AÇLIKTAN ÖLÜM VAR MI?
Doç. Dr. İrfan KÜFREVİOĞLU
"Yerde yürüyen hiçbir canlı hariç kalmamak üzere, rızıkları Allah'ın üstünedir..."102.
"Nice canlı mahlûkat vardır ki, rızkını kendisi taşımıyor. Onu da sizi de Allah rızıklandınyor. O hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir"103.
Yukarıdaki âyetlerin ifadesine göre, bütün canlıları ömürleri boyunca rızıklandıran Allah'dır. Yaşadıkları sürece de rızıklarını verir, yâni rızık, Allah'ın garantisi altındadır.
Evet, sonsuz rahmet sahibi olan Cenâb-ı Hak, yeryüzünü bir nimet sofrası olarak sermiş ve canlıları da bu ziyafete davet etmiştir. Bu ziyafetten, gözle görülemiyecek kadar küçük olan mikroplar istifade ettiği gibi, tonlarca ağırlıkta olan balinalar da faydalanırlar. Biyoloji ilminin tesbit edebildiği kadarıyla, yeryüzünde 2 milyondan fazla bitki ve hayvan türü bulunur. Her bir türün de sonsuz denecek kadar çok sayıda fertleri vardır. Her birisinin midesi farklı, hisleri ve zevk aldığı besinleri farklı olduğu gibi, sofrası da farklıdır. Bu kadar canlıyı hergün mükemmel olarak kim doyuruyor?
Bütün canlıların rızkının Allah tarafından verildiğinin en güzel misâli, acizlerin çok daha mükemmel beslenmesidir.
Meselâ, anne rahmindeki çocuk kuvvetten tamamen mahrumdur. Fakat göbek vasıtasıyla en güzel bir şekilde beslenir. Dünyaya gözlerini açınca, birazcık kuvvet kazanır ve o kapı kapanır. Bu defa da ağız yoluyla, memeler musluğundan çıkan saf ve gıdalı bir sütle beslenir. Bebeğin yaşaması için gerekli olan yağlar, proteinler, karbonhidratlar gibi bütün gıdaları ihtiva eden bu sütte sadece demir ve bakır bulunmaz. Bu elementler de, bütün canlıların rızkına kefil olan Allah tarafından, yavru daha ana rahminde iken onun vücudunda depolanır. Ve bu işlem, 6 ay kadar devam eder104.
Bu kanun, sadece insan yavruları için mi geçerlidir?.. Hayır. Bütün canlılarda benzer kanunları görmek mümkündür. Ormanın kralı unvanıyla her canlıyı titreten arslan, bir rızık bulduğu zaman kendisi yemez, aç yavrusuna getirir. Tavuk bulduğu darı tanesini civcivine verir.
Rezzakiyet (rızık verme) kanunu, kâinatta umumî bir şekilde devam eder. İnsanlar oksijen alıp karbondioksit verirken, bitkiler de karbondioksit alıp oksijen verirler. Bu bitkiler topraktan bazı maddeleri alarak, güneş ışığı sayesinde organik maddeleri meydana getirirler. Bitkiler, hayvanlar için rızık oldukları gibi, hayvanların bir kısmı diğer hayvanların, bir kısmı da insanların rızkıdır. Besin zincirindeki bu kanun devamlılık arzeder ve böylece yeryüzünde rızkı verilmeyen hiçbir mahlûk kalmaz.
Allah'ın bütün canlıların rızkına kefil olduğunu yukarıda belirtmiştik. "Peki, açlıktan ölenlerin olduğu söyleniyor. Bunun ilmî izahı nasıldır?" sorusu hatıra gelebilir. Bu hususu değişik cihetlerden ele almak mümkün.
İnsan vücuduna alınan gıdaların bir kısmı glikojen ve yağ halinde depolanır. Bu depolar açlık durumunda harcanır. Depolardaki gıdalar, insanın oldukça uzun bir süre yaşamasını sağlar. Doktor Dewey'in bu hususta yaptığı araştırma, oldukça ilgi çekicidir. Dört yaşlarında iki çocuk dikkatsizlikle ilâç içtiklerinden, yemek boruları ve midelerinde yanıklar meydana gelmiş ve yemek yiyemez olmuşlardı. Zayıf ve narin olan birinci çocuk, vücudundaki ihtiyatları kullanarak 15 gün yaşadı. Daha kuvvetli olan ikinci çocuk ise 90 gün dayandı.
Uzun süreli açlıklarla alâkalı bir araştırma yapan Doktor Bertholet'in elde ettiği sonuçlar da kayda değer. Buna göre uzun süren açlık durumlarında hasıl olan kilo kaybı, bilhassa yağ ve dalak gibi hayatî önemi az olan organ ve dokularda meydana gelir. Bu araştırma sonuçları; uzun süren açlıklarda vücut tarafından; yağın % 97'sinin, dalağın % 63'ünün, karaciğerin % 56'sının, adalelerin % 30'unun ve kanın % 17'sinin kullanıldığını göstermiştir. Halbuki aynı araştırmada, insan için hayatî öneme sahip olan beyin ve sinirlerde, herhangi bir ağırlık kaybının olmadığı tesbit edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, açlık anında vücut için hayatî öneme haiz organlardan değil, diğerlerinden harcama yapılmaktadır. Böyle bir açlık durumunda yağların, keton cisimlerine çevrildiği ve beyin hücrelerinin imdadına gönderildiği, son yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.
Bu konuda yapılan denemeler, hiçbir şey yemeden ortalama 80 gün kadar yaşanabileceğini göstermiştir. Yalnız gıdanın kesilmesi birdenbire olmamalıdır. Aksi taktirde alışılmış olan âdetin terkinde vücut zayıf düşüp, ölüme götürebilir. Bu hususu İbn-i Haldun şöyle ifade eder: "Kıtlık görülen yerlerde çok yemeye alışanlar, az yemeye alışanlardan çok fazla kayıp verirler. Onları öldüren, karşılaştıkları kıtlık değil, daha önce alışmış oldukları tokluktur"105.
Dünyada açlıktan öldüğü söylenen insanların % 20'sini Hindistan'da, % 35'ini ise Afrika'da yaşayan (1) yaşının altındaki çocukların meydana getirdiği ifade edilmektedir. Anlaşılan odur ki, insan vücudunda ve çevresinde her an hazır bekleyen mikroplar, vücudun zayıf olduğu anlarda hemen bedene hâkim olarak onu altedebilmektedir. Özellikle çocuklar bu hususta en zayıf durumda olduklarından, fazla oranda ölüme maruz kalırlar. O halde açlıktan öldüğü söylenenler, rızkın bitmesinden değil, rızkın azalmasından meydana gelen hastalıklardan ölürler.
Bu hususta, Prof. Dr. Sabahattin Zaim şu ifadeleri kullanır: "Dünyada nüfus artışının açlık ve kıtlığa sebep olması için, gıda maddelerindeki artış hızının nüfus artış hızından daha yavaş olması gerekir. Halbuki dünyada yılda % 2 nisbetinde artan nüfusa karşılık, gıda maddeleri üretimi % 4 oranında artmaktadır. Yani, dünyayı bütün olarak ele aldığımızda, bir kıtlık söz konusu değildir ve fert başına düşen ortalama gıda miktarı artmaktadır...106.
Aynı yazar sözü edilen kitapta; gıda istihsalinin (üretiminin) en yetersiz olduğu Uzakdoğu, Güney Amerika ve Afrika'da dahi, son 30 yılda nüfus başına gıda üretim miktarının düşmeyip sabit kaldığım, diğer bölgelerde ise % 16 ile % 50 arasında arttığını ifade etmektedir. Aynı eserde, dünyanın bazı bölgelerinde aç sayılacak insanların varlığı, insan faktöründen azami istifade edilmeyişiyle açıklanmaktadır. Bu gibi ülkelerde, üretim faktörlerinden olan sermayenin bol olduğuna işaret edilir. Bu arada gelişme için kaynaklarda ve diğer imkânlarda görülen inkişafların, bütün ülkelerde, millî gelirin nüfustan daha hızlı artmasını sağlayacak durumda bulunduğu belirtilir.
Bu konuda İngiltere'de yapılan araştırma sonuçlarına göre, yeterli gübre kullanımı ile gıda üretimini en az 10 kat artırmak mümkün olabilecektir. Bu ise yaklaşık 31.5 milyar insanın beslenmesine imkân sağlamak demektir107.
Rızık Herkese Eşit Miktarda mı Veriliyor?
Bu husus Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle bildirilir: "Allah, kullarından kimi dilerse onun rızkını yayar (genişletir) veya onu kısar. Şüphesiz ki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir"108.
Yukarıda meâlen beyan edilen âyet-i kerîmeye göre, Cenâb-ı Hak, bazı insanlara rızkı bol, bazılarına da kıt vermektedir. Bu hakikat izaha gerek duyulmayacak kadar aşikârdır.
Bunun hikmeti, bir başka âyet-i kerîme ile şöyle ifade edilir: "Eğer Allah bütün kullarına (müsavat üzere, eşit şekilde) bol rızık verseydi, yer(yüzün)de muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir. Şüphe yok ki, O, kulların her hali(nden) hakkıyla haberdardır, (herşeyi) kemâliyle görendir"109.
Demek ki, dünyada açlıktan ölen olmadığı gibi, herkese verilen rızık da eşit değil. Kimine az, kimine çok. Fakat her ne hâl olursa olsun, insana düşen: O'nun rahmet kapısını çalmak, O'ndan talep edip istemek... Nasıl mı? Meşru yoldan çalışarak, sebeplere el atarak. Bize düşeni yaptıktan sonra da kısmetimize razı olup, O'na teşekkür ederek...110
Kuran ve Teknik
Dostları ilə paylaş: |