Mental retardasyon



Yüklə 169,8 Kb.
tarix31.10.2017
ölçüsü169,8 Kb.
#23213

ZEKA VE MENTAL RETARDASYON

“Çocuğunuz çok zeki.”

Bir aileyi en çok mutlu eden sözler bunlar olabilir. Çocuklarımızın “sağlıklı”, “iyi”, “uyumlu” olmalarını isteriz ama “Çocuğunuz çok zeki” sözlerinin anlamı daha farklıdır. Bu sözler, anne baba olarak bizlerin de “çok zeki” olduğumuza ilişkin bir değinmeyi de içerir. Çocuğumuzdan bize dönen ödülü de sessiz bir gururla içimize doldururuz.

“Ama zekâ nedir?”

İşte can alıcı soru budur. “Zekâyı nasıl tanımlar, nelerle ölçeriz?” Bu sorunun yanıtında en önemli ölçek “matematik ve fen bilimleri” ne akıl erdirmek olmaktadır. “Bu çocukta matematik zekâsı var” dendiği zaman akan sular durur, başka bir kanıta gerek kalmadan “çocuğumuzun çok zeki” olduğu onaylanır. Endüstri toplumunun “matematik ve fen bilimleri” üstünlüğü, mühendislik mesleklerine duyulan gereksinmeden doğmuştur. Çeşitli alan mühendislikleri, toplumların artan gereksinmelerini karşılayan uzmanlık dallarını simgelediği için, hem mühendislik meslekleri, hem de matematik-fen bilimleri “üstünlük ve seçkinlik ifadesi” olmuştur. Matematik-fen bilimleri ve mühendislik meslekleri, birinci sınıf zekâları ve uğraşları temsil etmişlerdir. Sosyal bilimler ve bu alan meslekleri ikinci sınıf zekâları ve meslekleri temsil eder sayılmışlardır. Sanatla ilgili meslekler ise meslek bile sayılmamış, hobi olarak kabul edilmişler, bunlara ilgi duyanlar da “avare çocuk” olarak nitelendirilmişlerdir. Çocukları ve insanları “birbirinin aynı” gören, “aynı çizgi üzerinde ileri gidenler ve geri kalanlar” diye değerlendiren, bu nedenle de zekâlarını aynı yöntemle “ölçen” anlayış, son yıllarda artan oranda eleştirilere hedef olmuştur.

Kurnazlık mı zeka mı?

‘Şark kurnazlığı’, başkalarını yanıltarak, belli etmeden kandırarak istediğini elde etmeyi belirten bir deyimdir.

‘Aklı var, ama fikri yok’ deyimi de, düşünmeden hareket eden insanların yaptıkları için kullanılır.

‘Zekâ’ sözcüğünü ise bir konuda, bir alanda, bir işte ‘yapılması gerekeni, yapılması uygun zamanda, yapılması uygun yerde, sonucu başarılı olacak biçimde yapma’ anlamında kullanırız.

Böyle davranmayanlar ‘akılsız’, ‘düşük zekâlı’, ‘zekâ fukarası’ olarak nitelendirilir.

‘Kurnazlık’ ile ‘zekâ’ arasındaki fark ‘zaman ölçeğinde’ ortaya çıkar. ‘Kurnazlık’; zaman içinde ortaya çıkıp yapanı güç durumda bırakırken ‘zekâ’; zaman içinde yapanın ‘akıllı olduğunu’ daha iyi kanıtlar.

Kurnazlığı zekâ sanıp, zekâ yerine koyup ödüllendiren kültürler hiçbir zaman kalıcı başarılara ulaşamazlar. Bu kültürler içinde yaşayan insanlar günü birlik yaşar, yüzeysel değerlendirmelerle avunur, basit başarılarla hayatını sürdürür.



ZEKANIN TANIMI

Zeka kavramı, en geniş anlamıyla yaşam gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğidir. Zeka bir toplumun o andaki gereksinimlerini karşıladığı için önemli sayılan yetenekleri içerir. Yani zekanın zaman ve kültüre göre anlam kazanması söz konusudur. Günümüzde zeka kavramı sözel ve matematiksel yetenekleri içermektedir. Zekanın modern tanımları biliş, düşünme kapasitesi, neden bulma, bellek ve anlamayı vurgulamaktadır.

Zekayı oluşturan yeteneklerin neler olduğu konusunda tartışmalar devam etmektedir. Hemen hemen herkes zekanın iki yönlü olduğunu kabul etmektedir. Bunlardan bir tanesi bireyin zihinsel potansiyelidir ve bireyin kimyasal yapısı içinde esrarengiz bir şey olarak varsayılmakta ve dolaysız olarak ölçülememektedir. İkincisi ise, zihinsel davranıştır, gözlenebilir ve değerlendirilmesi yapılabilir.

Özetle zeka, her biri ayrı bir yeteneği yansıtan vasıfların birleşmesinden oluşan genel bir yetenek türü olarak tanımlanabilir.



ÇOKLU ZEKA

Howard Gardner, 1983 yılında Frames of Mind adlı eserinde bir insanın en az 7 temel zeka alanına sahip olabileceği fikrini öne sürmüştür. Ona göre zeka, bir kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme veya günlük ya da mesleki hayatında karşılaştığı bir problemi etkin ve verimli bir şekilde çözebilme yeteneği olarak tanımlar. Linda Campbell’ın Howard Gardner’dan aktardığına göre zeka;



  • Bireyin gerçek hayatta karşılaştığı problemleri çözme yeteneği

  • Çözmek için yeni problemler oluşturma yeteneği

  • Bireyin kendi kültüründe değer bulan bir şey yapma ya da bir hizmeti sunma yeteneği olarak tanımlanmıştır.

HOWARD GARDNER’ a göre zekanın özellikleri:

    • Her insan kendi zekasını artırma ve geliştirme yeteneğine sahiptir.

    • Zeka aynı zamanda değiştirilmekle kalmaz. Aynı zamanda öğretilebilir.

    • Zeka insandaki beyin ve zihin sistemlerinin birbiriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan çok yönlü bir olgudur.

    • Zeka çok yönlülük göstermesine rağmen kendi içinde bir bütündür.

    • Her insan çeşitli zeka alanlarının tümüne sahiptir.

    • Her insan, zeka alanlarından her birini belli bir düzeyde geliştirebilir.

    • Çeşitli zeka alanları, genellikle bir arada belli bir uyum içinde çalışırlar.

    • Bir insanın her alanda zeki olabilmesinin birçok yolu bulunmaktadır.

Çoklu zeka kuramı temelde çok kolay bir kuramdır. Kuramın merkezini, “Zeki olmanın bir ya da iki yolu yoktur.” önermesi oluşturur. Zeki olmanın birden fazla yolu vardır. Farklı öğrencilerin farklı zeka alanlarına sahip olduklarını fark ederek bu öğrencilere farklı şekillerde ulaşmayı deneyebiliriz. Zeki olmanın birden çok yolu varsa, öğretimin de birden fazla yolu vardır.

Çoklu zeka kuramı, bizleri başarılı kılmak için güçlendirmektedir. Bizler, başkalarını ve kendimizi çok farklı şekillerde görmeye başladık. Hiç kimse zeki ya da aptal değildir, her birimizin yegane, farklı zekaları vardır. Artık öğrencilerimize ne kadar akıllısın sorusunu sormayı durdurup, sen nasıl akıllısın sorusunu sormaya başladık. Öğrencilerimizin içindeki gizli kalmış hazineleri bulduk.

Howard Gardner’ın 1983 yılında yayımladığı Frames of Mind kitabında bu hazineler (zeka alanları) aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Dr. Gardner’ın teorisi, zekayı 7 kategoriye ayırmıştır.


  • Sözel dilsel

  • Mantıksal Matematiksel

  • Müziksel Ritmik

  • Görsel Uzaysal

  • Bedensel Kinestetik

  • Kişilerarası

  • İçsel

Bireylerde var olduğu kabul edilen değişik zeka alanları farklı kitaplarda farklı şekillerde yer almışlardır. Yukarıda verilen zeka alanları tüm kitaplarda yer aldığı gibi, bazı kitaplarda fazladan zeka alanlarına yer verilmiştir.

Sözel Zekâ: Kelimeleri etkili kullanma yeteneğidir. Bu çocuklar dinleyerek öğrenmeyi severler, duygu ve düşüncelerini sözel ifadelerle aktarırlar. İyi yazarlar, iyi anlatırlar, kitap okumayı severler. Ebeveynin onu konuşturmaya çalışması faydalı olur.

Sayısal (Mantıksal) Zekâ: Sebep- sonuç ilişkisi kurmayı ve ‘neden’ demeyi severler, çok soru sorarlar. Bu çocuklar hesap yapmayı, sayı saymayı, mantık yürütmeyi, bir makineyi söküp nasıl çalıştığını görmeyi severler.

Görsel Zekâ: Bu çocuklar gördüğü bir şeyi daha iyi akılda tutarlar. Yaşıtlarına kıyasla çizimleri ve resimleri güzeldir. Film ve slayt gösterileri eşliğinde öğrenmeyi severler.

İşitsel (Müzik) Zekâ: Seslere hassasiyet gösterme kapasiteleri ve kendini müzikle ifade etme yeteneğidir. Nota, solfej bilmeseler de, melodileri hemen akılda tutarlar. Müzik eşliğinde ders çalışırsa o bilgileri daha iyi akılda tutarlar.

Bedensel Zekâ: Kişinin kendisini ifade etmesinde ve bir şeyler yaratmakta bedenini kullanma yeteneğidir. Yerinde duramazlar, spora ilgileri fazladır. El becerileri gelişmiştir. Çok rahatlıkla tamir işleri yapabilirler. İyi taklit yaparlar. Bu çocuğa öğretirken atölye çalışma yaptırmak gerekir.

Sosyal Zekâ: İnsanları tanıma konusunda çok başarılıdırlar. Liderlik özellikleri vardır. Oynayarak, konuşarak, paylaşarak öğrenirler. Onu sosyal ortamlara sokup, sosyal becerilerini geliştirmesine fırsat vermek gerekir.

İçsel Zekâ: Hayal kurmayı, düşünmeyi severler, kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini iyi analiz ederler. Bu çocukları düşünmeye, kafa yorarak fikir üretmeye, farklı düşünmeye, hayal kurmaya teşvik edebilirsiniz.

Zekâ süreci iyi değerlendirildiği zaman hem ‘akademik zekâ’nın hem ‘duygusal zekâ’nın bir sorunun çözümünde çok önemli rolleri olduğunu görebiliriz. Aynı zamanda okulda yapılan eğitimin, kitle iletişim araçlarının etkilerinin, insanlardan beklediklerimizin çeşitli yanlarını da görebiliriz. Problem, ister üzerimize saldıran bir köpekten korunma olsun, ister kazanmamız gereken bir sınav olsun, isterse gol atmaya hazırlanan bir futbolcu olsun, yapmamız gerekenlerin sırası bozulmaz. Değişen, bu sürecin hızıdır ve sürecin aşamalarını ne oranda kontrol edebildiğimizdir.

Eğer bir insan:

Fark ediyor, ama sorunun bütününü kavrayamıyorsa çözümü bulamaz. Bulduğu çözüm doğru çözüm olmayacağı için de kendi dışında etkenlere yüklenerek (şans, kader, filancanın suçu, fişmancanın kusuru) kendini rahatlatır.

Eğer bir insan:

Fark ediyor bütünü de kavrıyor, ama ‘olabilir-olamaz sınırlarını ölçemiyorsa başarı oranını önemli ölçüde düşürür. Sonra da neden başarılı olamadığını anlamakta zorluk çeker.

Eğer bir insan:

Kendine ait olması gereken ‘düşünme ve yapma’ işlevini bir otoriteye bırakmışsa (otoriter aile, otoriter eğitim, otoriter siyasal sistem, grup otoritesi gibi) o kişi ‘yeni seçenekler üretme ve seçenekler içinde karar verebilme, verdiği kararla harekete geçme’ aşamalarını yapamaz. Bu durumda o adımlarda da ne yapacağının kendisine söylenmesini bekler. Bir toplum için en önemli konu ‘yetkin insan yetiştirmektir. Yetkin olmayan insan yetiştiren eğitimin de, meslek sahibi olmanın da, bir işte çalışmanın da 21.yüzyılda hiçbir önemi olmayacaktır. Onun için de her ülke gibi Türkiye’nin de en önemli sorunu, ‘aile, okul, çalışma ile ilgili sistemlerinin hangi amaca yönelik çalıştığıdır: Bilineni yinelemeye yönelik standart koruyuculuk hedefi mi, yoksa eleştiren, tartışan, daha doğruyu bulmaya çalışan yetkin insan örgütlü toplum hedefi mi? Bugünkü uygulamalar aslında pek değişmeden sürüp giderken en büyük kaybımız ‘zekâsını çok yönlü kullanabilen yetkin insanlar’ olmaktadır. Bunun sonucu ‘günü birlik oyunların kurnazlarının çoğalmasıdır ki bu durum bir toplum için en büyük tehlikedir. ‘Yetkin insanlar’ olmadan ‘örgütlü toplum’ olamayacağının anlaşılması için daha çok zamanın geçmesi mi gerekiyor?  



S Ö Z E L - D İ L S E L Z E K A

  • Dinleme Becerisi Yüksektir

  • Kelime Oyunlarını Sever

  • İyi Bir Fıkra Anlatıcısıdır

  • Kitaplarla İç İçedir

  • İyi Bir Kelime Haznesi Vardır

  • Sözel Olarak İyi İletişim Kurar

  • Yazmaktan Hoşlanır

  • İyi Bir Hafızası Vardır

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Öğretmen

Gazeteci


Yazar

Şair


Çevirmen

Avukat


Edebiyatçı

Oyun yazarı

Yayıncı

Hatip


Eğitim bilimci

Komedyen


Romancı

Tanımla

Listele


Görüş

Formüle et

Yeniden ifade et

Tartış


Şiir, makale yaz

Sunu yap


Slogan Bul

Röportaj Yap

Mektup Yaz

Talk-Show Sun




Türkçe

Yabancı Dil

Dilbilgisi

Sosyal Bilgiler



Dil Kulübü

Okul Gazetesi

Yıllık

Kütüphane



Hikayeler

Dergiler


Çizgi Roman

Kelime Oyunları

Senaryo Yazma


B E D E N S E L K İ N E S T E T İ K Z E KA A

  • Duygularını Belirgin Olarak Vucut

  • Diliyle İfade Eder

  • Boya Ve Hamurla Oynamayı Sever

  • Nesneleri Parçalayıp Bütünleştirmeyi Sever

  • Küçük Kas Gelişimi Mükemmeldir

  • Bir Veya Daha Fazla Sporla Uğraşır

  • Uzun Süre Oturduğunda Elleri Ve Ayaklarıyla

  • Oynar Yerinde Duramaz

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Atlet

Dansçı


Aktör

Balerin


Heykeltıraş

Pantomimci

Balet

Mim sanatçısı



Cerrah

Koreograf

Sihirbaz


Göster

Öğret


Ayarla

Parçalara ayır

Yap

Dene


Rol oyna

Yapı oluştur

Alan gezisi yap

Modelini yap




Jimnastik

Beden Eğitimi

Yüzme


Tiyatro

Drama


Spor takımı

Kukla oyunu

Aerobik

Kil çalışmaları



Mim sanatı

Beden dili

Vücut geliştirme

El sanatları




G Ö R S E L – U Z A M S A L Z E K A

  • Harita, Tablo Ve Diyagramları

  • Kolaylıkla Okur

  • Arkadaşlarına Oranla Daha Çok Hayal Kurar

  • Resim, Sanat Etkinliklerinden Hoşlanır.

  • Yaşına Oranla Daha İyi Şekil Çizer.

  • Görsel Sunuları ( Film, Slayt, Saydam) Tercih Eder.

  • Bulmaca Çözmekten Hoşlanır.

  • Üç Boyutlu Yapılar Kurmaktan Hoşlanır (Lego)

  • Resimlerden Daha Fazla Öğrenirler.

  • Kitaplarını Ve Defterlerini Çizer

  • Nesnelerin Yerini Bilir

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Kaşif

Mimar


Mühendis

Mekanikçi

Görsel Sanatlar

Gemici


Satranç uzmanı

Gezgin


Fotoğrafçı

Ressam


Dekoratör

Geometri uzmanı



Çiz

Hayal et


Şekil yap

İnşa et


Resmini yap

Poster yap

Örnekle

Boya


Düzenle

Görsel ayrıntı hatırla

Dekore et

Renklendir



Sanat

Resim


İş-Teknik

Fen Bilgisi




Satranç kulübü

Fotoğrafçılık

Resim kursu

El sanatları

Üç boyutlu çalış

Koleksiyonlar

Legolar

Bloklar


Haritalar

Renkli kalemler

Kuklalar

Karikatür

Model yapma


M Ü Z İ K S E L –R İ T M İ K

  • Şarkıların Melodilerini Hatırlar

  • Güzel Şarkı Söyler

  • Müzik Aleti Çalar

  • Vurmalı Aletlerden Hoşlanır

  • Ritmik Konuşur Ya Da Hareket Eder

  • Farkında Olmadan Mırıldanır

  • Çalışırken Masaya Vurarak Ritim Tutar

  • Çevresel Gürültülere Duyarlıdır

  • Müzik Dinleyerek Çalışır

  • Öğrendiği Şarkıları Sınıfta Söyler

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Kompozitör

Korist


Müzik Öğretmeni

Besteci


Bando elemanı

Disk Jokey

Tiyatrocu

Şarkıcı


Söz yazarı

Müzik aleti yapımcısı

Udi,gitarist vs.

Müzik marketi sahibi



Bestele

Kaydet


Şarkı sözü yaz

Ritim tut

Mırıldan

Şarkı söyle

Nota yaz

Islık çal

Ayaklarını vur

Melodi tanı

Enstrüman tanı


Müzik

Drama


Fen bilgisi

Beden


Eğitimi

Matematik




Orff Programı

Bando


Orkestra

Müzik kolu

Koro

Gitar kulübü



Aerobik

Şarkılar


Müzikal geziler

Misafir şarkıcılar




K İ Ş İ L E R A R A S I Z E K A

  • Sosyal İlişki Kurmaktan Hoşlanır.

  • Doğal Bir Lider Olarak Görünür.

  • Problemi Olan Arkadaşlarına Öğütler Verir.

  • Organizasyonların Baş Elemanıdır.

  • Bir Şeyler Anlatmaktan Hoşlanır.

  • Diğer Çocuklarla Oynamaktan Hoşlanır.

  • İki Ya Da Daha Fazla Yakın Arkadaşı Vardır.

  • Başkalarını Düşünür

  • Diğerleri Onu Arkadaşlık İçin Arar


MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

İş Adamı

Dini Lider

Öğretmen

Organizatör

Politikacı

Satıcı


Danışman

Antropolog

Sosyolog

Doktor


Parti lideri

Talk showcu

Pazarlamacı

Hemşire


Sosyal çalışmacı

Gözle

Paylaş


Değiştir

Tartış


Katıl

Görüş


İşbirliği yap

Yardım et

Öğret

Takım kur



Yönlendir

Arabulucu ol

Empati kur

Çatışma çöz

İkna et


Hayat bilgisi

Sosyal bilgiler

Halk oyunları

Beden eğitimi



Öğrenci konseyi

Kol çalışmaları

Takım oyunları

İzci kampları

Grup projeleri

Kukla gösteri

Tartışma grubu

Mektup arkadaşı

Gezi

Yarışmaya katılma



Tiyatro

Ders çalıştırma

Beyin fırtınası

Kulüp kurma




İ Ç S E L Z E K A

  • Bağımsızlık Duygusu Güçlüdür

  • Güçlü Ve Zayıf Yönleri Tanır

  • Gerçekçi Amaçlar Oluşturur

  • Başkalarına Anlatmadığı Hobisi Vardır.

  • Kendini İyi Motive Eder

  • Kendi Başına Tercih Eder.

  • Ne Hissettiğini Doğru Bir Şekilde Söyler.

  • Hatalarından Ve Başarılarından Öğrenebilir

  • Öz Saygısı Yüksektir.

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Psikolog

Dini Lider

Araştırmacı

Kuramcı


Felsefeci

Şair


İlahiyatçı

Politik lider

Sanatçı

Zanaatçı


Yazar


Dinle

Anla


Ölç

Değerlendir

Eleştir

Hedef oluştur



İfade et

Günlük yaz

Amaç belirle

Hayal et


Bireysel çalış

Düşün


Duyumsa

Planla


Sessiz kal

Kompozisyon

Matematik

Türkçe

Din Bilgisi



Resim


İlgi grupları

Bilgisayar

Bulmacalar

Filmler


Okuma köşeleri

Kişisel öğretim

El sanatları


M A N T I K S A L – M A T E M A T İ K S E L

Z E K A

  • Zihinden İşlemleri Kolayca Yapar

  • Güçlü Bir Muhakemesi Vardır

  • Kategorileri, İlişkileri Farkeder, Açıklar

  • Bilgiler Arasında Bağlantılar Kurar

  • Rakamlarla İlgili İşlemleri Yapmaktan Hoşlanır

  • Matematik Oyunlardan Zevk Alır

  • Satranç Ve Dama Gibi Oyunlardan Zevk Alır

  • Soyut Ve Kavramsal Düşünebilir

  • Sebep-Sonuç İlişkilerin Kolayca Anlar

MESLEK

FİİL

DERS

DERS DIŞI

Bilim Adamı

Mühendis


Bilgisayar programcısı

İstatistikçi

Yargıç

Mucit


Matematikçi

Muhasebeci

Polisiye roman yazarı

Eleştirmen

Ekonomist

Satın alma görevlisi



Tahmin Et

Uygula


Karşılaştır

Hipotez kur

Problem yaz

Şifrele


Sınıfla

Çözümle


Hesapla

Keşfet


Dene

Sor


Akıl yürüt

Matematik

Fen bilgisi

Hayat bilgisi

Dilbilgisi



Bilgisayar kulübü

Ölçme birimi

Legolar

Hesap makineleri



Bilmeceler

Oyun kartları

Oyuncak paralar

Bulmacalar

Strateji oyunları

Deney yapma

Yap- boz


DOĞA Z E KASI

  • Hayvanlara Karşı Çok Meraklıdır

  • Açık Havada Olmaktan Hoşlanır

  • Bahçe İşlerini Sever

  • Varlıkları Sınıflandırmaya Meraklıdır.

  • Farklı Bitki Ve Hayvanlara İlgi Duyar

  • Çevre Kirliliğine Duyarlıdır

  • Doğa Dergilerini Ve Belgeselleri İzler

  • Doğa Olaylarına Meraklıdır

  • Doğayla Başbaşa Kalmayı Sever

MESLEK

EYLEM

DERS

DERS DIŞI

Ziraat Mühendis

Çiçekçi


Zoolog

Bahçıvan


Ziraat teknisyeni

Biyolog


Pet shop sahibi

Jeolog


Veteriner

Çevre bilimci

Peyzaj mimarı

Bitki bilimci

Astronom

Hayvan terbiyecisi



Gözle

Tahmin et

Sınıflandır

Kategorize et

Çözümle

Fotoğraf çek



Seyahat et

İzle


Bitki yetiştir

Hayvan eğit

Koleksiyon yap

Araştır


Keşfet

Hayat bilgisi

Fen bilgisi Matematik

Sağlık

Türkçe



Doğa gezisi

Müze gezisi

Piknik yapma

Koleksiyon yapma

İzcilik

Dağcılık


Kamp yapma

Su altı


İnceleme

Akvaryum bakımı

Fotoğrafçılık
























DUYGUSAL ZEKA

"Başarının sırlarından birisi de duyguları bilincin kontrolü altında tutabilmektir"

Duygusal Zeka; duyguları zamanında üretebilme, yaşatabilme, denetim altında tutabilme ve başka bireylerle sağlıklı duygusal iletişime (empati) girebilme yeteneğidir. Bir başka deyişle; aklın kendisini 'his bombardımanlarından koruması ve duyguları gerektiği yerde bastırma gücünü gösterebilmesidir. Çoğunlukla, duygusal zeka ile sezgisel zeka birbirine karıştırılmaktadır.

"içime doğdu, bu iş olacak" dedirten şey sezgisel zekadır ve genellikle altıncı his, önsezi ya da telepati gibi isimlerle anlatılır. Bunlar; bilinçli bir düşüncenin ürünü olmayan ve zihinde kendiliğinden beliren birer ani 'bilme' işidir. Bu bilişte mantık, bilimsellik ve rasyonellik aranmaz. Çünkü önsezi, düşünce kurallarının etkisi ve güdümü altında değildir. "Herkes doğal olarak öfkelenebilir. Bu kolaydır. Kolay olmayan şey; doğru zamanda, doğru amaçla, doğru şekilde ve doğru kişiye ya da olaya karşı öfkelenmektir" ifadesi; duygusal zekanın bir bölümü hakkında bize bir kanaat vermektedir. Burada öncelikle aralarında küçük anlam farkları olan üç sözcüğe açıklık getirmek gerekmektedir.

Bunlar his, duygu ve heyecandır.

His; herhangi bir şeye karşı zihinde veya bedende oluşan ve yoğunluğu yüksek olmayan bir duygusal tepkinin farkına varma işidir. Örneğin; bir ayağı topallayarak yürüyen bir kediye duyulan acıma hissi, farkına varılan böylesi bir duygusal tepkidir. Duygu; farkına varılan bir hissin kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarılmışlık hali oluşturmasıdır. Korku, üzüntü, aşk gibi...Heyecan; duyguya oranla daha kısa süreli ama daha yoğun ve şiddetli bir uyarılmışlık halidir. Yani; çabuk gelip geçen şiddetli duygudur. "Yüreğim ağzıma geldi!", "Kan beynime fırladı!" veya "Kendimi zor tuttum!" ifadelerindeki şiddetli duygusal haller heyecan kategorisine girerler. Vücudun sadece bir organını veya bölgesini uyarmak gereksinimi ortaya çıktığı zaman, beyin o organa bir sinirsel sinyal gönderir ve bu bir refleks hareketi yaratır. Fakat beyin bedenin tümünü uyarma ihtiyacı hissettiği zaman, bu işi bir sürü sinyal göndererek, zahmetli bir şekilde yapmaz. Hangi duygu veya refleks uyandırılacaksa, o duyguyu gerçekleştirecek hormonları üreten salgı bezlerine bir sinyal gönderir ve hormonlar hemen üretilip kan dolaşımına akıtılırlar. Böylece en geç 6 saniye içinde o hormonun istediği şekilde bir duyguya kapılırız. Heyecanlanma gerektiği zaman ise hem hormonlar hem de sürekli sinyaller kullanılır.

Duygusal zekanın içeriği henüz tam olarak anlaşılamamıştır ve hatta tanımı bile henüz bilimsellik kazanmamıştır.

Beynimizde, Hipotalamus denen, nohut büyüklüğünde bir "duygu merkezi" bulunmaktadır. Bu merkez, bedenin psiko-fiziksel faaliyetlerini düzenleyen ve "Endokrin Sistemi" denen bir hormonlar sistemine bağlı olan salgı bezleri ile sıkı bir işbirliği içindedir. Hipotalamus, bu salgı bezlerinin gerekli hormonları ürettikten sonra hedef organlara gönderilmelerinde önemli bir rol oynar. Troit bezi, Hipofiz bezi, Epifiz bezi, Pankreas, testisler, yumurtalıklar ve diğer birkaç organdan çeşitli hormonlar salgılanır. İşte bu hormonlar sayesinde ve vücuttaki bazı fizyolojik fonksiyonlar sonucu hislenir, duygulanır ya da heyecanlanırız. Duygulanmamızı sağlayan bir başka neden de beynimizin ürettiği "nörotransmiter" denen kimyasallardır. Bunların bazıları eroin, kokain, esrar, ekstasi veya alkol ile eşdeğer etkiler oluştururlar.

Duygu dediğimiz şey 'kültürel kutsallaştırma' yüzünden pek çok insanın yanlış bir inanca kapıldığı gibi kalbe yerleştirilmiş, manevi bir oluşum değildir. Aksine tamamen maddi ve bedensel bir olgudur. Hormonların bedenimizde ve beynimizde ortaya çıkan etkileridir.

İşte duygusal zeka; tüm bu duygular çerçevesinde, bilinç ile hisler arasındaki pozitif etkileşim süreci olarak ele alındığında, bu çağda başarılı bir yaşam için geliştirilmesi gereken önemli bir zeka türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zeka türünü ölçebilecek testler henüz ortaya çıkmamıştır. Fakat, kim bilir "Ne soğuk insan!" ifadesiyle suçladığımız kişiler, belki de ortalamanın üstünde bir duygusal zekaya sahip kişilerdir.



Duygusal zeka (olgunluk) nedir?

Bizim kültürümüzde ‘‘olgunluk’’, Goleman' ın kitabındaki ‘‘duygusal zeka’’ kavramının bileşenlerini açıklayarak okuyucularımızın zihinlerine berraklık getirmeyi amaçladık.

Geçen hafta, insanların sahip olduğu zekanın onların işe alınmalarına sebep olurken, duygusal olgunluklarının ise işlerinde yükselmelerine imkan sağladığını yazmıştık. Yapılan araştırmalar, zekanın başarıyı %20 etkilemesine rağmen duygusal zekanın iş, aile ve sosyal hayattaki başarı konusunda belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Zeka, oldukça zor değişen bir değişken olmasına karşılık, duygusal olgunluğun geliştirilmesinin mümkün olduğu bilinmektedir. Zeka, bireysel temele dayanan işler yapan ve hiyerarşik sistemde çalışanlar için önemli bir değer iken, duygusal zeka ekip çalışması gerektiren ortamda ‘‘olmazsa olmaz’’ bir özelliktir.

Duygusal zeka, esas olarak iki yetkinliğin bileşkesidir. Bu yetkinliklerden birincisi ‘‘kişisel yetkinlik’’, ikincisi ‘‘sosyal yetkinlik’tir.

Kişisel Yetkinlikler

1. Kendiyle ilgili farkındalık: Kişinin kendi iç dünyasını tanıması, tercihlerini yapabilmesi, sahip olduğu kaynakların ve gücün farkında olması.

a) Duygusal farkındalık: Kişinin kendi duygularını ve bunların doğurduğu sonuçları fark etmesi, bunları dile getirmesi.

b) Kendini değerlendirme: Kişinin kendi gücünü ve zayıflıklarını bilmesi, sınırlarının nereden geçtiğini fark etmesi ve bunu kabullenmesi.

c) Özgüven: Kişinin yetkinliklerinin farkında olması ve bu yetkinliklerle ‘‘değerli olduğuna’’ inanması.

2. Kendini yönetme: Kişinin sahip olduğu dürtüleri, istekleri kontrol etmesi ve yönlendirmesi.

a) Kendini kontrol: Kişinin dürtülerini ve içinden gelen olumsuz duyguları kontrol edebilmesi; olumsuz duygularla başa çıkabilmek, duygusal olgunluk açısından çok önemli bir ölçüttür ve ayrı bir yazının konusudur.

b) Güvenilirlik: Ahlaklı, dürüst ve tutarlı olmak. Bu kavram Türk kültüründe ‘‘özü sözü bir’’ deyişiyle ifade edilir.

c) Esneklik: Kişinin beklenmedik durumlara ve değişikliklere uyum sağlayabilmesi. Bu özellik stresle başa çıkma becerileri açısından da temeldir.

d) Yeniliklere açık olmak: Kişinin yeni bilgi, yaklaşım ve fikirlerden rahatsızlık duymaması.

e) Kontrol odağı içerde olmak: Kişinin ortaya çıkan sonuçlarla ilgili sorumluluk üstlenmesi, başkalarını suçlamak yerine kendini sorgulaması. Bu özellik, içselleşmiş sorumluluk anlayışının temelini teşkil etmektedir.

3. Motivasyon: Kişinin amaçlarına ulaşmak için duygularını yönlendirebilmesi.

a) Başarı yönelimi: Kişinin mükemmellik düzeyine ulaşmayı hedeflemesi ve sürekli gelişim çabası içinde olması.

b) Bağlılık: Kişinin içinde bulunduğu ekibin ve işletmenin amaçlarından ve hedeflerinden heyecan duyması.

c) Girişimcilik: Kişinin fırsatları fark etmesi ve zorlukları fırsata dönüştürmek için harekete geçmesi.

d) İyimserlik: Kişinin engeller ve güçlükler karşısında amacını izlemek konusunda kararlı olması.

Sosyal Yetkinlikler

1. Empati: Kişinin başka insanların duygularını, ihtiyaçlarını ve kaygılarını anlayabilmesi. Bu yetkinlik Türk kültüründe ne yazık ki en alt düzeyde mevcuttur.

a) Diğer insanları anlamak: Kişinin başka insanların duygularını ve bakış açılarını fark etmesi, bu konuda duyarlılık geliştirmesi ve onların kaygılarıyla, yargılamadan ve savunmaya geçmeden samimi olarak ilgilenmesi.

b) Başkalarını geliştirmek: Kişinin birlikte çalıştığı insanların ihtiyaçlarını fark edip onları becerileri ölçüsünde geliştirmesi. Bu özellik, bir yöneticinin yönlendirme ve yol gösterme becerisinin temelini oluşturur.

c) Hizmete yönelik olmak: Kişinin iç ve dış müşterilerinin ihtiyaçlarını fark etmesi, karşılaması ve onları memnun etmekten mutluluk duyması. Bu yetkinlik, hizmet sektöründe çalışanlar için temel özelliktir.

2. Sosyal beceriler: Kişinin başka insanların davranışlarını kendi istediği yönde yönlendirebilmesi. Bizim kültürümüzde yaygın olan ‘‘tuttuğunu koparmak’’ yerine, istediklerini ‘‘zorlamadan ve zorlanmadan’’ elde etmesi.

a) İletişim: Kişinin karşısındaki kişiyi anlamak için dinlemesi ve karşısındaki kişiyi ikna etmesi için mesajın, üslubu kadar önemli olduğunun farkında olması.

b) Etki yaratma ve etkileme: Kişinin karşısındaki kişi veya grupta istek uyandırıp heyecan yaratması.

c) Çatışma çözümü: Kişinin anlaşmazlıkları müzakere ederek ve uzlaşarak çözüme yönelmesi.

d) İşbirliği: Kişinin başka insanlarla ortak amaçlar doğrultusunda işbirliği yapmaktan zevk duyması.

e) Ekip çalışmasına yatkınlık: Kişinin bir grupla birlikte olduğu zaman ortak amaçlar doğrultusunda sinerji yaratacak bir çalışmaya girebilmesi.

f) Liderlik: Kişinin başka insanları ikna etmesi, ilham vermesi, heyecan yaratması ve harekete geçirmesi.

g) İlişki kurmak: Kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde anlamlı ve doyumlu ilişkiler kurması, gündelik ilişkilerde insanlarla ilişki kurmak ve geliştirmek konusunda zorluk çekmemesi.

h) Gücün farkında olmak: Kişinin içinde bulunduğu çevredeki güç sahipleriyle ilişkisini sağlıklı biçimde düzenlemesi. Gerektiği durumlarda uyum göstermesi, karşı çıkması gerektiğine inandığı durumlarda mücadelesini stratejik bir temelde sürdürmesi. Yetkinlikler açısından bakıldığında bu özelliğin karşılığı ‘‘kurumsal haberdarlık’’tır.

Bu özellikler işletme literatüründe yumuşak beceriler; planlama, karar verme, organize etme gibi beceriler ise sert beceriler olarak tanımlanır. Yirmi birinci yüzyılda kuruluşların başarısı, yöneticilerin ikincil kabul edilen becerilerindeki başarısına bağlı olacaktır.

Bir başka deyişle ikincil beceriler, birincil becerilerin yanında olacak ve onlar kadar önemli kabul edilecektir. Çünkü yirmi birinci yüzyılda bir kurumun başarısı, sadece çalışanlarının değil, aynı zamanda ‘‘kurumun’’ duygusal zekasına bağlı olacaktır.



ZEKANIN ÖLÇÜLMESİ

Zekâ, diğer pek çok psikolojik değişken gibi, doğrudan gözlenemeyen çok karmaşık yapılardan birisidir. Bu karmaşık zihni etkinlikleri duyumları ölçer gibi dakik olarak ve doğrudan doğruya ölçmek mümkün değildir. Bireyin zekâsı hakkında güvenilir bir fikir edinmenin yolu, bireyi çözümü yüksek zihni işlemlerin kullanılmasını gerektiren problemlerle karşı karşıya getirmek ve bireyin yaptıklarını objektif olarak saptamaktır.

Zeka, diğer şeyler arasında, akıl yürütme (mantıklı düşünme yeteneği), plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri kavrama, çabuk ve deneyimlerden öğrenme yeteneklerini içeren genel bir zihinsel kapasitedir. Bu yetenek sadece kitaptan öğrenme, dar anlamda akademik bir beceri veya testten alınan yüksek puan anlamında değildir. Daha çok, çevremizdekileri anlamada "varlıkları izleme" " anlamlandırma" veya "ne yapacağını aklında da biçimlendirme" yetenekleri ile ilgili , geniş ve derin bir kapasiteyi yansıtır.

Zeka, tanımlandığı gibi, ölçülebilir ve zeka testleri bu ölçme işini iyi biçimde yapar. Bu testler, psikolojik değerlendirme araçları ve diğer testler arasında en doğru ölçme yapanlar arasındadır. (Teknik terimlerle ifade edecek olursak geçerli ve güvenilir olarak ölçme yaparlar). Bunlar, yaratıcılığı, karakteri, kişiliği veya bireyler arasındaki diğer önemli farklılıkları ölçmezler veya ölçmeyi amaçlamazlar.

Farklı tipte zeka testleri olmakla beraber, bu testlerin hepsi de aynı zekayı ölçer. Bazıları sözcükleri ve sayıları kullanır, belli bir kültürel bilgiyi (sözcük dağarcığı gibi) gerektirir. Diğerleri ise, bu biçimde değildir ve onun yerine şekilleri, biçimleri kullanır ve yalnızca basit, evrensel kavramların (çok/az, açık/kapalı, yukarı/aşağı) bilgisini gerektirir.

İnsanların zeka bölümleri (ZB/IQ) düşükten yükseğe doğru yayılan "çan eğrisi" denilen (istatistiksel terimle "normal dağılım eğrisi") bir eğri ile iyi bir biçimde temsil edilebilmektedir. İnsanların büyük bir kısmi ortalama bir zeka bölümü (ZB 100) etrafında yığılır. Çok az sayıda insan çok yüksek ve çok düşük zeka düzeyine sahiptir. Amerikalıların %3'ünün 130'un üzerindedir. (Bu değer "üstün zeka" nın eşik değeri olarak kabul edilir). Ayni oran, zeka bölümü 70'in altında kalanlar için de söz konusudur. ZB=70-75 arası ise zeka geriliği için eşik değer olarak kabul edilir.

Bugünkü testler anlamında zekâyı ilk ölçme girişimi, Fransa'daki okullarda öğrenme güçlüğü olan çocukların normallerden ayrılması amacıyla geliştirilen Binet-Simon (1905) testiyle başladı. Binet' e göre zekâ, bellek alanı, duyum keskinliği ve tepki hızı gibi basit zihni öğelerle değil, kavrama, hüküm verme, akıl yürütme (ve 'düşünceye belirli bir yön verme', 'düşünceyi arzu edilen bir gayenin gerçekleşmesine intibak ettirme' ile 'kendi kendini eleştirme/kendi yanlışlarını bulup düzeltme') gibi karmaşık işlemlerde kendini gösterir.

Binet-Simon ölçeği 1908 yılında yaşa göre tekrar düzenlendi ve bazı değişiklikler yapıldı. 1912 yılında Stern, bireyin zekâ yaşının takvim yaşına bölünmesiyle elde edilen Zekâ Bölümünü önerdi. Binet-Simon ölçeği, ABD'de 1916 yılında Terman tarafından geliştirilerek, 3 ve 16 yaş grubu için standartlaştırıldı ve ölçek, Stanford-Binet Zekâ Ölçeği adını aldı.

1937 Terman ve Merrill revizyonunda da amaç, genel yeteneği değerlendirmekti; soru sayısı 90'dan 129'a çıkarıldı ve L-M formları yapıldı. Sözel yeteneği ölçen sorular ağırlıkta olduğundan, Stanford-Binet testi, zekâdan çok okul başarısını ölçtüğü yönünde eleştirilmeye başlandı. 1960 Terman ve Merrill revizyonunda ise, Stanford-Binet testinde bir oran olan Zekâ Bölümü yerine, ortalaması 100, standart sapması 16 olan sapma IQ puanı kullanılmaya başlandı. Terman-Merrill 1973 revizyonunda, Stanford-Binet testinde pek fazla değişiklik yapmadı. 1986 revizyonunda, Stanford-Binet testine sayısal ve sözel yetenek yanında, soyut-görsel yeteneği ve kısa süreli belleği ölçen maddeler eklendi.

Tüm dünyada en yaygın kullanımda olan Wechsler ölçeklerinde de, zekânın bir bütün olduğu sayıltısı yatar. Wechsler' e göre, zekâ, kişinin çevresini algılama, çevreyle baş edebilme gibi yeteneklerini kapsayan genel bir doğal kapasitedir; zekâyı ölçen testler, maddelerle o maddelere tepki veren birey arasında özel bir iletişim biçimidir.

Tüm Wechsler ölçeklerinin yapıları hemen hemen tümüyle benzerdir: WPPSI (okul öncesi), WISC (çocuklar) ve WAIS (yetişkinler) ölçekleri genel olarak Sözel (genel bilgi, muhakeme, aritmetik, benzerlik, kelime hazinesi) ve Performans (resim tamamlama, resim düzenleme, küplerle desen, parça birleştirme, şifre) alt testlerinden türetilen bir tek puan sağlarlar.

WISC-R' ın 1974 versiyonu Savaşır ve Şahin (1988) tarafından kültürümüze uyarlanmış ve standartlaştırılmış olup yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Zeka testleri yetkili psikologlar tarafından uygulanmalı ve değerlendirilmelidir. Böylece testin yanlış yorumlanma riski azalır. Standart test puanları zeka geriliğinin değerlendirilmesinde ve gelişimsel gidişi yordamada yararlıdır. Ancak bir kişinin öyküsünü bilmeden, onu gözlemeden ve ruhsal işlevlerini değerlendirmeden zeka testinin sonucuna göre bir tanı koymak son derece yanlıştır.

MENTAL RETARDASYON

DSM – IV – TR TANI ÖLÇÜTLERİ

Ortalamanın önemli derecede altında entelektüel işlevsellik. Bireysel olarak uygulanan IQ testlerinde 70 yada daha altında bir IQ olması.

Aşağıdaki alanların en az ikisinde o sıradaki uyum işlevinde eşzamanlı yetersizlikler yada bozukluklar:

İletişimi

Kendine bakım

Ev yaşamı

Toplumsal / kişiler arası beceriler

Toplumun sağladığı olanakları kullanma.

Kendi kendini yönetip yönlendirme.

Okulla ilgili işlevsel beceriler, iş, boş zamanlar.

Sağlık ve güvenlik.

Başlangıç yaşı 18 yaşından öncedir.

Entelektüel bozukluğun düzeyini yansıtan şiddet derecesine göre kodlayın.

IQ DÜZEYİ 50/55 – 70 HAFİF MEN. RET.

IQ DÜZEYİ 35/40 – 50/55 ORTA DERECEDE MEN RET.

IQ DÜZEYİ 20/25 – 35/40 AĞIR MEN RET.

IQ DÜZEYİ 20-25 İN ALTINDA İLERİ DERECEDE MEN. RET.

Mental retardasyon olduğuna ilişkin güçlü bir kanı olmasına karşın kişinin zekasının standart testlerle sınanabilir olmadığı durumlarda (örn: işbirliği yapmayan kişiler, ileri derece bozukluk olanlar yada bebekler) ŞİDDETİ BELİRLENEMEMİŞ MEN RET. Tanısı alır.

Yapılan araştırmalarda zeka geriliğinin yaygınlığı %1 olarak bildirilmektedir. Erkeklerde kızlardan iki katı daha sık gözlenir.

Hafif derece zeka geriliği okula başlamadan önce anne-baba veya çevre tarafından fark edilmeyebilir. Çocuklar okula başladıktan ve ev dışındaki etkinliklere katıldıktan sonra zihinsel yetersizlikleri anlaşılmaya ve görünür hale gelmeye başlar. Derslerin sınıf atladıkça daha da güçleşmesi ve bilişsel yeti gerektirmesi nedeniyle ergenlik dönemine doğru fark edilme doruğa çıkar. İleri derece zeka geriliği olanlara çok erken yaşlarda tanı konulur. İleri derece zeka geriliği olanlarda zeka ile toplumsal işlev arasındaki ilişki açıktır. Bunlar çocuklukta özel desteğe gereksinim duyarlar ve bu durum erişkinlikte de devam eder. Hafif derece zeka geriliği olan çocukların yarısından fazlası özel desteğe gerek duymaz. Zeka bölümlerine göre kendine yeterlilik gözden geçirildiğinde, zeka bölümü 40’ın altında olanların hiçbirisi kendine yeterli değildir.

Hafif derece zeka geriliği olan bireylerin %58-78’inde, ileri derece zeka geriliği olan bireylerin %23-43’ünde şimdiki tanı araştırmaları ile bir neden gösterilememektedir.



Birlikte Bulunan Engeller ve Psikiyatrik Bozukluklar

Zeka geriliği olan bir kişi ayrıca bir veya birden fazla fiziksel veya ruhsal bozukluk gösterirse buna “çoğul engellilik” denir. Çoğul engellilik eğitimsel, toplumsal ve iş uyumunda önemli etkiler yapar.



1. Fiziksel engeller:

a. Görme bozukluları: Zeka geriliği olanların %10 kadarında görme bozuklukları vardır. Bu oran ileri zeka geriliği olanlarda %15’e kadar artmaktadır.

b. İşitme kaybı: Zeka geriliği olan nüfusta yapılan araştırmalar %10-15 oranında işitme sorunlarının olduğunu bildirmektedir. İleri derecede zeka geriliği olanların %80’inde, ağır zeka geriliği olanların %51’inde odiyometrik incelemelerin yapılamadığı belirtilmektedir. Evok yanıtların kullanılması ile zeka geriliği olanların işitmesi hakkında daha sağlıklı bilgiler elde edilebilir.

c. Konuşma ve dil sorunları: Zeka geriliği olanlarda çeşitli derecelerdeki konuşma bozuklukları %50 kadardır. Bu oran işitme güçlüğü olanlardan 3-4 kat daha fazladır. Gecikmiş veya bozuk konuşma %44, kekemelik %5 kadar bulunur. Sözel iletişimi olmayanlar da %30 gibi yüksek orandadır. Zeka geriliği olan çocuklarda dil gelişimi iki yönden ele alınabilir: Niceliksel görüşe göre, zeka geriliği olan çocuklarda bilişsel olarak normal gelişen çocuklardaki gibi bir gelişim olmakla birlikte gecikme söz konusudur. Niteliksel görüşe göre ise, bu çocuklardaki dil gelişmesi yalnız yavaş değil, aykırı bir gidiş göstermektedir. Dil, iletişimi sağlayan kurallar bütünüdür. Dilbilgisi ses işaretleri (fonoloji) kurallarını, söz dizimi (sentaks) kurallarını, anlambilim (semantik) kurallarını ve konuşmada bağlantı kurallarını içerir. Zeka geriliği olan çocuklar normal çocuklara göre, özellikle söylem (artikulasyon) bozuklukları gösterirler. Down sendromlu çocuklarda diğer etiyolojik gruplara göre daha sık söylem, ses ve düzün (ritim) bozuklukları vardır. Zeka gerisi olan çocuklar normallere göre daha kısa ve daha az karmaşık tümceler kurarlar. Bundan dolayı bu çocuklar iletişimde yeteri kadar açık olamazlar. Zeka geriliği olan çocuklar soyut ifade etme güçlüğü gösterdiklerinden daha fazla somut terimler kullanırlar. Ancak birçok çocukta soyut kavramlar yaş ile artar. Zeka geriliği olan çocuklar normallerden daha az yüklem, daha çok isim kullanırlar. Eğitilebilir düzeyde zeka geriliği olan çocuklar normal çocuklar gibi dinleyicilere uygun iletiler verebilirler. Bu çocuklarda konuşmadaki bağlantı en az eksiklik gösteren alandır.

d. Epilepsi: Zeka geriliği olanlarda epilepsinin epidemiyolojisi ile ilgili bilgiler kısıtlıdır. Bunun bir nedeni sözel iletişimi olmayan ağır ve ileri derecede zeka geriliği olanlarda epileptik nöbetleri epileptik olmayan davranışlardan ayırmadaki güçlük, bir diğer nedeni de kendini yaralama, dönemsel saldırganlık, sakarlık ve aşırı tepkisel davranışların epileptik durum ile karışmasıdır. Bu güçlüğe karşın, zeka geriliği olanlarda olmayanlara göre daha sık ve ileri derecede epileptik nöbetlerin olduğu da gösterilmiştir. Kurumlarda bakılanların %31’inde, kurum dışında yaşayanların %15-18’inde epileptik nöbet öyküsünün olduğu saptanmıştır. Zeka bölümü azaldıkça epilepsi riski de artar. Örneğin, normal nüfusta %0.7 olan epilepsi görülme sıklığı hafif derece zeka geriliği olanlarda %3-6, zeka bölümü 35-49 arasında olanlarda %23 ve zeka bölümü 20 nin altında olanlarda ise %50 oranındadır.

e. Serebral palsi: Serebral palsi ile zeka geriliği çoğunlukla birlikte görülür. Serebral palsili çocukların büyük kısmında ağır ve ileri derece zeka geriliği de bulunur. Serebral palsili olanlarda zeka geriliği oranı %37’den %71’e kadar değişiklikler göstermektedir. Çeşitli araştırmaların bir ortalamasından söz edilecek olursa serebral palsili insanların %45’inde aynı zamanda zeka geriliği de vardır.



2. Ruhsal engeller:

Zeka geriliği, uyum sorunu olan bu kişilerin sorunlarıyla başa çıkma yeteneğini azalttığından ruhsal bozuklukların riskinde bir artışa neden olmaktadır. Zeka geriliği olanlarda ruhsal bozuklukların gerçek dağılımı iyi bilinmemekle birlikte %27’den %71’a kadar değişim gösterdiği belirtilmektedir. Belki de bunun nedeni, bu hastalardaki ruhsal bozuklukların tanınmasındaki güçlüktür. Zeka geriliği olanlar toplumun isteklerini yerine getirmede zorlanırlar. Duygusal çatışmaları çözmek için bilişsel yetenekleri azdır ve yargılamaları bozuktur. Toplum sorgulaması yöntemi ile yapılan araştırmalar, zeka geriliği olan çocukların %20-35’inde bazı ruhsal bozukluların olduğunu ortaya koymuştur. Ruhsal bozukluklar ile yapısal beyin hasarı ve epilepsi arasında anlamlı ilişkilerin olduğu gösterilmiştir. Zeka bölümleri normal olan, fakat yapısal beyin hasarı olmayıp yalnız epilepsileri olan çocuklarda ruhsal bozukluk sıklığı %28.6; epilepsisi olmayan fakat yapısal beyin hasarı olanlarda %37.5; her ikisi de bulunan çocuklarda %58.3’tür. Bu bulgular, yapısal beyin hasarı ve epilepsinin ruhsal bozukluk meydana getirmede birikerek artan bir etki yaptığını göstermektedir.

a. Psikotik bozukluklar: Birçok yazar, psikozlara, zeka geriliği olanların normallerden daha yatkın olduğunda birleşirler. Zeka geriliği olanlarda psikozların görülme sıklığı %3-12 kadardır. Şizofreni, zeka geriliği olanlarda en sık rastlanan psikozdur. Paranoid bozuklukların da az görüldüğü bildirilmektedir. Zeka geriliğinde tek kutuplu depresyonun seyrek görüldüğü ile ilgili genel bir kanı vardır. Yazında iki kutuplu duygulanım bozukluklarının bunlardan daha fazla görüldüğü yer almaktadır.

Hafif derecede zeka geriliği olan ve sözel iletişimi iyi olan bireylerde şizofreni tanısı konulması, zeka geriliği olmayanlardan farklı değildir. Fakat ileri derecede zeka geriliği olanlarda tanı koymak zordur. Belirtilerin zeka geriliğine mi, yoksa psikoz belirtisine mi ait olduğunu belirlemek güçtür. Belirgin dezorganize davranışlar ve negatif belirtiler var ise, premorbidden belirgin farklılık gözleniyorsa başka türlü adlandırılamayan (BTA) psikotik bozukluk tanısı konabilir. Hayali arkadaş ile konuşmalar işitsel sanılar ile karıştırılmamalıdır.

b. Nevrotik bozukluklar: Zeka geriliği olanlarda nevrotik bozuklukların görülme sıklığı %4-6 kadardır. Bu oran genel nüfustaki orandan daha fazladır. Hafif ve orta derecede zeka geriliğinde konversiyon bozukluğu en sık görülendir. Diğerleri anksiyete tepkileri, obsesif-kompulsif ve fobik bozukluklardır. Distimik bozukluk da normallerden daha fazla görülür. Çeşitli düzeylerde zeka geriliği olan 110 kişi üzerinde yapılmış olan bir çalışmada ise anksiyete bozukluklarının şizofreni, depresyon, kişilik bozuklukları, uyum bozuklukları ve organik beyin sendromundan daha az görüldüğü bulunmuştur.

c. Kişilik bozuklukları: Yazında, zeka geriliği olanlardaki antisosyal, pasif-agresif ve bağımlı kişilik bozukluklarından çok az söz edilmektedir. Az sayıdaki bu araştırmalarda kişilik bozukluklarının %25 gibi yüksek bir oranda olduğu bildirilir. Suçlular arasında yapılan çeşitli araştırmalarda ise zeka geriliği oranı %0.5 ile %55 arasında bulunmuştur. Zeka geriliği olanların en fazla işledikleri suçlar homosid ve cinsel suçlardır. Ancak, bu insanların daha çok sosyoekonomik düzeyi düşük kesimden geldiği ve hapishanelere orantısız bir şekilde dağıldığı düşünülmektedir.

Zeka geriliği olanlarda intihar sıklığı hakkında yeterli bilgiler yoktur. Bu insanların alkol ve madde kötüye kullanımı hakkında da az şeyler bilinmektedir.

Zeka geriliği olanlar arasında yaşam olaylarına bağlı olarak kendine yönelik zararlı davranışlar, kişiye ve mala yönelik fiziksel saldırılar diğer ruhsal bozukluğu olanlara göre anlamlı düzeyde farklı bulunmuştur. Ağır ve ileri derece zeka geriliği olan 251 deneklik bir grupta kendini yaralama davranışı %36, saldırganlık %30, ajitasyon %13, hiperaktivite %10 ve diğer davranış bozuklukları %47 olarak saptanmıştır.

d. Çocukluğun psikiyatrik bozuklukları: Yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocukların çoğu aynı zaman da zeka geriliğine sahiptir. Otistik bozukluğu olan çocukların %75’i zeka geriliği kriterlerini karşılar. Otistik bozuklukta karşılıklı sosyal etkileşimde ve sözel-sözel olmayan sosyal iletişimde önemli derecede bir bozulma vardır. Buna karşın zeka geriliği olan çocukların karşılıklı sosyal etkileşimlerinde önemli bir bozulma yoktur, sosyal iletişime girerler, gelişim düzeylerine uygun olarak sözel veya sözel olmayan (göz teması, jestler gibi) iletişim kurarlar. Ancak ileri derecede zeka geriliği olanlar; yetersiz dil becerilerinin olması, kendini uyarıcı davranışlarının olması ve sosyal becerilerinde önemli derecede bozulma nedeniyle yanlışlıkla yaygın gelişimsel bozukluk tanısı alabilirler. Bu şartlarda yanlış pozitifliği azaltmak amacıyla DSM-IV kriterleri modifiye edilmiştir. Gelişim düzeyini düşünerek, sosyal becerilerde anlamlı derecede bozulma olmayan bireylerde YGB tanısı konulmaktan kaçınılmalıdır.

Zeka geriliği olan bireylerde, dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik psikiyatriye müracaatın sık nedenleri arasındadır. Bu popülasyonda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) nun yaygınlığı normal popülasyona benzer olup, tahminen %4-11 arasındadır. DEHB formal tanısı DSM-IV kriterlerini tam karşılıyorsa konmamalıdır. DEHB tanısı birçok bilgi vericiden alınan gözlenebilen davranışa dayanır. DEHB ilaç yan etkisinden veya okulda çocuktan beklentinin yüksek olması gibi duruma özgün dikkatsizlikten ayırt edilmelidir. Çocuğun kurallara uymaması, sosyal kuralları anlama ve karşıt iletişim geliştirme becerilerindeki yetersizlikle ilişkili olabilir.

Hafif derecede zeka geriliği olan çocuk ve ergenlerde davranım bozukluğu yaygınlığı %33 olarak bildirilmiştir. Zeka geriliği olan bireyler sıklıkla uyumsuzluk ve bakım verenin yönergelerine uymama nedeniyle getirilirler. Davranım bozukluğu ve karşıt olma bozukluğu kişinin şartlarına, sosyal kuralları anlama yetisine ve karşıt iletişim becerilerine göre değerlendirilmelidir.

Zeka geriliği olan çocuklar arasında stereotipik davranışlara, kendine zarar verici davranışlara ve pika gibi yeme bozukluklarına da sık rastlanır.

Zihinsel engellilikte 3 temel özellik vardır:

1- Genel zeka işlevinin belirgin derecede ortalamanın altında olması.

2- Yaşadığı toplumdaki kendi yaş grubu ile kıyaslandığında toplumsal beceriler, sorumluluk, iletişim kurma, günlük beceriler ve kendi kendine yeterlilik gibi alanlarda geriliğin olması.

3-16 yaşından önce başlaması.

Konuşma, dikkat, bellek, düşünme gibi zihinsel işlevlerde belirgin bozukluk görülmekte olup, özellikte bellekte ve dikkatte görülen bozukluk belirgindir. Zihin engelliğinde, zihinsel işlevlerdeki bozukluğa eşlik eden bir durum ise uyumsal davranışlardaki yetersizliktir. Uyumsal davranışlardaki yetersizlik, bireyin kendi yaşından ve kültür grubundan beklenen kişisel bağımsızlık ve sosyal sorumluluklarını yerine getirememesi olarak ele alınmaktadır. Uyumsal davranışlara örnek olarak insanlarla iletişim kurabilme (dili anlamak), günlük yaşam aktivitelerini yapabilme (yemek yiyebilme, banyo yapabilme vb), akademik beceriler de bulunma (okuma, yazma ve aritmetik işlemleri yapabilme) ve bir iş bulup çalışabilme örnek olarak verilebilir.

Zihinsel Engelliliği olan çocuklarda gelişmenin aşamaları örneğin konuşma, yürüme vb. yaşıtlarına göre belirgin derecede geç olmaktadır. Zihinsel engelliliğinin belirtileri doğumda ortaya çıkabileceği gibi, bazen de çocukluk döneminin sonunda kendisini gösterebilmektedir. Belirtilerin başlama zamanı zihinsel engelliliğine neden olan hastalığa bağlı olarak değişir. Hafif derecedeki zihinsel engelliliğinin tanımlanması ancak okul öncesi eğitim devresinde sosyal, iletişim veya akademik becerilerdeki yetersizlikle açığa çıkabilecektir.




Yüklə 169,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin