değil olduğunu da kolaylıkla anlayabilirsiniz bunu çıkartabilirsiniz. Yahya Doğan’ da sormuş olduğu soruyla müvekkilimizin bu tespitine katılmadığını burada vurgulamaktadır. Müvekkilimiz bu panel esnasında her şeyin doğal sürecine bırakılması gerektiğini, gelecek krizin iktidarı zaten yıpratacağını, ve demokratik yollarla bu iktidarın sonlanacağını söylemektedir. Kısacası müvekkilimiz iddia makamının da bu soruyu iddianame de yer vererek belirttiği gibi demokratik sürecin işletilmesini savunmakta, bu konuda bir kısım dinleyicilerin tepkisini dahi çekmektedir. Özetle müvekkilimiz ile hiçbir ilgisi olmayan ve Şener Eruygur’un olduğu iddia edilen ajanda daki müvekkilimiz ile ilişkilendirilebilecek tek not vardır ve o not da müvekkilimizin demokrasiyi savunduğuna ilişkin nottur. Yine TİB raporunda müvekkilimizin telefon döküm kararı ile bazı kişilerle irtibatlı olduğu iddia edilmektedir. Bunlar Sevgi Erenerol, kemal Yalçın Alemdaroğlu, Mehmet Şener Eruygur ve Ahmet Hurşit Tolon’dur. Mahkemenize 1 Nisan tarihinde bir dilekçe ile başvurmuştuk. Bu dilekçede bu telefon döküm kararının tarafımıza verilmesini ve bu kişilerle hangi tarihte, hangi saatte, ve hangi içerikte konuşmalar yapıldığının tarafımıza bildirilmesini talep etmiştik. Ancak 1 Nisan tarihli bu dilekçemizin dilekçemize halen bir cevap alabilmiş değiliz bunu da savunma hakkının bir kısıtlanması olarak algılamaktayız. Bu hususta mahkemenizin bir kararı bulunmakta, savcılığa bu konuda yazı yazılmasına ve savcılıktan bu telefon döküm kararlarının tarafımıza verilmesi hususu belirtilmektedir. Ancak savcılık makamı halen 1 Nisan tarihinden itibaren bu kararları tarafımıza vermediğinden bu konularda ayrıntılı bir açıklama yapamıyoruz. Ve bunu da yine savcılık makamı ile ilgili savunma hakkımızın kısıtlanması olarak algılıyoruz. Örgütsel irtibatlara ilişkin benim değerlendirmelerim kısaca bunlar, şimdi meslektaşım bunlara ilişkin hukuki değerlendirmelerde bulunacak.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Celal Ülgen:” örgütsel irtibatlar bölümünde sayın savcı iddianamenin bu bölümünde örgütsel irtibat olarak bulunan Birol başaran İlker güven bağını şu şekilde tarif ediyor. Şüpheliler ilken Güven savcılıkta alınan ifadesinde şüpheli Birol Başaran’ı Kadıköy ADD’nin panelinde konuşmacı olarak gördüğünü, konuşmacı olarak görmüşse birinci eksi, ADD’nin üyesi olduğunu, ikinci eksi, bilgi ve danışma kuruluna da seçildiğini eyvah, eyvah. Birol Başaran’ın ADD’ de yapmış olduğu medyaya da yansıyan toplantısında, eyvah bir de medyaya yansıdı ki toplantısına katıldığını, orada hukuk dışına çıkılması konusu işlenmediğini, kendisinin öyle algılamadığını, herkes alkışladığı için kendisinin de alkışladığını, yani Şener paşa ile İlker Güven arasında bir konuşma varsa bu Birol Başaran için mutlaka örgütsel bağın bir kanıtıdır. Bir silahlı terör örgütünde örgütsel ilişkiler böyle mi kuruluyor? Bir toplantıya katıldı diye mi, müvekkilimizi bir kez gördü diye mi? Şener Eruygur Paşaya medyanın olayı nasıl çarpıttığını anlattı diye mi? Gizli örgütler, yasa dışı kuruluşlar, terör örgütleri, mitinglerde siyasi parti genel kurullarında, dernek toplantılarında açık oturumlarda mı kurulur, Cumhuriyet mitinglerinde mi kurulur bu terör örgütleri? Post modern örgütlenmeler böyle midir ve bu yüzden mi müvekkilimiz bu kadar tutuklu kalmıştır? Eğer müvekkilimizin tutuklanmasına bu görüşte katkı sağlamışsa hukuk adına büyük üzüntü duyduğumu açıklamalıyım. Madde 43, pano 43, iddianame 1072. klasör 169 klasör sayfa 156. burada meslektaşım anlattı, bir kısım sorular müvekkilimizden birkaç gün sonra bir kısmı birkaç gün önce yapılan paneldeki sorular. Ama iddianamenin yazarı sayın savcılara kesinlikle suç yüklemiyorum. İddianame yazarı bunları sayın mahkemenin ve sayın savcıların bilgisinden kaçırmak üzere bu kadar yoğun bir klasör kapsamı içersimde onların buna dikkat etmeyeceğine inanarak ve güvenerek müvekkilimize sorulmamış soruları dahi sanki ona sorulmuş gibi gösteriyor.hukuk ve siyaset okulu paneli yedi gün sürmüş. Müvekkilimiz sadece bunlardan birisinde konuşmacı. O da 8 Şubat 2008 günlü oturum. Şimdi müvekkilimiz kendisini konuşmacı olarak katıldığı oturum dışında gerçekleşen diğer altı gündeki panelde dinleyici olarak dahi yok. Demokratik bir ülkede panelde sorulan dinleyici sorularının bir iddianamede yer alması düşünce özgürlüğü ile bağdaşabilir mi? Düşünce özgürlüğü sadece bir köşeye çekilip düşünmek midir? Buna hocalarımız hindi gibi düşünmek düşünce özgürlüğü değil derdi. Düşünce özgürlüğü bir konuda toplantı yapmak, yayın yapmak, görüşünün başkaları tarafından da paylaşılmasını sağlamaktır. Peki biz peki müvekkilimiz peki aydın insanlar peki eli kalem tutanlar bu insanlar görüşlerini açıkladığı zaman böyle suçlamalarla mı karşı karşıya kalacaklar. Eğer böyle bir suçlama ile karşı karşıya kalacaklarsa bu rejimin adına demokrasi diyebilir miyiz? Bu ülkemiz demokratik bir ülkedir, bu gün yaşadığımız konu arızi bir konudur. Bu gün yaşadığımız bu dava aslında olmaması gereken, temelden olmaması gereken bir davadır. Hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Son 44. pano. İddianame sayfa 1072 klasör 169,klasör sayfa 156. burada TİB raporunda kiminle ne kadar konuşması kanıt olarak gösterilmek isteniyor. Mehmet Şener Eruygur ile 28 defa görüştüyse kurtuluşun yok. Hele bir de Kemal Yalçın Alemdaroğlu ile 13 defa görüşmüşsen hiç içeriği önemli değil konuşmanın. Gittin kardeşim hele bir de Ahmet Hurşit Tolon ile bir görüşmen varsa yandığının resmidir. Bu bölümü kapatıyoruz. Yeni bir bölüme delillerin değerlendirilmesi bölümüne geçiyoruz.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz:” sayın başkan değerli üyeler, deliller ve hukuki değerlendirme iddianame deki sırası ile deliller ve hukuki değerlendirmedeki isnatlara ilişkin bir takım açıklamalarımız olacak yalnız bu isnatları zaten konunun içeriğini çok ayrıntılı bir şekilde sizlere aktardığımızdan dolayı hem bizler hem de müvekkilimiz hem de meslektaşım bu konuların ayrıntılarına girdiğinden dolayı bunları çok kısa bir şekilde geçeceğim. Çok önemli hususları bazı ek belgelerimizi sizlerle paylaşacağım. Ve hızlı bir değerlendirme yapacağım. Bunlardan birincisi mali müşavir Tansu bey ile yapılan telefon görüşmesi ve buna ilişkin iddialar. Son cümleyi okuyorum, böylece şüphelinin devlete olan vergi borçlarını rüşvet vermek suretiyle azalttığı bir çok dernek ve vakıfla Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yapığı görülmektedir, şeklinde bir değerlendirme. Cümlenin başına baktığımızda rüşvet vermekten bahsediyor. Bu konuda meslektaşım zaten gerekli açıklamayı yaptı, eğer bu konuda bir suç görüyorsanız bunla ilgili suç duyurusunda bulunursunuz ama ortada zaten böyle bir suç yok. Yine bir çok burdan bahsediyor azalttığı, yine aynı cümlenin devamında bu sefer keskin bir u dönüşü ile bir çok dernek ve vakıfa Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yapıldığı, cümlenin başı başka sonu başka. Ben bir şey anlamıyorum. Savcılık makamı bunu yazarken nasıl bir mantıkla veya nasıl bir suç isnadını göz önünde bulundurarak yazdığını da anlamakta zorluk çekiyorum. Size daha önceden sunmuş olduğumuz ek-60’ta da yine sizin ekranlarınıza da bunu yansıtıyorum. Bu vergi uzlaşması sonucunda yapılmış olan 900 liralık ödemeyi görüyorsunuz. Tamamen yasal, tamamen prosedürü çerçevesinde gerçekleşmiş olan bu işlemleri yine size sunmuş olduğumuz gerek CD’lerin içerisinden gerekse yazılı dokümanın içersinden kontrol edebilirsiniz. Yine müvekkilimize hukuki değerlendirmeler çerçevesinde isnat edilen suçlardan bir tanesi de bir başka son bahar isimli dijital belgeyi kaleme almış olması. Bu belgede yer alan ifadelerle sözde Ergenekon terör örgütü ile bir bağlantı kurulmakta ve Ergenekon terör örgütünün eylemlerinin bu belge içersinde yer alan hususlarla bütünleştiği ve bunlara ilişkin olduğu değerlendirmesi yapılmakta. Yine buna ilişkin olarak size bir başka son bahar isimli belgenin 1994 yılında hazırlandığını, Taban Gazetesinde yayınlanmış olan ve o dönemdeki bir siyasi platformu ifade eden bir belge olduğunu, yine delilleri ile sizlere ibraz etmiştik. Anlatmıştık. O sebepten bunun da ayrıntılarına çok fazla girmeyeceğim yine ekranlarınıza da bu konu ile ilgili o dönemde 1995 yılının ocak ayında hazırlanmış olan taban siyasal kültürel taşlama gazetesine ilişkin bir gazeteyi de yine bilgilerinize sunmuştum. Yine müvekkilimize isnat edilen suçlardan bir tanesi ılımlı Türkiye ipotekli ulus isimli dijital belgenin içersinde yine örgüt faaliyetleri ile ilintili olabilecek aynı düzlemde değerlendirilebilecek olan bir yazının yer aldığı ve yer aldığına ilişkin bir takım değerlendirmeler bulunmakta. Buna ilişkin olarak da gerekli açıklamaları yapmıştık. Bu belgede bu yazıda size de kitabı aynı şekilde ibraz ettik. Kanuna aykırı hiçbir nitelik taşımayan söz konusu kitaba ilişkin olarak bir takım değerlendirmelerin yapılması, ve öneri niteliğindeki görüşlerin kamuoyu ile paylaşılmasının hiçbir şekilde suç konusu olamayacağını ve müvekkilimize bu iddianame kapsamında isnat edilmiş olan suçların da bu kitapta yazılmış olan önsözün delil niteliğinde sunulamayacağını iddia ediyoruz. Bu yaklaşımın yani savcıların bu belgeyi bu kitap önsözünü daha sonradan üzerinde değişiklikler yapılmış olan bu kitap önsözünü yine mahkemenize delil olarak göstermesini de hukukun evrensel kurallarından adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesi ile de bağdaştırmadığımızı belirtmek istiyorum. Yine isnat edilen suçlamalardan bir tanesi de hukuki değerlendirmeler kısımda hukuk ve siyaset okulu ile ilgili iddialar oluşturmakta. Bunla ilişkin olarak gerek müvekkilimizin savunmasında CD çözümü üzerinde konuşulmuş, sizin sorularınız çerçevesinde bu hususlar anlatılmış. Yine bu görüntüler ekrana yansıtılmak suretiyle buralarda açıklamalar yapılmıştı. Fakat bu CD çözümlerinde yine bizim ısrarla üzerinde durduğumuz şey burada konunun başlangıcı belli değil, ortası belli değil ve sonu belli değil. Bir konuşmayı bir yazıyı bir bütün halinde değerlendirirsiniz. Bu bütünün içersinden cımbız ile çekilmiş olan kelimler o konunun özeldeki anlamını ifade edilmek istenen anlamı kesinlikle yansıtmaz. Ve bilinçli bir amaca hizmet eder, bu sebepten gerek çevrilmiş olan CD çözüm tutanağının, gerekse bu görüntüler montajlanarak bazı yerlerde kesilerek ve kesilmiş olan yerleri de kolaylıkla seçebiliyorsunuz, belirleyebiliyorsunuz belirli bir anlam yüklemek suretiyle hatırlanmış olan bu CD’yi de yine yasak delil çerçevesinde değerlendirilmesini hukuka aykırı olduğunu da yine belirtmek istiyoruz. Ve size sunmuş olduğumuz yazılı savunmanın eklerinde de yine bu hususları ayrıca belirtiyoruz. Ayrıntısına çok fazla girmiyorum. yine müvekkilimiz ile ilgili olarak isnat edilen suçlardan bir tanesi de Şener Eruygur ve İlker Güven arasında geçen telefon görüşmesinin müvekkilimizin örgütsel irtibatına delil olarak gösterilmiş ve hukuki değerlendirmeler kısmında yer verilmesidir. Her iki kişi de kendi durumlarını bu telefon görüşmesinde anlatmışlar ve iki kişi arasında geçen bir telefon görüşmesi olarak nitelendirilmiştir. Burada müvekkilimin ismi, sadece bu panelde konuşma yaptığına ilişkindir. Bunun haricinde başka hiçbir değerlendirme bulunmamaktadır. Bu husus eğer bir örgütsel irtibat olarak adlandırılıyorsa o zaman İlker Güven’ in daha sonradan yapmış olduğu açıklamalar çerçevesinde bu telefon görüşmesinin de yine açıklığa kavuştuğunu düşünüyoruz. Burada yine belirteceğim hususlardan belki de en önemlisi Cihan Haber Ajansı görüntülerinin delil niteliğine sahip olmamasıdır. Şurada hemen ekranda onu size göstermek istiyorum tekrar çünkü gerçekten çok önemli bir husus. Bu görüntülerin yasa dışı olduğuna ilişkin olarak Marmara üniversitesine başvurulmuş ve panelin yapıldığı gün Marmara Üniversitesinde bir basın mensubunun bulunup bulunmadığını, giriş esnasında herhangi bir kaydın alınıp alınmadığı sorulmuştur. Marmara Üniversitesi dekanlığına hukuk Fakültesi dekanlığına çünkü kampus sorumlusu hukuk fakültesi dekanlığıdır. Ve yine Marmara üniversitesi rektörlüğüne yazılmış olan iki ayrı yazıda dilekçeye verilen cevaplarda şu anda ekrandan da göreceğiniz gibi 17 Temmuz 2009 tarihini taşımaktadır. Tarafımıza yazılmış olan yazıda biraz önce okudum bunu. Bu gün o gün hiçbir basın mensubunun içeriye alınmadığını, yine dekanlığın ve rektörlüğün bu konuda herhangi bir talimatlarının kendisine olmadığını belirtmektedir. Bunlardan bir tanesi Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necla Pur imzasını taşımakta. Diğer yazı ise Marmara Üniversitesi Hukuk fakültesi dekanı Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk imzası ile size sunulmaktadır. Yine bu yazı örneklerinden sonra size o salonun fotoğraflarını ve o salonun fotoğraflarında bu gizli çekimin nerde yapıldığına ilişkin bir kanaatimizi sizinle paylaşacağız. Buna da ek-65’te yer veriyoruz. Burası müvekkilimizin konuşma yaptığı Marmara üniversitesi tıp fakültesi R salonunun fotoğrafları şu anda ekranda da görebiliyorsunuz. Hemen karşıda gördüğünüz yer kürsü. Gizli çekimin yapıldığı yer de yine okla gösterilmiş olan sol taraftaki bir çekim bunu zaten görüntülerden de kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Basın mensupları arka taraftaki bölümden bu çekimleri normalde yapabiliyorlar çünkü Marmara üniversitesi böyle bir düzenleme getirmiş. Oysa ki gizli çekim sol taraftan gerçekleşmiş.yine diğer fotoğrafı da size göstereyim. Evet bu da diğer taraftan yapılmış olan bir fotoğraf çekilmiş olan bir fotoğraf. Yine gizli çekimin yapıldığı yeri ve kürsüyü burda görebiliyorsunuz. Yine burdan da tam kamera açısından yapılmış olan çekilmiş olan bir fotoğraf kameranın bulunduğu yer gizli çekim yapılan yer, kürsü ile tam çaprazdan sol çaprazdan görülen yer. Bunlar da yine size sunmuş olduğumuz yazılı dokümanların eklerinde yer alan hususlar.yine Prof. Dr. Tolga Yarman ve Prof. Dr. Mehmet Tomambay arasındaki telefon görüşmesi de hukuki değerlendirmeler kısım içersinde yer almakta. Bu konuyla ilgili olarak da gerek gazete haberleri size biraz etmiş olduğumuz gazete haberleri gerekse tolgayarman.org internet adresinden alınış olan internet sitesi çıktısı, gerekse Prof. Dr. Tolga Yarman’ın mahkemenize ibraz etmiş olduğu 18 Nisan 2009 tarihli dilekçe, gerekse CHP kurultayı sürecinde müvekkilimizin Tolga Yarman’ı desteklediğine ilişkin kısa mesaj dökümlerini de yine mahkemenize ibraz etmiş bulunmaktayız. Yine hukuki değerlendirmeler kısmında müvekkilimizin CHP genel başkan adaylığı ile ilgili bir takım iddialarda bulunulmakta. Bu hususu da yine Tolga Yarman’ı desteklediği konusunda size sunmuş olduğumuz delilerle ispatlamaktayız. Hızlı bir şekilde geçiyorum yine zaman kazanmak açsından. Meslektaşım bu konudaki hukuki değerlendirmeyi zaten yapacak. Yine genel yapı belgesi ve kemal Özden ile ilgili iddialar söz konusu, burada da yine iddianamenin geneline hakim olan aynı mantık uygulanmakta. Suç konusu olmayan bir takım dokümanlar ele geçirilmekte, O dokümanlarda tüm sivil toplum, tüm siyasi partiler, terör örgütü ve mafya gruplarının bir çatı altında toplanması ve adeta bir suç konfederasyonu kurulması mantığı üzerini oluşturulmakta. Ondan sonra Türkiye deki tüm kişiler ve kurumlar bu çerçevede töhmet altında bırakılmakta, bu mantığın varacağı doğru bir sonucun olmadığını düşünmekteyiz. Bu mantıkla iddia ediyoruz Türkiye’de herkes her birey sözde Ergenekon terör örgütünün bir doğal üyesidir. Bu çerçevede yine müvekkilimize e posta yolu ile gelmiş içersinde örgütsel irtibata veya TCK’ nın herhangi bir maddesi çerçevesinde suç teşkil eden bir hususa ilişkin değerlendirmelerin bulunmadığı genel yapı belgesine de yine hukuka aykırı bir metin olarak görmemekteyiz, müvekkilimize suç isnat edilmesi noktasında da bu belgenin kullanılamayacağını düşünmekteyiz. Yine burda anayasanın 33. maddesi çerçevesinde bir değerlendirme yapmak gerekiyor bu konuya çok fazla girilmediğinden dolayı bu değerlendirmeyi yapıyorum herkes önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma yada üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir. Fakat iddianamedeki genel mantık Savcıların isnat etmiş olduğu suçlar belirli bir düşünce yapısına sahip, belirli bir siyasi görüşe sahip insanların, Atatürkçülerin yine Atatürkçülerin üye olduğu derneklerin bütün hepsi tek bir çatı altında söylediğim gibi genel tabiri ile bir suç konfederasyonu altında birleştirilmekte ve müvekkilimize gerekse Türkiye deki bütün insanların bu derneklere üye olan bütün insanları töhmet altında bırakacak olan bir değerlendirmeye gidilmektedir. Bunun da yine masumiyet karinesi ile ilgili masumiyet karinesine uygun olmadığını düşünmekteyim. Müvekkilimiz Cumhuriyet Halk Partisine 1997 yılında üye olmuştur. 2000 yılında ADD’ye üye olmuş ve 2002 yılında USİAD’a üye olmuştur. 2000 yılında ADD’ye üye olduğunda ne USİAD’ı bilmektedir nede kemal Özden ile bir tanışıklığı vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Kadıköy ilçe teşkilatı örgütünde çalışan ve aynı zamanda ADD Kadıköy üyesi olan bazı arkadaşlarının tavsiyesi sonucunda ADD Kadıköy şubesine üye olmuştur. 2002 yılında USİAD’ a üye olmuş, müvekkilimizde 2004-2005 yıllarında ADD Kadıköy şubesi yönetim kurulunda başkanlık görevini üstlenmiştir. Bu yönetim görevinin son bir yılında başkan olarak seçilmiştir. Burada ADD tüzüğünden yola çıkarak bir değerlendirme yapmak gerekir. ADD genel kurullarında yedi kişiden oluşan yönetim kurulları genel kurulun iradesi ile oluşur fakat başkanlar genel kurul tarafından seçilmezler. Daha sonra seçilmiş olan bu yedi kişi kendi arasında toplanarak bir görev dağılım yapar. Başkanı, başkan yardımcısını, yazmanını saymanını seçer. Yani iki dereceli bir seçim söz konusudur. Müvekkilimiz 2003 yılında üye olmuştur yönetim kuruluna girmiştir. 2003 yılında yönetim kuruluna girdiği sırada başkan olarak kendisi belirlenmemiştir. Daha sonra yönetim kurulunun içersindeki bir istifa neticesinde müvekkilimiz bu sefer başkan olarak 2004 yılından itibaren görevini yürütmeye başlamıştır. Bu hususun da altını çizmek istiyoruz. Ek -66’da bu hususa ilişkin olarak, 109. sayfaya geldiğimde yine müvekkilimin ADD’ye hangi tarihte üye olduğunu ve hangi tarihte bu dernekten ayrıldığına ilişkin bir belgeyi size göstereceğim. Evet ADD Kadıköy şubesine yazmış olduğumuz dilekçeye istinaden ADD’ den gelmiş olan cevabı görüyorsunuz, bunu bu şekil okuyorum, ilgili yazınızı talep ettiğiniz ADD Kadıköy şubesi eski başkanlarından Birol Başaran 22 Aralık 1999 tarihli başvurunun 26.01.2000 tarihinde onaylanması ile derneğin üyesi olmuştur. 7 Aralık 2003 tarihli ADD Kadıköy şubesi 5. olağan genel kurulunda yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş, 7 Eylül 2004 tarih ve 19 sayılı yönetim kurulu kararı ile şube Başkanlığına getirilmiştir. 2003 yılında üye olmuş. İlgili yani Birol Başaran 23 Aralık 2005 tarihinde dernek üyeliğinden istifa etmiştir. Bu da yine müvekkilimize yöneltilmiş olan sorulardan bir tanesi idi. Eğer siz dernek üyeliğinden ayrıldı iseniz neden 5 Aralık tarihli, 5 Aralık 2005 tarihli bir toplantıya katıldınız Şener Eruygur ile yemek yediniz diye yöneltilmişti. müvekkilimiz bu tarihte biz itiraz etmek istemiştik fakat söz vermemiştiniz burada ifade etmek istiyoruz. Müvekkilimiz o tarihte dernek üyesidir. Müvekkilimiz o tarihte şube başkanıdır. Ve Şener Eruygur’un sayın Şener Eruygur’un o dönemde Genel başkanlık yarışının hazırlanması söz konusu iken ADD Kadıköy şubesinin başkanıyla ve Beşiktaş şube başkanı ile iki büyük şubenin başkanı ile görüşmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu siyaset içersinde doğal bir şeydir. Dernekçilik içersinde doğal bir şeydir. Ve burda verilen sadece bir örnek müvekkilimiz ile bir örgütsel bağa işaret etmez. Böyle bir başkanlık yarışına girişen bir kişi Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki insanlarla da temasa geçer. Başka şubelerle de iletişim halindedir. Bir buna biz siyasete taban yoklaması adı verilir. Bu taban yoklamasında kendisinin arkasındaki desteğin ne olduğu tespit edilir. O dönemdeki yönetim kurulunun genel merkez yönetim kuruluna ilişkin sıkıntılar dinlenir ve buna ilişkin olarak da o kişilerin arkasındaki destek de irdelenir. Ve buna göre bir adaylık yarışına girilir. Bu sebepten sadece bu hususa değinerek bu konuyu da geçiyorum. İddianamede geçen diğer yerlere ilişkin değerlendirmeler var. yine iddianamenin 109. maddesinde, meslektaşım beni uyardı. Bu bölümün panolarından sonra bu değerlendirmeye gireceğiz.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Celal Ülgen:” pano 45, iddianame sayfa 1072, klasör 96, klasör sayfa 53, sayın savcı bir telefon görüşmesindeki birkaç kez üstünden geçtiğimiz için tam vermiyorum. 150 liralık bir fazla paranın ödenmesinden ve 900 lira yani 900 lira da vergi ödenmesinden sonra şöyle bir değerlendirme yapıyor, böylece şüphelinin devlete olan vergi borçlarını rüşvet vermek suretiyle azalttığı, bir çok dernek ve vakfa Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yaptığı görülmektedir. Nerde görülmektedir? Türkçe’de böylece diye bir paragraf böylece diye bir sözcük başlarsa böyleceden sonra sayılan veriler böylece den sonra anlatılan sonuç arasında bir ilinti bir bağ bir ilişki kurulması gerekir. Peki yukarda saydıklarınızla anlattıklarınızla böyleceden sonra gelen ve virgül ile ayrılan ikinci cümlede bir çok dernek ve vakfa Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri doğrultusunda aylık düzenli maddi yardımlar yaptığı görülmektedir diyorsunuz. Böyleceden önce neyi açıkladınız? Müvekkilimiz kime ne kadar rüşvet vermiştir? Yardım yaptığı kişi ve kuruluşların Ergenekon silahlı terör örgütü ile ne gibi bir ilgisi vardır, siz nasıl saptadınız bu ilgiyi? Bu kanıya hangi somut ve inandırıcı kanıtlarla siz ulaştınız, ve mahkemeye de hangi kanıtları gösteriyorsunuz. Sayın savcının Birol Başaran’ın yardım yaptığını ileri sürdüğü dernek ve vakıfların adlarını saymasını bekliyoruz, bu güne kadar da bekledik. Bu vakıf ve dernekler hakkında Ergenekon terör örgütü ile bağlantılı bir soruşturma bu güne kadar yapılmış mıdır? Bir dava açılmış mıdır? Sayın savcı aylık düzenli yardımdan söz etmektedir müvekkilimiz hangi periyotta para ödemesi yapmıştır. Haftada bir mi, ayda bir mi, yılda bir mi, on yılda bir mi? Ve de yaptığı düzenli yardımın miktarı ne kadardır? Görülüyor ki sayın savcılar polisten gelen bu verileri mantık ve temel hukuk süzgecinden dahi geçirmeden olduğu gibi iddianameye koymuşlardır. Pano 46, iddianame sayfa 1072, klasör 169, klasör sayfa 182, şüpheliden elde edilen hard diskte bulunan bir başka son bahar isimli belge içeriğinde yer alan medyayı ne yapıp edip kullanmamız şarttır. Bunu için geliştirilecek bir strateji de üzerinde parti kimliği olmayan ama kamuoyunda saygı gören ve bilinen isimleri yanına çekmektir şeklindeki sloganların Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun stratejilerle örtüştüğü, ve şüphelinin bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalara katıldığı anlaşılmaktadır. Polis ve sayın savcı bu kanıya hangi temel nedenler ve hangi somut kanıtlarla varmaktadır. Yada bu örgütlenmede hangi somut olgular savcıyı bu noktaya götürmüştür. Bu olgular nelerdir? Ve müvekkilimizin hangi eylemi ile nedensellik bağı kurulmaktadır? Bu şey söz hangi tarihte söylenmiştir. İddianamede 1994 yılından niçin söz edilmiyor? Sayın savcılar iddianameyi yazarken olabildiğince zaman ve mekan bilgisinden uzaklamaya çalışmış, hem mahkemenin hem savunmanı hemde konuya ilgi duyanların bir karmaşa içine sürüklenmesine bilerek neden olmak istemişlerdir. Pano 47, iddianame sayfa 1072, klasör 169, iddianame sayfa 156. ılımlı Türkiye ipotekli ulus isimli belge. Bu belgeyi ile ilgili müvekkilim meslektaşım yeteri kadar açıklama yaptığı için bunu geçiyorum. 48. pano, iddianame sayfa 1073 klasör 96 klasör sayfa 48, burada x bayanla ilgili başlayan ve bir CD çözümü var. bu CD çözümü ile ilgili ayrıntılı bilgileri değerli meslektaşlarım verdi ayrıca Nuh Tomambay’ın görüşmesi var. onu da verdi. Burda dikkat edilecek çok önemli bir konu var. bunları anlattıktan sonra biz tabi örgütten daha çok olsun diye başlayan şeklindeki görüşme içeriği, içeriğine verdiği cevapta, görüşmenin içeriğinde kendisi CHP’nin genel başkanı olacaktı. Kedilerinin de onu destekleyeceklerini, Deniz Baykal’a karşı güçleri birleştirmekten bahsettiklerini, görüşme içinde geçen bende bir sürü haberler var, askerler tarafından şeklindeki görüşmesini hatırlayamadığını, beyan etmiş ise de şüpheli Tuncay Özkan’ ın da aynı tarihlerde CHP kurultayına gelip bazı kişileri delege olarak sokmak, ve kendisini de CHP yönetimine aldırmak için kurultaya paralı taraftar getirme gayreti içinde olduğu diye başlıyor. Değerli başkan, değerli üyeler. Bir siyasi partinin hiç değilse tüzüğünü okuyarak bir siyasi partinin genel kurulunda kimin delege olabileceğini, bu delegelerin önceden illerde seçildiğini, bu siyasi partinin kurultayını sadece parti meclisi üyelerini seçtiğini, bu parti meclisi üyelerine parti üye olmayan değil delege olmayanların bile aday olamayacağını düşünüp tartıp ona göre bu hukuki değerlendirmeyi yapması gerekmez miydi. Hele Tuncay Özkan, Tuncay Özkan kurultay delegesi midir? Kurultay delegesi değilse nereye seçilecektir, kim seçecektir? Ayrıca CHP içerisinde CHP’nin Mustafa Kemal’in imzasını taşıyan kuruluş bildirisinden bu güne kadar paralı taraftar olmamıştır. Paralı delege olmamıştır. Paralı delegelerle kesinlikle işi yoktur. Bu CHP’ye karşı atılmış kötü bir iftiradır. 49, pano 49, iddianame 1072, klasör 96, klasör sayfa 48, burada hukuk fakültesinde hukuk dışı yollardan bahsedilmesi ne kadar doğru diye sorduğu, soruya kendisinin soruyu soran kız çocuğuna karşı salonda bir tepki oluştuğunu beyan etmesinden de yapılan görüşmelerin hukuk dışına çıkması ile alakalı olduğu anlaşılmakta olup diyor, buradaki kanıt dayandığı kanıt, Birol Başaran’ın dışındaki iki kişinin telefon görüşmesi. Darbe mi şeriat düzeni mi diye sorsanız, darbeyi tercih ederim sözü var diye bu buraya taşınılmış. Sorular bölümünde müvekkilimiz sorduk, 40 katırı mı tercih edersiniz 40 satırı mı diye? İkisi olumsuzdu, iki olumsuzdan birini seç diyoruz. Darbe mi şeriat mı, ikisi de olumsuz. İki olumsuzdan birini seçersen hangisini seç diye dayatıyoruz. 3. seçenek hakkını verdik mi, demokrasi de var dedik mi? Yok. Bu iki seçenekten birisi olursa faşizmden her zaman çıkış mümkündür. Ama şeriat düzeninden bu gün İran’ın saplandığı bataklık gibi bir daha çıkmak mümkün değildir. O nedenle darbeyi seçiyorum diyor. Türkiye de sorun böyle verilen sorulara verilen yanıtlarda yatmaktadır. Türkiye’de bu gün bir çok insan darbe mi şeriat mı sorusuna şeriat diye cevap verebiliyor. İşte sorun buradadır. 50 nolu pano, iddianame sayfa 1072, klasör 96, klasör sayfa 48, burada gene bu tutanakta oturumu yöneten kişinin Mehmet Şener Eruygur olduğu, ve şüpheli Birol Başaran’ı savunmaya çalışmasından sayın savcılar sanki oradaymış gibi, bu konuşma nedeniyle haberlerde kendisinin darbeci olarak lanse edilmesinden tedirgin olduğu, ve aralarındaki örgütsel irtibat gereğince şüpheli Birol Başaran’ın o yüzden ben mümkün olduğunca şey yaparım, ne denir bastırmaya çalışacağım size bir şey olursa topu bana atabilirsiniz şeklinde aralarında örgütsel bağı ortaya koyan beyanlarda bulunduğu görülmektedir diyor. Sayın savcı burada müvekkilimiz Birol Başaran’ın konuşmasının tümünü değil de cümle cümle yada sözcük sözcük bir kısmını alarak konuşmanın tümünden uzaklaştırıyor. Konuşmanın tümünün anlatmak istediği şey, hukuk dışına çıkmak değil, hukuk dışına da çıkılabileceğini bunun tarihte Mustafa Kemal hareketinde örneğinin görüldüğünü anımsatıyor. Sayın savcı Mustafa Kemal ile ilgili örneği iddianameye almıyor. Bu konuşmanın tümünden Türk ordusunun kenarda durmasını istiyor Birol Başaran. Bu konuşma basit bir panel konuşmasıdır. Düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Bu konuşmanın bir çoğuna katılmayabiliriz. Savunman olarak bende katılmayabilirim ancak bu sözlerden darbe çağrısı çıktığını nasıl söyleyebiliriz. Sayın savcı örgütü kurduk, şaka sözüne takılıyor. Konuşmacı o günlerde yeni bir siyasal oluşum, yeni bir birliktelik düşlüyor. Örgüt CHP jargonunda parti demektir. Son derece legal bir durum sergilenmektedir, darbeciler sokaklarda toplantılarda açıkça örgüt kurduk diye gezme alışkanlığına sahip değillerdir. Darbeciler kapalı kapılar arkasında darbelerini planlarlar ve siz yapıldığı anda ancak sonucu ile karşılaşırsınız. 51. pano, iddianame sayfa 1072, burada sayın savcı genel yapı isimli örgütsel bir dokümandan bahsederek. Müvekkilimizin eylemleri için kanıt olarak bu doküman 1. iddianamenin 369,824 ve 855. sayfalarında yer almıştır. Egemenlik derin devletindir gibi bir saçma sözün yandaşı gibi gösterilmek istenmektedir. Sonra da basit bir düz mantık uygulamasına gidiliyor, şöyle diyor, şüpheli Birol Başaran’ın Ergenekon silahlı terör örgütünün sivil toplum kuruluşlarının sevk ve organizesi içinde etkin görevlerde bulunduğu, Nerde? Ticari şirketi vasıtası ile Ergenekon tarafından desteklenen gazete ve derneklere maddi yardımlarda bulunduğu, hangi kanıtla. Yukarda mevcut inceleme tutanaklarından anlaşıldığı üzere örgüte finansal olarak da katkı sağladığı, ne kadar para? Darbeye teşvik amaçlı olarak ADD tarafından düzenlenen toplantılarda yürütme organını devirmeye teşebbüs amaçlı eylem ve fiillerde bulunduğu anlaşılmakla. Bir örgütsel dokümana göre ADD ve USİAD Ergenekon tarafından çok beğenilen örgütlerdendir. Birol Başaran bir dönem ADD şube Başkanlığı yapmıştır o halde Birol Başaran Ergenekon terör örgütü üyesidir. Bu bir kıyas. Mantıkta lisedeyken öğrencilere öğretilen kıyas. Bir örgütsel dokümana göre ADD ve USİAD Ergenekon tarafından çok beğenilen örgütlerdir. Birinci önerme. Birol Başaran bir dönem ADD şube Başkanlığı yapmıştır. İkinci önerme. O halde Birol Başaran Ergenekon terör örgütü üyesidir sonuç. Burada mantık ve kıyas tasım metodu açısından bu önerme oldukça yanlıştır. Bir defa birinci önerme yanlıştır. Bir genelleme taşımamaktadır. Bütün kuşlar uçar, birinci önerme genelleme yapar, ve doğrudur. Çünkü bütün kuşlar uçar. Serçe de bir kuştur, ikinci önerme doğrudur. Öyle ise serçe de uçar üçüncü sonuç da doğrudur. Ama yukarıdaki önermede birinci önerme yanlış olduğu için ikinci önerme doğru olsa bile sonuç yanlış çıkmaktadır. Bu lise öğrencilerinin bile bildiği çok basit bir mantık kuralıdır. Bu bölüm bu bölüm sona erdi. Değerli başkan, biraz sonra sayın meslektaşım iddianamedeki geçen diğer yani bizim bölümümüz dışındaki değer yerlerle ilgili bilgi verecek. Ancak bu bölümle ilgili çok kısa bir bilgi daha sunak istiyorum.saatin çok geçtiğini ve Bihayli de talep olacağını düşünerek mümkün olduğu kadar savunmamızı kısıtladık, kısa yaptık, atladık. Şu anda 111. sayfadayız. 200 sayfaya kadar çok var ama bundan sonraki kısım sayın mahkemeye yazılı olarak sunduğumuz için belki de sadece birkaç başlık okuyarak geçmek durumunda kalacağız. Yapsaydık çok iyi olurdu ama nasıl olsa yazılı olarak sunduğumuz için yapmayacağız. söylemek istediğimiz şey sayın savcıların da dışındaki başta sözünü ettiğim o oligarşik yapı bir bilinmeyen güç, yapmak istediğini Türkiye de gerçekleştirmiştir, Türkiye’de artık bir korku imparatorluğu egemendir. Hatta ve hatta içerde özgürlüklerinden yoksun olan, tutuklu olan arkadaşlarımız dışarıdaki insanlardan daha özgürdür. Çünkü buradaki arkadaşlarımızın hiçbirisinin tutuklanma korkusu yok onlar zaten tutuklu. Ama dışarıdaki insanlar herkes birbirinden korkmakta. Herkes dinlenmekten korkmakta. Herkes tutuklanmaktan korkmaktadır. Düşünce özgürlüğünün gereğini yerine getirmek istemeyenler var. bizim elimizi sıkmak istemeyenler var. özlediğimiz Türkiye bu mu? Özlediğimiz demokrasi bu mu? Sayın mahkemenin takdirlerine sunuyorum.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz :” Sayın başkan değerli heyet, çok hızlı bir şeklide iddianamede geçen diğer yerlere ilişkin değerlendirmelerimizi, ve daha sonradan 2009/85 Esas sayılı dosya ile birleştirilen 2009/191 esas sayılı dosyada müvekkilimiz ile ilgili hususları çok kısa bir şekilde özetleyerek bir takım belgeler size sürerek hemen konuşmamı toparlıyorum. İddianame de geçen diğer yerlere ilişkin değerlendirmelerimiz, şüpheliler Barbaros Hayrettin Altıntaş ile başlayıp Hasan Atilla Uğur, Birol Başaran ile devam ediyor, buradan işte bir adet baston tüfek, çeşitli çaplarda malzeme vesaire diye bir sıralandırma yapılmış, bazı gizli belgelerin devlet güvenliğini ilgilendiren belgelerinde bu kişilerden ele geçirildiği belirtilmiş. Biz bunun müvekkilimize isnat edilen suçların delillerinin sınıflandırılmasında seçilen yolun gayrı hukuki olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde ki bir sınıflandırma sayılan dokümanlardan hangilerinin müvekkilimizden ele geçtiğini ifade etmek hususunda yanıltıcı bilgiler içerdiğini ve heyetinizi yanıltmak amacı taşıdığını düşünüyoruz. Metinde geçen gizli belgeler sınıfına giren hiçbir belge müvekkilmiziin evinde ve işyerinde bulunmamıştır. Bunun yanında on bir tane tabancadan bahsedilmektedir. Daha önce de mahkememize ifade ettiğimiz üzere bu silah müvekkilimizden ele geçmiş olan silah ruhsatlı bulundurma ruhsatlı bir silahtır, bunu bu şekilde geçiyorum bu da bizim kanımızca heyetteki hakimleri yanıltmak amacı taşıyan kötü niyetli bir girişimi ifade etmektedir. Yine şüphelilerden başlıyor Mehmet Şener Eruygur, Ahmet Hurşit Tolon, nokta nokta, Birol Başaran, Atilla Uğur olduğu zamanlarda zaman zaman görüşmeler yapıldığı, Ato sosyal tesislerinde görüşmeler yapıldığı şeklinde. Müvekkilimiz Birol Başaran’ın sözde Ergenekon örgütünün mensubu olarak doğrudan veya dolaylı olarak dernek sivil toplum kuruluşlarında görevli veya yönetici konumunda olduğu iddiası gerçeği yansıtmayan bir olgudur. Müvekkilimizin üyesi olduğu dernekler bellidir. Bunlar mahkemenize ifade edilmiştir. Buradaki doğrudan ve dolaylı kelimelerinin de ne anlam taşıdığını da aslında anlamakta güçlük çekiyoruz. Bir derneğe üye olursunuz veya olmazsınız doğrudan üye olmak veya dolaylı yoldan üye olmak tabirlerini de yine savcılık makamı bir şekilde açıklarlarsa biz de bu konuyu açıklığa kavuşturmuş oluruz. Yine Anayasa ve uluslar arası sözleşmelerde sınırları çizilmiş olan dernek kurma ve üye olmak hürriyeti zaten doğrudan kullanılabilecek bir hakkı ifade etmektedir. İddia makamı tamamen yasal sınırlar içerisinde faaliyet gösteren derneklere üye olmayı bir suç konusuymuş gibi yansıtarak bu konuda heyeti yanıltmayı amaçlamaktadır. Bu durum mevcut yasalar ve Anayasaya aykırı bir yorum oluşturmaktadır. Yine iddianamenin 136 ve 137. sayfalarında müvekkilimizin de ismi zikredilmek suretiyle Cumhuriyetçi Çalışma Grubundan ADD’den bahsedilmektedir ve bunun bu çalışmaların Ergenekon terör örgütünün belgelerinde belirtilen sivil toplum kuruluşlarının zengin bir istihbarat kaynağı olduğu yönündeki stratejisin doğrular mahiyette anlam taşıdığı belirtilmektedir. Müvekkilimizden ele geçmiş olan belgelerin hiçbirisi bu tür istihbari bilgileri içermemektedir. Müvekkilimiz den ele geçmiş olan bir kişinin özel yaşantısını, ilgini sosyal konumuna ilişkin yada siyasi faaliyetlerine ilişkin bir metin mi bulunmaktadır da müvekkilimizi böyle bir sınıflandırmanın içersine savcılık makamı sokmaktadır? Bunu yine anlamakta güçlük çekiyoruz ve kötü niyetli bir girişim olarak adlandırıyoruz. Yine şüphelilerden ele geçirilen örgüt dokümanları, örgütün amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek üzere demekte, 2000 yılından beri CHP ile ilgilendiği hatta aynı yıllarda hem ADD hemde USİAD üyesi olan şüpheli Birol Başaran’ın 2001 yılında CHP genel Başkanlığına aday olduğu anlaşılmaktadır. Ne alaka? Bunu gerçekten yine kötü niyetli bir girişim olarak nitelendiriyoruz. Öyle ki müvekkilimiz CHP içinde genel başkanlık yarışına katılması parti içinde demokrasinin gereğidir. Müvekkilimiz bu siyasi partiye üye olacak fakat genel başkanlık yarışına girmeyecek midir? Bu konuda sayın savcılardan izin mi alacaktır. Yada bu konuda yarışa girmiş olan bir kişi hükümet yetkililerinden yada sayın savcılardan izin almak zorunda mıdır? Yine metinde ifade bulan şüphelilerden ele geçirilen örgüt dokümanları tabiri ile neyin kastedildiği de anlaşılmamaktadır. Savcılık makamı bu metin içersinde genel bir takım ifadeler kullanmakta bütün insanları o çuvalın içersine sokmakta ve daha sonra çuvalı yumruklamaya başlamaktadır. Bunun da yine hukuk düzlemi içerside hukukun genel ilkeleri çerçevesinde uygun bir yol ve yöntem olduğunu da kesinlikle kabul etmiyoruz. Biraz öncesi sayın meslektaşımın da belirttiği gibi bu bütün bir toplumu, bütün bir Türkiye halkını tedirgin eden ve sıkıntıya soran demokratik yaşamda etkin bir şekilde söz almasını engelleyen, siyasi partilerin içersinde çalışmasının önüne geçen bir yaklaşımı ifade etmektedir ki, bu yaklaşım demokrasi ile değil şu an kullanmak istemediğim başka bir kelime ile başka bir rejim ile ancak ifade edilebilir. Yine şüpheli Birol Başaran’dan ele geçirilen tabanca2.doc isimli, taban2.doc isimli word belgesinin içinde bir başka son bahardan nokta nokta devam ediyor. Bunun ilk şartta Taylan’ın önerdiği şekilde komite şu bölümü yapmaktır vesaire diyor yazdığı üç nokta. Daha önce de bu konuda açıklamalarda bulunmuştuk. Taban gazetesi 1994 yılında yapılmış olan bir siyasi çalışmanın sonucudur. Sadece gazete çıkarmakla yetinilmiştir. Ve bunun sonucu olarak da herhangi bir siyasi oluşuma gidilmemiş, CHP içersinde de bir seçim yarışında bulunulmamıştır. Daha önce açıklamada bulunduğumuz için bunu da çok hızlı bir şekilde geçiyorum. İddianame sayfa 475, Mehmet Şener Eruygur’un savcılık ifadesinden bahsediyor. TSK’da Ergenekon türü bir yapılanmanın olacağını zannetmediğini, şüpheli Birol Başaran’ı 2005 senesinde Kadıköy ADD Başkanlığı yaptığı dönemde köy enstitüleri ile ilgili Kadıköy’de ADD’de bir konferans verdiğini o zamandan beri kendisi ile tanıştığını ifade ediyor. Bu hususta yine müvekkilimizin mahkemeniz nazarında yapmış olduğu açıklamaları destekler niteliktedir. Ve ifadelerinde birbiri ile örtüşmüş olduğunu da yine burda beyan ediyoruz. Yine iddianamenin 479. sayfasında 1 Temmuz 2008 günü şüpheli Mehmet Şener Eruygur’un başkanı olduğu İstanbul Kadıköy ilçesinde yapılan aramada 7 numaralı Özel Kavram Dershanelerine ait 2000 yılı ajandası incelendiğinde Akşam Gazetesi Gül hanım, telefon numarası verilmiş, hukuk siyaset okulu, demokratik yaşam ve sivil toplum kuruluşlarının rolü etabında Birol Başaran’ın konuşması darbe (1 kelime anlaşılamıyor) yazdığı görülmüştür. Bu husus zaten müvekkilimizin ADD Kadıköy şubesinin hukuk ve siyaset okulunda yapmış olduğu konuşmayı zaten inkar etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu dokümanın neden iddianame ekleri içersine yer verildiğini anlamak güçtür. Akşam Gazetesinden bir muhabirin isminin orda geçmesi ne anlam taşımaktadır, yada bunu neden iddia makamı iddianamenin içersine taşımıştır.? Bunu da anlamak güçtür. İlgili kişinin bu konudaki talebi panelde ifade edilen sözlerin muhatabı dernek olmadığından reddedilmiştir. Ve Gül isimli kişinin iletişim amaçlı vermiş olduğu telefon numarası da derneğin bir defterine yazılmıştır. Her şey bundan ibarettir. Bu notun neyin delili olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. İddia makamının bu konuda bizi aydınlatmasını bekliyoruz. Yine ADD Kadıköy şubesinde ele geçtiği iddia edilen 55 numaralı kırmızı renkli özel kavram dershaneleri 2003 ajandasının içersinde Yahya Doğan isimli şahsın Birol Başaran’a yöneltmiş olduğu bir soru bulunmakta. Bu soruda da yine biraz önce de açıklamalarda bulunduğumuz gibi müvekkilimizin aslında darbe istemediğini, müvekkilimizin hukuk çerçevesinde yapmış olduğu bir panel konuşmasına ilişkin bir dinleyicinin bu hususa katılmadığına ilişkin ekonomik tespitine katılmadığına ilişkin bir değerlendirmesi ve bir sorusu bulunmakta. Bu sebepten bunun da aslında müvekkilimizin lehine bir delil olarak göz önünde bulundurulmasını, arzu ediyoruz. Yine iddianame sayfa 1062’de işçi partisinde yapılan aramalarda elde edilen dokümanlarda diyor, dokümanın son sayfasında Jeopolitik dergisinden vesaire falan filan bahsediyor, bir çok iletişim adreslerinden vesaire falan filan bahsetmiş söz konusu metin jeopolitik adlı siyasi ve strateji içerikli bir derginin danışma kurulu üyelerinin isimlerini içermektedir. Bu dergi hakkında savcılık makamı tarafından başlatılmış olan bir soruşturma var mıdır? Bu dergi hakkında açılmış olan bir dava söz konusu mudur? Öyleyse bu dava bu iddianamenin içersinde neden geçmektedir. Ne anlama gelmektedir. Müvekkilimizin bu dergiden temin etme bu dergiden abonelik karşılığında belli bir miktar para vermesi tamamen yasal sınırlar içersinde gerçekleşen bir olgudur. İnsanlar derneklere, insanlar gazetelere ve dergilere abone olabilmektedirler. Bu akşam gazetesinde Hürriyet Gazetesinde, milliyet gazetesinde, Zaman Gazetesinde ve benzeri bir çok gazetede aynen bu şekildedir, burda da hukuka aykırı bir durum yoktur. Fakat iddia makamı neden buna yer vermiştir, bunu anlamak da güçtür. Yine iddianame sayfa 1236 da zengin millet platformu isimli word dosyası incelendiğinde işte orda 300 yıllık açığının telafisi için program başlıklarının yer aldığı, bu dokümanda Mustafa Özbek, Turhan Çömez vs ye bir çok kişiye yine söylediğim gibi yine bir çuvalın içersine doldurmuşlar ve yine o çuvala yumruk atmaya başlamış sayın savcılık. Müvekkilimizin adı geçen belgenin varlığından haberi bile bulunmamaktadır. Durum fiilen bu şekilde olmakla birlikte bu durumun aksi düşünülebilecek olsa dahi kalbi Türkiye için çarpan aydınlara, vatanseverlere açık mektup adı ile yayınlanan bir metnin müvekkilimize de gönderilmek istenmesi, e-posta yolu ile gönderilmesi, yada buna benzer e-postaların sürekli insanların gelen kutularında, e-posta kutularında bulunması suç unsuru mudur? Bu metnin içeriği nedir, bu metnin içeriğinde ne yazmaktadır. Müvekkilimiz in bu metnin hazırlanmasına katkısı nedir. Savcılık makamının bu konudaki isnadı nedir. Peki müvekkilimiz eğer bundan dolayı suçlanıyorsa neden iddianame de kendisi ile ilgili bu hususa değinilmemiştir.? Bunların hepsi yine açıklanması gereken sorulardır. Tuncay Özkan’ın emniyet ifadesinde Birol Başaran’ı Kanaltürk televizyonunda söz meclisi isimli bir programda ulusal iş adamları derneği adına bir kez katıldığı için tanıdığını ifade edilmiştir. Müvekkilimiz bir derneğin genel sekreteridir. Müvekkilimiz Türkiye’nin sayılı programcılarından bilgisayar uzmanlarından bir tanesidir. Müvekkilimiz gerek mesleki olarak gerekse yürütmüş olduğu Cumhuriyet Halk partisinin içersindeki siyasi faaliyetlerden dolayı çeşitli televizyon programlarına gitmekte, buralarda konferanslar paneller vermektedir. Ha bunu bir suç olarak eğer nitelendiriyorsanız öyle bir durumda en çok televizyonlarda ismi çıkan veya buralarda beyanatlar veren gündemi değerlendiren siyasi noktalarda tespitler kişilerin ve siyasileri özellikle bu çuvalın içersine de koymanız gerekir. Bunun en başında da herhalde iktidardaki partinin mensupları olmalıdır. Yine gizli tanık Kıskaç’ın beyanları var. bu konuda zaten müvekkilim gerekli açıklamayı yaptığından dolayı bu konuda fazla bir ayrıntıya girmeyeceğim fakat burada çok kısa bir değerlendirmede bulunacağım oda şudur, teknik bir değerlendirme müvekkilimiz in cep telefonunun bulunduğu yer olan yeni Sahra ile gizli tanık Kıskaç tarafından iddia edilen toplantının yapıldığı yer olan Çamlıca arasındaki kuş uçuşu mesafe 5 km’dir, 5 km. cep telefonlarının çalışma prensibi kendine en yakın baz istasyonundan sinyal almak üzerinedir. Bu sebeple Çamlıca’da bulunan bir kişinin 5 km uzaklıktaki bir başka baz istasyonundan sinyal alması teknik olarak imkansızdır. Böyle bir olayın gerçekleşebilmesi için kişinin bulunduğu yerdeki operatörün baz istasyonunun çalışmaması, ve yine müvekkilimizin sözde bulunduğu iddia edilen yer ile telefonunun sinyal aldığı baz istasyonları arasındaki mesafedeki tüm baz istasyonlarının da arızalı olması gerekmektedir. Böylesine büyük bir arıza ancak GSM operatörlerinin bilgisi dahilinde gerçekleşebilir. Yapmış olduğumuz araştırmalar neticesinde de GSM operatörleri böyle bir arızanın gizli tanığın toplantının yapıldığını iddia ettiği tarih ve saatte gerçekleşmediğini teyit etmektedir. Yine polis raporunda da kişilere ilişkin değerlendirmelerde bir kişinin 25 Nisan tarihli değerlendirmesi, bir kişinin 22 Nisan tarihli nerde olduğuna ilişkin değerlendirmeler bulunmaktadır. Yani bu olaya ilişkin tanık beyanlarına ilişkin olarak kişiler nezdinde de bir şeyi bulunmamaktadır. Tutarlılık bulunmamaktadır. Yine burada özellikle belirtmemiz gereken şey, müvekkilimizin işyerinin yeni eski işyerinin yeni Sahra Göztepe civarında olmasıdır. Ve baz istasyonu kayıtlarında gözüken halk Caddesi hayırlı el binası baz istasyonunun bulunduğu yerdir. Müvekkilimizin işyeri de Halk Caddesi no 83’tür. Bu durum böylesine açıkken ortada uydurma delillerle yaratılmış olan bir isnadın söz konusu olduğunu söylemek de mümkün olacaktır. Çok kısa ve hızlı geçen yerlere ilişkin bir takım değerlendirmelerde yine bulunacağız. 3 şekilde 3. iddianamede. iddianame içersinde yine ruhsatsız tabancadan bahsedilmektedir. Müvekkilimizin tabancası ruhsatlıdır fakat 3. iddianamede yine savcılık makamının bu tabancayı ruhsatsız olarak nitelendirmesi ancak kötü niyetli bir girişimin sonucu olabilir. Yine sanık Murat Ağırel’den ele geçirilen işte seri numaralı hard disk üzerinde işte kontakt yani iletişim ismini taşıyan bir dokümanda bir word dosyası içersinde müvekkilimizin ismi ve iletişim bilgilerini olduğu söylenmektedir. Bu iletişim bilgileri illa müvekkilimiz Birol Başaran tarafından mı Murat Ağırel’ e verilmelidir? Yada murat Ağırel’de ele geçmiş olan bu belgeler suç unsuru mudur? Bir kişinin isminin burada geçmiş olması, müvekkilimin ismine Türk dünyanın her tarafında kullanılan google arama motoruna internette yazdığınızda 3. sırada ve 5. sırada müvekkilimiz ismini adresini, iş adresini ve telefon numarasını kolaylıkla bulabilirsiniz müvekkilimiz kamuoyu tarafından tanınan bir isimdir. İletişim bilgilerinin gazetecilerde dernek temsilcilerinde veya siyasi parti temsilcilerinde bulunması kadar doğal bir durum olamaz. Bu doğal hayatın bir gereğidir. Yine 3. iddianamede Birol Başaran, İlyas Çınar, Tunç Akkoç ve bir çok isimle söylediğim gibi bir çuvalın içersine yeninde doldurulmuş kişiler. Almanya daki Türklerin kurdukları ADD’nin bazı toplantı ve seminerlerine onları destek amaçlı katıldığı, müvekkilimiz şu ana kadar yurtdışında ADD’nin düzenlemiş olduğu veya başka bir sivil toplum örgütünün desteklemiş olduğu bir toplantıda kesinlikle bulunmamıştır. Bu isnatların da hiçbirisini kabul etmiyoruz. Yine tutuklu sanıklardan Birol Başaran’dan elde edilen dijital veriler içersinde yönetim kurulu faaliyet raporundan bahsedilmekte, Erol Manisalı’nın da ismi yine bu faaliyet raporunda geçmektedir. Dernek tarafından düzenlenmiş olan bir faaliyettir bu. Söylediğimiz gibi İstanbul üniversitesi mezunları ile ortaklaşa düzenlenmiş olan bir faaliyettir ve budara bir kişinin o dönemde hakkında soruşturma dahi açılmamış olan bir kişinin panelist olarak çağırılması veya konferansçı olarak çağrılması konuşmacı olarak çağırılmasının da yine hukuka aykırı bir yanının bulunmadığını düşünüyoruz. Yine şüpheli Fatih Hilmioğlu, Birol Başaran ve Adnan Türkkan’ı ADD çalışmaları çerçevesinde tanıdığını beyan etmiş. Müvekkilimiz Fatih Hilmioğlu’nu basında yer alan gazete ve TV haberlerinden tanımaktadır. Bunun yanında kendisi ile herhangi bir kişisel dostluğu ve iş ilişkisi bulunmamaktadır. Zaten Fatih Hilmioğlu da ben kendisi ile görüştüm, kendisini yakından tanıyorum. Her zaman görüşürüz, telefonla da konuşuruz tarzında bir beyanda bulunmamaktadır. ADD çerçevesindeki çalışmalardan tanıdığını beyan etmiştir,. Bunun da yine müvekkilimizle Fatih Hilmioğlu’nun beyanları arasında herhangi bir tutarsızlık da olmadığını düşünmekteyiz. Fatih Hilmioğlu ile yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri ile ilgili gerekli açıklama yapıldığından bu konuyu es geçiyorum. Şüpheli Rıza Ferit Bernay ile yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri hakkında gerek meslektaşım gerekse müvekkilimiz gerekli açıklamaları yaptığından dolayı bu konuyu da es geçiyorum. Yine Mustafa Yurtkuran polis ifadesinde şöyle bir şey kullanmış, bu konuya daha önce değinilmemişti o yüzden buna değinmek istiyorum. Birol Başaran isimli şahsı şahsen tanımadığını, Birol Başaran isimli şahsı şahsen tanımadığını, ancak ADD Kadıköy şubesindeki görev sırasında kendisi hakkında oluşan bir takım olumsuzluklardan dolayı başkan vekilliği döneminde hakkında soruşturma kararı verdiğini, onun da bu karardan dolayı dernek üyeliğinden istifa ettiğini söylemiştir diyor. Burada Mustafa Yurtkuran’ın görev yaptığı dönem ile Birol Başaran’ ın görev yaptığı dönemi birbiri ile karşılaştırdığımızda arada bir uçurumun olduğunu görüyoruz. Ve acaba bu sıkıntı bu sorun neyden kaynaklanıyor diye de bir araştırdık, ADD Kadıköy şubesine başvurduk. ADD Kadıköy şubesi Birol Başaran kaynaklı bir sorun olmadığını, geçtiğimiz Aralık ayındaki şube başkanından kaynaklanan bir sorun neticesinde bunun yaşandığını bize bildirdi. Şimdi dijital dokümanlardan sayfa 127’ye geleceğim ve o belgeyi size göstereceğim. Sayfa 127’ de ADD genel Başkanlığından Birol Başaran’ın üyelik durumu ile ilgili ve Birol Başaran’ın üye olduğu dönemde Mustafa Yurturan’ın genel başkan vekilliği yapıp yapmadığını sorduk. ADD genel merkezi bize bu konuda cevap verdi. Bilgilendirme, Av. Hüseyin Ersöz, 24/08/2009 tarihli dilekçemiz bunu aynen bu şekilde okuyorum. Sayın Birol Başaran derneğimize 26/01/2000 tarihinde üye olmuş, istifası nedeni ile 23 Aralık 2005 tarih ve 21 sayılı genel yönetim kurulu kararı ile üyeliği düşürülmüştür. Müvekkilimizin ADD Kadıköy şubesinden üyeliğinin istifa ettiği tarihten üyeliğinin sonlanmasına ilişkin kesin tarih 23 Aralık 2005. 2004-2005 yılları arasında 1 yıl, Kadıköy şube Başkanlığı görevini yürütmüştür. Sayın Mustafa Yurtkuran 28 Kasım 2008 tarihinde yani müvekkilimiz istifa ettikten ve kesinleştikten sonra 3 yıl sonra genel başkan vekilliği görevine gelmiştir. Görev süresi içerisinde Birol Başaran hakkında herhangi bir soruşturma söz konusu olmamıştır. Mustafa Yurtkuran burada şaşırmış, bunu kendisi de geldiği zaman zaten ifade edecektir. Sorgusunda da. Burada aynı dönemde yani bu kasım 28 kasım tarihi o döneme denk geliyor. ADD Kadıköy şubesinin başkanı ile ilgili yürütülen bir disiplin soruşturması var. bu disiplin soruşturmasında ADD Kadıköy şubesi isminden yola çıkarak bunu müvekkilimize mal etmiş burada da bir düzeltme yapılmasını yine saygılarımızla arz ediyoruz. Yine çok hızlı bir şekilde kısa kısa değinerek geçiyorum. Yine iddianamenin 3. iddianamenin belirli bir bölümünde murat Ağırel ile kontak iletişim kaydından şey yapılmış, bahsedilmiş bu konuda zaten gerekli açıklamayı yapmıştım. Hasan Ataman Yıldırım ile ilgili olarak zaten müvekkilimiz gerekli açıklamayı yapmıştı bunu da es geçiyorum. Şimdi bizim savunmamız biraz önce meslektaşımın da ifade ettiği gibi genel bir savunma yani baya ayrıntılı bir savunma bunu da size gerek CD ile gerekse yazılı olarak zaten sunmuştuk. Burada konu bazında destek savunma başlığı altında gerek CD ile gerekse yazılı olarak zaten sunmuştuk. Burada konu bazında destek savunma başlığı altında bir değerlendirmelerimiz var. müvekkilimiz Cumhuriyet halk partisi içersindeki çalışmaları, USİAD içersindeki çalışmaları, ADD içersindeki çalışmaları ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır size. Bunları iyen içeriğine girmeden bilgilerinize arz ediyorum ve yine müvekkilime devrediyorum.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Celal Ülgen:” Değerli başkan değerli üyeler aslında bu bölümde CMK ‘nın 170. maddesinin 122. maddesine 134. maddesinin 135. maddesinin 100. maddesinin 101/2. maddesinin, 109. maddesinin geniş ve ayrıntılı bir biçimde ihlal edildiğini ve yanlış uygulandığını anlatacağımız bir bölüm vardı. O bölümü de geçiyoruz çünkü ara savunmalar sırasında verdiğimiz dilekçede çok ayrıntılı biçimde bu konuları işledik. O dilekçelerde ve burada vereceğimiz savunmada yazılı olarak var ancak sadece bir konuyu sayın mahkemenin dikkatine sunmak istiyorum. Yine daha önce aldığımız sözler sırasında bir iddianamenin bir öyküden edebiyat türü olan bir öyküden farklı olduğunu, ve bu iddianamede sebep sonuç ilişkisinin mutlaka kurulması gerektiğini, oysa önümüzdeki iddianamede bu ilişki kurulmadığı gibi, bu iddianamede çağdaş düşüncenin Atatürkçü düşüncenin, Atatürkçü örgütlenmemin Kuvai Milliye ruhunun, USİAD’ın çağdaş yasamı destekleme derneğinin suç ve suç örgütü gibi gösterildiğini, iddianame de ADD tüzüğünün, Atatürkçü derneklerle sivil toplum örgütlerinin Ergenekon örgütünün arka bahçesi gibi gösterildiğini belirtmek istiyoruz. Bu son derece yanlış ülkemiz ve toplumumuz için büyük ve tehdit edici bir değerlendirmedir diye düşünüyoruz. Sayın başkan, hukuk dışına çıkma sözcüğü etrafından müvekkilimiz ile ilgili bir çok spekülasyon yapılarak onun uzun süredir tutuklu kalmasına neden verildi, neden olundu. Aslında hukuk dışına çıkma sözcüğü hukuk var, hukuk bir kenarda duruyor ama siz dışına çıkıyorsunuz anlamı çıkmakta. Örneğin demokratik toplumlarda özgür toplumlarda sivil itaatsizlik de bir hukuk dışına çıkmadır ama bu topluluklarda demokrasilerde sivil itaatsizlik ayın zamanda demokratik bir haktır. Hukuk dışına çıkmayı, bir başka kurum yada kuruluş bazen hukukun etrafını dolanmak olarak da yapar. Ama tarihte bize ilk hukuk dışına çıkmanın koşullarını anlatan belge Mustafa kemal Atatürk’ün ulusal andıdır. Savunmamızı burada sonlandırıyoruz. Tahliye ile ilgili sayın meslektaşım müvekkilimizin tahliyesi ile ilgili bir talebi olacak, sayın mahkeme bizi sabırla dinlediği için özveri ile dinlediği için teşekkür ediyoruz.”
Sanık Birol Başaran müdafii Av. Hüseyin Ersöz:” Sayın başkan bundan sonrasını biraz daha sakin bir şekilde ve bazı şeyleri atlamadan size anlatacağım. Sayın başkanım değerli heyet, müvekkilimiz yaklaşık 18 aydır tutuklu bulunmaktadır. Müvekkilimize biraz önce de yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde isnat edilen suçlara delil olarak gösterilen bütün olgular bütün hususlar belge olarak nitelendirilebilecek bütün dokümanlar müvekkilimizin özel hayatına ilişkin yada iş hayatına ilişkin hususları içermektedir. Ev biraz önce de yapmış olduğumuz açıklamalardan da yola çıkarak bu bilgilerin hiçbirisinin müvekkilimiz hakkındaki isnatları destekleyecek bir mahiyete sahip olmadığını göstermektedir. Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğunu belirtmektedir. Kuşkusuz ki bu hukuk devletinin güvencesi adli makamlardır. İç hukukumuzdaki yerel ve yüksek mahkemelerin yanında Avrupa İnsan Hakları mahkemesi içtihatları da kişi hak ve hürriyetleri için büyük güvenceyi meydana getirmektedir. Unutulmamalıdır ki geciken adalet adaletsizliğin kendisidir. Avrupa insan hakları mahkemesi 22 Haziran 2008 tarihli Gökçe ve Demirel Türkiye davasında tutuklama tedbirinin olaya uygulamasında sanıklara yüklenen suçun ciddiyetine ve ilgili cezanın da katılığını göz önüne almaktadır. Ancak Avrupa insan hakları mahkemesinin yalnızca cezanın katılığı temelinde değerlendirilemeyeceğini, ancak ya böyle bir tehlikenin varlığını doğrulayabilecek yada bu tehlikeyi tutuklu yargılamayı haklı çıkarmayacak kadar önemsiz gösterebilecek diğer ilgili ek unsurlar açısından incelenmesi gerektiğini hatırlatır. Müvekkilimizin tutuklanacağını bildiği halde günlük yaşantısına devam ederek, işyerine her zamanki olağan saatte gitmesi, işyerinde polisin işyerine polisin o sırada gelmesi, polise aramalar sırasında nezaret etmesi, daha sonra işyerindeki aramalar bittikten sonra, müvekkilimizin evine gitmesi ve evindeki aramalara nezaret etmesi. Polisin tamamen bilgisi dışındaki özel ofisinin adresini polise vererek bu konuda arama kararı çıkartılmasını sağlaması müvekkilimizin zaten delilleri karartmak hususunda herhangi bir iradesinin ve herhangi bir eyleminin olmadığını göstermektedir. Avrupa insan hakları mahkemesi Hasan Ceylan ve Türkiye davasında başvuran dava dosyasına kendisi hakkında yeni delil girmesi gerçeğine karşın, tutukluluk halinin uzatılması kararlarının basmakalıp gerekçelere dayandığını işaret etmektedir. AİHM’ne göre yerel mahkeme Masumiyet Karinesi İlkesine bağlı kalarak, kişisel özgürlüğe uymamayı haklı çıkaran gerçek bir kamu yararı gereğinin mevcudiyetini destekleyen veya çürüten delilleri incelemeli ve bunları, serbest bırakılma başvurularına ilişkin kararlarında ortaya koymalıdır. Birleşmiş Milletler Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair bildirge ve Birleşmiş Milletler Hapis Dışı Tedbirler Hakkında Asgari Standart Kuralları’nda Yargılama Öncesi Tutukluluğun toplum ve mağdurun korunması amacıyla son tedbir olarak uygulanması zorunluluğu getirilmiştir. Bu çerçevede diğer koruma tedbirlerinin uygulanması mümkün iken, gerek uluslararası sözleşmeler, gerekse Avrupa insan hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde müvekkilimin bu kadar uzun bir süre tutuklu tutulması hukuka ve kanuna aykırıdır. Olayların soruşturulmasındaki güçlükler, vakaların karmaşıklığı, bu makamların olayları izah ederken gösterdikleri özen kriteri açısından da müvekkilimin durumu incelendiğinde müvekkilimin sorgusunun tamamlanmış olması, gerek soruşturma aşamasında, gerekse kovuşturma aşamasında maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacı ile mahkemenize ve nöbetçi mahkemelere vermiş olduğumuz dilekçeler ve buna ek olarak yapmış olduğumuz ön savunma çerçevesinde mahkemenize ibraz etmiş olduğumuz ve olayları açıklamak ve örgütsel irtibatları çürütmek noktasındaki deliller, Avrupa insan hakları mahkemesinin öngörmüş olduğu kriterlerinde tutuklu kişinin öngörmüş olduğu bu kriterlerinde tamamen ortadan kalktığını göstermektedir. Yargısal Makamların yargılama sürerken, salıverme talepleri için başvuruları ele alırken ve yargılamayı tamamlarken ileri sürdükleri gerekçeler kriteri ise daha önce vermiş olduğumuz tahliye taleplerimizin reddini öngören Mahkeme Kararlarının hiçbirisinde yer almamaktadır. Müvekkilimizin de daha önce savunmasında sorgusu esnasında değindiği gibi CMK’ nın 101/2. maddesinde Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir denilmektedir. Yasa koyucu bu düzenleme ile, sanığa veya şüpheliye bir takım güvenceler sağlamıştır. Burada kişinin gerek hakimlerin önünde kendisini doğru bir şekilde ifade edebilmesi gerekse hakimlerin kararlarında hukuki ve fiili nedenler noktasında hangi olaylar hangi eylemlere, yada hangi gerekçelere dayandığı noktasında onları aydınlatabilmesi olanağını tanımıştır. Oysa ki daha önce ki bizim başvurularımızda CMK’nun 101/2. maddesi göz önünde bulundurulması gerektiği mahkemenize ve diğer nöbetçi mahkemelere iletilmiş olduğu halde bu husus ne yazık ki kanuna aykırı olarak uluslararası hukuk kriterlerine aykırı olarak hep reddedilmiştir. Avrupa insan hakları mahkemesi Yağcı ve Sargın – Türkiye Davası Kararında Tutuklu şahsın bir suç işlemiş olmasına ilişkin makul şüphenin devamı, sürdürülen gözaltı halinin geçerliliği için bir zorunlu koşuldur, ancak belli bir sürenin aşılması durumunda bu yeterli olmamaktadır; bu durumda Mahkeme, adli merciler tarafından öne sürülen gerekçelerin özgürlüğün kısıtlamasını haklı nedene dayandırıp dayandırmadığını incelemelidir. Diğer taraftan ilgili gerekçelerin geçerli ve yeterli olması, durumunda Mahkeme ayrıca ilgili ulusal mercilerin soruşturmanın yürütülmesi aşamasında özel bir ihtimam gösterip göstermediğini araştırmalıdır demektedir. Bu gün gerek meslektaşımın gerekse bundan önceki sorguda sayın müvekkilimin sayın Başaran’ın ifade etti şekli ile müvekkilimiz tutukluluğun devamına ilişkin olarak bütün hukuki ve fiili gerekçeler noktasında açıklamaları yapmış, gerekli delilleri de sizlere sunmuştur. Yani müvekkilimiz tutukluluk halinin devamını gerektirecek olan koşullar noktasında ve olaylar noktasında gerekli tespitlerde ve açılımlarda bulunmuştur. Ve yine meslektaşımın savunma esnasında kullanmış olduğumuz panolar aracılığı ile de ifade ettiği gibi iddia makamının soruşturmayı yürütürken özel bir ihtimam göstermediği de ortaya çıkmıştır. İddianamenin polis inceleme tutanaklarından hareketle buradaki bazı cümlelerin birebir alınarak iddianame metni içersine geçirilmesi ile bu husus açıklığa kavuşturulmuştur. Bu sebepten müvekkilimiz tam on sekiz aydır tutuklu iken ve savcılığın iddianameyi hazırlarken yapmış olduğu göstermiş olduğu özen ortada iken müvekkilimin tutukluluğunun da yine yağcı ve sargın Türkiye davasında olduğu gibi bir hukuki anlamının olmadığını ve hukuka uygun olmadığını belirtme gereği hissediyorum. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ve uluslar arası sözleşmelerde yer alan kararların gerekçeli olması, ve gereğinin de doğal bir, gerekçeli olması da yine bu tutuklama kararlarının doğal bir sonucudur. Bilindiği gibi gerekçe yetkili merciinin keyfi kararlarının önündeki en büyük engeldir. Yine gerek sanıklar gerekse sanık müdafileri bu gerekçelerden hareketle müvekkillerine isnat edilen suçlara ilişkin hukuki ve fiili değerlendirmelerde bulunabilmekte ve hakimlerin heyetin bu konudaki düşüncelerine de tam anlamı ile tutukluluk hususundaki kanaatlerini tam anlamı ile değiştirebilme olanağına sahip olmaktadır. Fakat bu mahkeme kararları sadece fiili gerekçeler sadece hukuki gerekçelere dayan fiili gerekçelere dayandığı takdirde böyle bir durumda bu tutuklamayı gerekli kılan hukuki nedenler konusunda olaylar konusunda, maddedeki gerekçe ile ifade ediyorum. olaylar konusunda herhangi bir açıklama yapma olanağına da sahip bulunmamaktadır. Kısacası tıpkı müvekkilimizin sorgusunda yaptığı gibi yada biz sanık müdafilerinin ön savunmamız aşamasında yaptığımız gibi bütün olayları en ince ayrıntısına kadar irdelemek bütün bağlantıları bütün en ince ayrıntısına kadar ortaya koymak. Ele geçirildiği iddia olunan bütün deliler noktasında ayrıntılı açıklamalar yapmak zorunluluğunu hissetmekteyiz. Oysa ki mahkemeniz yada tutuklama kararlarını veren Türkiye deki uygulaması ile diğer mahkemeler, madde gerekçesinde de ifade edildiği şekli ile madde metninde de ifade edildiği şekli ile hukuki ve fiili gerekçelere yer verdiği takdirde bizim bu konudaki savunmamızı yapmamız çok daha doğal ve çok daha kolay olacaktır. Avrupa insan hakları mahkemesinin Stogmüller kararında, makul şüphenin mevcudiyetini yitirdiği hallerde, bundan sonra devam edecek olan tutukluluk durumunun Sözleşmenin 5/1-c maddesini ihlal edeceğine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, makul şüphe varlığını sürdürse bile, şüphenin tek başına tutuklamayı haklı göstermeyeceğini vurgulamıştır. AİHM teminat yatırmanın kaçma şüphesini azalttığını ve bu yola başvurmak mümkünse, tutukluluk durumunun sürdürülmesinin kabul edilemeyeceğine karar vermiştir. Yine bizim hukuk sistemimizin içersinde bir takım adli tedbirler öngörülmüştür. Bu adli tedbirler müvekkilimizin tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak müvekkilimizin gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasındaki hal ve hareketleri göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde bu adli tedbirlerin uygulanmasının aslında müvekkilimiz için yeterli olduğu da mahkemeniz tarafından değerlendirilmelidir. Yine CMK’ da katalog suç adı verilen bir kavram bulunmaktadır. Burda belirli suçlar sayılmıştır ve müvekkilime isnat edilen suçlar da bunlardan bir tanesidir. Sadece katalog suç kavramının burada bulunması dahi müvekkilimizin tutukluluk konusundaki takdir hakkına herhangi bir kısıtlama getirmemektedir. İsnat edilen suç müvekkilimize isnat edilen suç bizim de yapmış olduğumuz açıklamalar ve ileri sürmüş olduğumuz deliller çerçevesinde değerlendirildiğinde zaten ortadan kalkmaktadır, suçun değişen vasfının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ve yine tutukluluk konusunda sadece bir suç katalog suçlar arasında sayılı diye mahkemenizin takdir yetkisinde bu noktanın kaldırıldığı, kalktığı da kesinlikle telaffuz edilmemelidir. Mahkemenizin bu konuda da geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Sayın mahkemenizden beklediğimiz ve tutuklama kararlarıyla, salıverme istemlerinin reddi kararlarında bulamadığımız biz burada salt gerekçeleri kısaca sizlere şey yaptık belirttik hukuku savunuyoruz. Müvekkilimizin kişiliğinde aslında savunduğumuz Hukukun Üstünlüğü ilkesidir. Gerçeğe, salt maddi gerçeğe ulaşmak için çaba gösteriyoruz. İşin siyaset içermesi, davanın siyasi dava olması itirazı, hukuk arayışımızın en son halkasını oluşturmaktadır, biz sayın heyetinize güveniyoruz. Bu konuda yapmış olduğumuz açıklamaları da değerlendireceğinizi müvekkilimizin suçsuzluğu noktasındaki açıklamalarımızı ve ileri sürmüş olduğumuz delilleri bu noktada ayrıntılı bir şekilde göz önünde bulunduracağınızı düşünüyoruz. Anayasanın 19. maddesine, CMK’ nın 101. maddesi çerçevesinde müvekkilimizin tutukluluk hali noktasında belirli bir kanaate sahip olduğunuzu düşünüyoruz. Çok kısaca kanunda sınırlanan tutuklama nedenlerinin hiçbirisinin müvekkilimize suç isnadı için yeterli olmadığını iddia ediyoruz. Bu çerçevede iddianamede yer alan isnatlar, tutuklama tedbirinin devamı için yeterli olmayıp müvekkilimizin gözaltına alınma ve arama sırasındaki güvenlik güçlerine yardımcı davranışları, saygın bir iş adamı olarak toplum nezdindeki itibarı da göz önüne alınarak değerlendirme yapılmasını talep ediyoruz. Tutukluluğun devamı için genelleştirilmiş listenin yetersiz olduğunu iddia ediyoruz. Tehlikenin makul olmasını ve dava koşulları ışığında bireyin geçmişi ve kişiliğinin tutukluluk tedbirinin uygulanmasında göz önüne alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Tutuklama tasarının madde gerekçesinde ifade bulduğu şekli ile istisnai bir uygulamadır. Tutuklamanın neden ve koşullarını gösteren maddenin 1. fıkrasında açık olarak 112. maddede gösterilen adli kontrol altına alınma kararı verilmemiş ise demek suretiyle önceliğin adli kontrole verilmesi gerektiğini ve tutuklamanın istisnai bir uygulama olduğunu vurguladığını ifade ediyoruz. Müvekkilimizin tutukluluğu, tutuklu kaldığı süre göz önüne alındığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin öngördüğü makul sürenin dolduğu ve bundan sonrası için başka tedbirlerin uygulanmasının zorunluluğu açıkça bulunduğunu ifade ediyoruz. Avrupa insan hakları komisyonu tarafından belirlenen tutukluluk halinin devamında göz önünde tutulması gereken hususlar çerçevesinde müvekkilimizin durumunu irdelediğinde maddi ahlaki ve diğer açılardan kişinin tavır tutumları ve soruşturma ve yargılamanın gecikmesine ve süratine katkıda bulunması açısından, Olayın soruşturulmasındaki güçlükler, vakaların karmaşıklığı,tanıkların ve şerik sanıkların sayısı, yurtdışından delil elde etme ihtiyacı açısından, Olayların soruşturulmasındaki güçlükler, vakaların karmaşıklığı, bu makamların olayları izah ederken gösterdikleri özen açısından Yargısal Makamların yargılama sürerken, salıverme talepleri için başvuruları ele alırken ve yargılamayı tamamlarken ileri sürdükleri gerekçeler açısından müvekkilimizin durumu incelendiğinde Avrupa İnsan hakları komisyonu tarafından belirlenmiş olan bu esasların ve bu şartların hiçbirisinin bulunmadığını görüyoruz. Müvekkilimizin durumu kanunda ifade edildiği şekli ile atılı suçun vasıf ve mahiyeti açısından mevcut delil durumu açısından, kaçma ihtimalinin bulunmaması açısından, delilleri karartmam ihtimalinin söz konusu olmaması açısından, tutuklama tedbirine ilişkin yapmış olduğumuz tüm bu hukuki değerlendirmeler çerçevesinde CMK’ nın 100. maddesinde sayılı olan şartlar bulunmadığından, CMK’ nın 101/2. maddesindeki hukuki ve fiili nedenler çerçevesinde müvekkilimize isnat edilen suçlara ilişkin hukuki nedenler gösterilmediğinden dolayı ve müvekkilimizin tutuklu bulunduğu süre, kamuoyundaki saygınlığının da göz önünde bulundurularak müvekkilimizin tahliye edilmesini saygılarımızla arz ediyoruz efendim.”
Sanık Birol Başaran’dan soruldu.
Mahkeme Başkanı:” Katılıyor musunuz, dinlediniz savunmalarını vekillerinizin?”
Sanık Birol Başaran:” Katılıyorum efendim, katılıyorum.”
Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri Av. Coşkun Atılgan, Av. Yusuf Kuvvet ve Av. Şevki Vecihoğlu’nun da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.
Dostları ilə paylaş: |