MehmednasûHÎ



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə8/46
tarix17.11.2018
ölçüsü1,16 Mb.
#82884
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   46

MEHMED PAŞA, KARAMAM 103

MEHMED PAŞA, KATIRCIOĞLU 104

MEHMED PAŞA, LALA 105

MEHMED PAŞA, MUHSİNZÂDE 106

MEHMED PAŞA, PÎRÎ 107

MEHMED PAŞA, RUM 108

MEHMED PAŞA, SOKULLU 109

MEHMED PAŞA CAMİİ 110

MEHMED PAŞA KÜLLİYESİ

Amasya'da XV. yüzyılın sonlarında inşa edilen külliye.

Amasya'da Yeşilırmak yakınında Meh­med Paşa mahallesindedir. Banisi. Sultan II. Bayezid'in veziri ve Şehzade Ahmed'in lalası olan Hızır Paşazade Mehmed Paşadır (ö. 900/1495). Caminin cümle kapısı üzerinde yer alan sülüs hattıyla yazılmış iki satırlık Arapça kitabeden anlaşıldığına göre inşası 891 yılı Muharreminde (Ocak 1486) tamamlanmıştır. Bu kapının sağında (batı yönünde) bulunan yan kapı üze­rindeki ta'lik yazılı dört satırlık kitabe, Mahmud Beyzade Mehmed Bey tarafın­dan yaptırılan 1280 (1863-64) yılındaki bir onarımı, cümle kapısının solundaki (doğu yönünde) ikinci yan kapı üzerindeki sülüs hattıyla yazılan dört satırlık diğer bir kita­be ise 15 Şaban 1236(18 Mayıs 1821) ta­rihindeki bir başka tamiratı belgelemek­tedir. 1939 yılındaki depremde harap olan cami ve türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

Cami, medrese, imaret, türbe, tabhâ-ne, zaviye, çeşme ve hazîreden meydana gelen külliyeden günümüze sadece cami, buna bağlı ve tabhâne olması muhtemel kanat mekânlarla türbe ulaşabilmiştir. Zâviyeli (tabhâneli) yapılar grubunda de­ğerlendirilen cami tamamen kesme taş­tan inşa edilmiş olup harim kısmı 8,70 x 8,60 m. boyutlarındadır. Köşeleri tromp-lu kubbesi onikigen bir kasnağın üzerine oturur. Kubbenin içi çok renkli kalem işle­riyle süslüdür. Mermerden yapılmış mih­rabı beş kenarlı ve üzeri beş sıra kavsara-li basit bir niştir. Fakat yine mermerden olan minberi gerçek bir sanat eseridir. Neredeyse bütün yüzeyi alçak kabartma olarak girift rûmîler ve arabesklerle be­zenen minberin Arap tarzı kemerlere sa­hip köşkünün üzerinde bir soğan kubbe-cikyer alır. Minber kapısının kıvrık dallar­la bezeli bir sövesi olup kapısı sivri ke­merlidir. Bu kapı Âyetü'l-kürsî'nin yazılı olduğu dikdörtgen bir pano ile taçlandı-rılmıştır. Caminin harim kısmında on adet pencere bulunmaktadır. Taçkapısı ileriye doğru taşkınlık gösteren, ince silmeler ve zarif kum saatleriyle görünümü zengin­leştirilmiş bir profile sahiptir. Bunun iki yan duvarına altı kenarlı mihrabiye nişleri açılmış, basık kemerli kapısı ve inşa kita­besi yuvarlak kemerli derin bir niş içine alınmıştır. Ahşap işçiliğinin önemli örnek­lerinden sayılabilecek olan kapı kanatları halen Amasya Müzesi'ndedir. Orijinal pen­cere kanatlarının da aynı kalitede olduğu Gabriel'in kitabında yer alan bir fotoğ­raftan anlaşılmaktadır.111 Kanat mekânları­na geçişi sağlayan kapıların da aslında pencere olarak tasarlanmış olması muh­temeldir.

Harime iki yandan (doğu ve batı) birer kapı ile bağlı olan ikişer mekân kare planlı olup (minarenin bulunduğu mekân hariç) üzerleri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülüdür. Bunlardan iki uçta yer alan odalar ocaklı ve dolaplıdır. Harim ve yan­lardaki tabhâne odalarının önlerini boy­dan boya kaplayan bir son cemaat yeri vardır (33,37 m.). Sekizgen kesitli yedi mermer sütuna ve son cemaat duvarına dayanan. nöbetleşe kırmızı - beyaz çift renkli taşlardan meydana gelen yuvarlak kemerler son cemaat yerinin örtüsünü taşır. Caminin kapısının üzerine rastlayan kısım beşik tonozla, diğer kısımlar kas-naksız birer kubbe ile örtülüdür. Sütun başlıkları bütün yüzlerinde rozet ve ka­baralarla bezelidir. Caminin minaresi sağ­da, son cemaat yeri duvarı ve tabhâne mekânlarından birinin arasına gömül­müştür. Onaltıgen gövdeli taş minare tek şerefelidir. Son cemaat yerinin önünde ana eksenin üzerinde yer alan şadırvan sekizgen havuzlu ve sekiz sütun üzerine çatı örtülüdür. Bu yapılar grubu doğuda türbe ile son bulmaktadır.

Caminin zemininden 0,80 m. kadar yükseltilmiş bir platform üzerinde inşa edilen türbe 4,60 x 3,85 m. boyutlarında, sekizgen kasnak üzerine sekiz dilimli bir kubbe ile örtülüdür. Sivri kemerli kapısı kuzeyde olup doğu cephesi geniş kemer­li bir açıklık halindedir. Türbenin içindeki lahit kitâbesizdir. Mehmed Paşa'nın me­zarı türbenin dışında kapının önündeki ikinci mezardır; ilk mezar Mehmed Pa-şa'nın babası Hızır Paşa'ya, üçüncü sıra­daki mezar ise Habib Karamânî'ye aittir. Bu türbenin çevresinde oluşan nazirenin doğu yönünde çevre duvarına dışarıdan bitişik konumda sivri kemerli, yalın gö­rünüşlü bir çeşme bulunuyordu. Albert Gabriel'in kitabındaki bir fotoğraf vasıta­sıyla 112 varlığından haber­dar olunan çeşme günümüzde mevcut değildir.

Şadırvan avlusunun kenarında bulun­ması gereken medrese ve imaret yana­rak yok olduğundan mimarileri hakkında bilgi edinilememektedir. Hüseyin Hüsâ-meddin Yasar'ın verdiği bilgiye göre ca­minin güneyinde yol üzerinde bulunan tekke Halveti şeyhlerinden Habib Karamânî adına 890 (1485) yılında inşa edil­miştir.113

Bibliyografya :

Amasya Târihi, I, 168-169, 242, 307-308, 313; İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitabeler, İstan­bul 1345/ 1927, I, 126, 168-169; A. Gabriel, Monuments turc d'Anatolia, Paris 1934,11, 42-43, şekil 23, İv. VII/ 1-2; Türkiye'de Vakıf Abi­deler ue Eski Eserler, Ankara 1972,1, 227-232; M. Orhan Bayrak, Türkiye Tarihi Yerler Kılavu­zu, İstanbul 1982, s. 37-38; Yüksel, Osmanlı Mi­marîsi V, s. 39-44, rs. 62-70, şekil 19; Hüseyin Menç, Tarih İçinde Amasya, Ankara 2000, s. 202-204; Semavi Eyice, "İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zâ­viyeli Camiler", İFM, sy. 21 (1963), s. 1-80. Ebru Kararana



MEHMED RAİF, DAVUTPAŞALI

(1863-1917) İstanbul tarihine dair eserleri olan müellif.

İstanbul'da doğdu. Babası, 1877-1878 Türk- Rus Savaşı'nda şehid düşen Yüz­başı Mehmed Emin Efendi'dir. İbtidâîve rüşdiyeyi İstanbul'da okudu, idâdîyeye Şam'da devam etti; ardından İstanbul'da Mekteb-i Harbiyye'yi bitirdi. 1882'de piya­de mülâzım-ı sânîsi olarak 3. Kolordu'da göreve başladı. 1885'te Halep Askerî Rüş-diyesi'nde coğrafya ve 1888'de İstanbul'­da Kuleli Askerî İdâdîsi'nde beden eğiti­mi öğretmenliği yaptı. Bu okulda yirmi yılı aşkın bir süre tarih, kitabet ve mantık dersleri verdi. 1896 Türk-Yunan savaşına katılan Mehmed Râif 1908'de Dördüncü Ordu Nizamiye Alayı bölük kumandanlı­ğında, 1909'da Muş'ta 16. Liva kuman­danlığında bulundu. 1912'de Balkan Sa-vaşı'na 91. Piyade Alayı kumandanı ola­rak katıldı. Savaşın ardından sağlık duru­munun elverişsizliği yüzünden emekliye ayrıldı. Mehmed Râif Bey 8 Şubat 1917 tarihinde vefat etti ve Yedikule dışındaki aile kabristanına defnedildi. Yazdığı eser­ler ve görevlerindeki başarılarından dolayı kendisine Osmânî ve Mecîdî nişanla-rıyla gümüş liyakat ve Yunan savaşı ma­dalyaları verilmiştir. Arapça, Farsça ve Fransızca biliyordu. Bursalı Mehmed Tâ-hir'in yazdığına göre Nakşibendî tarika-tındandı. Oğlu Hakkı Râif Ayyıldızda (ö. 1969) asker olarak yetişerek tuğgeneral­liğe kadar yükselmiştir.

Eserleri. 1. Mir'ât-ı İstanbul (İstanbul 1314). İki cilt olarak tasarlanan eserin yalnız 1. cildi Boğaziçi ve Havalisi alt başlığı İle basılmış, II. cildi müsvedde ha­linde kalmıştır. Bugün kütüphanelerde rastlanan Mir'ât-ı İstanbul nüshalarının hepsinde baskı tarihi 1314 (1896) olup muharriri Kolağası Mehmed Râif olarak gösterilmiştir. Halbuki ele geçen bir baş­ka nüshanın baskı tarihi 1316'dır (1898) ve yazarları Kolağası Mehmed Râif ile Kolağası Ahmed Bahri şeklinde kayıtlıdır. Metinlerde bir değişiklik göze çarpmasa da iki nüshanın önsözlerinin ifadeleri bir­birinden farklıdır. Eserin içinde levhalar halinde yer alan çok az sayıda resim ara­sında şunlar yer almaktadır: Rumelihisa­rı, Boğaziçi'nde bir dalyan, Kâğıthane de­resinde kayıklar, Haydarpaşa İskelesi, Ha­liç, Kurbağalıdere Tren Köprüsü, Üsküdar İskelesi, Fenerbahçe Burnu, Büyükada, Heybeliada Deniz Okulu. Oğlu Hakkı Râif Mehmed Râif'in Mir'ât-ı İstanbul adlı eserinin 1316 (1898) tarihli baskısının ic kapağı ile Musavver

Paşa'nın bildirdiğine göre Mehmed Râif Bey şehri adım adım gezerek tarihî eserle­rin kitabelerini okumuş, suretlerini alarak on yıl çalışmak suretiyle eserini hazırla­mıştır. I. ciltte Kadıköy ve çevresinden başlayarak Üsküdar, Boğaziçi'nin Anado­lu yakasındaki Osmanlı devri Türk eser­leri ve mezarlıkları, bunlardaki kitabeler verilmekte, Karadeniz tarafından itibaren Rumeli yakasındaki eserlere geçilmekte, arkasından Beyoğlu ve Galata'daki eser­ler ele alınmaktadır. Râif Bey yapıların tarihçelerini yazarken Hüseyin Ayvansa-râyTnin Hadîkatü'l-cevûmi'ım tekrar­lar. Fakat onun verdiği metni yapı kitabe­lerinin kopyalarını yazmak suretiyle tamamlar. Eserin değerini arttıran bir hu­sus da Hadîkatü'l-cevâmi'ın kaleme alınışından sonra inşa edilen camilerle burada bulunmayan çeşitli vakıf eserleri ve kamu yapılarına ait kitabelerin de ki­tapta yer almasıdır. II. ciltte esas İstan­bul'un tarihî yarımadası üzerinde durula­rak buradaki eserlerin kitabeleri derlen­miştir. Baskısına 1327r.'de (1911) girişildi-ği tesbit edilen bu cildin Mehmed Râif ile Halil Rüşdü tarafından hazırlanan takdim sayfasında Mir'ât-ı İstanbul'un bu cildi­nin fasikül halinde basılmasına başlandı­ğı bildirilmektedir. Kırk sekiz sayfa tutan üç fasikülü satışa çıkarılan eserin bası­mına devam edilmemiştir. Mevcut fasi-küllerde İstanbul hakkında genel bilgi verilmiş. Osmanlı tarihi ve Sultan I. Mahmud'a kadar padişahların kronolojileri özetlenerek her birinin pek başarılı sayı­lamayacak çizgi resimlerine de yer veril­miştir. I. cilde göre oldukça düzensizlik gösteren II. cildin yazma nüshasında bir­çok eksik ve başka eserlerden a/inma kitabe kopyalanyla birlikte gereksiz bazı bölümlere de rastlanmaktadır. Bu cildin müsveddesi, Râif Bey'in basılmamış di­ğer kitaplarıyla birlikte Türk Tarih Kuru­mu tarafından satın alınmış, kurum üyesi Cavit Baysun tarafından incelenmiş, an­cak üzerinde biraz daha çalışılması gerek­tiği gerekçesiyle kuruma iade edilmiştir. Eserin her iki cildi Latin harflerine çev­rilerek 1994 veya 1995'te basılmak üze­re Kültür Bakanlığı'na teslim edilmişse de bugüne kadar yayımlanmamıştır. Son olarak Günay Kut ile Hatice Aynur, bilhas­sa kitabe metinlerinde düzeltmeler ya­parak eseri Latin harfleriyle yayımlamaya girişmişler, I. cildin Anadolu yakası bölü­münü dipnotlar ve düzeltmelerle ilmî esaslara uygun biçimde neşretmişlerdir (İstanbul 1996). 2. Topkapı Saray-ı Hü­mâyûnu ve Parkının Tarihi (İstanbul 1332), Sultanahmed Parkı ve Âsâr-ı Atîkası (İstanbul 1332). Müellifin vefa­tından az önce "Âsâr-ı Atîka Külliyatının bir ve ikinci kitapları olarak yayımlanmış olup bunlarda şehrin bu tarihî iki merke­zindeki eski eserler üzerinde durularak yapıların kitabelerinin kopyaları verilmek­tedir. İkinci eserin bir bölümü İstanbul surları hakkındadır.114 Ayrıca için­de Çemberlitaş, Kıztaşı gibi başka bölüm­ler de yer almaktadır.

Mehmed Râif Bey'in basılmış ilk eser­leri edebî mahiyette küçük kitaplardır: Nükât-ı Edebiyye(İstanbul 307),Hâtırât-ı Eslâf (1310), Kitabhâne-i Edeb (3 313), Mi'yârü'l-efkâr (1316). Bunlar­dan son ikisi Mehmed Emin ile beraber hazırlanmıştır. Sonradan yayımlanan Yüz Sene Yaşamak Çarelerini de (istanbul 1332) Mehmed Cemil adında bir arkadaşı ile birlikte Fransızca'dan çevirmiştir. Mü­ellifin dört eserinin ise basılmadan kaldığı bilinmektedir. Bunlar Heyâkü-i Kemâ-lât yahutÂbide-i însâniyyet, Feth-iCemi-i Şerîfeye Tahvil Olunan Kendisve İstanbul'un Ahvâl-i Kadîme-i Temed­dün ve Ümranı adlarını taşımaktadır.


Bibliyografya :

Mehmed Râif, Mir'ât-ı İstanbul 1: Asya Yaka­sı (haz. Günay Kut- Hatice Aynur}, İstanbul 1996; Osmanlı Müellifleri, III, 62-63; Babinger. GOW, s. 400, nr. 370; a.mlf. (Üçok), s. 434-435; a.mlf., "Quellen zur Osmanischen Künstlergeshichte", JAK, 1(1924), s. 35, nct9;Gövsa. Türk Meşhur­ları, s. 311; Hikmet Turhan Dağlıoğlu, "İstan­bul Bibliyografyası", YT.sy. 64(1938), s. 129; Günay Kut - Hatice Jtynur, "Mir'ât-ı İstanbul Üzerine", MÜTAD.sy. 5 (1989), s. 271-282; Se­mavi Eyice, "Mehmed Râif', DBİsLA, V, 362-363 [maddenin yazımında Râif Bey'in oğlu Hak­kı Râif Ayyıldız'ın verdiği notlardan faydalanıl-mıştır). Semavi Evice




Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin