Mahkeme Heyeti Başkan Köksal Şengün ile Üye Hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 02 Haziran 2010 tarihli oturum açıldı



Yüklə 419,67 Kb.
səhifə4/6
tarix12.01.2019
ölçüsü419,67 Kb.
#95321
1   2   3   4   5   6

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık Levent Ersöz huzura alındı.

Telekonferans yoluyla sorgu ve savunmasına kaldığı yerden devamla.



Mahkeme Başkanı :”Buyurun”

Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun Sayın Başkanım. 744. sayfanın 4. paragrafında görüşmenin sonlarına doğru diye başlayıp numaralarını almaya çalıştığı anlaşılmıştır ile biten hususlar. Bu konu daha önce de ifade ettiğim gibi, Sayın Komutan tarafından iletilmişti. Kendisine nereden bilgi geldiğini bilmiyoruz. Bu konuyu Mehmet Emin Karamehmet’e aktaracaktık ancak, daha önce de ifade ettiğim nedenle iletemedik. Bu nedenle kendisine iletilmiştir. İddianame’de, benim tarafımdan ısrarla ikinci bir telefon numarasının olup olmadığı, varsa almaya çalıştığı anlaşılmıştır, denilmektedir. Görevi istihbarat olan bir kuruluşun istediği takdirde gazeteci olan bir kişinin telefon numarasına bir şekilde ulaşabileceği çok açıktır. Buradaki husus, gerektiği takdirde, kendisine, rahatsız etmeden ulaşılabilecek numarasını istemekten başka bir şey değildir. İddianameyi hazırlayanlar bu ifadeyle, hep yaptığı gibi, şüphe yaratmak istemektedir. Nuray Başaran’la ilgili konuya başlarken 17 Şubat 2009 tarihli savcılık ifadesindeki hususları bilahare açıklayacağımı ifade etmiştim. Şimdi müsaadelerinizle bu konulara değineceğim. 17 Şubat 2009 tarihli ifadesinde, kendisinin ve kızının takip edildiğini, araştırıldığında bunların JİTEM mensubu olduğunu anlayarak, benden randevu talep ettiğini, önce vermediğim, sonra da çağırdığımı beyan etmiştir. Kendisi Ocak, Şubat 2009 tarihlerinde ATV’de canlı yayında, bir paşa kanalıyla bana geldiğini söylemiştir, spikerin ısrarla kimliğini sorduğu paşanın adını vermemiştir, çünkü gerçekte hiç kimseyi aracı yapmayarak direkt randevu istemiştir. Burada dikkati çeken husus, kendisinin bizden randevu isteyerek geldiği tarihtir. 26 Aralık 2003’den önce 17 Aralık’ta kendisinin patronu olan Mehmet Emin Karamehmet’le görüşmüştük. Bize gelişinin nedeni olarak, patronunun bizimle konuşmasından sonra kendisinin yönlendirilmiş olması olasılığıdır. Bu hususta ifadesinde, Tuncay Özkan’ın istifasından sonra bana Mehmet Emin Bey’e söyle, Tuncay Özkan’ı geri alsın diye haber gönderdiler. Ben bu durumu Mehmet Emin Beye söyledim. O da bana böyle şeyler olur, kendisi istifa etti dedi. Daha sonra Emin Beyi Levent Ersöz çağırmış ve Tuncay Özkan’ı işe almasını, maaşını ödemesini istemiş, çok ayrıntısını sormadım şeklindeki beyanlarından da anlaşılmaktadır. Kaldı ki kendisiyle ilk kez 26 Aralık 2003’te tanıştık. Bu tape edilen görüşme metninden de anlaşılmaktadır. Hiç tanışmadığımız bir kişiye birisi için tavassutta bulunmak söz konusu olamaz. Ayrıca kendisiyle konuşma esnasında tapenin 10’ncu sayfasında ben biraz da size o konuda bilgi vermek isterim tabi. Şimdi Tuncay Bey şeklinde başlayan ifadesinden de bize gelme nedeni açık olarak anlaşılmaktadır. Ben bunları çok açık yüreklilikle anlatmak istiyorum, her şeyi size demiştir. İfadesinde, bizimle 4-5 kez görüştüğünü ifade etmektedir. Geçen süre içinde hatırlayabildiğim kadarıyla 3 kez görüştük. 26 Aralık 2003’ten sonraki görüşmemiz Haziran 2004 ayı içindeydi. Son görüşmede de bize ifademde belirttiğim Faruk Demir isimli kişiyi getirerek tanıştırmıştır. Bu görüşmeler tamamen gazetecilik ilişkileriyle sınırlı kalmıştır. Ayrıca ifadesinde, ben ilk gittiğimde, beni takip ettirdiklerini sordum. Kendileri de cevap vermediler. Beni irticacı olduğum gerekçesiyle takip ettirdiklerini anladım şeklinde beyanı olmuştur. Görüşme tapesi incelendiğinde, asla böyle bir soru sormadığı görülecektir. Daha sonraki iki görüşmemizde de böyle bir konu konuşulmamıştır. Kaldı ki bu kişi ve kızını hiçbir şekilde takip ettirmedik, izlemedik. Bu husus Mahkemenizce jandarma genel komutanlığından tespiti istenen hususlar arasında yer almıştır. Cevabi yazının 2 o fıkrasında 2003–2004 yılları arasında Jandarma İstihbarat Grup komutanlığınca Nuray Başaran ve 13 yaşındaki kızının takip edildiğine ilişkin her hangi bir emir, görev sonuç raporu veya kayıt bulunmadığı belirtilmektedir. Şahıs kendisinin AKP’li ve Tayip Erdoğan’ın ajanı olmakla suçladığımızı ifade etmekteyse de, kendisinin Başbakan’a en yakın gazeteci olduğunu, hiç olmazsa haftada 2 kez telefonda bile olsa görüştüğünü beyan etmiştir ve asla tarafımızdan tehdit edilmemiştir. Tüm konuşmalarda Albay Atilla Uğur hazır bulunduğundan o da buna şahittir. Başbakana yakınlığı ve telefon görüşmesi ile ilgili beyanı, görüşme metninin 16’ncı sayfasında görülmektedir. Ayrıca ifadesinde; Sonradan anladım ki bu grup kendilerine itaat etmeyen gazetecilere ve kızdıkları siyasi liderlere şantaj amaçlı bu tür eylem ve fiillerde bulunduklarını anladım demiştir. Bizim gazetecilere bakış açımız bu konuşmada çok açık ve net olarak şu şekilde ifade edilmiştir. Bazen arkadaşlarla oturup sohbet ettiğimizde, sabahları görüşme esnasında, şu köşe yazarı şöyle bir yorum yapmış, şunun şurasına dikkat edin, falan diye. Ama izlediğimiz, okuduğumuz arkadaşların içerisinde böyle çizgisini muhafaza edenler var. Kimisinin Silahlı Kuvvetlere karşı görüşü var, kimisinin AB’ne karşı görüşü var. Hepsi de bizim saygıyla karşıladığımız, hakaret içermediği süre içinde relaks bir vaziyette karşılıyoruz. Yoksa benim şahsıma yönelik yapılan birçok hakaretten dolayı mahkemeye verdiğim gazeteciler var. Bu tabi hiçbir zaman kendini bilen insanlar açısından değil. Benim hem şahsiyetime, hem makamıma, hem rütbeme yönelik yaptıkları saldırılardan dolayı böyle de devam eder gider. Bir şey olacağından değil ama böyle insanlara bizim bunları hak etmediğimizi en azından anlatmamız gerekiyor, yazabilir, isim de kullanabilir, ama ne zamanki kişilik haklarımıza saldırı olur, makamımıza, mevkiimize, rütbemize saldırı olur, onun kabul edilir tarafı yoktur. Ben onu söyledim. Bu çizgisini devam ettiren arkadaşları da hakikaten okuyoruz. Bazen hoşumuza gidiyor, bazen gitmiyor ama genelde çizgisini iyi bir şekilde devam ettiren yazarlar var. Bu ifademden de anlaşılacağı üzere, medyaya bakış açımız açık ve nettir. Bu düşünce yapısında hiçbir zaman tehdit ve şantaj yoktur. Medyayı yönlendirmek asla söz konusu değildir. Hak aramak sadece hukuk yoluyla olmuştur. Dolayısıyla hiçbir gazeteciye karşı tehdit ve şantaj yolunu seçmedim. Bunun suç olduğunu bilebilecek kadar aklı ve bilgisi olan bir insanım. Şuanda huzurunuzda bulunan, iki kez görüştüğümüz Mustafa Balbay’a da lütfen sorulsun, herhangi bir tehdit veya şantaj gibi kendisi aleyhine bir yola başvurulmuş mudur? Ayrıca hiçbir siyasi lidere karşı şantaj yapılmamıştır. Kaldı ki devletin resmi bir kurumunun siyasi liderleri izleme gibi bir görevi de yoktur. Ben ve arkadaşlarım tüm çalışmalarımızda buna harfiyen riayet etmişizdir. Yukarıda yazılarla ilgili beyan ettiğim hususlar aynı zamanda açık kaynak istihbaratı çerçevesinde, arkadaşlarımın dikkatini çekmek içindir. Ben bu şahsa asla iftirada bulunmadım. Ne kendisini, ne de kızını takip ettirmedim, takip etmedik. Ben sorgumda, düzmece darbe planlamalarıyla ilgili 4 sayfalık metni getirdiğini belirttiğim Faruk Demir’i bana tanıştırıp tanıştırmadığı bu şahsa sorulmamıştır. Şahıs televizyondaki programda Faruk Demir’i bizimle tanıştırmadığını söylemiştir açıkça yalan söylemektedir. Bu konuda Faruk Demir’in ifadesine de başvurulmamıştır. Bu husus her türlü delili toplamakla görevli İddianameyi hazırlayanların konuya yanlı yaklaşımını göstermekte, en basit şekliyle hata yaptığını ortaya koymaktadır. Şahıs, ek ifadesinde, daha önce ifade verdiğini, aynen tekrar ettiğini, belirtmiştir. Şahsın o ifadesi İddianamenin ek klasörlerinde yer almamıştır. Sanırım bu husus da savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Sayın Başkan, ayrıntılarıyla açıkladığım hususlar kapsamında, nasıl oluyor da bir sözde terör örgütü amacı doğrultusunda gazetecilerle konuşup, onlara talimat verdiğimiz, medyayı kontrol altına alıp yönlendirdiğimizden söz edilebiliyor. Bunu takdirlerinize sunuyorum. Bu kişiye şunu yazın diye bırakın talimatı, en küçük bir imamız bile olmamıştır. Böyle bir kastımız da yoktur. Bu suçlamayı şiddetle reddediyorum. Mustafa Balbay ile yapılan görüşme ile ilgili hususlar: 744. sayfanın 5. paragrafında Mustafa Balbay ile Levent Ersöz ile başlayıp tutanağı olduğu görülmüştür ile biten hususlar. Sayın Başkan; Mustafa Balbay’la iki kez görüştüğümüz ve kayda aldığımız doğrudur. Kendisi ile gazeteci olarak ve jandarma genel komutanlığının emirleri gereğince görüştük. Herhangi bir örgütsel bağ anlamında görüşme söz konusu değildir. Silah altına alınan Mehmetçiklere gerek acemi eğitim birliklerinde, gerekse askerlik hizmetlerini tamamlayacakları kıtalarda Yurt Sevgisi eğitimi verilir. Bu eğitim kapsamında Atatürkçü Düşünce Sisteminin anlatılması, Vatandaşlık görev ve sorumlulukları, Vatanseverlik duygularının geliştirilmesi, ülke sorunlarına duyarlılık, insan hakları, üreme sağlığı gibi konular üzerinde belli sürelerle dersler verilir. Komutanımız erbaş ve erlerin boş zamanlarında, aldıkları bu eğitime katkıda bulunabilmek ve özellikle ulusal medya içerisinde fiyatı ucuz, magazin ağırlıklı gazetelere yönelmeleri sonucunda, ülke sorunları ve güncel haberleri takip etmekten uzak kalmalarını önlemek ve Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine bağlı ve basın ahlak kurallarına riayet ederek kamuoyunu bilgilendiren Cumhuriyet Gazetesine, birlik kantinlerinde rahatça ulaşabilmeleri için neler yapılabileceği konusunda gazetenin Ankara Temsilcisi ile görüşülmesini emretmişti. Ayrıca bir dönem gündemde yer alan ve Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesini ve kamuoyunu tedirgin eden genç subaylar rahatsız haberinin kaynağı ile ilgili yapılan ancak haber kaynağına, bilginin nereden sızdığına ilişkin bir sonuca ulaşılamamış, konuyla ilgili de görüşmemizi emretti. Görüşmeler bu nedenle yapılmıştır. 23 Aralık 2003 tarihinde yapılan görüşmenin, Ek Klasör 115’de 4 ayrı çözümü bulunmaktadır. Çözümlerden birisi ses dosyası olarak, 2 polis memuru tarafından tutanağa bağlanmış olup, 4 sayfadır. Diğeri kim tarafından yazıldığı belli olmayan 3 sayfalık bir metindir ve iddianamede buna yer verilmemiştir. 3’ncü metin de 6 sayfalık imzasız bir Word belgesidir ve kimin tarafından hazırlandığı belli değildir. Diğeri de 22 sayfalık isimsiz, imzasız, kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan bir Word belgesidir. Bu 4 metin arasındaki tek benzerlik gazetenin satışı ve televizyon kurulması ile ilgili konulardadır. Bu bölümlerde bile kelimelerin, cümlelerin farklı ve yerlerinin değiştiği açık olarak görülmektedir. Şöyle ki: Yüce heyetinizin, polis memurlarınca tutanağa bağlanmış olması nedeniyle, daha fazla güven duyacağınızı düşündüğüm çözüm metninin 3’ncü yani Dizin No. 229’ncu sayfasında televizyon çalışmasıyla ilgili olarak Ümit Z ismi verilmişken, Dizin No. 225–227 sayfalar arasındaki 3 sayfalık bölümde bırakın kişi ismini bu konuya hiç yer verilmemiştir. Dizin No. 219–224 nolu 6 sayfalık metnin son sayfası yani sayfa 224’de aynı konu geçerken Ümit Z.’den söz edilmemektedir. 22 sayfalık metnin hiçbir yerinde de geçmemektedir. Yine polis memurlarının imzaladığı tutanakta, Dizin No. 230’da Daire Başkanına atfen yani benim de gözüme çarpan o olabilir, komutanımızın söylediği çok doğru, kışlalarda bu satılırsa hem size ek bir destek olmuş olur, hem menfi bir duruş, gazete güç olur. Şimdi gençlerimizin, biz şimdi geliyorlar 16 ay kalıyor burada hatırlatmak istediğim bir husus asker, askerliğini 15 ay olduğunu bilir, yazan kim acaba diye aklıma bir soru geliyor? Gidiyor evine dönüyor, o adama orada bir şeyler verebilsek karelerden birini de oluşturmuş diye değerlendirmek lazım. Bu tavsiyem önemli ifadesi varken 22 sayfalık metnin 14’ncü sayfasında, bu ifade olabilir komutanımızın söylediği çok doğru, kışlalarda bu satılırsa hem size ek bir destek olmuş olur, hem görüşlü gazete almış olurum. Asıl iş bizim gençlerimizin şimdi geliyorlar, o an öbürüne dönüyor, orada bir şeyler verebilirsek karelerden birisini de oluşturmuş olur, tabii bunu bugünkü gazetelerle yapamayız, bu potansiyeli değerlendirmek lazım. Bu önemli konu, Komutanım emredersiniz şeklinde yer almıştır. 6 sayfalık metinde hiç yer almamış. 3 sayfalık metinde ise Kışlalarda bu böyle satılırsa hem size ek bir destek olmuş olur, hem de görüşü belirtmiş oluruz, bizim geçlerimiz şimdi geliyorlar, 16’ya doğru bir şeyler verebilirsek karelerden birini oluşturmuş oluruz, kesinlikle bu önemli konu şeklinde yer almıştır. Yine polis memurlarının imzaladığı 4 sayfalık metnin 1’nci sayfasında tirajın artırılmasına yönelik olarak tarafıma atfen en azından Silahlı Kuvvetlerin kapısını bu yönüyle biraz daha fazla aralıyor ifadesi, 3 sayfalık metnin 1’nci sayfasında en azından Silahlı Kuvvetler kapısında bunlara biraz daha fazla nokta nokta mücahitlere vermediniz mi şeklinde yer almış. 6 sayfalık metinde ve 22 sayfalık metinde bu ifadelere yer verilmemiştir. Yine polis memurlarının imzaladığı 4 sayfalık metinde Sayın Balbay’a atfen ASAM Stratejisi ile ilgili bir ifade yer almamışken, 3 sayfalık metinde yine kendisine atfen ASAM Strateji Dergisi için bize bastırıyor ifadesi yer almıştır. 6 sayfalık metnin Dizin No 23’te Balbay’a atfen Kuvayi Milliye oturdu peki Aslı Hanımı nasıl buluyorsunuz siz, onlar bize sizinle strateji çıkaralım diye çok bastırıyorlar bize şeklinde yer almıştır. Yine polis memurlarının imzaladığı 4 sayfalık metinde, 3 sayfalık metinde de yer almayan ancak Dizin No. 219-224 nolu 6 sayfalık metnin 219 ve 220 numaralı sayfaları ile 22 sayfalık metnin 180 Dizin Nolu 21’nci sayfası içerik olarak birbirine benzemekteyse de ifadeler net bir şekilde değiştirilmiştir. Şöyle ki: 180 No’lu Dizin sayfası Balbay’a atfen İsterseniz baştan konuşalım sizinle. Bir buçuk saatimiz var. Genel olarak yani kabaca ifadesiyle başlamaktadır. Halbuki metne göre konuşmanın sonuna gelinmiştir. Diğer metnin iki sayfasında böyle bir ifade yoktur. 180 numaralı sayfada Şubat başı gelecek 2 milyar piyasalarda bahar havası yaratacak şeklindeki konuşmanın ardından, bana atfen senaryoda herkes kendisine düşeni layıkıyla yapıyor ifadesi diğer metnin 219 Dizi numaralı sayfasında senaryoyu yürürlüğe koyarız, her türlü şeyi yaparız, herkes kendisine düşen görevi yapacak şeklinde yazılarak sanki bir eylem planlaması havası yaratılmak istenmiştir. 180 nolu sayfada 1991 Meclisinde 100 kişilik Refah Partisinden söz ederken diğer dokümanın 219 numaralı sayfasında aynı ifade 40 kişilik Refah Partisi şeklinde yer almıştır. 22 sayfalık metnin 184’ncü dizin no 184’ncü sayfasında bana atfen ama her şeyi kısa vadede onu da bıraktım, çok kısa vadede başarmalıyız. Çünkü yerel seçimler bunlar için musalla taşı olacak. O taş atlarsa çok daha zor olacak ifadesi, 6 sayfalık metnin dizin numara 222’nci sayfasında her şeyin çok kısa vadede yerel seçim patlarsa şeklinde yer almıştır. Bu ifade diğer iki metinde yoktur. 22 sayfalık metnin 181 Dizin numaralı yani 20’nci sayfasında şahsıma atfen şimdi onları tekrar kullanacağız. Sizinle paylaştığımız konuları kullanacağız, çok kısa vadede bu işte bunları kullanacağız. Başka çaresi yok ifadesi, 6 sayfalık metnin 220 Dizin numaralı sayfasında bunları bir plan dahilinde, bir strateji dahilinde kullanacağız, başka çaresi yok şeklinde yer almıştır. Görüşmemizin iki ana konusu vardır ve komuta katına arzdan söz edilmek istenen bu hususlar ifade ettiğim şekilde çarpıtılarak değiştirilmiştir. Sayın Başkan, kurgu yukarıda örneklerini verdiklerimle kalmıyor. İddianameyi hazırlayanların üstüne basa basa söyledikleri iki konuyla ilgili hususlara değinmek istiyorum: Dizin No: 225-227 Nolu 3 sayfalık metinde bana atfen bunların hepsini keseceksin, bir daha başlarını kaldıramayacaklar. Dışişleri Bakanının yaptığı rezalet bu kadar mı hıyanet içinde olunur ya ifadesi. 22 sayfalık dokümanın 18 Nolu, yani 183 Dizin numaralı sayfada dün dedim ki bütün bunların başlarını keseceksin, bir daha hayatta baş kaldıramayacak, ibreti âlem olacak bunlara. Bunlar bir daha hortlar bizi ortadan kaldırırlar. Bu olaylar İçişleri Bakanının yaptığı destekten kaynaklanıyor. Yani bir insan bu kadar mı hıyanet içinde olur? Şeklinde yer almaktadır. Metindeki değişikliğin yanında, bakanlar ve yaptıkları bile farklı. Birinde rezaletten, diğerinde destekten söz ediliyor. Kimse buna maddi hata diye mazeret üretmesin. Diğer husus, 22 sayfalık dokümanın 19’ncu yani 182 dizi numaralı sayfasında Mustafa Balbay’ın bir gazeteci olarak sokaktaki vatandaşın algısını ifade ettiği cümleden sonra bana atfen yani olay rejim olayında düğümleniyor. Son, nihai hedef o. Türk Silahlı Kuvvetleri eskisi gibi değil ki, Cumhuriyete, demokrasiye kökünden bağlı bir topluluk var, herkes hayat gayesi içinde koşturuyor. Zaman içinde bu işle ilgilenen veya ilgilenmeyenlerin sohbet ortamında, aile ortamında konuşurken gönülden gelen, içinden gelen bir sızıntıyı hissetmesi var, bu çok kötü, ne yapalım düşüncesi herkes kendine göre çözüm arayışı içinde ister istemez insanlar böyle olunca benim yaptığım gibi ifadesi 6 sayfalık metnin 221 Dizin Nolu sayfasında olabilir, tartıştığımız konu rejim tartışması. Silahlı Kuvvetler eskisi gibi değil ki yani, kimileri demokrasiye bağlı bir topluluk var herkesin gönülden bir sızı hissetmesi var herkes dolunca benim yaptığım gibi bunların hepsini keseceksin bir daha başa geçemeyecekler şeklinde yer almıştır. İlkinde, vatandaşın algısı ve korkusunun rejim değişikliği olduğu ve insanın duyduğu rahatsızlığı çevresiyle paylaşması rejime yönelik tehdidi gönlünde hissetmesi, duyarlı olması anlatılırken, fiilin sadece düşünce bazında yer alması varken, diğerinde cebir, şiddet nitelikli eyleme dönüştürme düşüncesine değiştirildiği görülmektedir. Benim böyle bir ifadem yoktur. Diğer iki metinde de bu konuda hiçbir ifade yer almamıştır. Mustafa Balbay’ın bir gazeteci olarak sokaktaki vatandaşın algısını ifade ettiği tarih 23 Aralık 2003’tür. 26 Şubat 2010 tarihli Sabah Gazetesinde Hasan Bülent Kahraman köşesinde şunu ifade ediyor. Bugünkü sorun bir rejim sorunudur. Daha doğrusu rejimin dönüşmesiyle ilgili bir sorundur. Bir gecede çıkmamıştır. Yedi yılı geçen sürede toplumun gündeminde hala rejim konusu ve bu konudaki korkular yerini korumaktadır. Ancak bu korkular, kimine göre, liberalleşme, kimine göre daha ileri seviyede muhafazakârlık, kimine göre de Cumhuriyetin temel niteliklerine yönelik düşünce ve saldırılardır. Diğer bir ifadeyle görüş ve düşünce bazlı hususlardır. O dönemde de böyleydi, şimdi de. Hiçbir zaman sözde darbenin D’si bile yoktu ve yoktur. Olmadı, olamazda. Sayın Başkan; Metinler arasında, daha birçok değişiklikler mevcut ancak zamanınızı almamak maksadıyla bu örneklerle yetineceğim. Diğer önemli bir hususu daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. 23 Aralık 2003 tarihinde Mustafa Balbay ile yapılan görüşme metni başlıklı Dizin No 179-200 numaralı 22 sayfalık dokümanın 22’nci sayfasının sonunda bilgi notu başlıklı bölüm eklenmiştir. Bu bölümde 5 Ocak 2004 günü Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mustafa Balbay’la bir görüşme yapılmıştır denilerek bazı hususlara yer verilmiştir. Burada geçen hususlar 5 Ocak 2004 tarihinde yapılan görüşme çözümleri içinde yer almaktadır. O zaman nasıl oluyor da 5 Ocak 2004’de yapılan görüşmenin bazı bölümleri 23 Aralık 2003 tarihli görüşme notunun arkasında yer almıştır. Jandarma Genel Komutanlının çalışma prensipleri içinde komuta katına arz edilecek evraklar uzun süreli karargah çalışmasını gerektirmedikçe 24 ile 48 saat içerisinde sonuçlandırılarak arz edilir. Bu tür görüşme çözümlerinin hazırlığı ve arzı da bu kapsamdadır. Polis memurlarınca çözümü yapılan 6 sayfalık metnin gazete satışı ile ilgili hususları dışında diğer metinlerle hiçbir benzerliği yoktur. Görüşmemizin esas nedenlerinden biri zaten budur ve bunu daha önce de ifade etmiştim. 744. sayfanın 6. paragrafında 23 Aralık 2003 tarihli görüşme ile başlayıp sonuç alamadıklarını söylediği ile biten hususlar. Mustafa Balbay’la görüşme nedenlerimizden birinin gazetenin kışlalarda satışı ile ilgili olduğunu daha önce de ifade etmiştim. Kışlalarda o dönem itibariyle her gazete satılmıyordu. Halen Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde bile sadece Milliyet ve Cumhuriyet Gazeteleri satılıyor. Kışlada askere bu gazetenin satılmasının neresi suç? Komutanın ana fikri, askerlerin eğitimlerine ve genel kültürlerine yardımcı olmak üzere tedbir almaktı. Gazeteye devlet kuruluşlarının bakışı, basın ahlak kurallarına uyması ve daha geniş kitleye ulaşmak suretiyle kamuoyunu doğru bilgilendirmeleri için televizyon kurulup kurulamayacağını öğrenmek için yaptığımız bir konuşmadır. Her medya grubunun elinde hem gazete hem televizyon olması örneğinden hareketle bu yayın şeklinin bir şemsiye altında yapılması gerektiğini ifade etmek istedim. Aynı sayfanın 7. paragrafında görüşmenin ilerleyen bölümlerlerinde Mustafa Balbay ile başlayan ve devamında 745. sayfanın 2. paragrafında görüşmenin devamında yerel seçimlerle ilgili ile başlayıp tehlikeli olacağını söylediği anlaşılmıştır ile biten hususlar. Mustafa Balbay’la görüşmemiz emredilen konulardan biri de genç subaylar rahatsız haberi olduğunu belirtmiştim. Kaynağını, haberin doğruluğunu, Genelkurmay Başkanlığındaki etkilerini konuştuk. Ancak kendisi kaynağı açıklamadı. Sayın Başkan, bu haberin sözde Ergenekon terör örgütü yöneticileri olarak bizim yaptırdığımız iddia edilmektedir. Hem aynı örgütte olacaksın, haber yaptıracaksın, bir de kaynağını soracaksın. İnsan düşünen varlıktır. İddia makamını tenzih ediyorum, ama başlangıçta belirttiğim gibi bu iddianameyi kendi önlerine getirenlerin maalesef bu özelliğinin olmadığına inanıyorum. Daha sonra bana atfen yazılan ifadeleri reddediyorum. Çünkü az önce, 23 Aralık 2003 tarihinde yapılan görüşme çözümü olarak Ek Klasör 115’de yer alan metinlerin değiştirildiğini, yeniden yazıldığını, ifadeler eklendiğini örnekleriyle ortaya koydum. 745. sayfa 3. paragrafta 23 Aralık 2003 tarihinde Mustafa Balbay ile başlayıp zannetti dediği ile biten hususlar. Az önce, Mustafa Balbay’la ilgili bölümün başlangıcında, çözümlerle ilgili beyanlarımı tekrar ediyor ve onları saklı tutarken, İddianameyi hazırlayanların konuya bakış açılarını bir kez daha ortaya koyabilmek için yukarıda geçen konuya açıklık getirmek istiyorum. 22 sayfalık çözüm metninin 195 ve 196 Dizin Numaralı sayfalarında Türkiye’nin en saygın gazetecilerinden biri, Türkiye’deki radyo, Televizyon miktarları, yerel basının gücü ve dağıtım şirketlerinin Pazar paylarına yönelik konuşurken, bu konuşmaları örgütün medya yapılanması ile ilgili konuşmalar yaptıkları şeklinde nitelemişlerdir. Ortada ne örgüt lafı, ne onun medyası, ne de onları ima edebilecek bir kelime bile yokken nasıl oluyor da böyle yazabiliyorlar? Ayrıca Cumhuriyet Gazetesi’nin tirajının artırılması ve diğer medya organlarının kontrol altına alınmasına yönelik tek bir kelime yokken, bu şekilde yazmaları kesinlikle suç ve suçlu yaratma kastının bir göstergesidir. İddia Makamının medya sahipleri ile görüşmek lazım belli dürtmeler oraların yönetimindeki insanlarla şeklinde iddianameye aldıkları ifadeler, çözüm metni içinde koyu renkli puntolarla yazılmıştır. Daha önce de ifade ettiğim gibi bizim orijinal çözüm metinlerimizde böyle yazı şekli yoktur. Aynı sayfanın 4. paragrafında görüşmenin ilerleyen bölümlerinde Levent Ersöz’ün ile başlayıp çağıracağını söylediği ile biten hususlar. İddianameyi hazırlayandan bu bölümleri 22 sayfalık imzasız Word belgesinden alarak aynı konuları tekrarlamış durumda. Bu belgelerin çözümü ile ilgili olarak başlangıçta arz ettiğim cevaplarım bunlar için de geçerlidir. Ayrıca Hasan Atilla Uğur’a atfen yazılan ifadedeki Genelkurmay Başkanımıza ibaresi de diğer çözümlerde yoktur. Aynı sayfanın 5. paragrafında görüşmeyin ilerleyen bölümlerinde Mustafa Balbay’ın diye başlayıp devamla 746. sayfanın 2. paragrafında görüşmenin devamında yerel seçimlerle ile başlayıp düğümleniyor dediği anlaşılmıştır ile biten hususlar. Şahsıma atfen yer alan ifadeler hakkındaki açıklamalarımı çözüm metinleriyle ilgili bölümlerde dile getirmiştim. İddiaları reddediyorum. 746. sayfanın 3. paragrafında görüşme çözüm metninin son sayfasında ile başlayıp yazdığı görülmüştür ile biten hususlar. 5 Ocak 2004 tarihinde yapılan görüşmeye ilişkin bir hususun 23 Aralık 2003 tarihli çözüm metninde yer almasının çelişki yarattığı ve bununla ilgili açıklamalarımı çözüm metinleri ile ilgili bölümde arz etmiştim. Sayın Başkan; Mustafa Balbay’a Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le ilgili konuşmalar sorulmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ülkenin genel gidişatı ile ilgili konulardaki hassasiyeti herkesçe bilinmektedir. Mustafa Balbay da kendisi ile görüşebilen bir gazeteci olması nedeniyle sohbet ortamında uygun gördüğü bazı konuşmaların özetini bizimle paylaştı. Bunun örgütsel bir yanı olamaz. Bu anlamı yüklemeye çalışmak gerçekten abesle iştigaldir. Sayın Cumhurbaşkanı ile terör örgütü arasında bağ olduğu iması bile son derece yakışıksızdır. 746. sayfanın 4. paragrafında 5 Ocak 2004 tarihinde Mustafa Balbay ile başlayıp yardımlarının olduğunu söylediği ile biten hususlar. Kıbrıs konusu o günlerde gündemi yoğun olarak işgal etmekteydi. Basında Dışişleri ile Genelkurmay arasında uyum sorunu var şeklinde çıkan haberler üzerinde konuşuldu. Bu görüşmenin devlet sırrı olan bir yanı veya örgüt olarak insanların birbirlerine talimat verdikleri veya bu anlama gelebilecek hiçbir ifadesi, iması yoktur. Bugün bile sokağa çıkın, insanların fikirlerini sorun, size neler söyleyeceklerdir? Sayın Mehmet Ali Talat bile hangi noktadan hangi noktaya geldi. 18 Nisan 2010’da da Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti ve hiçbir çözüme ulaşamadı. Bu tür bilgilenme, düşünce veya savcılığın kendi ifadesi ile eleştiri ne zamandan beri suç oldu? Ayrıca Kıbrıs konusunda 2003-2004 çözüm yılı olacak derken 2010’a geldik. Hala Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal sorunu olarak devam ediyor ve çözülemedi. Ayrıca 3’ncü İddianamede, Kıbrıs konusunda örgütün stratejileri arasında bulunan Kıbrıs sorununu çözümsüzlüğe götürmek amacına matuf olarak açıklamalar yaptıkları, sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmeye çalıştıkları ve böylece ülkenin dış politikasını olumsuz yönde etkileyerek siyasi istikrarsızlığı sağlamaya çalıştıkları ifade edilmektedir. O dönemde Kopenhag’daki AB Zirvesine müzakere takvimi için giden Hükümet Yetkilileri ile Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı arasında Annan Planı ve destek konusunda ciddi görüş ayrılığı su yüzüne çıkıyor ve Türkiye’ye müzakerelere başlaması için Türkiye’nin koşulları yerine getirmesi şartı dikte ediliyor. Plan referandum sonucunda Türk tarafının %65 kabul oyuna karşı, Rum tarafının %76 red oyu ile hayata geçirilemiyor. İddianameye göre, zaman ve mekan tanımayan, gerektiğinde zamanı bile geri almaya muktedir olan sözde Ergenekon Terör Örgütü karşı olduğu ileri sürülen bir konuda nasıl oluyor da başarılı olamıyor? Gerçek, referandum sonuçları ile ortaya çıkmışken ve sürtüşme liderler arasındayken, siyasi istikrarsızlık yaratmaya çalıştıkları yorumu yapılmasının hiçbir dayanağı yoktur. Çünkü sözde örgüt ortaya çıkarılmış ve elemanları yakalanmıştır. O zaman bu sorun hala niçin çözülememiştir? Böyle bir ulusal sorun nasıl olur da darbe için kaos ortamı yaratmak maksadıyla hakkımızda iddia olarak kullanılabilir? Eğer birileri birileriyle görüştü ve birileri birilerini desteklediyse veya desteklemediyse, muhatabı ben değilim, o kişilerdir. İleride sevgili günlüklerde yer aldığı üzere, Kıbrıs Politikasının çözümsüzlüğünün fikir babası olarak bir siyasetçi gösterilmektedir. Bu çelişki değil midir? Yoksa o kişi de mi bu sözde örgüttendir? Yayın çizgisi belli olan Aksiyon Dergisinin 15 Eylül 2001 ve 1 Aralık 2001 tarihli nüshalarında, AB’nin Türkiye’ye ya Avrupa Birliği ya Kıbrıs dediğini, Kıbrıs için işgal edilmiş son Avrupa Toprağı diyen Avrupa Birliğinin ileride Doğu Anadolu’nun tarihi Ermenistan olduğundan bahisle Türk işgali altında olduğunu söyleyebileceği. Bu nedenle akılları başlara çevirmek ve Avrupa Birliğinin nasıl bir cehennem olduğunu görmemiz gerektiğini, Yunan ve Rum tarafının psikolojik harekât yaptığını, 1960 düzenini kimin yıktığını, Türkiye 1974’de müdahale etmeseydi, Türklerin kökünün kazınacağını, madem önemsiz ise onlar Kıbrıs’ı versin, kurtulsunlar şeklinde yazılar çıkmıştır. 2001’de bu dergi Türkiye’nin hiçbir yönden vazgeçemeyeceği milli bir davada, bugünkü ulusalcılardan bile daha katı iken, daha sonra neler değişti de Avrupa Birliği ve Kıbrıs konusunda benzer düşünceleri taşıyanlar bu davada örgüt üyesi olarak, dış siyaseti ve siyasi istikrarsızlığı, darbe zeminini darbe zemini için kaos ortamı yaratmakla suçlanıyorlar. Gazze’de yaşananlara kayıtsız kalmayan toplumumuzun, hafızalarını bir yoklamasını istiyorum. Soydaşlarımızı katledenleri ve adayı Yunanistan’a bağlama girişimlerini hatırlasınlar Kıbrıs’ın Türkiye Cumhuriyeti için önemini Rumların silahlanma çabalarını megola iadealarından vazgeçip geçmedikleri üzerinde bir düşünsünler. Yılarca düşmanımın düşmanı dostumdur diyerek bölücü örgüte her türlü desteği verenlerin adada çözüm istemediğini Annan planı referandumunda ortaya koyduklarını insani yardım konvoyuna katılacak gemilere limanlarından çıkış izni vermediklerini unutmasınlar. Doğu Akdeniz’i tıpkı Ege denizinde yaptıkları gibi Türkiye’ye kapatmak için konvoya hukuk ve insanlık dışı saldırı yapanlarla işbirliği içinde olup olmadığını iyi düşünsünler. Bir asker ve bir gazetecinin, ülkenin hala güncel olan ve milli bir davası üzerinde görüşmelerinin suç oluşturacak hiçbir yönü de yoktur. Atatürk’ün posteri ile ilgili konu burada konuşulmuşken az önce vurguladığım gibi 23 Aralık 2003 tarihli görüşme çözümü sonunda ne işi vardır? 746. sayfanın 5. paragrafında görüşmenin devamında Levent Ersöz’ün ile başlayıp orada söylerim dediği ile biten hususlar. Sayın Başkan; Fikret Bila medya mensupları içinde ilgiyle izlenen, önemli haberlere, röportajlara imza atmış değerli bir gazetecidir. O dönemlerde yaptığı haberlerin bazı çevreleri rahatsız ettiği, yayın grubunda kendisine baskı yapılabileceği veya işine son verilebileceğine ilişkin bilgiler gelmişti. Kendisinin bizimle görüşme talebinin olmaması ve jandarma genel komutanından da görüşme konusunda bir emir almadığımız için kendisiyle temasa geçmedik. Yakın arkadaşı olduğunu bildiğimiz Mustafa Balbay’a konuyu ilettik. Ancak kendisi aktardı mı aktarmadı mı, bilmiyoruz. Balbay’la başka bir görüşme daha yapmadığımız için soramadık. Konu bundan ibarettir. Başka bir kastımız yoktur. Hele İddia Makamının Balbay’ın bizimle medya mensupları arasında irtibat sağladığı, bizim, gerçekte var olmayan Cumhuriyet Çalışma Grubunun güvenilir basın mensuplarıyla bazı bilgileri kamuoyuna iletebilmek için yeni mensuplar angaje edebilmek maksadıyla yapılmış bir girişim şeklindeki iddiasına yönelik bir husus asla yoktur. 746. sayfanın 6. paragrafında görüşmenin devamında Levent Ersöz’ün bir önceki görüşmede ile başlayıp arkasından diğer kuvvetlerde de geçecektir dediği ile biten hususlar. Gazetenin satışı ile ilgili olarak, burada yer alan ifadeler, jandarma genel komutanlığı ile konuyu görüştüğümüze, bize verdiği emir kapsamında neler yapılacağını anlatmaktadır. Hatta konuşmanın ilerleyen bölümünde kendilerinin bize teklif yazısı yazmaları ile ilgili bir husus daha vardır. Ancak burada kabul etmediğimiz husus Birlik komutanlarına biz bir de şunu soracağız, siz Cumhuriyet’e kapıyı açarken diğerlerine de hafif hafif kısın. Adam orada Cumhuriyet’i görecek, Hürriyet yok, Milliyet yok, neyse alacak. Yani çift taraflı olarak yönlendireceğiz Şeklindeki yazımdır. Biz hiçbir zaman Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerim adından ve satışların kısıtlanmasından söz etmedik. Çünkü Komutanın ana fikri ulusal basın içindeki ucuz, magazin ağırlıklı, ülke sorunlarını yeterince haber yapmayan gazeteler yerine Cumhuriyet Gazetesinin satışı ile personelin ülke sorunlarına olan duyarlığını artırmak, eğitimlerine katkı sağlamaktır. Hürriyet ve Milliyet Gazetelerinin isimleri ve kısıtlanması metne eklenmiş ve büyük harflerle yazılmıştır. Bu konunun ilk görüşüldüğü 23 Aralık 2003 tarihli görüşmenin 219-224 Dizin nolu 6 sayfalık çözüm metninin 220 Dizin numaralı sayfasında bu konu Cumhuriyet Gazetesi’ne kimse bir şey diyemez. Bizim burada yapacağımız biraz açmak, o kadar, öbür tarafı biraz kısmak, öbür tarafı biraz yükseltmek şeklindedir. Devamında tarafımdan yarından itibaren biz birlik komutanlarına talimat veririz dediğim yer almıştır. Bu husus gerçekleşmemiştir. Nedenini biraz sonra arz edeceğim. Bursa Uludağ Üniversitesinde satışlarının olup olmadığı hususu ise orada garnizon komutanı olarak görev yapmam hasebiyle aklıma gelmesi ve öğrenme maksatlıdır. Daha sonra da tanıdığımız rektörlere iletmek ve diğer kuvvetlere de uygulatmak hususu da gerçekleşmemiştir. Konu komuta katına arz edilmiş ve jandarma genel komutanından ertesi gün tekrar görüşelim direktifi alınmıştır. Görüşmede jandarma genel komutanı tarafından ileride spekülasyonlara neden olabilir. Bu nedenle konuyu kapatın talimatı verilmiştir. Bunun üzerine söz konusu kişi ile bir daha görüşülmemiş, birliklere emir verilmemiş, üniversite rektörleri ve medya sahipleri ile bizim tarafımızdan görüşme yapılmamıştır. 747. sayfanın 2. paragrafında görüşmenin devamında Levent Ersöz’ün ile başlayıp bilgi verdiği anlaşılmıştır ile biten hususlar. Sayın Başkan; Ben bu görüşmeyi sözde terör örgütünün yöneticisi olarak yapmıyorum, bu ifadeyi yakıştırmayı, imayı reddediyorum. Ben bu görüşmeyi devletin.”

Mahkeme Başkanı :”Yoruldunuz mu ara verilim?”


Yüklə 419,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin