Meal Çalışması Fatiha Suresi Bismillahirrahmanirrahim 1



Yüklə 3,16 Mb.
səhifə20/45
tarix27.12.2018
ölçüsü3,16 Mb.
#86460
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   45

70- Onlardan önce gelen Nuh, Ad, Semud kavimleri, İbrahim kavmi, Medyen ehli ve ters-yüz edilenlerin haberi onlara gelmedi mi? Peygamberlerimiz delil ve mucizelerle onlara geldi. (Onlar ise o peygamberleri yalanladılar.) Allah onlara zulmeden değildir. Fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler.

71- Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirinin dostu ve sahibidirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı doğruca kılarlar, zekatı verirler, Allah’a ve elçisine itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, güç ve izzet sahibidir ve her şeyi yerli yerinde yapar.

70- Meâl ile ilgili bir not:

Burada kronolojik bir bahis yokken birden bu isimlerin ve iki kere “kavim” kelimesinin tekrarının sırrı şudur: Nuh, Ad, Semud, kavimlerinden kinaye, Mekke civarındaki eski geleneğe bir çeşit bağlı olan kabilelerdir... Hepsi bir kavim hükmünde oldukları için isim tamlamasında, başta bir kere “kavim” kelimesi kullanılmıştır. İbrahim kavmi ise Mekkelilerdir. Hem İbrahim neslindendirler. Hem Hz. Peygamber şahsiyet olarak Hz. İbrahime bakıyor. Onlar için ayrıca bir kavim kelimesi kullanılmıştır. Ashab-ı Medyen, Medine’nin sahipleri (kollektif idareciler) olan kişilerdir.(1) “Mü’tefikat” ise yıkılmaya mahkum olan ve iftiracı olan Yahudi kabileleridir. “İtifâk” hem yıkılma, hem de iftira etme manasına gelir.

Evet, tarih boyunca, Yahudiler, iftira ve ifk ile ayakta durmaya çalışmışlar. Ve bilmem kaç kere yerle bir edilmişlerdir. Unutmamak lazım ki, bugünkü medeniyetin aktif gücü yine Yahudilerdir. Veya Yahudileşmiş zümrelerdir... Evet, insanlar cezayı hakettikleri için yerle bir oluyorlar. Yoksa durup dururken Allah onlara ceza vermez.

71- İşte bütün bu güçlü ve kalabalık kabilelere karşı müminler, erkekleriyle, kadınlarıyla yekvücut olup birbirlerine akraba gibi davranıp, iyiliği emrederek yaşamalıdırlar, kötülüğü yasaklamalıdırlar. Namaz kılıp zekat vermelidirler. (Ferdî ve sosyal görevlerini yerine getirmelidirler.) Onlar iman gibi yüce değerlerle ebediyeti hak ettikleri gibi, İslam gibi dengeli prensiplerle de mutlu bir hayatı kurarlar. İşte iki dünya saadeti demek olan rahmete bu şekilde mazhar olacaklar. Evet, Allah sonsuz izzet, kudret ve hikmet sahibidir. Onun bu yüce sıfatları ahireti ve müminlerin mükafatlandırılmasını ister. Onun izzeti de kafirlerin cezalandırılmasını ister.

72- Allah, mümin erkeklerle mümin kadınlara, altlarında nehirler akan, içlerinde ebedî kalacakları Cennetler ve o ebedî ikamet Cennetlerinde güzel meskenler va’detmiştir. Allah’ın (onlardan) razı olması ise, bunlardan daha büyüktür. İşte en büyük kazanç budur.

73- Ey Peygamber! Kafirler ve münafıklarla cihad et, onlara sert davran. Onların sığınacakları yer Cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

74- Bir şey söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Andolsun, onlar küfür kelimesini söylediler. Müslüman olmalarından sonra kafir oldular. Elde edemedikleri bir şeyle ilgilendiler. Onlar, ancak Allah ve Resûlü, onları ikramlarıyla zengin etti diye, intikam alıyorlar. Eğer tevbe ederlerse, onlar için daha hayırlı olur. Eğer sırt çevirirlerse, Allah onlara dünyada da, ahirette de elem verici bir azap verir. Ve onlar yeryüzünde ne bir sahip ve dost, ne de yardımcı bulurlar.

75- Onlardan öyleleri var ki: “Eğer Allah, fazl ve ihsanından bize verirse (bizi zengin ederse) sadaka verir ve hayırlı işler yapanlardan oluruz” diye Allah’a söz verdiler.

72- Ve O yüce yaratan bunları müminlere vadetmiştir. Va’dinde durmamak hiç O’na yakışır mı?

73- Ey gayb ve vahy bilgileriyle dünyanın imtihan için kurulduğunu bilen Müslümanların lideri, madem imtihandan maksat ebedî bir hayatı hak etmektir; sen bu yolda engel olan kafir ve münafıklara karşı cihad et, onlara sert davran. Çünkü onların son sığınakları cehennemdir; çünkü kalplerinde iyilik cevheri kalmamıştır. O cehennem, ne kötü bir sonuç ve ne kötü bir duraktır.

74- Bu şekilde küfür ve münafıklık ile tanınanlar, hayat tarzlarının yüce değerlere dayandığını söylüyorlar. Halbuki hal ve davranışları, hep inkâr, negatiflik, değersizlik ifade ediyor. Üstelik onlar, İslam gibi doğru değerleri bilip içine girdikten sonra bu hale döndüler. Hiçbir zaman ulaşamayacakları (Batı türü) bir zenginlik ve refah için bunu yaptılar. Onlar, bu göz kamaştırıcı maddî teknik zenginliğe o kadar çok meftun olmuşlardır ki, Allah’ın doğal kaynaklarını ve İslam âleminin hasbî ve fedakârâne yardımlarını ve zenginliklerini hakir görüyorlar. İşte bütün bu yanılgılardan sonra da onlar dönüş yapsalar, onlar için daha hayırlı ve kârlı bir durum olur. Yok eğer yine de İslam’a sırt çevirirlerse, Allah dünyada da, ahirette de onlara acıklı bir azap çektirir. Ve onlar, yeryüzünde ne bir dost, ne de yardımcı bulurlar. [Batı dünyası dahi onlara sahip çıkmaz. Çünkü kişiliksizler, ikiyüzlüler sevilmez.](1)

75- Bu kötü şekilde Batılılaşmış toplumdan bir grup da var ki, Allah’a söz verir. Eğer Allah, bizi zengin ederse, biz de zekat verir ve dinî hizmetlere yardım ederiz, der.

76- Allah fazl ve ihsanından onlara verince, onda cimrilik yaptılar ve sırt çevirerek sözlerinden döndüler.

77- Allah’a söz verdiklerinin hilafını (tersini) yaptıkları ve yalan söyledikleri için, Allah da, O’nunla karşılaşacakları güne kadar devam edecek bir münafıklığı ceza olarak kalblerine soktu.

78- Bilmediler mi? Allah onların sırlarını ve gizli konuşmalarını biliyor. Ve Allah, bütün gizlenmiş gaybî şeyleri bilendir.

79- Onlar ki sadakalar konusunda teberruda bulunan Müminleri ayıplarlar. Ve emeklerinden başka bir şey bulamayanlarla alay ederler. Aslında Allah onları maskara yapmıştır. Ve onlara elem verici bir azap vardır.

80- Onlar için, ister istiğfar et, ister etme, onlara yetmiş kere (çokluktan kinaye) de istiğfar dilesen, Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar, Allah’ı ve Resulünü yalanladılar. Ve Allah, bile bile yoldan çıkanları hidayete erdirmez.

81- Savaştan geride bırakılanlar, Resulullah’a muhalefet ederek geride oturmakla sevindiler. Malları ve canları ile Allah yolunda cihad etmek istemediler. “Sıcakta akın etmeyin” dediler. De ki: “Cehennem ateşi çok daha sıcaktır.” Keşke idrak edebilseler!

76- Sonra, onlar, Allah’ın fazıl ve bereketinden zengin olunca, cimrilik etmeye başlarlar. İslam’ı inkâr ederek sırt çevirirler.

77- Bunun sonucu olarak, Allah, kıyamet gününe kadar, kalplerine bir çaresizlik ve tedirginlik verdi. Çünkü onlar fıtrî olarak Allah’a verdikleri sözde durmadılar, kişiliklerini bozdular ve insanlar için daima yalan söylüyorlar.

78- Onlar, bilmiyorlar mı?! Allah onların gizlediklerini ve gizli toplantılarını bilir. Evet Allah, bütün gizli şeyleri bilendir.

79- Böylelerin kişilik ve şeref ölçüleri, para ve madde olduğu için, müminlerin ufak fakat samimi bağışlarını ve bağışta bulunamayıp da iş olarak yaptıkları çalışmaları küçük görürler. Onları hafife alırlar. Fakat asıl olarak onlar maneviyattan mahrum oldukları için Allah katında değersiz ve hakirdirler.

80- İşte ey Müslümanların lideri; böyleler için ister bağışlanma dile, ister dileme, Sen onlar için istediğin kadar bağışlanma dilesen dahi, Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar zenginlik uğruna evrensel ilahî ve İslâmî değerleri inkâr ettiler. Onlar zenginliği tercih ettiler, amma Allah, kutsal değerlere dayalı olmadan yaşayan bir toplumu hedefe vardırmaz (onları muvaffak etmez).

81- O pasifleştirilmiş, oturmaya mahkum edilmiş toplum, İslâm âleminin dışında kalmakla seviniyorlar. Malları ve canları ile Allah’a, yüce ebedî değerlere götüren yolda cihad etmek istemediler. Ve (siyasî) havanın kızıştığı bir dönemde yola çıkmayın dediler. Sen Kur’an diliyle de ki: Cehennem ateşi daha çok kızışmıştır. Onlar, keşke bu cihad yasasının evrensel faydalarını anlasalardı!

82- (İşte o geride kalanlar) yaptıklarından dolayı az gülsünler ve çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah, seni onlardan bir cemaatin yanına geri döndürürse ve onlar savaşa çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Benimle asla çıkmayacaksınız ve benimle hiçbir düşmana karşı savaşmayacaksınız. Siz ilk olarak geride oturmaya razı oldunuz. Artık kalanlarla beraber oturun.”

84- Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma ve kabrinin başında durma. Onlar, Allah’ı ve Resulünü inkâr ettiler ve onlar fâsık (yoldan çıkmış, ilahî yasaları çiğnemiş) olarak öldüler.

85- Onların mal ve evlatları senin gözünü kamaştırmasın. Allah, o mal ve evlatları ile, dünya hayatında onları ancak cezalandırmayı ve kafir olarak gebermelerini istiyor.

86- “Allah’a inanın ve Resulü (elçisi) ile beraber savaşın” diye bir sure indiğinde, onlardan güç sahibi olanlar senden izin isterler. Ve: “Bizi bırakın, oturanlarla beraber olalım” derler.

82- İşte böyleler, madem, böyle temel görevlerden geri kalan bir toplum oldular; onlar çok az gülecek ve çok ağlayacaktır. (Allah, doğal olarak bunlara böyle emretmiştir) Bu hal onların yaptıklarının bir karşılığı olarak onlara tattırılacaktır.

83- İşte bu toplum, böyle geri kalmışlık içinde kıvranırken, onlardan bir grup gayrete gelip, maddî ve millî çıkarlar için dahi olsa savaşmak isteyecekler. İşte sen onlara yönelirsen, onlar, savaşmak için senden izin isteyecekler. Sen de ki: Siz benimle asla çıkamayacaksınız. Ve benimle hiçbir düşmanla savaşamayacaksınız, siz ilk olarak oturmaya razı oldunuz. Artık zaif çoluk çocuklar ile beraber, oturun (ki fitne olmasın).

84- Artık sen bu toplumun sosyal değerlerini asla tanıma, onların cenazelerine katılma, çünkü onlar, ilahî ve İslamî değerleri inkâr ettiler. Ve onlara bağlı olmaksızın, yaşayıp öldüler.

85- Onların mal ve orduları seni cazibesine katmasın. O mal ve ordular, onlar için azaptan başka bir şey değildir. Kalblerinde hiçbir iyilik cevheri kalmadığı için, Allah o mal ve orduları, kafirliklerini artırsın diye onlara vermiştir.

86- Evet onlarda hiçbir iyilik damarı kalmamıştır. Çünkü onlara Kur’andan bir mesaj okunup, “Gelin dinî değerlere inanın, İslâm âlemi ile bir olun” denildiğinde, “Bizi kendi halimizde bırakın, oturmuş yerleşik düzenimizden çıkmayalım” diyorlar.

87- Savaşta geri kalan zayıf kişiler ve kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Çünkü kalbleri mühürlenmiştir, artık anlamıyorlar.

88- Yalnız Allah’ın Resûlü ve onunla beraber inananlar, malları ve canları ile savaştılar. İşte güzellik ve iyilikler bunlar içindir ve işte kurtuluşa erenler bunlardır.

89- Allah, onlara ebedî kalacakları, altlarında nehirler akan Cennetler va’detmiştir. İşte en büyük kazanç budur!

90- Bedevilerden özür uyduranlar, gelip kendilerine izin verilmesini istediler. Allah ve Resulünü yalanlayanlar ise, yerlerinde oturup (izin dahi istemediler). Allah, onlardan kafir olanların başlarına elem verici bir azap gönderecektir.

91- Zayıflar, hastalar, harcayacak bir şey bulamayanlar üzerine, (savaşa gelmemelerinde) bir vebal yoktur. Allah ve Resulüne sadık kaldıkları müddetçe... İman güzelliğiyle iyilik yapanlara karşı bir yol bulunmaz. (Onlar kınanmazlar.) Çünkü Allah, bağışlayan ve acıyandır.

87- Evet onlar, pasifleştirilmiş, çocuklaştırılmış halk kitleleriyle beraber kalmak istiyorlar. Algı mekanizmaları körelmiş, anlayıştan mahrum kalmışlardır.

88- Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar mallarıyla ve canları ile cihad ettiler. “İşte asıl olarak bunlara hayırlar ve bereketler vardır.” “Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerdir” (1)

89- Allah, onlar için altlarında nehirler akan ebedî cennetler hazırlamıştır. “İşte en büyük kazanç budur.” (2)

90- Bedevi köylüler, cihad etmemek için gelip izin istediler. İlahî ve İslamî değerleri inkâr eden şehirliler dahi oturmayı, cihad yapmamayı tercih ettiler. “İşte böyle bir toplumun başına acıklı bir azap gelecektir.”(3)

91- Evet samimi olduktan sonra, hastaların, zayıfların, fakirlerin cihad etmemesinde bir günah yoktur.

92- Kendilerini (binek sağlayarak) bindirmen için, sana geldiklerinde, sen: “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönenlerin de aleyhlerine bir günah, bir ayıplama olamaz.

93- Asıl günah ve sorumluluk, zengin oldukları halde senden izin isteyenler üzerinedir. Çoluk çocuk ile beraber kalmaya razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Fakat onlar bunu bilmezler.

94- Siz seferden, onların yanına döndüğünüz zaman size özür beyan ederler. De ki: “Özür beyan etmeyin, size asla inanmayacağız. Çünkü Allah, sizin durumlarınızı bize haber verdi. Sizin yaptıklarınızı Allah da görecek, Resulü de. Sonra görülen ve görülmeyen her şeyi bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O, sizin yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.

95- Onlara döndüğünüz zaman, onları bırakasınız diye, sizin için Allah’a yemin edeceklerdir. Onlardan vazgeçin. Çünkü onlar necistirler. Kazandıkları işlerin cezası olarak sığınacakları yer, Cehennemdir.

96- Onlardan razı olasınız diye, sizin için yemin ederler. Eğer sizler onlardan razı olsanız da, şüphesiz Allah, yoldan çıkmış (fasık olan) o toplumdan razı olmaz.

97- Bedevi Araplar, küfür ve münafıklıkta daha ileridirler. Allah’ın elçisine indirdiği yasaların sınırlarını tanımamaya daha müsaittirler. Halbuki Allah, her şeyi en iyi bilen ve yerli yerinde yapandır.

92- Sakat olmayıp da, çaresiz olanlara da günah yoktur. Onların duaları ve samimiyetleri bile yeter.

93- Fakat zengin olup da cihada ve hizmete gelmemek için senden izin isteyenler, sorumludurlar. Çünkü onlar, çoluk çocukla beraber kalmayı tercih ettiler. Onların yüce değerleri idrak edecek algı merkezleri körelmiştir. Dünyanın imtihan ve sınanma için kurulduğunu idrak edecek seviyede değiller... Yalnızca hayatın yemek-içmekten ibaret olduğunu biliyorlar.

94- Demek, Müslümanlar, hakim olduktan sonra, kapıyı münafıklara açmamaları gerek. Onları dinî ve İslamî değerlerle denemeleri lazım.

95- Demek İslam toplumunda münafıklar, öldürülmez. İşleri Allah’a ve ahirete bırakılır.

96- Müslümanlar, onları hoş karşılasa dahi evrensel ilahî adalet onları bağışlamaz. Çünkü onlar fıtratlarını bozmuşlardır, hiçbir değerleri ve yasaları kalmamıştır.

97- Münafıklık, yani ikiyüzlülük genelde şehirleşmenin getirdiği bir sosyal çözülmedir. Bedevilerde ise çizgiler daha nettir. Ya tam samimi olurlar ya tam kafir olurlar. Yaptıkları münafıklık ise koyu bir yağcılık şeklinde olur.

98- O bedevî Araplardan öyleleri var ki; (İslam için) harcadığını zarar ve haraç olarak görüyorlar, başınıza felaketlerin gelmesini bekliyorlar. Kötülük feleği başlarına konsun! Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve bilendir.

99- O bedevîlerden öyleleri de var ki; Allah’a ve ahiret gününe inanır, verdiğini Allah katında yakın dereceler kazanmaya, elçisinin dualarını almaya bir araç olarak görür. Gerçekten o sadakalar, onlar için bir yakınlık aracıdır. Allah onları rahmetine mazhar edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok acıyandır.

100- Muhacir ve Ensar’dan ilk öncüler ve onlara güzelce uyanlar, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah, onlar için ebedî kalacakları, altlarında nehirler akan Cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük kazanç budur.

101- Çevrenizdeki bedevî Araplardan münafıklar vardır. Medine ahalisinden de münafıklığa alışanlar vardır. Sen onları bilmezsin, yalnızca Biz biliriz. Biz onlara iki kat azap vereceğiz, sonra büyük bir azaba vardırılacaklardır.

102- Diğerleri de, (savaşa gelmemekle) kazandıkları günahlarını itiraf ettiler. Uygun bir iş ile çirkin bir işi karıştırdılar. Belki, Allah bunların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah, Gafûr ve Rahîm’dir.

103- Onların mallarından, kendisiyle onları temizleyeceğin, paklayacağın bir sadaka (zekat) al, onlara dua et. Çünkü senin duaların, onlara huzur ve sükunet verir. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir.

98- Bedevî toplumlarda, duygular aşırı olduğundan şiddetle böyle kötü beklentiler içine girmekle beraber,

99- Onlarda manevî haller, dinî duygular daha kolay yerleşir. Demek ne aşırı şehir hayatı güzeldir, ne de katı bedevîlik...

100- Asıl ideal ve Allah’ın razı olduğu dengeli Müslüman sistem Muhacir ve Ensar’ın ve onlara güzel bir şekilde tabi olanların kurduğu ve yaşadığı düzendir.

101- Evet bedevîlerden münafıklar var. Onları tanımak kolaydır. Fakat Medine’de (şehirde) olanlar ise bu işin tam ustası olmuşlar. Öyle ki sen dahi onları tanıyamazsın. Onları ancak sonsuz ilim sahibi olan Biz biliriz. Onun için bu dünyada da onlara iki kere azap vereceğiz. Sonra büyük bir azaba döndürülecekler.

102-106- Bu gruplardan ayrı olarak samimi olup da size katılmak isteyenler olursa, onları imtihan edin ve İslamî terbiyeye tabi tutun.

103. ayet ile ilgili bir not: Zekat ve sadakalar, hem toplumu temizler, hem kalbi... Onun için ayette, hem “tathir,” hem “tezkiye” kelimeleri zikredilmiştir. “Salavat” ise manevî feyiz ve huzur demektir. Toplum ve vicdanlar, çoğu zaman böyle feyiz verecek manevî önderlere ihtiyaç duyuyorlar. Özellikle suçlu bir toplum ise...

107- (O münafıklardan) öyleleri de var ki; zarar vermek, küfrü geliştirmek, Müminlerin arasını açmak, daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşan o adam(*) için bir hazırlık yapmak üzere mescid kurmuşlar. İyilik ve güzellikten başka bir gayeleri olmadığına yemin edecekler. Halbuki Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik ediyor.

108- Sen o mescidde asla durma. İlk günden, ilahî yasalara uymak için kurulan mescid, senin onda namaz kılmana, içinde durmana daha layıktır. Orada temizlenmek isteyen adamlar vardır. Allah da temiz duranları sever.

109- Temelini Allah’tan korkmak ve O’nun rızasına uymak üzere kuran mı hayırlıdır, yoksa temelini, kenarı kaymak üzere olan bir vadinin üzerine kuran ve Cehennem ateşine sürüklenen mi? Şüphesiz Allah, zalim bir toplumu doğru yola iletmez.

110- Kurdukları bina, kalbleri parçalanıncaya (ölünceye) dek yüreklerinde bir kuşku olarak kalacaktır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve her şeyi yerli yerinde yapandır. (Onların niyetini bilir ve yaptıkları işi kendilerine bir ceza olarak bırakacaktır.)

[Bugün de bazı devlet ve hükümetler, dini kontrolleri altında tutmak için, camiler, mescidler yaparlar. Fakat daima cami ve mescidlerden kuşku içindedirler. Nitekim bazı İslâm memleketlerinde bu kurdukları mescidler, başlarına bela olmuştur.]

107- Böyle suç ve karışıklık içinde kıvranan toplumları yönlendirmek için, onlara zarar vermek için, dinin evrensel değerlerini unutturmak için, müminleri bölmek için, daha önce ilahî ve İslamî değerlere karşı savaşan bir kişinin, samimi Müslümanları gözetmesi için camileri kullananlar ve elebaşları; “Gayemiz, güzellikten (sanat ve folklordan) başka olmadığını” der ve delillerle isbata çalışırlar. Fakat Allah görüyor ki, onlar, camileri din için kullanmadıkları gibi sanat ve güzellik için de kullanmıyorlar. Onların tek amacı müminlere zarar vermektir.(1)

108, 109- Temelleri, ilkeleri, dinî kutsal bir değere dayanmayan bir toplumun içine karışmak, onlarla oturup kalkmak müminlere yakışmaz.

Evet, Allah, değersiz, dengesiz zalim toplumları hedeflerine vardırmaz, onları muvaffak etmez. Onların sonu daima hüsrandır.

110- Kalplerindeki münafıklık ve hilebazlıklardan başka bir temele dayanmayan ilkeleri, onlar sağ kaldıkça, onların kalbinde sıkıntı ve bunalım sebebi olmaktan başka bir şey olmayacaktır. Evet, onların temelleri belli bir ilim ve hikmete dayalı değildir. Onun için daima onlara bela getirir. Fakat Allah’a ait olan sistem ise sonsuz bir ilim ve hikmete dayalıdır.

111- Allah, Cennet karşılığında Müminlerden mallarını ve canlarını satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürür ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat, İncil ve Kur’an’da onlara va’dettiği bir haktır... Sözünde durmak için Allah’tan daha iyi kim olabilir? İşte ey Müminler! Yaptığınız bu alışveriş ile müjdelenin, sevinin. Çünkü en büyük kazanç budur. (Çünkü geçiciyi ebedî ile değiştiriyorsunuz.)

112- (İşte bu alışverişi yapanlar) tevbe eden, ibadet eden, hamd eden, (ibret için) seyahat eden, rükû ve secde eden, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran ve Allah’ın yasalarının sınırlarını koruyanlardır. İşte, sen bu müminleri müjdele!

113- Kendilerine, onların cehennem ehli oldukları açıklandıktan sonra, akraba da olsa müşrikler için istiğfar etmek, Peygambere ve Müminlere yakışmaz.

114- İbrahim’in babası için yaptığı bağışlanma dileği (istiğfar) ise, ona verdiği bir sözden başka bir şey değildi. Sonra ona, babasının Allah’ın düşmanı olduğu açıklanınca, ondan teberri etti. Şüphesiz İbrahim, acıyarak şefkat eden, hilm ile muamele edendir.

111- Evet Allah, sonsuz ilim ve hikmetiyle, Müslümanları bu sistem içinde imtihan ediyor. Cennet karşılığında onların mallarını ve canlarını satın alıyor, onları yetiştirip ebedî bir hayata hazırlıyor. Bu Tevrat, İncil ve Kur’an gibi bütün dinî kitaplarda verilmiş, Allah’ın bir vaadidir. Bu üç elif (111) yüzonbir kuvvetindedir....

İşte bu yetiştirilmenin yolları ve bu va’din delilleri bu gelen 112-118. ayetlerde vurgulanıyor.

112- Bu iş bölümü ve cihad programıyla o küfür temelleri toplumdan silinir. Bu ayette anlatılan böyle temel değerler, topluma dinamikler olur. Ve bu dinamikler sayesinde 13 asırdır İslâm dini ayakta durmuştur. Ki bu son cümle 13 harftir. Bakınız Saf suresi, 13. ayet…

113, 114- Bir giriş ve bir sonuç: Enfâl suresinin başından buraya kadar anlatılan toplumsal hayatın içindeki cihad ve savaştan asıl maksat, insanları şirkten, nefsin hevesatından kurtarmaktır. İmtihan ve gelişme dünyasının kurulmasına hizmet etmektir. Yoksa cihattan gaye insanları öldürmek değildir. İşte madem bu dünya hayatının asıl amacı imtihan ve gelişmedir; Müslümanlar ve Müslümanlar önderlerinin, imtihanı kaybedenler (yakınları dahi olsalar) lehlerinde iyi niyet göstermemeleri gerektir, onlara dua etmemeleri lazımdır.

115- Allah bir toplumu doğru yola ilettikten sonra, sakınmaları gereken yasaları onlara açıklamadıkça, onları saptıracak değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi çok iyi bilendir.

116- Şüphesiz göklerin ve yerin mülkiyet ve hakimiyeti Allah’ındır. Yaşatan ve öldüren O’dur. O’ndan başka sizin ne bir sahibiniz, ne de yardımcınız vardır.

117- Şüphesiz Allah, Peygamberi, Muhacir ve Ensar’ı bağışladı. Onlar ki, kendilerinden bir grubun kalbi kayacak gibi olduktan sonra da zor bir zaman içinde Peygamber’e uydular. İşte Allah, onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, onlara çok acıyan ve şefkat edendir.

[Burada Peygamber ile Ensar ve Muhacirlere isnad edilen suç, beşeriyet icabı olan eksikliklerdir. Örneğin; münafıklara karşı sessiz kalmaları. Yoksa bu suç, bildiğimiz büyük günahları işledikleri manasında değildir.]

118- Allah, geri bırakılan o üç kişiyi de affetti. Öyle ki; yer bütün genişliğiyle beraber onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı ve Allah’tan başka hiçbir sığınakları olmadığını anlamışlardı. Sonra Allah, onları affetti ki tevbe etsinler. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden ve çok acıyandır.

Yüklə 3,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin