Meal Çalışması Fatiha Suresi Bismillahirrahmanirrahim 1



Yüklə 3,16 Mb.
səhifə32/45
tarix27.12.2018
ölçüsü3,16 Mb.
#86460
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   45

2, 3- Musa’ya da Kitab’ı verdik, onu İsrailoğulları için bir rehber yaptık. Ki Ben’den başkasını, dayanılıp güvenilen bir Rab edinmeyin! Ey Nuh ile beraber yüklediklerimizin zürriyeti! Muhakkak Nuh, çok şükreden bir kuldu.

2- İşte bu inkılap sonucu olarak Allah, ahirzaman Musa’sı olan o zâta yasa ve şeriat demek olan kitabı verdi. Yani velayetinden sonra onu resûl yaptı. Onu, tabiat şartları altında, dar ve fani dünyada ezilen insanoğulları (1) için manevîyata, ahirete, yüceliğe, tevhide çıkmaları için bir rehber yaptı. Ki Allah dışında başka farklı farklı sahipler ve vekiller edinmesinler, şirkin ve tabiatın bataklığında boğulmasınlar.

3- İşte ey insanoğulları, bu manevî yükselişiniz, ilk olarak Nuh’un peygamberliğe ve vahye mazhariyetiyle başladı. Onun o semavî gemisine sizi bindirdik helaketten, ilkellikten kurtuldunuz. O Nuh, bu vahy sayesinde aldığı dersten dolayı çok şükürdar bir kul idi. İşte insanlık da, eğer belli düzenli vazifeler demek olan kulluğa riayet ederse ve kâinattaki nimetlerin kadrini bilse, şükretse, bu şekilde miraca çıkar, velayet mertebelerinde mesafe alır. Dünya bir tarla olur, o ebedî âlemlere mahsulat yetiştirir. İnsanlığın bela ve musibetlerle imtihan edilmesine ihtiyaç kalmaz.

4- Kitapta İsrailoğullarına kesinkes bildirdik ki, siz yeryüzünde iki kere bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir yükselişle yükseleceksiniz.

5- Birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı göndeririz. Evler arasından sizi ararlar. Bu, mutlaka yerine getirilecek bir vaattir.

6- Sonra onlara karşı, tekrar size galibiyet ve zafer veririz. Servet ve oğullarla gücünüzü arttırırız. Size daha çok savaşçı veririz.

7- Eğer iyilik ederseniz, kendinize etmiş, kötülük ederseniz, onu da kendinize etmiş olursunuz. İkinci va’dimizin zamanı gelince; yüzlerinizi karartmak, birinci sefer Mescid’e girdikleri gibi Mescid’e girmek ve ele geçirdikleri herşeyi yıkmak için, yine o kullarımızı göndeririz.

4-7- Fakat insanlık, isteyerek o yolda yürümeyince; vahye ve zikre uymayınca, belleğini ve direncini kaybedince(1), istenildiği gibi gelişmedi, yükselmedi. İşte onun için Allah, savaşlarla, belalarla onları imtihan ederek geliştiriyor. İşte insanlık iki kere yeryüzünü ifsat etti. Başta vahşet ve yamyamlıkla, sonra aşırı teknik ve maddî gelişme ile yeryüzünün doğal düzenini bozdu.

Ve ayrıca insanlık, iki büyük cihan savaşıyla yeryüzünü fesada verdi. Ve insanlığın küçük bir birimi olan ve iki cihan savaşının baş sebebi olan Yahudiler de mükerrer şekilde, katliamlara maruz kaldılar. Mescitte (sosyal hayatta) üstünlük aracı yaptıkları bütün servetleri saman olup gitti...(2) Fakat bütün bu musibetlere bedel olarak ve o musibetlerin karşılığında insanlık soyut ve ilmî konularda epey yükseldi. Asr-ı Saadette de Yahudiler, iki kere harb sebebi oldular. Hendek ve Uhud savaşını tahrik ettiler. Ve ikisinde de tokat yediler. Bunun sonucu olarak İslâmiyet kalkındı, tarihe hakim oldu. Binlerce evliyanın yetişmesine sebep oldu, insanlığın bir dönüm noktası oldu.

8- Rabbinizin size merhamet etmesi umulur. Fakat yine bozgunculuğa dönerseniz, Biz de cezalandırmaya döneriz. Ve Cehennem’i o kafirler için hapishane yaparız.

9- Şüphesiz bu Kur’an, en sağlam, en doğru yolu gösterir. Ve iyi işler yapan müminleri de “Onlar için büyük ecir vardır” diye müjdeler.

10- Ve ahirete inanmayanları da; “Onlara elem verici azap hazırlamışız” diye uyarır.

8-10- İşte İslâmiyet, bu dengeli ve tevhide dayalı sistemiyle, insanlığı maddeten ve manen yükseltti, onları rahmet ve saadete mazhar etti. Fakat eğer insanlık yine gerilerse —ki bu asırda bu tevhidî sistemden vazgeçmiştir— Allah da yine başlarına belalar yağdıracaktır.

9- Evet Kur’an, orta yolu, sırat-ı müstakimi gösteriyor. İnsanlığı ve hayatı maddîlikten, gerilemeden, nefsin istibdadından kurtarmak için, iman gibi kutsal değerleri, yararlı işler yapmayı ve ahirete göre yaşamayı öngörüyor. Ve insanlığı ona göre eğitiyor.

11- İnsan, iyiliği ve güzelliği istercesine kötülüğü ister. Çünkü insan, çok acelecidir.

12- Gece ve gündüz için birer alamet (ay ve güneşi) yarattık. Gece ayetini sildik. Gündüzün alametini de ışık veren kıldık ki, gündüzleyin Rabbinizin ihsanını (rızkını) arayasınız ve yılların sayısını ve hesabını öğrenesiniz. İşte Biz, herşeyi açık açık anlattık.

11, 12- Evet Kur’an ve İslâmiyet, insanı hissîlikten, acelecilikten, ilkellikten, ilkesizlikten, düzenli üretim yapan, geçmiş ve geleceği düşünen, hesap ve diğer ilimlerle kâinatı açıklayan bir konuma yükseltmiştir.

13- Her insanın boynuna kaderini taktık. Kıyamet günü de onun için, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkartırız:

14- “İşte kitabını oku! Bugün hesaba çekici olarak senin nefsin, sana yeter.”

15- Kim doğru yolu bulursa, o kendisi için doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa, o kendi aleyhine sapmıştır. Hiç kimse, kimsenin yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, elçi göndermeden azap edici değiliz.

13-15- Hukukta da hiçbir hukukî ve felsefî sistemin ulaşamadığı bir zirvededir İslâm. Engin ilahi bir muhasebeyi, sorumluluğu, iyilik ve kötülüğün insana ait oluşunu, hiç kimsenin başkasından dolayı—akrabası da olsa— ceza çekmeyeceğini, yeteri kadar eğitim ve tanıtım olmadan insanların suçlu ve mesul olmayacağı prensibini temel ilkeler olarak kabul etmiştir.

16- Biz bir şehri helak etmek istediğimiz zaman, önce zengin azgınlarına itaat etmelerini emrederiz. Onlar o şehrin içinde, emrimizin dışına çıkıp azgınlıklarına devam ederler. İlahî yasa, onlar hakkında tahakkuk eder, Biz de onları yerle bir ederiz.

17- Nuh’tan sonra nice çağları helak ettik. Kullarının günahlarını gören ve onlardan haberdar olarak Rabbin yeter.

16, 17- Sosyal, ekonomik ve dinî hayatta da imtihan ve gelişimin gerçekleşmesi için müdahaleci olmamakla beraber, yapılan yanlışları ve sapmaları, doğal evrensel denge ve adalete teslim eder. Ayıklama sistemini kabul eder.

18- Kim, önce olan dünya hayatını isterse, eğer onun için birşey dilemiş isek, o şeyi hemen ona veririz. Sonra ona Cehennem’i nasip ederiz. Kınanmış ve kovulmuş olarak orada kavrulur.

19- Kim de, sonra olan ahiret hayatını istese ve mümin olarak onun için gereği gibi çalışırsa, işte onların çalışmaları karşılıksız kalmayacaktır.

20- Hepsine de; bunlara da, onlara da, Rabbinin ihsanından veririz, imdatlarına yetişiriz. Rabbinin verdiği rızık ve ihsan, kimseden engellenmiş değildir.

21- İşte bak, (bu rızık konusunda) kimilerini, diğerlerinden üstün kılmışız. Şüphesiz, ahiretin dereceleri ise, daha büyüktür, üstünlüğü de daha büyüktür.

22- Allah ile birlikte başka bir ilâh uydurma; kınanmış ve rahmetten mahrum olarak kalırsın.

23- Ve Rabbin hükmetti ki; O’ndan başka hiçbir şeye ibadet etmeyesin. Ana babaya iyilik edesin. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırlarsa, onlara “of” bile deme, sakın onları kovma, onlara güzel söz söyle!

24- Şefkatten gelen alçakgönüllülük kanadını onlara ger ve: “Ey Rabbim! Onlar beni küçük iken büyüttükleri gibi, Sen onlara rahmet et” de.

25- Rabbiniz olan Allah, içinizdekileri sizden daha iyi bilir. Eğer siz iyi iseniz, şüphesiz Allah, Kendisine dönüş yapanlar için bağışlayıcıdır.

18-25- Evet, Kur’an nazarında dünya, bir imtihan ve gelişme yurdudur. Onun için fazilet dairesi içinde farklılıklar ve çeşitleme olacak. Fakat bu farklılık ahiret ve fazilete dayandığı için, insanlar bu sistemde birbirini ezmezler. Tam tersi insanlar birer melek gibi birbirine yardım ederler, birbirine dua ederler, ailevî bağlar gittikçe kuvvetlenir. Zayıfların, özellikle ana babanın hakları korunur.

Evet ana babaya, yaşlılara hürmet ve hizmet, yalnızca insanlık, yani gerçek insanlık olan din dairesinde olur. Yoksa, onlara yapılan hizmetler, verilen paralar, fazladan gitti diye üzüntü kaynağı olur.

26- Akraba hakkını, yoksul hakkını, yolcu hakkını ver. Sakın saçıp savurarak bozgunculuk etme.

27- Çünkü böyle edenler, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.

28- Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti (rızkı) aramak için, o hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, bari onlara hoş güzel bir söz söyle.

29- Ellerini boynuna asıp durma, büsbütün de ellerini açma. Sonra kınanmış ve yorulmuş olarak kalırsın.

[Yani; hiç çalışmamazlık da etme, kendini mahvedecek şekilde de çalışma veya ne çok cimri ol, ne de müsrif ol, sırat-ı müstakimde git!, diye iki çeşit mana verilebilir. Fakat israf bahsi iki ayet evvel geçtiği ve “mahsura” kelimesi de “yorgun” manasına geldiği için, birinci mana siyak-sibaka daha uygundur. Evet, çok çalışan insan yorulduğu gibi, hiç çalışmayan insan da toplum içinde kınanır.]



30- Şüphesiz Rabbin olan Allah, istediğine rızkı genişletir, istediğine de ölçülü verir. Hakikaten O, kullarından haberdardır ve onları her zaman görüyor. (Onların ihtiyaçlarını biliyor. Demek rızık, çok çalışmakla elde edilmiyor.)

26-30- Ekonomide de, orta yol, tevhid esprisi esas olduğundan, akrabalar arası, sınıflar arası ve bölgeler arası para sirkülasyonu ve harcamalar teşvik edilmekle beraber, israfa asla izin verilmez.. Dolayısıyla sa’ye ve çalışmaya teşvik eder, ilahî evrensel rızkı sonsuz bir hazine olarak insana gösterir, şükrettirir, onu manen yüceltir. Onu geçim derdi endişesinden kurtarır, önünde soyut düşünce ufuklarını açar, onu oralarda gezdirir.

Evet, bu ölçüleri aşan, israf yapan, dolayısıyla nimeti nimet olarak görmeyenler, parayı ve maddeyi en temel değer kabul ederler. Somut düşüncelerden, nefsin baskısından kurtulamazlar. Allah’ın sonsuz rahmet kaynaklarını bilemezler, istifade edemezler.

31- İşte onun için, açlık korkusuyla çocuklarınızı katletmeyin. Sizin de, onların da rızkını veren Biz’iz. Şüphesiz onları öldürmek büyük günahtır.

32- Ve sakın zinaya da yaklaşmayın! Çünkü o, çok fahiş bir şeydir ve çok kötü bir yoldur.

33- Haksız yere Allah’ın yasak ettiği cana da kıymayın. İşte kim, mazlum olarak öldürülürse, Biz onun velisine bir hak tanımışızdır. Fakat öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona yardım edilecektir.

[Yani; mümkün ise öldürmesin, kan bedelini alarak yardım alsın.]



34- Yetimin malına da, bulûğ yaşına erişecekleri zamana kadar, güzel bir yolun dışındaki yollarla yanaşmayın. (Nemalandırmak ve muhafaza etmek dışında, yetimin mallarına el sürülmez.) Ve sözünüzü yerine getirin. Çünkü her söz, mutlaka sorulacaktır.

35- Ölçtüğünüz zaman hakkını tam verin, doğru bir terazi ile tartın, bu sizin için daha hayırlıdır ve sonuca ulaşmak için daha güzeldir.

36- (Ve ey insan!) Bilmediğin bir işin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp, hepsi ondan sorumludur.

37- Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Sen ne yeri delebilirsin, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.

38- Bütün bunların kötü sonuçları, Allah katında çok iğrençtir.

39- Bunlar, Rabbin olan Allah’ın hikmetten sana vahyettiği hakikatlardır. Sakın Allah ile beraber başka bir ilâh uydurma. Kınanmış ve kovulmuş olarak Cehenneme atılırsın.

40- Yoksa Rabbiniz, size erkek çocuk vermekle sizi seçti de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Şüphesiz siz, büyük bir iftirada bulunuyorsunuz.

41- Andolsun! Biz bu Kur’an’da, anlasınlar diye bunları apaçık ve defalarca anlattık. Fakat kaçmalarından başka onlara bir katkısı olmuyor.

42, 43- De ki: “Eğer Allah ile beraber başka ilâhlar olsaydı, o zaman bütün kâinatın (Arşın) sahibi, idarecisi olan Allah’ın yanına çıkmak için bir yol arayacaklardı. O, onların dediklerinden çok yüce ve çok münezzehtir!”

44- Yedi gök, yer ve içindekiler, hepsi O’nun münezzehiyetini bildirirler. Hiçbir şey yok ki, O’nun münezzehliğini, mükemmeliyetini bildiriyor olmasın. (O’na hamd ve tesbih etmesin.) Fakat onların tesbihlerini anlamazsınız. Buna rağmen Allah, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır.

45- (Nitekim) sen bu Kur’an’ı okuduğun zaman, seninle ahirete (ikinci hayata) inanmayanların arasına görünmez bir engel koyuyoruz. (Neticede onu anlamıyorlar.)

46- Anlamasınlar diye kalplerine kılıflar geçirmişiz, kulaklarına ağırlıklar koymuşuz. Çünkü sen Rabbini Kur’an’da yalnız olarak zikrettiğin zaman sırtlarını dönüp kaçarlar.

47- Biz onların seni dinlerlerken ve bu iş için gizli toplantılar yaparlarken nasıl dinlediklerini ve zalimlerin “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliyoruz.

48- İşte bak; senin için nasıl örnekler verdiler! Onun için öyle saptılar ki yol bulamıyorlar.

49- (Onun için) dediler ki: “Biz kemikler ve toz toprak olduğumuz zaman mı yeni bir şekilde diriltileceğiz?”

50, 51- De ki: İster taş olun, ister demir veya kafanızda büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, (siz dirileceksiniz.) “Kim bizi tekrar diriltecektir?” diyecekler. Sen: “İlk olarak sizi gül goncası gibi açıp yaratan yine sizi diriltecektir” de. Bunun üzerine onlar, başlarını kaldırıp sallayacaklar ve: “Ne zaman?” diyecekler. Sen: “Pek yakın olabilir” de.

52- O sizi çağırdığı gün, O’nun mükemmelliğini bildirir bir tarzda ona cevap vereceksiniz. Ve çok az beklediğinizi sanacaksınız.

31-52- Bu grup ayetlerde, insanın ruhî ve kalbî yükselişine mani olan psikolojik engeller sıralandığı gibi, sosyal hayatta da insanın esfel-i sâfilîne düşüşü, gerileyişi gösteriliyor.

Şöyle ki:

İşte insanlık, yukarıda anlatılan o yüce değerlerden ve Tevhid zirvesinden düştüğü için, somut lezzetler uğruna canavar bir hayvan haline geldi. Nüfus kontrolüne ve çocuk öldürmelerine başladı... Kutsal aile yapısı bozuldu. İlişkiler zinaya benzer bir davranışa girdi. Ailevî ve insanî değerler kayboldu. Bunun sonucu olarak, haksız savaşlar ve boğuşmalar gerçekleşti. Ve bu savaşların, boğuşmaların sonucu olarak da zayıflar ve yetimler yerde kaldılar, ticaret ve ekonomi dolandırıcılığa dönüştü.... İlimlerde realite ve gerçeklik kayboldu, hayali teoriler ortaya atıldı. İnsanlık tanrı olduğunu sanmaya başladı, tevhidden düşüp binbir parça oldu, bölündü... En düşük, ahmak, perişan bir hayvan seviyesine geriledi.

Halbuki bu on emir, bu on ilke, ta Hz. Musa ve Nuh dönemlerinde, özellikle Kur’an’da bedihi gerçekler olarak hayata hakim olan evrensel meseleler idi. Onların aksini yapmak hiçbir zaman hoş karşılanmamıştı...

Evet insanlık, nefislerine yenilince, somut düşüncenin tahakkümü altında soyutu inkâr edince, tevhid, vahy ve mucizeler gibi bedihi gerçekleri göremez, anlayamaz oldu. Adeta onlarla o mesaj arasına görünmez bir perde girmiş oldu. İnsanlık hayvanlığa dönüştü, insanlar ebediyeti, ahireti inkâr ettiler... Yalnız dünyevî maddî, nefsanî bir medeniyet kurdular, onu iki temele (maden ve demire) dayadılar. Veya bilinmez süper güç teorilerine iliştirdiler. Dünyayı ebedî sandılar, zamanı sınırsız bildiler. Halbuki sonsuzluk ve ebedîlik yanında dünya yaşamı çok dar ve sıkıntılı bir alandır. Filizlenme ve gelişme olmazsa, o dünya insanları çürüten bir mezbele olur.

Keşke insan; din ile, hukuk ile, şükür ve sanat ile bir daha insanlığa yükselebilse!... (Bakınız Aliya İzzetbegoviç, Doğu-Batı Arasında İslâm)

Evet insan, ancak din ve vahy ile, on emir gibi temel prensiplerle, hayvanlıktan, şirkten, dağılmadan kurtulup, dünyanın mahiyetini, iyisiyle kötüsüyle herşeyin Allah’ın kusursuzluğunu ilan ettiğini, O’na tesbihat yaptığını anlayabilir, kendisi de bu inançla kötülüklerden kurtulabilir...

53- Kullarıma de ki: Birbirlerine güzel sözler söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmak istiyor. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

54- Rabbiniz olan Allah sizi daha iyi bilir. İsterse size merhamet eder, isterse sizi azaplandırır. Ve Biz, seni onlara koruyucu ve sorumlu olarak göndermiş değiliz. (Sen ancak uyarıcı ve müjdeleyicisin.)

55- Ve Rabbin göklerdeki ve yerdeki herkesi çok daha iyi bilendir. Ve andolsun! Biz, peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. (Örneğin) Davud’a (hem devleti, hem) Zebur’u verdik.

56- De ki: Allah’ın dışında rab olduklarını iddia ettiğiniz melekler ve peygamberleri çağırın. Sizden hiçbir zararı gideremedikleri gibi, engel de olamazlar.

57- İşte onların kendilerine dua ettikleri bu zâtların Allah’a en yakın olanları dahi, Allah’a bir yol arıyorlar, O’nun rahmetini umuyorlar, O’nun azabından korkuyorlar. Şüphesiz Rabbinizin azabı çok sakınılan bir azaptır.

58- Kıyamet gününden evvel helak etmediğimiz veya şiddetli bir şekilde azaplandırmadığımız hiçbir şehir kalmayacaktır. Bu, Kitab’da yazılı olarak bulunuyor.

59- Bizi mucizeleri göndermekten alıkoyan tek şey, evvelkilerin onları yalanlamasıdır. (Yani size de mucize gelse, siz de inkâr edeceksiniz.) Nitekim, Semud kavmine apaçık bir mucize olarak deveyi gösterdik. Yalanladılar ve ona zulmettiler. Biz artık mucizeleri, ancak korkutmak için göndeririz.

60- Hani bir vakit sana: “Rabbin insanları kuşatmıştır,” dedik.

[Bedir’de mağlup olacaklarını bildirdik. Bu gaybî bir mucize idi.]



Sana gösterdiğimiz rüyayı (miracı) ve Kur’an’da lanetlenmiş zakkum ağacını da, ancak o insanları imtihan için söyledik.(*) Biz onları böyle uyarıyoruz. Fakat bunun onlara büyük bir azgınlıktan başka bir katkısı olmuyor.

61- Ve bir vakit meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler. İblis: “Senin çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?” dedi.

62- Ve dedi ki: “Benden üstün kıldığın bu kişi kimdir? Andolsun, eğer kıyamet gününe kadar beni erteletirsen, az bir kısmı hariç, onun zürriyetinin kökünü kazıyacağım.”

63- Allah ise şöyle dedi: “İşte git! Onlardan kim sana tabi olursa, şüphesiz Cehennem size mükemmel bir cezadır.

64- Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle havalandır, süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ, mallarına, evlatlarına ortak ol. Kendilerine vaatlerde bulun.” Fakat şeytanın va’detmesi, aldatmaktan başka birşey değildir.

65- “Şüphesiz hakiki kullarımın üstünde senin bir tesirin olmaz.” Koruyucu olarak Rabbin yeter.

66- O Rab ki, sizin için gemileri denizde yüzdürür. Ki O’nun fazl ve ihsanını arayasınız. Muhakkak Allah size çok acıyandır.

67- Denizde size bir zarar dokunduğu zaman, Allah’tan başka bütün çağırıp yalvardığınız şeyler kaybolur. Allah sizi denizden karaya çıkarıp kurtarınca, yine (O’ndan) yüz çevirirsiniz. Çünkü insan çok nankördür.

68- Onun, sizi kara tarafında yerin içine batırmayacağından veyahut başınıza taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Böyle bir durumda kendinize hiçbir koruyucu bulamazsınız.

69- Yoksa O’nun, sizi bir kez daha denize iade edip, üstünüze, herşeyi kırıp savuran bir rüzgâr göndererek, küfrünüzden dolayı sizi batırmasından güvende misiniz? Böyle bir durumda, sizin için Bizi sorguya çekecek hiç kimse bulamazsınız.

70- Andolsun! Biz Âdemoğullarını mükerrem kıldık. Onları karada ve denizde değişik araçlar ile taşıdık, nice güzel şeyler ile onları rızıklandırdık. Ve yarattıklarımızın çoğundan onları üstün kıldık.

53-70- Evet dünya, imtihan ve gelişme için kurulduğundan, içinde melek ile şeytan, iyi ile kötü çarpışıyor. İnsan ise ortada durmuş, imtihan ve gelişmeye tabi tutulmuştur. Allah, onların kabiliyetlerine ve kalplerine bakarak kimisine merhamet ediyor, kimisine azap veriyor. Allah’ın sonsuz ilmi olduğundan kimin neye layık olduğunu biliyor ve neticede adaletle hükmetmiş oluyor.

Hatta peygamberler de bu imtihana tabi olduklarından, onlar da farklı farklı renklerde çiçek açmışlar. Davud gibi peygamberler ise madde ile vahyi, din ile devleti beraber götürmüşler.

İşte insanlığın yükseliş serüveni içinde böyle ideal örnekler olmasına rağmen insanların çoğu yine de somut algılamayı aşamamışlardır, bir kısmı ya peygamberlerine veya meleklere tapmaya başlamışlardır. Halbuki o mübarek zâtlar dahi Allah’a muhtaçtırlar.

Evet, Tevhide dayalı olmadıktan sonra, din de, mucize de insanlara fayda vermez. Somut şeyleri, nefsî duyguları aşamayan insanlar dini de, mucizeyi de ya inkâr ederler veya sihirdir, derler veya başka şekilde değerlendirirler. İşte Allah, israftan münezzeh olduğu için, böyle işi bitmişler için mucize göstermez. Allah mucizeyi ancak inanmak isteyen kullarına yardım için gösterir. Onları yanlışlara batmaktan kurtarmak için gönderir.

Evet, Semûd kavmi için kuru dağ, bereketli, canlı bir deveyi doğurmuş idi. Fakat yine de o Semûd kavmi inkâr etti.

Allah, Hz. Muhammed gibi ümmî bir insandan, Kur’an gibi sonsuz ilim ve canlılık gösteren bir kitabı çıkardı... O kitap o deve gibi hem bereketli, hem gerçekleri gösterici (mübsiraten)’dir.

Fakat yine de Türkler, Araplar ve Acemler, o deve ile zulmediyorlar. Ayette “zâlemû biha” deniliyor. Ve ona da zulmediyorlar. Yani Kur’an’ın eli ve gücü olan kudsiyetine zarar veriyorlar. Onu dünyevî işlere alet ediyorlar.

Evet “Nakah” kelimesinin ebced değeri 551’dir. Bu da 19’un 29 katıdır. “Semûd” kelimesinin ebced değeri de 551’dir. Bu 19 rakamı hem Kur’an’a bakıyor, hem Kur’an düşmanlarına...19 meselesi ile ilgili kitabımızda bunu belgeleriyle isbat ettik.

60- İşte insanlık bu şekilde mucizelerle, keşif ve kerametlerle, maddî ve manevî mirac ile, vahye mazhariyetle bütün mahlukatın üstüne çıktı. Yeryüzünün halifesi oldu.(1) Fakat insanlık bu mukadder yükselişiyle beraber, şirk, ilkellik ve somut düşünüşten dolayı çoğu zaman geriliyor. Bazen tâ esfel-i safiline kadar düşüyor. Demek insanlığın asıl yükselişi, ahirete ve tevhide göre yaşaması ile gerçekleşir... Yani insana düşen, somutu ve maddî boyutu aşıp, soyut ve sanat boyutunu görmektir. Diğer hayvan türlerinin tersine binbir bilgi ve maarif ile meleklerden üstün olmayı becermektir. 66. ayette ifade edildiği gibi bunun en mühim aracı sonsuzluğu ve tevhidi ve nimeti idrak etmektir. Bunun tersine düşüşün en mühim sebebi de şirktir. Ve şirkin bir çeşidi olan somut şeyler olan müzikle, arabalarla, adam çokluğuyla, mal ve evlatla, ve kuru teorilerle yetinmektir.(2)

Ayette, “Sesinle, atlı ve yayalarınla onları bozacaksın” deniliyor. Evet müşrik toplumlarda kuru bir sesten ibaret olan popülerizm ve niceliksel duygulardan başka bir değer olmaz.. (Bakınız, Enfâl, 35)

71- Her grup insanı önderleriyle çağırdığımız gün(ü düşün!) O gün kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitablarını okurlar ve en küçük bir haksızlığa uğramazlar.

72- Ve kim de bu dünyada kör ise, ahirette de kör olur. (Kitablarını okuyamazlar.) Ve körlerden daha çok yollarını şaşırırlar.

73- Adımıza başka şeyler uydurman için neredeyse seni, sana vahyettiğimiz hakikatlerden caydıracaklardı. İşte o zaman seni dost edineceklerdi.

74- Andolsun! Eğer sana kuvvet ve sebat vermiş olmasaydık, onlara bir miktar meyletmeye yanaşacaktın.

75- İşte böyle bir durumda, hayatta da, ölümde de iki kat azap sana tattırırdık, sonra sen Biz’e karşı hiçbir yardımcı bulamazdın.

76- Nerede ise, seni taciz ederek yeryüzünden söküp atacaklardı. Fakat senden sonra çok az bir zaman kalabileceklerdi.

[Başlarına bela gelip yok olacaklardı.]



Yüklə 3,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   45




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin