TENASÜH VE REENKARNASYON HURAFE Mİ, GERÇEK Mİ?
Hocam,, son zamanlarda sık sık gündeme getirilen bir konu tenasüh. "Ruhun bedenlerde dolaşarak birçok defalar dünyaya gelmesi" inanç veya iddiasının, İslâmî esaslara göre durumu nedir?
Bütün semavî dinlerin akîde ve esaslarına zıt düşen tenasüh fikrinin hiçbir ilmî istinadı yoktur. Tenasüh fikrini iddia edenlerin sayısı, dünya nüfusu içerisinde istatistikî değerlendirmelere giremiyecek kadar azdır.
Öncelikle şunu belirtelim:
Kâinatta yıldızlardan zerrelere kadar her ferd, her mahlûk mutlak bir irâdenin, ihatalı bir ilmin, kahhâr bir kudretin tasarruf ve hâkimiyeti altındadır; bir nizâmın esiridir. Yâni, bütün mevcudat, Allah'ın tebdir ve tanzimiyle konup kaldırılmaktadır. O'nun mutlak ilim ve iradesiyle vazife görmektedir. O haşmetli güneşlerin, o uçsuz bucaksız sistemlerin, yaratıldıklarından bu yana "Kemâl-i intizam ve hikmet ile bir saniye kadar şaşırmayarak hareket etmeleri ve vazife görmeleri" gösteriyor ki, ruhlar ve bedenler başıboş olamaz, bu nizâma muhalefet edemezler. Ruhu, bu nizâmm dışına çıkaran tenasüh iddiası, hikmet-i İlâhiye'ye tamamen zıt ve Allahü Azimüşşân'ın lütuf, kerem, ihsan ve inayeti gibi kudsî sıfatlarına büyük bir iftiradır.
Evet, Cenâb-ı Hakk'ın hikmet ve rahmeti bu çirkin hurafeyi reddeder. İnsanı âleme halife ve sultan yapan, "yer ve gökleri onun emrine veren, âlemin özü ve özeti olarak onu en yüksek fıtratta, en mükemmel surette, en geniş ve küllî istidatta yaratan Kudret-i İlâhiyye, bu mâhiyetteki bir ruhu hiç, binler derece aşağıya düşürerek farelerin, köpeklerin, yılanların... daha ayıbı maymunların cesetlerinde dolaştırır mı? Adalet ve hikmeti, rahmet ve şefkati, lütuf ve ihsanı buna müsaade eder mi? Bu hâl, O Hakîm-i Zülcelâl'in, hâşâ şanına yakışır mı?
Dinimiz, insanlara o kadar ehemmiyet vermiştir ki, kabirlerinin çiğnenmesine bile müsaade etmemiştir. Kabristanlardaki kemikleri ve o kemikleri misafir eden toprakları çiğnemeye müsaade etmeyen Hak Teâlâ, hiç insan ruhunu, hayvanların cesetlerinde barındırır mı?
Kendisine, "Köpek" denildiğinde kızan insanoğlunun ruhunu, Cenâb-ı Hak hiç köpek cesedine sokup da oğlunun kapısına bağlatır mı? Yahut eşeğin bedenine sokup, oğlunu ona bindirir mi? Bu iğrenç safsataya inanan bir insana, hiç "İnsan" denilebilir mi?
Yeniden dünyaya gelme iddiası "âhirete iman" gibi esaslarla da çelişiyor, değil mi?
Tenasüh iddiası, Cenâb-ı Hakk'ın va'dine de muhaliftir. Zira, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve nehiylerinin icabı mutlaka tahakkuk edecektir. Mü'minlere Cennet'i va'd etmiştir ve bu va'dini yerine getirecektir. Ulûhiyyetini inkâr eden şerir insanları, kâfir ve münafıkları da ebedî azâb ile cezalandıracaktır. Ne mü'minler mükâfatsız kalacaklar, ne de kâfir ve münafıklar, tenasüh iddialarıyla azâbtan kurtulabileceklerdir.
Tenasüh iddiası, peygamberlerin gönderilmeleri ve semavî kitapların indirilmeleri hakikati ile de bağdaşamaz. Eğer ruhlar, dünyada başıboş bırakılsalar ve hareketlerinde serbest olsalardı, peygamberlerin gönderilmelerine ve kitapların inzaline ihtiyaç kalmazdı. Peygamberlerin en büyük dâvaları, Allah'ın varlığı ve birliğinden sonra ebedî hayattır, âhiret hayatıdır. Cenâb-ı Hak onları, insan nevinin terakki ve tekâmülünü temin etmek, beşe-
Kur'an-ı Kerim Buyurdu ki:
ARTIK DÜNYAYA DÖNÜLMEZ
"Nihayet o müşriklerin herbirine ölüm geldiği vakit, şöyle diyecekler: Rabbim, beni dünyaya geri çevir. Tâ ki, ben terk ettiğim imanı yerine getirip salih amelde bulunayım Hayır, 'Artık Dünyaya Donülmez' Müşriklerden herbirinin söylediği bu sözler, söyleyene âit faydasız bir lâftır. Önlerinde ise bir mezar vardır; diriltilecekleri güne kadar oradadırlar." 297
rin nazarını ebedî hayata çevirmek için göndermiştir. Halbuki, tenasüh, peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi hakikatleriyle tam bir tenakuz içindedir.
İnsanın mükerrem bir mahlûk olarak yaratıldığını, semâvat ve arzın, gece ve gündüzün, hayvan ve bitkilerin onun emrine verildiğini, küre-i arza halife tâyin edildiğini, "Ahsen-i takvîm"de, mümtaz bir surette yaratıldığını, bir kısım meleklerin, onu gözetmek ve muhafaza etmek için çalıştırıldıklarını, bakî bir hayata mazhar kılındığım, mü'minlerin ebedî olarak Cennet'te, kâfirlerin Cehennem'de kalacaklarını bildiren Kur'ân-ı Mübîn de tenasüh iddiasını tamamen reddetmektedir.
Tenasüh iddiası niçin yanlış ve tezatlarla dolu bir iddiadır?
Tenasüh varsa ve vâki ise, bütün insanlara şâmil olması, az çok her insanın, hâlihazır bedenine girmeden önce misafir olduğu bedenleri ve o bedenlerde iken yaptığı işleri hatırlaması gerekir. Milyarlarca insanın yaşamadıkları, bilmedikleri ve inanmadıkları bir hurafeyi, ısrarla piyasaya sürmenin mantık ve muhakeme açısından hiçbir değeri olamaz. Bu hurafe, insanların zihinlerine hangi maksatla yerleştirilmek istenmektedir? Doğrusu, bu husus düşündürücü ve ibret vericidir.
Tenasüh iddiasında bulunan üç grup insan vardır: Bunlar, birkaç çocuktan, psikopat ve ideolojik düzenbazdan ibarettir. Bugüne kadar, sadece birkaç çocuk, başka cesetlerde yaşa-
Resûl-i Ekrem (a.s.m.) Buyurdu ki:
Ölenler, Dünyaya Geri Dönmezler
Resulullah (s.a.v. ) babası Uhud'da şehid düşen Câbir'e bir gün şunu söyledi:
"Allah babana ne söyledi haber vereyim mi ya Câbir " Dedi ki 'Ey Abdullah! Dile benden istediğini vereyim 'Baban şunu söyledi 'Ey Rabbim, bana yeniden hayat ver Senin yolunda ikinci kere öleyim ' Allah ona 'Benden daha evvel kesin hüküm çıkmış bulunuyor: 'Ölenler artık dünyaya dönmeyecekler' cevabında bulundu.
Bu hadiste, tenasühçü görüşlere, ruhların yeni bedenler bulup dünyaya geri döndükleri inancına da reddiye vardır.
dıklarını iddia etmişlerdir. Halbuki, altı veya yedi yaşlarındaki bu çocukların sözleri, hukuk ve ilim açısından bir değer taşımaz. Çünkü bunlar reşit değildirler. Kendi çocukluk dünyalarını yaşayan, temyize henüz kabil olmayan, hayâl ile gerçeği ayırt edemiyen tufeylilerin sözleriyle bir mes'ele isbat edilemez. Zira, çevrelerini kendileriyle meşgul etmek, ilgilerini çekmek, itibarlarını yükseltmek, tanınmak ve "aferin" almak gibi birtakım psikolojik te'sirler altında kalabilirler. O hâlde, onların ciddiyetten uzak, hayal mahsûlü konuşmalarının hukukî ve ilmî bir değeri olamaz. Zaten, tesbitlere göre, kendilerine tenasüh isnat edilen bu çocukların sayıları belli bir adedi geçmemektedir. İşte, bütün tenâsühçülerin dayandıkları delil ve bağlandıkları ip, bu çocukların saçma sapan sözlerinden ibarettir.
Psikopatlara gelince, bunların aklî muvazeneleri bozuktur; ifadelerinde çok yönlü çelişkiler mevcuttur. Ciddî bir tedaviye muhtaç olan bu insanların ifadeleri üzerinde yorum yapmanın abes olduğu açıktır. Bunların beyanları da hukuk açısından geçersizdir; itibar olunamaz.
Tenasüh fikrini kabullenen üçüncü grup da, belli bir ideoloji namına hareket eden samimiyetsiz ve kasıtlı kişilerdir. Allah'a ve âhirete inanmayan bir kısım dinsiz ve materyalist insanlar kasten, milleti ifsat etmek, dinî temayülleri kırmak, umumî itikad ve inancı sarsmak için, para ve menfaat karşılığında uydurma vak'alar hazırlamakta, üç beş zavallıyı teyp gibi kurup, umumî efkârı bulandırmak istemektedirler.
Netice olarak, birkaç çocuğun, bir grup psikopatın ve bir takım kasıtlı kişilerin asılsız iddialarına dayanan bu hurafeye hakikat kisvesi giydirilemez.
İmam-ı Rabbani buyurdu ki:
Cehennem Kimin İçin?
Bazı mülhidler var ki, bâtıl olarak şeyhlik mesnedine oturmuştur; tenasühün cevazına hükmederler. Zannederler ki; nefis, kemâl haddine ulaşmadıkça, bedenlerde döner durur. Bu mânâdan olarak derler ki:
Nefis, kemal haddini bulduğu zaman, bedenlerde tekallübden fariğ olur. Hatta, bedenlerle alâkası da kalmaz. Zira onun yaratılmasında gaye kemâldir. Onun kemâli ki müyesser oldu; maksad dahi hâsıl olmuş olur.
Bu kavil, sarih küfürdür; tevatür ile dinde sabit olanı inkârdır.
Herbir nefs ki, kemal haddine ulaştı; o zaman cehennem kimin için olacak? Ve kim azap görecek?
Onların bu kavli, aynı zamanda cehennemi ve uhrevî azabı inkârdır. Keza, cesedlerin haşrini dahi inkârdır. Zira onların fâsid kanaatine göre, nefsin cesede ihtiyacı kalmamıştır ki; cesedler haşrola... Zira o, kemalâtına bir âlettir.298299
Eskimiş ve Çürütülmüş Bir Teori: Psikanaliz ve Freudçuluk...
Dostları ilə paylaş: |