METHİYE
Klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında kişi ve topluluklarla çeşitli mekânların övülmesi maksadıyla yazılmış şiir.
Sözlükte "övmek, birinin meziyetlerini dile getirmek" anlamındaki medh kökünün sonuna nisbet eki getirilerek yapılmış olan medhiyye kelimesi Türkçe'de "övgü şiiri" mânasında kullanılan bir edebiyat terimidir. Methiye daha çok kaside şeklinde yazıldığından önceleri "kasîde-i medhiyye" olarak anılmış, daha sonra sadece medhiyye şekli kullanılmıştır. Arap edebiyatında ise genellikle medh, medîh, medîha, ümdûha ve midha kelimeleri kullanılır.
Kur'ân-ı Kerîm'de birçok esmâ-i hüsnâ ile zât-ı ilâhiyye, başta Hz. Muhammed olmak üzere peygamberler 1370çeşitli nitelikleriyle müminler, ayrıca cennet, cennet ehli ve cennet nimetleri övüldüğü gibi Resûl-İ Ekrem de ismen birçok sahâbîyi manevî meziyetlerini ifade ederek Övmüş, ümmetin kendisi de birçok şair tarafından methedilmiştir. Ancak Hz. Peygamber gerçeklerle bağdaşmayan, fazilet ve ahlâka ters düşecek şekilde abartılı övmeyi menetmiştir.1371 Edebî anlamda medih, takdir ve şükran duygularını dile getirmek ya da maddî bir menfaat elde etmek amacıyla daha çok fertlerle ilgili olmakla birlikte kabile, toplum, millet, ülke, vatan, şehir vb.nin güzel sıfat, meziyet ve erdemlerinin anlatıldığı şiirlere de methiye denilmiştir.
Övülme ve beğenilme arzusu insanın fıtratında bulunduğundan övgü şiirleri İnsanlık tarihi kadar eskidir. Bu sebeple medih Arap şiirinde en çok işlenen konuların başında yer alır. Fahr, mersiye, ha-mâse, gazel, hamriyyât gibi türlerin temelinde de medih vardır. Eski Arap şiirinin ilk devirlerinde medih yaygın değildi. Yapılan iyiliklere karşı kadirşinaslık ve teşekkür olarak nazmedilmiş methiye niteliği taşıyan bazı parçalar dışında bu dönemlere ait Örnek bilinmemektedir. İslâm'dan önceki övgü şiirlerinde fertlerden çok kabileler methedilmiştir. Ancak milâdî VI. yüzyılda başta Meymûn b. Kays el-A'şâ olmak üzere Nâbiga ez-Zübyânî ve Züheyr b. Ebû Sülmâ gibi şairlerin elinde şiirin bir kazanç vasıtası haline dönüş-mesiyle birlikte methiyelerde hızlı bir gelişme olmuştur. Önceleri kasidenin İçinde küçük bir kıta halindeyken A'şâ'mn kasidelerinde olduğu gibi seksen beyti aşan övgüler yazılmış, zamanla bunları kaleme alan şairlere verilen ödüller arttırıldığından şiirler de uzamıştır. Şiirin saraylara yönelerek kazanç vesilesi haline gelmesi bir taraftan methiyelere daha fazla özen gösterilmesine sebep olmuş, diğer taraftan şiire bir sunîlik getirmiş, hatta Züheyr b. Ebû Sülmâ, övülenlerin daha fazla beğenisini kazanmak amacıyla üzerinde bir yıl çalışılan uzun kasidelerin (havliyyât, münakkahât) ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Şairlerin genellikle kabilelerini, bazan da kendilerini tehdit ve tehlikelerden korumak amacıyla devlet başkanlarına hitaben Hazmettikleri özür beyanı, af ve merhamet dileyen şiirler en eski methiyeler olarak bilinir. Nâbiga ez-Zübyânî (ö. m. 604), Münzirîve Gassânîkrallarına hitaben nazmettiği i'tizâriyyâtı ile tanınırsa da bu nevi şiirlerin ortaya çıkışı daha eskidir.
Kudâme b. Ca'fer eski Arap şiirinde methi insanın doğuştan sahip olduğu kalıcı dört temel erdem olan akıl, adalet, şecaat ve iffet ile bunların birbirleriyle olan münasebetlerinden doğan çeşitli özelliklere bağlamakta, onların dışında taç, taht, zenginlik gibi geçici sıfatlarla yapılacak övgüleri hatalı bulmaktadır.1372 Aslında bu dört özelliği eski Yunan şiirinde ilk defa Eflâtun ve öğrencisi Aristo söz konusu etmiştir. İbn Reşîk el-Kayrevânî bu hususları en ideal medih özellikleri olarak görmekte, geçici ve bedenî niteliklere yönelik olarak yapılacak övgüyü de geçerli saymaktadır.1373 Ayrıca Kudâme ve İbn Reşîk kral, halife, vezir, vali, kumandan, kadı ve kâtiplerin makam ve görevlerine uygun düşecek övgü kalıplarını saymıştır. İbn Reşîk bunların dışında kalanların sadece meslekî başarıları, dinî ve ahlâkî özellikleriyle övülmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi İslâm filozofları da methiyeyi Aristo'nun sanat felsefesi bağlamında tartışmışlar; onun ahlâkî değerleri yüceltici ve iyi amellerde bulunmaya teşvik edici yönü üzerinde durmuşlardır.
Gelişimini Câhiiiye devrinde tamamlamış olan planlı klasik kasidenin ana bölümünü medih kısmı oluşturur. Diğer bölümler onun mukaddimesi ve hatimesi konumundadır. Çünkü planlı kasidede şair memduhun övgüsüne geçmeden önce hayal ve hâtıralar arasında bir yolculuğa çıkarak bütün insanlığın ortak ilgi alanı olan gençlik ve aşk maceralarının ardından hedefine ulaşmak için yaptıklarını ayrıntılarıyla tasvir eder. Bundan sonra methiye kısmına geçilir ve genellikle kaside kısa bir fahriye bölümüyle son bulur.1374
Gerek Câhiüye döneminde gerekse İslâm'dan sonra övgü kasidelerinin gele-nekleşmiş olan bu bölümlerine bâdiyeli-şehirli bütün şairler tarafından uzun bir süre özenle riayet edilmiştir. Nitekim İbn Kuteybe ve ona uyanlar bu geleneğin dışına çıkanları eleştirmişlerdir. 1375Konuyu akılcı bir yaklaşımla irdeleyen İbn Reşîk çöl hayatı yaşamamış olan şehirli şairlerin çölden, çöl yolculuğundan, onun sıkıntı ve eziyetlerinden söz etmelerini şiir sanatı açısından gerçekçi ve doğru bulmaz. İslâm devrine girildiğinde Arap şiirinde methiye karşılığında maddî kazanç sağlama geleneği iyice yaygınlaşıp yerleşmiş bir durumdaydı. Mekke'de Hz. Peygamberin ortaya çıktığını duyan Meymûn b. Kays el-A'şâ bir methiye nazmetmiş ve sırf mükâfata nail olmak için Yemâme'den Mekke'ye gelmişti. Bu güçlü şairin müslüman olması ve dolayısıyla İslâm'ın kuvvet kazanmasından endişelenen Kureyşliler kendisine 100 deve vererek şairi geri çevirmiş ve Resûl-İ Ekrem'le görüşmesini engellemişlerdir.
Kur'an'da susuz develer gibi vadi vadi, kapı kapı dolaşan, azgınlarla arkadaş o!an ve gerçek dışı şiirler üreten şairlerin yerilmesi 1376çeşitli hadislerde yalan ve bâtıl övgülerle yüze karşı yapılmış medihlerin yasaklanması övgü şiirlerine itidale dayalı gerçekçi bir anlayjş getirmiştir. Bunun sonucunda Hz. Ömer gibi ileri gelen bazı sahâbîler, şairlerin bu tür methiyeler karşılığında bağış almasını hoşgörüyle karşıladıkları gibi Câhiliye devrinin ünlü şairi Züheyr b. Ebû Sülmâ'-yı da övdüklerini sadece onlarda bulunan sıfatlarla methetmesi sebebiyle takdirle karşılamışlardır. Başta "şâirü'n-nebî" Hassan b. Sabit olmak üzere Kâ'b b. Mâlik, Abdullah b. Revâha ve Ma'n b. Evs gibi ilk müslüman şairlerin Hz. Peygamber ve müminler için nazmettikleri methiyelerde bu itidal ve gerçekçi anlayış hâkimdir. Ayrıca şairlere beytülmâlden yardım sağlandığı için menfaat uğruna yalan, abartı ve tekellüf dolu övgülerin naz-medilmesi azalmış, birçok şairin şiirinde İslâmî değerler terennüm edilmiş, övgü fertlerden ziyade yeni dinin tanınmasına ve toplumun sorunlarına yönelmiş, büyük ölçüde çöl hayatıyla ilgili girişler azalmıştır. Bu türün en eski Örnekleri arasında Resûl-i Ekrem için müşrik Meymûn b. Kays el-A'şâ'nın yazdığı kaside yer alır. Ondan sonra Kâ'b b. Züheyr'in kasidesi gelir.1377 Hz. Pey-gamber'in vefatı için yazılan methiyelerin birçoğunda mersiye özellikleri de yer almıştır. Onunla birlikte Ehl-i beytinin de övüldüğü, Kümeyt el-Esedî, Di'bil el-Hu-zâî, Mihyâr ed-Deylemî ve Şerîf er-Radî gibi şairlerin methiyelerinde bu nitelik açıkça görülür. Resûl-i Ekrem'in vefatının hemen ardından sahabe tarafından naz-medilmiş şiirlerin mersiye olduğunda ihtilâf bulunmamaktadır. Fâtımîler'le Mem-lükler devrinde Peygamber övgüleri doruk noktasına ulaşmış ve VII. (XIII.) yüzyılda Bûsîrî, İbnü'1-Fânz, Emînüddin el-Erbilîve Muhyiddin Jbnü'l-Arabî'nin kasi-deleriyle Peygamber övgülerine tasavvufî coşku ve renk gelmiştir.
Vlll. (XIV.) yüzyılda Safiyyüddin el-Hillî-nin el-Kûiiyetü'l-bedfiyye'sıyte, genellikle adedi 150'ye ulaşan beyitlerin her birinde en az bir edebî sanatın icra edildiği "bedîiyye" adiı uzun kasidelerle Resûl-i Ekrem'e ait methiyeler çığırı açılmış. İbn Câbir el-Hevvârî el-Endelüsî, İzzeddin el-Mevsılî, İbn Hicce el-Hamevî. Şa'bân el-Âsârî, Celâleddin es-Süyûtî, Âişe el-Bâû-niyye ve Abdülganî en-Nablûsî gibi birçok kişi nazmettikleri bedîiyyelerine şerh de yazmışlardır 1378 Öte yandan Endülüs ve Kuzeybatı Afrika'nın melik ve halife saraylarında, her yıl Hz. Pey-gamber'in doğum yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle düzenlenen şiir yarışmalarında derece alan ve "mevlidiyye mîlâ-diyye Idiyye" adları verilen, İbn Haldun, İbn Hatime. İbn Zümrekve Lisânüddin İb-nü'1-Hatîb gibi müellif ve şairlerin nazmet-tiği kasideler de Peygamber övgüleri arasında önemli bir yer tutar. Ayrıca Muham-med Abdürraûf el-Münâvî, Mustafa Zey-nüddin el-Hımsîve Ca'fer b. İsmâi! e!-Berzencî gibi nâzımların mevlid türü manzumeleri de bu arada sayılabilir. Ancak gerek tasavvufî mahiyette gerekse meviid ve mevlidiyye türündeki methiyeler bazılarınca küfür ve dalâlet olarak nitelendirilebilecek olan abartılar içerir. İslâm'ın ilk yıllarından günümüze kadar Resûl-i Ekrem hakkında methiye yazmayan çok az Arap şairi vardır. Peygamber methiyelerini el-Medâ3ihu'n-nebeviyye gibi isimler altında toplayan ve inceleyen eserler telif edilmiştir. Bu tür kitaplar arasında Zekî Mübârek'in el-Medâ'ihu'n-nebe-viyye fi'I-edebi'l-cArabî 1379 Yûsuf en-Nebhânî'nin el-Mecmû^at ü 'n-Nebhâniyye h'l-medffihi'n-nebeviy-ye 1380 ve Sâbikâtü'l-ciyâd fî medhi Seyyidi'l-'ibâd 1381 Muhammed b. Sa'd b. Hüseyin'in eJ-Me-dö'ihu 'n-nebeviyye 1382 Selâhaddin es-Sibâî'nin Gurretü'1-me-dâ'ihi'n-nebeviyye 1383 ve M. Salim Muhammed'İn el-Medâ^ihu'n-nebeviyye 1384 adlı eserleri sayılabilir. Mahmûd Sâmî el-Bârûdî ile Ahmed Şevki'nin de bu aiandaki kasideleri meşhurdur.
Emevîler devrinde methiyeler şairlerine verilen bol ve değerli hediyelerin etkisiyle daha da gelişerek Arap şiirinin en itibarlı türü haline geldi. Şairler arasında AhtaS, Nâbiga eş-Şeybânî, Zürrumme. Accâc ve oğlu Ru'be gibi methiyenin bütün bölümlerine yer veren ve çöl hayatının izleriyle Câhiliye devri methiye geleneğini sürdürenler olduğu gibi Cerîr b. Atıyye, Ferezdak, Küseyyir, Kutâmî, A'şâ Hemdân gibi eski övgü kasidelerinin gerek sıralanmasında gerek çöl hayatı izlerinin hafifletilmesinde yaptıkları değişikliklerle birlikte övgüye İslâmî öğeler katmış olan muhafazakâr şairler de vardır. Bunlardan başka şiirlerini köy hayatı, çöl ve tabiat tasvirlerinden arındırıp girizgâhta gazeli hâkim kılmak gibi methiyeye yeni ve şehirli bir zevk getiren İbn Kays er-Rukayyât. İbrahim b. Herme, Zeyd b. Amr el-Ahvas, Nusayb b. Rebâh gibi şairler de olmuştur. Ayrıca Emevîler'i, Zübeyrîler'i (Abdullah b. Ztibeyr taraftarları), Şîave Hâricîler'i öven siyasî, dinî grupların şairleri de bu dönemde önemli eserler meydana getirmişlerdir. Cerîr, Ferezdak ve Ahtal'ın "nekâiz" (atışmalar) türü şiirleri arasında da methiyeler bulunuyordu. Bu dönemde methiyeye mizahî çeşni getiren ilk şair Hakem b. Abdel'dir. Bu tür Abbasîler devrinde Ebû Dülâme ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Abbasîler döneminde başta halifeler olmak üzere devlet ricalinin malikâne ve saraylarının kapılarını sonuna kadar şairlere açmaları neticesinde bazılarının küfre vardığı ileri sürülen aşırılık ve abartılarla dolu uzun methiyeler çığın açılmış oldu; zalimler, en ideal sıfatlarla Övüldü. Buhtürî ve Mervân b. Ebû Hafsa gibi şairler bu özellikteki methiyeleriyle büyük mükâfatlar elde ettikleri gibi Mervân b. Ebû Hafsa da Emevî ve Abbasî devirlerinde övgüleriyle yüklü servet elde eden şairlerden olmuştur. Hârûnürreşîd zamanında saraya sunulan methiyeleri değerlendirip ödüllendiren Dîvânü'ş-şi'r dairesi ihdas ediidi. Bu dönemdeki methiyelerin bir kısmı zamanın tarihî olaylarını da yansıttığından birer belge niteliğine sahip olmuştur. Taberî'nin birçoğunu tarihine tam olarak aldığı bu örneklere Seyyid el-Himyerî'nin Hz. Ali'ye dair nakillerini, Eş-ca' es-Sülemrnin Hârûnürreşîd'in Bizans'a karşı kazandığı zaferini. Ebû Temmâm'ın Mu'tasım-Billâh'ın Ammûriye (Amarİon) seferini anlatan methiyelerini eklemek gerekir. Hamdânî Hükümdarı Seyfüddev-le'nin saray şairi Mütenebbî'nin onun hakkında ayrı bir divan teşkil edecek kadar çok olan methiyeleri (Seyfiyyât). Haçlı seferlerine hükümdarın maiyetinde katılan şairin gözlemlerini aktarması bakımından tarihî belge değerindedir.
Memlükler zamanından itibaren caizelerin azalmasına paralel olarak övgü şiirleri eski heyecanını yitirmekle birlikte Trablusşam'da hüküm süren Benî Am-mâr ve bazı Selçuklu emirleriyle ileri gelen birçok devlet adamına methiyeler yazan İbnü'l-Hayyât et-Tağlebî yanında Ba-hâeddin İbnü's-Sââtî gibi şairler bu geleneği sürdürmeye çalışmıştır.
Bibliyografya :
Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, "hmd" md.; Lisânü'l-'Arab, "mdh" md.; VVensinck, el-Muc-cem, "mdh" md.; İbn Kuteybe. eş-Şi
Fars Edebiyatı,
İslâm'ın İran bölgesine yayılmasından sonra doğan yeni Farsça şiirin (şi'r-i Derî) Arap edebiyatı tesiriyle esas nazım şekii kaside ve başlıca konusu da methiye olmuştur. Bölgede hâkimiyet kuran Tâhirî, Saffârî ve Sâmânîier, Emevî ve Abbasî halife ve vezirlerinin yolundan giderek edebiyata değer verdikleri gibi şairleri de himaye etmişler, siyasetlerini ve güçlerini yayıp pekiştirmek için özellikle medih şiirlerinden faydalanmışlardır.
Fars edebiyatında dinle ve dinî şahsiyetlerle ilgili olan bazı istisnalar dışında methiyelerin çoğu sultan, şah, vezir, emîr gibi yöneticilerle zenginler ve ayan hakkında yazıldığı için methiye denilince saray ve çevresini öven şiir akla gelmektedir. Bir kısmı gerçekten sanat sever olan yöneticiler genelde rakiplerine karşı propaganda yapmak, şair ve âlimleri saraylarında ağırlayarak ihtişamlarını onların eserleriyle etkin ve sürekli kılmak, makam ve riyaset hırslarını tatmin etmek, dönemlerinin tarihini arzularına uygun şiirlerle şekillendirmek yanında şahsî üzüntülerini ve mutluluklarını şairlerle paylaşmak için onlara ayrı bir önem vermişlerdir. Şairler de ihtiyaçlarını gidermek, övdüklerinin itibarına denk bir şöhret kazanarak melikü'ş-şuarâlıK gibi yüksek makamlara ulaşmak ve eserlerini kalıcı yapmak için yönetici / hamilere ihtiyaç duymuşlardır. Dolayısıyla baştan beri birçok şair, maaş veya caizeler karşılığında yöneticileri ve onların yakınlarını övmek için sarayda resmen görev almış, yöneticilerin başarısını, liyakatini, dindarlığını, cömertliğini, kahramanlığını, adaletini. İlmini ve zenginliğini abartılı biçimde övmüştür. İran edebiyatı tarihinde met-hiyecilere en çokSâmânî, Gazneli, Gurlu, Selçuklu ve Hârizmşahlı yöneticilerin iltifat ederek caize verdiği görülmektedir. Gazneli Sultan Mahmud ve oğlu Mesud ile Selçuklu Sultanı Sencer bunların en önde gelenlerindendir. Rûdekî, Unsûrî. Zeynebî gibi şairlere verilen ödüllerin diğer şairleri kıskandıracak kadar büyük olduğu bilinmektedir.
Methiyecilik bir tür meslek sayıldığı için methiyeci şairin Övdüğü kişiler hakkındaki mübalağalarla dolu ifadeleri tabii görülmekteydi. Şair ve yöneticilerin bu tutumları şiirde rekabete yol açtığından güçlü ve başarılı şiirlerin yazılmasını teşvik etmiş, böylece Fars edebiyatının gelişmesini sağlamıştır.
Farsça methiyelerde ayrıca dinî ve millî bayramlar, düğün ve şenlikler, av ve eğlenceler, yolculuklar, savaş ve fetihler, resmî görüşmeler, yönetici ve yakınlarının vefatı, saray, kervansaray, köprü, medrese, mescid vb. imar faaliyetleri gibi sosyal konular da yer almıştır. Bunlar hesaba katıldığında methiyelerin kendi dönemleriyle İlgili tarihî, dinî, içtimaî ve ahlâkî bilgiler de içerdiğini söylemek gerekir.
Fars şairleri zevkleri ve yeteneklerine göre methiye için gazel, kıta vb. şekiller kullanmışlarsa da konular daha çok kaside tarzında işlenmiştir. Çünkü kaside özellikle beyit sayısının çokluğu ve kafiyenin verdiği kolaylık bakımından diğer türlerden daha elverişli olmuştur. Ayrıca sanattaki başarının derecesi iyi bir kaside yazmaya bağlı sayıldığından şairler yeteneklerini daha çok bu nazım şekliyle ortaya koymaya çalışmışlardır.
Farsça methiyeler genel olarak Allah'a, Hz. Peygamber'e ve din büyüklerine, saray ve çevresindeki yöneticilere, ahlâkî ve dinî özelliklere sahip devlet adamlarına yazılmıştır. Safevîler döneminde yaygınlaşmakla birlikte daha önce Kisâî-yİ Mervezî, Nâsir-ı Hüsrev, Senâî, Ferîdüd-din Attâr, Muhteşem-i Kâşânî dinî methiyeler kaleme alırken Sa'dî-i Şîrâzî ahlâkî öğütler ve eğitici nükteler içeren ilk methiye şairlerinden sayılmaktadır. Fars edebiyatında mensur methiyelere de rastlanmaktadır. Sa'dî"nin Gülistanı ve Nizâmî-i Arûzî'nin Çehâr Makâle'si gibi mensur klasik eserlerin hemen tamamı bu niteliktedir.
İslâm'dan Önce Sâsânî saraylarında şarkıcıların (hunyâger) şahlara methiyeleri ve Bârbed'in Hüsrev-i Pervîz zamanında söylediği övgü şarkıları (hüsrevânî) günümüze kadar gelmiştir. Fakat İslâm sonrası en eski methiye, Târîh-i Sîstân'a göre Vasîf-î Sîstânî'nin Saffârîler'İn kurucusu Ya'küb b. Leys (ö. 265/879) hakkında söylediği, kısmen zamanımıza intikal eden kasidedir. Teşbîb, medih ve dua kısımlarını içeren tam bir kaside olarak ilk methiye ise Rûdekî'nin Sâmânî Emîri Ebû Ca'fer için söylediği "Mâder-i Mey" adlı şiiridir.
III. (IX.) yüzyılın ortalarından itibaren iktidarlarını kuvvetlendiren Tahinler zamanında daha çok Arapça'ya önem verildiğinden Fars şiiri pek gelişmemiştir. Fakat eski İran geleneklerine ve millî kültüre değer veren Saffârîler ve Sâmânîier iktidara gelince Emevî ve Abbasî halifeleri gibi sanatı teşvik edip saraylarında şairlere yer vermişlerdir. Fîrûz-ı Meşriki. Ebû Sâlik-t Gürgânî bu şairlerdendir. Fars şiirinin önderi sayılan ve kendi ifadesine göre methiyelerine karşılık yüz binlerce dinar aian Rûdekî başta olmak üzere Ebû Şekûr-i Belhî. Kisâî-yi Mervezî, Emmâre-i Mervezî de Sâmânîler'i övmüşlerdir. Fars edebiyatı temellerinin atıldığı bu dönemin methiyelerinde şairlerin aşın mübalağaya kaçmadığını söylemek mümkündür.
Bazıları şair olan Gazneü sultan ve vezirleri de şair ve edipleri korumuşlardır. Sultan Mahmud ile oğullan Muhammed ve Mesud'un sarayları birbiriyle rekabet eden şairlerle doluydu. Ünlü Şâhnâme yazan Firdevsî, Unsûrî. Ferruhî-i Sîstânî, Menûçihrî-i Dâmegânî, Esedî-i Tûsî bunlardandır. Ayrıca bu dönemde şiir hem lafız hem mâna açısından güçlü hale gelmiş, ilmî ve felsefî kavram ve mazmunlar yerleşip yaygınlaşmış, methiye kalıpları gelişerek zenginleşmiş ve şairlik önemli bir mesiek haline gelmiştir. Sarayın emîrü'ş-şuarâsı Unsûrî ile Ferruhî methiyelerinde Sultan Mahmud'u överken katıldıkları bazı askerî harekâtlarını ve fetihlerini de tasvir ettiklerinden devrin methiyeleri kahramanlık destanları havasına bürünmüştür. Ayrıca bu dönemden itibaren methiyecilik, Sâmânî dönemindeki nisbî tabiiliğini kaybettiğinden bir şair Övgüde ne kadar aşırı giderse o derecede usta sayılmaya başlanmıştı. Ancak Unsûrî ve Enverî gibi methiyeciler, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Abdurrah-man-i Câmî gibi sonraki bazı sûfî edipler bu tavırdan rahatsızlıklarını belirtmiş, hatta bir kısım şairler methiyeciliğe tövbe etmiştir. Ayrıca Şems-i Kays, birçok methiyecinin dinî sınırları aşarak Allah'a ve Peygamberce mahsus sıfatları övdüklerine yakıştırmakla küfre düştüğüne işaret etmiştir. Sonradan methiyeciüğe tövbe eden Senâî-i Gaznevî, Ebü'1-Ferec-i Rûnî, Mes'ûd-ı Sa'd-i Selmân, Osmân-ı Muhtârî, Seyyid Hasan-ı Gaznevî gibi şairler 582'ye kadar Gazne ve Hint bölgelerinde yöneticileri övmeye devam etmişlerdir. Aynı dönemde Büveyhîler'in sarayında da Bündâr-i Râzî, Gazâirî-i Râ-zî gibi methiyecilerin Sâmânî şiir geleneğini sürdürdükleri görülmektedir.
Kısa sürede geniş İran topraklarına hükmeden Selçukluların sarayları da şair ve ediplerin yaşadığı merkezler oldu. Sultan Melikşah, Sencer ve diğer yöneticiler onlara bol maaş ve caizeler verdiğinden güçlü methiyeciler, kuvvetli ve başarılı şairler bu dönemde ortaya çıktı. Kaside üstadı Katrân-ı Tebrîzî, Sultan Sencer'in emîrü'ş-şuarâsı Emîr Muizzî, Ezraki-i Herevî ve Karahanlılar'dan Hızır Han'ın emîrü'ş-şuarâsı Am'ak-ı Buhârî, aynı sarayda seyyidü'ş-şuarâ lakaplı Reşîdî-i Semerkandî, mânadan çok edebî sanatlara önem veren Abdülvâsi-i Cebelî gibi şairlerden sonra VI. (XII.) yüzyılın ortalarında sıra şöhret sahibi methiyecilere geldi. Bunların başında, yeni mazmunlar kullanmaya özen göstererek geniş ilmî birikimini şiire yansıtan büyük kaside üstadı Evhadüddîn-i Enverî yer almaktadır. Onunla birlikte Horasan şairleri Esîrüd-dîn-İ Ahsîkesî, Zahîr-i Fâryâbî ile Azerbaycan şairlerinden Felekî-i Şirvânî, Mü-cîrüddîn-i Beylekânî gibi ünlüler ve bu bölgenin en meşhur kaside şairi Hâkânî-i Şirvânî Selçuklu, Şirvanşahlı ve Gurlu yöneticileri övmeye devam ettiler. Methiye türü Irak, İsfahan, Hemedan ve Rey'den oluşan bir diğer edebî muhitte Kavâmî-i Râzî, Cemâleddîn-i İsfahanı ve Kemâled-dîn-İ İsfahânî gibi şairlerle sürdü. Bunların kasidelerinde yeni konu ve fikirler, özel terkipler, teşbihler yanında daha ağdalı ve edebî sanatlarla yüklü bir üslûp göze çarpar. Aynı sıralarda Hârizmşahlar'ın sarayında da Edîb Sâbir, Reşîdüddin Vatvât gibi güçlü methiyeciler bulunmaktaydı.
VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Moğol istilâsı sebebiyle İran'da meydana gelen büyük değişimle birlikte sarayların yok olması neticesinde methiyede ciddi gerileme olmuştur. Bundan dolayı şairler, Moğol istilâsından daha az etkilenen ve şiiri himaye eden Fars bölgesinde Salgurlu-lar, Luristan'da Atabekân-ı Şebânkâre, Sîstan ve Herat'ta Âl-i Kert yöneticilerini yahut Hindistan. Irak ve Anadolu'ya sığınarak bu bölgelerin idarecilerini Övdüler. Moğollar'ın devamı olan İlhanlılar tedricen müslümanlarla kaynaşınca onların idaresinde vezirlik ve kâtiplik yapan Na-sîrüddîn-i Tûsî, Şemseddin Cüveynî ile kardeşi Atâ Melik Cüveynî ve Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî gibi bürokratlar yanında sonradan müslüman olan Gâzân Han ve Ebû Said Bahadır Han gibi İlhanlı sultanları da şairleri himaye ettiler. Mecd-i Hemger, Emîr Hüsrev-i Dihlevî, İbn Yemîn-i Tuğrâî ve Selmân-ı Sâvecî gibi dönemin ünlü şairlerinin methiyelerinde önceki iki asrın kasidecilerinin lafız parlaklığı, azameti, söz ve fesahatin güzelliği bulunmadığını söylemek mümkündür. Sa'dî-i Şîrâzî'nin methiyeleri, bir Ölçüde mübalağalı olmakla birlikte memduha yönelik uyarıcı dinî ve ahlâkî öğütleri itibariyle istisnaî bir durum ar-zeder.
Moğol saldırısından sonra oluşan ruhî ve sosyal gerilim şairleri bir tür inzivaya ve ferdîiiğe şevketti. Bu sebeple gazel ön plana geçti. Nitekim Sa'dî-i Şîrâzî ile Hâ-fız-ı Şîrâzî gibi şairler gazelie de methiye söylemişlerdir. Bu dönemin ünlü şairlerinden İbn Yemîn, Hâcû-yi Kirmanı, Selmân-ı Sâvecî İse gazel yanında Enverî, Hâkânî gibi eski büyük şairleri örnek alarak medih kasideleri yazarken Anadolu'ya sığınan Seyf-İ Fergânî methiyeyi bırakıp toplumsal eleştiriye ağırlık verdi.
VIII. (XIV) yüzyılın ortalarında iktidara gelen Celâyirî, Muzafferi ve İncû hanedanları da sanatı himaye ettiklerinden Selmân-ı Sâvecî, Nâsır-i Buhârî, Hâfız-i Şîrâzî, Ubeyd-i Zâkânî. İmâd-i Faklh gibi şairler onları Övdüler. Taşkın ve mübalağalı ifadelerle zor kafiyelerin seçimi, edebî sanatların yoğunluğu, matlaın yenilenmesiyle kasidelerin aşırı uzatılması ve şairane tekellüf denilen tavır bu dönem methiyelerinde çok yaygındı. Meselâ Selmân-ı Sâvecî'nin Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî için söylediği kasidede 102 edebî sanat kullanılmıştır.
IX. (XV.) yüzyılda Timur ve sülâlesi zamanında Semerkant ve Buhara sarayları yeniden canlandı ve kaside fazla itibar görmemekle birlikte methiyecilik yeni bir imkân buldu. Acımasız bir hükümdar olduğu için şairler Timur'a fazla yaklaşmaz-ken şiire daha çok önem veren oğlu Şâh-ruh'un sarayında İsmet-i Buhârî. Besâtî-i Semerkandî methiye geleneğini devam ettirdiler. Şâhruh'un oğullan Gıyâseddin Baysungur ile Uluğ Bey de şiire önem vererek şairleri himaye ettiler. Fakat bu dönem methiyeleri önceki asırların şiirleri kadar sağlam yapılı ve güzel değildir. Klasik tarzın tek güçlü şairi Abdurrahman-ı Câmî de mübalağaya kaçmadan bazı şahsiyetleri övmüştür.
Safevîler zamanında saray ve hükümdarların azamet göstergesi sayılan kaside değerini yitirdi. Şah İsmail ve halefleri taassupları sebebiyle şairlerden yöneticileri öven kasideler yerine Ehli beyt'e ağıt, dinde ve Şiî mezhebinde üstün tutulan şahsiyetleri öven şiirler yazmalarını istediler. Dolayısıyla Muhteşem-i Kâşânî başta olmak üzere dinî duyarlığa sahip olmayanlar da dahil ünlü şairler. Hz. Ali ve on iki imamla İlgili kasidelerin yanında özellikle Kerbelâ Vak'ası'nı konu alan mersiyeler yazdılar. Yönetimden iltifat ve destek görmeyen birçok şair de Hindistan'daki Bâbür, Anadolu'daki Osmanlı veya Gîlân'daki İshakiler gibi hanedanlara sığındılar. Örfî-i Şîrâzî, Nazîrî-i Nîşâbû-rî, Melik-İ Kûmî, Bâbürlü hanedanı mensuplarını öven şiirler yazarak onlardan iltifat gördüler.
Daha sonra methiyenin ihyası Kaçarlar döneminde gerçekleşti. Bazısı şair olan bu hanedan mensuplarının şah ve şehzadeleri özel bir ilgiyle methiyeci şairler yetiştirerek onlara yüklü caizeler verdiler. Dönemin şairleri eskiye dönüş (bâzgeşt-i edebî) akımına uyup kasidelerinde Horasan ve İrak üslûbu temsilcileri Unsûrî, En-verî, Hâkânî gibi şairleri örnek aldılar. Edebiyat hâmisi Feth Ali Şah da Gazneli Sultan Mahmud'u örnek tutarak çevresinde topladığı şairlere bol ödüller verdi. Seyyid Muhammed Sİhâb. Sabâ-yı Kâşâ-nî, Kâânî-i Şîrâzî, melikü'ş-şuarâ Mah-mûd Hân-ı Kâşânî, Micmer-i İsfahânî, bu dönem yöneticilerini öven kasideler yazdılar. Bazı divanlarda methiyelere tesadüf edilse de İran'da meşrutiyetle birlikte türün ömrü sona erdi. Vahîd-i Destgirdî ile Meliküşşuarâ Bahar, Fars edebiyatının son güçlü methiyecileri sayılır.
Bibliyografya :
Târîh-i Sîstân (nşr. Bahar), Tahran 1314 hş., s. 209-210, 316-324; Enveri. Dîuân (nşr. Mü-derris-i Rezevî), Tahran 1372 hş., s. 454-455, 536, 662-663, 713 vd.;Avfî. Lübâb, s. 241 vd., 267 vd., 299 vd.; Şems-i Kays, el-Mu'cem fi me'âyîri eş'âri'l-'Acem (nşr. M. Kazvînî-Müder-ris-i Rezevî), Tahran 1338hş., s. 358 vd.; Abdur-rahman-ı Câmî, HeftEvreng[nşı Âgâ Murtazâ Müderris-i Gîlânî), Tahran 1370 hş., s. 64-66, 300-303, 473; Hüseyin Vâiz-i Kâşifi, Bedâyİ'u'l-eflcâr(nşr. M. Ca'fer Kezâzî), Tahran 1369 hş., s. 82, 125-126; Safa, Edebiyyât, I, 365-369; II, 353-354; IV, 182-185; M, Ca'fer Mahcûb, Sebk-i Horasan'ı derŞi'r-i Fârsî, Tahran 1345 hş., s. 468-470, 635; Zeynelâbidîn Mü'temen, Şî'r u Edeb-i Fârsî, Tahran 1346 hş., s. 12-74; J. Rypka, Târîh-i Edebiyyât-ı Iran (trc. îsâ Şihâbî), Tahran 1354/1975, s. 296-297; Ethe, Târîh-i Edebiy-yâ(,s.98-99, 107-114, 121-125; Hüseyin Rezm-cû, Şî'r-i Küfıen-i Fârsî der Terâzü-yı Nakd-İAh-lâk-ı İslâmt, Tahran 1369 hş., II, 24-.S2; a.mlf., Enüâ'-ı Edebî ve Âşâr-ı Ân derZebân-ı Fârsî, Meşhed 1372 hş., s. 71-77; Abdülhüseyİn Zer-rînkûb, Şi'r-i bî-Dürûğ, Şi'r-i bî-Nikâb, Tahran 1372 hş., s. 148-151; a.mlf.. Ez Güzeşte-yİ Ede-bî-yi İran, Tahran 1375 hş., s. 215-225; Sîrûs-i Şemîsâ. Enoâc-ı Edebî, Tahran 1373 hş., s. 265-270; M. Restgâr-i Fesâî, Enuâ'-t Şİ'r-ı Fârsî, Şî-raz 1373 hş., s. 159-199; Hüsrev-i Ferşîdverd, Der Bâre-i Edebiyyât oe Nakd-i Edebî, Tahran 1373 hş., 1, 141-143; Nâdİr-i Vezînpûr. M&dh Dâğ-i Neng ber Sîmâ-yi Edeb-i Fârsî, Tahran 1374 hş.; Dânİşnâme-i Edeb-i Fârsî {nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1376 hş.,1, 793-795; II, 919-921, 1270-1273; Meymenet Mîr Sâdıkl. Vâje-nâme-i Hüner-i Şâlrî, Tahran 1376 hş., s. 266-267; A. E. Berthels, Târîh-İ Edebİyyât-ı Fârsî (trc. S. îzedî). Tahran 1374-78 hş., I, 202 vd.; Mehmet Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ue Gelişmesi, İstanbul 1999, s. 196-199. Hasan Çiftçi
Türk Edebiyatı.
Divan edebiyatında methiye övgü amacıyla kaleme alınan kasidelerin genel adıdır. Aynı mânada çok defa kaside kelimesi de kullanılmıştır. Ancak kaside bir nazım şekli, methiye ise bir tür olduğu gibi methiyelerde ayrıca nesîb, maksûd, tegazzül, fahriye, dua gibi bölümlerin yerine daha çok övgü yer almıştır. Halk edebiyatı ile âşık edebiyatında güzelleme denilen methiyeler, bir yerin veya tabiat güzelliğinin övülerek anlatılması yahut sevilen bir kadın, beğenilen bir kişi, sahip olunan kıymetli bir at gibi varlıkları öven şiirlerdir.1385 Dinî-tasavvufî edebiyatta ise methiye daha çok din ve tarikat ulularını övmek için yazılmıştır.
Methiye Arap edebiyatından İran edebiyatına ve oradan Türk edebiyatına geçerken gerek zihniyet gerekse kültür ve çevre farklılıklarının etkisiyle konunun işlenişinde birtakım değişiklikler olmuştur. İran edebiyatında muhteva daha da zenginleşmiş, Türk edebiyatında ise medih kısmı gelişirken methedilenin özellikleri çok fazla değişmemiştir.
Divan şiirinde en çok işlenen türler arasında yer alan methiye yazımında şairin övdüğü kişiden caize umması etkili olduğundan lâyık olmayan kişiler için de methiye yazıldığı görülmektedir. Bunların çoğu kaside nazım şekliyle kaleme alınmakla birlikte mesnevi, kıta, murabba, muhammes, terkip ve terciibend yanında gazel vb. nazım şekillerinde yazılanlar da vardır. Necâtî Bey'in "Medh-i Pâdişâh-ı A'zam ve Sultân-ı Muazzam Sultan İb-nü's-Sultân Bâyezîd Han İbn-i Muhammed Han" ile NefTnin "Der Vasf-ı Hatt-ı Hümâyûn-ı Sultân Murad Han" başlıklı şiirleri mesnevi şeklindedir. Yine NefTnin "Mukatta' der Ta'rîf-i Şeyhü'l-İslâm Es'ad Efendi" adlı şiiri kıta halinde yazılmıştır. Şehir methiyeleri denilebilecek şeh-rengizlerde çok defa mesnevi 1386 bilâdiyelerde ise kaside tercih edilmiştir.1387 Muhtevasında bölüm olarak övgüye yer verilen mersiyelerin büyük bir kısmı terkip ve terciibend nazım şekliyle kaleme alınmıştır.1388 Türk edebiyatında muhammes tarzında yazılan şiirlerde de en çok işlenen üçüncü konu methiyedir. Bu nazım şekliyle yazıldığı tesbit edilen kırk dört methiyenin şairleri arasında Hayreti Ümmî Sinan, Yahya Bey, NevT Nedîm, Koca Râgıb Paşa. Şeyh Galib, Şeref Hanım gibi tanınmış isimler vardır.1389 Ayrıca nazım şekli ne olursa olsun "sitayiş, vasf, tavsîf, şân, nâm, ta'rîf kelimeleriyle kurulu başlıklar taşıyan şiirler de "der medh-İ der-hakk-ı..." başlıklarına sahip kasideler gibi methiyedir. Kaside nazım şekliyle olan methiyeler genellikle nesîbden sonra bir girizgâhla başlar. Memduhun şahsiyeti ve bulunduğu makama göre özelliklerinin abartılı biçimde dile getirildiği bu bölüme "maksûd" adı da verilmiştir. Maksadın on beş-yirmi beyitle ifade edildiği bu kısım kasidenin diğer bölümlerine göre daha uzundur.
Türk edebiyatında na't türünde yazılan kasidelerde çoğunlukla Hz. Peygamber övülmekle beraber bazılarında din büyükleri methedilmiş, mersiyelerde ise ölen kimselerin övgüsüne de yer verilmiştir. Diğer methiyelerde sultanlar başta olmak üzere çeşitli devlet adamları övülürken bunlar sahip oldukları makamın özelliklerine göre birtakım meşhur isimlerle karşılaştırılmıştır. Nitekim Resûl-i Ekrem'e yazılan na'tlarda onun nübüvveti, mucizesi, lutfu, feyzi, şefaati, mi'racı ilk sırada vurgulanmıştır. Ayrıca Hz. Süleyman, Burak, Hz. Yûsuf, Kâ'be. Sidre, Hızır gibi çok sayıda İsmin de anılarak methedildiği görülmektedir. Diğer din büyüklerine yazılan kasidelerde memduhun hikmeti, lutfu, feyzi, cömertliği, ilmi gibi özellikleri başta gelmektedir.
Sultanların methini konu alan kasidelerde onların en çok adalet, lütuf, cömertlik, savaşçılık, hüner, tedbir, ferman, irfan gibi vasıfları dile getirilir; asalet, cesaret ve merhametlerine dikkat çekilir. Bu özellikler vurgulanırken karşılaştırma, benzetme ve üstün görme münasebetiyle birtakım isimlere yer verilir. Bunların arasında içkiyi icadı ve içki meclislerini kurması, tacı ve hükümdarlığı açısından Cem (Cemşîd), savaşçılığı ve kahramanlı-ğıyla Rüstem, cihangirliğiyle İskender, insan dışındaki varlıklara da hükmetmesi dolayısıyla Hz. Süleyman ilk sırada yer alır. Dârâ, Behrâm, Hz. Ali, Hüsrev, Hz. Ömer, Feridun. Neriman gibi adlar da en çok sözü edilen isimlerdir.1390
Vezirlerin, paşaların ve kazaskerlerin üstlendiği görevler onların lütuf, adalet, savaşçılık, tedbir, cömertlik ve kahramanlıkları, kerem sahibi oluşları ve uzak görüşlülükleri gibi özelliklerini ön plana çıkarır. Bu hususlar dile getirilirken memduh Rüstem, Âsaf, Cem, İskender, Behrâm, Neriman, Hz. îsâ / Mesîh ve Hz. Yûsuf gibi şahıslarla karşılaştırılır. 1391Şeyhülislâmlar övüfürken lütuf, fazilet, adalet, kerem, fetva, İlim gibi Özelliklerine yer verilerek Ebû Hanîfe, Hz. îsâ. Eflâtun, Hatim, İbn Sînâ, Aristo gibi şahsiyetlere benzetilir. Methiyelerde reîsülküttâb ve defterdarların kalemlerine, ihsan, kerem ve cömertiik-lerine, hocaların ve şairlerin de ilim. ihsan, adalet, himmet gibi özelliklerine vurgu yapılır.
Toplu olarak bakıldığında kasidelerin methiye bölümlerinde adalet, lütuf, kerem, cömertlik, kahramanlık, re'y ve tedbir gibi iyi bir yöneticide ve iyi bir insanda bulunması gereken İdeal niteliklere yer verildiği görülmektedir. Övülen yöneticilerin hepsi bu özelliklere sahip olmadığı gibi bazan bir cimrinin cömert, bir zalimin merhametli, eline silâh almamış bir kişinin kahraman olarak gösterildiği de olur. Divan şiirinin tenkitlere hedef olan yönlerinin önde gelenlerinden birini de methiyelerdeki bu gerçekdışı, abartılı övgülerin oluşturduğu kabul edilmektedir.
Türk edebiyatında XIII-XIV. yüzyıllarda sayıca çok az olan kaside şeklinde yazılmış methiyelerde XV. yüzyıla gelindiğinde büyük bir artış görülmekte, tesbit edilen 188 methiye kasidelerin büyük bir çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bu dönemin ünlü methiye şairleri olarak Ah-medî, Şeyhî, Yazıcıoğlu Mehmed, Cem Sultan. Kemal Ümmî, Ahmed Paşa, Ne-câtî Bey, Mihrî Hatun, Mesîhî, Cemâlî, Tâ-cîzâde Câ'fer Çelebi sayılabilir. XV!. yüzyılın methiyecileri içinde yer alan Bakî, Hayalî, Nev'î, Hayretî, Cinânî, Yahya Bey, Zatî gibi şairler arasında otuz yedi met-hiyesiyle Fuzûlî'nin ayrı bir yeri vardır. XVII. yüzyılda medih kasidelerinin başlıca şairleri Ali Çelebi, Arif, Cevrî, Fehîm-i Kadîm, Hâletî, Nâbî, Nâdirî ve Sabit gibi isimlerdir. XVIII. yüzyılda nitelik açısından daha sönük olduğu görülen methiyeler üzerinde yeterli inceleme bulunmamakla beraber Nedîm. Şeyh Galib, Nazîm Yahya, Hoca Neşet. Sünbülzâde Vehbî ve En-derunlu Fâzıl dikkat çekmektedir. XIX ve XX. yüzyıllarda divan şiirine rağbetin azalması sebebiyle methiyelerde de büyük bir düşüş görülmektedir. Önemli şairlerin methiyeleri yok denecek kadar azalmışken taşralı bazı isimlerin bu türe daha çok rağbet ettiği anlaşılmaktadır. Devrin methiye yazarları arasında Şinâsi, Ziya Paşa, Nâmık Kemal, Âdile Sultan, Şeref Hanım gibi ünlü isimleri, Süleyman Şâdî, Kuddûsî, Fehmî gibi az tanınmış şairleri, Halil Nihat Boztepe gibi Atatürk'e övgü yazmış Kişileri zikretmek mümkündür.
Bibliyografya:
Cem Dilcin. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 153, 263, 337; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, 11, 113-114; Mustafa isen, Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara 1993, s. XXI1I-XX1V, XLI1; Haluk İpekten. Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ue Aruz, İstanbul 1994, s. 28-29; Yaşar Aydemir, XVII. yy. Türk Edebiyatında Kaside (yüksek lisans tezi. 1994), Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf.. "Kasidede Muhteva Unsurları", Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,]/], Ankara 1996, s. 137-159; a.mlf., "Esîrî'nin Bağdat Şehrâşûbu", Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, XIX, Ankara 1999, s. 450; a.mlf., "Türk Edebiyatında Kaside", Bilig, sy. 22, Ankara 2002, s. 138-142, 152-155; W. G. Andrevvs, "Speaking of Power: The 'Ottoman Kaside'", Qasida Poetry İn Istamic Asİa and Afrİca (ed. S. Sper! - C. Shackie), Leiden 1996, I, 281-300; W. G. Andrevvs- Mehmed Kalpaklı. "Across Chasms of Change: The Kaside in the Late Ottoman and Republican Times", a.g.e., I, 301-325; Bİİal Çakıcı. Eski Türk Edebiyatında Kaside Hazım Şekli: XVI. yy. (yüksek lisans tezi, 1996). Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Cemâl Kurnaz, Diuan Edebiyatı Yazdan, Ankara 1997, s. 230-252; Mustafa Erdoğan, Türk Edebiyatında Muhammes, Ankara 2002, s. 183-190; Mehmet Çavuşoğlu, "Kasîde", TDL, LH/415-417 (1986), s, 17-27. Yaşar Aydemir
Dostları ilə paylaş: |