YAĞMUR NE ZAMAN YAĞAR?
Doç. Dr. Mehmet GÜNDÜZ
Meteorolojik Hâdiselerin Tesbiti
Atmosferde vuku bulan meteorolojik hadiseler, öteden beri insanların dikkatini çekmiştir. Bu sebeple de insanoğlu; yüzyıllardan beri ısı değişiklikleri, yağmur, şimşek, rüzgâr v.b. meteorolojik hadiseleri araştırmaktadır.
Atmosferin incelenmesi sonucu; "alçak basınç" ve "yüksek basınç", alanları ile bunların hareket yolları, rüzgârların yön ve hızları meteoroloji haritalarında gösterilmekte, bunlara göre hava tahminleri yapılmaktadır.
1957 yılından beri, atmosfere suni peykler atılıyor. Maksatlarına göre, değişik tip peykler kullanılmaktadır. Bunlardan bir türü de, hava değişmelerini çabuk sezme kabiliyetine sahiptir. Bu peykler, atmosferdeki ısı değişikliklerini tesbit ederek, hava kütlelerinin ve bulutların resimlerini çekerler. Aynı zamanda, hava kütlelerinin hareketlerini de bildirirler. Böylece, biz; merkezler arasındaki ısı farklarını, rüzgârların yönlerini, hızlarını, havadaki nem miktarını ve basınç farklarını öğrenebiliriz.85
Hava Tahminleri
Hava tahminleri, yukarıda saydığımız bilgiler elde edildikten sonra yapılabilmektedir. Bu işlem, uçaklar için 12 saat evvelden yapılmakta ve % 95 doğru çıkmaktadır. 24 saat önce yapılan hava tahmin raporlarında, % 10-20 nisbetinde yanılma payı vardır. Tahmin zamanı uzadıkça, yanılma payı da artmaktadır. Yapılan haritalara bakılıp, basit hesaplar yapılarak, hangi bölgeye ne zaman yağmur yağacağı tahmin edilebilir.86
Yağmurun Kaderi
Kur'ân-ı Kerîm'de, "Yağmuru, (mukadder olan vakit ve mahalde) O indirir..." 87buyrulmaktadır. Halbuki biz, atmosferde cereyan edecek hâdiseleri yukarıda da belirttiğimiz gibi bilebiliyoruz. Şu halde bu, yukarıdaki âyetin manasına ters düşmüyor mu?
Hayır! Neden ters düşsün? Bizim bilebildiğimiz, ortaya çıkıp atmosferde kendini göstermiş hâdiselerdir. Yani, atmosferde kendisini belli eden olayları, duygularımız veya çeşitli cihazlarla tesbit edebiliyoruz. Yoksa henüz ortaya çıkmamış, kendisini belli etmemiş hâdiseleri değil!
Mesela, Balkanlar üzerinden soğuk bir hava kütlesi günde 400 km. hızla geliyor olsun. Bu hava kütlesinin gidiş yönünü, Anadolu olarak tesbit etmiş olalım. Buna göre; Kayseri'de havanın muhtemelen iki gün sonra soğuyacağını, rüzgârın şu yönden eseceğini, yağmur veya kar yağabileceğini söyleyebiliriz. Bu tesbit; Edirne'den kalkan Doğu Ekspresi'nin, yaklaşık 27 saat sonra Kayseri'ye varacağını söylemek gibi bir şeydir. Dört yıl sonra, ayın ne zaman tutulacağını biliyoruz. Ama dört sene sonra, belli bir gün ve saatte, Kayseri'nin falan muhitine, ne miktar yağmur yağacağını kimse bilemez ve söyleyemez. Çünki, hâdise görüp bildiğimiz bu âleme henüz çıkmamıştır. Bu sebeple bilemiyoruz.88
Çıkaran, İndiren O!
Zaten bu hâdiseleri bir süre önce bilmiş olmamız, çok fazla bir şeyi değiştirmiyor. Suyu buharlaştırıp atmosfere çıkaran ve yağmur olarak indiren yine Allah'tır.
Suyu, yüksek bir yerden aşağıya doğru dökün. Toplu halde ve artan bir hızla düştüğünü göreceksiniz. Ama yağmur tanecikleri böyle mi? Onlar, tane tane ve sabit bir hızla yere düşerler...
Evet, evet... Atmosferdeki 14 X 1012 ton suyu; her an, kim, hangi kuvvet ve kudretle buharlaştırıyor? Atmosferdeki sıcaklık farklarını, kim meydana getiriyor? Atmosferi, bu kadar intizamlı, ölçülü halde yaratan kimdir? Şu anda cereyan eden milyonlarca meteorolojik hâdise, kimin kudretiyle yapılmaktadır?!..89
DÜNYA ÖKÜZLE BALIĞIN ÜSTÜNDE MİDİR?
Ömer SEVİNÇGÜL
Küçük bir çocukken dedeme sormuştum: "Deprem nasıl oluyor dedeciğim.." Bu, boyumdan büyük suali sormama hayret etmekle beraber, cevabını da vermişti: "Koca öküz başını sallıyor da ondan." Hiçbir şey anlamayarak mel mel baktığımı görünce izah etmişti: "Dünya bir öküzün boynuzları arasındadır yavrum. Öküz de bir balığın üstünde durur. Balık bir süt deryasında yüzer..." başını ağır ağır sallayarak daha buna benzer birçok şey anlatmıştı.
O zaman bunun bir hakikat olup olamayacağını düşünmemiş, böyle bir öküzün ne çok yem yiyeceğini, o kocaman balığın ne kadar hızlı yüzeceğini, süt deryasının kimbilir ne kadar büyük olduğunu hayal etmiştim. Beni eğlendirmişti bu mesele.
Aradan yıllar geçti. Okula gittim. Bir gün Fen Bilgisi dersinde öğretmen, "Dünya, güneşin çevresinde büyük bir hızla hareket eden bir uçağa benzer," dediği zaman şaşıp kalmıştım. Bu hususu etraflıca açıklamıştı öğretmen.
Peki, öküzle balık neyin nesiydi?
Daha sonra meseleyi enine boyuna araştırdım ve bu sözün bir hadîs-i şerîf olduğunu öğrendim. Her zaman hak ve hakikat söyleyen Peygamber Efendimiz bu sözüyle neyi anlatmak istemişti?
Nihayet anladım ki, bu mecazi bir sözdür, fakat halk hakikat anlıyor.
Bilindiği gibi söz üç manada kullanılır: Hakikat, mecaz ve kinaye.
Söz söylendiği manada kullanılırsa "hakikat" olur.
Söz, kendi manasından başka bir mana için söylenmişse ve kendi manasında kullanılmasına bir mani varsa "mecaz" olur.
Bir şey hakiki manasıyla değil de, bu hakiki mananın aksi ile ifade olunuyorsa o söze "kinaye" denir.
Mesela, "odun" kelimesi yakılacak şey manasında kullanılırsa "hakikattır. Şayet bu kelimeyle bir kimsenin kalın kafalı, zerafetten habersiz olduğunu anlatmak istiyorsak bu "mecaz" olur. Deyimlerimiz tamamen mecazi sözlerdir. "Ağzı kulaklarına varıyor" deriz ve bu sözümüzle bahsettiğimiz kişinin çok sevinçli olduğunu, memnuniyetini ifade ederiz; ağzın gidip de kulağa misafir olmasını değil.
Mecazın "akli" ve "lügavi" olmak üzere iki kısmı vardır. Ayrıca, alâkası teşbih olan mecazlara "istiare" başka türlü alâkası bulunanlara da "mürsel mecaz" denmektedir.
Kinaye ise, bir sözü kapalı söylemektir. Şair Eşrefin şu beytinde kinaye vardır:
"Maariften eser yok, cehlde geçtik Ebu Cehl'i, Müheyyayız cehalet çün eğer üstad lazımsa."
(İlimden eğitimden eser yok; cehalette, yani bilgisizlikte Ebu Cehl'i bile geçtik. Eğer cehalet öğretmek üzere iyi bir öğretmen aranıyorsa, biz hazırız.)
Şimdi gelelim asıl meseleye. Dünya öküzle balığın üstündedir, sözünde kastedilen mana nedir?
Peygamber efendimiz bununla şu üç manayı anlatmak istemiştir:
Birincisi: Cenâb-ı Hak yarattığı her mahluk için bir melaike vazifelendirmektedir. Bunlara "Müekkel Melekler" diyoruz. Dünyanın da iki tane müekkel melaikesi vardır ki, bunların isimleri "Sevr" ve "Hut"tur. Yani "Öküz" ve "Balık".
ikincisi: On dört asır önce, yani Peygamberimiz ve Sahabelerinin yaşadığı asırda en önemli iki geçim kaynağı çiftçilikle avcılıktı. Bu şimdi de kısmen böyledir. Ziraatın sembolü öküz, avcılığın sembolü ise balıktır. İşte, Peygamberimiz "Dünya öküzle balığın üstündedir," hadisiyle bu hakikata parmak basmış, insanların geçiminde en mühim iki kaynağı gayet beliğ bir tarzda ifade etmiştir.
Üçüncüsü: Bilindiği gibi, tekniğin henüz yeterince gelişmediği devirlerde dünyanın durduğuna, güneşin döndüğüne inanılırdı. Halbuki zamanla bunun tersinin doğru olduğu kesin olarak anlaşıldı. Eski bilgilere inanan insanlara bu gerçeği doğrudan doğruya anlatmak kolay değildi. Böyle yapılsaydı, belki de birçok insanlar İslâm nurundan istifade edemeyeceklerdi. Resûl-i Ekrem, bir edebi sanat yaparak cevap vermiş ye o asrın insanlarını tatmin etmiştir.
Dünya güneşin etrafında dönerken hayalî on iki menzilden geçer. Biz bunlara "burçlar" diyoruz. Bu burçlardan ikisinin adı "öküz" ve "balık"tır. Peygamber efendimize ayrı ayrı zamanlarda dünyanın ne üstünde durduğu sorulmuş, o da birinci defasında "öküzün", ikinci defasında "balığın" üstünde duruyor diye buyurmuştur. Bu cevaplarıyla, sual vakitlerinde dünyanın öküz ve balık burçlarından geçmekte olduğunu, fakat güneşin sabit olduğunu da on dört asır önceden haber vermiştir.
Mecazlı ve kinayeli bir sözle üç büyük hakikati en güzel şekilde dile getirmekle hem o asırdaki, hem de daha sonraki asırlardaki muhataplarını tatmin etmek fevkalade bir başarıdır. Burnu gururla büyüyen nice edebiyatçıyı mahcup ve zelil etmeye yeter!..90
Madde ve Hayat İlişkisi
Dostları ilə paylaş: |