MektûBÂt tercemesi



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə51/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   135

115

YÜZONBEŞİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, molla Abdülhak-ı Dehlevîye “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Gitdiğimiz yolun yedi basamak olduğu bildirilmekdedir:

Fârisî mısra’ tercemesi:



Her ne olursa olsun, dostdan konuşmak dahâ tatlı!

Bizim gitmekde olduğumuz yol, yedi adımdır. İki adımı (Âlem-i halk)dadır. Ya’nî, madde âleminde, ölçü âlemindedir. Beş adımı (Âlem-i emr)dedir. Ya’nî maddesiz, ölçüsüz âlemdedir. Âlem-i emrde olan birinci adım atılınca, (Tecellî-yi ef’âl) hâsıl olur. İkinci adımda, (Tecellî-yi sıfat) hâsıl olur. Üçüncü adımda, (Tecelliyât-i zâtiyye) hâsıl olmağa başlar. Sonra ve dahâ sonra, ilerledikçe, bu tecellîler artar. Tesavvuf yolunda ilerliyenler, bu sözlerimizin ne demek olduğunu dahâ iyi anlar. Bütün bu ni’metlere, ancak geçmişlerin ve geleceklerin en üstününün “aleyhi minessalevâti ekmelühâ ve minettehıyyâti efdalühâ” yolunda, izinde gitmekle kavuşulabilir. Bu yol, iki adımdır, diyenler de vardır. Bunlar, (Âlem-i halk) için birinci adım, (Âlem-i emr) için ikinci adım demişlerdir. İşi kolay anlatmak için, sözü kısaltmışlardır. İşin doğrusu, Allahü teâlânın yardımı ile, yukarıda bildirdiğimizdir.


116

YÜZONALTINCI MEKTÛB


 Bu mektûb, molla Abdülvâhid-i Lâhorîye yazılmışdır. Kalbin selâmeti, mâ-sivâyı unutmakda olduğu bildirilmekdedir:

Kıymetli kardeşimin mektûbu geldi. Kalbin selâmeti için yazdıklarınız anlaşıldı. Evet, kalbin selâmeti, onun mâ-sivâyı unutmasına bağlıdır. Öyle ki, zorla hâtırlatmak isteseler, hâtırlayamamalıdır. [Allahü teâlâdan baş-



-165-

ka herşeye, ya’nî mahlûkların hepsine (Mâ-sivâ) denir.] Bu hâle (Fenâ-i kalb) denir. Bu yolun birinci basamağı, bu Fenâya kavuşmakdır. Bu Fenâ vilâyet derecelerine kavuşulacağının müjdecisidir. Sâlikler, yaradılışlarındaki uygunluklara göre, çeşidli derecelere yükselirler. Çok yükselmek istemeli, bunun için çok çalışmalıdır. Çocuklar gibi, yolda önüne çıkan kozalaklara, cam parçalarına bağlanıp kalmamalıdır. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, yüksek şeylere kavuşmak istiyenleri sever) buyuruldu. Dünyâ işleri ile çok uğraşmakda, dünyâ işlerine gönül bağlamak korkusu vardır. Kalbin selâmete kavuşmasına da sakın aldanmayınız! Yine geri dönebilir. Dünyâ işleri ile, elden geldiği kadar az uğraşınız ki, dünyâya gönül bağlamak tehlükesine düşmeyesiniz! Dünyâya düşkün olmak felâketinden Allahü teâlâya sığınırız. Dünyâya gönül bağlamamış olan fakîr bir çöpcü, gönlünü dünyâya kapdırmış olan koltukdaki zenginden katkat dahâ kıymetlidir. Birkaç günlük yaşamakda dünyâya gönül vermemek, hiçbirşeye düşkün olmamak için çok uğraşınız! Dünyâya düşkün olmakdan ve dünyâya düşkün olanlardan, aslandan kaçmakdan dahâ çok kaçmalıdır.


117

YÜZONYEDİNCİ MEKTÛB


Bu mektûb, molla Yâr Muhammed Kadîm-i Bedahşîye yazılmışdır. Başlangıcda, kalb hisse bağlıdır. Sona varınca, bu bağlılığın kalmadığı bildirilmekdedir:

Mevlânâ Yâr Muhammed bizi unutmamış. Kalb, çok zemân his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, kalbden de uzak olur. Hadîs-i şerîfde, (Göz görmeyince, gönülden de uzak olur) buyuruldu. Bu Hadîs-i şerîf, kalbin duygu organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermekdedir. Tesavvuf yolunun nihâyetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Hisden uzak olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, tesavvuf büyükleri, başlangıçda ve yolda olanların, olgun şeyhin ya-nından ayrılmalarına izn vermemişlerdir. (Birşeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır!). Bu söze uyarak bulunduğunuz yolu değişdirmeyiniz! Uygunsuz kimselerle arkadaşlık etmekden, elden geldiği kadar sakınınız! Meyân şeyh Müzzemmilin yanınıza gelmesini, se’âdete kavuşmanızın başlangıcı biliniz! Onun sohbetinde, yanında bulunmağı büyük ni’met biliniz! Vaktlerinizin çoğunu onun yanında geçiriniz! Çünki kendisi, ele az geçen ni’metlerdendir. Vesselâm!

[Kabrdeki Velîden feyz almanın çok güç olduğu, bu mektûbdan da anlaşılmakdadır].

118

YÜZONSEKİZİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, molla Kâsım Alî Bedahşîye yazılmışdır. Allah adamlarına dil uzatmanın felâket olduğunu bildirmekdedir:

Bizi sevenlerden mevlânâ Kâsım Alînin yolladığı mektûb geldi. İçindekiler anlaşıldı. Câsiye sûresi onbeşinci âyetinde meâlen, (İyi iş yapan, ken-



-166-

dine iyilik etmiş olur. Kötülük yapan da, kendine etmiş olur) buyuruldu. Hâce Abdüllah-i Ensârî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Yâ Rabbî! Her kimi kovmak istersen, bizim üzerimize saldırtırsın!) buyurdu. Fârisî beyt tercemesi:

Korkarım ki, derdlilere gülenler,

Tard olurlar, îmânı gayb ederler.

Hak teâlâ, bütün müslimânları, bu fakîrlere inanmamakdan ve onlara lâf atmakdan korusun! İnsanların efendisi hurmetine “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” bu düâmızı kabûl buyursun! Âmîn.


119

YÜZONDOKUZUNCU MEKTÛB


 Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân Bedahşîye yazılmışdır. Olgun olan bir büyüğün sohbetinde bulunmağı övmekdedir:

Mîr hazretlerinin kıymetli mektûbu geldi. Bu yol, aklın ermediği, şaşırdığı bir yoldur. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimseye deli denilmedikçe, îmânı tâm olmaz) buyuruldu. Aklı başından gidince, çoluk çocuğun işlerini bırakır. Şunun bunun düşüncesini unutur. Kalbin cem’iyyetine [temizliğine] kavuşur. Dünyâya olan bu soğukluk, sizin yaratılışınızda vardır. Fekat, bitmez tükenmez olaylar bunu örtmüşdür. Ne yapalım, bu ayrılıkda çok ilgisizlik hâsıl olduğu anlaşılıyor. Bunu hemen düzeltmelidir. Bu güçsüzlüğü güç olarak düşününüz! Kendinizi bu ayrılıkdan kurtarınız! Allah adamlarının toparlanması, başkalarının toparlanmaları gibi değildir. Başkalarının toparlanmasına yarayan şeyler bunların dağılmasına sebeb olur. Başkalarının dağılmasına sebeb olan şeyleri yaparak, kendinizi toparlayınız! Eğer başkalarının topluluğunda, bunlarda cem’ıyyet hâsıl olursa, bu cem’ıyyetden korkmalıdır. Bunun zararından kurtulmak için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Kendini, başkalarının hâlleri ile ölçmemelidir. Çünki, sona varmadan önce olan mertebelerin hepsi çeşidli derecelerde birer noksânlıkdırlar. Fârisî mısra’ tercemesi:



Dostun ayrılığı, az olsa da, az değildir!

Tesavvuf büyükleri, sona gelmiyen kimselere, tesavvufu öğretmek için izn vermişlerdir. Behâüddîn-i Buhârî “kaddesallahü teâlâ sirreh”, Ya’kûb-i Çerhîye tarîkatı öğretdikden ve birkaç konak ilerletdikden sonra, (Ey Ya’kûb! Bizden sana gelenleri, sen de başkalarına ulaşdır) demişdi. Böyle olmakla berâber, kendisinden sonra, Alâ’üddînin hizmetinde bulunmasını ona emr buyurmuşdu. Kazancının çoğuna, Hâce Alâ’üddîn hazretlerinin “kuddise sirruh” hizmetinde kavuşmuşdu. Bunun içindir ki, mevlânâ Abdürrahmân Câmî’ “kuddise sirruh”, (Nefehât) kitâbında, Ya’kûb-i Çerhîyi önce hâce Alâ’üddînin mürîdleri arasında saymakda, ikinci olarak da hâce Nakşibend hazretlerine bağlamakdadır. Sözün kısası, bu gönül dağınıklığının ilâcı, gönlünü Allahü teâlâya vermiş olanların sohbetidir. Böyle olduğu çok çok bildirilmişdir.

Mevlânâ Muhammed Sıddîkın, fakîrler sohbetini bırakarak, ücretle as-

-167-

kere gitdiği işitildi. Yazıklar olsun, binlerle yazıklar olsun! Bir kimseyi en yüksek makâmdan, en aşağıya düşürmelerine yazıklar olsun! Askerlikde, gönlünü yâ toparlıyabilir veyâ toparlıyamaz. Toparlıyabilirse fenâdır. Eğer toparlıyamazsa, dahâ fenâdır. Yâ Rabbî! Bizlere, doğru yolu gösterdikden sonra, kalbimizi kaydırma! Sonsuz rahmetinden bizlere serp! İyilik ya-pan ancak sensin. Vesselâm.



Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin