ADEM İLK İNSAN VE İLK PEYGAMBERDİR
Adem a.s. yaratıldığında,bu günkü gibi can kavmi,ve cin kavimleride vardı. Fakat onların arasında insanliğini bulmuş adem yok idi. Cenabı Allah,rahman suresi ayet 1-2-3 de Rahman olan Allah kuranı talim etti.ve insanı halk etti buyurulmaktadır. İşte rahman olan Allah,bir mürşidi kamil mazharından,senin ve benim gibi bu toplumların içindeki saliklere nefis kitabını talim ederek,istidadı olanlara insanliğini buldurdu. Yani ilk adem olarak yaratılmış oldu. Adem demek insan demektir. Allah insanı kendi sureti üzere halk etti.buyurulmuştur. ( Allahın sureti sıfatlarıdır) İnsanda cenabı Allahın hüvviyet ve enniyet yüzlerini kendi inhisarı altında toplayan mazhar demektir. Dolayısıyla insanın yaratılması ademin yaratılması olmuş oluyor. Bir kişi bir gün denizin kenarında oturmuş, engin denizi seyrederken, arkasından bir arkadaşı gelerek ona ne yaptığını sormuş. Oda, denizdeki gelen dalgaları sayıyorum demiş. Arkadaşı, denizde ne kadar dalga varmış diye sorduğunda,evvelkileri sayma bu gelen bir demiş. Onun için bu güne kadar,milyonlarca bu alemden nice ademler gelmiş ve geçmiştir. Fakat siyret yönünden ademliğini bulamadıkları için,rahman tarafından halk edilen adem ilk olur. Mısrı niyazi hz. leri:
Ademliğini her kim buldu ise odur adem
Yoksa görünen suret bir gölge imiş ancak.
Buyrulmuştur.
sureti adem olupta, içi hayvan olursa o kişi bir cismin gölgesi gibidir. Güneş batınca gölge diye bir şey kalmaz. Onun için insan üç çeşittir.
1 - Surette insan siyrette hayvan
2 - Surette insan siyrette nakıs (henüz insanliğini bulmamiş)
3 - Surette insan siyrettede insan
İşte adem budur. Cenabı Allah ademi bizlere tanıtırken, bizlerin bildiği gibi suretteki ademleri değil,suret ve siyrette ademliğini bulmuş, cenabı hakkı hüvviyet ve enniyet kemalatıyla zuhura getiren ademden bahsetmektedir. İşte bu ademliğini bulmuş ademlerde;ister vücud ülkesinin ilk peygamberi deyelim, isterse kendine tabi olan, inananların peygamberi diyelim, her ikisinede ilk peygamber olmuş oluyor. Tevhid içindede, ilk peygamber mertebesi, adem olduğu için ilk peygamber denmiştir. Peygamberlerin: 1-Fetanet 2-Sıddıkiyet 3-İsmet 4-Emanet 5-Tebliğ hasletlerinin kemalatına sahip olmasıdır.buda ademden başlamaktadır. Ondan sonra diyer peygamberler sırası ile mertebelerde zevk edilir. Kuranı kerimdeki zikredilen 28 peygamber 28 kurandaki harflerin karşıtları olduğu gibi,meratibi ilahiyede 28 insanı kamil mertebesine kadar tahsilde,adem olan safiullahtan ,cenabı hakkın habibim dediği resulullaha kadar 28 mertebede tahsil edilmektedir. Şu halde, bir kişinin insanı asliyesini bulabilmesi için evvela bir insanı kamilden kendi kuranını talim etmesi lazımdır. Sonra adem olarak halk edilmiş olacaktır. Sonra,rahman suresi ayet 4-de buyurulduğu gibi,ümmül kitap olan insan kuranını beyan etmesi için onun canlı bir kuran,yani peygamber olması demektir. Çünkü peygamberlik ikidir. 1- nübüvveti teşriye 2-nübvveti risalet. Nübüvvet teşriye demek, peygamber varislerinin sonsuza kadar ümmeti muhammede cenabı hakkın emir ve yasaklarını hz. Muhammedin terazisiyle tebliğ ediyor demektir. Nübüvveti risalet ise:hz. Muhammed son peygamberdir ondan sonra hiç bir kitaplı risalet peygamberi gelmiyecektir.fakat teşriye peygamberi olan evliyalar gelip durmaktadır. Ve gelecektirde.İşte bizlerin anladığı gibi ilk adem ve ilk peygamber şekliyle değil,ilk insan olarak yaratılması ilk adem oluyor. Ve ilk peygamberde yine ilk irşad etme yönüyle ilk peygamber olmuş oluyor. Şu halde,rahman suresinin başindaki ayetlerde ifade edildiği gibi; rahman olan Allah,evvela,şu andada mevcut oldukları gibi,can kavmi,cin kavmi,ins olan henüz ademiyetini bulamamış olanlara kuranı talim etti. İnsanı böylece yaratmiş oldu.ademliğini bulan bu kişiyede sonra kuranı beyan ederek peygamberlik ihsan edilmiş oluyor.
EZAN-I MUHAMMEDİYENİN AÇIKLAMASI
Peygamberimiz hz. Muhammed s.a.v.in müekkede sünneti olarak, islamiyette günde beş vakit namazlarda okunmaktadır. ezan günün belirli beş vaktinde, müslümanları namaz kılmak için camiye davet etmek,ve Allahın her an zuhuratının tecellilerini bildirmek için okunur. Cenabı Allahın tecellileri üç kısımdır.
1 - Celel tecelliler
2 - Cemal tecelliler
3 - Kemal tecellilerdir
Bu tecelliler; uluhiyyet sahibi olan Allahın, 1-sıfatlarına 2-esmasına 3- efaline 4-asarına tecellilerini gösterdiği için,ezanı muhammediye okurken dört defa, Allahü ekber (Allah yücedir ) diyoruz. Pir hz.leri ezanı muhammediyeyi şerh ederken, bu mertebenin yüceliklerini şöyle izah etmişlerdir. Uluhuyet sahibi olan Allah, rububiyeti olan rablığından, rahmaniyetinden, rahimiyetinden ve malikiyetinden büyük olduğu için dört defa Allahü ekber denmektedir. buyurmuşlardır. Cenabı Allahın. uluhiyetinden, bu kesret alemine dört yerdede tecellisi vardır. 1-cemadattı ruhu ile tecellisi 2-nebadatı ruhu ile tecellisi 3-hayvanatı ruhu ile tecellisi 4-insanatı ruhu ile kemalat tecellisini gösterdiği için, bizler ezanı muhammediyede dört defa Allahü ekber diyerek Allahın yüceliğini şuhut etmemizden mütevellit Allahü ekber diyoruz. Cenabı Allah 1-efali ilahiyesi ile 2-sıfatı ilahiyesi ile 3-vücudu ilahiyesi ile 4- vahdaniyeti ilahiyesi ile meratibi ilahiyedeki mertebelerde, tecellisini her an Allahü ekber nidasını tekrar edip durmaktadır. Ayrıca cenabı Allah,hadid suresi ayet 3: de zikredildiği gibi, 1-evvelinde 2-ahirinde 3-zahirinde 4-batınında tecellilerinin yüceliğini söylemiyormu İşte Allah onun için, eser ve sıfatlarındaki tecellilerinde kayıttan münezzehtir. Noksan ve kusurdan paktır. Vahdaniyet tecellilerinde, büyüklük ve zatıyla yüceliğini zuhura getirmektedir. Bundan sonra müezzin efendi eşhedü enla ilahe illallah (şahadet ederim Allahtan başka ibadete laik ilah yoktur iki defa okunur. Bunun sebebi; cenabı Allah zahir ve batın olarak tecelli etmektedir. Bu tecellinin. zahirine, tavsilatı. muhammediye, batınınada, cemi ilahiye denmektedir. Eşhedü, ben şuhut ederimki en lailahe illallah ondan gayri zat yoktur.bu cemi zahiredir. Makamı şeriattır. Tevhidte hz. cem mertebesinin zuhurudur. Bir kerede,yine eşhedü ben şuhut ederimki en lailahe illallah. ondan gayri zat yoktur. Demektir. buda cemi batına işaretle meratibte makamı cem zuhuratıdır. Bu alemin zahiri tavsilatı muhammediye, batını ise vahdaniyet olan zatın tecellisidir. ondan sonra eşhedü enne muhammeder resulullah (şahadet ederim Muhammed Allahın resulu yani elçisidir) iki defa okunur. Bunun birinci defa okunması:hz. Muhammed s.a.v. efendimizin bir hadisi kudsisinde levlaka levlak vema halaktül eflak (sen olmasaydın,sen olmasaydın bu alemi halk etmezdim.) buyurulduğu gibi, iki defa sen olmasaydın,sen olmasaydın buyurulması,cenabı hakkın eser ve sıfatlarının ancak hz. Muhammedin nuru ile görünmesine işaret edilmektedir. İşte birincisi, zahirata,ikinciside batınata davetiyedir. Ayrıca birincisi inse davet ikinciside cinne davet diyebiliriz. Ondan sonra müezzin efendi sağına dönerek,iki kere hayyalesselah (namaza gelin) namazın kılınması için toplanın diye,ins ve cin lerin saitlerini,yani inananları davet etmekte,sol tarafına dönüp hayyalelfelah (kurtuluşa gelin ) diye iki defa ins ve cinlerin şakilerini, kurtuluşa yani tevhide davet etmektedir. Bundan sonra,müezzin efendi kıbleye dönerek iki defa,Allahü ekber,Allahü ekber (Allah yücedir) diye okur. Buda Allah zahirdede, batındada yücedir. Onun eser ve sıfatlarındaki, tecelliler onun zatının bir zuhuratıdır. En sonunda ezanı bitirirken, bir defada la ilahe illallah (Allahtan başka ibadete laik ilah yoktur).demekle Allahın zahir ve batınındaki tecellilerinin birliğinin idrakı ile daima görünenin olduğunu söylemekle ezanı muhammediye sona ermiş olur. Görüldüğü gibi ezanı muhammediyenin başından sonuna kadar, meratibi ilahiyenin bütün mertebelerinde cenabı hakkın zuhuratının şuhutlarının ifadesinden ibaret olduğu anlaşılmış oluyor.
BİR SALİK ABDESTİ NASIL ALMALIDIR
Abdest temizlenmek demektir.abit kul manasına gelir. Dest ise temizleyen el demektir.yami mürşidi kamil demektir. Dolayısıylada bir kulun,mürşidi kamilden manevi olarak temizlenmesi anlamına gelir. Abdest iki türlüdür.
1 - Su ile alınan abdestdir: Bedenimizin temizlenmesidir.
2 - Zikir ile alınan abdesttir: Gönlümüzün temizlenmesidir. Buda tabiiki bir mürşidi kamilden tahsille mümkündür. Fehmi hz.leri bir ilahiyesinde:
Abdest alan su ile onun dışı pak olur
Kalbi zikir olursa onun içi pak olur
Tefekkür ile tanrıyı bir saat zikreyleyen
Yedmiş sene ibadet etmeden eftal olur
Buyurmuşlardır. Niyet ederek su ile almağa başladığımız abdestin, 4 farzı vardır. 1-elleri kollarımızla beraber yıkamak 2-yüzümüzü kıl diplerine kadar yıkamak 3-başımızı mest etmek 4- ayaklarımızıda. niyetten sonra, kalbi zikir halinde olan bir salik ellerini yıkarken,kendine nisbet ettiği fiillerin kendisinin olmadığını, yüzünü yıkarkende, kendine nisbet ettiği sıfatların kendisinin olmadığını,ve başının mest edilmesi ve ayaklarınında yıkanması ile,vücudun vücudullah olduğunun evvela idrakında olmalıdır. mademkİ fiillerin faili Allahtır, o zaman bu abdesti alırken,kendi diye bildiği ellerini,yüzünü,ve diğer yıkanan yerlerini cenabı hakkın kudret eliyle yıkadığını seyredecektir. Kendi aza ve sıfatlarını kendisi yıkamıyor. Çünkü kendisinin hiç bir güç ve kuvveti yoktur. Güç ve kuvvet sahibi Allahtır. Fiillerin halk ediciside Allahtır. Onun için, seni cenabı hakkın nasıl yıkadığını seyrederken gölünün temizliğini sağlayan, daimi zikirle birlikte fikretmelisin. Fikir ise,el ve kollarını yıkarken akıl nimetiyle fiillerin failini düşünmektir. Yüzünü yıkarken sıfatların mevsufunu, baş ve ayaklarını yıkarkende, vücudun vücudullah olduğunu tefekkür etmektir. Bir salik hangi mertebede olursa olsun, bulunduğu makamın rabıtasını hissiyle daima düşünmelidir. Bu şekilde günde beş defa abdest alırken,düşünme ve seyri uyguladığında görecektirki , gün ve gün şuhutları pekleşecek,ve her an zamanla müşahade etme imkanını sağlamış olacaktır. Abdest alırken zikir ve fikirsiz olanlar, su ile yıkadığı azalarından başka, hiç bir yerini temizlemiş olamazlar. Şeriatta, sağ el ve kollarımızı yıkarken, kitabimizi sağ elimizden vermek nasip eyle,sol el ve kollarımızı yıkarken, kitabimizi sol tarafımızdan ve arkamızdan vermekte sana sığınırız. Ayrıca, kulaklarımızı yıkarken ezan ve kuran sedasıyla donat, başımıza mest verirken arşın gölgesinde gölgelendirmek nasip et, boynumuzu yıkarken azap halkasını boynuma geçirme diye dualar yapmak kişiyi Allaha yöneltmek ve onunla meşgul olmak içindir. Tevhid ehli ise zikirle daima Allahla beraberdir. Ve kendi mazharından, cenabı hakkın abdest fiillerinde hakkın failliğini,şuhut etme gayretinde olandır. kişi zikir yapa yapa nasıl kendini daimi kalbi zikre alıştırdı ise,bu abdest almadada rabıtasını daima kullanarak, şuhudu seyre geçebilmek için kendini alıştırmalıdır. İşte o zaman hicapların açıldığını göreçektir. Su ile alınan bu abdest, gönlümüzün mutmainliğini sağlayacaktır. Çünkü gönlümüzün sahibi kendisidir. Mülkünde kendisinden başkasının olmasını istemez. Hep kendi zikredilsin, ve hep kendi fikredilsin ister. Zaten başkasıda yoktur. Her şey Zatının sıfatlarından tecellisinden ibarettir. Sür çıkar gayriyi gönlünden, tecelli etsin hak.patışah konmaz saraya hane mamur olmadan, işte bir salik, kalbi zikirle birlikte, hissiyle bulunduğu makamın rabıtasını kullanıp, cenabı hakkın bu azalarını, yıkadığını seyretmesi, onun zahir ve batın abdesti olan temizliğini sağlamış,ve zamanlada hicaplarını açmış olacaktır. Bir salikin fena mertebelerinde bu tecellileri bilmesi görmesi demektir. İhtiyari olarak hakkın varlığı ile var olma yeri olan beka mertebe, zevklerinde, kulun kendi varlığı kalmadığı için, peygamberimizin :Rabbımı rabbım bildi. rabbımı rabbım gördü. Dediği gibi, bütün tecellilerini görür haline dönüşecektir. Yeterki her abdesttimizde kendimizi yakın takibe alıp bu söylediklerimizi uygulamak için gayret gösterelim. Rabbım,azımle ugraşanlara inşaallah mukafatsız bırakmıyacaktır.
MUSA A.S. IN KAVMİNE MUKADDES ŞEHRE DAVETİ
Kuranı kerimin maide suresi ayet 21 ey kavmim Allahın size taktir ettiği mukaddes yere girin .geriye dönmeyin. Yoksa hüsrana uğrarsınız Buyurulmaktadır. İşte ilmi ezeliyatta istidadında hak ve hakikata nasibi olanlara mukaddes yer olan enfusta kalp şehrine,afakta da bir mürşidi kamil gönlüne girmemizi emretmektedir. Beden şehrine geriye dönmemizi istemiyor. Zira ebedi mutluluk ve saadet yeri olan kalp şehrinden, vehim, heva, gazap, şehvet gibi bedenin zulmet ve çirkinliklerine dönerseniz hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Buyuruluyor. Çünkü kalbin, nur ve güzelliklerini, bedenin zulmet ve çirkinliklerine tercih etmemizden mütevellit azap ve hüsrana uğramamız mukadder oluyor. Günümüzde, musa a.s. olan mürşidi kamiller bu toplumdaki bütün inananları mukaddes belde olan kalp şehrine davet etmektedirler. Bu davet olan ezanı duyup icabet edenler, ebedi mutluluğa ermekte, icabet etmiyenler ise bedenin hizmetinde,stres ve huzursuzluk içinde hüsranda debelenip durmaktadırlar. Maide suresi ayet 22 onlarda, ey musa orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkca biz oraya asla giremeyiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa süphesiz bizde gireriz dediler buyurulmaktadır. yani mukaddes yerde,nefsi emmarenin sıfatları vardır. oraya onlar cebren ve kahren zabt etmişlerdir. Her türlü kuvveti kendi arzuları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Hem onlar çok kuvvetli, bizler ise onlarla mücadele edemiyecek kadar zayıfız. Onlar o mukaddes yerden çıkarlarsa biz o zaman oraya girebiliriz dediler. İşte nefsi emmarenin cismaniye alışkanlıklarından kurtulamıyanlar, nefis sıfatlarını kırmağa ve onunla mücadele etmeğe kadir olamadıkları için, Allah onları oradan çıkarmadığı mütdetce bizler oraya giremeyiz dediler. Maide suresi ayet 23 Allahtan korkan ve Allahın kendilerine nimetini verdiği kiselerden iki adam şöyle dedi: zalimlerin şehrine kapıdan girin. Oraya girince,muhakkakki galiplerdensiniz. Artık gercek müminlerseniz. Allaha tevekkül edin buyurulmuştur. Kişi nefsi emmare düşmanlarından değil,Allahın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçmalıdır. İlim ve amelle amil olan, ilim ve akıl nimetleri kişilere, kalp şehrinin efali ilahiye kapısından giriniz der. Çünkü bu kapı tecelliyi efal ve tevekkül olan,Allahtan gelen her şeye boyun bükme kapısıdır. Siz kalp şehrine girmekle, kendinize nisbet ettiğiniz efalinizin,efali ilahi olduğunu gördüğünüzde Allahla her işin işleyicisi olduğunu zevk etmek,kişiyi nefse galip getirmiş olacaktır. Her fiil ve kuvvet,Allahın olduğu vakit,vehim şeytanı, heva, gazap gibi nefsin askerleri sizden kaçacaktır.maide suresi ayet 23 artık sizler gercekten müminlerseniz Allaha tevekkül ediniz. ayeti zuhur eder. Zira Allaha iman tecellilerinin başlaması tecelli efalin idrak huzurudur. Maide suresi ayet 24 kavmi ona,ey musa onlar orada oldukca biz oraya hiç bir zaman giremeyiz.sen ve rabbın gidin ve savaşın. biz burada oturacağız dediler buyuruluyor. günümüzdede, bazı nakıs kişilerin söylediği gibi, madem sen insanı kamilsin,bizlerin kalbindeki bu nefis istilasını rabbından istiyerek tasarrufunla temizle. Bizde bu mutsuzluktan kurtulalım. Yoksa bizler bedenimize hizmet ederek nefislerimizin arzusunda durup,nefis makamında oturacağız diyorlar. Buda bedenimizin lezzetinden ayrılamayız demektir. Buda açıkca görülmektedirki,mürşidi kamilin telkini olan nefisle mücadele talimatlarına uymak istemeyen, veya talimatları gevşek benimseyen kişilerin hali olduğu görülmektedir. Maide suresi ayet 25 musa ey rabbım ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. artık bizimle fasık kavmin arasını ayır dedi. Buyuruldu. Burada enfusu olarak,musayı kalp musası,kardeşi harunuda ruh harunu olarak zevk etmek mümkündür. Maide suresi ayet 26 Allah musaya şöyle dedi.kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yer yüzünde onlar şaşkın şaşkın dolaşacaklardır. O fasık kavim için üzülme buyuruluyor. işte bu kişiler, zahir ve batın duyguları ile tevhidin dördüncü makamına kadar nefsin emrinde , şaşkın, şaşkın dolaşacaklardır. İşte bu kırk sene kişinin rabbını tanıma vaktidir. İkilik ile yaşayanlar,hiç bir zaman mukaddes kalp şehrine giremezler. Bu yolda mücadele etmeden,birliğe ermek mümkün olmayacağı için, bu şehre girmeleri onlara haram kılınmıştır. Kavmının bu beden cismine olan meyyallığından, mukaddes şehre davete icabet etmiyen kavmi için,musa a.s. ın üzüldüğünü gören cenabı hak, üzülme onlar bu cezayı fasıklıkları sebebi ile hak etmışlerdir buyurulmaktadır. Bizler bu maide suresi ayet 21 den 27 ye kadar geçen bu vakadan;bir salikin mürşidi kamilinin yaptığı,nasihatlara uymasını anlayacağız. Nefis sahrasında şaşkın şaşkın dolaşarak, yalnız beden cismine hizmet ederek, mutsuz ve huzursuz olarak yaşamaktansa,mukaddes kalp şehrine girmemiz istenmektedir. Mukaddes şehre girildiğinde, huzur ve mutluluğun olduğunu, girmeyenlerin ise kırk yıl bu esfeli safilin olan dünya sahrasında şaşkın,şaşkın dolaştıklarını, mukaddes şehre girmek istemeyenlerinde kendilerinin fasıklıkları sebebiyle cezaya çarpıldıklarını açık açık anlatmaktadır. İşte bir salikte daimi zikirle birlikte, mukaddes beldenin giriş kapısı olan,tevhidi efal makamından içeriye girmeğe başlar. Çünkü enfus ve afakında efali ilahi kapısından,girenler,la faile illallah demekle, hiç bir mazhara gördüğü fiilleri nisbet etmez. Yalnız faili yani halk edici Allahtır der. Fiilin tecelli ettiği mazhar, neresi için yaratılmış ise ondan o fiil zuhur ettiğini bilir. Dolayısıylada fiillerin cibilliyetleri yönünden iyilikleri hakka, bizim için kötü diyebileceğimiz fiilleri, nefsimize veya mazharların istidatlarındaki eksikliğe nisbet ederiz. Hiç bir kimseye,halk ediciliği nisbet etmeyince, kişilere olan bakış açımız tamamen değişmiş olacaktır. Allaha karşıda onun her tecellisine,boyun büküş başlamış olur. İşte kamil gönlüne girmek,isteyenler,mukaddes şehrin efali ilahiye kapısından girmesiyle,kalbindeki nefsi emmare sıfatlarının mağlup olduğunu göreceklerdir. kalbi kendi emrine alan bu nefis orduları ruhun hak ve hakikat ilim ve amel orduları tarafından, mağlup edilmeden, oraya girilip huzur bulunamaz. Onun için insanı kamiller saliklerine zikirle birlikte, efali ilahi ordularını mukaddes beldeye efal kapısından girmelerini öneriyor. girenler huzur ve mutluluğa kavuşuyor.fakat çalışmalarında gevşeklik yapanlar, armut piş ağzıma düş diye, her şeyi hazır bekleyenler ise;40 yıl nefis sahrasında,malesef huzursuzluk içinde, zevksiz olarak yaşayacaklardır. Çünkü Allah,hiç bir kuluna kötülük yapmaz. Kul kendi kötülüğünü kendisine kendisi yapar. ayeti gereğince, fasıkları ( Allahın emirlerine karşı gelme ) nedeniyle, azap içinde hem dünyada,hemde ahirette yaşayacaklardır. Bazılarıda mürşidi kamillere, sen her şeyi bilirsin biz çok aciziz. kalp şehrimizi nefis ordularından bir nazarla temizlede,bizde oraya o zaman girelim derler. Öyle yağma yok. Herkez çalıştığı ve teslim olduğu nisbette bu yolda ücret alacaktır. Bir kamil salikine,ne bir şey verir, nede ondan bir şey alır. İstidadı ne ise,ilmel yakınlık mertebesinden yaptığı sohbet ve diğer tecellilerle manevi kuvvetini kendinde kazanarak mukaddes beldeye girmeğe hak kazanacaktır. kendinde bu cesaret ve gayreti göstermiyenler, efal, sıfat, zat ve ferayiz mertebelerinde 40 yıl şaşkın şaşkın, mutsuzluk içinde dolaşacaklardır. ihtiyari olarak hakkın zahir ve batın elbisesini giyemeyenler o mutluluğa eremezler. Gelin kardeşlerim; rabbımıza sevgi ve tam teslimiyetle efali ilahiye kapısından mukaddes kalp şehrine girmeye çalışalım. Buda bizlere kamiller tarafından telkin edilen zikirle beraber hissimizle rabıtayı kullanmamızla mümkün olacaktır. Rabıtayı kullanmazsak tecellilerini görmemiz mümkün değildir. Teclliler görünmeyincede bunu kalbin tastik etmesi olmaz. Kalbin tastik etmediği bir şeyide şuhut olmadığından o kişi yaşama geçiremez. Yalnız ilim olarak kalır. İlim ise her zaman unutulmaya mahkümdur. Zaman zaman hatırlamak, zaman zamanda unutmak kişiyi vuslat buldurmaz. Cenabı hak bütün ihvan kardeşlerimi mukaddes kalp şehrine girenlerden eylesin.amin.
TEVHİDDERYASİ 2 KİTAP SONU
Ahmet ARSLAN : 2001
Dostları ilə paylaş: |