Merak ettikleriMİZ



Yüklə 1,57 Mb.
səhifə55/66
tarix27.12.2018
ölçüsü1,57 Mb.
#87522
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   66

BİR YAPRAK NASIL DÜŞER?

İsmail ARİCIOGLU

Sonbaharda yaprakların birer birer döküldüğünü gördüğü­müzde "aman sen de, basit bir olay" der geçeriz. Halbuki bir yaprağın dalından kopup yere düşmesi, onun ilkbahardaki teşekkülü kadar ilmî ve kanunî bir çok biyokimyevî olayla­rın sonucudur.

Bitki fizyolojisinde "absisyon" olarak adlandırılan yaprak dökülmesi, başlı başına bir inceleme konusudur ve burada cere­yan eden biyokimyevî olaylar, bütün detaylarıyla bilinmemek­tedir. Bir yaprağın dalından kopuncaya kadar geçirdiği absisyon olaylarını şöyle sıralayabiliriz: Sonbahar geldiğinde mevsim se­bebiyle çevre şartlarında meydana gelen değişmeler (günlerin kısalması, sıcaklığın azalması vs.) yapraklardaki hormon denge­sine tesir etmektedir. Meselâ büyümeyi teşvik edici oksin ve sitokinin grubu hormanların miktarları yaprakta azalırken, absisik asit ve etilen gibi engelleyici hormonların miktarları tedri­cen artar. Halbuki bu durum, bahar ve yaz mevsimlerinde tersi­nedir. Sonbaharda engelleyici hormonlardan hususan absisik asit, yapraktaki mezofil hücrelerinin gen merkezlerine tesir ede­cek proteaz, RNA ve klorofillaz gibi parçalayıcı enzimlerin sentezini teşvik eder. Bu enzimler de sırasıyla protein, RNA ve yaprağa yeşil rengi veren klorofil moleküllerini parçalarlar.

Böylece yapraklar yeşilliğini kaybederek yavaş yavaş sararıp, hücrelerindeki parçalayıcı enzimlerce parçalanan besin madde­leri yaprak sapından geçerek, bitkinin kök ve gövdesindeki pa­rankima hücrelerinde depolanırlar. Bu sayede yapraktaki be­sin maddeleri israf edilmezken, maksimum tasarruf esasla­rına uyulmuş olur. Çünkü ilkbaharda yapraklar yeniden teşek­kül ederken, depo edilen bu maddeler yapı malzemesi veya enerji kaynağı olarak tekrar kullanılacaktır.

Besin maddelerinin gövdeye taşınmasını müteakiben yap­raktaki hormonlar da yaprak sapına giderek, sapın gövdeye ya­kın bir yerinde absisyon tabakasının teşekkülüne sebep olurlar. Buradaki hücrelerde absisik asit ve etilen hormonları, sellülaz ve pektinaz enzimlerinin sentezini teşvik ederler. Bu enzimler de hücre arasındaki bağlantının yavaş yavaş gevşemesine ve hücrelerin birbirinden ayrılmalarına sebep olurlar. Bu ayrılma, önce sapın dış kısımlarında başlayıp içeriye doğru devam eder. Sadece en iç kısımda yaprağa su getiren odun boruları kalır. Bunlar da cansız ve çok ince olduklarından, bir esinti veya yağ­mur damlası gibi küçük bir dış tesire maruz kalan yaprak kolay­ca kopar ve yere düşer.

Yaprak yere düştüğünde, yapısında çok az miktarda besin maddesi kalmıştır. Bunlar da topraktaki mikroorganizmalar ta­rafından parçalanarak gübre haline getirilir. Yaprağın koptuğu yerde yeni hücreler meydana gelerek buradaki açıklık bir kallus dokusuyla tamamen kapatılır. Bu doku, bitkideki su kaybını ön­ler. Ayrıca çeşitli dış tesirlerden, meselâ kışın soğuklarından, havadaki zararlı gazlardan veya bakteri ve mantarlar gibi patojenlerden bitkinin korunmasını sağlar?

Buraya kadar çok öz olarak anlatılan bu harika sistemi yap­raklara yerleştiren kudret, gönderdiği kitabında "Onun İlmi Dışında Bir Yaprak Bile Düşmez" 354diye hıtabederek bu hususta dikkatimizi çeken ve bir yaprağın bile kendi ilmi dışında dökülmediğini hatırlatan Rabbimızden başka kime ait olabilir?355



Kuranın Haber Verdiği İlmî Bir Mucize:




SU SESİNİN VE YAŞ HURMANIN DOĞUMU KOLAYLAŞTIRICI TESİRİ Mİ VAR?

Hüseyin BAYRAM

Mübalağa etmeyeyim ama, aşağı yukarı hergün Hıristiyanlık propagandası ile ilgili, okuyucularımızdan birkaç haber ve bel­ge geliyor. Yok incil dağıtmışlar, yok kitap göndermişler... Son günlerde de bol bol "9 ipucu ile bu Kişi'yi tanıyabilir misi­niz?" yazılı kağıtlar. Hıristiyanlık anlayışına dayalı bir Hz. İsa portresinin parçalarını ortaya çıkaracak dokuz soru... Arkasın­dan bedava kitaplar. Okuyucularımızın gayret ve heyecanlarını takdir ediyoruz ama bundan alınacak bir ibret, bir ders yok mu­dur? Niye biz de Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) en çarpıcı 9 yönünü tanıtıcı bir faaliyete girişmiyoruz? Gerçekten onun bu günlere apaçık ışık tutan dokuz sözünü Hıristiyan dünyasının düşünen beyinlerine, onların anlayabileceği şekilde gönderip takdim etsek neticesiz mi kalır sanıyorsunuz? Muharref Hıristi­yanlık muhatap müşteri bulur da, orjinalitesini koruyan İslâmiyet ortada mı kalır? Getirdiği kitabın sadece Hz. Mer­yem'in, Hz. İsa'yı dünyaya getiriş sahnesinde anlattıklarını, bu­günkü gelişmiş tıp ve jinekoloji açısından ele alsak bile, düşü­nenler için büyük değişikliklere vesile olur. En azından Hz. Kur'an ve Hz. Muhammed'e (s.a.v.) karşı bakış ufuklarında bü­yük farklılıklar meydana getirebiliriz...

"The Lancet" Dergisinin Aralık 24/31, 1983 sayısının 14777 sayfalarında Michel Odent, "Su Altında Doğum" başlıklı yazısında şunları söylüyor:

"Bizim inanışımıza göre ılık su, doğumun birinci dönemini, noradrenalin ve diğer katekolaminlerin (Adrenalin, noradrenalin vücudu stress ve heyecan durumlarına hazırlar) salgılanmasını azaltmak yoluyla kolaylaştırmaktadır. Sinirsel iletimde ve kas­ların doğrudan gerilme tesirinde, ayrıca preferik damar faaliyetlerinde değişiklikler meydana gelmektedir. Bununla birlikte di­ğer faktörleri mantığa uygun biçimde açıklamak zordur. Meselâ bizim bulgularımıza göre bazen kadının yalnızca suyu gör­mesi ve suyun havuzu doldurduğunu işitmesi gerekli inhibisyonlar için yeterli olmakta ve kadın, havuz daha tam ola­rak dolmadan doğum yapabilmektedir. Bizim müşahedele­rimize göre, su, doğum yapan kadınların çevresinde olup bi­tenlere karşı ilgisiz olmalarını sağlayacak bir şuur durumu­na kavuşmalarını temin etmektedir.

Havuza giren kadınların bazen doğumları su altında, alışıl­madık bir hızla cereyan etmektedir. Ayrıca kadınların çekingen­liklerini azaltma mevzuunda da yardımcı olmaktadır.

Bunun için özel bir su gerekmez. Normal şekliyle sular ye­terli olur. Netice olarak diyebiliriz ki, herhangi bir hastahanede doğum odasının ve ameliyathanenin yakınında böyle bir havuz yapmak son derece faydalıdır."

Bu ifadelerden sonra dönüp Kur'an'ımıza baktığımızda Hz. Meryem'in doğum hâdisesinde şu ifadeleri görüyoruz: "Sonra doğum sancıları Meryem'i bir hurma ağacına dayanmaya götür­dü (mecbur etti) "Ah ne olaydım, bundan önce ölseydim de, unutulmuş olsaydım" dedi... Meryem'i (Cebrail) aşağı tarafın­dan şöyle çağırdı: " Sakın üzülme, Rabbin senin alt yanında bir "Su arkı" yarattı. Hurmanın dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Artık ye, iç, gözün aydın olsun" 356

Niçin yaş hurma... Yaş hurma hakkında, en yeni ilmi araştır­malarda şöyle denmektedir: Hurmada Oxytoksin maddesi gibi, rahim kaslarını kasıp doğumu hızlandırıp, doğumdan sonra da ağızları açık kalan damarları sıkıştırıp kanamayı önleyen bir madde vardır. Ayrıca hurma, kalın bağırsakları da temizleyip lavman vazifesi görerek doğum ameliyesini kolaylaştırmakta faydalıdır.

Hurmadaki madde, rahim kaslarını kasarken aynı zamanda ağrı da meydana getirecektir. O sırada yukarıda anlatıldığı gibi suyun içinde doğum yapmak veya yakında su sesini, şırıltısını duymak hatta suyun bir yere dolduğunu bilmek, gereksiz yere duyulacak ağrıları yok ederek, çok rahat ve sakin durumda do­ğum yapılmasını sağlayacaktır.357


Peygamberimizin Gelecekten Verdiği Bir Haber Daha Gerçek Oldu:





Yüklə 1,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin