MektûBÂt tercemesi



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə86/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   135

222

İKİYÜZYİRMİİKİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, hâce Muhammed Eşref-i Kâbilîye yazılmışdır. Vilâyetde kendini kusûrlu görmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Yâ Rabbî! Bizleri, beğendiğin işleri yapmağa kavuşdur. Önce gelenlerin ve sonra geleceklerin en üstünü hurmetine “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” bizleri sana hep itâ’at edenlerden eyle! Büyüklerden biri bu-



-274-

yuruyor ki, (Sözünün eri olan mürîd şöyledir ki, sol omuzundaki melek, yirmi sene içinde, yazacak birşey bulmaz). Bu, kusûrları çok, pek muhtâc olan [İmâm-ı Rabbânî hazretleri] kendimi iyi anlıyorum ki, sağ omuzumdaki me-lek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamışdır. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. İçimden geleni söylüyorum. Yine iyi anlıyorum ki, firenk kâfiri, kendimden katkat dahâ iyidir. Eğer sorsalar, cevâbını verebilirim. Yine iyi anlıyorum ki, hatâlarla, kusûrlarla çevrilmişim ve günâhlarımın altında ezilmişim. Yapdığım ibâdetleri, iyilikleri, sol omuzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omuzumdaki melek, hep yazmakdadır. Sağ omuzumdaki ise işsiz, boş durmakdadır. Sağdaki amel defterim bomboşdur. Soldaki ise, dolu ve simsiyâh olmuş. Ümmîdim yalnız Allahın rahmetindedir. Ancak Onun magfiretine sığınıyorum. (Allahümme magfiretüke evsa’u min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî) düâsını kendime tâm uygun görüyorum ki, (Yâ Rabbî! Magfiretin, benim günâhlarımdan dahâ genişdir. Rahmetin, bence, amelimden dahâ ümmîd vericidir) demekdir. Şaşılacak şeydir ki, yüksek derecelerde, durmadan gelen feyzler, ni’metler, bu kusûrları görmeğe yardım ediyorlar. Aybları görmek kuvvetini artdırıyorlar. (Ucb), ya’nî kendini beğenmek yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde, (Tevâzu’), aşağı gönüllülük yolunu açıyorlar. Bu ân içinde, hem vilâyetin en yüksek derecesini ihsân ediyorlar, hem de, kendini kusûrlu görmeği sağlıyorlar. Ne kadar çok yükselirse, kendini

o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek, kendini çok aşağı görmeğe sebeb oluyor. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar. Eğer, bunun içyüzünü anlamış olsalar, inanırlar.

Süâl: Birbirine uymıyan iki şeyin birarada bulunması nasıl oluyor? Birbirinin tersi olan iki şeyden birinin bulunması, ötekinin bulunmasına nasıl sebeb olmakdadır?

Cevâb: İki zıd şeyin bir arada bulunmaması, aynı zemânda, aynı yerde bulunamaması demekdir. Yukarıda söylenilende ise, yerler başkadır. Âlem-i emrin latîfeleri yukarı yükselmekde, Âlem-i halk ise aşağı inmekdedir. İnsan-ı kâmilin latîfeleri, ne kadar çok yükselirse, Âlem-i halkdan o kadar çok uzaklaşırlar. Bu uzaklaşma da, Âlem-i halkın çok alçalmasına sebeb olur. Âlem-i halk, çok alçalınca, sâlik o kadar çok tatsız olur. Ayblarını, kusûrlarını görmesi artar. Bunun içindir ki, geri dönmüş olan büyükler, başlangıcda duydukları ve yolun sonunda elden kaçırmış oldukları lezzetlerin, yine gelmesini isterler. Yine bunun içindir ki, (Ârif), ya’nî yolun sonuna varmış olan, firenk kâfirini kendinden dahâ iyi bilir. Çünki, kâfirin Âlem-i emri ile âlem-i halkı karışık olduğundan, nûrlu görünür. Ârifde bu karışıklık kalmadığı için, kendini yalnız Âlem-i halk olarak görür.

Bu ise, başdan başa bulanık ve karanlıkdır. Âlem-i emrin latîfeleri geri gelince, artık Âlem-i halka karışmazlar. Başlangıçda olduğu gibi birleşmezler.

Kardeşim hâce Muhammed Tâhir ile gönderdiğiniz mektûb geldi. Râbıtanın hâsıl olması büyük bir ni’metdir. Uzakda iken de bağlılığın tâm olduğunu göstermekdedir. Buluşuncaya kadar, gönüllerin bir olmasını sağlayınız! Bununla berâber, buluşmağa çalışınız. Çünki ni’metin hepsi, ancak bir arada olunca ele geçer. Veysel Karânî “rahmetullahi aleyh” gönlü ol-

-275-

duğu hâlde, yanında olmadığı için, yanında olanlardan en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevâbı gibi olamadı. Hiçbir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! Vesselâm.


223

İKİYÜZYİRMİÜÇÜNCÜ MEKTÛB


Bu mektûb, hâce Cemâleddîn Hüseyn-i Külâbîye yazılmışdır. Hâllerini ve rü’yâlarını bildirmesini istemekdedir:

Kardeşim hâce Cemâleddîn-i Hüseyn, çok zemândan beri, hâllerini bildirmedi. İşitmediniz mi, Kübreviyye tarîkatinin büyükleri “rahmetullahi aleyhim ecma’în”, hâllerini ve rü’yâlarını üç gün içinde şeyhine bildirmiyen mürîdi cezâlandırırlar. Bir dahâ böyle yapmasını önlerler. Olan oldu; bir dahâ olmasa iyi olur. Hâsıl olan herşeyi yazınız! Kıymetli kardeşimin ora-ya gelmesini büyük ni’met sayınız! Hizmet etmek ve gönlünü kazanmak için çok çalışınız! Onun mubârek sohbetinin kıymetini biliniz! Fârisî mısra’ tercemesi:



Aranılan hazîneyi gösterdim sana!

Vesselâm.


224

İKİYÜZYİRMİDÖRDÜNCÜ MEKTÛB


Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân-ı Bedahşîye yazılmışdır. Edebleri gözetmek, fakre ve isteklere kavuşamamağa sabr etmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Kıymetli kardeşim seyyid mîr Muhammed Nu’mânın mubârek mektûbu geldi. Başında yazılı olanları ve kuruntu, sıkıntı bildiren yerleri anlaşıldı. Birçokları size, zemânın en akıllısıdır diyormuş. Kendisinden vazgeçemiyeceğiniz, görüşmeyi kesemiyeceğiniz kimselerle aranızda böyle sözler olmasını önliyemezsiniz! Böyle şeyler söylendiği için, gönlümüzün size karşı bulanacağını, incineceğimizi düşünmeyiniz! Nerde kaldı ki, kalbimiz kırılmış olsun. Bize hep iyi görünmekdesiniz. Hatâlarınız gözümüze çarpmıyor. Hiç üzülmeyiniz! Bizim de üzüleceğimizi sanmayınız! Kalbimizde size karşı hiçbir kırıklık yokdur. Niçin kırılalım? Ortada kalb kıracak hiçbirşey yokdur. İnsanlık dolayısı ile, unutarak, şaşırarak yapılan şeyler, göze görünmez. İncinmeği hâtırdan çıkararak, tarîkati öğretmeğe ve talebeye fâideli olmağa çalışınız! İstihâre yapılmasını istemek, bu işi kuvvetlendirmek içindir. Yoksa, gevşetmek için değildir. Mel’ûn şeytân ve kötü nefs gibi iki düşmân, pusuda beklemekdedirler. Bunun için titiz ve önem vererek davranmalıyız! Aldatarak yoldan sapdırmaması için uyanık olmalıyız! Kötülükleri süsleyerek güzel göstermelerine aldanmamalıyız! Büyükler buyuruyor ki, mel’ûn iblîs ibâdet yolundan ve nasîhat yapdırarak insanı aldatırsa bundan kurtulmak çok güç olur. Bunun için her ân Allahü teâlâya sığınmalıyız! Ona boyun bükmeliyiz! Düşmanın bizi bu yoldan yıkma-



-276-

ması için, kırık kalble ve göz yaşı ile Hak teâlâya yalvarmalıyız! İnsanları sonsuz se’âdete kavuşdurmak en iyi işdir. Bundan da vaz geçmemelidir. Bu yolda hem çalışmalı, hem de istidrâc olmaması için Hak teâlâya yalvarmalıdır.

Fakr, ihtiyâc ve isteklerine kavuşmamak, bu yolun zînetidir ve dünyâ ve âhıretin efendisine benzemekdir “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”. Hak teâlâ, çok merhametli ve ihsânı bol olduğundan, kullarının rızkına kefîl olmuşdur. Ya’nî kendi üzerine almışdır. Bizi ve sizi bu düşünceden kurtarmışdır. Evde bulunanların sayısı çok ise rızkı çok gönderir. Biz kullar, bütün düşüncemizi, bütün gücümüzü Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmak için kullanacağız. Evdekilerin yükünü Onun ihsânına bırakacağız. Buluşduğumuz zemân bunun üzerinde dahâ konuşuruz.

Sizin yanınızdan gelenlerden işitdiğimize göre, size karşı üzüntülü olduğumuzu, dahâ hâlâ düşünüyormuşsunuz. Bu sebeble çok üzülüyormuşsunuz. Bunun için tekrâr ve kuvvetle bildiriyorum ki, böyle düşünmekden vaz geçiniz.

Molla Yâr Muhammed Kadîme nasîhat ve va’z olarak yazdıklarımızı uygun bulmamış olacak ki; cevâb yazmadı. Hattâ, bu yüzden düâ bile göndermedi. Belki bundan üzülecekdir. Bu fakîre bağlı olanlardan biri yanlış, bozuk bir şey yapınca, bu kendisine bildirilmezse ve yanlışları doğrulardan ay-rılmazsa, vazîfe yapılmış olmaz ve âhıretde sorulunca altından kalkılamaz. Ona söyleyiniz. Fârisî beyt tercemesi:

Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana,

Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına.

Yol göstermek, insanları Hak teâlâya çağırmak makâmıdır. Çok yüksek bir makâmdır. (İnsanların arasında şeyh, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) Hadîs-i şerîfdir. Câhil, âciz kimselerin bu yüksek makâmda ne işi vardır. Fârisî beyt tercemesi:



Her dilenci, olur mu bir kahramân,

Nerde sivrisinek, nerde Süleymân?

Yol göstermek için, talebenin hâllerini, makâmlarını ayrı ayrı, inceden inceye bilmek lâzımdır. Müşâhedelerin, tecellîlerin hakîkatini anlamak ve keşflere, ilhâmlara kavuşmuş olmak ve rü’yâların ta’bîrlerini anlamak lâzımdır. Böyle kâmil olmayanlar bu yüksek makâma yakışmaz. Böyle olmakla berâber, bu yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” yol göstermek makâmına yetişmeyen birine ba’zı fâideleri düşünerek, izn verirler. Yolculuğu öğretmek için vazîfe verirler. Onların hâllerini ve rü’yâlarını teftîş eder. İzni verenin, izn verilene nasîhat etmesi, çok ihtiyâtlı hareket etmesini söylemesi ve tehlükeli olan yerleri göstermesi ve kendisinin dahâ bu makâma yaklaşmamış olduğunu bildirmesi lâzımdır. Kendisinin noksân olduğunu, çok sıkı olarak anlatmalıdır. Bu hakîkatleri ona bildirmezse, vazîfesini yapmamış olur. Eğer sözleri ona ağır gelirse, yıkılmasına sebeb olur. Çünki Allahü teâlânın rızâsı, rehberin rızâsına bağlıdır. Allahü teâlânın beğenmemesi de, rehberin beğenmemesine bağlıdır. Ne büyük belâdır ki, ayrıl-



-277-

manın kötülüğü nerelere varıyor. Ayrılırsa, acabâ nereye sığınacak. Eğer Allah göstermesin böyle bir düşünceye yakalandı ise, kendisine söyleyiniz ki, hemen tevbe ve istigfâr etsin! Böyle büyük belâlara ve tehlükelere düşmemesi için, Allahü teâlâya yalvarsın! Allahü teâlâya çok hamd ve şükr olsun ki, sevdiklerimizin saygısızlıkları ve sıkıntı vermeleri, gönlümüze hiç toz kondurmamakda ve bizi üzmemekdedir. Bizim hâlimizi ve durumumuzu, kıymetli kardeşim mevlânâ Muhammed Sâlih “rahmetullahi aleyh” sizlere uzun uzadıya anlatacakdır. İyi anlaşılmayan yerleri kendisinden sorarsınız. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm olsun” aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”!



Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin