MATBAA, TÜRKİYE'YE DİNÎ SEBEBLERDEN DOLAYI MI GEÇ GELDİ?
Mehmet DİKMEN
Klâsik mânâda matbaacılık; bir yazıyı, birbirinden ayrı harfleri bir araya getirerek çoğaltmak gayesi ile basmaktır.
Yakın zamana kadar tarihte matbaayı ilk kullanan miletin Çinliler olduğu yolunda yaygın bir kanaat vardır. Halbuki son araştırmalarda elde edilen bulgular, matbaayı Çinliler'in keşfetmediklerini, bunu Uygur Türkleri'nden alarak geliştirdiklerini ortaya koymuştur.
Paris'teki Bibliotheque Nationale'de Milâdî 9. asırdan kalma bir takım basılı Uygur metinleri vardır. Bu metinler, dinî mahiyettedirler.200
İngiliz bilgini Carter de, dünyada var olan en eski matbaa harflerinin Uygur dilinde olduğunu savunmuştur. Bunlar, sert, dayanıklı ağaçtan yapılmış ve hareket ederek basım yapan harflerdir.201
Türkler tahta harflerden dizgi usulü ile baskı yaptıkları sırada Çinliler, ancak blok baskıyı biliyorlardı. Yani, basılacak metin yekpare bir blok üzerine kazınıp basılıyordu. Bu yüzden genellikle baskı işlerini Türkler'e sipariş vererek yaptırdıkları sanılmaktadır. Türkler'in oturduğu bölgelerde bulunan Çin dilinde yapılmış çeşitli baskılar, bunu göstermektedir 202
Çinliler daha sonra Türkler'den dizgi usulünü öğrendiler. Bunu geliştirerek, ilk defa 1041'de tahta harfler yerine demir harfler kullanmaya başladılar203.
Matbaa, Batı'dan Önce İslâm Âleminde Kullanılmıştır.
Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri'nin bulup Çinliler'in geliştirdiği matbaacılık, daha sonra İslâm âleminde kullanılmaya başlanmıştır.
Matbaanın Avrupa'ya geçmesi ise, Haçlı seferleri yolu ile ve Endülüs İslâm Devleti kanalı ile olmuştur. Prof. Risler, "La Civilisation Arabe" adlı eserinin 171. sayfasında şöyle demektedir:
"Kumaşların üstüne tahta kalıpları basma usûlünü Haçlılar'ın Mısır'da öğrendikleri ve Mısırlılar'ın çoktan beri vâkıf oldukları bu san'atın da Avrupa'da matbaacılığın teşekkülüne sebep olduğu muhakkaktır. O sırada aynı san'at Endülüs'te çok ileri gitmişti.
Kurtuba'da 3. Abdurrahman'm kâtibi, resmî vesikaları henüz mekanizması keşfedilmemiş olan ibtidaî bir matbaa sayesinde teksir ediyordu"204.
Prof. Dr. Philip K. Hitti de, aynı hususu te'yid eder. D. Sigrid Hunke, bu matbaada sadece resmî evrakların değil, para ve diğer kâğıtların da basıldığını söyler205
Matbaacılığın Batı'da Gelişmesi
Dizgi yoluyla baskıyı, Batı'da bir meslek şeklinde ilk kullanan Gutenberg'dir. Bu yüzden yanlış olarak matbaanın mucidi sayılmıştır.
Gutenberg, 1400 yılında Meinz'de doğmuş, 1444 yılında yine Meinz'de kurşun ve kalay karışımından harfler dökmeye başlamış, 1450 yılında da ilk matbaasını kurmuştur.
Bundan sonra matbaa Avrupa'da hızla yayıldı. 1470'de Köln'de ve daha sonra Almanya'nın bütün şehirlerinde matbaalar açıldı. İtalya'da ilk matbaa 1465 yılında; Fransa'da 1470 yılında, Londra'da da 1477 yılında açıldı. İngilizler, 1639 yılında da matbaayı Amerika'ya götürdüler206.
Osmanlı'da İlk Matbaa
Osmanlı Türkleri XV. yüzyılda İtalya'da basılan Arapça ve Farsça bazı kitapları görmüşlerdi.
İstanbul'da ilk matbaayı 1492 yılında Yahudiler açtılar.
Bu matbaada İbranice eserler, Tevrat, dilbilgisi, tarih kitapları basılırdı.
Yahudiler'den sonra matbaacılığa Ermeniler el attılar.
Osmanlı uyruklu Ermeniler, 1565-1923 yılları arasında 194 matbaa açmış, 598 gazete ve dergi çıkarmış, 4000'i aşkın da kitap basmışlardı207.
Maksurîzâde, Netaicü'l-Vukuat adlı eserinde, 1587 yılında Sultan 3. Murad'ın Arapça yazılarla kitap bastırmak ve gümrük ödemeden böyle eserleri Türkiye'ye sokup satmak hususunda bir yabancıya ferman verdiğini belirtti.
Braton Bandini ve Orozio Bandini adlı 2 tüccar kardeş, aldıkları bu ferman ile ilk önce Euklides'in Arapça çevirisi olan ve 1594'te Roma'da basılan Tahrur'ul-Öklides fi usûli'l Hendese adlı kitabı Türkiye'ye getirmişlerdir 208.
İlk Türk Matbaasının Açılması
İlk Türk matbaası, ancak 18. asrın ilk çeyreği içinde açılabilmiştir. Memleketimizde bu gecikmede sosyal, ekonomik ve psikolojik bazı sebeplerin te'siri olmuştur.
Sultan 3. Ahmed devrinde, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından Fransa'ya gönderilen Sait Mehmet Efendi, Paris'te matbaacılığı yakından inceleme imkânı bulmuştu. 28. Çelebi Mehmed'in oğlu olan Said Mehmet Efendi, matbaanın sağladığı faydaları yerinde görüp öğrenince, yurda dönüşünde bu konu ile ilgili bazı çalışma ve temaslara başladı. Konuya yabancı olmayan Macar asıllı İbrahim Müteferrika adlı zat da (1674-1742) bu çalışmalara katıldı.
Nihayet, Mehmed Said Efendi ile İbrahim Müteferrika, birlikte yazdıkları bir dilekçeyi devrin sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa'ya sundular. Dilekçede, baskı yoluyla fakir öğrencilere ucuza, hatasız kitap te'min edilebileceği izah ediliyordu. Bu büyük yeniliğe eskiden beri taraftar olan sadrazam, kurdurttugu bir komisyona, teklifi inceletti. Şeyhü'l İslâm Abdullah Efendi'nin de verdiği müsbet fetva ile, artık matbaanın kurulmasına hiç bir mani kalmamış oluyordu.
Sultan 3. Ahmed, 1726 tarihinde neşrettiği bir ferman ile Şeyhü'l İslâm'ın fetvasına dayanarak gerekli izni verdi. Ancak, o gün için yaygın bir meslek kolu olan hattatlardan gelecek tepki gözönüne alınarak matbaada dinî kitapların basılması yasaklanmıştı. Bu tedbirlere rağmen, hattatlar loncası, bu müsaadeye büyük tepki gösterdiler. Divit ve hokkalarını bir tabuta koyarak İstanbul sokaklarında protesto gösterilerinde bulundular.(10).
Gerekli izni alan İbrahim Müteferrika, matbaasını, Sultanahmed semtindeki kendi sokağında açtı. Dârü't-Tıbaatı'l Ma'mure adı verilen bu matbaada ilk basılan eser, bir sözlük idi. İsmail Cevheri adlı bir âlimin yazdığı "Sihah-ı Cevheri" adlı eseri, Vanlı Mehmed Efendi Osmanlıca'ya tercüme etmişti. Gerekli görüşmelerden sonra, bu kıymetli eserin Kitab-ı Lügat-ı Vankulu adı altında basılarak yayınlanmasına karar verildi.
1727 yılının aralık ayında başlayan baskı çalışmaları, 31 Ocak 1729'da sona ermiş; böylece ilk Türkçe kitap neşredilmişti.
Vankulu Lügati, çoğu dil bilginlerince, Asım Efendi'nin Kamus'undan daha çok tutulur. 2 cilt olarak basılmıştır. Birincisi 666, ikincisi 756 olmak üzere 1422 sahifedir. 1000 adet olarak yayınlanan bu eser, zamanında yüksek bir fiyat sayılabilecek bir meblâğdan (35 kuruştan) satışa sunulmuştur.
Birinci cildin başında III. Ahmed'in fermanı ile, Şeyhü'l-İslâm'ın fetvası yer almaktadır.209
Türk Matbaacılığının Gecikme Sebebi Dini mi?
Matbaacılığın 15. yüzyıl ortalarında Avrupa'da yayılmasına rağmen Osmanlı'da 1727'ye kadar gecikmesinin en mühim sebebi; gerek İstanbul'da gerek taşrada hattatlıkla geçinenlerin çok büyük bir sayıya ulaşmasından kaynaklanmaktadır. Yani sebep büyük ölçüde ekonomiktir. Mes'elelerin bazı çevrelerce iddia edildiği gibi gericilikle, yobazlıkla bir ilgisi yoktur.
Osmanlı Askerî Kuruluşunu Avrupa’da tanıtan Kont Marsigli, kendisinin İstanbul'da bulunduğu zaman şehirde 90 bin hattat'ın olduğunu söyler. Yani 90 bin ailenin el yazısı ile geçinmesi söz konusudur. Padişahlar, bu kadar insanı işsiz bırakmanın sosyal ve ekonomik bazı buhranlara yol açmasından çekindikleri için, yerli matbaalara izin vermemiştir.
Matbaacılığın birden kabulü, böyle büyük bir zümreyi işsiz bırakmak demekti. Bu yüzden ilk Türk matbaasının açılmasına izin verilirken, dinî eser basmamak kaydı konulmuştu.
Zaten, Avrupa'da basılmış Türkçe, Arapça ve Acemce eserlerin 3. Murad devrinden itibaren, padişah fermanı ile Türk piyasasında satılmaya arzedilmesi de, mes'elenin taassupla bir ilgisi olmadığını apaçık göstermektedir.
Matbaacılığın geç girdiği başka devletler de vardır210.
Yukarıda belirtiğimiz ekonomik sebepten ayrı olarak şu 2 endişenin de Türk matbaacılığının gecikmesinde bir ölçüde rol sahibi olduğu ileri sürülmüştür:
1- Dinî kitapların baskı sırasında gerekli saygıyı görmemesi endişesi...
2- Yazma kitapların san'at değeri ve estetik güzelliği yanında, basılı eserlerin rağbet bulmama endişesi... Nitekim ilk zamanlar, basılmış eserler daha ucuz ve hatasız olduğu halde, pahalı yazma nüshalar, onlara tercih edilmiştir...211
Çiçek Aşısı İngiltere'de İlk Uygulandığında, Kilise Karşı Çıkmıştı.
Dostları ilə paylaş: |