Medh-i nakış nakkâşa râcîdir



Yüklə 2,73 Mb.
səhifə22/22
tarix27.10.2017
ölçüsü2,73 Mb.
#15821
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   22

İşte bu sebepten, tarîkat âlemi, zâhirde, sûret ve şekilde kalınmadan iç mânâlara yönelip bu mânâ ve sırların sahibine doğru yürümenin vasıtasıdır...

ZÂT : Lügatta, aslı, kendisi, özü mânâlarına gelir. Cenâb-ı Hakk'ın bildirdiği kadarıyla vâkıf olduğumuz isim ve sıfatları dışında aslını, künhünü akılların idrak edemeyip, havsalanın tartmayacağı mukaddes ve benzersiz olan hakîkatın ve mutlak vücûdun adıdır. O'nun tek, eşsiz ve benzersiz olan zâtı bütün kemâl sıfatlarını toplamış olup bütün noksanlıklardan uzaktır. Bütün âlemleri yoktan var eden, kudret ve azametine nihayet olmayan, bizi ve bizim görüp göremediğimizi yaratıp yaşatan, öldürüp dirilten O'dur. Vücud, kıdem, bekâ, havâdise muhâlefet, kıyam, vahdaniyet gibi selbî ve hayat, ilim, irâde, kudret, semi', basar, kelâm ve tekvîn gibi sıfatı sübûtiyesi bulunan 99 güzel adı Rahmân, Rahîm.. Gibi sayılıp isim ve sıfatlarının tamamı kendince mâlum olan ve hiçbir yaratık tarafından kullanılamayan Allah ism-i a'zamı ile anılan yüce Hâlıkımızın bilinmeyen zâtı hakkında düşünmek de şerîatımızda yasaktır. Çünkü:

"İdrak-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zirâ bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."

ZEMÎME : Zemme lâyık olan, beğenme imkânı olmayan, kötü ve aşağılık olan demektir.

(Ahlâk-ı zemîme) olarak, tarîkat ve tasavvuf ehline yakışmayan fıtrat ve islâmın beğenmeyip düzeltilmesini istediği huy ve davranışlardır. Nefs-i emmârenin âlet ve yardımcıları bulunan, kemâlin zıddı ve zevâlin sebebi olan huylardır. Tasavvuf, bunların temizlenip güzelleştirilmesi ile memurdur. Peygamberimiz (Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim) buyurmuştur.

Nefsânî sıfatlardan temizlenip ilâhî sıfatlara bürünen insan Allah'a yaklaşabilir. Buna zâhir ve bâtının ıslâhı demişlerdir. Nefsin ayıplarından ve zemmedilen sıfatlarından içeriyi temizlemek ve faydalı ve lüzumlu olan sıfatlarla da süslemek sâlikin gâyesidir.

"Allahu Teâlâya kullarının en sevgilisi ahlâkça en güzel olanıdır" hadîs-i şerîfi iyi ahlâk için yeterli bir delildir. Peygamberimiz bir duasında: "Ya Rabbî ben senden sıhhat, âfiyet ve güzel ahlâk dilerim" diye ricada bulunmuş ve "Ahlâkınızı güzelleştiriniz" emrini vermiştir.

Ucub, kibir, hased, hırs, cimrilik, yalan, gıybet, riyâ ve gazap gibi en kötü huylar ve bunların benzerleri, düzeltilmesi gereken ahlâk-ı zemîmelerdendir.

Allah'dan imdad ve ıslâh olmamızı dileriz.

ZENGİNLİK : Gınâ ve dünya maddelerinde de izah edilmiştir. Zenginlik kâlb zenginliği, fakirlik ise kemâl noksanlığıdır.

İnsana lâyık olan, ihtiyaç nisbetinde dünyalığa çalışmak, ilâhî hazîneden zenginlik verilirse şükretmek, verilmezse sabretmektir. Cenâb-ı Hak herkese lâyıkını verir. Hadîs-i şerîfte "iyi adam için iyi mal ne iyidir" buyurulmuştur.

"Gönlünde Allah sevgisi olan, fakir olsa da saîddir (yüksek ve bahtiyar), o kimse ki Cenâb-ı Hakk'a muhabbet duymuyorsa, fakir olsada zengin olsada şakîdir (isyankâr)" vecîzesi ile asıl ölçüye işaret edilmiştir.

Bir başka ölçü de şudur: "Zengine tevâzû, fakîre de minnet etmemek yaraşır". Zenginin cimriliği, fakîrin müsrifliği de kötü hasletlerdendir. Kârun, Mûsâ aleyhisse-lâmın akrabası ve misilsiz bir zengin olduğu halde, pinti ve ahmaklığından Allah onu zekâtını vermediği pis malı ile yere batırmıştır. Ehl-i Beyt büyükleri de, dünyâya kıymet vermediklerinden kimseye muhtaç olmamışlardır.

Madde devri olan zamanımızda, maddeyi hakîkatın altına atıp, hakîkata vasıta kılıp altında ezilmemek lâ-zımdır. Bu devirde zengin olanın onu binit yapması, fakir olanın ise bulduğu ile yetinmesi, isyana düşmemesi gerekir.

ZEVK : Lezzet alma, tad duyma mânâsına, ilâhî tecellîlerin başlangıcı olup velîlerin kâlblerine verilen irfan nûru demektir. Bu nûr sebebiyle hak ve bâtıl arasını ayırırlar, derin ve gizli sırları açığa çıkarır, manevî hazineleri açar, gaybe ait ilimleri elde ederler. Bu zevkin yardımı ile ibadet ve kulluklarından lezzet alıp şevkleri ile yakınlıkları artar.

ZİKİR: Anmak, hatırlamak demektir. Allah'ın zikrini dil ve kâlbde devamlı olarak yapmak demektir. Sözünde, işinde ve hâlinde şerîata uygun olan kimse zikredici sayılır. Allah zikri ile devamlı olarak meşgul olma, bütün hayırlı işlerin en üstünüdür. Hiçbir kimse, zikre devam etmeden Allah'a ulaşamaz.

Kâlb beraber olmadan yalnız dil ile yapılan zikir bir kıymet ifade etmez.

Kâlb ile yapılan zikir ise hedefe çabucak ulaştırıcı bir sürat ve hassaya maliktir.

Zikrin efdalı, emredildiği şekilde ve tarzda yapılanıdır. Bir mürîd için aslında emrolunanın dışında zikir düşünülemez. Emirsiz zikirde ise, o esmanın nûru ve hakîkatı beraberinde bulunmadığından, manevî bir tesir hâsıl olmaz. Bazı zararlar yapan, muzır olanların şerri gibi hallere yakalananlar hep bu emirsiz ve başıboş yapılan zikirlerden hâsıl olmaktadır. İcazetli zikir ulaştırıcıdır, hiçbir tehlike de doğurmaz. Çünkü nûr olan yere muzır ve tehlike yaklaşamaz.

Avam ve gafilin zikri lisan ile, havassın zikri kâlb ile, ehassın zikri ise rûh ve sır iledir. Zâkir (zikreden) olmayan hâsir (hüsranda kalan) oldu, denilmiştir.

Zikir, başta Allah lafzı celâli ile veya "Lâ ilahe illallah" Kelime-i Tevhîdi ile yapılandır. Esmânın hepsi ile de yapılabilir. Tekrarında fayda vardır ki faydalı ve ulaştırıcı zikir, emredilen şekilde olanından ibarettir.

Allah zikri, tesbih, hamd, namaz ve Kur'an okumakla ilim tahsilinin hepsine şamildir. İbadetlerin hepsi zikir mefhûmuna dahildir. Her âzâ için bir zikir vardır ve yedi âzâ da ayrı ayrı zikredicidir. Her acize yardım, elin zikri; akrabayı ziyaret ayağın zikri, Allah korkusundan ağlamak ve Allah'ın kudretinin eserlerini ibretle seyretmek gözün zikri, Hakk'ı özlemek kâlbin zikri, Kur'an okumak ise lisanın zikridir.

Zikir yapmak, şerîata uymayı kolaylaştırdığı gibi nefsin isteklerini kırar ve gönül ile kâlbi açar. Zikir gafleti gideren ve kâlb temizliğini hâsıl eden tek vasıtadır. "Kâlbler ancak zikir ile itminana kavuşur" âyeti gereğince, muhabbet zikirle başlar ve onunla çoğalır. Zikir yapan ile zikredilen arasında bağ hâsıl olur. Bu bağ zevk ve sevgi verir. Sevgi itminana ulaştırır. Kâlbin itminanı ise saadetin kendisidir.

Paşa Hazretlerinin zikirin Allah tadı verdiğini mahlû-kata da tesir edip onların da -melekler gibi- zikir meclisine iştirak ederek nasiplerini aldıklarını beyan eden bir sohbetini nakletmek yerinde olacaktır:

- Hz. Pîr Bayburt'ta bir ihvanı sülûka koymuş. Malûm ya Bayburt kış memleketi. Evlerinin damı kubbemsi bir baca şeklinde. Bu bacadan başka pencere de yok. Mürîd zikrediyor. Bacadan bir bülbül gelip konuyor. Mürit zikrederken bülbül de başlıyor ötmeye. Akşama kadar bülbül şakıyor.. Sonra bacadan ayrılıp gidiyor. Benim sultanım, o neden? Zikrullahda bir lezzet var ki, o lezzet mahlûkatı da cezbediyor..

Bir ihvan soruyor:

- Kim bu sülûka konulan efendim?

Paşa bir an sükût edip bu soruyu duymamış gibi, bir şeyle meşgul iken Valide Hanım:

- Paşanın kendisidir, gurban...

Zikir, râbıta ile âhenkli olarak yapılmaya devam edilirse, bu hâl de iki kanat gibi çabucak ve tehlikesiz ulaştırıcı olur.

ZÜ'L-CENAHEYN : İki kanatlı demektir. Kuş nasıl iki kanadı olmadan uçamazsa, ilim ve marifet kanatlarının ikisine de mâlik olmayanlar gayb âleminin derinliklerinde uçamazlar. Zâhirî ilmi ikmal eden bir zât bâtınî ilimleri de tamamlayınca bu sırlar âlemini uçarak geçer, menziline varıp hizmetini yaptıktan sonra, Peygamber varisi olarak geri döner ve halkı irşad için onların arasına kadar iner ve bu hazîneler ilmini pırlanta gibi kelâm ve inci gibi yazılarla ifade eder. Tasavvufta eser veren, gayb âleminin esrârını gözler önüne seren büyükler bunlardır. Bizim silsileden Sâmi-il Erzincânî, Abdurrahman-ı Tagî, Seyyid Sıbgatullah, Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin tamamı ile ondan öncekilerinin pek çoğu bu iki kanatlı ankâlardır. Ne var ki, zâhir ilmi olmayan evliyâullaha da, ilmi ledün açıldıktan sonra, Cenâb-ı Hakk'ın ilim sıfatı hâl olduğundan, yeteri kadar zâhirî ilim de lüzumu anında himmet edilir.

ZULMET : Karanlık demektir. İslâm, cehâlet, zulüm ve ahlâksızlığın üzerine doğup onların karanlığını giderdiğinden, güneştir, zulmetin zıddı olan nûrdur. Tarîkat da, zâhir boşluk ve loşluklarını giderip gerçek ilme ve irfâna sebep olduğundan, nûr üstüne nûrdur. Bu nûra kavuşup da onunla dünyasını aydınlatmayanlar, nefsin zulmet deryâlarını geçip de cemâl devletine ulaşamazlar.
Cenâb-ı Hak,

Azamet-i Kibriyâsı hürmetine,

Binbir ism-i şerîfi hürmetine,

Habîb-i Edîbi hürmetine,

Habîbinin vârisleri hürmetine,

Zâhir ve bâtın Cedd-i Âlîleri hürmetine;

bizleri Habîbine bağışlayıp Cennet ve Cemâline kavuştursun,

korktuğumuzdan emîn, umduğumuza nâil etsin inşâallah...



Âmîn, âmîn elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn...
Fehmi KUYUMCU





Yüklə 2,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin