1- İslâm uğruna çekilen sıkıntılara karşılık, onları ödüllendirme. Hz. Sevde örnek olarak verilebilir.
Hz. Sevde.
Hz. Peygamber'in 2. eşi. İlk iman eden müslümanlardandı. Mekke'deki putperestlerin müslümanlara yaptıkları eziyetlere dayanamayarak kocası Sükrân ile Habeşistan'a sığındı. Orada, eşi Hırıstiyan oldu ve bir müddet sonra da öldü. İnançları hiçbir zaman değişmeyen Hz. Sevde, tekrar Mekke'ye dönmek mecburiyetinde kaldı. Müslüman saflarında savaşırken, 16 yaşındaki oğlunu da kaybetti. Allah'ın Elçisi, İslâmiyet uğruna çektiği bunca sıkıntılara karşılık Hz.Sevde'ye evlenme teklif etti. Bu sırada o, bir kadın için geçkin bir çağ olan 50 yaşında bulunuyordu.
2-Kocası savaşta şehit olan kimsesiz dul hanımları koruma altına alma. Örnek olarak Hz. Ümmü Seleme ile Hz. Zeynep verilebilir.
Hz. Ümmü Seleme.
Hz. Peygamberin 5.eşi, kendisine derin bağlılığı ile ünlüdür. Kocası Abdulesed ile İslâmiyeti ilk kabul edenlerdendi. Putperestlerin zulmü ile Mekke'den Afganistan'a ve sonra da Medine'ye hicret ettiler. Kocası, Uhud Savaşı'nda şehit olunca 4 çocuğu ile dul kaldı. Hz. Peygamber kimsesiz kalan Ümmü Seleme ile evlenerek, onu ve çocuklarını koruması altına aldı. O, İslâmiyet'in azılı düşmanı müşriklerin komutanı Halid'in de yakın akrabasıydı. Halid, bu evlilikten çok etkilendi ve iki yıl sonra da İslâmiyet'i kabul etti.
Hz. Zeynep.
Hz. Muhammed'in 8.eşi ve Huzeyme'nin kızıydı.İlk kocası Bedir Savaşı'nda ikinci kocası da Uhud Savaşı'nda şehit oldu. Böylece kimsesiz kalan Hz. Zeynep, Allah'ın Resul'ü tarafından nikahlanarak koruma altına alındı. Ancak kendisi, bu evlilikten üç ay sonra vefat etti.
3- En yakın dostlarının kızları ile evlenerek aileyi onurlandırma. Hz. Âişe, Hz. Hafsa ve Cahş kızı Hz. Zeynep örnek olarak verilebilir.
Hz. Âişe.
Hz. Peygamber'in 3.eşi ve en yakın dostu birinci halife Ebubekir'in kızıdır. Mekke'de doğup büyüdü, çok iyi bir terbiye alarak yetişti. Allah'ın Elçisi; Hz. Ebûbekir Ailesi'ni şereflendirmek için daha çocuk yaşında Hz. Âişe ile nikahlandı, onu ancak büluğ çağında evine aldı. Çok zeki ve akıllı bir kadındı, Hz. Peygamber'in eşi olarak gereken görevleri başarı ile yerine getiriyordu. 9 sene müddetle Hz. Peygamber'in en yakını olarak birçok hizmetlerde bulundu.Yüce Eşi'nin yanında askeri seferlere iştirak ediyor, hasta bakıcı olarak da görev yapıyordu. Çok sayıda (Hz. Peygamberin sözü) hadisin günümüze kadar gelmesine vesile oldu. O, İslâm'ın en büyük hukukçularından biri olarak kabul edilir.
Hz. Hafsa.
Hz. Peygamber'in 4.eşi ve yakın dostu ikinci halife Hz. Ömer'in kızıdır. Mekke putperestlerinin eziyetlerine dayanamayarak ilk müslümanlardan olan kocası Huzâfa ile birlikte Habeşistan'a daha sonraları da Medine Şehri'ne hicret etti. Uhut Savaşı'nda kocası şehit olunca dul kaldı. Allah'ın Elçisi, Hz. Ömer'in isteği ile kızını eş olarak almış ve böylece akrabalık bağı ile onları onurlandırmıştı.
Cahş Kızı Hz. Zeynep.
Hz. Peygamber'in öz halasının, güzelliği ve mağrurluğu ile ünlü kızı ve 7.eşidir. Arabistan'da, azat edilen köleler haksızlığa uğratılıyordu. İşte bu kötü geleneği silmek ve onların da diğer insanlarla eşit olduğunu göstermek için Allah'ın Resul'ü; azat olmuş kölesi ve hukuken evlât edindiği kâmil insan Zeyd'i, hala kızı Zeynep ile evlendirdi. Ancak eşler anlaşamıyor ve uyumsuzlukları devam ediyordu. Hz. Peygamber'in karşı çıkmasına rağmen Zeyd, evliliği sona erdirdi. Hz. Zeynep, bu olaylara çok üzülmüştü. Bir müddet sonra da Hz. Peygamber'e, Zeynep ile evlenmesi için vahiy yoluyla emir geldi. Ahzâb 33/37 : Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye (eşini yanında tut, Allah'tan kork) diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysa ki kendisinden korkmana Allah daha lâyıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlâtlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, mü minler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah' ın emri yerine getirilmiştir. Böylece hem Zeynep korunma altına alınarak, onun mutsuzluğuna son verilmiş ve hem de Arap geleneğine göre : Evlâtlığın boşadığı kadını onun babalığı alamaz. adeti sona ermişti.
4- Düşman kabilelerinden kadın alarak onları İslâmiyet'e kazandırma. Örnek olarak Hz. Cüveyriye, Hz. Ümmü Habibe, Hz. Safiyye, Mısırlı Hz. Mâriye ve son eşi Hz. Meymûne verilebilir.
Hz. Cüveyriye.
Düşman Benû'l - Mustalik Kabilesi reisinin dul kızı ve Hz. Peygamber'in 6.eşidir. İlk kocası müslümanlarla yaptığı savaşta vefat etmişti. Esir düşen Hz. Cevriye cariye olacağı yerde, Hz. Peygamber'in eşi olmuştur. Allah'ın Elçisi bu evliliği gerçekleştirmekle akraba bağı oluştuğundan, düşman kabilesi mensupları da İslâmiyet saflarına geçmekte gecikmemişlerdir.
Hz. Ümmü Habibe.
Mekke putperestlerinin lideri ve başkomutanı, Hz. Peygamber'in baş düşmanı Ebu Süfyan'ın kızı ve 9.eşidir. Babasına rağmen kocası Cahş ile ilk müslümanlardan olmuş, mürşiklerin baskısına dayanamayarak Habeşistan'a hicret etmişti. Orada eşi din değiştirerek Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bir müddet sonra da ölmüştü. İlk evliliğinden bir çocuğu olan Hz. Ümmü Habibe bütün varlığı ile İslâmiyet'e sadık kalmış ve babasının lideri olduğu Mekke Şehri'ne de geri dönmemişti. İşte bu vefanın karşılığı olarak Allah'ın Resul'ünden; Habeşistan'ın dost kıralı Necasî'nin aracılığı ile evlenme teklifi alınca, sonsuz mutluluğa ermişti. Müslüman bir kadının ulaşabileceği en büyük ödül. Bu evlilikten sonra baba Ebu Süfyan'ın Hz.Peygamber'e olan düşmanlığı da azalmaya başlamıştı. Yüce Allah, Müntehine 60/7 de şöyle buyurmaktadır : «Olabilir ki Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız arasına bir sevgi koyar...»
Hz. Safiyye.
Hz. Peygamber'in 10.eşi, Hayberli Yahudi kızı. Müslümanlarla Yahudiler arasında geçen Hayber Savaşı'nda kocası öldü. Kendisi de esir düşerek Hz. Peygamber'e ganimet payı olarak ayrıldı. Allah'ın Resul'ünün: Kendi dininde kal, seni memleketine göndereyim. Eğer istersen İslâmiyet'i kabul et, seninle nikâhlanayım. teklifine hemen olumlu cevap verdi. Bu evlilik; harpte mağlup olan Yahudiler arasında etkisini göstermiş, bir kısmının İslâmiyet'i kabul etmesine vesile olmuştu.
Mısırlı Hz. Mâriye.
Hz. Peygamber'in 11.eşidir. Mısır Kralı Mukavkıs tarafından hediye olarak gönderildi. Allah'ın Resul'ü de onu cariye değil, eş olarak kabul etti ve nikâhladı. Bu evlilik Mısır Halkı'nın İslâmiyet'e sıcak bakmasında çok etkili olmuştur.
Hz. Meymûne.
Hz. Peygamber'in, son ve 12.eşidir. Allah'ın Elçisi, putperest Mekke'liler ile münasebetlerinde düşmanlığın ortadan kalkmasını istiyordu. Mekke'li dul bir hanım olan Hz. Meymûne' nin, muhtelif kabilelerin hatırlı kişileri ile evli 8 kızkardeşi bulunuyordu. Bunların kocaları Mekke'de geniş bir etki sahasına sahiptiler. Bu evlilik, Mekke Halkı ile gerginliğin azalmasına vesile olmuştur.
Allah'ın Resul'ü; 53 yaşından vefatı olan 62 yaşına kadar birçoğu yaşlı ve çocuklu olan dul hanımlar ile evlendi. Böyle ileri bir çağda nefsinin hoşlandığı duygularının veya cinsel isteklerinin tatmini için eşler alsaydı mutlaka genç, güzel ve çekici hanımları tercih ederdi. İlk eşinden sonraki evlilikler, Yüce Allah'ın isteği (vahyi) doğrultusunda dini yayma nedenleri ile gerçekleşmiştir.
EŞLERE AHİRET ÖDÜLÜ
Hz. Peygamber'in oturduğu yer bir saray değildi. Ev, bir mescit ve küçük odalardan ibaretti. Duvarlar kerpiçten, tavan hurma ağacı ve yapraklarından oluşmuştu. Yağmurların sızmaması için, tavanın üstüne bir kilim örtülmüştü. Hz. Peygamber Eşleri'nin yaşadığı mahaller; Dünya nimetleri ile değil, mahrumiyet ve sıkıntılarla doluydu. Allah'ın Resul'ü sahip olduğu bütün nimetleri toplumuna dağıtıyor; kendisi, eşleri ve çocuklarına daha az pay ayırdığından, ashabından daha fakir bir hayat yaşıyorlardı. Bu fedakârlıkları Hz. Peygamber ile birlikte tüm aile göğüslemekteydi. Çoğu bolluk ve varlıklı bir yaşam içinden gelen eşler, yoksulluktan zaman zaman şikâyetçi olmuşlarsa da, ilâhî görevini eksiksiz yapan Allah'ın Elçisi tavrını hiç değiştirmemişti. Bu olaylar üzerine Yüce Yaratıcı, Peygamber Hanımlarına şöyle uyarıda bulunuyordu. Ahzâb 33/28-29 :« Ey Peygamber! Eşlerine söyle: Eğer siz, Dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedelinizi vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz; Allah'ı,Elçisi'ni ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilinizki Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir ödül hazırlamıştır. » Eşlerin hiçbiri ayrılmayı kabul etmemiş, Allah'ın Resul'ünü ve ahiret hayatını içtenlikle tercih etmişlerdi. Birer kat elbiseleri ve topraktan yapılmış odaları içinde, Yüce Yaratıcı'nın sevgili Peygamber'ine ve insanların kurtuluşunu sağlayan İslâmiyet'e hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Onlar, hem Allah'ın Resul'ünün eşi ve hem de müminlerin anneleri idi. Ahzâb 33/6 : «...Peygamber'in eşleri müminlerin anneleridir...» Ahzâb 33/32 : «Ey Peygamber Hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz...» Yine Kur'ân-ı dinleyelim. Ahzâb 33/53 :« ...Allah'ın Elçisi'nden sonra onun eşleri ile nikâhlanmanız, size helâl kılınmamıştır... »
(Bkz. İslâm Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed HAMİDULLAH-Asrısaadetin Büyük Kadınları, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK-İslâm'da Kadın ve Aile, Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN)
BİRDEN FAZLA KADINLA EVLENME
4/3 : Şayet yetim (kızlarla evlendiğiniz takdirde on) lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın...
Kur'ân yetim haklarının korunmasına çok önem vermektedir. Yetim (babası, anası ölmüş) kızlarla evlenmeler; sevgi ve beğeni neticesi olmalı, mallarını ele geçirme gibi menfaate dayalı art düşünceler ile yapılan evlilikler ancak onlara mutsuzluğu ve adaletsizliği getirir. Korumanız altında bulunan yetim kızlar ile, haklarını adaletle gözetecekseniz evlenin. Eğer adaletsiz davranacağınızdan korkarsanız, onlarla evlenmeyin. O zaman size helâl olan başka kadınlardan iki, üç veya dörde kadar nikahlayabilirsiniz.
Cenab-ı Allah, bütün zaman ve mekanlarda insanlara yol gösteren, onlara öğüt veren yasalarını Kur'ân ile belirlemiştir. İşte savaş, hastalık gibi zorunluluk hallerinde kadına nispetle erkek sayısının azalması neticesi, kadını korumak amacı ile erkeğe bir görev vermektedir: İki, üç veya dört kadınla evlenin. Bu ; kadın-erkek hak eşitliğine aykırı, kadını haksızlığa uğratan bir durum değil, toplumun ihtiyacı için yapılması gereken bir görevdir.
Dünyada kadının sayısı, genellikle erkeklerden fazladır. Kur'ân'ın açıklamalarından öğrendiğimiz gib; Hz. Musa'nın devrinde Mısır Kralı Firavun İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüyor, kızları ise serbest bırakıyordu.Böylece o toplumda erkek sayısı çok azalmaktaydı (Bkz. Ar'af 7/141). Cahiliye devrinde güce dayalı gelişmemiş bir toplum olan Arap kabileleri, birbirleriyle sık sık çatıştıklarından erkek sayısı kadına oranla çok azdı. Kadına hiç değer verilmediğinden, bir kısım kız çocukları doğumdan sonra öldürülüyordu (Bkz. Nahl 16/58-59).
İkinci Dünya Savaşı'nda Alman erkeklerinin büyük bir bölümü yok olmuş, eşsiz kalan kadınlar ise çok müşkül durumda kalmışlardı. Ancak, iki, üç nesil sonunda kadın-erkek sayısı eşitliği mümkün olmuştu.
Çağımızdaki toplumumuzda medeniyetin getirdiği ihtiyaçları karşılamak için, stres içinde çalışmak mecburiyetinde kalan erkeklerin bir bölümü genç yaşta yaşamlarını yitirdiklerinden, pekçok kadın da eşsiz kalmaktadır. Kadın, yaratılış olarak erkekten daha sağlam olduğundan, genellikle erkeğe nispetle 10 yıl daha çok yaşamakta olduğu, konunun uzmanlarınca belirtilmektedir. Netice olarak dünyada kadının sayısı erkeklerden daha fazladır. İşte Kur'ân, böyle zorunluluk durumlarında çok eşliliğe izin vermiştir.
ADALETLİ OLANI TEK EVLİLİK
4/3 : ... Eğer bu durumda (çok eşlilikte) adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yetinin... İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.
İslâmiyetin geldiği dönemlerde Arap toplumunda erkek, istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Gücün egemen olduğu o devirlerde, kadına değer verilmez, bir erkeğin 10-15 eşi olabilir, boşadım sözü ile kadın, her zaman kapı dışarı konabilirdi.
Çok evlilik, Arap toplumunda vazgeçilmez bir olgu idi. Aile bozulmuş, kadınlar arasında da kıskançlık aşırı derecede artmıştı. Kur'ân, çok evliliğe birdenbire yasak getirmedi, tek eşliliği zamana bıraktı. Çünkü kabileler arası savaşların neticesinde, erkek kadına oranla azalmıştı. Bu zorunluluk hali neticesinde, dul kalan birçok kadın, zor duruma düşmüştü. Peygamber Efendimiz dini yayma amacı ile yaptığı evliliklerde, savaşta kocasını kaybeden kimsesiz dul kadınlarla da nikahlanarak onları korumasına aldı.
Kur'ân, tek evliliğe geçmeden önce, evliliği en fazla dört hanımla sınırladı. Çok evliliğin zorunluluk hali dışında devamını ve yayılmasını istemiyordu. Eşlere eşit davranılması için ağır şartlar konularak çok evlilik zorlaştırıldı. Eşler arasında sevgi, giyim-kuşam, beslenme, cinsel ilişki, güzel söz ve iyi davranma gibi hususlarda adalet şartı getirildi. Ahzâb 33/4 : «Allah bir insanın göğsüne iki kalp koymadı...» ayeti ile de sevginin ancak bir eşe verilebileceği belirtiliyordu. Nisa 4/129 :« Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adalet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasız) bırakmayın.»
Eşler arasında adalet şartı yerine getirilmeyecekse, o zaman günah işlenmiş olunacağından en doğru ve en uygun olanı tek evlilikti. Böylece zamanla topluluk, çok evlilik alışkanlığından kurtulacak, tek eşlilikle ideal aile yapısı oluşacak, adalet sağlanacak, ailenin bireylerinde huzursuzluk sona erecek ve eşler de esenliğe kavuşacaktı. Kadın-erkek sayısı eşit olan, dolayısıyla da zorunluluk hali bulunmayan Ülkemizde, Türk Medeni Kanunu gereğince, Kur'ân'ın önerdiği gibi tek evlilik esas alınarak adalet sağlanmıştır.
SÜNNET'E GÖRE EVLİLİK
Hz. Peygamberimiz 25 yaşındayken 40 yaşında dul bir kadın olan Hz. Hatice ile evlendi. Çok mutlu bir yuva kurarak, 25 yıllık bir beraberliğin neticesinde 6 çocukları olmuştu. Peygamber Efendimiz Hz. Hatice ile evli iken, ikinci bir eş almamıştır. Allah'ın Resulü; çok sevdiği eşini kaybettikten sonra, ona olan sevgi ve hatırasına hürmeten 3 yıl evlenmemiş, ancak 53 yaş gibi ileri bir çağda vahyin doğrultusunda dini yayma nedeniyle evlilikler yapmıştı.
Peygamber Efendimiz; kızı Hz. Fatima'yı, kendisine erkek olarak ilk iman eden yeğeni Hz. Ali ile evlendirmiş, yeğenine kızının üstüne ikinci bir eş almasına hiçbir zaman müsaade etmemiştir.
Hz. Peygamber; ilâhî görevinin gerektirdiği mecburiyetler dışında, tek evliliği esas almıştır.
KADINLARA ÇOK EVLİLİK NİÇİN VERİLMEDİ?
2/204-205 : İnsanlardan öylesi vardır ki, Dünya Hayatı'na ilişkin sözleri seni hayran bırakır ve gönlündeki Allah'ı şahit tutar. Oysa o azılı bir düşmandır. İşbaşına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, NESİLİ (soyu) yok etmeye çalışır. Oysa Allah bozgunculuğu sevmez...
Kadının, çok eşli olmamasının en önemli üç sebebi vardır.
1-Neseb. (Kan akrabalığı) Çocuğun kime ait olduğunu, ana ve babasının kim olduğunu bilmektir. Neseb karışınca yani baba belli olmayınca, bilmeden baba tarafından yakın akrabalar ile evlilikler de gerçekleşebilir. Tıbben sakıncalı olan bu kan bağı birleşmeleri, sağlıksız ve arızalı bir neslin oluşmasına vesile olur.
2-Miras. Babası belli olmayan çocuk, annesinin dışında hangi babadan miras alacaktır? Çocuğun yetiştirilmesi, tahsil ve terbiye görerek topluma kazandırılması için maddî imkâna gerek vardır. Babanın olanakları dışında yalnız annenin katkısı, çocuğun giderlerini karşılamakta yetersiz olabilir. Ayrıca çocukların, yaratılıştan anne ile beraber babanın da sevgisine ve desteğine ihtiyaçları vardır.
3- Dünya'da kadının sayısı erkeklere göre daha fazladır. Çok erkek ile evli bir kadın, zaten sayısı daha az olan erkek eş adaylarının, daha da azalmasına vesile olacaktır.
Kadının; Bizim Ülkemiz'de olmadığı gibi, hiçbir toplumda da çok eşli olma örf ve adeti bulunmamaktadır.
ÖRTÜNME
Kur’an; dürüst, namuslu ve ahlâklı bir toplumu öngörmektedir. Bunun için toplumun çekirdeğini teşkil eden ailenin kadın ve erkek bireylerini uyarıyor : «Bakışlarınızı kontrol edin ve ırzlarınızı korumak için örtünün.» Kadına, hem kendi iffetini ve hem de erkeğin korunmasına yardımcı olması için daha kapsamlı örtünmeyi öngörüyor. Kadının erkekten biraz daha fazla kapanması, dişi olarak yaratılışının gerektirdiği yükümlülükten kaynaklanmaktadır. Oysa Allah katında kadın ile erkek eşittir ve bu gerçek Kur’ân’ın birçok ayetleri ile açık bir şekilde vurgulanmıştır. Tevbe 9/71 : «Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerine veli (Dost, arkadaş, yardımcı, koruyup gözetleyici) leridir.»
Cenâb-ı Allah; özenerek en güzel biçimde var ettiği kadın ve erkek kullarının, yaratılışa yakışır şekilde güzel ve süslü giysiler içinde olmasını istemektedir. İlkel, bayağı bir giyimle kendilerini çirkinleştirmemelidir. Temiz ve güzel giyinmek inananlara helâldir ve Allah’ın emridir.
Kur’ân’da sadece iki ayette açıklanan örtünme, en önemli hüküm gibi gösterilmeye çalışılmış, toplumumuzda sorun haline getirilmiştir. Oysa İslâmiyetin esası TAKVA’dır ve yüzlerce ayetle belirtilmiştir. İnsanları Cenâb’Allah’a ulaştıracak ve rahmetine, sevgisine kavuşturacak örtünme, ancak TAKVA ELBİSESİ ile olur. A’raf 7/26 : «Ey Ademoğulları (kadınlar ve erkekler) ! Size ayıp yerlerinizi örtecek örtü ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat TAKVA ELBİSESİ hepsinden hayırlıdır.» Takva elbisesi manevidir, ancak takva sıfatlarını kazanmakla elde edilir.
Örtünme; toplumuzda ciddi huzursuzluklara neden olmaktadır, bunun için sorunun acilen çözülmesi gerekir. Kur’ân’ın emrettiği yol, çağdaş bir Din Şûrasıdır. Böylece anlaşmazlıklar Cenâb-ı Allah’ın öngördüğü gibi çözüleceğinden, toplumdaki sorunlar da ortadan kalkacaktır.
KADINLAR ERKEKLERE ÇEKİCİ GÖSTERİLDİ
Kadınlardan… gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (çekici) gösterildi. Bunlar, sadece Dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah’ın yanındadır. (Ali İmran 3/14)
Ayet, insanlara yaratılıştan verilen tutkuyu belirtmektedir. Kadın, erkeğin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır. Onlarla eşleşerek yuva kurmak, cinsel istekleri tatmin etmek ve çoluk-çocuk sahibi olmak, Yüce Yaratıcı’nın koymuş olduğu hükümlerdir ve Dünya hayatının devamını sağlayan bir yoldur. Kadınların çekiciliğinden kaynaklanan bu zevklere, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki (zina) gibi saptırmalar ile ilâhi yasalar aşılırsa, nefislerin kötü sıfatlarına esir olunur ki, böylece Dünya’daki sınavı kaybetmek ve azab (sıkıntı) çekmek kaçınılmaz olur.
İMAN SAHİPLERİ NAMUSLARINI KORUSUNLAR
İnanan erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar… İnanan kadınlara da söyle: Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını korusunlar… (Nur 24/30-31)
Ayette belirtildiği gibi; gözlerdeki cinsel istek ile dolu bakışları kontrol etmek ve iffetin korunulması icabı olan örtünme emri kadınlardan önce erkeklere verilmiştir. Dinen, vücudun örtünmesi gerekli mahrem yerlerine avret denir. İslâm bilginleri bu yerin, erkeklerde diz kapağı ile göbek arasındaki kısım olduğuna bileşmişlerdir. Kadında ise örtünme, zinet (süs) yerlerinin ilavesi ile biraz daha fazladır.
İffetin (namusun) korunulması; yalnız kadınlar için değil, önce erkekler için farzdır. İffetli olma emrinin öncelikle erkeklere verilmesi, bu konuda onların kadınlardan daha çabuk tahrik olmasından kaynaklanmaktadır. Kur’ân’ı Kerim; erkeklere aile bağlarının korunması için, Hz. Yusuf’un kıssasını örnek olarak vermiştir. Öyküde, üvey kardeşleri tarafından kıskanılan Hz.Yusuf kuyuya atılır. Onu bulan ve ölümden kurtaran kervancılar, Mısır’da zengin ve büyük mevki sahibi bir tüccar olan Aziz’e satarlar. O da karısına: Yusuf 12/21 «Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlât ediniriz.) dedi. Böylece Biz Yusuf’a o yerde güzel bir imkan verdik…» Hz. Yusuf, olanakları geniş bir ortamda yetişerek bilgi ve görgüsünü artırdı. Evin hanımı, çok yakışıklı bir genç olan Hz. Yusuf’a aşık olur ve gönlünü hoş etmek ister. Yusuf 12/24: «…Kadın (Aziz’in eşi) onu (Hz.Yusuf’u) arzulamıştı. Rabbinin doğruyu gösteren delili olmasaydı o da onu arzulamıştı…»
Hz. Yusuf; kendisine iyilik eden ve güvenen efendisine hıyanet etmemiş, kadını arzu etmesine rağmen Rabbine sığınmakla nefsine hakim olmuş ve böylece doğru yolu bulmuştu. Yusuf 12/32-33: «(Kadın) dedi ki: Kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır! Yusuf dedi: Rabbim; bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir…» Aziz’in karısının isteğine «hayır» diyen Hz. Yusuf zindana girmiş, suçsuz olduğunu ancak birkaç yıl sonra kanıtlayabilmişti.
Bu öyküden alınacak önemli ders; kadın veya erkeğin iffetinin korunulması, bez parçaları ile aşırı bürünüp örtünmekle değil, ancak Allah’a içtenlikle iman ederek O’nun ilâhî yasalarına uymak ve takva sahibi olmakla mümkündür.
Kadınlar da erkeklere cinsel istek ile bakmamalı, onları yoldan çıkarmamalıdır. Gözlerin şehevî bakışları gibi dar veya şeffaf elbise giyerek vücut teşhirciliği ve duyguları okşayan sözler de erkeği tahrik etmektedir. Kur’an , Ahzâb 33/32-33 ayeti ile kadınları şöyle uyarmaktadır : «…Sözü duyguları okşayan bir biçimde söylemeyin ki kalbinde kötülük bulunan biri ümide kapılmasın… İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek (kırıta kırıta) yürümeyin…» Konuşmalarda ve yürüyüşlerde dişilik değil, ciddiyet ve kişilik sergilenmelidir. Kadın hiçbir zaman bir şehvet aracı olmamalı; iyi bir eş, mükemmel bir anne ve topluma birçok alanlarda hizmet veren bir varlık olduğunu unutmamalıdır.
Evlilik dışı cinsel ilişkiler (zina), kadın ve erkek için ayni derecede toplumu sarsacak kötü işlerdir. İsra 17/32: «Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur!» Zina, kadın için olduğu kadar, erkek için de çirkindir. Aralarında değer farkı olmadığı gibi, her ikisi de birbirine eşittir. Nûr 24/3 : «Zina eden erkek, zina eden…erkekten başkasıyla evlenmez; zina eden kadın da zina eden…erkekten başkasıyla evlenmez. Böyleleriyle evlenmek inananlara haram kılınmıştır.»
Cenâb-ı Allah; ırzlarını koruyan kadın ve erkekler için şöyle buyurmaktadır : Ahzâb 33/35 : «Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır;… Irz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar…»
SÜSLERİNİ (ZİNETLERİNİ) ÖRTSÜNLER
İnanan kadınlara da söyle: Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini (zinetlerini) açıkta kalanlar dışında göstermesinler. Örtülerini (hımar) göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar… (Nur 24/31)
Ülkemizde büyük anlaşmazlıkların ve tartışmaların sebep olduğu ayet budur ve birçok yorumlara mesnet teşkil etmiştir.
Kadınlarda örtünme; ırzların korunması ile ilgili üreme organlarının kapatılması mecburiyetinden başka, zinet (süs) yerlerinin de ilavesi ile erkeklerden biraz daha fazladır.
Zinetlerini (süslerini) açıkta kalanlar dışında göstermesinler. Burada zinet kelimesinin anlamı önem kazanmaktadır. Zinet mana olarak süs demektir. Kadında süs ise, hem zinet takılarını ve hem de vücudunun çekici yerlerinin gösterilmesi yasaklanmıştır. Ancak ayette (Ma zahara minhâ) açıkta kalan zinetlerin sınırlarının neler olduğunda kesin bir ifade bulunmamaktadır. Birçok İslâm bilgini, Kur’ân’ın verileri ve sünnete göre vücudun abdest yerleri olan bileklere kadar ayaklar, dirseklere kadar eller, yüz ve mesh edilen başın örtünmeye dahil edilmediğinde birleşmişlerdir. Örtünmede kadına; «Süslerini açıkta kalanlar dışında göstermesinler.» ifadesi ile iklim şartları, örf ve adetlere göre bir esneklik tanındığı da anlaşılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |