MelâMİYİZ İman islam ne demektiR



Yüklə 389,31 Kb.
səhifə4/9
tarix04.11.2017
ölçüsü389,31 Kb.
#30632
1   2   3   4   5   6   7   8   9

              İNŞİRAH SURESİ SOHBETİ

Ayet 1-Elem neşrahleke sadrek ( biz sizin sadrını yarmadıkmı) buyuruluyor. Sadır göğüs demektir. Göğüsün yarılması bizlerin bildiği gibi,ameliyat bıçağı ile kanlı ve bıçaklı yarma değildir.günümüzde mürşidi kamillerin telkinat ve sohbetleriyle, bıçaksız ve kansız olarak inanan kardeşlerimizin, cehalet ve nisbiyet pisliklerinden temizlenmesidir. Kamiller telkinatlarıyla saliklerin gönüllerindeki kötülük yapan damarlarını çıkarıp, devamlı iyilik yapan damarları onun yerine koyar. Bir salik, mürşide gelmezden evvel, vücüt kabının darlığından mütevellit halk ile haktan habersiz olduğu için mutlaka gönlünün açılmasına ihtiyaç vardır. fena mertebelerindeki ameliyat sonunda saliklerin vücudu kalmadığı için ,hakka ve halka hicaplıdır. Ne zaman hakkın vücudunu giydi,kul olarak sadrının yarıldığının hitabına, işte o zaman muhatap oldu. Kulluğunu giymeyen bir kişi bu hitaba muhatap olamaz. Bir insanda iki yön vardır.1- cin yönü . o kişi daima süfliyet tarafına meyyal olduğu için kötülükler onu bırakmaz.2- Melek yönü .melek yönü galip gelirse ,o kişinin iyiliğe, doğruluğa meyyallığı vardır. İşte sadrın yarılması ile kişiye.melek kuvveleri olan iyilik ve doğruluk fiilleri hakim olur. Ayet 2-3-Ve vedana anke vizrekellezi enkada zahrek ( senin belini büken yükünü hafifletib kaldırmadıkmı. )Burada insanın belini büken yük ,kişinin kendi nisbiyet varlıklarıdır. Kamilin telkinatı ile bu varlıklar giderilir. Yerine hakkın varlığı kalır. la havle vela kuvvete illa billah kuvvet ve kudret Allahındır. Biz yaptıklarımızdan sorumluyuz. Fakat Allah yaptığından sorumlu değildir. Çünkü mülkünde başka bir Allah yokki, bunu neden yaptın desin. Onun için belimizi büken yüküde kamil mazharından bizlerden kaldırmış oluyor. Ayet 4- ve refana leke zikrek ( biz senin zikrini yükseltmedikmi.) bu hitabı peygamberimize yorumlarsak,güne 5 defa ezanı muhammediye okunduğunda daima Allahla beraber ismi anılmakta ve semaya yükselmektedir. Bizler için de ,cenabı hakkı kemalatıyla açığa çıkarmak ve tavsilatı Muhammediliğin kesret alemindeki zatını idrak etmek yücelik değilmidir. Ayet 5-fe inne meal usri yüsren


( bir güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.). demekki gerçeği arayıp bulasıya kadar, elbette müşkület çekmekteyiz. Kamili bulduktan sonra vasılı illallah olmak kolaylaşıyor. O seni zahmetsiz vahdaniyet zevki ile zevklendiriyor. Ayet 6- inne meal usri yüsra ( ikinci bir defada güçlüğün yanında bir kolaylık vardır.) işte bir insan vasılı illallah olduktan sonra yani hakla beraber olduktan sonra, tekrar halka dönmesi lazımdır. çünkü Allah,Allahlığını kimseye vermez. İşte güç olanda budur. Onun için seyri süluk ikidir. birincisi, halktan hakka vuslattır. İkincisi, haktan halka tenezzül edip kulluğa dönmektir. Bu her babayiğidin harcı değildir. Bu çok güçtür. Kulluğa döndüğünde iş kolaylaşır. Ayet 7-feiza ferağte fensab şimdi kulluktan hakka ve haktan kulluğa vuslat olan iki seyrini tamamlayınca ikisini birleştirerek tevhid yolunda daim ol. Cenabı hakkın vahdet ve kesret tecellilerini tevhid yaparak kişinin yaşama geçmesidir. Bu yaşam içersindede: Ayet 8- ve ila rabbike ferğab ( Rabbına daima rağbet et). Buyurulmaktadır. Zerreden kürreye kadar,bu kesret alemindeki tavsilatı Muhammediyede ki tecellileri zevk et.onunla daim ol. Evvela kulmu Allaha rağbet eder, yoksa Allahmı kuluna rağbet eder. Cenabı Allah hidayet etmeyince hiç bir kimse yüzünü rabbına döndüremez. şu halde evvela rabbımız bizlere rağbet edecek, bizde o zaman rabbımıza rağbet etmiş oluyoruz. Yalnız Allah alimdir bizler ise malumuz. Onun için Allah malumuyetimiz nisbetinde bizlere rağbet etmiş oluyor.Bizler rabbımıza nakısiyet içinde malum isek o zaman rabbımızda bize o kadar rağbet eder. Görüldüğü gibi inşirah suresi tevhid de meratibi ilahiyenin başından sonuna kadar bütün makamların bizlere tecellilerini anlatmaktadır. Tevhid yapıp rabbımızı tanımadan rağbet olmuyor. Yoksa yapılan taklidi oluyor.cenabı Allah cümle ümmeti muhammedi mürşidi kamil mazharından bıçaksız ve kansız göğüslerini yararak cehalet hastalığından kurtarsın. Zikirlerimizide pekleştirerek vahdet ve kesret kaf dağlarının zorluklarını kolaylaştırarak tevhid ovasında mutluluk ve saadet meyvalarını yemek nasip etsin amin.

                                              1. BÖLÜMÜN SONU



 

YASİN SÛRESİNİN TAŞIDIĞI SIR

Yasını şerif kuranı kerimin kalbidir. Çünkü cenabı Allah : ya nida dır. Sin ise insanı kamildir. Ey insan diyerek hitabına başlayıp,Ya sin vel kuranil hakim ey insan sen hikmetle dolu bir kuransın. Diyerek onun altı sahife halinde izahını yapıyor. Bu altı sahife den ibaret olunan ikiz kuranın, insan olduğunu söyliyor. Çünkü Allah c.c. bu alemi altı günde yarattı. ayetinin manası, senin ve benim gibi surette insan, siyrette hayvan olan bizlerin 6 meratip tahsilinden sonra insan olarak yaratılabileceğimizi söyliyor. Dikkat edilecek olursa yasini şerifin birinci sahifesinde,cenabı hakkın bütün fiil ve işlerindeki muhtariyetinden, ve kimlere azab ve kimlere mükafatlar ihsan edeceğinden bahsediyor. Yasinin ikinci sahifesinde,sıfatların mefsufunun kendisi olması hasabiyle antakya ahalisine iki peygamber gönderdiğini onu üçüncu bir peygamberle takviye ettiğini, bu peygamberlere inanan, Habibi, neccar, gibilerini, mükafatlandırdığını, inanmayanların ise açıklı azapla helak olduklarını bildiriyor. Bu peygamberleri birisi Tenzih peygamberi İsa a.s. birisi Teşbih peygamberi Musa a.s. biriside Tevhit peygamberi hz. Muhammed a.s. olsa gerektir. Üçünçü sahifede de vücudlarını kendilerine nisbet edip ,kendilerine gönderilen peygamber veya kamillere tabi olmayanların helak oluşunu tabi olan kavimlerinde vücudun vücudullah olmasi nedeniyle gönül arzlarında,bol,bol rahmetler yağdırarak nimetlere sahip olduklarını, pınarlarından gözeler patlatarak hayat ihsan ettiğinden bahsetmektedir. Dördücü sahifede, cenabı hakkın vahdaniyet deryasında, kabirlerinden kalktıklarında,  inanmayanların çeşitli azaplarını, inananların ise cemalullaha mashar olduklarını, herkezin onun huzurunda toplanacağını bildirmekle, bizlere makamı cemi bildirmektedir. Beşinci sahifede, mutluluğa kavuşanların cenabı hakkın bir nidası olarak selam bahşedilmekte, zahir ve batın hakkın mevcudiyeti bizlere hz. cem mertebesi zevkiyle sunulmaktadır. Altıncı sahifede,evvel,ahir, zahir, batın idrakı ile kavseyin mertebesinden peygamber veya insanı kamil masharlarından, kün fe yekün,ol demekle olduğunu söylemektedir. Çünkü peygamber veya insanı kamil resimlerinden her türlü emri veren sohbeti yapan cenabı haktır. İşte yasini şerif bizlere meratibi ilahiye mertebelerinde 6 makamda insani kamil tahsilinin olduğunu,bu zevke sahip olanların canlı bir kuran olduğunu söyliyor. Bu kişiler bu kainatın ana sutunlarıdır. Bu kişiler kuranın kalbi olan canlı yasindırler.Zira tabiatta bir çekirdek düşünün ,bu çekirdek içinde ağaçın bütün dal ve yaprakları mevcuttur. Fakat toprağa atılıp yetiştirilmedikten sonra, meydana gelmez. Aynen onun gibi, en üstün bir biçimde yarattım dediği insanı kamildede, bu 18 bin alem dediğimiz kainat ağacının bütün gövde dal ve yaprakları mevcuttur. Bunun zuhura gelmesi için Rahman olan Allah, 6 günde bu canlı kuranı yaratmıştır. Yani 6 meratibi ilahiye tahsilinde bunu göstermiş, ve zevk ettiğinde, insanliğini laikiyle bulmuş olacaktır. Yasıni şerifin taşıdığı mana ,insanda bu alemin kalbi durumunda oluşudur.çünkü Allah insanı kamili, bu alemin Ruhu kılmıştır. Zat,sıfat ve fiillerden ibaret bulunan cenabı hakkın varlığının bütün yüce vasıflarını nefsinde toplamış bir örnek olan ademin yaradılışı hakkında,şüphesiz Allah ademi kendi sureti üzerine halk etti buyurulmazdı.( Allahın sureti sıfatlarıdır). Dikkat edilecek olursa, yasının başındaki üç ayet bütün 6 sahifedeki tüm olayların çekirdeğini ifade etmektedir. Kuranın bütün surelerinin başındaki 1-2-3 ünçü ayetler o surenin tümünün özetini bizlere şifre olak vermektedir. Mesela: fatiha suresindeki birinci ayet, besmeleyi şerif. fatiha suresinin özetidir.cenabı hakkın ahadiyetinde gizli olan besmeleyi şerifin sırrı elhamdülüllahi rabbil alemin den, veladdaline kadar 6 ayette şerh edilmiştir. Bakara suresindeki,birinci ayet, elif,lam,mim ,ve diğer bütün surelerin başlarındaki müteşabih ayetler böyledir. Bir çekirdeğin yüceliğini şifre olarak, ortaya koyduktan sonra, o sırrın sahife,sahife izahına geçilmiş halidir. Dikkatle bu 6 sahife halinde yazılan yasini şerifin incelediğimizde, insanın 6 sahifede yazılan nefis kitabının olduğu anlaşılır. Buda insanı kamilden okunub tahsil etmekle mümkündür. Yoksa manasını bilmeden arabi harflerle okunan ve ezberlenen yasini ,ölülere okumak veya ölülerin arkasından 41 yasin diye tabir edilen kadınlarımızın toplanarak okudukları yasınlerin tevhidde hiçmi hiç yeri olmadığı görülmektedir. 70-80 sene manasını bilmeden okuduğumuz o yasinlere harcadığımız zamanları,onun manasını anlamak için bir bilenden öğrenmiş olsak ,milyonlarca kere fazla ecir elde etmiş oluruz. Malesef insanı kamillerimize yeterli inanamadiğimiz için her nedense bir türlü eski alişkanlıklarımızı bırakmak istemiyoruz. Bu halimizde bizleri bir adım ileriye götürmiyor. Yasın okumaktan gaye, bir insanı kamil olan Mürşide gidip, 6 sahife halinde bizlere nefis kitabımızı okutan ve öğreten, 6 makamda zuhuratını gösteren, meratibi ilahiyeyi tahsil etmekten ibarettir. Peki kadınlar arasında ne için 41 yasin okunmakta dır. Elbette bu sözde tevhid ehlinin söylediği bir söz olabilir. Fakat toplum bu sözü 41 adet yasin okunması olarak yanlış anlamış ve öyle uygulamaktadır. Tevhidde, 40 demek, 10 duygu ile ( 5 zahir ve 5 batın) dördüncü tevhid mertebesine,kendi mazharında, bir olan Allahın vahdet zevkine sahip olan sin sahibi olur demektir. Ayrıca 41 yasin okunma tabirinin birkaç zevki manasınıda verelim. İnsanda 4 anasırı unsuriye vardır. Bunun sırrını zahir ve batın beş duygumuzla, gönlümüzde dördün birliği ile zevk edebilirsek, buda 41 yasin okuma olur. Ayrıca ,kalp sahipleri ;evvel,ahir,zahir,batın tecellilerine vakıftırlar.bunlarında ,zahir ve batın duyguları ile bir olan cenabı hakkı zevk etmeleri 41 yasin okumaları olur. Manevi vücut .hafi,ruh,nefis,kalp ve sırdır. Sır olan cenabı hakkın ahadiyetinden zuhur eden tecellileri evvela kalbe,sonra nefse,sonra ruha, sonra hafiye zuhur ettiğini zevk edenin o olduğunu bilenlerde 41 yasini okumuş olurlar. Yoksa 41 adet okunacak demek değildir. Ölülere okunmasıda yanlıştır. Senin bu vücut kabirindeki olan ruhunun biraz evvel izah ettiğimiz şekilde, faydalanması ve azab görmemesi için okunması emredilmektedir. Yoksa toprak altındaki ölüye değil. Ey kardeşim, sen hak ve hakikattan ölü olan yiyen, içen, gezen ,surette canlı siyrette ölüsün. İşte sana fayda sağlamak için yasın şerifin anlamını bilerek oku. O zaman sana sonsuz faydalar sağlıyacaktır. Yoksa manasını bilmeden okuduğun yasin taklitten ibarettir. Görmüyormusun yasin 83 ayetten ibarettir. Biraz ibretle bakarsak:muhiddini arabi hz.lerinin : yasin 83 ayettir. Oda sekiz sıfatı subutiye ile, Allahın mukayyet olan ademde, üç tecellisinin idrakından ibarettir.buyurmuşlardır. bizlerde taklitten vaz geçerek aslını öğrenmeye başlamalıyız. Taklit bize fayda vermez. Cenabı Allah bütün kardeşlerime manasını bilerek ve yaşayarak canlı birer yasin olduğumuzu idrak ettirsin. Amin.

MEŞİYETİ İLAHİYE NEDİR

Meşiyet : Cenab-ı hakkın bir şeyin her neye istidadı varsa onu dileyip yapmasıdır. Kurani kerimin maide suresi ayet 1-şüphesiz Allah her ne dilerse onu hükmeder buyurulmuştur. cenabı Allah, ilmi ezeliyesinde bir şeyi murat ettiği zaman ,ilminden iradesine ,iradesinden kudretiyle açığa çıkarır. Onun için bütün işlerin,görünmesi meşiyeti ilahiye iledir. Bu tecellilerin üçü fail,yani yapan üçüde kabil yani mazharların istidatlarındaki kabullenişleriyle zuhur eder. Fail de:1-ilim 2-irade 3-tekvin den ibarettir. İlimle bilinen bir iş,iradesi ile murad edilip,kudretiyle tekvin olan yaratıcılık,halk edicilik fiilleriyle açığa çıkar. Buna kuranı kerim nahl suresi ayet 40: biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona ol demekten ibarettir. Oda oluverir Buyurulmuştur. Fakat cenabı Allah ol diye emir verdikleri varlıkların istidat ve kabullenişlerindeki üç hasleti bilip gördükten sonra,ol demektedir. Yoksa istidadında olmayan mazharlara ol emrini vermez. Bu kabil olan mazharlardada, kabullene bilme istidatlarının bilinmesi için üç haslet vardır.

1 - Zaman

2 - Mekan

3 - İhvan

Yani mazharlar bir kişi ilmiyle meyva yetiştirmesini bilse, kışın onu elde edemez. Çünkü zaman olan mevsim ona musait değildir. İkinci haslet olan mekanında olması lazımdır. Günümüzde seralarda naylon çadırlarla sıcaklık,ve mevsim özellikleri meydana getirilmektedir. Fakat üçünçü haslet,mazharların bu saydığımız zaman ve mekanlara uyumsuzluğu mevcutsa,yine cenabı Allah ol emrini vermiyor.onun için cenabı Allahın fail olarak ilmini iradesine, iradesininde kudretiyle halk etmesi, halk edilecek olan işin hangi mazhardan zuhuru gerekli ise, onun içinde zaman,mekan ve ihvan üçlemesiyle (buna üçleme sırrı denir) sebebler meydana gelince meydana gelmiş olur. Yalnız bu meşiyetin zuhuru,kudretin icadı olarak değişmesi mümkündur. Fakat fiiller yolu ile mümkün değildir. Çünkü Allah yaptığı işlerde mecbur değildir. Sebebler bir araya gelince fiiller meydana gelir. Cenabı Allahın hanği mazharında ne şekilde bir tecellisi varsa, biz onun mahiyetini ve halini o zuhuratla bilir ve görürüz. Ve ona görede hareket ederiz.



            ZÜLKARNEYN A.S. KİMDİR

Kurani kerim kehf suresi ayet 83 den 98 e kadar ayeti kerimelerde bahsedilen nebilerden birisidir.


Doğu ve batı ülkelerinide emrinde tuttuğu için zülkarneyn denmiştır. Bu ayetler müteşabih ayet olduğu için bu ifadelerin tevilata ihtiyacı vardır. Her ne kadar zahir olarak garb ve şarka hükmettiğini söyliyorsakta,bu gün zülkarneyn ler varmıdır. Kimlerdir. Onu tanımak ve bu ayetlerden istifade ederek yaşama geçebilmemiz için ,vücut ülkemizde onun yerini bulmamız ve zevk etmemiz gerekmezmi. Enfus ve afakta zülkarneyn a.s. ın doğuya ve batıya gitmesi nedir. Üçünçü bir yola gitmesi nedir. Oradaki halkın yecüc ve mecüc lerden şikayet etmesi nedir. Oradaki halk zülkarney in himmetiyle yecüc ve mecücten nasıl kurtulmuşlardır. Günümüzde yecüc ve mecüc varmıdır. Varsa bizler bunlardan nasıl kurtulmalıyız. İşte bu soruların cevaplarını ,bu kıssaya vakıfiyetle bilmemiz mümkün olacaktır. Günümüzde zülkarneyn ler kalp sahibi olan insanı kamillerdir. Onlar hem sıfatlar alemi olan beden arzına, hemde ruh arzına hükümdarlık yapmaktadırlar. Evvela nefisle yapılan ameller ülkesi beden arzına giderek ordaki halka, hak ve hakikatı anlatıyor. Çünkü orası güneşin battığı ,yani ruh güneşinin batın olduğu yerdir. Sonra doğuya giderek,oradaki ahaliyi üryan bulmuş. Ve onlarada ayni şeyleri anlatmıştır. Doğu ise, vahdaniyet yeri olduğu için ruhun birlik zevkine sahip olmaları nedeniyle, bazı kaidelere itibar etmek istemediler. Zira hakkın sarhoşu olmuşlardı.şeriat elbiseleri olmadığı için bunlar üryan yani çıblaktılar. Sonra üçünçü bir yola giderek orada yecüc ve mecücten şikayet eden bir topluluk buldu. Onlar zülkarneyn a.s. dan yardım isteyerek,bize yardım et. Bizim sabahtan akşama kadar kazandığımız her şeyimizi yecüc ve mecüc denilen bu varlıklar yiyip bitiriyor.size üçrette ödeyelim dediler. Zülkarneyn a.s. da onlara, ben hiç bir ücret istemem benim ücretimi cenabı hak verir.sizler bana yardımci olursanız bende sizileri onlardan kurtarırım dedi. Halkın ellerindeki ne kadar demir ve bakıları varsa, bir meydanlıkta toplayarak onları ateşladi. Demir ve bakılar eriyince çin setti gibi bir set yaparak, onları yecüc ve mecücten kurtardı. İşte günümüzdeki insanı kamillerde, batınımız olan nefis ülkesine giderek,teşbih tecellilerini öğretmekte,doğumuz olan ruh ülkesine giderekte, tenzih tecellilerini öğretmektedir. Üçünçü bir yol olan ,halkı daima rahatsız eden yecüc ve mecüc varlıklarının bulunduğu esfeli safilin olan avamın ülkesine gitti. Avam,ilim ve irfaniyetsiz olarak ne kadar ibadet ve taat yapsalarda onların enfusundaki vehim ve hayal gibi,yecüc ve mecücten kurtulmaları,yani ihlasa ermeleri mümkün değildir. Onun için mutlaka bir mürşidi kamile ihtiyaçları vardır. Afaktada avamın kendi varlıklarını hakka vermiş olan tevhid ehlinden rahatsız oldukları malumdur. Çünkü yunus emre bir ilahisinde bir sinek kartalı aldı vurdu yere,bende gördüm tozunu buyurduğu gibi,alimim diyen bir kişi bir devrişe cevap bile veremiyor. İşte bu topluluğa insanı kamil sohbetleriyle,inşaallah ve maaşallah sözlerinin sırlarını öğreterek bu rahatsızlıktan kurtuluyorlar. İnşaallah demek, işlerin sahibinin Allah olduğunu bilmektir. Çünkü bütün fiillerin faili Allahtır. İlmini öğretiyor. Sonra Maaşallah demekte maşetin sahibi Allahtır demektır. Zira mevsuf sıfatların sahibide Allahtır. Bir insan fiil ve sıfat şirkinden kurtulursa,o kişi ne sevap işleyebilir, nede günah işleyebilir. Artık o kişi ,fiil ve sıfatsız olduğu için cehalet ve gayriyetten ölmüştür. Her ne kadar henüz vücudu varsada,boş bir kütük gibi onun hiç bir şey yapması mümkün değildir. Tecelli sıfatı zevk eden saliklere kurtuluş beratını almıştır denilmektedir.insanı kamillerde zülkarneyn gibi,batıya ve doğuya giderek her ne kadar teşbih ve tenzih mertebelerindeki, kişilere vuslat zevklerini öğretiyorsada ;esas üçünçü yol olan inançlarında taklitten kurtulamayan,ister enfuslarında ,vehim ve hayelden kutulamayıp ibadet ve taatlarından zevk alamıyanlar olsun, isterse,pozatif ilimle bir şeyler bilenlerin manevi ruh nurlarına sahip olmadıkları için tevhid ehlinin, hak ve hakikat sözleri, onlara diken gibi batması nedeniyle, insanı kamile ihtiyaçları vardır. İnsanı kamilsiz bu rahatsızlıktan kurtulmak mümkün değildir. Onun içinde inşaallah ve maaşallah sırlarının bizlere öğretilmesiyle mümkün olacağını bizlere bildiriyor.

                    HAKİKATA VUSLAT

İnsan oğlu esfeli safilin olan bu dünya alemine bir imtihan için gönderilmiştir. Kendi insanı asliyesini bilmek ve görmek için kuranı kerimin enbiya suresi ayet 7: Feselü ehlezikri in küntüm la teğlemun ( siz Allahı bilmiyorsanız ehline gidip öğrenin) ayrıca maide suresi ayet35 Ey iman edenler,Allahtan korkun ve onun rahmetine yaklaşmaya yol arayın.onun yolunda mücadele edinki,kurtuluşa eresiniz emrine tabi olmaları lazımdır.Nasut alemi dediğimiz maddi cisimlerin mahluku mahluk olarak gördüğümüz,beş duygumuza hitap eden bu fiiller aleminden,siyret alemi olan latafet alemine geçebilmek için mutlaka bir insanı kamilden bunun tahsilini yapmak lazımdır. Bütün fiillerin failini,mazharlara nisbet eden salik bu tahsilden sonra hiç bir varlığın kendine ait fiilinin olmadığını,bütün fiillerin failinin Allah olduğunun bilincine erecektir. Bu bilince eren salik,fiillerin sıfattan, ve sıfatında vücudu olmadığı için vücudullah olarak ,yalnız fiiller penceresinden üç tecelliyide görmesiyle,melekut alemi olan letafet alemine intikal etmiş olacaktır. Çünkü bu letafet alemi beş duygu ile algılanmaz. Yalnız zevk edilir. Fiiller aleminde maddi varlıklar,şeriat kuralları dahilinde hareket ederler. Melekut alemi olan gözle görülmeyen letafet aleme geçerken, fiillerin sıfatlardan tecelli edişinin tefekkürü,ve zaman,mekan,ve ihvan durumuna göre ayrı şan ve tecellide bilinip görülmesi,onu ahlak ve edep güzelliği ile tarikat seviyesi olan ilim ve irfaniyetteki arayacılığa yükseltecektir. Tarikat düzeyindeki kişi neyin, neden, nasıl ne şekilde oluştuğunu araştırmağa başlar. Yoksa günümüzdeki; kadiri, rufai, nakşi gibi tarikatlar değildir. İşte insanı kamilin üfürdüğü ruh;efalin,sıfatın,ve vücudun sahibinin Allah olduğundan ibarettir. Allah ademi kendi sureti üzerine yaratmıştır h.ş. bizlere Allahın hüvviyet ve enniyeti ile adem denen bu varlıkta kemalatıyla açığa çıktığını gösteriyor. Adem sureti deyince yanlış anlamıyalım. Allahın sureti sıfatlarıdır. Yani kemal sıfatlarını insan varlığından açığa çıkarmıştır. Tabiiki buda her insan suretinde olan insan değil.suret ve siyrette insanlığını bulan insanı kamillerdir. Melekut alemi olan latif efalin,sıfatın ve vücudun zevki insanda tecelli edince, her varlıktaki tecelli edenin cenabı hak olduğu bilinçi ile dargınlığı ve özdeki itilafı kalmaz. Çünkü varlıkların hiç bir güç ve kuvveti yoktur. Hükmüde yoktur. Onlar yalnız cenabı hakkın birer aletidirler. Cenabı hak o varlıkları nerede kullanırsa orada görev yapmak mecburiyetindedirler. Bu melekut aleminde,her varlığından görünen ve bilinen cenabı hak olduğu bilinçi ile hareket ederler,.insan,ruh itibariyle latif alem olan melekut aleminde yaşar, ve zevkidar olur. Bundan sonra kişi yoluna devam ediyor. Ve esma ve sıfatlar alemi olan marifet alemine intikal eder. Burada salik her gördüğü sıfatın esmasını,görür ve esmalardanda müsammayı görerek manevi suretlerin manalarını zahirde ortaya çıkışını seyreder. Cemalullah ile zevklenir. Hangi mazhardan nasıl zuhura geldiğini 7,000 hassas terazisiyle tartar ve ona göre tavır takınırlar. Her şeyi yerinde görür ve uygularlar. Bu alemde kesret yoktur. Yanlız tek olan Allah bilinçinin kendi özünde sayısız tecelli ve manaları vardır. Bütün alemde anlarki,faili mutlak olan tek Allahtır. Hiç bir varlığın bağımsız kendine ait vücudu yoktur. Bu marifet alemi olan sıfat ve esma alemi olup,manalarını teşkil eden alemde, çokluk müşahadesi kaybolduğu için, artık tek olan cenabı hakkın teklik irfaniyeti başlamiştır. Kişi bu yerde çok dikkat etmesi gereklidir. Bu zevke sahip olan salikte ,ilhamlar başlamıştır. İlhamlar iki yerden geldiği için çok dikkat etmek lazımdır. 1-nefisten 2-ruhtan gelir. kişi cenabı haktan başka onun dışında,bir varlık görüyorsa hala şirkten kurtulmamıştır. Bu gizli şirk halidir. Onun için kişi nefsini bilicidir. Bu yerde zaman zaman çok yükseklerdende salik haber alabilir. Fakat bunlara aldanmamalıdır. Daima nefsini dinlemeli,ve tam teslimiyet göstermelidir. Buradaki ayak kaymalarından ve yanılgilardan kolayca kurtularak vuslatında daim olmalıdır. Lahut alemi, marifet aleminden sonra gelen zat alemidir. Kişi burada zatıyla yaşadığı için yalnız ben varım bilincinin kişide zuhurudur. Allahın resulu Allahın zatı üzerinde tefekkür etmeyiniz buyurmuşlardır. Çünkü Allahın zatının yanında başka bir varlık yokki onu tefekkür etsin .ayrıca tefekkür sıfatla yapılacağı için, sıfatın zatı ihade etmesi imkansızdır. Onun için bizler Cenabı hakkı mukayyet olan alemdeki sıfat tecellilerindeki esma alması bu esmalarında efali ilahisiyle eserlerini gösterme tahsilini yapanlardanız. Bu saydığımız nasut alemi ( varlıklar alemi) ayrı,melekut alemi( latif veya siyret alemi) ayrı, marifet alemi ( ceberrut alem veya esma ve sıfat alemi) ayrı, lahut alemi ( zat alemi) ayrı değildir. Bunlar anlaşılsın için,sözde dört yönünün iç içe izahından ve zevkinden ibarettir.kişi insanı asliyesini bu 4 mertebede kamilin tahsilinden sonra anlayacaktır. O zaman Allah ayrı ben ayrı değilmişim. Cenabı hak bende zuhura gelenmiş. Bu kemalata sahip olunca kendi diye bildiği varlığında,kendisinin olmadığını o varlığında hakka ait olduğunu,bir alet olarak kullanıldığını zevk etmek hakikatın ta kendisi imiş diyecektir. Cenabı hak bizleri bu esfeli safilin olan dünya bataklığından,insanı kamilin himmetiyle kurtarsın. Maddi vücudumuzdan daha bu alemde geçerek ruh alemine,oradan ruhun 4 mertebede tecelli ederek,sıfat ve esmanın manevi zuhuratının marifet zevkine,oradanda zat aleminin zevk ve yaşamını cümlemize nasip ve müesser etsin amin.

HER ALEMDE AYRI AYRI VÜCUT GİYERİZ

İnsan denen bu varlık baba sülbünde iken ayrı bir vücut giymekte,anne sülbüne düştüğünde anne karnında ayrı bir vücüt giymekte,dünya alemine geldiğinde,dünya vücudunu giymekte,alemi ahirete intikal ettiğinde de latif olan vücudu giyecektir. biz baba sülbünde bir meni iken,vücudumuz bir damla su halinde idi. Anne rahmine düştükten sonra,birinci 40 günde kan pıhtısı haline, ikinci 40 günde et pıhtısı haline,üçüncü 40 günde yani,120 gün sonra dünyadaki teşekkül edecek, kol ve bacaklar gibi çok küçük bir numune meydana gelecektir. Bize bunu daha evvel söyleselerdi inanmazdık. Çocuk anne karnında gıdasını göbek bağından almağa başlamıştır. 9 ay veya 9 ay on gün gibi bir vuslat sonunda,dünya vücudu ile dünyaya ayak basmıştır. Son dediğimiz anne karnındaki bazı organlar görevlerini bitirerek kişiden dünyaya gelince ayrılmışlardır. Dünyaya yeni bir vücut ve yeni bir gıda mekanızması ile gelmiştir. Anne karnında iken ilmi,aklı ve her türlü idrakı olmayan bu varlık ,bundan böyle göbek bağından gıdalanmamaktadır. Dünyada ise ağızdan gıdalanmaktadır. Beş duygusu anne karnında iken yok idi. Dünyaya gelince bunlarla yaşama başladı. Hasılı ayrı bir alemde, her yönü ayrı olan bu insan oğlunun dünya alemindede yeni bir vücut, ve yeni bir vuslat takviminin yapraklarını koparmağa başlıyacaktır. Elbette bir gün bu takvim yapraklarıda koparılarak sona erince,bu dünya vücudu ,toprakta ifna olacak,fakat öz olan ruhaniyeti ölmiyecek ve yoluna devam edecektir. Zaten ruh için ölüm yoktur. Ölüm bedenedir. Bu dünya aleminden, letafet alemi olan ruhlar alemine geçen insan oğlu,o yeni alemindede ayrı bir vücut giyecektir. Dolayısıylada dünya ahiretin tarlasıdır h.ş.gereğince,dünyada itikat ve amel yönü her ne ise,ahiret diye vasıflandırdığımız bedensel yaşamın sonu olan ahiret aleminde,bunun ceza ve mükafatını görecek ve yaşayacaktır. Ahiret aleminde dünya vücudu giymiyecektir. Oranın vücudu latif vücut dünya vücudu kesif vücuttur. Onun için oranın vücudu ayrı dünyanın vücudu ayrıdır. Ayni baba sülbündeki vücudun ayrı,anne karnındaki vücudu ayrı,dünya vücududa ayrı olduğu gibi. Ahiret vücududa ayrıdır. İnsan oğlu anne karnında göbek bağından gıdalanıyordu, dünyaya geldi, vücudunun gıdasını ağzından almağa başladı. Alemi ahirettede,ruhun gıdası olarak idrak ve beyinden gıdalanmaga başlayacaktır. Yani beş batın duygularımızla.her merhalede nasıl peyder pey her varlık tekamüle doğru koşuyorsa,insan oğluda, baba sülbünden Allahın lahut alemi olan zatına kadar vuslat koşusundadır. Her devrede, üç yüz milyon mertebe geçmekte,ve asliye insaniyesini bulmak için çetin mücadelelerle yol katetmektedir. Görmiyormusunuz, mevsimlerde bir meyvanın çekirdekteki sırrının kemalatıyla açığa çıkabilmesi için sonbaharda üç ay üç mertebede vuslat yolculuğu yapıyor. kışın, üç ay üç mertebede vuslat yolculuğu yaparak toparlanıyor. İlk bahar gelince,üç ay kendisini sergilemekle vuslat yapıyor. Ve nihayet, yazın üç ay üç mertebede kemalatıyla meyvasının isbatını yapıyor. Bu devrelerde yeterli bakım,çapalama ve sulama gibi ilgiyi göstermezsek, o nisbette meyvanında kemalatı eksik oluyor. Aynen insan oğluda bunun gibidir. Dünyada kişi tenceresine ne koydu ise,ahiret alemi dediğimiz letafet alemindede kepçesine o çıkacaktır. Alemi ahirettede kişi üç mertebeden geçerek zat deryasına vuslat bulabilir. Bu alemlerin vücutları bizim bildiğimiz gibi cismani değildir. Hepside latif olup,idrak ve hislerle gıdalanırlar.ister vahdet aleminde,ister marifet aleminde olsunlar, nurani vücutlarıyla cennettekiler zevkten zevke geçerler. Cehennemdekilerde,azabtan azaba geçerler. Bir kişi rüyasında vücudu yatakta hiç bir sey olmadığı halde,ruh yönüyle her yere gidebiliyor. İşte onun gibi, latif olan ruh içinde, zaman ve mesafe mevhumu yoktur. Geçtiğimiz bu vatanlarda ayrı ayrı vücutlar giyerek, o alemlerde üçer yüz bin mertebe geçerek, zat deryasına kadar bir vuslat koşusunda isekte, aslımız hiç değişmiyor. Yunus esması olan kişi sonuna kadar her alemde yunus olarak anılmakta ve bilinmektedir. Allah cümlemizi her geçtiğimiz alemde,bütün tecellilerini dünyada iken görmek ve zevk etmek nasip etsin amin.

Yüklə 389,31 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin