MEDİNE'DEKİ ZİYARET YERLERİ
Mescid-i Nebevi
Resulullah (s.a.s)'ın Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir.
Resulullah (s.a.s), Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah (s.a.s), misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah (s.a.s); "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah (s.a.s)'ın eşyalarını alıp sevinçli bir halde evine taşıdı (bk. Hicret mad.).
Resulullah (s.a.s)'ın devesinin çöktüğü bu arsa sahipleri olan Neccaroğullarından Sehl ve Suheyl hibe etmek için ısrar ettilerse de Resulullah (s.a.s) bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblağ karşılığında burayı satın aldı. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir (r.a) ödedi.
İbn Sa'd, Resulullah'ın Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaşlarıyla burada namaz kıldığını, ayrıca cuma namazlarını da burada kıldırdığını nakletmektedir. Etrafı çevrili olan bu arsanın hemen bitişiğinde, cahiliye insanlarının gömülü bulunduğu bir mezarlık vardı. Resulullah bu mezarlığın kaldırılmasını istedi. Böylece mescidin inşa edileceği arsa genişletilmiş oldu. Ayrıca burada bulunan su birikintisi de yok edildi (Nesaî, Mesâcid, 12; İbn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, t.y, I, 239)
Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye başlandı. Ensar, Muhacir ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi-usta topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda mescit, kısa sürede bina edildi. Resulullah (s.a.s) çalışmaları idare edip, mescidin kıble tarafındaki temellerinin atılması ve diğer planlamaları yapmakla yetinmeyip, çalışmalara bir işçi gibi taş, kerpiç taşıyarak katılmıştır. O, bu çalışmalar esnasında şu beyitleri söylüyordu: "Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna mağfiret et" (İbn Sa'd a.g.e., I, 239-240).
Temeller toprak seviyesine kadar taş, zeminden yukarısı ise kerpiç kullanılarak bina edildi. Temel yaklaşık olarak bir buçuk metre derinliğinde açılmıştı.
Eni-boyu yüzer zıra (bir zıra =kırkbeş santim) olmak üzere, kare şeklinde inşa edilen mescidin mihrabı Beytu'l-Makdis yönüne denk düşecek şekilde kuzey duvarında işaretlenmişti. Üç tane kapıdan biri güney tarafındaki arka duvarda, ikincisi batı tarafındaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah (s.a.s)'in hücrelerinin bulunduğu doğu tarafında idi. Bu kapıya Cibril kapısı denirdi.
Resulullah (s.a.s), ilk önceleri bir hurma kütüğü üzerine çıkarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah (s.a.s)'ın isteği veya ashabın, cemaatın kalabalıklaştığını ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamaklı bir minber yapılarak, mescite yerleştirildi (Buhârî, Cuma, 26; İbn Sa'd, a.g.e., I, 250-251).
Hicretten on altı ay sonra Kıblenin yönü Beytullah tarafına çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası mihrab yapıldı, Kuzeydeki duvarda da bir kapı açıldı. Mescitte namaz kılınan yerin üzeri açıktı. Ancak mescitin ortasında, hurma ağacından yapılan direkler üzerinde, hurma, dal ve yapraklarından bir gölgelik yapılmıştı.
Mescitin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah (s.a.s)'in hanımları Hz. Âişe (r.anh) ve Hz. Sevde (r.anh) için, iki oda inşa edilmişti. Ayrıca yine mescite bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için "Suffa" denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. Resulullah (s.a.s)'e ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayısı dokuza çıkmıştır. Bunların hepsi kerpiçten idi (İbn Sa'd, a.g.e., I, 499).
Medine'de inşa edilen bu mescit aynı zamanda, kurulan İslâm devletine ait bütün faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez niteliğinde idi. Resulullah, ashabıyla orada istişare eder, savaş ve barış kararlarını orada alır, elçi heyetlerini orada kabul eder, savaşa çıkacak orduları orada techiz ederek yola çıkarır, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavuşturulur, hatta gerektiğinde suçlular ve esirler bağlanmak suretiyle orada hapsedilirdi (Nesei, Mesâcid, 20).
Eğitim-öğretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kısmında yerine getiriliyordu. İslâm ümmetinin nüvesini oluşturan Ashab ve seçkin sahabe âlimler, İslâmda ilk üniversite sayılabilecek bu mekanda yetişmişlerdi. İslâm'ın esaslarını öğrenmek üzere Medine dışından gelenler için aynı zamanda bir yatakhane vazifesi görüyordu (İbn Sa'd a.g.e., 255). Bir defasında, Temim kabilesine mensup yetmiş kişi burada barındırılmış idi (Ahmed b. Hanbel, III, 371).
Resulullah (s.a.s), burada bizzat dersler veriyordu. Ancak, yeni gelen ve başlangıçta olan öğrencilere okuma yazmayı ve Kur'an-ı Kerim'i öğreten diğer öğretmenler de bulunmakta idi. Medine'den ve uzak yerlerden olmak üzere burada okuyan öğrencilerin dört yüz kişi gibi bir sayıya ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaçlarının büyük bir bölümü, cömert sahabeler tarafından karşılanmaktaydı (M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1980, II, 832).
Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatıp kalkıyor, ihtiyaçlarını buradan sağlıyorlardı (İbn Sa'd a.g.e, 255).
Mescid-i Nebevi, ilk inşa edilişinden sonra bir takım genişletme faaliyetleri gördü. Hayber'in fethinden sonra Resulullah (s.a.s), mesciti bir miktar genişletmişti. Resulullah (s.a.s), vefatından kısa bir müddet önce, Hz. Ebu Bekir'in kapısı hariç odalardan mescite açılan bütün kapıları kapattırmıştı (Buhari, Ashab, 3). Resulullah (s.a.s) vefat ettiğinde Hz. Âişe (r.anha)'ye ait odada defnedilmiştir.
İlk ciddi genişletme, Hz. Ömer (r.a)'in hilâfeti zamanında yapıldı. Güney tarafından beş, Batı ve Kuzey taraflarından da onar metre ilave yapıldı. Doğu tarafına ilâve yapılmadı ve Resulullah (s.a.s)'ın hanımlarının odaları olduğu gibi kaldı. Kuzey, doğu ve batı duvarlarında ikişer tane olmak üzere, kapı sayısı altıya çıkarıldı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer vefat ettiklerinde Peygamber (s.a.s)'ın yanına defnedilmişlerdir.
Hicretin yirmi dokuzuncu yılında Hz. Osman (r.a), mesciti yeniden inşa ettirdi. Duvarları süslü taş ile yeniden örüldü. Taş sütunlar kullanılarak mescitin bir kısmının üzeri kapatıldı. Kapılarının sayısında bir değişiklik yapılmadı. Bu yenileme ile mescitin genişliği yüz elli zıra, uzunluğu ise yüz altmış zıra'a çıkmıştır (İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, III,103; Suyütî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173).
Emevîler zamanında, Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz eliyle mescit yeniden inşa ettirildi. Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar süren çalışmalarla mescit, doğu, batı ve kuzey yönlerinden genişletilmişti. Peygamber (s.a.s)'in hanımlarının odaları Mescide katılmıştır (İbn Sa'd, a.g.e., I, 399). Resulullah (s.a.s)'in kabr-i şerifleri Hz. Âişe (r.anh) validemizin odasında bulunduğu için bu odanın sadece bir bölümü mescite dahil edildi.
Mescitin duvarları taş ve kerpiç kullanılarak yapılmış ve mermerlerle kaplanarak süslenmişti. Tavanı da Hindistan'da yetişen saac ağacı ile örtüldü ve altın suyu ile yaldızlandı. Bu yenileme ile mescitin uzunluğu ikiyüz zıra, genişliği de yüz altmış yedi zıra çıkmıştır. Sütunları mermerden yapılarak, sütun başlıkları altınlarla süslendi. Eyvanların yapımında taşlar kurşun kullanılarak birbirine geçirilip sağlamlaştırıldı. Ravza-ı Mutahhara (Resulullah (s.a.s)'nın kabrinin bulunduğu yer)'ın tavanı saac ağacı ile örtülerek yazılarla süslendi. İlk olarak mihrab ve dört tane de minare yapıldı.
Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafından genişleterek, üç yıl süren çalışmalarla mesciti yeniledi. Yine 202 (817) yılında Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi.
576 (1180) yılında en-Nasır Lidinillah, Resulullah (s.a.s)'den kalan değerli eşyayı muhafaza etmek için mescitin sahnında kubbeli bir oda yaptırdı. Hz. Âişe (r.anh)'ın sakladıklarından bulabildiklerini buraya koydu. Bunlar; Resulullah (s.a.s)'ın vefat ettiği zaman giymekte olduğu çuhadan yapılmış rida ve izar, atlas kumaş ile işlemeli şal bir cübbe, Bürde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kısım resmi evrak ve Ashabdan bazılarına ait bir takım eşyadan ibaretti.
654 (1256) yılının Ramazan ayının ilk cuma günü, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korunduğu sahndaki kubbeli oda hariç, mescidin tamamen yanmasına sebep olmuştu. Abbasîler'den el-Mu'tasım, 655 (1257) yılı hac mevsiminde ustalar ve malzeme göndererek mescitin yeniden inşa edilmesini sağladı. Yemen Meliki Muzaffer ve Mısır Meliki Nureddin Ali İbn Mu'iz'in de iştirak ettiği bu çalışmalarla hücre-i nebeviye ve duvarların bir kısmı yeniden yapılmıştı. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptırdığı sanat değeri çok yüksek bir minberi de Mescite yerleştirmişti. Ancak, imar işi tamamlanamamıştı. 685 (1295)'de Baybars, yarım kalan inşaatı tamamladı ve küçük bulduğu Melik Muzaffer'in minberini kaldırarak yerine, Mısır'dan getirttiği daha büyük ve sanat bakımından daha zarif bir minberi yerleştirdi. 886 (1481) Ramazanının 13. günü minarelerden birine isabet eden yıldırım, mescitin yanarak, duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Minber, mushaflar ve kitapların tamamı yandı. Ravza-ı Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangından zarar görmemişti.
Mısır Memlûk Sultanı Eşref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalık bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi.
Mescit biraz genişletilerek duvarlar ve minberler yeniden inşa edildi. Mihrabı da biraz genişleterek, üzerini, çevresindeki direklerin başlıklarına oturtulan bir Kubbe ile kapadılar. Ravza-ı Mutahhara'nın duvarları üzerine de bir kubbe oturttular. Bunun üzerini de sütunların taşıdığı diğer bir kubbe ile kapadılar. Sonra, Ravza-ı Mutahhara ile kıble duvarı arasına, etrafını üç küçük kubbenin çevrelediği büyük bir kubbe yapıldı. Yapılan diğer bazı kubbelerle de mescitin bir kısmı örtülmüş oldu. Yeniden yapılan mihrap, renkli mermerler ile süslendi. Rahmet kapısının yanında Medrese-i Mahmudiye adıyla anılan bir medrese inşa edildi. Kaytabay, yapılan bu işler için yüzyirmibin dinar tahsis etmişti.
Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevî'nin bakımı titizlikle yerine getirilmiş ve tezyin edilmiştir. I. Mahmud, Ravza-ı Mutahhara'nın üzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yeşile boyadı. Bundan dolayı bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra (yeşil kubbe) adıyla anılır. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa da Mescid-i Nebevi'de birtakım restorasyon çalışmaları yapmıştır. Mescit, Abdulmecid tarafından yeniden inşa edilmiştir. Abdulmecid'in bu iş için seçtiği ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taşlar kestiler. Mesciti parça parça inşa etmeye başladılar. Yani bir kısmını yıkıyor, yerini hemen yapıyorlardı. 1849-1861 yılları arasında on iki şene süren inşa çalışmaları ile mescit yeni baştan inşa edildi.
Mayıs 1953'te başlatılan diğer bir çalışma ile, ön kısmı hariç yeni baştan inşa edilerek bugünkü hale getirildi. İlk imar edildiğinde yaklaşık 2475 m. kare büyüklüğünde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu süren çeşitli inşa faaliyetleri sonunda 12271 m. kare genişliğe ulaşmıştır. Bugün ise yeniden büyük genişletme çalışmalarıyla bu alan birkaç katına çıkarılacak şekilde büyütülmüş bulunmaktadır.
Mescid-i Nebevî'nin Fazileti
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den bir çok hadis varit olmuştur.
Mescid-i Nebî'de, bir bölüm vardı ki, Resulullah (s.a.s) burayı Cennet bahçelerinden bir bahçe olarak nitelemiştir. Ayrıca minberini de aynı şekilde vasıflandırmıştır.
Bir hadiste şöyle denilmektedir:
"Resulullah, bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan biri şöyle dedi: "Ya Resulullah! Senin için bir şey yapalım ki, cuma günü üzerine çıktığın zaman insanlar sizi görsün ve hutbenizi duyabilsinler" dedi. Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi. Üç basamaklı bir minber yapıldı. Daha önce yaslanıp hutbe okuduğu kütüğü geçince, kütükten on aylık gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye başladı. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi (Buhârî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; İbn Mâce, İkame, 199; İbn Sa'd, a.g.e.,I, 239-254).
Resulullah (s.a.s), bu minberin üzerine çıktığı zaman şöyle demişti:
"Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir (Ahmed b. Hanbel, II, 36, 450, 534; V, 41). Diğer bir hadis de; "Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın üzerindedir" (Ahmed b. Hanbel, II, 236) şeklindedir.
Minber hakkındaki başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Minberimin ayakları Cennet üzerindedir" (Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, .
Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'ın minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde olduğunu teyit ederek ortaya koymaktadır. Buna göre, burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadetde bulunan, yaptığı şeyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir.
Yeryüzünde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa çıkılabilecek üç mescitten birisi Mescidi Nebî'dir. Bir hadis-i şerifinde Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: "Üç mescitten başka bir yere (ibadet etmek için) özel olarak yolculuk yapılmaz: Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" (Buharî, Fedâilü's-Salat, 1, 6).
Mescid-i Nebî'de kılınan namaz, diğer mescitlerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas (r.a)'dan Resulullah (s.a.s)'ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir: Mescitimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır" (Ahmed b. Hanbel, I,184); Başka bir rivayette "daha faziletlidir" (Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4) buyrulur.
Bunun içindir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar.
Namazın dışında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükafatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah (s.a.s) bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kıyas yaparak şöyle buyurmaktadır: Mescitime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer" (Ahmed b. Hanbel, II, 418).
Resulullah (s.a.s), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yanında kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadıyla şöyle demiştir: Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" (Nesaî, Mesâcid, 7). Bu hadisler, zikredilen bu üç mescitin dışında inşa edilecek hiç bir mescitin, diğerlerinden farkı olmadığını ve fazilet bakımından birbirine denk olduğunu da ortaya koymaktadır.
Ömer TELLİOĞLU, ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
MESCİD-İ NEBEVİ HAKKINDA BAZI BİLGİLER
1. Yeni yapı binanın aIanı: Yaklaşık olarak 100.000 m2'dir.
2. Avlusunun alanı: İki yüz otuz beş bin (235.0001 m2'dir.
3. Çatı katı kubbeler dahil toplam 67.000 m2' dir.
4. Aynı anda namaz kılabilen kişi sayısı 600.000'den fazla
5. Hareketli kubbeler adedi: Yirmi yedi (27)dir. Bu kubbeler ihtiyaç anında açılıp/kapanır. Ağırlıkları ise; 9 tonu ahşap, 60 ton civarındadır.
6. 6500'den fazla abdest alma yeri
7. Tuvaletlerin sayısı 2500 civarında
8. 560 adet fıskiyeli su çeşmesi
9. Avluda muhtelif renklerde süsleme ve nakışlarla işlenmiş, sıcağı emen granit taşlar toplam 45.000 m2'dir.
MİNARELER
• Minareler, ikisi Osmanlıdan kalma, dördü eski, altısı yeni olmak üzere toplam on(10) adettir.
• Eski minarelerin yüksekliği 72 mt'dir.
• Yeni minarelerin yüksekliği ise 104 m.' dir. 334 basamakla çıkılır ve beş(5) şerefelidir.
• Minarelerin üzerindeki hilaller, Türkiye'de imal edilmiş olup her birinin ağırlığı 4.200 kg.' dır ve a1tınla kaplıdır.
KAPILAR
• Kapı adedi 81, giriş yeri 41, bu kapıların bazıları tek değil grup halindedir. Babü’s Selam 1 Nolu kapıdır.
AVİZELERİ
• Her biri beş metre çapında, 2200 Kg. ağırlığında, 68 adet büyük avize mevcuttur.
• 111 adet küçük avize vardır.20.000'den fazla da lamba vardır.
MERDİVEN
• Üst kata çıkış için altı tane yürüyen, 18 adet de normal merdiven vardır. Zemin katta 2400, Zeminin üstünde 2020 adet kolon vardır.
GÜVENLİK
• Mescid-i Nebevi'de 627 adet güvenlik ve naklen yayın kamerası mevcuttur. Bu kameralar sayesinde mescidin her noktası görüntülenmektedir.
SES SİSTEMİ
• Ses sistemi Dünyanın en iyi ses sistemlerinden biridir. Mescidin her noktasında aynı tonda işitilir ve dışarıdan ses karışmaz.
YANGIN SÖNDÜRME
• En son teknoloji kullanılarak yapılmış otomatik yangın söndürme üniteleri:
• Daimi elektrik üretim üniteleri vardır.
• Tatlı ve atık su üniteleri mevcuttur.
KEMER
• Kemerlerin sayısı duvarlardakiler dahil olmak üzere toplam 3812 adettir.
DİREKLER
• Direkler beyaz mermerle kaplıdır.
• Sütun başlıkları bronz, sütun ayakları ise hendesi şekil verilmiş mermerlerle kaplıdır. İtalya ve İspanya' dan getirilen bu mermerlerin rutubete karşı binayı koruduğu söylenir. Mescidi serinleten soğuk hava, direklerin ayak kısımlarından üf1enir.
KLİMA ve SOĞUTMA SİSTEMİ
• Mescid-i Nebevi'deki soğutma sistemi Dünyadaki en büyük soğutma sistemlerinden biridir. Bu iş için mescidin yedi Km. kadar uzağına çok büyük bir tesis kurulmuştur. Soğutma için kullanılan suyun soğutulduğu altı ünite vardır. Her ünite saatte 3400 ton su soğutur. Soğuk su 90 cm. borular vasıtası ile Hizmet Tünelinin içinden mescide ulaşır. Isınan su tekrar geriye pompalanır. Hizmet Tüneli: 6 m. 'den geniş, 4 m. daha derin bir tüneldir.
OTOPARK
• Mescidin avlusunun altında U şeklinde yapılmış iki katlı otopark mevcuttur. Değişik yönlerden altı adet girişi vardır. 4000 araç kapasitelidir. Otoparkın yangına karşı son teknoloji söndürme sistemi ile donatılmış ve mükemmel bir havalandırma sistemi vardır.
MESCİD-İ NEBEVİNİN MÜZESİ
• Osmanlı Sultanları ve Paşalar ve İslam Devlet Büyükleri, Mescid-i Nebevi'ye çok değerli armağanlar bağışlamışlardır. Bu armağanlar önceleri Hücre-i Saadet'in içinde muhafaza ediliyor idi, 25 yıl önce Harem-i Şerif Kütüphanesinin üstüne inşa edilen bir odada korunur oldu.
ŞEMSİYELER VE KUMLUK
• Eski bina ile yeni bina arasında kalan ve üzeri açık olan mekanda bu gün otomatik olarak açılan, açıldığında güzel bir çiçek görünümü arz eden, kapandığında ise küçük bir minare veya füze gibi duran bu şemsiyeler 1990'lı yılların başlarında yapılmıştır. Eskiden burası kumlarla kaplı olduğu için "Kumluk" derlerdi.
RAVZA: Cennet bahçesi
• Ravza denilen yer Mescid-i Nebevi'nin içersinde muayyen bir yerin adıdır. Efendimiz Aleyhisselam’ın bu yer hakkında "Evimle minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de Cennetteki havzımın üzerindedir." Buyurur.
• Zemin açık renk yeşil-krem halılarla kaplı olan bu mübarek yerin genişliği 22 m. Uzunluğu ise 15 m.' dir. (N e mutlu burada namaz kılmak nasip olanlara)
• Burada namaz kılıp dua ettikten sonra uzun süre oturmayıp, diğer hacılara da fırsat tanımak bir insanlık görevidir.
MİNBER
• Bilindiği üzere Efendimiz Aleyhisselam ilk zamanlar mescitte sahabi efendilerimizle konuşurken veyahut hutbe okurken bir hurma kütüğüne dayanırdı. Fakat cemaat kalabalıklaşınca ses arkalara gitmiyor ve kendisi de görünmüyordu. Bu problemi çözmek için bir minber yapmayı teklif ettiler. O da kabul buyurdu ve üç basamaklı bir minber yapıldı. Ancak; yeni minber yapılınca hurma kütüğünün bir çocuk gibi ağlaması ve Efendimiz Aleyhisselam'ın onu teselli etmesi çok meşhurdur. Bumucizeyi bir çok sahabi rivayet etmiştir.
• Meşhur Hasan Basri Hazretleri, bu mucizevi hadiseyi şakirtlerine ders verdiği vakit ağlardı ve derdi ki; "Ağaç Resulü Ekrem Aleyhisselam meyil ve iştiyak gösteriyor. Sizler daha ziyade iştiyaka ve meyle müstahaksınız."
• Efendimiz Aleyhisselam üç basamaklı minberin üçüncü basamağına oturuyordu.' Ebubekir ikinci basamağına oturdu. Hazreti Ömer ise birinci basamağa oturuyordu
SULTAN SULEYMAN MİHRABI
• Bu mihrap Efendimiz Aleyhisselam mihrabının sağ tarafında üçüncü direğin yanındadır. Mescidi Nebevi'nin şeyhi Doğan Şeyh tarafından 1456 yılında inşa ettirilmiş ve Hanefi bir imam tayin edilmiştir. Bu yüzden Hanefi mihrabı diye de bilinir. Önceleri her mezhep mensupları namazlarını ayrı cemaatlerle kılarlardı.
• Kanuni Sultan Süleyman, 1532 yılında bu mihrabı siyah ve beyaz mermerlerle süsledi ve bundan sonra Süleyman Mihrabı olarak anılır oldu. Kitabe arkasında yazılıdır.
TEHECCÜD MİHRABI
• Şu anda yerinde bulunmayan ve tahta dolap haline getirilip, Kur'an dolabı olarak kullanılan mihraptan bahsedilmektedir. Bu mihrap Efendimiz Aleyhisselam’ın gece namazlarını kıldığı yerdir. Bu yüzden Teheccüd Mihrabı olarak bilinir.
SUFFE ESHABI
• Hicretin ikinci yılında yapılmıştır. Hicret edenlerden Medine'de akrabası olmayanlar, Mescidi Nebevi'ye sığınırlardı.
• Efendimiz onların ihtiyaçlarıyla bizzat ilgilenirdi. Efendimizden çok istifade ettikleri için ilim ve araştırma ehli idiler.
RAVZANIN SÜTUNLARI
1. KOKULU SÜTUN - ÜSTUVANETUL MUHALLAKA
•Bu sütun Efendimiz Aleyhisselam’ın ayrılığına dayanamayıp, ağlayan hurma kütüğünün yerine konmuştur.
•Bu sütun Mihrab-ı Nebi'ye kıble cihetinden yapışık olan sütundur. Üzerinde Arapça olarak: "HAZİHİ ÜSTUVANETÜL MUHALLAKA" yazar.
•Bu sütuna Mushaf Sütunu da denir. Sahabi Efendilerimiz bunun önünden namaz kılmaya gayret ederlerdi.
2. AİŞE SÜTUNU
Bu sütün minber tarafından üçüncü, Kıble tarafından üçüncü, Kabri Şerif tarafından da üçüncü sütundur. Aişe validemiz yerini tayin ve tespit ettiği için onun adını taşır. Üzerinde Arapça; "HAZİHİ ÜSTUVANETÜL AİŞE" yazar.
3. VUFUD SÜTUNU
Bu sütun da Hücre-i Saadet' in parmaklıklarına yapışıktır. Kuzeyden Hares Sütununun arkasına düşer.
Üzerinde Arapça; "HAZİHİ ÜSTUVANETÜL VÜFUD" Yazar.
Vüfud, dışardan gelen heyetler anlamındadır.
Efendimiz Aleyhisselam yabancı heyetleri burada kabul ederdi.
4. SERİR SÜTUNU
Tövbe Sütununun Doğusundaki sütundur. Hücre-i Saadetin parmaklıklarına yapışıktır.
Üzerinde Arapça; "HAZİHİ USTÜVANETUS SERİR” yazılıdır.
Serir, karyola anlamındadır. İtikaf zamanları Efendimiz Aleyhisselam karyolasını buraya koyduğundan bu isim verilmiştir. Burası Efendimiz Aleyhisselam'ın evi ile mescidinin tam ortasındadır.
5. MAHRES - HARRS SÜTUNU
Kuzeyden Serir Sütununun arkasına düşmektedir. Üzerinde Arapça;
"HAZIHI USTINANETUL MAHRES" Yazar. Mahres denmesinin sebebi; Efendimiz Aleyhisselam’ın korumaları bu sütünün dibinde otururlardı. Hazreti Ali'nin evine yakın bir yerde bulunduğu için Ali Sütunu da denir.
6. EBU LÜBABE SÜTUNU
Tövbe sütunu da denir. Minber tarafından dördüncü, Kabr-i şerif tarafından ikinci, Kıble tarafından ise üçüncü sütundur.
Bu ismi taşıması Ebü Lübabe'nin işlediği bir hatadan dolayı kendisini bu sütuna bağlayarak "Allah beni affedinceye kadar burada kalacağım" demesinden ve orada tövbe etmesinden dolayıdır.
Enfal Suresi 27. Ayet, Ebu Lübabe hakkında nazil olmuştur.
Bu sütunun bir başka önemi, Efendimiz Aleyhisselam’ın kabrinin, hatta başının hizasında olmasından dolayıdır.
Dostları ilə paylaş: |