MektûBÂt tercemesi



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə71/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   135

182

YÜZSEKSENİKİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, molla Sâlih-i Külâbîye yazılmışdır. Vesveselerden şikâyet eden Sahâbîye karşı buyurulan Hadîs-i şerîf açıklanmakdadır:

Birkaç kişi oturmuşduk. Vesvese ve kuruntu üzerinde konuşuluyordu. Bu arada, bir Hadîs-i şerîf okundu. Eshâb-ı kirâmdan birkaçı, kötü düşüncelerden, vesveselerden şikâyet etmişdi. Resûl “aleyhisselâm” bunlara, (Bu vesveseler, îmânın olgun olmasındandır) buyurmuşdu. Bu Hadîs-i şerîfin ma’nâsını düşünürken, hâtırıma şöyle geldi: Îmânın olgun olması, yakînin çok olmasındandır. Yakînin çok olması da, çok yakın olanlardadır. Kalb ve üstündeki latîfeler, Allahü teâlâya ne kadar çok yakın olurlarsa, îmân ve yakîn de çok olur. Bedene bağlılık da, o kadar az olur. Bu zemân, bedene vesveseler çok gelir. Uygun olmıyan vesveseler hâsıl olur. Görülüyor ki, kötü vesveselerin gelmesine sebeb îmânın kâmil olmasıdır. Nihâyetde olanlarda, uygunsuz vesveseler ne kadar çok olursa, îmânlarının o kadar çok olgun olduğunu gösterir. Çünki îmân kâmil olunca, latîfelerin en latîfleri, bedenden o kadar çok sıyrılır. Sıyrıldıkca, bağları gevşedikce, beden boşalır. Bulanmağa, kararmağa başlar. Böylece kötü düşünceler, vesveseler artar. Başlangıçda ve yolda olanlar, böyle değildir. Bunların vesveseleri zararlıdır, zehrdir. Kalb, rûh hastalıklarını artdırır. Bunu iyi anlamak lâzımdır. Bu bilgiler, bu fakîrin ince bilgilerindendir. Allahü teâlâ, doğru yolda olanlara ve Mu-hammed aleyhisselâmın izinde gidenlere selâmet versin!



Gel kardeşim, inkâr etme, kıl insâf!

Kıymetli ömrünü eyleme isrâf!

Kalbini nefsin arzûsundan koru,

Dışın gibi için dahî olsun sâf!

-221-

183

YÜZSEKSENÜÇÜNCÜ MEKTÛB


Bu mektûb, molla Ma’sûm-i Kâbilîye yazılmışdır. Nasîhat vermekdedir:

Allahü teâlâ, Muhammed Mustafânın “aleyhisselâm” nûrlu yolunda ilerlemek nasîb etsin! Büsbütün kendine bağlasın! Çeşidli bağlılıkların ve dağınık düşüncelerin kaplaması, kalbinizin büyüklere olan bağlılığını gevşetmez sanıyorum. Siz yine, düşüncelerinizin dağılmasını önlemeğe çalışınız! Böylece kalbe sirâyet etmelerini önlemiş olursunuz. Matlûba kavuşmağı durduramasınlar. Dünyânın ve dünyâda olanların, ne kıymetleri vardır ki, insan bunları ele geçirmek için, kıymetli ömrünü tüketmiş olsun! Hâlinizi bildiriniz. Gaflet uykusu, ne zemâna kadar sürecek? Fârisî beyt tercemesi:



Ey İnsan! Evin, tarlan, bak sana zindân olmuş!

ardında koşdukların hep, sana düşman olmuş!

Ölmeden önce, âhırete yarayan birşey yaparsan, ne güzel! Yoksa işin harâbdır! Kalbini temizliyecek şeylerin kıymetini bilmeli. Bunları yapmağı engelleyenlerin düşmân olduğunu anlamalıdır. Fârisî beyt tercemesi:



Allah sevgisinden başka, her ne güzelse,

zehrdir cânına billâh, şeker de olsa!

Resûlün vazîfesi, ancak haber vermekdir. Vesselâm!


184

YÜZSEKSENDÖRDÜNCÜ MEKTÛB


 Bu mektûb, Kılıncullaha yazılmışdır. Peygamberlerin efendisine “sallallahü teâlâ aleyhi ve aleyhim ve sellem” uymağı övmekdedir:

Sevgili ve akllı oğlumun kıymetli mektûbu geldi. Sevgi ve saygı ile ya-zılmış olduğu anlaşılarak bizi sevindirdi. Allahü teâlâ, size, râzı olduğu işleri yapmak nasîb eylesin!

Yavrum! Kıyâmetde işe yarayacak olan şey, islâmiyyetin sâhibinin gösterdiği yolda yürümekdir “aleyhissalâtü vesselâm”. Hâller, kendinden geçmeler, ilmler, ma’rifetler, işâretler ve kerâmetler, bu yolda iken hâsıl olurlarsa, çok iyidir ve büyük ni’metdirler. Bu yoldan sapık iken hâsıl olurlarsa, harâblıkdır, istidrâcdır, felâkete sebeb olurlar. Tesavvuf büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” öldükden sonra, rü’yâda gördüler. (Nasılsın?) diye sordular. Cüneyd hazretleri, cevâb olarak buyurdu ki, (İlm, ma’rifet dolu sözlerimin hiç fâidesi olmadı. İşâretleri, kıymetli bilgileri bana yaramadı. Bir gece yarısı kıldığım iki rek’at nemâz, imdâdıma yetişdi).

Herşeyden önce, Muhammed aleyhisselâma ve Onun dört halîfesine uymak lâzımdır. Sözlerde, işlerde ve inanmakda islâmiyyetden ayrılmamağa çok dikkat etmelidir. Bunlara uymak, yümün ve bereketdir. Ya’nî, hep iyiliklere kavuşdurur. İslâmiyyetden ayrılmak ise, insanı utandırır ve felâ-



-222-

kete götürür. Gönderdiğiniz kitâbın birkaç yerini okudum. İyi göründü. Fe-kat, kitâb yazmakdan önce yapılacak dahâ mühim işler var. Önce, onları yapmak, dahâ uygun ve dahâ iyi olur. Vesselâm.


185

YÜZSEKSENBEŞİNCİ MEKTÛB


Bu mektûb, Mensûr-i Araba yazılmışdır. Kalbin selâmeti bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ sizi, Muhammed aleyhisselâmın islâmiyyeti yolunda bulundursun! Bütün kuvvetinizle, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için, çalışmanızı nasîb eylesin! Bize ve size “kaddesallahü teâlâ esrârehümel’azîz” lâzım olan şey, kalbi, Allahdan başka şeylere düşkün olmakdan kurtarmakdır. Kalbin bu kurtuluşu da, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşeyi düşünmemekle olur. Bir insan, eğer bin sene yaşamış olsa, kalbinden hiçbirşey geçmez. Çünki kalb, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmuşdur. Fârisî mısra’ tercemesi:



İş budur. Bundan başka, herşey hiçdir!

Mevlânâ Fâzıl Serhendî, hizmetinizde bulunmakdadır. Babası Serhenddedir. İhtiyâr hâlinde, oğlunu görmekle sevinmek istiyor. Buna kavuşabilmesi için, bu fakîri aracı yapmakdadır. Emr, sizindir. Dahâ doğrusu, herşey Allahü teâlânın emrindedir. Vesselâm.



Buna fânî dünyâ derler,

durmayıp dâim döner

,Âdemoğlu, bir fenerdir,

nihâyet birgün söner.

186

YÜZSEKSENALTINCI MEKTÛB


 Bu mektûb, Kâbil müftîsi hâce Abdürrahmâna yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeye uymağı, bid’atlerden kaçınmağı istemekdedir:

Allahü teâlâya ağlıyarak, sızlıyarak ve Ona sığınarak ve güvenerek yalvarıyorum ki, bu fakîri ve ona bağlı olanları, bid’at olan işleri yapmakdan korusun ve bid’atlerin güzel ve fâideli görünmelerine aldanmakdan muhâfaza buyursun! Seçilmiş olanların, sevilenlerin efendisi, en üstünü hâtırı için bu düâyı kabûl eylesin! (Bid’at) demek, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında ve Onun dört halîfesi zemânlarında bulunmayıp da, din-de sonradan meydâna çıkan şeylere denir. Bid’atleri ikiye ayırmışlar: (Ha-sene) [güzel] ve (Seyyie) [kötü]. Resûlullahın ve dört halîfesinin zemânlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydâna çıkan ve bir sünnetin unutulmasına sebeb olmıyan güzel şeylere, (Hasene) demişlerdir. Sünneti ortadan kaldıran bid’ate de, (Seyyie) demişlerdir. Bu fakîr, bu bid’atlerin hiçbirinde güzellik ve parlaklık görmüyorum. Yalnız karanlık ve bulanıklık duyuyorum. Eğer bugün, kalbler kararmış olduğundan, bid’at sâhibinin işleri iyi ve güzel görülürse de, yarın kıyâmet günü, kalbler uyandığı zemân,



-223-

bunların zarar ve pişmânlıkdan başka bir netîce vermedikleri görülecekdir. Fârisî beyt tercemesi:



Ciğeri yakan düşünceden, gözüme uyku girmedi,

acabâ o sevgilim, geceyi kiminle geçirdi?

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bizim dînimizde yapılan her yenilik, her reform fenâdır, atılmalıdır). Atılması lâzım olan şeyin neresi güzel olur? Bir Hadîs-i şerîfde buyurdu ki: (Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed aleyhisselâmın gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, bu yolda yapılan değişikliklerdir. Bid’atlerin hepsi dalâletdir, sapıklıkdır). Başka bir Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâ’at ediniz! Ben öldükden sonra gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zemân, benim ve halîfelerimin yolumuza sarılınız! Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız! Çünki, bu yeni şeylerin hepsi bid’atdir. Bid’atlerin hepsi dalâletdir, doğru yoldan ayrılmakdır) buyuruldu. Dinde yapılan her değişiklik bid’at olunca ve her bid’at, dalâlet olunca, bid’atlerin hangisine güzel denilebilir? Bu Hadîs-i şerîflerden anlaşılıyor ki, her bid’at sünneti ortadan kaldırmakdadır. Bid’atlerin, bir kısmı kaldırır, bir kısmı kaldırmaz demek, pek yanlışdır. Görülüyor ki, bid’atlerin hepsi seyyiedir, kötüdür. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İnsanlar, ortaya bir bid’at çıkarırlarsa, Allahü teâlâ, buna karşılık bir sünneti yok eder. Sünnete yapışmak, ortaya bid’at çıkarmakdan iyidir). Hassân bin Sâbitin bildirdiği Hadîs-i şerîfde, (Bir millet, dinlerinde bir bid’at yaparsa, Allahü teâlâ, buna benzeyen bir sünneti yok eder. Kıyâmete kadar bir dahâ geri getirmez) buyuruldu.

Âlimlerimizin hasene dedikleri bid’atlerden bir kısmına dikkat edilirse, sünneti yok etmekde oldukları görülmekdedir. Meselâ, meyyiti kefenlerken, ölünün başına sarık sarmağa (Bid’at-i hasene) demişler. İyi düşünülürse, bu bid’at, sünneti bozmakdadır. Çünki kefende sünnet, üç parça olmasıdır. Sarık dördüncü oluyor. Sünneti değişdiriyor. Değişdirmek, yok etmek demekdir. Âlimler, sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmak güzel olur demiş. Hâlbuki, iki kürek arasına sarkıtmak sünnetdir. Bu bid’at de, sünneti, açıkca yok ediyor. Bunun gibi âlimler, nemâzda, kalb ile niyyet etmekle berâber, ağız ile de söylemek müstehab olur demişdir. Hâlbuki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în-i ızâmın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” söz ile niyyet etdikleri, ne kuvvetli bir haber ile, ne de za’îf bir haber ile bizlere hiç ulaşmamışdır. İkâmet okununca hemen (Allahü ekber) diyerek nemâza dururlardı. Bunun için, ağız ile niyyet etmek bid’at oluyor. Bu bid’ate hasene demişlerdir. Hâlbuki anlıyorum ki, bu bid’at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünki ağız ile niyyet etmek câiz olunca, çok kimse, yalnız ağızla niyyet ederek kalb ile niyyet etmediklerinden hiç korkmuyorlar. Böylece, nemâzın farzlarından biri olan kalb ile niyyet ya-pılmıyor. Bu farz yok oluyor. Nemâz kabûl olmuyor. Bunlar gibi dahâ nice bid’atler, reformlar, herhangi bir bakımdan olsa bile, sünnetden fazla oluyorlar. Bu ziyâdelik, sünneti değişdirmek demekdir. Değişiklik ise, yok etmek demekdir.

-224-

O hâlde, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine birşey katmamalı ve Onun Eshâb-ı kirâmına “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” uymalıdır. Çünki, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, gökdeki yıldızlar gibidir. Herhangi birine uyan se’âdete kavuşur.

[İbni Âbidîn diyor ki, (Nemâza başlarken niyyet etmenin farz olduğu sözbirliği ile bildirildi. Niyyet, yalnız kalb ile olur. Yalnız söz ile niyyet etmek bid’atdir. Kalb ile niyyet edenin, şübheden, vesveseden kurtulmak için, söz ile de niyyet etmesi câizdir.)]

Kıyâs ve ictihâd, bid’at değildirler. Çünki bunlar, (Nusûs)un, ya’nî âyetlerin ma’nâlarını meydâna çıkarmakdadırlar. Bu ma’nâlara başka birşey eklemezler. (Ey akl sâhibleri! İyi anlayınız!) meâlindeki âyet-i kerîme, kıyâs ve ictihâdı emr etmekdedir.



Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin