Şuûbiyye: Kavramın aslı Şuûb kelimesi Kur’an’da “Sizi, birbirinizi tanımanız için şuûb ve kabilelere ayırdık” (Hucurât, 49/13) ayetinde geçmektedir. Muhtemelen bu kelime; Arap kabilelerini ifade eden kabâilin yanında Arap olmayan milletleri ifade ediyordu. Bu da Arap olmayan Müslümanlar tarafından Arapların kendilerine karşı mağrur tutumlarıyla mücadele etmek için kullanılmıştır. Bu bakımdan Şuûbiyye, Arap gururuna karşı olan veya Arap olmayanları Arapların üstünde gören veyahut da genellikle Arapları hor görüp küçümseyen akım idi. bu akıma göre bütün Müslümanlar eşit olduğunu savundukları için kendilerine “Ehlü’t-Tesviye/eşitlikçi” adını vermişlerdi. Bu hareketin temel özelliği, çeşitli bölgelerde farklı şekillerde ortaya çıkmakla birlikte Fars, Türk ve diğer etnik unsurlara mensup Müslümanların, İslam’ın her kesim öngördüğü hakları alma ve Arapçılığa karşı çıkma mücadelesiydi. Şuûbiyye hareketi, Arapların dışındaki milletlerin faziletlerine dair literatürün gelişmesine vesile olmuştur.
18
Suriye bölgesinde yaşayan ve Hıristiyan Bizans’ın şiddet ve baskısına maruz kalan Yahudiler, ilk İslam fetihleri sırasında Müslüman fatihleri kurtarıcı olarak görmüşler ve kendilerine yardımcı olmuşlardır. Yahudiler, zaman zaman çeşitli Avrupa ülkelerinden, daha güvenli gördükleri Osmanlı topraklarına göç etmişler ve II. Murat döneminden itibaren Türkiye’ye yerleşmişlerdir.
19
Bkz; Yasin YILMAZ, “Filibeli Ahmet Hilmi'nin Tarih-İslam Adlı Eseri Özelinde Dozy ve Müsteşriklerin İddialarıyla İlgili Bazı Mülahazalar”, Turkish Studies, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/2, p. 283-300.
20
Kur’an’a göre “erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece vardır.” (Bakara, 2/228)
21
Sıcak ülkelerin başlıca giysilerinden birisi kamis (gömlek)’tir. Bu, ön kısmında iki düğmelik yaka (cep) bulunan, erkeklerin dizlerinin altına, kadınların da topuklarına kadar uzanan bir giysidir. Kadınlar kamisin altına şalvar giyerlerdi.
22
Mâide, 5/2.
23
Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarında birisi de nasihat istediğinde ona nasihat etmek, manevi destekte bulunmaktır.
24
Bu hususta Batının farklı bir tutumu vardır. Avrupa sosyal sigortayı genel olarak ev, gıda, araç ve giyim ile sınırlandırır; bununla beraber terbiye, ahlak gibi konuları bu kapsama almazlar. İslam ise nefsine mağlup ve esin düşmüş birisine de el atar ve onu yüksek, ruhî bir dengeye kavuşması için umdeler koyar.
25
Kur’an iyilik yapma konusunda öncelikle yakınlardan başlamayı emrederken (Nahl, 16/90), sosyal dayanışma ve yardımı hak eden grupları da Tevbe suresi 60. Ayette zikretmektedir.
26
Kur’an’da Âl-i İmran 104. ayette “Sizden iyiliğe çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” ayetindeki bu hüküm, Emr-i bi’l-Ma’rûf ve nehy-i ani’l-Münker şeklinde kavramlaşmış ve bunun yerine getirilmesi için de tarihte hisbe adı verilen bir kurumun oluşmasını sağlamıştır. Buradaki münker kelimesi Allah ve Peygamber’in hoş görmediği, çirkin bulup yasakladığı hususlardır. Ancak burada münkerin engellenmesinde görev taksimi yapılarak, el ile engellemenin devletin, dil engellemenin âlimlerin, kalp ile karşı çıkmanın ise herkesin işi olduğu şeklinde taksimat yapılmıştır.
27
Kur’an’da hilafet kelimesi geçmemiş ve halife de bilinen terim anlamında kullanılmamıştır. Kur’an’da halife, halaif ve hulefa kelimeleri ile insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu sık sık vurgulanmıştır. Hadis literatüründe de hilafet kelimesiyle birlikte halife, imam, emir kelimeleri geçmektedir; ancak hadis kitaplarında hilafet ve halife kelimelerine terim anlamı yükleyip, bunların içinden özellikle Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan iktidar mücadeleleriyle doğrudan ilgi kurulabilecek içeriğe sahip olan hadislerin sahihliği konusunda ciddi tereddütler bulunmaktadır. (İki halifeye biat edildiği takdirde, sonrakinin öldürülmesi gerektiği gibi hadislerin sıhhati konusunda dikkatli olmak gerekir. Müslim, İmâre, 61)
28
Ahmet Güner, “Maverdi’nin Hilafet Kuramının Tarihsel Arka Planına Tarihsel Bir Bakış I”, DEÜ, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı XVI, İzmir 2002, s. 3-36; Ahmet Güner, “Maverdi’nin Hilafet Kuramının Tarihsel Arka Planına Tarihsel Bir Bakış II”, DEÜ, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı XVII, İzmir 2003, s. 227-252; Muhammed b. Tavit et-Tancî, “İslam’da Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu”, e-Makalât Mezhep Araştırmaları, IV/1 (Bahar 2011) s. 439-483; M. Said Hatipoğlu, ”Hilafetin Kureyşliliği” AÜİFD, C. XXIII; Mehmet Atalan, “Hz. Muhammed’in Vefatından Sonra Hilafet Tartışmaları”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/2, 2004, s. 55-68.
29
Bkz; M. Said Hatipoğlu, ”Hilafetin Kureyşliliği” AÜİFD, C. XX.
30
Abbasi halifesini Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey 1055 yılında Bağdat’a giderek Buveyhilerden kurtarmıştır.
31
Adlî davaların geciktirilmeden görüşülmesi adaletin tahakkuku için büyük önem arz etmektedir. Çünkü haklı olanların mağdur olmamaları için bir an önce mahkemenin karar vermesi çok önemlidir. Bundan dolayı “Geciken adalet, adalet değildir” denilmiştir.
32
Hz. Ömer kendi döneminde fey gelirlerini dağıtmak üzere Divan Teşkilatını kurmuştur.
33
Bkz; Yasin Yılmaz, “Hz. Peygamber Dönemi Eğitimine Bir Bakış”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C. 14, S. 40, Ankara Haziran 2012, s. 203-221.
34
Muaz b. Cebel’in başkanlığındaki bir kadronun Filistin’de 16 bin öğrencinin eğitim-öğretimini üstlendiği kaynaklarda kaydedilmiştir.
35
Özellikle Osmanlılar döneminde Sultanların yaptırdığı medreseler külliyeler içinde yer almış ve bunlara destek için cami, imaret, kütüphane ve hama gibi yapılar ilave edilmiştir. Bu dönemde yapılan medreseler, dershaneleri, öğrenci yurtları (mülazım odaları), mescitleri, uygulama hastaneleri, hamamları, mutfakları ve kütüphaneleri ile tam bir üniversite kampüsü görünümüne sahipti.
36
Evliya Çelebi, 17. yy.’da İstanbul’da bulunan 9000 hafızın 3000’nin kadın olduğunu nakletmektedir.
37
İbn Sa’d, 700’den fazla kadının, Peygamberimizden ve ashabından hadis rivayet ettiğini belirterek bunların ayrı ayrı biyografisini vermektedir. İbn Hacer de 1543 kadın muhaddisi eserinde sıralamaktadır.
38
Hz. Hasan’ın torununun kızıdır ki, onun ders halkasına ünlü âlim ve müçtehitler katılmıştır.
39
Bu alana aritmetik, geometri, astronomi (İlmü’n-Nücûm-İlmu’l-Hey’e-İlmu’l-Felek), musikî, optik (ilmü’l-menazır) ve mekanik girmektedir.
40
Fizik (es-Semâ ve’l-âlem), mineroloji (ilmu’l-medâin), kimya, tarım (ilmu’l-filahâ), meteoroloji (ilmu’l-asarı’l-ulviyye), psikoloji, botanik (ilmu’n-nebât), zooloji (ilmu’l-hayavân) ve tıp ilimleridir.
41
Bu olaylar sonucunda büyük günah, iman-küfür sınırı, kader ve insanın ihtiyarî fiilleri gibi itikadî meseleler öne çıkmıştır. Sıffîn savaşında Hariciler ortaya çıkmış, daha sonra ona ve merkezî idareye muhalif bir siyasî fırka olan Şia oluşmaya başlamıştır. Dört Halife döneminde belirginleşen siyasî ve sosyal gelişmelerle fikrî hareketler, II. hicrî yy.’ın başlarından itibaren itikadî mezheplerin kurulmasına ve önce siyasî birer akım olan Haricîlik ve Şia’nın ilmî/fikrî/itikadî içerikle birer mezhep haline gelmesine zemin hazırlamıştır.
42
Kelamın doğuşuna etki eden Şîa, Haricîler, Cebriyye, Kaderiyye, Mürcie gibi grupların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Emeviler devrinde kader konusunu gündeme getirerek insan hürriyetini savunan kişilerin Ma’bed el-Cüheynî ve Gaylan ed-Dımeşkî, kader görüşünü destekleyenlerin Ça’d b. Dirhem ile Cehm b. Safvân ilk i’tizal hareketini başlatanın Vâsıl b. Atâ olduğu kabul edilir.
43
Çünkü Müslümanların geleceğini yönlendirecek önemli olaylar ve gelişmeler Hz. Peygamber ve onun yaşadığı toplum içerisinde şekillenip gelişmiştir. Bundan dolayı İslâm Tarihinin merkezini Hz. Peygamber ve onun dönemi oluşturur. İslâm medeniyetine damgasını vurmuş olan bu dönem,