Ağırlıklı olarak kadın hakları ile ilgili olduğundan Nisa ismini almıştır. Bismillahirrahmanirrahim. 1- Ey bütün insanlar (fakiriyle, zenginiyle, kadınıyla, erkeğiyle) sizi nefs-i vahide (tür birliği) içinde yaratan ve o türün eşlerini aynı cinsten (yani erkeği kadından, kadını erkekten) yaratan, yani o iki eşten nice erkekler ve kadınlar yeryüzüne dağıttıran Rabbiniz olan Allah’ın geliştirici prensiplerine ayak uydurmamaktan sakının. Ve ismiyle birbirinizden dilekte bulunduğunuz O Allah’ın yasalarını ve hısım akraba bağlarını çiğnemekten sakının. Çünkü Allah ezelî ebedî olarak üstünüzde murakıptır. 2- Yetimlerin mallarını onlara verin, güzeli çirkin ile iyiyi kötü ile değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Böyle bir şey yapmanız, büyük ve ağır bir günahtır. 3- Eğer yetim kızlar hakkında adaletle davranmaktan korkarsanız, kendiniz için erginleşenlerden ikişer, üçer, dörder kadınla evlenin. Eğer adalet yapmamaktan korkarsanız, bir tane ile veya cariyeniz ile evleniniz. Bu muhtaç ve fakir düşmemeniz için daha uygundur.(*) (*) “Yeulu” kelimesi “lâ yeulu men iktesade” hadisince ve İmam-ı Şafii’nin görüşüne göre fakirlik manasına gelir. 4- Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer isteyerek ondan bir miktar size bağışlarlarsa, afiyet ve rahatlıkla onu yiyin. 5- Allah’ın hayatınızın direği kıldığı mallarınızı, aklı olgunlaşmamışlara vermeyin. Fakat onların rızkını verin, onları giydirin ve onlara güzelce davranın. 6- Evlilik çağına gelinceye kadar, yetimleri denemeye tabi tutarak alıştırın. Onlarda reşitlik hissederseniz, mallarını onlara verin. Büyümelerinden önce acele edip mallarını israf ederek yemeyin. Kim zengin ise, onların mallarından hiç yemesin. Kim fakir ise örfe uygun olarak (ilgilenmesinin karşılığı olarak) yesin. Mallarını onlara verdiğinizde, onlar için şahit tutun. Ve (bilin ki) hesap gören olarak Allah yeter. 7- Ana baba ve akrabaların (miras) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Kadınlara da ana baba ve akrabaların (miras) bıraktıklarından az veya çok bir pay vardır. Bu ödenmesi farz kılınmış bir paydır. 8- Miras düşmeyen akrabalar, yetimler, fakirler mirasın taksimi zamanında bulunurlarsa, onları o mirastan rızıklandırın ve onlara güzelce muamele edin. 9- Geriye güçsüz çocuklar bıraktıklarında, durumları için endişelenen kişiler, (ölçüsüz vasiyetler yapıp çocuklarını mahrum etmekten) korksunlar, Allah’tan sakınsınlar yerli yerinde söz söylesinler (karar alsınlar.)
10- Yetimlerin mallarını zalimlikle yiyen o kişiler, onlar karınlarını ateşle doldurmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Ve onlar sert, şiddetli bir ateşe dayatılacaklar.
11- Allah, evlatlarınız(ın alacakları miras) hakkında size tavsiyede bulunuyor: “Bir erkeğe iki kadının payı vardır.” Eğer (erkek kardeşleri olmayıp da yalnız iki kız kardeş veya) daha fazla kız varsa, onlara terekenin üçte ikisi vardır. Eğer kız bir tane ise, ona terekenin yarısı vardır. Eğer ölünün çocuğu varsa ana babadan her birisine terekenin altıda biri vardır. Eğer hiç çocuk olmayıp da ana baba varis olurlarsa, anaya üçte bir (geri kalanı babaya) verilir. Şayet ölünün erkek kardeşleri varsa, o zaman anneye altıda bir düşer. Ölünün borcu ödendikten, yaptığı vasiyet yerine getirildikten sonra (geri kalan tereke, bu şekilde taksim edilir.) Bir taraftan babalarınız, bir taraftan oğullarınız; hangisinin daha çok size faydalı olduklarını anlamazsınız. (Onun için hiçbirini mirastan mahrum etmeyin.) Allah, bunları size tayin etmiş bir farz olarak koyuyor. Muhakkak Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
12- Hanımlarınızın, eğer çocukları yoksa bıraktıkları terekenin yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, borçları ödendikten, vasiyetleri yerine getirildikten sonra size (o terekeden) dörtte bir vardır. Eğer çocuklarınız yoksa bıraktığınız terekenin dörtte biri onlarındır. Eğer çocuklarınız varsa, borcunuz ödendikten, vasiyetiniz yerine getirildikten sonra bıraktığınız terekenin sekizde biri hanımlarınızındır. Eğer miras bırakan erkek veya kadının evladı, öz kardeşi ve babası olmayıp (anadan) bir erkek veya kız kardeşi varsa, her birisine altıda bir verilir. Eğer ikiden fazla iseler, onlar üçte birde ortaktırlar. Borcu ödendikten ve zararlı (aşırı) olmayan vasiyeti yerine getirildikten sonra… Bu, Allah’tan size bir vasiyettir. Şüphesiz Allah, sonsuz ilim ve şefkat sahibidir.
Bir Ara İzah
İslam Hukukunda Miras İle İlgili Birkaç Nükte
Çok değerli ve inançlı mühendis bir dostum, bir ay önce bu konu ile alakalı bir soruyu bana yönlendirdi. Sorunun özeti şudur: “Nisa Suresi ayet 11 ve 12’de anlatılan bütün varislerin hakları aynen verilirse, bu %100’ün üstünde toplam 1.125 çıkıyor. Bu da zahiren matematiksel bir hata gibi görünüyor. Ayrıca dinsizliği tarz-ı siyaset olarak benimseyen bir kısım adamlar, bu gibi zahirî soruları çokça su-i istimal ederek, insanlarımızı maddî-manevî değerlerinden koparmaya çalışıyorlar.” Ben o zaman kısaca:
“Mirasta iki önemli nitelik var: 1) Gelen neslin geçimini sağlamak; 2) Bütün akrabaları sırası ile faydalandırarak, onlara sevgi ve şefkat göstermektir. Bu iki temel özelliğe göre, miras kalan mal dağıtılır. Oranların ise bu temel iki özellikte %100 önemi yoktur,” diye cevap vermiştim.
Fakat sonra kadınlarla ilgili olan bu surenin miras ile ilgili ayetlerini (7–14) dikkatlice okuyunca şu 9 meselenin mucizeliğini gördüm. Bunları siz değerli dostlarımla paylaşmak için, nükteler tarzında yazıyorum.
-
Bilindiği üzere Kur’ân’ın indiği dönemde kadınların birçok hakkı çiğnendiği gibi; onlara miras da verilmiyordu. Kur’ân ise, kadınların bütün sosyal ve dinî haklarını tanıdığı gibi, onlara tam bir varis olma hakkını da tanıdı. 7. ayet şöyle buyuruyor:
“Ana baba ve akrabaların bıraktığı terekeden erkeklerin hakkı olduğu gibi; kadınların da ana baba ve akrabaların bıraktığı terekeden hakkı vardır. Bu tereke miras, ister az olsun, ister çok olsun fark etmez. (Hakkın büyüğü küçüğü olmaz.) Bu haklar, farz gibi belirlenmiş bir paydırlar.”
Bu ayette “ana baba ve akrabalar” kelimesinin tekrarı işaret eder ki; ebeveyn ve akraba olmakta kadın ve erkek farkı yoktur. “Tereke” kelimesinin tekrarı da bu oranların farklı olabileceğine işarettir. Ve ayet, miktarı belirsiz bırakmakla der ki; eğer akrabalar, aralarında rıza gösterseler istedikleri gibi bu hakkın (nasibin) oranlarını değiştirebilirler. Yani ille de kitaptaki oranlara bağlı kalmaları şart değildir. (Çünkü önceki iki “nasip” kelimesi nekre (belirsiz) olarak kullanılmıştır.)
Yok, eğer dava, kavga ve mahkeme olursa, işte o zaman diğer ayetlerde belirtilen (farz edilmiş) nasip ve haklar devreye girer. “Belirlenmiş” manasında “mefruzan” kelimesi işaret eder ki, dava ve istek durumunda şeriatın gösterdiği oran ve ölçülere riayet etmek farzdır. Gelecek diğer ayetlerin ifade ettiği gibi…
Hemen hatırlatalım ki tarihçi İlber Ortaylı Beyefendinin belgeleri ile gösterdiği gibi; İslam hukukunda miras dağıtılırken kadınların payı önceliklidir. Dolayısıyla bütün oranlar verildikten sonra bu yüzde yüzü geçiyor, bu da matematiğe aykırıdır, demenin bir haklı tarafı yoktur.
Ayet 8:
-
“Paylaşım zamanında, diğer uzak akrabalar, yetimler ve miskinler (çalışamayanlar) hazır bulunurlarsa, (mirastan onlara belirlenmiş bir pay yoksa da) onlara mirastan yedirin ve gönüllerini almaya bakın!”
[Demek mirasın taksiminde asıl olan, adalet ile beraber şefkat, rahmet, dayanışma, sosyal dokuyu güçlendirme ve servetin dağılımıdır; ille de oranların %100 tutması şart değildir.]
-
Evet, yukarıda değindiğimiz mirasın iki temel özelliği olan, gelen neslin geçimini garanti altına almak ve dolayısıyla sosyal hayatta servetin dağılımını sağlamak bir önceki iki ayetten net anlaşıldığı gibi bu gelen 9. ayetten de daha net olarak anlaşılıyor. Şöyle ki:
Ayet 9:
“Kendilerinden sonra, zayıf ve hayatlarından endişe edilecek bir zürriyet (çocuklar) bırakanlar, gelen neslin hukukuna dikkatle saygılı olsunlar. (Mirası, vasiyet veya başka bir yöntemle bir elde toplamasınlar; mirasın fıtrî dağılımını esas alsınlar.) Ve tam yerli yerinde bir söz söylesinler. Dengesiz bir şekilde vasiyeti veya başka yolları denemesinler.”
Bu ayetin kelimelerinden ve diğer ayetlerle olan bağlantısından anlaşılan, bu tarz bir manayı ifade etmesidir. Fakat bazıları da şu şekilde meal vermişler:
“Mal ve mirastan fakir ve yetimleri de yedirsinler. Onlara güzel sözler söylesinler; gönüllerini alsınlar… Unutmasınlar ki; bir gün onlar da arkalarında böyle zayıf yetimler bırakabilirler!”
Ayet 10:
-
“Haksız bir şekilde yetimlerin malını yiyenler ancak karınlarına ateş doldurmuş olurlar. Ahirette de cehenneme dayatılacaklardır.”
[Görüldüğü gibi, İslam’ın maldan maksadı, adaleti, şefkati, inanç ve hukuku esas alan bir toplumu inşa etmekle beraber; zenginliği ve değerleri gelecek nesillere aktarmaktır… Kuruşlar uğruna kavga eden hırslı canavarlar yerine, merhameti, şefkati, fedakârlığı, helal ve haramı ve benzeri binler manevi değeri esas alan sağlıklı nesiller yetiştirmektir. Böyle bir sistemde niceliksel bazı oranlar çok da önemli olmaz. Önemli olan kanunun ruhudur. Şekil ve biçim az bir miktar değişiklik gösterse de, kanunun ruhuna, canlılığına ve bereketine aykırı olmaz.]
Ayet 11:
-
“Siz vasiyet4 şeklinde malınızı dağıtmaya yetkili olsanız da, çocuklarınız hakkında Allah’ın vasiyeti şöyledir: Erkeğe iki kızın hazzı (payı) var. Eğer kızlar ikiden fazla iseler, onlar terekenin 3’te 2’sinde ortaktırlar. Eğer tek bir kız olsa, ona terekenin yarısı vardır.
Eğer ölen kişinin çocukları varsa, anne babasından her birisine 6’da 1 vardır. Eğer çocukları yoksa anasına 3’te 1 vardır. (Geri kalan babasına bırakılır.) Ve eğer ölen kişinin kardeşleri varsa, anasına 6’da 1 vardır. Bütün bu paylaşımlar borcun ödenmesi ve makul vasiyetin yerine getirilmesinden sonra uygulanır… Babalarınız mı yoksa çocuklarınız mı, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilmezsiniz! Bu ölçüler Allah’ın belirlediği paylardır. Allah sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.”
Bu ayette de diğer ayetlerde görüldüğü gibi, mirasın iki temel niteliği vurgulanıyor:
-
Gelen neslin geçiminin garanti altına alınması…
-
Bütün akrabalara karşı şefkat ve ilginin gösterilmesi...
İşte bu iki temel niteliğe binaen şu gelen altı sonuç ortaya çıkmıştır:
-
Kız çocuk, erkek çocuğun yarısını alır. Çünkü İslam hukukunda kadının geçimi başta kocasına, sonra babasına, sonra erkek evladına veya kardeşine aittir. Ki, modern toplumlarda her ne kadar kız çocuk, erkek çocuk ile eşit tutulmuşsa da, geleneksel ataerkil yapıdan dolayı geçim yükünün erkekler sırtında kaldığı gözüküyor.
-
İşte bu yük ile beraber, kız çocuğa da, erkek çocuğun payı kadar verilse iki açıdan dengesizlik olur.
a) Erkeğe geçim, nafaka ve risk yüklendiği halde mal ona az verilmiş olur.
b) Bu dengesizlikle beraber, erkek çocuk, kız kardeşine “Malımızın yarısını yabani ellere götürdü, düzenimizi yıktı,” nazarıyla bakar. Öldürme gibi canavarlıklar toplumda baş gösterir.
-
Modern hukuk, anaya pay vermezken ve cahiliyet hukuku kızlara veya baba (dede) sağken çocuklara hiç pay vermezken; İslam hem geçim için, hem mali dağılım için, hem de akrabaları şefkat ve merhamet ile taltif için onlara pay vermiştir.
-
Bunları da şu iki kelime ile kayıt altına almıştır. “Kızların hazzı (payı)..” Yani kız evlad için nicelik olarak miras, çok önemli değildir. O hassas ve nazik olduğundan ona olan babanın ve kardeşlerin şefkati, himayesi en büyük haz ve en büyük mirastır. [Eğer sosyal doku bozulmamışsa; yoksa bu oranlar değişebilir. (Kastamonu Lahikası sonu) ]
-
Bilmezsiniz evlatlar mı, baba mı insana daha yakın?! Yani ikisi de eşit yakınlıktadır. Fakat baba yaşlandığı ve birkaç yönden miras aldığı için, babaya altıda bir; geri kalan çocuğa verilir… Çünkü o gelen neslin yükünü taşıyacaktır. Baba ise ahirete ve ebedi istirahata geçecektir.
-
Arap cahiliyeti ve şimdiki medeni hukuk anaya bir şey vermiyor. İslam ise ya 3’te 1 veya 6’da 1 pay veriyor. Çünkü varlıklar içinde insana en çok şefkat eden anadır; büyük bir ihtimal ile yaşlanmıştır. Her sahada kendisini feda etmek istediği evladından şefkat ve ekonomik destek almak ister. Ve kimse bilemez! İnsan için ana mı, yoksa baba mı daha yakındır?!
Ayet 12’nin özeti:
-
“Modern hukuk genellikle malın çoğunu eşe bırakır. Cahiliyet ise eşlere hiç pay vermiyormuş. Neticede ifrat ve tefrit olmuştur. İslam ise kadının çocuğu varsa eşe (kocaya 4’te bir), çocuk yoksa malın yarısı; erkeğin çocuğu varsa, eşe (kadına) 1/8; çocuk yoksa 1/4 verir. Miras bırakan kadın veya erkeğin evladı ve ana babaları yoksa sadece kardeşler varsa, bunlar birer kişi ise, onlara 1/6 vardır. Eğer kardeşler iki kişiden fazla ise onlara 1/3 vardır. (Geri kalan, diğer akrabalara dağıtılır.) Bütün bunlar, makul vasiyetin ve zararsız borcun ödenmesinden sonra…”
[Burada zararsız borçtan maksat, faiz ile şişirilmiş borcun mirastan ödenmemesi demektir. Çünkü şişirilmiş faiz hak değildir. Miras ise bir haktır. Ayrıca faiz ile şişirilmiş borç ödenirse, mirasın iki temel özelliği olan, a) Malın, servetin adilane dağıtılmasına, b) Bütün akrabaların gönlünün alınmasına, dualarının kazanılmasına aykırı ve zalimane bir davranış olur.]
-
11. ayette “Allah her zaman her yerde Alîm ve Hakîmdir” denmiş; bu geçen 12. ayette ise sadece “Allah Alîm ve halîmdir” denmiştir. 11. ayette “farizaten minallah” denilmişken, bu 12. ayette “vasiyyeten minallah” denilmiştir. Bu kelime farklarına dayanarak 3 ayrı manayı anlayabiliriz:
-
Mirasta birinci planda öncelik evladların, sonra ana babanındır. Bunların oranları ve önemleri farz derecesindedir. Her zaman her yerde geçerli olmalıdır. Bu, hikmet ve geçim gereğidir.
-
12. ayette anlatılan eşlerin ve kardeşlerin payları ise, 2. derecede önemlidir. Sosyal doku ve şefkati esas alan hoşgörülü bir toplum için İlahî bir vasiyettir. Bu ilgi ve şefkat ilahi ilim ve hikmete dayanıyorsa da, payların miktarları bu hikmet özellikle şefkat ve himaye çerçevesinde değişebilir. Nitekim şefkat ve himayenin, psikolojik v e sosyal açıdan bir nicelik olan maldan çoğu kez daha faydalı olduğu sabittir.
-
Ayetlerde Allah’ın sonsuz ilminden ve hikmetinden söz etmek, bize derki; “Allah sonsuz ilmiyle her şeyin, her zerrenin dahi ölçüsünü ve miktarını bilir. Fakat hikmeti gereği nizam ve ölçü bazen ya gözükmez. Veya belli bir hikmet için değişiklik gösterebilir. Tıpkı “Allah aziz ve hakîmdir” ayetlerinde olduğu gibi… Yani Allah sonsuz güç sahibidir. Her şeyi açıkça mükemmel yaratabilir. Fakat hikmeti, belli sınırların, ölçülerin ve çetrefilli yapıların varlığını istiyor.”
-
Şimdi baştaki soruya bir daha dönüyoruz: Cevabı da bütün bu geçen nükteler ile beraber, şudur: Kanun genele göre yapılır. Genelde de 1. derecede varisler evlad ve ana babadır. 2. derecede varisler eş ve kardeşlerdir.
Peki, soruda olduğu gibi; iki kız evlada 2/3; ana ve babanın her birisine, 1/6 ve eşe (hanıma da) 1/8 verilse, toplam 1/1 olması gerekirken 1.125 olur. Bu da matematik kurallarına aykırı olur. Evet, böyle bir durum çok nadir olur. Hz. Ömer böyle bir durum karşısında “avl” denilen metodu kullanmıştır. Hisseleri az bir oranda değiştirerek terekeyi paylaştırmıştır. 166 hisselik oranı 148’e indirerek, malın içinden eşin 1/8 payını da 125’ten 111’e indirip dengeyi sağlamıştır.
Mesela 120 hisselik bir şirketin hisseleri farz edelim ki, 14 kişinin eline geçmiştir. Ve şirket tasfiye edilmek üzeredir. Elbette burada hisseleri eşit olarak 12 eşit parçaya bölemeyiz. Mecburen küsuratlı olarak dağıtacağız. Ve herkesin hissesi, oranına göre küçüldüğünden kimseye de haksızlık yapılmış olunmuyor. Bu takdirde her hissedara 10 yerine 8.57 düşer. Küsurat da örfün ölçüsüne göre diğer muhtaçlara dağıtılır. Bu da eğer miras taksiminde öncelik ve sonralık boyutu yoksa.. Ve böyle bir durum ayetten ziyade hukukçuları ve müçtehitleri ilgilendirir.
Yukarda değindiğimiz gibi eğer kadınların hissesine öncelik verilse zaten böyle bir düzenlemeye gerek kalmaz.
Bununla beraber, bu şekilde dağıtılmayı gerektiren bir miras, çok nadir olur. Ayrıca helalleşme ve dayanışma ve durumu mağdur olan varisin lehine feragat söz konusudur. Ve ayrıca mal belli varisler arasında kaldığından, bu varisler birbirinden ayrıca mal alacaklardır. 166 hissenin 148’e inmesindeki küçük eksiklik, fazlasıyla fıtrî ve şefkatli bir şekilde çözülmüş olur. Hoşnutluk, hoşgörü ve gönül rızasına dayalı bir hayat tarzı kurulmuş olur.
İşte bu gibi onlarca fıtrî, adilane ve insanî bir paylaşım nerede?! Bazı müsteşrik ve ilahiyatçıların “Kur’ân tarihseldir; bu asra hitap etmiyor!” tarzındaki iddiaları nerede?!
Ve bunlar gibi Kur’ân’ın binler mucizeli ve saf bilinç içeren kanunları nerede?! Turan Dursun gibi cahillerin, “Allah ve Peygamberi Matematik bilmiyorlar…” gibi ifsat ve değersizlik kokan, kafa karıştırıcı, mantıktan yoksun gevezelikleri nerede!?
-
13. ve 14. ayetlerin kısa bir meali:
“İşte bu evrensel, doğal ve faydalı şefkatli ölçülere ayak uyduranlar, Allah’a (evrensel değerlere) ve Resulüne (İslam sistemine) itaat edenler, en büyük kazanç olan ebedi cennetlere gireceklerdir. Kim de tersini yaparsa, ahirette cehenneme, dünyada da aşağılayıcı bir azaba düçar olacaktır.”
13- Bunlar, Allah’ın yasalarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, Allah onu altında nehirler akan, içinde ebedî olarak kalacağı cennetlere koyacaktır. İşte en büyük kazanç budur.
14- Kim de Allah ve Resulüne isyan eder ve Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, Allah, onu ebedî olarak ateşe koyacaktır. Ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.
15- Kadınlarınızdan lezbiyenlik yapanlara karşı dört şahit tutun. Eğer şahitlik yaparlarsa, onları evlerde hapsedin. Ta ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir yol (bir tedavi imkânı) kılıncaya kadar.
16- Erkeklerinizden (homoseksüellik yapanlar) olursa, onları incitin. Eğer tevbe edip ıslah-ı hal ederlerse, onlara (ceza vermekten) vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, acıyandır.
[Ebu Müslim-i İsfehani ve Ebu Hanife bu iki ayeti böyle tefsir etmişlerdir. Nesefi]
17- Tevbeleri kabul etmek, Allah’a mahsustur. Ve tevbe, bilmeden kötülük yapıp kısa bir zaman içinde vazgeçenler içindir. İşte Allah, onların tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
18- Tevbe, sürekli kötülük yapıp ölüm kendisine gelince “İşte, şimdi tevbe ettim” diyenler veya kâfir olarak ölenler için değildir. Biz, onlar için elem verici bir azap hazırlamışızdır.
19- Ey iman edenler! Kadınları zorla miras malı yapıp onları almanız size helal değildir. Onlara verdiklerinizden bir kısmını alıp götürmek için onları (boşanmaya) zorlamayın. Meğer açık bir fahişelik yaparlarsa.. Kadınlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmazsanız nice hoşlanmadığınız şey olabilir ki; Allah onda bol bir hayır yaratır.
Dostları ilə paylaş: |