KADIN, BELLİ BİR YAŞTAN SONRA NEDEN ÇOCUK SAHİBİ OLAMIYOR?
Çapa Tıp Fakiiltesi'nde, dersini bitirip sınıftan çıkmak üzere olan Prof. Cevat Babuna öğrencilerinin şu sorusuyla karşılaşır:
Hocam, erkek hayatının sonuna kadar çocuk sahibi olabilme kabiliyetini korurken, kadın belli bir yaştan sonra bu kabiliyeti geri gelmeksizin kaybediyor, neden?
Prof. Cevat Babuna, kendinden emin öğrencilerine döner ve:
Neden insanlar çocukken de çocuk yapma istidadında değillerdir dersiniz?" diye sorar. Ve devam eder:
Meselâ 5 yaşında, 6 yaşında da çocuk yapabilseler. Çünkü doğacak neticeyi taşıyabilecek güce ve sorumluluğa henüz ermemişlerdir. Kadın ve erkek çocuk yapma hakkına, ancak doğacak çocuğun bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek hale geldiklerinde sahip olabiliyorlar. Peki bu hakkı neden 40-50 yaşlarından sonra kadın kaybediyor da erkek kaybetmiyor? Bildiğiniz gibi doğum olayı kadının fizyolojik dengesini zorlayan bir stres, bir travmadır. Elli yaşın üstündeki kadınlarda muhakkak ki doğumun ölümcül tehlikeleri olacaktır. Görüyorsunuz bu yük taşıyabileceği hale gelince kadına veriliyor. Taşıyamayacağı yaşa gelince de alınıyor. Erkek için ise böyle bir durum söz konusu değil.380
Erkekte "O Benimdir"; Kadında İse "Ben Onunum" Duygusu Hakimdir.
NİÇİN KADININ ÇOK ERKEKLE EVLENME HAKKI YOK?
Dr. Faruk BEŞER
Kadın ile erkeğin biraraya gelmelerinden gaye, insan neslinin sürdürülmesidir. Sevgi, karı ile kocanın birbirlerini tamamlamaları, birbirlerinde huzur bulmaları, cinsi ilişki ve ona götüren esaslardan zevk almaları hep o nesli sürdürme için yolu açma, avans verme kabilinden şeylerdir. Hal böyle olunca, düşünelim: Erkeğin birden çok kadınla evlenmesi, neslin sürdürülmesine açıkça olumlu etki eder ama, kadının birden çok erkekle evlenmesinin bu açıdan herhangi bir faydası var mıdır?
Önyargısız her psikologun söylediği üzere, erkeğin ihtiyaçları arasında "o benimdir" duygusu bulunmasına karşılık, kadının ihtiyaçları arasında "ben onunum" duygusu hakimdir. Bu duygu kadının başını erkeğin bağrına koyması, onun da bağrına basması ile kendini gösterir. Bir baş birden çok bağra konulmaz, ama bir bağra birden çok baş basılabilir.
Birden çok koca ile evlenen kadından doğan çocuk kimin olacaktır. Onun ihtiyacı olan baba şefkatini hangi koca gösterecek ve hangi baba onunla çocuğunu kucaklayıp okşama duygusunu yaşayacaktır? Bakımını, nafakasını hangi baba üstlenecek, o hangi babanın mirasını alacaktır? Aynı belirsizlikler "teaddüd-i zevcâf'ta mevcut mudur?
Erkekteki "o benimdir" duygusu, böyle bir şeyin pratikte olmasına imkân verir mi? Tarih boyunca böyle bir şey olmuş mudur? Hatta erkeklik psikolojisi bu noktada genellik arzetmiyor mu? Horoz, koç, boğa vb. isteyerek ortak kabul ederler mi?
Böyle bir uygulama günümüzde olmadığı gibi, hukuki anlamda tarih boyunca da olmamıştır. Olabileceğini iddia edenler fedakârlık edip bunu önce kendi karılarında ispatlamalıdırlar. Bakalım birden çok kocaya karılık yapabilecekler mi? Yok eğer bundan sadece yatmayı kastediyorlarsa bunu fahişeler fazlası île yapıyorlar. Kendi karılarında yapamıyorlarsa ve buna rağmen başkalarını teşvik ediyorlarsa demek ki dillerinin altında bir bakla var ve bizler elhamdülillah onun ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
Patalog ve Genel Cerrah
Prof. Dr. Ahmet Mazhar ÖZMAN'a soruldu:
KADIN KABURGA KEMİĞİNDEN Mî?
Erkeğin topraktan, kadının ise erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmasının hikmeti nedir?
Asıl hikmetini Allah (c.c.) bilir. Biz hekimlere göre bu hikmette bir mânâ var.
Kaburga insanın en kıymetli kemiğidir. Çünkü kan yapıcı maddeler yalnız burada imal edilir. Malum kanın insandaki yeri ise hayattır. Kadının erkekteki yeri de kan gibi hayatî öneme sahiptir.381
Kuran, Kadını Gözardı Etmemiştir
KUR'AN'DA HİTAPLAR GENELLİKLE NİÇİN ERKEKLEREDİR?
Dr. Faruk BEŞER
Kur'ân ve hadîslerde geçen İslâmî emir ve yasaklar, dünya ve âhirete ait vaadler, herhangi bir istisna yapılmadığı sürece hem erkekleri, hem de kadınları kapsar. Bunların erkeklere ait yüklem ve zamirlerle ifade edilmiş olmaları önemli değildir. Bu, hem Arapça, hem de İslâm hukuk metodolojisi bakımından böyledir.
Erkeklere hitap eden bir emir veya yasağın, ayrıca kadınlar için de tekrar edilmesi gerekmez. Çünkü bu, ifade ettiğimiz gibi Arap dilinin ve hukuk mantığının bir gereği olduğu gibi, Kur'ân'm kendisine has üslûbu ve ifade mantığının da bir gereğidir. Zira Kur'ân, herşeyden önce mü'min erkeklerle mü'min kadınları, birbirlerinin dostları ve velileri olarak ilan eder:
"İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin velîsidirler. Onlar, iyiyi emreder, kötüyü önlerler. Namaz kılar, zekât verirler ve Allah Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah merhametle muamele edecektir. Doğrusu Allah, gücünün önüne geçilemeyen ve herşeyi yerli yerince yapandır." 382
Nitekim bu âyet-i celilede, "Onlar iyiyi emrederler, kötüyü önlerler" sözü ve âyetin sonuna kadar diğer fiiller ve zamirler, hep erkekler için kullanılan ifadelerdir. Buna bakarak, bu âyetin kadınları dışta bıraktığını söylemek mümkün mü? Hayır.
Kur'an, açıkça hem inanan erkeklere, hem de inanan kadınlara cennetin güzelliklerini ve nimetlerini va'detmiştir. Nitekim Tevbe Sûresi 72. âyette şöyle buyurulmuştur:
"Allah, inanan erkeklere ve inanan kadınlara içlerinde ebedî kalacakları, altlarında ırmaklar akan Cennetler (bahçeler) ve Adn Cennetleri'nde hoş meskenler va'detmiştir. Ve ayrıca onlara, en büyük nimet olarak Allah'ın hoşnutluğu var. İşte bu büyük başarıdır."
Kısaca belirttiğimiz bu esaslardan anlaşılmaktadır ki, Kur'ân-ı Kerim'in kadını ihmal ettiği, muhatap olmadığı iddiası yanlıştır.
Ancak, "Cennette erkeklere temiz kadınlar va'dedildiği halde kadınlara erkeklerin va'dedilmediği" söylenerek tenkit konusu yapılırsa, buna verilerek cevap şudur:
Bu dünyada ve âhirette, bir kadının kocası dışında çeşitli erkeklerle düşüp kalkması isteniyorsa, bu sağduyusunu yitirmemiş insan için iğrenç bir istektir. Mü'min bir kadın, öbür dünyada da yalnızca kendi eşiyle birlikte olmayı yeğleyecek ve burada olduğu gibi temiz ve iffetli bir hayat sürecektir.
Esasen bu konu kadın ve erkeğin ruhî ve fizikî yapısıyla alâkalı olduğu için, bu açılar gözardı edilmeden ilmî olarak düşünülecek ve ahlaken düşük, hasta ruhlu ekstra kişilerce anlaşılamayacak bir konudur. Konu biraz da, insanla hayvanı birbirinden ayırma meselesidir. .
İslâm sadece erkeklerin dini değil. Kur'ân sadece erkeklere hitap etmiyor. Kur'ân-ı Kerîm'de kadınlara has uzunca bir sûre vardır: (Nisa sûresi). Kur'ân'da bazı kadınlara da Allah'ın vahiy (ilham) gönderdiği zikredilir. 383"Kadınlar erkeklerin şakîkidirler." "Şakik" tam ortadan ikiye bölünen bir bütünün bu eşit parçalarından her biridir. "Kadın olsun erkek olsun, kim iyi işler yaparsa cennete girecektir." 384"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler..." 385"Erkeklerin kazandıklarından bir payı olduğu gibi kadınların da kazandıklarından bir payı vardır." 386
Kur'ân'da kadın ya da dişi anlamına gelen "nisa, nisve, imrae, ünsa" kelimeleri türevleriyle beraber 85 defa, erkek anlamına gelen "racul, zeker, mer'" kelimeleri de yine türevleriyle beraber 86 defa geçmektedir.
"insan" kelimesinin kadını kapsamadığını söyleyen hiç bir İslâm âlimi, hatta Müslüman yoktur.
Genele hitap ederken Arap dilinin gereği, ya eril (müzekker), ya da dişil (müennes) bir kalıpla hitap edilecektir. Sosyal hayatın bütün yüküyle erkeklerin omuzunda olduğu bir toplumda eril kalıbın seçilmesinden normal ne olabilir? Üstelik bu dil Araplar'ın İslâm'dan önce de konuştukları dildir. Onlar o zaman da böyle konuşuyorlardı. Kendi dilleriyle gelen Kur'ân'ın, bu dili bozması düşünebilir mi? Aynı özellik tamamen Fransızca'da ve kısmen İngilizce'de de vardır. Aynı iddiayı onlar için de söyleyebilir misiniz?387
Şeytana Tapan İnsanları Aldatan Sır...
Dostları ilə paylaş: |