Mahkeme Heyeti Başkan Köksal Şengün ile Üye Hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 02 Haziran 2010 tarihli oturum açıldı



Yüklə 419,67 Kb.
səhifə5/6
tarix12.01.2019
ölçüsü419,67 Kb.
#95321
1   2   3   4   5   6

Naip Hakim Hüsnü Çalmuk:”Kaset değiştiriliyor.”

Sanık Levent Ersöz:”Kaset değiştiriliyor efendim.”



Mahkeme Başkanı :”Peki”

Sanık Levent Ersöz:”Ben bu görüşmeyi sözde terör örgütünün yöneticisi olarak yapmıyorum. Bu ifadeyi yakıştırmayı imayı reddediyorum. Ben bu görüşmeyi devletin resmi bir kuruluşunun, vazifesi istihbarat olan bir birimin başkanı olarak, yasaların verdiği yetki ve komutanlık emirlerine istinaden yapıyorum. Başlangıçta da istihbarat konseptine göre konuşma şeklimizin nasıl olduğunu belirttim. Görüştüğüm kişi de örgüt mensubu değil, bir gazetecidir. Ülke gündeminde olan konular, önemli kişiler, güncel konular üzerinde sadece öğrenme maksatlı konuşmalar yapılmıştır. Ne Turgay Ciner’le ne de Aydın Doğan’la hiçbir görüşmemiz olmadı. Ancak Aydın Doğan ile görüşme konusu sevgili günlüklerle paralellik sağlamak için metne eklenmiştir. Mustafa Balbay’la konuşulan konuların hiçbiri hayata geçirilmemiştir. Ülkenin her köşesinde, zaman ve mekân, tahsil durumu, gelir düzeyi, ekonomik yapısı, menfaatleri, ideolojik düşüncesi ne olursa olsun insanların bir araya geldiği ortamlarda, ülke sorunları, güncel konular ve haberler konuşulmakta ve kişiler ülkenin nasıl kurtarılacağı üzerinde duygu ve düşüncelerini ifade etmektedir. Resmi sıfatı ve görevi olmayan insanların konuştuğu bu konuların, bizler gibi yasal olarak haber alma görevleri olan, emir komuta zinciri dışına çıkmadan, verilen emirleri mutlak itaatle uygulama sorumluluğu olan ve yaptığı görüşmeyi çekinmeden kayda alan görevlilerin, kişilerin söylediklerinin doğruluğunu teyit ve konuyu açmak için yaptığı konuşmalarının çarpıtılarak suçlanması mantık ve izan dışıdır. Mustafa Balbay’a hiçbir belge verilmemiş, kullanması istenmemiştir. Kendisinin yaptığı haber ve kaynağı üzerinde konuşurken, kendisine, bize her zaman ulaşabileceği, haberin doğru olup olmadığını söyleyebileceğimizi, böylece kurumların yıpranmasının önüne geçilebileceği, ifade edilmiştir. Bunun dışında medya ile yakın ilişki kurmak ve bize yardımcı olmasını istemek gibi bir talebimiz olmamıştır. Bizim, kendisinin bir kuruluşa atfen söylediği medyaya yakın ol ama medyada olma gibi bir prensibimiz yoktur. Biz istihbaratçıyız ama her şeyden önce askeriz. Cem Uzan’la yapılan görüşme ile ilgili hususlar. Sayın Başkan; Cem Uzan’la 21 Ocak 2004 tarihinde görüştük. Aslında jandarma genel komutanlığından randevu alınmış. Hatırlayabildiğim kadarıyla mesai bitimine yakın bir saatte Genel komutan emir subayı komutanın çağırdığını söyledi. Gittiğimde, yanında Kurmay Başkanı vardı. Bana Cem Uzan gelecekti gelmedi, ben çıkıyorum. Harekat Başkanıyla görüş, müsaitse, birlikte görüşün. İletmek istediği nedir öğrenin, yarın görüşürüz şeklinde emir verdi. Harekat Başkanı ile görüştüm, ancak kendisi, Daire Başkanları ile toplantı halindeydi ve bana sen görüşürsen sevinirim dedi. Bende durumu Kurmay Başkanına arz ettim. O da, sen Daire Başkanlarından biriyle görüş şeklinde emir verdi. Komutan çağırdığında Mali Teknik Daire Başkanlığının evraklarını imzalıyordum ve Albay Hasan Atilla Uğur ile Mali Şube Müdürü yanımdaydı. Onlar da Emir Subayı ile konuşmayı duydular. Odama döndüm ve muhtemel bir gecikme olabileceği düşüncesiyle emir astsubayımı kapıya gönderdim. Nitekim geç kalmışlar. Cem Uzan ifadesinde, jandarma genel komutanı ile görüştürüleceğini bildiğini, ancak benimle görüştüğünü ifade etmiştir. Benimle görüşme nedeni az önce belirttiğim şekilde kendilerinin gecikmelerinden kaynaklıdır. Albay Hasan Atilla Uğur’un da bu görüşmede bulunması tamamen olayların bu şekilde gelişmesi üzerine olmuştur. Burada bir hususa açıklık getirmek istiyorum. İstihbarat Başkanlığı kuruluşunda üç daire başkanlığı vardı ve Hasan Atilla Uğur o dairelerden birinin başkanıydı. Kendisi diğer Daire Başkanlarından daha kıdemli istihbarat deneyimi daha fazla olan ve görevde olmadığım zaman da yerime vekalet eden bir subaydı. Kendisiyle daha önce hiç çalışmadık. Kendisinin Dairesi Ankara’da başka bir garnizonda konuşlu idi. Cem Uzan örneğinde olan durum ile görev durumu müsait olduğu zamanlarda, tarafımdan karargaha çağırılıp bazı görüşmelerde yer almıştır. Bu konu karargah çalışma usul ve esasları kapsamında doğrudan benim yetkimdedir. Ancak konunun hassasiyeti nedeniyle görüşmelerde doğrudan emir edilecek bir kişi olmadığında bir Daire Başkanının bulunması için Kurmay Başkanı ve Komutanının onayını da almıştım. Ayrıca Karargahta, Koordineli çalışma gerektiren konularda, Harekat Başkanı Genel Plan Prensipler veya Personel Başkanları da görüşmelerde bulunmuştur veya onların görüşmelerinde ben veya bir Daire Başkanı da hazır bulunmuştur. Karargah yapısı içerisinde, emir komuta sevk idare prensipleri ile disiplinin tesis ve idamesi açısından Daire Başkanları ile ilişkilerimde daima mesafeli oldum ve hiçbirine özel bir ayrıcalık tanımadım. Askerlik yaşamım boyunca astlarımla ilişkilerimde bu hususu hep göz önünde bulundurdum. Bu ifadem nedeniyle kimsenin aklına sorumluluktan kaçıyor düşüncesi gelmesin asla meslek yaşantımda hiçbir zaman sorumluluktan kaçmadım ve yetkilerime de karışılmasına asla müsaade etmedim. Sayın Başkan; Cem Uzan görüşmeye Ankara temsilcisi Hayrullah Mahmut Özgür’le beraber gelmiştir. Geldiklerinde toplantıları olduğunu ve trafiğe takıldıkları için geç kaldıklarını ifade etmiştir. Görüşmenin ilerleyen bölümlerinde, Emir Astsubayı İsmail Yıldız’ın da geldiğini bildirmiş ve nezaket gereği görüşmeye kabul edilmiştir. Başlangıçta kendisinin geleceğinden bilgimiz yoktu ve komutan emir subayına kimlerin geleceğini söylememişti. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde kendisinin gelişinden Hayrullah Mahmut Özgür’ün bilgisi olduğunu anlatan ifadeler mevcuttur. Hayrullah Mahmut Özgür’de sorgusunda, İsmail Yıldız’ı kendisinin davet ettiğini söylemiştir. Görüşme içeriklerine geçmeden önce, görüşme çözümleri ile ilgili bazı hususları dikkatinize sunmak istiyorum. Ek Klasör 115’de bu görüşmeye ilişkin 3 ayrı çözüm metni mevcuttur. Bunlardan bir tanesi 49 sayfalık, isimsiz, imzasız kim tarafından hazırlandığı belli olmayan ve daha önce çözüm metinleri üzerinde oynandığını, değiştirildiğinin doneleri olarak arz ettiğim tüm özellikleri taşıyan bir metin. Bu metnin birkaç özelliği var. Birincisi ilk 18 sayfası yani dizin No 377–394 nolu 18 sayfalık bölüm, polis memurları tarafından çözülen imzalı ses kaydında yer almayan bir bölümdür. Bu bölüm, Cem Uzan’ın görüşme talebi ile ilgili bölümlerin çıkartıldığı, o dönem kendi grubuna yönelik yapılan mali operasyonlar konusunda bizler tarafından yönlendirildiği ve desteklendiği gibi hususlar da ilave edilerek yaratılan bir bölüm. Çünkü kaydın konuşmanın ortasından başlatılması söz konusu olamaz. Bir gazetecinin kayıt cihazını ortaya koyup Off the record dediğinde kaydı durdurması gibi bir durum olamaz. Bu çözüm metninin diğer özelliği, görüşmelerin sonuna 4 sayfalık Rumeli Holding ile ilgili bir bölümün yerleştirilmiş olmasıdır ki; bu hiç konuşulmamış konuları kapsamaktadır. Bu metin Dizin No 377–350, yani 18–45’nci sayfaları arası, polis memurları tarafından çözümü yapılan metinle paralellik arz ediyor. Her iki çözüm arasında birçok kelime çıkartılmış, eklenmiş, konuşanların ifadeleri ve konuşma sıraları ile sözleri değiştirilmiştir. Bunların örneklerini biraz sonra vereceğim. 3’ncü çözüm metni olan 2 sayfalık metin konuları, diğer iki metin içinde hiçbir şekilde yer almamaktadır. Konuşanlardan biri için misafir tabiri kullanılmıştır ve kim tarafından hazırlandığı belli olmayan isimsiz, imzasız Word belgesi şeklindedir. Sayın Başkan; Polis memurlarınca tutanağa geçirilen görüşme çözümüne ilişkin 29 sayfalık metnin, karşılığı olan isimsiz, imzasız, kim tarafından hazırlandığı belli olmayan metnin 18 ile 45’nci sayfaları karşılaştırıldığında, ses çözümü olan metinde diğerine göre 169 adet, Word belgesi şeklindeki metinde de 54 adet kelime, cümle, isim, konuşanların yerlerinin değiştirilmesi gibi farklılıklar mevcuttur. Toplam 223 adet gibi bir rakam, kimsenin maddi hata olarak yorumlayamayacağı kadar büyüktür. Kaldı ki asıl oynamalar daha önce söylediğim, ses kaydı çözümün bulunmayan, diğer metinde olmayan 17 sayfalık bölümdedir. Cem Uzan ve Hayrullah Mahmut Özgür, geldiklerinde selamlaşma faslından sonra BDDK ile ilgili bazı gelişmeler ve verilen kararlardan bahsettiler ve Komutanla görüşmeyecek miyiz diye kendisi soru yöneltti Ben de maalesef siz gecikince çıktı. Sizden talebinizi öğrenmemizi emretti dedim. Onun üzerine kısa bir tereddüt geçirdi ve selam getirmiştim ama ileteceğim konuyu kendisine iletmem daha doğru olur, kusura bakmayın dedi. Onun üzerine peki siz bilirsiniz dedim ve konuyu bizimle paylaşmadı. Daha sonra o günlerde Medya Grubuna el koyma ve çalışanların eylem yaptıkları bir dönemdi. Bu konu üzerinde konuşuldu ancak metnin 2’nci sayfasından itibaren yabancı ülke vatandaşlığı konusuna kadar olan bölüm, kendisine konuşmalarıyla ilgili taktik verdiğimiz hususları tamamıyla kurgulanmıştır. Bu husus ses kaydından silinmeseydi veya metinde oynama yapılmasaydı açıkça görülecekti. Hasan Atilla Uğur bu konuya şahittir. Davet şekli ve komutan emri ile karşılama konularında görevlerini belirttiğim diğer Jandarma Personeli de şahittir. Biz vatandaşlık konusunu konuşurken İsmail Yıldız gelmiştir. Bu metnin 8’nci ve 9’ncu sayfalarında Cem Uzan’la kendisinin tanışıp tanışmadığını sorduğum sorulardan açıkça görülmektedir. Bundan sonra konuşmanın seyri değişmiş, biri bir parti başkanı aynı zamanda medya patronu, diğeri temsilcisi, diğeri de onun arkadaşı olarak sonradan katılmış ve yaptığı iş itibariyle, kendisini ve yaptığı çalışmaları lanse etme gayreti ile genelde aralarındaki yaptıkları konuşmalar şeklinde cereyan etmiş ve nezaket gereği çok fazla müdahale etmeksizin dinlemeyi tercih etmiştik. Ancak danışmanlık yapan kişinin sınırlarını ve biraz da nezaket kurallarını zorlaması nedeniyle üzüldüm ve kendisine müdahale etmek ihtiyacını hissettim. Bunu ilgili yerlerdeki ifadelerimle açıklayacağım. 747. sayfanın 3 paragrafında 21 Ocak 2004 tarihinde ile başlayıp ulaştırdık bu vatandaşlara dediği ile biten hususlar. Sayın Başkan; Az önce arz ettiğim gibi Cem Uzan konuşmanın başlangıcında BDDK ve Mahkeme kararları ile ilgili konulardan bahsetmişti. Ancak şahsıma atfen kendilerinin hükümet tarafından mağdur edildiklerini, kendilerine adli olarak da destek vereceğimizi söylediğim, bu kapsamda yüksek yargıdan bir kanal vasıtasıyla ulaştırdık bu vatandaşlara sözleri kurgudur, kesinlikle reddediyorum. Komutan adına yaptığımız bir görüşmede böyle bir taahhütte bulunmamız söz konusu olamayacağı gibi, kendisinin mahkemenin verdiği bir tarafsızlık kararını anlatmasından sonra, bize atfedilen bu sözün maksatlı yazıldığı, sanki yargıya müdahalede bulunuyormuş havası yaratmak ve eylemlerini desteklediğimiz gibi izlenim yaratılmak istenmiştir. Ben kendisini o ana kadar hiç tanımamıştım. 747. sayfa 4. paragrafta görüşmenin devamında Levent Ersöz’ün ile başlayıp ya o beni indirecek o ben onu dediği ile biten hususlar. Benim, Grubun mağduriyeti ile ilgili tekbir sözüm yoktur. Sadece ”Star çalışanlarının eylemini iki gündür izliyoruz. Devam edecek misiniz diye bir sorum oldu. Bunun dışında hiçbir konuşmam yoktur. Devam edecek misiniz sorusuna TV’ye çıktığını, her şeyi açık, net olarak söylediğini, pazarlık yapmayacağını, televizyonda da ve basın toplantısında da söylediğini, ya o beni indirecek, ya ben onu dediğini söyledi. Bunun dışında metinde geçen tüm konuşmalar kurgudur. Cem Uzan da ifadesinin başlangıcında mal varlığına el konulduğu için bunlarla ilgili güncel siyasi konuları konuştuk. Benden her hangi bir talepleri olmadı demiştir. Bu sözler de dediğimi doğrulamaktadır. Bize hükümeti düşürmek suçunu yüklemek isteyenler bu ifadeyi niçin sormadılar kendilerine? 747. sayfa 5. paragrafta görüşmenin devamında Levent Örsüz’ün Cem U’ya ile başlayıp dikkat edilmesi gerektiğini söylediği ile biten hususlar. Başlangıçta belirttiğim üzere, benim hiçbir tavsiyem söz konusu olamaz ve olmadı. Bu konu da tamamıyla kurgudur ve sürekli medya ve siyasi partileri kontrol altına alıyorlar suçlamasında bulunabilmek için tasarlanmıştır. Diğer husus İddia Makamının bu şahsın ifadesini aldığında isimsiz, imzasız, kim tarafından hazırlandığı belli olmayan ve ses kayıt çözümünde bulunmayan ancak Dizin No 392 yani 49 sayfalık metnin 3’ncü sayfasına yerleştirilen şu paragrafı soru olarak yöneltiyor. Soruyu okuyorum. Başkan olarak belirtilen Levent Ersöz’ün size, burada biraz da görev size düşüyor, bir tarafta medya lideri olarak, bir tarafta Genç Parti lideri olarak. Dün biz konuşmamızda özellikle dedim ki, lütfen bu notumu ilet, Cem Bey saat 15.00’de demişti, 19.30 itibariyle konuşmasını yapsın, tüm ulusal medya, herkes izlesin ve Genç Parti lideri kisvesini bir yana bırakarak, sinirlerine hâkim olsun. Biliyorum gergin bir ortam bırakacaksınız siz. Çünkü kolayca sinirlenip her şeyi ortaya döken bir yapınız var, kolay parlayan bir yapınız var. Bundan sonra çelik gibi sinirlere sahip olmanız lazım. Bundan sonraki olaylar içerisinde de ha keza son derece sakin ve hazırlıklı olmanız lazım. Eğer böyle olabilirseniz bunları istediğiniz tarzda tahrik edersiniz, istediğiniz mesajları verirsiniz. Yasal prosedürü uygulama şansını vermezsiniz. Daha önce de konuşmuştuk, bilerek yaptığınızı da biliyoruz. Ama şu ortamda dediği anlaşılmıştır şeklindedir. Cem Uzan’ın cevabı önce, aradan 5 yıl geçti, çarpıcı konular olmadıkça hatırlamam zor. Siz okuyunca hatırladım. O dönemde henüz Star TV ve Star Gazetelerine el konmamıştı. Bu nedenle bu kişiler benim yayın organlarım vasıtasıyla propaganda yaptırmak istemiş olabilirler. Şimdi, şahıs konuyu hatırlamıyor, yönlendirilince de işi propagandaya döküyor. Ben söylemediğimi ifade ettiğim konunun içinde propaganda yapılmasına yönelik tekbir husus veya talep yoktur. Ama kendisine deniliyor ki suçlama yap ve kurtul. Ayrıca bu soru içinde kime hitap edildiği belli olmayan ama Savcılığın sorması gerekirken sormadığı, çözümlerde olmayan ve çözümlerin kurgu olduğunu kanıtlayan hususlar var. Kaldı ki, cevabında da netlik yoktur, olasılıktan söz etmektedir. Dün biz konuşmamızda özellikle dedim ki lütfen bu notumu ilet. Kiminle konuşmuşum, kime notumu ilet demişim? Diğeri sorunun sonunda da daha önce konuşmuştuk, bilerek yaptığınızı da biliyoruz. Benim Cem Uzan’ı ilk görüşüm, daha önce hiç karşılaşmadık, konuşmadık. Beni gazetelere çıktığım için hatırladığını söylüyor, yani tanımıyor. Talep kendisinden gelmiş ve sürekli Şener Eruygur’la görüşecektim diyor. Daha önce kiminle ne konuşmuşuz? Bu soruların cevaplarının olmayışı da kurgulamanın ne kadar acemice yapıldığını gösteriyor. Kaldı ki konuşmanın ilerleyen bölümde, kendisinin propaganda taktikleri konusunda danışmanları olduğunu Cem Uzan ifade etmiştir. Sayın Başkan; Sözde konuşmanın devamında Dizin No 392’de bana atfen Can Ataklı’nın kullandığı kelimelere dikkat etmesi lazım dediğim yazılmıştır. Bunun üzerine Cem Uzan’a atfen onu Can’a söyleyin sözü yazılmış ve bunun üzerine bana atfen hayır, yani ben Can’a ulaşamıyorum, bu konuyu dün de söyledim sözleri yazılmıştır. Eğer ben ikaz ediyorsam, Cem Uzan bana Can’a söyleyin tarzında bir ifadeliyi bir ifadeyi ne kişiliğim, ne rütbem, ne de makamım gereği kullanamaz. Müsaade etmem. Bunu asker, sivil herkes bilir. Çok çok Ankara temsilcisine söyleyebilir. Böyle bir konuşma olmamıştır. Bunlar da bu ifadelerin kurgudan başka bir şey olmadığını göstermektedir ve tamamını reddediyorum. 747. sayfa 6. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde Levent Ersöz’ün ile başlayıp grup kuramayacağını söylediği ile biten hususlar. Görüşme esnasında Cem Uzan, Amerika’da düşündüğü yaşamdan vazgeçerek siyasete ülkesine hizmet için girdiğini, İzmirlilerin kendisine desteğinin çok iyi olduğunu, hizmet edebildiği kadar eder, sonra geriden gelene bırakırım mantığı ve duygularıyla siyasete girdiğini, başka partilerde olsa, kendisini çıtır çıtır yiyeceklerinden bahsedince, ben de transfer yapıp niçin grup kurmadığını sordum. Kendisi de mümkün olmadığını ifade etti. Aslında benim cümlem bitmeden kısa bir cevap verdi. Bilahare cevabını genişletti. Diyeceksiniz ki, 18’nci sayfaya kadar hep metin değiştirildiğini ve kurgulandığını söylüyorsun da niçin bunu kabul ediyorsun? Cevabı gayet basit. Çünkü benim devam eden cümlem içinde darbeler sözcüğü geçtiği için ve anlatmak istediğimi anlamadıkları için örgütsel yönlendirme gibi düşünüp bırakmışlar. İyi ki bırakmışlar. Çünkü bizim darbeyle, bir partiyi bölüp parçalamayla ilgimiz, düşüncemiz olmadığını ortaya koyma açısından önemli. İddia Makamı Cem Uzan’a bu hususu da sormamış. Yalnız bir tek farkla. İlk soru konuşulup konuşulmadığı şeklindeyken, daha sonraki sorular da hatırlayıp hatırlamadığı şeklindedir. Duruşma tutanaklarında hiçbir kimseye, bunca yıl aradan sonra hatırlayıp hatırlamadığı nedense sorulmuyor ve direkt suçlama yapılıyor. Bu da önemli bir çifte standart yaklaşımıdır. Cem Uzan da cevabında, okuyunca hatırladığını ve parayla milletvekili transfer etmesini önerdiğimizi söylemiş. Kendisine önermedik. Kendisi memlekete hizmetten ve başka partide olsa kendisini çıtır çıtır yiyeceklerinden bahsedince duygu ve görüşlerini öğrenmek istemiştim. Zaten kimin darbe veya askerî müdahale heveslisi ve iktidar tutkalı var dediği partiye karşı nasıl muhalefet yapma düşüncesinde olduğunu İddia Makamı her ne kadar şahsa ifadesinde sormasa da sorduğu diğer soruları ve benim ifade ettiğimi de göreceğiz ve ben niçin sorulmadığını da huzurunuzda soracağım. İddianame’de benim tarafımdan genel seçimler sonrası transfer yaparak niçin grup oluşturmadığı ve akabinde, darbeler gelinceye kadar böyle bir transfer edip de Türkiye Cumhuriyetinin yüz karası bir hadise belki ama sözümle vurgulamak istediğim husus çok açıktır. Yakın tarihimizde, ülkenin içine düştüğü çalkantılı ve sıkıntılı dönemlerde, bazı siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları, medya ve halk Türk Silahlı Kuvvetlerini göreve davet etmiş ve bunları ifade etmekten çekinmemiştir. Benim ülkemiz için hep sıkıntı yaratan, demokrasiyi kesintiye uğratan ve tasvip etmediğim ara rejimler beklentisi yerine, parlamento aritmetiğinden kaynaklandığı iddia edilen tablo karşısında, etik olmasa da, demokratik kurallar içerisinde olması ve ülkesine hizmet için siyasete girdiğini söyleyen her liderin amacının parlamentoda temsil edilmek olduğu düşüncesiyle kendilerinin siyasi bir parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde grup kurarak, muhalefet yapmaları gerektiğinin daha doğru olacağını vurgulamak istedim. Vurgulamak istediğim sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde grup kurmaktır. Grup kurabilmek için gerekli yasal sayı ve Parlamento’daki iktidar partisinin milletvekilleri miktarı bellidir. Bu sayılar itibariyle, ne Türkiye Büyük Millet Meclisini ne de Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin görevlerini yerine getirme yeteneğinin ortadan kaldırılması söz konusu değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyeti nezdinde, dönemin milletvekillerini tenzih ederim, ne şahsi, ne siyasi ahlakları ne de Cem Uzan’ın her nevi imkanı, Sayın milletvekillerinin mensup oldukları partiden ayrılıp diğer bir partiye geçmesine müsaade etmezdi. Bu itibarla da hiçbir zaman hükümetin görevini yapma yeteneğinden mahrum bırakılması söz konusu olamaz. Şayet iktidar partisinin grup kurabilecek kadar milletvekili partiden rızaları ile istifa edip diğer partiye geçseydi de Anayasal çerçevede, iddia edilen suçlar hiçbir şekilde oluşmazdı. Çünkü cebir ve şiddet olmadığı gibi istifa yasal bir haktır ve suç oluşturmaz. Böyle bir transferi bile yüz karası şeklinde ifade eden biri olarak bunu tasvip ve kabul etmem söz konusu olamaz. Bu hususu sadece, bize isnat edilmek istenen suçun oluşup oluşmayacağı açısından ifade ettim. Parti değiştirmenin Türk Siyasi Tarihinde yaşanmış birçok örneği olduğu malumlarıdır. Son olarak DTP’nin kapatılması sonrası milletvekili transferi sureti ile yeni parti kimliği ile grup kurduklarını gördük ve yaşadık. Transfer sadece parayla değil siyasi düşüncenin uyuşması ile de olur. Bunun da suç oluşturan yönü yoktur. Çünkü her iki egemenlik unsuru da Anayasa kurallarına uygun bir şekilde, görevlerini yerine getirebilme yeteneklerini muhafaza etmektedir. Sayın Başkan; İddia Makamı, Cem Uzan’ın ifadesine başvurduğunda ilk soru Genç Parti’nin İngiliz İstihbarat Servisi tarafından kurulduğu iddiasının konuşulup konuşulmadığı olmuştur. Cem Uzan da böyle deli saçması bir konunun konuşulduğunu çok iyi hatırladığını, ama bu iddianın ortada oturanlardan kimin tarafından öne sürüldüğünü hatırlamadığını söylemiş. Bu sorunun maksadının sözde terör örgütünün dış istihbarat güçleri ile işbirliği yaptığı şüphesi yaratmak düşüncesinde oldukları aşikârdır. Ayrıca çözüm metinlerine bakıldığında bunu kimin ifade ettiği belli. Ancak İddia Makamının yönlendiren bu kişiyi ifade etmeyerek, istihbaratçı olarak konu üzerindeki şüpheyi bizim üzerimizde toplamak istediğini düşünüyorum. 49 sayfalık Word belgesinin 13’ncü sayfasında Hayrullah Mahmut Cem Bey’e partiyi İngilizler mi kurdurdu, MİT mi kurdurdu? Cem Bey’in gözlerine bakarak sorun demiştir. Ses kaydının 29 sayfalık çözümünün ilk sayfasında İsmail Yıldız Şimdi MI Six irtibatı ilk ortaya atıldığında demiştir. Bu sayfa Word belgesi şeklindeki 49 sayfalık çözüm metninin 18’nci sayfasına karşılık gelmektedir. Orada da MI-6 MI-5 olarak geçmektedir. Takdirlerinize sunuyorum. 747. sayfa 7. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde İsmail Yıldız’ın ile başlayıp düşünüyorum dediği ile biten hususlar. Sayın Başkan; Savunmamın başlangıç bölümünde, İsmail Yıldız’la görüşmenin iki görüşme yapılan iki görüşmenin içeriği ile ilgili açıklamalarım esnasında, bizim kendisi ile ilgili algılamamızın; danışmanlık yaptığı, projelerini anlattığı, bizimle görüşme maksadının danışmanlık yaptığı kişilere öngörü ve düşüncelerini paylaşırken, o kişilere karşı güçlü olduğu imajını vermeye çalıştığı, şeklinde olduğunu ifade etmiştim. Her ne kadar Cem Uzan orada oturuyordu dese de bu görüşmeye kendisi daha sonra geldi ve Cem Uzan kendisini SESAR olarak tanıdığını da ifade etti. İsmail Yıldız Hayrullah Mahmut Özgür’le çok samimidirler, bunu kendi ifadelerinde de belirtmişlerdir. Burada karşılaşmaları da kanımca, İsmail Yıldız’ın Cem Uzan’a danışmanlık yapmasını düşündükleri bir husus olabileceğini şeklindedir. Düşünün ki, birisi siyasi parti lideri ve medya patronu, diğeri onun Ankara temsilcisi, diğeri de gazetesinde köşe yazarı ve işi danışmanlık olan bir kişi. Ülke gidişatı üzerinde konuştukları bir takım konular ve nezaket icabı müdahil olunmadan, karışmadan dinlediğimiz bir konuşma oldu. Bu konuşmada beğenmediğim, üzüldüğüm ve kızdığım, konuyu kesmek için devreye girdiğim bölümler mevcut. Bu görüşme esnasında beyler, görüşme bitmiştir deyip gönderip göndermeme üzerinde inanın çok tereddüt geçirdim ama bir yandan komutan emri, diğer yandan konuşmalardan alınabilecek bazı hususlar olabilir mi diye sabırla bekledim. Albay Hasan Atilla Uğur’da bu durumdan çok huzursuz oldu, birçok kez göz göze geldik ancak sabretmeyi bildik. Kendisi şahittir. İddia Makamının Cem Uzan’a ifadesinde sorduğu soruya kadar olan bölümde, ağırlıklı olarak üçü konuşuyor ve sürekli İsmail Yıldız Cem Uzan’a seçim kampanyası ile ilgili bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Aşağı yukarı 9 sayfalık bir bölümde, onlar konuşurken benim 6 kez araya girip tek kelimelik veya cümlelik sorularım olmuştur. İşte bazıları. Tabi, bu koşuyu yaparken sarı-kırmızı kaşkolünüzü kullanmıyorsunuz, değil mi? Şu anda bir grubunuz var, mutlaka, değil mi? Seçim taktikleri üreten bir grubunuz. Bu Çukurova Grubu Motorola konusunda size bir destek verdi mi hiç? Yani şimdi farklı kampanya mı yürütsün? Sen onu bırak, bırak, bırak. Son iki ifadem, İsmail Yıldız’ın lafı uzatmaması ve ne söyleyecekse söylemesi için söylediğim sözlerdir. Bunların içinde, o şahısları ve Cem Uzan’ı yönlendirmek maksadına yönelik hiçbir şey yoktur. Aksine kızgınlığım söz konusudur. Bunun ilerleyen bölümde de örnekleriyle hatırlatacağım. 748.sayfa 2. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde.

Mahkeme Başkanı :”Yoruldunuz mu, yoruldunuz mu?”

Sanık Levent Ersöz:”Bir 5 dakika evet efendim.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık Levent Ersöz tekrar huzura alındı.

Telekonferans Yoluyla Sorgu ve Savunmasının Tespitine Devamla.

Mahkeme Başkanı :”Buyurun.”



Sanık Levent Ersöz:”Sağ olun. 748. sayfa 2. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde İsmail Yıldız’ın Cem U ile başlayıp gelebilir rahatça dediği ile bitin hususlar. Sayın Başkan yukarıda belirttiğim konuşmalardan sonra İsmail Yıldız’ın daha önceki iki görüşmede bahsetmediği, ancak burada sözünü ettiği hususların daha önce Melih Gökçek tarafından yaptırıldığını söylediği ve iktidar partisinden bazı kişilere ifade ettiğini ileri sürdüğü hususlar olabileceğini düşünüyorum. Bu konuşmaların hiçbirisine katılmadım. Hatta ilerleyen bölümde tekrar gündeme geldiğinde Cem Uzan’a uygun zamanında anlatmasını söyledim. AKP’den milletvekili koparılması konusunda benim kesinlikle zaten onu yaratmaya çalışıyoruz diye bir sözüm yoktur. Orijinal metinler üzerinde inceleme yapıldığında görülecektir. Cem Uzan da cevabında görüşmenin içeriğini okuyunca hatırladım. Bu karşı tarafın anlatmaya çalıştığı bir konudur. Benim düşüncelerim değildir demiştir. Öncelikle Cem Uzan’ı bu sözleri için kınıyorum. Görüşme talebi kendisinden geliyor, bizim tarafımızdan söylenen, yönlendiren yönlendirilen tekbir şey yok. Devletin resmi kuruluşunu bu şekilde niteliyor. Biz sadece, darbe istemeyen taraf olabiliriz, bunun dışındakileri kesinlikle reddediyorum. Kaldı ki, bu konuları kendisine anlatan, kendisiyle aynı taraftaki kişi. Az önce ifade ettim. Kendisi medya patronu, Hayrullah Mahmut Özgür onun Ankara temsilcisi, İsmail Yıldız da kendi gazetesinde köşede yazan bir kişi. Kaldı ki, Cem Uzan’ın ya AKP Türkiye’yi savuracak ya Atatürk’ün Cumhuriyeti olacak sözü de, düşünce yapısını ortaya koymaktadır. 748. sayfa 3. paragrafta görüşmenin devamında AKP’yi devirmek ile başlayıp 350 devam eder dediği ile biten hususlar. İsmail Yıldız Cem Uzan’la konuşurken ısrarla öyle bir siyasi mücadele yapın ki AKP Meclis’ten bir seçim kararı çıkartmak zorunda kalsın tezi üzerinde konuşurken konuşmayı bitirmek ve sıkıldığımızı da ortaya koymak için, İsmail Yıldız’a lafı uzatma, şunu yapacağım, bunu yapacağım, onu söyle diye araya girdim. Bu metinde mevcut. Ancak İddianameyi hazırlayanlar bunu kasıtlı olarak göz ardı etmişlerdir. Ancak şahıs hala somut bir husus belirtmeden lafı uzatmaya devam edince ben de bakın açıkçası diyor ki ile başlayan ve yapacağı siyasi mücadelede İsmail Yıldız’a göre, onun aklında olabileceği bazı örnekleri vererek sözünü bitirmesi için konuştum. Bu örnekleri de, kendisinin Cem Uzan’a söylediği sözleri toparlayarak söyledim. Beyanımın doğruluğu, cümlenin sonunda kendisine söylediğim bu gibi somut işleri ortaya atıyorsun değil mi sözümle görülmektedir. Benim başka bir kastım olmamıştır. Orijinal metin bir bütün halinde incelendiğinde doğru söylediğim de anlaşılacaktır. Bu kapsamda bana atfen iddianameye yazılan şimdi İsmail Beyin daha önce yaptığı çalışmalar var şeklinde başlayan sözlerimle ilgili olarak iki hususu vurgulamak istiyorum. Birincisi İsmail Yıldız’ın, sözü uzatmasından duyduğum rahatsızlıkla konuyu kapatmak için araya girişim söz konusudur. Bu sözlerim iddianameye tam olarak alınmamıştır. Cümlenin devamında sen onu Cem Bey’in uygun bir zamanında sözümle konuşmama devam ederken Cem Uzan sözümü kesip İsmail Yıldız’la konuşmayı sürdürmüştür. Bu söylediğim, ses kaydının çözümü olan 29 sayfalık metnin 15’nci sayfasında açıkça görülmektedir. Cem Uzan ifadesinde sorulara cevap verip hemen ayrılmayı düşündüğünü söylemiştir. Ben İsmail Yıldız’ı susturmak isterken o konuşmayı sürdürmüştür. Kaldı ki bizim başlangıçtaki konular dışında kendisine sorumuz olmamıştır. Diğer konu ise, yaptığı çalışmadan kastım, kendisinin daha önce Melih Gökçek tarafından yaptırıldığını ileri sürdüğünü düşündüğüm ve konuşma içerisinde Cem Uzan’a anlatmaya çalıştığı konudur. Bizim kesinlikle bir partiyi parçalamak, hükümetten düşürmek gibi bir kastımız asla olmamıştır. Bu ifademde konuşmanın kesilmesi için benim müdahalemdir. Benim onun yaptığı ciddi çalışmalar var, AKP’ yi nasıl bölelim şeklinde bir ifadem yoktur. 748. sayfa 4. paragrafta görüşmenin devamında Levent Ersöz’ün ile başlayıp paldır küldür yayınlanacak dediği ile biten hususlar. Sayın Başkan, Cem Uzan’ın ifadesinde belirttiğinin aksine, biz İsmail Yıldız’ın konuşmalarını nezaket kuralları içerisinde ne kadar kesmeye çalıştık ise de, kendisi İsmail Yıldız’la konuşmaya devam etmiştir. Bu metinlerde açıkça görülmektedir. Burada geçen konuşmada yer alan şimdi, geçende konuştuk sözünü İddia Makamı niçin Cem Uzan’a geçende ne konuştunuz diye sormamıştır? Biz ilk kez karşılaştık ve ben konuyu bitirebilmek maksadıyla ve demokrasiye inancım nedeniyle önerdikleri propaganda malzemesini, seçim meydanında kullanmasını söyledim. Kaldı ki bütün bu hususların kim tarafından önerildiği gerek benim buradaki beyanımda gerekse metnin bütününden anlaşılmaktadır. Ayrıca kendisinin bu adama vurulabilecek hangi malzeme bizim elimizde olursa bütün çıplaklığı ile paldır küldür yayınlanacak sözüne benim öyle bir şey asla söz konusu olamaz sözüm var. Bu dizin numara 362 sayfada numaralı sayfada açıkça görülmektedir. Bir partiyi bölmek, hükümeti düşürmek istemek, darbe yapmak gibi bir düşüncemiz olsa bunu söyler miydik? Ancak iddia makamı bu hususu kasıtlı olarak göz ardı etmiştir. Görüşmede paldır küldür yayınlanacak dediği malzemeyi, Savcılıkta yasal çerçeve içinde kullanılabileceğini söyleyen Cem Uzan’a tarafımızdan yayınlanmak üzere hiçbir bilgi veya belge verilmemiştir. Onlardan da bir şey alınmamıştır. Şahıs, verdiğim cevabi ve bilgi, belge vermediğimizi bu ifadesiyle kabul etmiştir. Ancak bu ifadesi, biraz sonra arz edeceğim“paletler konusundaki düşüncesiyle örtüştüğünü ve kendisinin Hükümeti en hafif deyimi ile yıpratma konusunda kararlı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur anlayışıma göre bu husus bir siyasi parti başkanının demokrasi içinde yapacağı çalışmalar ve halkı iknası suretiyle olur. Biz bu tür oluşumlar ve çalışmalar yapmadık kesinlikle de destek vermedik. Bu konuşmanın ilerleyen bölümünde İsmail Yıldız’ın ABD büyükelçiliğinde çekildiğinden bahsettiği bazı kasetlerle ilgili olarak Cem Uzan, İsmail Yıldız’a Hayrullah’a verin yarın yayınlasın dediği sözü vardır. Sözü uzatmamak için içeriği bile tarafımızdan sorulmamıştır. İlerleyen bölümde de İsmail Yıldız’ın bu kasetleri aslında Cem Uzan’a vermek istediğine yönelik ifadesi vardır. Konu tamamıyla bizim dışımızdadır. Bize hiçbir çalışma veya kaset getirmemiştir. Daha öncede bu kaset veya kasetlerden söz etmemiştir. 749. sayfa 2. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde İsmail Yıldız’ın ile başlayıp İsmail Yıldız’ın konuşmaya devam ettikleri ile biten hususlar. Cem Uzan Savcılıktaki ifadesinde görüşme içerisinde karşımdaki kişiler devamlı bana hükümetin düşürülmesi için bir şeyler yapmam konusunda telkinlerde bulunuyorlardı demiştir. Bizim kendisine bu konuda hiçbir telkinimiz olmamıştır. İddianameyi hazırlayanlar, telkinde bulunanın kim olduğunu niçin sormamışlardır? Gerçeğin ortaya çıkmasından mı çekinmişlerdir? Cem Uzan’ın Paşam paletleri bir çalıştırsanız aslında sözüne tarafımdan cevap bile verilmemiştir. Bu konu da görüşme çözümünde görülmektedir. Bu tür müdahalelere daima karşı olan ve onaylamayan bir kişi olmam ve daha önce de bu konudaki görüşümü ifade etmiş olmam ve de Komutan adına yapılan bir görüşmede onu bağlayabilecek bir ifade oluşturmaması nedeniyle tarafımdan cevaplandırılmamıştır. Sayın Başkan; Bize paletleri bir çalıştırsanız” diyen kişi ile “Ordu Göreve” pankartı taşıyan kişilerin söylemlerinin içerikleri açısından fark yoktur. Kanımca tek fark iddianameyi hazırlayanların, bu kişinin söylediği sözleri, fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirip bu davadaki yerini almaması ve yurtdışında olması, diğerlerinin ise bu davada sanık sandalyesine oturtulmalarıdır. Hayrullah Mahmut Özgür’ün açıkladığı dediğimiz konu da RTÜK’ün lisans iptali ile ilgili olan konudur. Sadece bilgilenmeye yöneliktir. Ayrıca kendisini uğurlamadan önce de, Grubun ve Partinin ayakta kalmasının ülke yararına olduğu hususu, ülke ve demokrasiye inancımızın gereği olarak ifade edilmiştir. Bunun içindir ki “Herkesi Atatürkçü şemsiye altında toplamaya devam edin” demişizdir. Cem Uzan da kendi ifadesinde Jandarma Genel Komutanı tarafından davet edildiğini ve konuşmada kendisinden hiçbir şey talep edilmediğini, ifade etmiştir. Bizim az önce belirttiğim gibi yayın organlarında kullanılmak üzere bir talebimiz olmamıştır. Kendisine her hangi bir belge veya bilgi verilmemiş, kendi deyimiyle kumpas kurulmamıştır. 749. sayfa 3. paragrafta bu konuşmada Cem U. ile başlayıp bir rapor olarak yaz dediği anlaşılmış durumda biten hususlar. Beraber gelen Cem Uzan ve Hayrullah Mahmut Özgür kalktıktan sonra İsmail Yıldız bir süre daha kaldı ve daha önceki konuşmalarına ters düşen bazı söylemlerine bizi inandırmak istedi. Ben kendisine tepkimi “Bu konuların konuşulacağı yerin benim odam olmadığını” söyledim ve “Burası pazarlık yeri değildir” dedim. Dizin No. 323’de mevcuttur. Ayrıca kendisinin Bedrettin Dalan ve Hayrullah Mahmut Özgür’e karşı adımızı kullandığını söyledi. Bunun yanlış olduğunu söyledik. Biz kimseye talimat vermedik. Albay Atilla Uğur da şahittir. Bu konuşmadan sonra adamın maksadının işin tüccarlığı olduğunu anladık. Çünkü Ağar’ın danışmanı olduğunu söyleyen kişiye “Ağar’a destek ver” demek mantıksız olur demeye başladı. Konuşma esnasında, Uzan Grubunun yurtdışına para çıkardığı, RTÜK konusu ve Cem Uzan’ın ittifakı gibi konularda bilgi vereceğini söylemişti. Daha öncede hiçbir belge getirmediğini bilerek lafı daha da uzatmaması için bilinçli olarak. Bunun üzerine “bunları yaz getir” diye bir sözüm vardır. Sayın Başkan; Bu görüşme de, yukarıda ayrıntılarıyla açıkladığım şekilde, bize atfedilmek istenen suç unsurları ve kastı olmaksızın, komutan emriyle ve şahsın komutana iletilecek mesajını bizimle paylaşmaması nedeniyle emrin tam olarak yerine getirilememesine rağmen, kişinin bir siyasi parti mensubu olması ve nezaket gereğince görüşmenin kesilmeyerek inisiyatif alınarak ancak yasal mevzuat çerçevesinde kalınarak, istihbarat konseptine uygun olarak ve hiçbir yönlendirme, en ufak bir ima bile olmadan, yapılmıştır. Bu görüşme de, diğerleri gibi Komuta katına arz edilmiş ve alınan emir doğrultusunda söz konusu kişilerle bir daha görüşme yapılmamıştır. Jandarma Genel Komutanının daha sonra kendisiyle görüşüp görüşmediğini de bilmiyorum. Fikret Bey ile yapılan görüşme ile ilgili hususlar: Sayın Başkan; İddianamenin 749. sayfasında; 31 Aralık 2004 tarihinde, benim Fikret Bey İle görüşme yaptığım ve bu görüşmeye ilişkin bazı ifadelere yer verilmiştir. Bu görüşmenin çözümü olduğu yazılı, kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen imzasız Word belgesi Ek Klasör 115’de yer almıştır. 31 Aralık 2004 tarihinde ben Bilecik’te 2. Jandarma Er Eğitim Tugay Komutanı idim. Bedrettin Dalan’la görüşme; Sayın Başkan, Bedrettin Dalan’ı bize İsmail Yıldız tanıştırmıştır. Kendisinden görüşme talebimiz olmamıştır. Kendisine karşı bizim adımızı kullandığını öğrenmemiz ve bizim hiçbir talebimiz olmamışken gerçeği anlamak için, durumu komuta katına arz edip talep halinde kabul edip etmeyeceğimizi ifade ettik. Komutan uygun gördü ve Kendisi Ankara’ya gelmeden bir gün önce tanıştırmak için getirmek istediği şeklinde sekreterliği arayarak not bırakması üzerine bu görüşme gerçekleşmiştir. İddianamede yer alan görüşme konularına geçmeden önce, bu görüşmeye ait çözüm metinleri ile ilgili konuları dikkatinize sunmak istiyorum. Görüşmenin tam tarihini hatırlamıyorum, metinler üzerinde de yok. Ek Klasör 115’de iki görüşme çözümü mevcut. Bir tanesi her zamanki gibi isimsiz imzasız, kim tarafından hazırlandığı belli olmayan, diğer metinlerdekinin aksine hiçbir gizlilik derecesi verilmemiş, metinde dikkat çekilmek istenen ve İddianame’ye alınan ifadeler koyu renkle yazılmış, Dizin No: 260-279 numaralı 20 sayfalık bir metin. Diğeri Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezinden ele geçirildiği ileri sürülen 13 numaralı CD içerisindeki bir ses dosyasının çözümü olarak polis memurlarınca tutanağa bağlanmış, Dizin No. 280-287 numaralı 8 sayfalık bir metindir. Bu metnin başlangıcı önceki metnin Dizin numarası. 260-265 numaralı sayfaları, yani 15-20. sayfalarına karşılık geliyor ve paralellik arz ediyor. 8 sayfalık çözümde de koyu renkle yazılan, diğer metinle karşılaştırıldığında yerleri değiştirilmiş kelimeler, cümleler, olmayan sözler, konuşan bir kişinin sözlerinin diğer bir kişiye atfen yazılması gibi metinler üzerinde oynandığını, değiştirildiğini gösteren hususlar mevcuttur. İsimsiz, imzasız, kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan metnin 15-20’nci sayfalarında, diğer metinden farklı 93 adet kelime, cümle, isim farklılığı, konuşan farklığı gibi hususlarla karşılaştım. Polis memurlarınca çözümü yapılan 8 sayfalık bölümde de, o bölüme karşılık gelen 5 sayfalık bölüme göre 423 adet farklılık mevcuttur. İçinde sinkaflı sözler de bulunmamaktadır. Basit bir örnek vermek istiyorum: Word belgesi şeklindeki metnin 264 Dizin numaralı yani 16’ncı sayfasında Sayın Dalan’a atfen geçen “Ülkenin değerleri ve maalesef Türkiye bir şeyler kaybetti, hedeflerine ulaşmak için muhtemelen satıldı aynı çizgide öylece” sözleri polis memurlarının çözüm tutanağında “Ülkenin değerleri ve maalesef Türkiye bir şeriat devleti idealine ulaşmak için Turgut Özal tarafından satıldı. Satılmışlık aynı çizgide devam ediyor” Şeklinde yer alıyor. Her ikisi arasında dağlar kadar fark vardır. Yine diğer bir örnekte de, o dönemin Genelkurmay Başkanı hakkında sinkaflı olması ve bazı kelimelerin tam anlaşılamamış gibi gösterilmesi nedeniyle geçen ifadeler. Hiç kimse bu kadar büyük hataların sehven veya maddi hata olduğunu söyleyemez. Ayrıca ses kaydının da, Cem Uzan görüşmesinde olduğu gibi görüşmenin sadece belirli bir bölümünü kapsaması hususunu da takdirlerinize sunuyorum. 750. sayfa 4. paragrafta Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve Bedrettin Dalan ile başlayıp gerektiğini söyledi ile biten hususlar, konuşma ağırlıklı olarak Bedrettin Dalan’ın anlatımları şeklinde geçtiği ve kendi deyimiyle çok sevdiği ve devletin var olması için temel kurumlardan birine olan kırgınlığı bize anlatmak ve içini dökmek için vermişti. Konuşmada, iddianamede yer aldığı şekliye, Türkiye’nin İslamcı federatif bir Kürt yapısına doğru gittiğinden bahsetti ve bütün gelişmeleri dostları olan komutanlara anlattığını vurguladı. Ancak, iddianame’de yazıldığının aksine, hiçbir şekilde ”Her geçen gün çok geç kalındığını, bu nedenle bir an evvel bir şeyler yapılması gerektiğini, söylediği“ ifadesi konuşmada yer almamıştır. Bu husus tapenin incelenmesinden de anlaşılacaktır. Ayrıca, “Jandarma ile ilgili konuştuktan sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genel yapısı ve ülke gündemindeki meselelere yaklaşımını konuştukları” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Jandarma’nın yapısından sonra Turgut Özal ve dönemin Müsteşarı ve onun Tebliğ Dergisinde çıkan bir yazısından bahsetti. Kendisinin “Sorumluluklardan kaçan kurumlardan birisi kurumunuz, maalesef sizin kurumunuz” dediğinde de “Kesinlikle böyle bir şey yok” dedim. “Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri yasalarla kendisine verilen her görevi her zaman başarıyla yapmıştır ve milletinin gözbebeği olarak bu kadar saldırıya rağmen en güvenilir kurum olma özelliğini koruyabilmiştir.” Bu düşünceyle kendisine bu cevabı verdim. Kıvrıkoğlu Paşa ile ilgili hususu ilk defa 1986 yılında Merkez Orduevinde bir yemekte konuştuklarını söyledi. Ayrıca bugünkü yani konuşma tarihindeki Kara Kuvvetleri komutanının çok yakın arkadaşı olduğunu, aynı gün öğle yemeğini beraber yediklerini onunda, kendisinin bildiği her şeyi bildiğini söylemiştir. 750.sayfa 5. paragrafta. Görüşmenin devamında kendisinin ile başlayıp öldürüldüğünü söylediği ile biten hususlar. Benim Bedrettin Bey’e “Yaşar Paşa’ya anlatamadınız, bir iki cümle ile özetlediğinizi anlatamadınız” sözüm kendisine inanamadığım için kullandığım bir sözdür. Bu hususu tapenin 6’ncı sayfasında açıkça görüleceği gibi ifade ettim ve sorumu tekrarladım. Oradaki ifademde, Yaşar Paşa’nın akıllı bir insan olduğunu, Genelkurmay 2’nci Başkanlığı yaptığını ve nasıl anlatamadığını söyledim.751. sayfa 2. paragrafta görüşmenin devamında Bedrettin Dalan’ın ile başlayıp Almanya’nın nasıl kalkındığını anlattığı ile biten hususlar. Bu bölümde, “Siyasi gücü elinde bulunduranların hedefinin, birinci sırada askerler, ikinci sırada emekli askerler, üçüncü sırada Atatürkçü Türkler var” demiştir. Silahlı Kuvvetlerin sahip olduğu gücün farkında olmadığını söyleyince, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden beklentisinin ne olduğunu, gücünü nasıl kullanması gerektiği yönünde, bizden beklentisini açığa çıkarmak maksadıyla net bir şekilde sordum. Buradaki sözlerim bundandır. O da açıkça ifade etmiştir. İhtilal yapılsın demiyorum, bir çözüm her zaman vardır şeklinde. Görüşmenin ilerleyen bölümlerinde, Türkiye’de Turgut Özal’ın Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısına polisi dikme projesi başlattığını, bu proje kapsamında polise ağır silahlar verildiğini ve bu projenin halen devam ettiğini söylemiştir. Bu projeyi Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte yaptıklarını, Polis Akademisi için Amerika’da hoca yetiştirdiklerini ifade etmiştir. Ben de kendisine bu projenin halen devam edip etmediğini sordum. 751. 4. paragrafta görüşmenin devamında, 28 Şubat öncesi ile başlayıp tavşan gibi korkarlar dediğini ile biten hususlar. Bu ifadeleri Atatürk’ün bir sözünden yola çıkarak söyledi. Ülkenin jeo stratejik durumu nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin daima güçlü olması gerektiğini vurgulamak istedi. 751. sayfa 5. paragrafta görüşmenin devamında, Mehmet A. İle başlayıp adımlar atmayacağını söylediği ile biten hususlar. İsmail Yıldız’ın daha önce Mehmet Ağar’ın danışmanlığını yaptığını ileri sürmesi ve bizimle ilgili bazı ifadeler kullanıp kullanmadığını öğrenmek maksadıyla bu konuda yorumda bulunulmamış, talepte bulunulmamış ve cevap verilmemiştir. 751. sayfa 6. paragrafta görüşmenin ilerleyen bölümlerinde, demokrasiden ile başlayıp söylemlerinde bulunduğu anlaşılmıştır ile biten hususlar. Demokrasi ve demokratik yapıdan bahsederken dönemin Genelkurmay Başkanı’nın demokratik tavrı gündeme gelmiştir. Ben de askerin demokrasi içinde, yasal bağlılığını ve demokrasiye inancının da olması gerektiğini vurgulamak için “asker demokrat olamaz mı?” diye sormuştum. Konuşmanın sonunda İddianame’de Genelkurmay Başkanı’na hakaret edildiği ifade edilmektedir. Böyle bir durum söz konusu değildir. Asker olarak ne kendi içimizde ne de bir sivilin bırakın başkomutanı, bir arkadaşımızı aşağılayıcı, yerici konuşmasına asla müsaade etmeyiz, bizim askerlik ve aile terbiyemiz buna izin vermez. Kaldı ki çözümlerin incelenmesinde bu husus açıkça görülecektir. Zaten konuşma tam olarak anlaşılmadığından eksik yazılmıştır. Bu hususu başlangıçta arz etmiştim. Bedrettin Bey’in son sözleri de “Allah Silahlı Kuvvetlerimize zeval vermesin, Allah Türk Ordusunu hep var etsin, çünkü o var oldukça devlet var olur, bunun bilincindeyiz. Konuşmalarımın hepsi sevdiğim bir kuruma olan kırgınlığımdan dolayıdır, onun dışında bir şeyimiz yok” olmuştur. Konuşma sonunda İsmail Yıldız’ın adımızı kullandığı yönünde kanaatimiz ve tespitimiz olmamıştır. Görüşme komuta katına arz edilmiş ve bir daha hiç kimseyle görüşme yapılmamıştır. Tüm görüşmelerimiz emirle, müsaadeyle gerçekleştirilmiş, “Ülkenin genel gidişatıyla ilgili hususlar dışında görüş paylaşılmamış, bize yöneltilen suçlamalara yönelik hiçbir beyan, düşünce ve kastımız olmamıştır. İstihbaratçı olarak yasalar çerçevesinde görevimi yaptığımı ve tüm hususlara kendime güvenerek, net ifadelerle ve samimiyetle cevap verdiğimi arz etmek istiyorum. Ayrıca tüm Genelkurmay Başkanlarının arkadaşı olduğunu Yaşar Büyükanıt ve Aytaç Yalman’la görüştüğünü ve bize anlattıklarını onlara da anlatmışken, biz nasıl suçlanıyoruz. Sayın Başkan; Medya mensuplarıyla görüşmeler, bizden önce de yapılmaktaydı, bizlerden sonra da yapılmaya devam edilmiştir ve edilecektir. Bir köşe yazarı Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un basın mensuplarıyla görüşmesinin ardından “Bu görüşmeden bir gün sonra başka özel bir konu için Genelkurmay Başkanlığına davet edildim” şeklinde bir ifadeye yazısında yer vermiştir. İnanıyorum ki, bu davet ve konuşmada sizlere az önce arz ettiğim prosedür ve çerçevede cereyan etmiştir. 252. sayfa 2. paragrafta Ele geçirilen “Genel Değerlendirme” başlıklı 15 sayfalık dökümde, İçişleri Bakanı Abdülkadir A.’dan ile başlayıp 3. paragraftaki devamı ve engellenmesi gerektiği belirtilmiştir ile biten hususlar. Sayın Başkan; İddia Makamı “Genel Değerlendirme” başlıklı bu belge nedeniyle “yüzlerce kişiyi siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme suçunun işlendiğini ileri sürerek cezalandırılmamı talep etmektedir. Öncelikle bu dokümanın nereden ve nasıl ele geçirildiği ifade edilmemiştir. Bana da gösterilmemiştir. Altında isim ve imzam mı vardır ki benden ele geçirilmiş gibi gösterilmiştir. Dosyada bununla ilgili bir husus yoktur. Kaldı ki Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 120’nci maddesi “Aranan yerde ele geçirilenler sahip ya da zilyedi bağlar” demektedir. Benim ve yakınlarımın ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda bu tür bir belgenin ele geçirildiğine ilişkin arama ve el koyma tutanaklarında hiçbir hüküm yoktur. Kesin olarak ifade etmek istiyorum; görev yaptığım süre içerisinde, hiçbir Türk Vatandaşı için bu tür bir nitelendirme yapmadım, kayıt tutmadım, hiçbir makamdan emir almadım, emir vermedim. Ayrıca, bu listenin Abdülkadir Aksu’nun bakan olmasından sonraki atamalar olduğu ve 2003 yılı içinde atanan bürokratların isim listeleri ile atama yerlerinin yazıldığı belirtilmiştir. Ben İstihbarat Başkanlığı’na 22 Ağustos 2003 tarihinde başladım. Abdülkadir Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu tarih ve atama dönemi dikkate alındığında, söz konusu belgenin benim göreve başlamamdan önceki döneme ait olduğu düşünüyorum gerçekse tabi. Kim tarafından hazırlandığını da bilmiyorum. Kaldı ki, Jandarma İstihbarat Yönergesi, 3’ncü Bölüm, 1’nci Kısım 2’nci Maddesinde, Türk Ceza Kanunu’nun özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar bölümünde düzenlenen “kişisel Verilerin Kaydedilmesi” başlıklı 135’nci ve devamı maddelerde yer alan hükümlere aykırılık oluşturabilecek bilgilerin istenmeyeceği hükme bağlanmıştır. Tüm çalışmalarda bu hususa riayet edilmiştir. Kimseyle ilgili kişisel veri kaydedilmemiştir. Yukarıda arz ettiğim nedenlerle bana isnat edilen suçun hiçbir yasal dayanağı yoktur. Tüm suçlamaları reddediyorum. 252. sayfa 5. paragrafta Şüpheliler Mehmet Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’dan elde edildiği ileri sürülen dijitallerin incelenmesinde Cumhuriyet Çalışma Grubu’na ilişkin sunumların bulunduğu ile başlayan ve devam eden hususlar Bu power point sunumlarının Genelkurmay Başkanlığına gönderilerek Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Cumhuriyet Çalışma Grubu adı altında bir yapılanmanın olup olmadığının sorulduğu, alınan cevapta; Cumhuriyet Çalışma Grubu Devre Raporlarına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcut kayıtlarında rastlanılmadığı ifade edilmektedir. İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğünün teşkilatı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının inceleme raporunda TSK’nin iç mevzuatına göre düzenlenen gizli önemli olmayan belge olduğu ifade edilmektedir. Bu belgenin gizlilik derecesi “Hizmete Özel”dir. Ayrıca bu belgede hiçbir şekilde Cumhuriyet Çalışma Grubu şeklinde bir ifade yer almamaktadır. İstihbarat Başkanlığı bünyesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri Mevzuatına uygun olarak teşkil edilen bir şubenin teşkil faaliyetlerini içermektedir. Bu belge dışında sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu’na ilişkin hiçbir belge İddianame’yi hazırlayanların İddianame’ye kasıtlı bir şekilde yazdıkları tarzda “Gizli kalması ve açıklanmasının yasaklandığı” belge şeklinde olmayıp tamamı mevcut kayıtlarda rastlanılmamıştır” şeklindedir. Hal böyleyken, İddianame’yi hazırlayanların, devletin emniyet ve asayişinden sorumlu bir kuruluşunun içerisinde, mevzuata uygun olarak teşkil edilen bir şubeyi sözde Ergenekon terör örgütü amaçları doğrultusunda illegal olarak oluşturulan bir yapılanma olarak nitelemesi en azından mesnetsiz, hukuka aykırı bir iddiadır. Kaldı ki Genelkurmay Başkanlığı resmi görüşüne itibar edilmemesinin yanı sıra tahrif de edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde böyle bir grup teşkil edilmemiştir. Jandarma Genel Komutanlığı da 2003–2004 veya başka bir dönemde Cumhuriyet Çalışma Grubu adında bir çalışma grubu oluşturulduğuna dair her hangi bir bilgi ve belge bulunmadığını açıklamıştır. Mahkemenizce sorulması üzerine Jandarma Genel Komutanlığı’nca verilen resmi cevapta da söz konusu çalışma grubunun olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de ifadesinde böyle bir grubu duymadığını beyan etmiştir. Bütün bunlara rağmen olmayan bir grubu varmış gibi göstermenin hiçbir hukuki dayanağı yoktur ve başlangıçta ifade ettiğim gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan senaryonun bir uygulamasıdır. Düzmece sunularda Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun faaliyetlerinden olduğu öne sürülen www.vatansever.com, www.vatansever.info internet sitelerinin, bu soruşturmayla ilgisi olmadığına ilişkin Sayın Cumhuriyet Savcısı Murat Yönder imzalı belge Ek Klasör 116’nın 263. sayfasında bulunmaktadır. Bu belge de böyle bir grubun olmadığının en güzel kanıtıdır. Sayın Başkan; İddianameyi hazırlayanlar, İddianamenin 173’ncü Sayfasında sözde “Cumhuriyet Çalışma Grubunun Faaliyetlerini Gerçekleştirdiğini Gösteren Deliller” başlığı altında bazı hususlara yer vermişlerdir. Buna göre sözde grubun görev ve faaliyetlerini nasıl yaptığını, ülkede sözde darbe zemini oluşturmak için hazırladığı sözde planları uygulamaya koyduğunun delili olarak sözde devre raporları gösterilmiştir. Ayrıca “devre raporlarının yanı sıra başkaca deliller de ele geçirilmiştir” denilmektedir. Bu delillerin ne olduğu ise; yine aynı slayt sunumları içindeki, “görev ve faaliyetlerini anlatan slayt sunumunda, Görsel Faaliyetler, Yazılı Faaliyetler, İnternet Faaliyetleri, Akademik Faaliyetler, İdari Faaliyetler ve Sanatsal Faaliyetler gerçekleştirileceği ve devamında bu faaliyetlerin nasıl ve ne şekilde gerçekleştirileceğinin anlatıldığı görülmüştür” şeklinde ifade edilmiştir. Yani başka delil denilen şey yine sözde devre raporlarından başka bir şey değildir. Resmi kurumlarca olmadığı, kurulmadığı açıklanan bu sözde grubun, olmayan bir sunumundaki yapılan bir faaliyet değil, yapılacak şeklindeki ifadeler delil kabul edilmiştir. Yani sözde planlanan faaliyetler delil kabul edilmiştir. Yapılmış, edilmiş bir şey yoktur. Görsel ve yazılı faaliyetlerin icra edildiğine ilişkin delil olarak yine devre raporlarına atıfta bulunulmuş ve bir sanıktan ele geçirildiği öne sürülen CD içindeki harcamalar başlıklı düzmece Word belgelerindeki imzasız harcama tutanakları delil gösterilmiştir. Sözde devre raporları dışındaki delilleri ifade etmek isteyenler dönüp tekrar tekrar sözde devre raporlarına atıfta bulunarak bu düzmece belgelere dört elle sarılmışlardır. Halk dilindeki “Benim oğlum bin a okur döner döner gene okur” deyişindeki gibi. Ayrıca sözünü ettikleri harcama belgelerinin “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığı” Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nın İnceleme Raporunda açıklanmıştır. Sözde grubun internet faaliyetleri kapsamında da yine planlamaya atıfta bulunulmuştur. Buna ilave olarak bir sanıktan ele geçirilen bir CD’den yola çıkılarak “örgütün vatansever.info isimli bir internet sitesi kurduğu ve bu internet sitesinde yürütme organını hedef alan haberler yapıldığı ya da söz konusu sitede yürütme organını hedef alan haberler yapmak için tasarlanan bilgilerin saklandığı anlaşılmıştır” denilmektedir. Bu ifade, iddianameyi hazırlayanların siteyle ilgili net bir kararlarının oluşmadığını ve “ya tutarsa” zihniyetiyle yazdıklarını ortaya koymaktadır. O olmazsa bu olur. Bir suç ya vardır, ya yoktur. Daha sonra iddia makamı kendi iddiasını kendisi çürütmektedir. Akademik faaliyetler kapsamında da benzer bir durum ve yaklaşım görülmektedir. Yine, planlama ve devre raporuna atıfta bulunulmaktadır. Buna ilave olarak yine bir sanıktan ele geçirildiği ileri sürülen CD’den yola çıkılarak, biraz önce, resmi kurumların açıklamalarında olmadığı bildirilen, imzasız, düzmece ödeme belgesi ve bu dava ile ilgisi olmayan bir internet sitesinin bir yayını delil olarak gösterilmektedir. İddianameyi hazırlayanlar, internet ortamında yayınlanan bir bilginin CD’ye yüklenmesinin, bir ilkokul öğrencisinin bile yapabildiğini her halde unutmaktadırlar. Ayrıca “Hilafetin İlgası” isimli panelin de bu grup tarafından yapıldığı söylenmektedir. Hatırladığım kadarıyla bu panel ATO ve ADD tarafından müştereken düzenlenmiş ve davetiye ile duyurulmuştur. Bu husus katılanlara da sorulabilir. Sözde darbe planları ve sözde sevgili günlüklerle ilgili bölümlerde bu konuda diğer bazı hususları da dikkatlerinize sunacağım. Ayrıca İddianameyi hazırlayanlar kafalarının ne kadar karışık olduğunu ve mevcut bilgi ve belgeleri değerlendirmeden her şeyi, olmayan bir gruba yükleme kararlılığını ve yanlı tutumlarını gösteren bir hususa daha iddianamenin 245’nci sayfasında yer vermişlerdir. Bu sayfada bir sanıktan ele geçirildiği ileri sürülen bir dijital verideki “3 Mart 2004 günü ATO Sponsorluğunda ADD tarafından gerçekleştirilen bir sempozyum düzenlendiği, sempozyumdaki konuşma metinlerinin Jandarma Genel Komutanlığı Genel Prensip Başkanlığınca hazırlandığı ve konuşmacılara dağıtıldığı, katılımcıların tek tek tespit edildiği ve toplantı esnasındaki davranış biçimlerinin dahi önceden belirlendiği, bu toplantı ile Cumhuriyet Çalışma Grubu çerçevesinde planlanan faaliyet takvimine uygun olarak güçlü bir çıkış yapmayı hedefledikleri” ifadesine yer verilmiştir. Bu mektup dönemin Genelkurmay Başkanına bilgilendirmek üzere hazırlandığı ancak, kendisi yerine Şener Eruygur’a gönderilip onun arşiv olarak sakladığı sözde bir dijitaldir. Askeri Müdahaleye zemin hazırlama yönündeki planlar ve uygulamasına ilişkin deliller bölümünde daha geniş olarak yer vereceğim. Burada sempozyumun kimlerce düzenlendiği açıkça görülmektedir. Sözde grubun İstihbarat Başkanlığında kurulduğunu ve bu faaliyeti planladığını iddia edenler nasıl oluyor da konuşma metinlerinin başka bir başkanlık tarafından hazırlandığı bilgisine İddianamede yer verebiliyorlar? Dosyaya koyduklarına göre bu bilgiye inanmaktadırlar. İnanmıyorlarsa sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından planlandığını nasıl söyleyebiliyorlar? Bu konu Ek Klasör 113’de, 8 Mart 2004 tarihli Devre Raporu 13 yazan sunular içinde; Cumhuriyet Çalışma Grubu’nca planlandığını göstermek maksadıyla, dizin No. 45’de ”Basınla irtibat ve Bilgilendirme Çalışması” ve “Aydınlarla Yüzyüze” planlı faaliyeti altında birer satır olarak yazılmıştır. Sayın Başkan; Olmayan bir grubun var olduğunu ve illegal faaliyetler yürüttüğünü hukuken kanıtlaması gereken iddia makamı iken, atfedilmesi nedeniyle, bizler olmayan bir hususun olmadığını ispat etmek zorunda bırakıldığımızı takdirlerinize sunuyorum ve arz ettiğim çizelgeyi incelediğinizde haklı olduğumu kanaat getireceğinize olan inancımı ifade etmek istiyorum. Davetiye ile iki sivil toplum kuruluşu tarafından düzenlenen bir toplantıyı nasıl oluyor da şüpheli sanıklara Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından düzenlendi diye sorabiliyorlar? Yoksa bu şube gerçekten başka bir birimde kurulup, Jandarma Genel Komutanlığına mı mal edilmek istenmektedir? En azından Basınla irtibat ve Bilgilendirme çalışması ve Aydınlarla yüz yüze faaliyeti dediklerinin, maksadını ve uygulama esası diye yazılanları okusalardı, bu toplantının iddialarıyla hiç ilgisi olmadığını görür ve yazmazlardı. Bu husus Ek-H de açıkça görülmektedir. Bu yanlı tutumlarının bir göstergesidir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök, ifadesinde bu grubu duymadığını, bu sözde grubun eylem ve faaliyetlerinden haberdar olmadığını, fakat bazı basın yayın organlarında çıkan haberlerden haberdar olduğunu söylemiştir. Yani yine karşımıza basın haberleri çıkmaktadır. Bu da iddianamenin hazırlanmasında basın haberlerine ne kadar itibar edilerek, delil kabul edildiğinin diğer bir örneğini göstermektedir. Tıpkı bazı partilerin kapatılma davasının şikayetinde olduğu gibi, unutulmamalıdır ki, gerçekte var olmayan bu grupla ilgili haberler yandaş ve besleme basında 2005 yılından itibaren servis yapılan, yönlendirilen birkaç malum yazar tarafından yazılmıştır. Daha sonra 07 Haziran 2008 tarihinde Taraf Gazetesinde yayınlanmıştır. Önemli olan husus Orgeneral Özkök’e bu bilgileri hangi tarihte öğrendiği ve doğruluğunu teyit ettirip ettirmediği, doğru ise niçin işlem yaptırmadığının sorulmayışıdır. Bu husus sorulmamakla birlikte kendileri başka bir soruya verdikleri cevapta gelen bilgi ve belgelerin resmi delil mahiyetinde olmadığı, bu nedenle işlem yapmadığını, arşive koymadığını söylemiştir. Basın haberlerinin sözde darbe planları bölümünde kronolojik sıra içinde arz edeceğim. Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun kuruluş gerekçeleri olarak yazılan, toplumsal refleksi harekete geçirmek, özel istihbarat bilgisi üretmek, kurum kimliği altında yapılması mahzurlu olan ve fakat yapılması gereken eylem ve faaliyetleri organize etmek gibi büyük çaplı organizasyon, teknik donanım ve özel yetiştirilmiş personel ile iddia edilen eylemleri yapabilmek için silah ve mühimmata sahip olmak gerekir. Bütün bunların bu grubun içinde kurulduğu iddia edilen İstihbarat Yönetim Şube’nin 2 subay, 4 astsubay, 2 sivil Memur personeliyle yapması mümkün değildir. Hitler’in “Yalan ne kadar büyük olursa inananlar o kadar çok olur” sözünde olduğu gibi, görevleri belli olan resmi bir kuruluşun yasadışı ve bu kadar kapsamlı görevleri yapması da mümkün değildir. Ancak PKK Kongra-Gel örgütü ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığını özleştirme, işbirliği ve destekleme gibi yalanları iddianameye koyarak topluma sunanların bunu da yapabileceklerini değerlendiriyorum. Diğer bir husus da “2003-2004 döneminde icra edilecek faaliyetler” başlığı altında birbirinden çok farklı, özellik isteyen, içerik olarak teknik dizayndan üniversitelerde seminerlere, gazete ve reklam panosu ilanlarına, foto sergisine kadar geniş bir yelpazedeki, İstihbarat Başkanlığı görev ve sorumluluk alanına girmeyen, İstihbarat Yönetim Şube Müdürlüğünün imkân ve kabiliyetleri dışında olan hususlar, bu grubun görev ve faaliyetleri olarak yazılmıştır. Sözde devre raporlarındaki konular ve bu grupça 2003-2004 yıllarında yapacağı planlı faaliyetleri, konuları, maksadını, zamanını, maliyetini gibi bilgileri içeren karşılaştırmalı çizelgeyi EK-H de sunuyorum. Ek klasör 113’de yer alan sözde slayt sunularından, içerikleri değiştirilmeden, sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından planlandığı iddia edilen faaliyetlerle, bu faaliyetlerin uygulamaya geçildiğine ilişkin delil denilen raporların karşılaştırılmasını içeren bir tablodur. Tablo soldan sağa doğru; ilk iki sütün sözde Devre raporlarının tarihi, dönemi, sözde Devre raporu konularını 3’ncü sütün, rapor konusu ve planlı faaliyet karşılaştırmasına ilişkin değerlendirmeyi, tablonun diğer 6 sütünü ise sözde planlı faaliyetleri göstermektedir. Planlı faaliyetlerin altında, maksadı, uygulamaya şekli, maliyet ile İstihbarat Başkanlığı görevine girip girmediği ve sözde devre raporuyla mukayesesi ile ilgili değerlendirmeleri kapsamaktadır. Çizelgeyi incelediğinizde, Devre Raporu 6 ve 7’nin aynı konuları kapsadığı, 19 Ocak, 28 Ocak, 30 Ocak, 16 Şubat ve 19 Şubat 2004 tarihli raporlarda anlatılan konuların aynı ve tekrar mahiyetinde olduğu, büyük çoğunluğunun İstihbarat Başkanlığı sorumluluk alanına girmediği açık olarak görülmektedir. Sayın Başkan; İddianameyi hazırlayanlar, sözde Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından; 6 ana başlık altında 16 faaliyetin planlandığını ve uygulandığını, bunların sözde devre raporlarında anlatıldığını iddia etmektedir. ATO’daki toplantı dışında, 3 konunun, daha sözde planlanan faaliyetler arasında olduğu ileri sürülmekteyse de, bu 3 konunun da; sözde faaliyetlerin, maksadı, uygulama şekli, görevli makamlar itibariyle değerlendirildiğinde, iddianın dayanağının olmadığı görülmektedir. 3 Mart Toplantısı 100.000 mektup çalışması, Prof. Erol Manisalı ile görüşme konuları Yine planlandığı öne sürülen iki faaliyet var ki, insan sadece gülebilir. Gazete bildiri çalışması aylık 100 milyar her ay yapılacak, yine Belediye reklam panolarına ilan vermek, sadece Ankara Kızılay meydanı için maliyeti 728 milyar, bunu sadece Büyükşehir Belediyeleri itibariyle düşündüğünüzde bu iki faaliyet maliyeti Jandarma Genel Komutanlığı örtülü ödeneğini aşar. Böyle mantıksız planlama hiçbir askerin yapacağı iş değildir. İddianameyi hazırlayanların dillerine doladığı sözde Özel İstihbarat Arşivi ile ilgili olarak, 19 Ocak 2004 tarihindeki sözde raporda, ihtiyaç olarak gösterilen 4 bilgisayar ve 1 serverın hala tedarik aşamasından söz edilmektedir. Gerek Şubenin teşkil tarihi, gerekse malzemenin yurt içinden ve peşin alınacağı düşünüldüğünde sürüncemede bırakılmasının mümkün olmayacağı açıktır. Bu da söz konusu sunuların yaratıldığını göstermektedir. Böyle bir arşiv kesinlikle yoktur. Bunların hiçbirinin gerçekleştiğine dair somut delil ortada yoktur. Bu sözde gruba mal edilen slaytlar incelendiğinde; hiçbir istihbarat çalışması gerektirmeyen, internet ortamında ve kuruluşların kendi internet sitelerinde yer alan bilgilerin bir araya getirilerek, mahalli seçimler öncesine ilişkin yapılmış bir çalışma ile siyasete yön vermek, seçimlere müdahale etmek şeklinde yansıtılmaya çalışılmıştır. Bunu hiçbir özel eğitimden geçmemiş, sınıfı bile istihbarat olmayan personelden oluşmuş bir şube mi yapacak? Buna kargalar bile güler! Bu konuyu da sözde darbe planları bölümünde örnekleriyle dikkatlerinize sunacağım. Dikkatlerinize sunmak istediğim bir husus, 19 Ocak 2004 tarihli sözde Devre Raporunda, Hükümetin Acil Eylem Planı, İnsanca Yaşam Projesi, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Muhafazakârlık Demokrasi Sempozyumu, İçişleri Bakanlığı Merkez Teşkilatı konuları İstihbarat Başkanlığının görev ve sorumluluk alanında olmayıp bu konularda Başkanlıkça hiçbir çalışma yapılmamıştır. Hükümetin Acil Eylem Planı, 16 Kasım 2002 de Başbakan tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. İnsanca Yaşam Projesi olarak geçen hususlar İstanbul’da başkanı Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir belediyenin çalışması olup, sunuda konunun Milli Güvenlik Kuruluna götürülmesinden söz edilmektedir. İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatının personel durumu, düşünülen yapılanma ile ilgili hususları içermektedir. Gerek bu konular, gerekse yasal mevzuat hususları, Karargâhın diğer unsurlarının sorumluluğu içindedir. Bu konuların bir bölümünün internet ortamında yayınlandığını hatırlıyorum. Gizli bilgi de ihtiva etmemektedir. “Ulusal Birlik Dernekleri Oluşturulması” başlığı altında “Terör örgütleri ve yabancı istihbarat örgütlerinin siyasallaşması” olarak adlandırılan Kürtçülük ve bölücülük faaliyetlerine karşı doğu illerinde yaşayan, ulusal birlikten yana orta sınıf zenginler ve ileri gelenler teşvik edilerek her il ve hatta ilçede Ulusal Birlik Dernekleri kurulması planlanmaktadır” denilmektedir. Bu konu başlı başına bir devlet politikası olabilecek önemdedir ve bir kurumun tek başına yapamayacağı kadar geniş kapsamlı bir çalışmayı gerektirir. İl ve ilçelerdeki kişilerin tespit edilmesi, bu kişilerle görüşülerek ikna edilmeleri, bir araya getirilmeleri, dernekler mevzuatına uygun işlemler yapılması, binası, kirası, personeli, mali boyutu gibi sıralanabilecek birçok hususun düşünülüp yapılması gerekir. Hatta il valileri ve kaymakamların da desteği gerekir. Böyle bir çalışmayı küçük bir şube yapabilir mi? Derseniz ki Jandarma Teşkilatı yaygın kuruluşuna emir verir yaptırır. Buna ilişkin bir emir yayınlanmış mı? Alt görev başlığı altında sıraladığım hususlarda alt kademelerle yapılmış bir çalışma veya görüşülen kişiler var mı? Bunlarla ilgili hiçbir husus yoktur. Bu tip bir dernekleşme faaliyetinin, Jandarma Asayiş Vakfı ve onu destekleme maksatlı derneklerden esinlenilerek, malum merkezin bu şablonu çizebileceğini değerlendiriyorum. Ancak asla böyle bir durum yoktur. Kaldı ki Vakfın olağan yıllık toplantılarına İçişleri Bakanı başkanlık yapar. Yine, Ulusal Birlik Hareketi Sivil Toplum Kuruluşu Platformu konusunda 21 ve 31 Ocak 2004 tarihlerinde yapılacak toplantılarda bildiri hazırlanacağı, bildirinin Ulusal Birlik Hareketi ve Cumhuriyet Platformu imzasıyla, ücreti.”

Mahkeme Başkanı:" Yoruldunuz mu?”


Yüklə 419,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin