Merak ettikleriMİZ


İNSAN NEFSİNE Mİ HİZMET ETMELİ, YOKSA HAKKA VE İNSANLIĞA MI?



Yüklə 1,57 Mb.
səhifə59/66
tarix27.12.2018
ölçüsü1,57 Mb.
#87522
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   66

İNSAN NEFSİNE Mİ HİZMET ETMELİ, YOKSA HAKKA VE İNSANLIĞA MI?..

Ord.Prof. Ali Fuad BAŞGİL

Meyvalar geldi. Kendimin nerede olduğumu unutarak pos­taya sordum:

Oğlum, elma soymak için bıçak bulunur mu?

Yasak, efendim. .

Yıkamak için musluk?

Sol tarafta, dipde, kapısı aralık, küçük bir yüznumaranın ta­haret musluğunu gösterdi. Bunu içimin almadığını gören posta hakimane bir öğüt verdi:

Burada çok efendi yattı. Bir haftada alıştılar. Sen de alışırsın.

Hücrede iliklerime işleyen rutubetli bir soğuk var. Tavan­daki yüz mumluk lâmbayı kucaklayacağım geliyor. Dışarıda so­ba var mı diye hücre kapısının deliğinden baktım. Geniş ve önü açık koridorun dip tarafında gözüme bir soba ilişti. Kapıdaki nöbetçiye sordum:

Soba yanıyor mu?

Taş kömürü çok tozlu. Kuvvetli yanmıyor.

Hayırlı olsun, dedim.

Paltoma, boyun atkıma sarındım. Boz battaniye serili sedire oturdum. Beyaz badanalı hücre duvarlarına şaşkın şaşkın bakı­yorum. Gözüm saatte. Dakikaları sayıyorum. Saat akşamın se­kizi oldu. Hücremin demir mandalı yine gacırtiyle çevrildi, kapı açıldı. Bizim hanım, evden battaniye, yastık, kuru meyve beni otel odasında sanarak, bir de pijama getirmiş. Hepsi makbule geçti.

Evden gelen battaniyeyi üstüme aldım. Yastığı da sedirin kum torbası üzerine koydum. Dirseğimi dayayarak derin bir dü­şünceye daldım. İçimin vicdan levhasında iki hayal belirdi. Biri, şerrin ve şeytanlığın, diğeri hayrın ve insanlığın hayali. Önce şerrin hayali konuştu:

Sen, dedi, bittin, büyüdün, ihtiyar oldun, şu hayatın bir türlü mânâsını anlamadın, gittin. Birşeyler öğrendim sanıyorsun. Fakat hayatı hiç öğrenmedin. Bunu, bari kalan ömründe öğren. Hayatın mânâsı, yiyip, içip eğlenmektir. Mukaddes olan ömrü en keyifli bir şekilde yaşamaktır. Bu­nun için ne lazımsa yapmaktır.

Millet ve memleket meselesi sana mı kaldı? Senden ev­vel çokları bu işlerle uğraştı, ömürlerini senin gibi kahr içinde bitirdi. Düşün biraz; İstanbul'un en nefis yerlerinde dayalı döşeli evin var. Baremin en yüksek maaşını alıyor­sun. Sıfatın, mevkiin çoklarını imrendiriyor. Ne istiyorsun başka? Ye, iç, keyfine bak. İnsan dünyaya iki defa gelmez. Akan ırmaktan iki defa aynı su içilmez.

Peki, benim insan olarak vazifelerim yok mu?

Sen'yat keyfine bak. O vazifeleri başka insanlar gör­sün. Ömrünün sonlarında olsun, sözlerimi dinle: Ok gibi doğru sözlü olma. Seni yabana atarlar. Yay gibi eğri ol ki, seni elde tutsunlar. Muhitini kendine elbisen gibi giydir: Al­dat, yalan söyle, olduğundan başka görün. Düşündüğünden başka konuş. Millet işleri dediğin şeylerle satranç oynar gibi oyna.

Bu sözler birer zehirli ok gibi ciğerime saplanmıştı. Öyle ya, önümde rahat bir hayatın imkânları dururken, niçin başıma dert ve düşman topluyordum.

Bunalmış ve içimi bir yeis ve pişmanlık bürümüştü. Yo­lumdan caymak ve kalan ömrümü şerrin dediği gibi, sırf ken­dim için yaşamak istiyordum. Birdenbire hayrın ve insanlığın hayali seslendi:

Dur, karar vermeden beni de dinle. Ben şerrin ve şeytanlığın fikrinde değilim. Eğer onların fikri doğru olsay­dı, insanlık bugün hâlâ mağara hayatı yaşardı. İnsanlığın bugünkü terakkisi, temiz tıynetli insanların feragat ve fedakârlığı sayesinde olmuştur.

Onlar hedonizma ve egoizma edebiyatı yapıyorlar. Fe­ragat ve fedakârlığın değerini inkâr ediyorlar. Bu meziyetlerin yüksek zevkinden seni mahrum bırakmak istiyorlar. Vatana ve insanlığa hizmet etmenin ve vazife duygusuna bağlı yaşamanın bir zevki vardır ki, bunun yerini fizikî zevklerden hiçbiri tutmaz. Tutmadığını sen kendin nefsinde duyuyor ve yaşıyorsun. Üzüntü ve keder gibi, rahat da izafi­dir. Başkalarına rahat gelen bir hayat, sana ızdırap kaynağı olur. İnsanlar hep aynı suyun demiri değildirler. Ve, bere­ket ki, böyledir. Herkes şerrin öğütlerini dînleseydi, yeryü­zünden rahat ve saadet kalkardı. İnsan dünyaya borçlu ge­lir ve bu borç, içtimaî hayatta vazife adı alır. Hak, vazifenin bir karşılığı ve mükâfatıdır. Evvelâ ana babamız, sonra sa­yesinde yiyip yaşadığımız cemiyet ve milletimize karşı borç­larımız ve vazifelerimiz var. Bunları sadakatle ödemek in­san için ölçülmez bir zevk ve meserret kaynağıdır. Borç ve vazifelerini inkâr eden egoist, yaşadığı mantar hayatını ha­yat sanıyor.

Sana ilim nimeti veren kudret, bunu sırf kendin için de­ğil, başkalarının da faydalanması için vermiştir. Gerçi, baş­kalarına faydalı olmak kolay bir iş değildir. Çünkü o başka­ları senden faydalandıklarını çok kere görmezler. Sen bun­dan üzülür, ızdırap çekersin. Fakat mazur gör. Bunu onla­rın bilmezliklerine ver.

Gittiğin yol, hayrın ve insanlığın yoludur. Ondan şaş­ma. Üzülme, sen mazlumların gönüllerinde yaşayacaksın. Kaderine boyun eğ. Kader levhasının yazısını değiştiremez­sin. Herkesin yolunun sonu ebediyettir. Ebediyette ise, er­ken gidenle geç giden birdir.

İçime bir ferahlık düştü. Üzüntüm sona erdi. Saat on ikiyi geçiyordu. Yorgun asabım dinlenmek ihtiyacındaydı. Sarındı­ğım palto ve battaniye beni ısıtmış, uykuya hazırlamıştı. Başımı yastığıma koyarak, daldım.376

Kadınla Erkek: İki Farklı Ruh Dünyası...




KADIN NEDEN BEĞENİLMEK İSTER?

Gina Lambrossa'den

Cemil MERİÇ

Herkesin bildiği vücut ve ruh farkları bir yana, kadını er­kekten ayıran önemli bir fark vardır. Aşağı yukarı ötekilerin temeli bu fark. Kadın özgecidir, daha doğrusu merkezi dışında­dır. Yani nazlarının da kaygılarının da bir başkasıdır kaynağı. Sevdiği ve sevilmek istediği biri: Koca, çocuklar, baba, dost vs...

Çevresindekilerin ne sevinçlerine yabancı kalabilir, ne acı­larına; kadın onlarsız kâm alamaz hayattan. Onlara beğendir­mek için yapar, onlar beğenmiyor diye yıkar. Onların hoşuna gitmeye çalışır. Damak zevkleri de kulak, göz, kafa zevkleri de vızgelir kadına. Düşündüğü ve kendisini düşünen biri yoksa, kendisiyle beraber kâm alacağı, kendisiyle beraber hareket ede­ceği, kendisi için hareket edeceği biri yoksa zevk almaz hayat­tan, çalışamaz, iş göremez. Başkaları için yaşamaya can atan kadın, kendisini başkalarına feda etmeye hazır olan kadın, baş­kalarından gördüğü iyiliklere sonsuz bir minnettarlık görmeyin­ce, başkaları kendisiyle ilgilenmeyince, kendisi için yaşayan, kendisi için hayatını fedadan çekinmeyen biri olmayınca mah­volur. Böyle birine kavuşunca coşar, üzülüyorsa böyle birinden mahrum olduğu içindir. Asabiyetleri, böyle birini beklediğinden. Aydınlatacağı biri yoksa, alevi söner kadının.

Çocuklara bakınız: Kız, bebeklere düşkündür. Erkek, tüfe­ğe. Kız, anne olmak ister, öğretmen, hastabakıcı olmak ister. Küçüklerle oynamaktan, onları okşamaktan, okşanmaktan hoş­lanır. Kendisini annesine veya hocasına beğendirmek için deli divâne olur. Erkek kendinden büyüklerini arar. Ya arabacı olmak ister, ya general. Kumanda edecek, herkes boyun eğecek ona.

Kadının hayatında en bahtiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabiî bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Ka­dın çocuğu için hem sütanne, hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır.

Uğrunda didineceği kimsesi yoksa, kendisine bağlanacağı, kendine bağlayacağı kimsesi yoksa; ölür gider kadın. Evlenme­miş bir kız düşünün. Ne kardeşi var, ne yeğeni. Sevmiyor ve se­vilmiyor. Acılarını dindirecek kimsesi yok. Fedakârlık edemi­yor. Duyguları hiç kimsenin işine yaramıyor, ne öğretmen, ne hemşire. Canlı bir hedefi yok. Ne olur bu kızcağız? Solar ve ku­rur. İşsizlik, ilgisizlik, en büyük felâket kadın için. Heyecansız bir hayat, bağlanamamak, kendine bağlayamam ak. Ölümden beter.377



Kadın Neden Başkası İçin Yaşar?

Yalnız kadın mı? Dişi hayvanlar da, bitkiler de başkası için yaşar. Çiçekler taç yapraklarını feda'ederler aşka. Dişi, kendini feda etmese, hayat bir hamlede sona ererdi. Kadının bu fedakârlığı daha derin bir ilahî ilhamdan kaynaklanır.

Kadın egoizmden mahrum. Yani bel kemiksiz. Bunun için erkeğe muhtaç. Sabit bir noktaya ihtiyacı var. Yoksa rüzgârın önünde bocalar durur. Belli bir hedefe yöneltilmek zorundadır.

Bu susuzluk, zekâ noksanından doğuyormuş. Kötü bir terbiye­nin eseriymiş. Yalan... En iyi terbiye bile kadının başkasına dayanma hasletini yok edemez. Bilâkis zekâsı geliştikçe bu ihtiyaç da büyür. Kendini bir kasırgaya tutulmuş hisseder kadın: Düşünceler, düşünceler. Hangisini seçecek? Hangisine inana­cak? Değeri ne bunların? Ne işe yararlar? Kadının zekâsı: Se­ziştir, muhakemeye dayanmaz. Bu zekâ, uçarak varır hedefe. Adım adım değil. Ama neden varır? Nasıl varır. Bulduğu gerçe­ğin kendisi midir? Bu sualler mahveder onu. Demek kadın zekî olduğu ölçüde kendisine destek olacak bir başka zekâya muhtaç. Kendisininkinden farklı bir zekâya. Zekâsını ta­mamlayacak bu zekâ, aydınlatacak, sezişlerini değerlendirecek. Yoksa limonlukta yetiştirilen çiçekler gibi yaprak yaprak dökü­lür bu zekâ. Kır çiçekleri kadar olsun yaşayamaz.

Kadın, kadın kaldıkça desteksiz edemez.

Ya arzularını feda edecek, ya menfaatlerini...

Gerçek sevinci feragatte bulmuş kadın. Annelikte bul­muş. Kendini çevresindekilere adamakta bulmuş. Ve tarih boyunca menfaatleriyle gönlü arasında sallanmış durmuş kadın, rakkas gibi. Menfaatlerini feminizm bayraklaştırmış, gönlünü annelik doyurmuş. Kendini bir ara iç güdülerine bırakmış kadın, ama yine hayâl kırıklığına uğramış, etrafındakilerin nankörlüğü kahretmiş onu. Yine akla koşmuş, yine menfaatlerinin sesine kulak kabartmış. Çok geçmeden boşlukta duymuş kendini ve tekrar aşka dönmüş.378

Kadının Mutluluğu Erkeğin Terbiyesine Bağlı

Erkeğin tatmadığı bir acı bu. İstediği, iradesine tâbi olun. Menfaatleri çok defa arzulariyle ahenk halinde... Kadını mes'ut etmek için erkeği terbiye etmek lâzım...

Kadının kurbanı olduğu trajedilerin kaynağı olan aksi tesa­düfler, ne beşeri kanunlar, ne erkeklerin kötü oluşudur. Bu faci­anın kaynağı kadının misyonu... Başkalarına ihtiyacı oluşu, baş­kalarını sevişi... Başkaları tarafından sevilmek isteyişi... Kanunî durumunu düzeltmişiz, mes'ut olacak değil ki. Ka­dını mes'ut etmek için erkeği terbiye etmek lâzım. Erkek ka­dını daha iyi anlamalı, ona daha iyi yardım edebilmeli ki, acıları dinsin, kadının. Kızının bütün ruhunu tanıyan baba onun istikbâlinden niçin endişe eder? Yeteri derecede siyasî haklara sahip olamayacağı için mi? Yoksa erkeğin hâkimiyetine karşı kanunların kızını koruyamayacağından mı? Hayır, nasıl bir facia içine yuvarlandığını bildiği için tasalanır. İnsanları tanıdı­ğı için tasalanır. Tasalanır, çünkü genç kadının kendine güveni­ni kibir, çırpınışlarını bencillik, hassasiyetini budalalık, idealiz­mini yapmacık sanacaklardır. Kızı da insanları onun kadar tanı­saydı, yahut insanlar kızını kendi tanıyabildiği gibi tamyabilseler idi ne kadar, ne kadar rahat olurdu.

Aslına bakarsanız, toplumun durumu da babanınkinden farksız. Kadını arzularını tanımadan onu nasıl mutluluğa eriştirebilirîz, onu ve onunla birlikte erkeği, yani cemiyeti. Bunun için hem erkeği, hem kadını aydınlatmak, ikisini de faydasız anlaşmazlıklardan kurtarmak lâzım.379



Erkeğin Kadına Üstün Olduğu Bir Cihet...





Yüklə 1,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin