VAR YOK, YOK DA VAR EDİLEMEZ Mİ?
Prof. Dr. E. Edip KEHA
Fizik ve kimya derslerinde sık sık karşılaştığımız bir söz vardır: "Var olan şey yok, yok olan da var edilemez". "Maddenin veya kütlenin korunumu kanunu" olarak bilinen bu ifade, Fransız kimyacısı A.L. de Lavoisier'e aittir.
Sorunun cevabına geçmeden önce, bir hususu açıklamakta fayda görüyoruz. Bazı kimseler, bu kanun üzerinde demagoji yapmakta ve kanunu yanlış yorumlayarak meseleyi ideolojik bir atmosfere çekmek istemektedirler. Bunlarm düşünce yapılarını şöyle bir misâlle açıklayabiliriz:
Karşımızda sanatkârane yazılmış güzel bir hat bulunsun. Bu hattın elbette bir hattatı olacağı, az bir düşünce ile hemen anlaşılır. O yazının hattatını inkâr gayesi güden bir kimse, kalkıyor, nazarları o hattan, ondaki ince sanattan ve ifade ettiği mânâdan uzaklaştırmak için, dikkatleri yazının mürekkebine çekiyor. "Bu yazı, yoktan mı yazıldı, yoksa mevcut mürekkepten mi?" diye bir soru ortaya atıyor. Ve mürekkep üzerinde yapılan bu münakaşayı yayarak ve derinleştirerek, hattatı bütün nazarlardan gizlemeye çalışıyor.
Lavoisier kanununu sık sık gündeme getirenlerde buna benzer bir demagoji yapıyorlar. Sanki bu kâinattaki harika eserlerin yaratıcısı olduğunun kabul edilmesi için, o eserin mevcut elementlerden değil de yoktan yaratılmaları şartmış gibi. Halbuki, kanunun mahiyeti ve kapsamını incelediğimiz zaman bu kanunun hiç de inkâra kapı açmadığını, bilâkis kâinattaki düzeni netice veren İlâhî kanunlardan birisi olduğunu açıkça görürüz.
Hepimiz biliriz ki, devletin çıkardığı kanunların uygulandığı ve geçerli olduğu bir saha vardır. Muhatabı bazen suç işleyenler, bazen vergi mükellefleri, bazen de mirasçılar teşkil eder. Bunun gibi, kütlenin korunumu kanununun da geçerli olduğu ve olmadığı sahalar vardır. Özellikle fizik ve kimya deneyleriyle, bunların problemlerini çözmede maddenin korunumu kullanılmaktadır. Şimdi bunu bir misâlle daha anlaşılır hale getirelim:
Karbon ve oksijenden karbondioksidin teşekkülünü gösteren;
C + 02 = CO2
reaksiyon denklemine kütlenin korunumu kanununu uygulayalım. Daha işin başında, bu denklemi yazmakla sistemimizi tesbit etmiş oluyoruz. Diyoruz ki, "bizi yalnız karbon, oksijen ve karbondioksit ilgilendirir. Sadece onların ağırlıkları arasında bir hesaplama yaparız." Eğer karbon ve oksijen ağırlıkları uygun oranda ise, meydana gelecek olan karbondioksit ağırlığı, karbon ve oksijen ağırlıkları toplamına eşit olacaktır. Yani, kütle korunacaktır. Çünkü, daha başlangıçta sistemimizi çerçevelemiş, başka madde çeşitlerinin giriş ve çıkışını yok farzetmiştik.
Şimdi her tarafı kapalı bir kap düşünelim. İçinde yüzlerce çeşit bileşik bulunsun. Kabımızı tartalım ve ateşin üzerine koyalım. Bunun sonucu olarak da, kabın içinde çok sayıda reaksiyon olduğunu ve bir çok yeni bileşiklerin de teşekkül ettiğini farzedelim. Deney sonunda kabımızı tekrar tarttığımız zaman, ağırlığının aynı kaldığını görürüz. Çünkü, kabımız kapalı olduğundan dışarı madde çıkışı olmamış, yani, mevcut kütle kaybolmamıştır. Dışarıdan da herhangi bir madde girişi olmadığından, yoktan yeni bir kütle meydana gelmemiştir. Dışarıdan içeriye bir şey koysaydık veya içinden birşeyler alsaydık, kutunun ağırlığında mutlaka bir değişme olacaktı.
Aynen öyle de, içinde yaşadığımız ve kapalı bir kutuyu andıran madde âleminde çeşitli değişim ve dönüşümlere ya bizzat şahit oluyor veya ilmen vâkıf bulunuyoruz. Yine çok iyi biliyoruz ki, bu âlemin kütlesi ne artıyor, ne de azalıyor. Çünkü dışarıdan bir müdahale olmadıkça ne varlıktan yokluğa, yani, kutunun dışına bir kaçış, ne de yokluktan bir madde yağışı vuku bulmamaktadır. Bu müdahale de ancak ve ancak, madde ile kayıtlı olmayan ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Allah tarafından yapılabilir. Kudret ve iradesiyle yaratır ve âlemimize sokar veya yok eder ve âlemimizi eksiltir.
Kısaca, kütlenin korunumu, çerçevesi tesbit edilmiş bir kapalı sisteme uygulanan ve maddenin dönüşümleri esnasındaki ağırlıkla ilgili münasebetleri gösteren bir kanundur.
Ansiklopedilerden Lavoisier'in biyografisini okuduğumuz zaman, O'nun, kimyada teraziyi ilk kullanan ilim adamı olduğu görülür. Buradan da o kimyacının, söz konusu ifade ile maksadının ne olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yoksa, hiç bir zaman Allah (c.c.)'ın kudret ve iradesine ters düşen bir düşünce tarzının başlatıcısı olmamıştır. Hatta Avrupa ve Amerika'da ders kitabı olarak okutulan bazı kimya kitaplarında, kütlenin korunumu ifadesinin hemen ardından; "...but the God" sözleri yer almaktadır. Kısacası, ancak Allah (c.c.) bu hükmün dışındadır" denilmektedir. Böylece, zihinlerde ortaya çıkması muhtemel şüpheler de başlangıçta hemen izale edilmektedir.
Sohbetimizin başında, kanunların belirli bir alanda geçerli olduğunu söylemiştik. Kütlenin korunumu prensibinin geçerli olmadığı bazı gerçek fizikî olaylar da mevcuttur. Meselâ, bu gün maddenin enerjiye dönüştüğü bilinmektedir. Einstein (Aynştayn)'ın en önemli buluşu olan E = mc2 formülünden, m kütlesi kadar azalmanın enerji karşılığı, c ışık hızının karesiyle çarpılması sonucu bulunmaktadır. Bu uygulamaya misâl olarak bir atomun çekirdeğini teşkil etmek üzere bir araya gelen nötron ve protonların toplam kütlelerinin azalmasını verebiliriz. 35/17 CI şeklinde gösterilen klor atomu çekirdeği kütlesinin, 18 nötron ve 17 protonun toplam kütlesine, yani 17X1.007277+ 18X1.008665 = 35.289005 atomik kütle birimine eşit olması gerekir. Burada 1.007277 bir protunun, 1.008665 de bir nötronun kütlesidir. Fakat çok hassas deneyler sonucunda bir klor atomu çekirdeğinin 34.96885 atomik kütle birimi olarak, yani, 0.32016 daha az bulunmuştur. Aradaki kütle farkı, enerjiye dönüşmüş, madde âleminden yok olmuştur.
Maddenin yok olabildiğine dair bir başka gerçek hâdiseyi de astronomi âlimleri gözlemişlerdir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, her birinin kütlesi dünyanınkinden defalarca büyük olan bazı yıldızların "siyah delik" adı verilen ve mahiyeti bilinmeyen yerlere girerek kaybolduğunu göstermiştir.
İşte izah etmeye çalıştığımız bu iki hâdisenin, kütlenin korunumu prensibiyle açıklanması mümkün değildir. Yani, söz konusu prensip, mutlak bir değer taşımamaktadır. Uygulandığı belirli şartlar ve durumlar vardır.
Sonuç olarak; bu kütlenin korunumu prensibinin, Cenâb-ı Allah'ın yaratma ve yok etme fiilleriyle çatışan ve o fiillere ters düşen hiç bir yönü yoktur.8
Dostları ilə paylaş: |