Mesut kaynak


Örtülerini (hımar) göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə4/12
tarix06.03.2018
ölçüsü0,5 Mb.
#44998
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

Örtülerini (hımar) göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar. Ayetin anlaşılabilmesi için «hımar» kelimesinin manası çok iyi bilinmelidir. Arapça büyük lügatlara göre hımar (humur’un tekili) : Örtü örtmek, her şeyin üstünü örten şey, kadın ve erkeklerin başlarını örten şey demektir. Böylece de «hımar» kelimesi; yalnızca hanımların baş örtülerinin özel ismi olmadığı, genel olarak örtü anlamında kullandığı anlaşılmaktadır. İslâmiyet’in doğduğu Arabistan çok sıcak bir ülke olduğu kadar, sık sık oluşan kum fırtınalarına da ev sahipliği yapıyordu. Orada yaşayan erkek ve kadın, ancak başlarındaki geniş örtülerini kendilerine siper yaparak, aşırı sıcaklıktan ve sert rüzgarla gelen kum darbelerinden kendilerini koruyabiliyorlardı. Arap lisanında; kadınların başlarına örttükleri örtünün özel adı ise «hımar» değil, mikna ve nasfydır. (Bkz. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz-İslâm ve Giyim Kuşam-Say:280-283)

Ayette, saçların örtünmesine ait açık bir ifade bulunmamaktadır. Eğer saç mutlaka örtülmesi gerekse idi, kesin bir hüküm ile belirtilirdi. Ayrıca saç, vücudun çekici bir yeri de değildir. «Hımar» kelimesini kadının baş örtüsü olarak kabul edip, dolayısıyla saça da örtünme yükümlülüğü getirmek, ayetin amaçladığı hüküm ile ne kadar bağdaşır? Ayetten çıkan mutlak emir, kadın vücudunun çekici yeri olan göğüs bölgesinin kapatılmasıdır. Böylece o bölgeye gerdanlık gibi bir zinet de takılmış ise, bu da örtülmüş olacaktır.

Kur’an; gerek erkeğe ve gerekse kadına, bakışlarını kontrol altına almalarını istedikten sonra, her iki cinse de örtünme emri vermiştir. Ancak erkek üremedeki görevi icabı, daha kolayca tahrik olabilme özelliğinden dolayı, kadına daha geniş örtünme yükümlülüğü getirilmiştir. Böylece kadın; başkalarının da korunmasına yardım ve katkıda bulunacak, hem de kendi namus ve iffetini koruyacaktır.

SÜNNET’E GÖRE ÖRTÜNME

Buharî, Ebu Dâvud, Nesaî’den gelen bazı hadislere göre Peygamber Efendimizin zamanında, kadın ve erkek Müslümanlar aynı su kabından abdest almaktaydılar. Ebu Dâvud’un eserinde : «Kadın ve erkek, ellerimizi aynı kaba sarkıtıp daldırarak toplu halde abdest alırdık.» denmektedir. Bu da gösteriyor ki Asrısaadet’te kadınlar erkekler yanında abdest uzuvlarını açabiliyorlardı. O halde dirseklere kadar kollar, ayaklar, yüz ve başın abdeste, meshe esas olacak kısmı serbesttir. Bu yerleri de abdest dışındaki zamanlarda kapatmak hassasiyetini gösterenlere saygı duyulur, ancak bunu yapmayanlar hor görülmez. (Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk – Kur’an’da ki İslâm – Say: 615-616)



ÖRTÜNMEYİ BİRİNCİ SORUN YAPANLAR

Örtünmeyi Kur’ân’ın en önemli hükmü imiş gibi göstererek toplumun huzurunu bozanlar, İslâm’ın omurgası niteliğindeki yasalara hiç değinmemekte, adeta onları gizlemektedirler. Kur’ân’da, örtünme hakkında yalnızca iki ayet bulunmaktadır. Oysa İslâm’ın esasını teşkil eden TAKVA, yüzlerce ayetle vurgulanmıştır. İnsanları Allah’a ulaştıracak, onun rahmetine, sevgisine kavuşturacak örtünme ise TAKVA ELBİSESİ ile olur. A’raf 7/26 : «Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek örtü ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat TAKVA ELBİSESİ hepsinden hayırlıdır.»



SONUÇ

Kadında abdest uzuvları olan; bileğe kadar ayaklar, dirseğe kadar eller, yüz ve baş örtünme dışıdır. İslâm’ın kadını; abdest yerlerinin dışında kalan bölgelerini de, Nûr 31 ayetinin belirlediği çerçeve içinde; coğrafya, iklim şartları, örf ve adetlere göre kapatmalıdır. «Hımar» kelimesini baş örtüsü olarak algılayan, dolayısıyla saçların örtülmesini gerekli gören anlayış da saygı ile karşılanmalıdır.

Örtünme; toplumumuzda ciddi huzursuzluklara sebep olduğundan, sorunun mutlaka çağdaş bir Din Şûrası ile en kısa zamanda çözülmelidir. Seçkin bilginlerden kurulu Din Şûrası’nın alacağı yeni karar ve fetvalar, ilmihal kitaplarına geçilerek halkımız aydınlanmalıdır. Böylece sorunlar, Cenâb-ı Allah’ın öngördüğü sistem ile çözüleceğinden, toplumumuzda anlaşmazlıklar ve tartışmalar bitecek, Dünya ve ahrette kurtuluş ve esenliğe erişilecektir.

TEVRAT DA ÖRTÜNME

Kâhin kadını Rab’bin önünde durduracak ve sonra onun (örtülü olan) saçını açacak, anımsatma sunusunu, yani kıskançlık sunusunu eline verecek. (Tevrat, Sayılar 5/18)

Rebeka gözlerini kaldırıp İshak’ı görünce, deveden indi. Ve köleye dedi: Bizi karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Köle: Efendimdir, dedi; ve Rebeka peçesini alıp örtündü. (Tevrat, Yasanın tekrarı 24/64-65)

Tevrat’taki birçok ayet, o tarihte kadınların örtündüğünü göstermektedir. Açık olarak ifade edildiği gibi çarşaf, başörtüsü ve yüzü örten peçe kadınlarda örtünme olarak kullanılmıştı. Yahudiler Tevrat’tan sonra kendi din adamlarının yorumlamış olduğu Talmud’u en kutsal ikinci kitap olarak kabul ederler. Eğitim ve öğrenimlerinde de onu esas almışlardır. Tevrat’ı tefsir eden bu fıkıh kitabına göre kadınlar, yabancı erkekler karşısında saçlarını örtmeli, başı açık olarak sokağa çıkmamalı, başkaları yanında çok konuşmayarak sessiz kalmalı, yabancı erkekleri tahrik edici hareketlerden sakınmalı, sadece erkeğine karşı süslenmelidir.



HIRİSTİYANLIK DA ÖRTÜNME

Kadın başını açarsa saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi, ya da traş etmesi ayıpsa, başını örtsün. (İncil, Korintliler 11/6)

Çünkü erkekler kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır… Siz kendiniz karar verin. Kadının açık başla Tanrı’ya dua etmesi uygun mu? (İncil, Korintliler 11/8-13)

İncil’in büyük bölümünü oluşturan “Pavlus’un Mektupları’nda”, Hıristiyan kadınların örtünmesi ile ilgili önemli açıklamalar bulunmaktadır. Pavlus, Hz. İsa’nın gerçek temsilcileri Nasrani Hıristiyanlar’ın ve Havarilerin karşı çıkmalarına rağmen “Hıristiyanlığın Mimarı” olma başarısına erişmişti. Bu tarihten sonra Hıristiyanlıkta, saçının bir telini bile göstermeyen baş örtülü rahibe kıyafetleri oluşmuş ve günümüze kadar gelmiştir. İslâmiyet’te de örf ve adet gereği, saçın bir kısmının açık kaldığı başörtüsü kullanılmakla beraber, Kur’an’da tüm saç tellerinin görünmemesi gerektiğine ait hiçbir ayet bulunmamaktadır. Saçları tamamıyla kapatan bir başörtüsü olan türban, Hıristiyanlık’tan İslâmiyet’e geçmiş bir örtünme tarzıdır.



ÖRTÜNME HAKKINDA BAZI GÖRÜŞLER

«…Nûr 31 deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil… Göğüslerin, özellikle göğse takılmış olan süs takılarının kapatılmış olmasıdır… Zînet: Süs tabirini kadının vücudu olarak değerlendirilip el ve yüz dışında tüm vücudun avret olduğunu ve kapatılması gerektiğini söylemek inandırıcı değildir. Kadın vücudunun zinet olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur’ân ayeti yoktur…

Abdest vücudun açık havaya maruz bölgelerine uygulanır. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir. Asrısaadet’te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı kaptan alabilmekteydi. Bunun örtünme emrinden önce olduğu, sonradan kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Kur’ân ve sünnetin verileri de, abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir.

Özetlersek : Müslüman kadın, başı-yüzü, dirseklere kadar kolları, bileklere kadar ayakları dışındaki vücut bölgelerini zamanı, zemini, iş şartlarını, iklim ve coğrafyanın özelliklerini dikkate alarak kapatır..» (Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - İslâm Nasıl Yozlaştırıldı-Say: 358-362)

«…Nûr 30-31 ve öncesinden ayetler, Hz Aişe’ye atılan iftira olayı üzerine nazil olmuştur. Meal ve tefsirlerde bunun dikkate alınması, önceki ayetler ile birlikte bir bütün halinde değerlenmesi gerekirdi. O zaman görülecekti ki, Hz. Aişe’nin ziynetini – gerdanlığını yitirmesi ve o nedenle başına iftira olayının gelmiş bulunması dolayısıyla, mü’min kadınlara ziynetlerini gizlemeleri, saklamaları tavsiye edilmektedir. Bu yapılmamış, ayetler müstakil ele alınmış ve hiç ilgisi olmayan yönlere çarpıtılmıştır…

…Ayette başın örtüleceğine dair kesin bir anlam yoktur. Başınızı şöyle örtün, diye bir ifade mevcut değildir. Hatta çok önemlidir, baş kelimesi de geçmemektedir… Arapça büyük lûgatlarda ise, humur ve hımar kelimelerinin kök ve asıl anlamlarının örtü, örtmek olduğu yazılı… …Kaldı ki, o kelime, baş örtüsü anlamına gelse bile, bundan başı örtmek farzı çıkmaz. Çünkü açık emir yoktur. Amacın baş ve saç olduğunu ifade eden hiçbir işaret yoktur. Ayetin anlamı ve amacı gerdanlık ve halhal ziynetlerini örtüp korumaktır…

Nûr 31’in doğru yorumu ve anlamı şöyle: İnanan kadınlara da söyle, gözlerinden kıssınlar (başkalarının ayıp yerlerine bakmasınlar), kendi ferclerini (ayıp yerlerini) de saklasınlar, ziynetlerini (takılarını) apaçık göstermesinler. Ancak kendiliğinden gözüken bunun dışındadır. Örtülerini yakalarının (gerdanlık ziynetinin) üzerine kapatsınlar…» (Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, İslâm ve Giyim Kuşam, Say: 267-302)

«Allahın yarattığı ve ahlaki sorumluluk yüklediği insanlara lütfu vardır. Bu sebeple de, özel olarak örtünme buyruğunun kapsamına giren ve yine her medeni toplulukça da bu niteliği kabul edilmesi gereken kadın göğsü yöresini, nezih bir ifade ile, özellikle belirtmiştir. (Nûr Sûresi 24/31)

Göğüs bölgesi, bel ile göğüs arasında kalan bölge, bel ile ense arasında kalan sırt bölgesi, kolların dirsekten yukarısı gibi bölgeler; özellikle örtünmesi gereken ziynet yerleridir… Mahrem erkekler yanında örtülü olmayabilecek ziynet yerleri; yüz, el ve ayaklar ile elden dirseğe ve ayaktan dize kadar olan beden bölgeleridir.

…Nûr Sûresi’nin 31. Ayeti kadın için, ahlaki ve mecburi ev içi örtünmenin sınırlarını belirlemektedir. Bu sınırları belirlerken, saçları özellikle belirtmiş değildir. Âyet-i Kerime metnindeki hımar kelimesi baş örtüsü değil örtü (giysi) anlamındadır… Saçın mutlaka örtülmesi gerekse idi, bu husus da açıkça belirtildi. Kaldı ki saç, özel olarak çekici bir beden yöresi değildir…

Kanaatimce kadının başını örtmeme ruhsatı olmasına rağmen örtmesine de, bu ruhsattan yararlanarak açmasına da, kendisinden başka kimse karar vermemeli ve müdahele etmemelidir. Demokratik Hukuk Devleti’nin gereği budur…» (Bkz. Prof. Dr. Hüseyin Hatemi İlâhi Hikmette Kadın – Say: 25-249)

DIŞ GİYSİLERİNİ ÜZERLERİNE ALSINLAR

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini (cilbâb) üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için bu çok daha uygun bir yoldur… (Ahzab 33/59)

Ayet; Peygamber ailesine mensup hanımlarla, mü’minlerin kadınları, evlerinin dışına çıktıkları zaman, tanınmamaları ve dolayısıyla sarkıntılıktan korunmaları için dış giysilerini (cilbâb) üzerlerine örtmeleri için uyarmaktadır. «Mü’minlerin kadınları» ndan maksat, cariye olmayan hür Müslüman kadınlarıdır. İslâmiyet’ten evvel Arabistan’da kabile savaşları oluyordu. Savaşta esir düşen insanlar diğerlerine köle oluyor, bir eşya gibi başkalarına da satılabiliyordu. İşte ayette «Mü’minlerin (iman edenlerin) kadınları» ifadesi cariyeler ile hür Müslüman kadınları birbirinden ayırmak için kullanılmıştır.

Ayetin indiği dönemlerde Arap evlerinin içinde tuvalet yoktu. Bu ihtiyacı gidermek içn hür kadınlar dışarıya çıktıklarında, o devirde devlet koruması ve otoritesi olmadığından, bazı ahlaksız serserilerin saldırısına ve cinsel tacizine uğramaktaydılar. Sarkıntılık edenler, «cariye sanmıştık» diye kendilerini savunuyorlardı. Olay Peygamber Efendimize anlatılmış, ayet de bunun üzerine inmiştir. Hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilebilmesi için, dış elbise (cilbâb) giymeleri önerilmektedir. Cilbâb, vücudun bütün bölümünü kaplayan geniş bir örtüdür. Baş kapanacak veya saçın bir teli bile görünmeyecek diye bir kayıt yoktur.

Dışarı çıkarken cilbâb giyilmesini öneren ayet, hür Müslüman kadınları ile cariyeleri ayırmak için geçici bir gerekçeye dayandığından, hükmü de geçicidir. Bugün «cariyelik» diye bir sınıf yoktur. Bütün insanlar hürdür, devlet otoritesi tamdır, her mensubunu koruyacak şekilde yapılanmıştır. Çağımızda, Müslüman kadınlar dış elbise almaya lûzum görmeden dışarıya çıkabilmektedirler. Şu halde ayetteki gerekçe kalktığı için hükmü de geçersizdir. Nitekim Ülkemizde uygulama da böyle olmuştur. Cilbâb giyilmeden Nûr 31 ayetinin öngördüğü bir giysi ile dışarıya çıkma, İslâmiyet’e uygun bir örtünme tarzıdır.



YAŞLI HANIMLAR ÖRTÜNMENİN DIŞINDA

Artık nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilen kadınların, kasten süslerini (zinetlerini) göstermeye çalışmadan, örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, kendileri için daha hayırlıdır… (Nur 24/60)

Kur’an; çocuk yapma ümidi kalmayan yaşlı hanımları, örtünmenin dışında tutmaktadır. Ancak iffetlerini korumaları, dikkat çekici, tahrik edici giyinmemeleri vücut teşhirciliği yapmamakta titiz davranmaları, kendileri için daha hayırlı olacağı vurgulanmıştır.

Hacca giden bazı yaşlı hanımlarımız; daha önceleri normal giyindikleri halde, hac dönüşlerindeki aşırı örtünmelerinin nedeninin, bu ayeti bilmediklerinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Ayette görüldüğü gibi, çocuk yapma ümidi kalmayan hanımların örtünme yükümlülükleri kalmamaktadır.

NİÇİN AŞIRI ÖRTÜNME UYGULANDI?

Yoksa onların bir takım ortakları var da, dinen Allah’ın izin vermediği şeyleri kendileri için yasallaştırıyorlar mı?... (Şûa 42/21)

Dikkat edin! Halis din, yalnız ve yalnız Allah’ındır… (Zümer 39/3)

Din, yalnız ve yalnız Allah’a mahsustur. Peygamberlere de ancak tebliğ görevi verilmiştir. İnsanlar için gereli ilâhî hükümler Kur’an’ı Kerim ile belirlenmiştir. Kitap’ta yer almayan, izin verilmeyen bir takım uydurulmuş şeyleri diledikleri gibi din yapanlar, Allah’a ortak koşan zalimlerden başkası değildir.

Kur’an ve sünnette aşırı örtünme olmadığı halde, niçin İslâm Ülkeleri’nde kadın, çarşaftan peçeye kadar, türlü bezlerle kapatılmıştır? Bunun nedenleri araştırıldığında, İslâm Din’i ile hiç bağdaşmadığı, hastalığın tamamen toplumun yapısında olduğu anlaşılır. Arap ülkelerindeki çok evlilik ve cariye sisteminin neticesinde, aile yuvasındaki evin hanımları, kocalarını birçok eş ve cariyelerle paylaşmak mecburiyetinde kalmışlar, kadınların haklı isyan ve kıskançlıklarını önleyebilmek için «Din gereğidir» uydurmasıyla, onları aşırı örtünmeye tabi tutarak eve kapamışlardır.

Çok evlilik. İslâmiyetin geldiği dönemlerde Arap toplumunda çok evlilik hat safhada yaygındı. Her şeyin güç ile ölçüldüğü o devirde kadına değer verilmez, ikinci sınıf insan muamelesi yapılırdı. Bir erkeğin 10-15 eşi olabilir, «boşadım» sözü ile de kadın her an kapı dışarı konabilirdi.

İslâmiyet; aile yapısını ıslah etmek için, önce evliliği dört hanımla sınırlamış ve bunun için de ağır şartlar getirmişti. En uygun ve adil olanın tek eşlilik olduğu belirtiliyordu, çok eşle evlenme alışkanlıklarının terk edilerek, tek eşle yetinilmesi zamana bırakılıyordu. Peygamber Efendimizin vefatından sonra birden fazla evlilik bırakılacağı yerde, erkek nefislerinde taht kuran çok eşlilik, «Dini hüküm» olarak genelleştirildi. Yeni eşlerin gelmesiyle mağdur olan birinci eşlerin isyanı, aşırı örtünme ve eve kapatmakla önlenilmeye çalışıldı.



Cariye sistemi. İslâmiyetten önce Arap toplumunda, kabileler arası savaşta esir alınan köleler ve cariyeler bulunmaktaydı. Onların hürriyeti yoktu, perişan bir durumdaydılar, muhtelif işlerde çalıştırılır, mal gibi de satılırdı. Kız ve kadınlardan oluşan cariyeler sahibinin bütün arzularını, bu arada cinsel isteklerini de yerine getirmek mecburiyetinde idiler.

İslâmiyetin geldiği zamanlarda, Arap toplumuna kölelik ve cariyelik iyice yerleşmişti. Bunu yasaklamak mümkün değildi. Kur’an; bu zavallı insanlara yapılan zulmü ortadan kaldırmak için, özendirici teşvikler yaparak köleliğin yavaş yavaş terk edilmesi gereğinin mesajını, birçok ayetlerle verdi. Nûr 24/33 : «…Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın…» Her türlü zulmün karşısında olan İslâmiyet, zaman içinde bu haksızlığın giderilmesini istiyordu. Hz. Peygamberimizden sonra kölelik tamamen kaldırılacağı yerde, Emevî ve Abbasiler zamanında «İslâmı yayma savaşları» ile ele geçirilen binlerce insan köle ve cariye haline getirildi.

Pazarlardan satın alınan cariyelerin, efendileri (sahipleri) ile cinsel ilişkide bulunmaları, evin nikâhlı hanımında büyük sıkıntılara neden olmaktaydı. Kadın yuvasını terk ederek baba evine gittiği gibi, cinsel intikam istekleri de önlenemez hale gelirdi. İşte Kur’ân ve sünnette bunmayan bu aşırı örtünme ve eve kapama, kadının cinsel intikam hislerini önlemeyi amaçlayan bir tedbir olarak, İslâm ülkelerinde asırlarca uygulanmıştır.

Kimler aşırı örtünmeyi yaygınlaştırdı? Dünya nimetlerine, bilhassa kadınlara aşırı düşkün, ilim ve imandan yoksun devlet adamları, parayı tanrı edinen zenginler ile sözde din adamları; aralarında tam bir işbirliği yaparak, kendi kötü nefisleri istikametinde kadını aşırı örtmüşler ve insan haklarına aykırı birçok uyduma hükümler oluşturarak onları eve hapsetmişlerdir. Bilhassa din adamlarının (?) davranış ve faaliyetleri çok üzücüdür. Kur’ân’ daki bazı ayetler bilerek yanlış yorumlanmış veya çarptırılmıştır. Kadınların giyim-kuşamı ile ilgili birçok uydurma hadis üretilerek, kadının tüm vücudu hatta sesi bile zinet kabul edilmiştir. Ayrıca kişisel yorum ve fetvalar ile, kadın ile ilgili Kur’ân ayetlerine aykırı birçok hükümler de oluşturulmuştur. (Bkz. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz – İslâm ve Giyim Kuşam – Say : 230-240)

Allah katında erkek ile hiçbir farkı olmayan kadın, aşırı örtünme ve eve kapatılmakla ikinci sınıf insan durumuna düşürüldü. Oysa ne Kur’ân’da ve ne de sünnette böyle hükümler bulunmamaktadır. Bunlar Hz. Peygamberimizden sonraki zamanlarda yapılan saptırmaların bir ürünüdür. Bazı İslâm Ülkeleri; nüfusunun yarısını teşkil eden kadını cemiyet hayatına sokmadığı için, onun büyük gücünden faydalanamamış, her alanda geri kalarak da gelişememiştir.



GÜZEL, SÜSLÜ GİYSİLERİNİZİ GİYİN

Ey insanoğulları (kadın ve erkekler)! Her mescide güzel, süslü giysilerinizi giyerek gidin… De ki: Allah’ı kulları için çıkardığı süsü… kim haram etti? De ki: O, Dünya hayatında inananlarındır… (Araf 7/31-32)

Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik… (Araf 7/26)

Cenâb-ı Allah; özenerek ve en güzel biçimde yarattığı kullarının çirkin, derbeder ve bayağı giyinmemesini; Tin 95/4 : «Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.» ayeti ile vurguladığı gibi, en güzel olarak var olan insanın yaratılışına yakışır şekilde temiz ve süslü giysiler içinde mescitlere gitmelerini buyurmaktadır. Temizlik ve güzelliğe bürünme, Yüce Yaratıcı’nın istediği gibi yaşam boyunca da devam etmelidir. İnsanlar için yaratılan zinet (süs) örneğin pamuk, keten, ipek, yün gibi şeyleri kim haram kılabilir? Hepsi de inananlar içindir.

Kur’ân, örtünmede belli bir giysi şekli önermemiştir. Kadın veya erkeğin giysisi; Nûr 24/30-31 ayetinin örtünme için çizdiği sınırlar içinde iklime, tarihe, örfe yani halkın kabul ettiği adete uygun olarak kendisine en çok yakışanı seçmelidir. Vücudun çekici yerlerini dışarı fırlatarak dar, allı morlu giysiler ile kendini teşhir edenler, giyene yakışmadığı gibi ona sadece seks aracı olarak bakılmasına sebep olur ve insanların da beğenisini kazanamaz. Oysa kadın; mükemmel bir anne, iyi bir eş ve topluma birçok alanlarda hizmet veren bir varlık olduğunu unutmamalıdır. Halkın memnun olduğu bir giyinme şeklinden, Allah’da memnun olur. Her İslâm Ülkesinin elbisesi ayrı ayrıdır ve kendi özelliklerini taşır. İran’da İran giysisi, Yemen’de Yemen giysisi kullanılır. Temiz ve güzel giyinmek, süslenmek inananlara helâldir ve Allah’ın emridir.

TAKVA ELBİSESİ

Takva; korunma, sakınma demektir. Yüce Yaratıcı'sına sığınıp teslim olarak her türlü günahlardan korunmanın niyet ve gayreti içine girmektir. Cenâb-ı Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için, O'nun himayesine girerek emirlerine sımsıkı sarılmak ve yasaklarından da sakınmaktır. Takva sahipleri; Allah'ın Resul'ünü örnek alarak, ibadeti ve insanlara hizmeti Muhammedî şefkat anlayışı ile yaparlar. İmanda, ibadette ve hareketlerde mükemmellik sergiler. Böyle bir gayret içinde olan mü'minler, nefislerini kötü sıfatlardan arındırarak, Yüce Yaratıcı'nın istediği ilahi sıfatlardan oluşan takva elbisesi giyerek kemale erer ve takva sahibi kul olma mutluluğuna erişirler. A'raf 7/26 : «Ey Ademoğulları (kadınlar ve erkekler)! Size ayıp yerlerinizi örtecek örtü ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat TAKVA ELBİSESİ hepsinden hayırlıdır.» Takva elbisesi giyenler Yüce Yaratıcı'nın en çok sevdiği kullarıdır, kurtuluşa erenler onlardır, cennet onlar için hazırlanmıştır. Hucûrat 49/13 : «... Muhakkak ki, Allah yanında en değerli olanınız, takvaca en ileri olanınızdır...» Yüce Allah; dostluğuna ve sevgisine erişilebilmesi sırrını, Yûnus 10/63 ayeti ile şöyle vermektedir :« (Allah'ın dostları veliler)İman edip de takvaya sarılmış olanlardır. »Şu halde erişilecek ilâhî yol a) Allah'a iman ve b) Takvadır.

A) ALLAH'A İMAN

Hucûrat 49/7 : «... Allah, İMANI size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir.» İman; sezgiye, hissedişe dayalı bir sevgi olayı, Yüce Allah'ın verdiği eşsiz bir yaratılış duygusudur. İnsanlara doğuştan verilen iman sırrına, akıl çizgisinin ötesinde ancak gönül ile ulaşılabilir. Başka bir deyişle iman, Yüce Yaratıcı'yı minnet ve şükran duyguları ile sevmektir. İman nimeti, kulun Allahü Teâlâ'ya yönelerek gönlündeki iman ışığının yanması ile başlar ve Cenâb-ı Allah'ın da bu sevgi cereyanına cevap vermesi ile tamamlanır. Yûnus10/100 : «Allah'ın izni olmadıkça hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir... »Minnet ve şükran duyguları ile Yüce Yaratıcı'sına sığınıp teslim olan insan, Allahü Teâlâ'nın cevabî ışığı ile imana kavuşur. İmanda ilk ışık, doğuştan kendine verilen Rab'bini bilme özelliğinden dolayı kuldan gelmektedir. İmana kavuşma ile o insan için kurtuluşun başlangıç yolu açılmış, Cenâb-ı Allah'ın lütfuna ve sevgisine erişmiştir. Enfâl 8/2:İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. Kalpten gelen iman duygusunu, gözle görüyormuş gibi içtenlikle kabul etmek ve dil ile de açıklamak esastır. Bakara 2/177 : « ...Zafer ve mutluluğa ermek, o kişinin hakkıdır ki Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır... Takva sahibi ancak onlardır.»



B) TAKVA

A'raf 7/26 : «...TAKVA ELBİSESİ hepsinden hayırlıdır.» Cenâb-ı Allah'ın halife olarak yarattığı insandan istediği en erdirici kulluk görevi; takva sıfatlarından oluşan takva elbisesi giymesidir. Yüce Allah'ın en çok sevdiği kul olan takva sahiplerinin sıfatları nelerdir? Hangi özelliklerle insanlar Allah katında yücelebilmektedir? Kur'ân'da; takva sıfatlarına sahip olunabilmesi için, yaklaşık on temel ibadet emri verilmiştir : 1) İnfak ve Sevgi, 2) Namaz, 3) Zekât, 4) Af Edici ve Dileyici Olma, 5) Sabır, 6) Oruç, 7) Muhsin Olma, 8) Ahde Vefa, 9) Adalet ve Dürüstlük, 10) İlim. İşte bu ilâhî sıfatlara sahip olanlar takva sahibidir ve onlar bu özellikleriyle takva elbisesi giymişler, Yüce Allah'ın rahmet ve sevgisine de ulaşmışlardır.

İman sahipleri; takvanın niteliklerini mutlaka bilmeli, bu özellikleri kendi yaşamına uygulamayı temel prensip edinmelidir. Tegabun 64/16 : « Gücünüz yettiği ölçüde takvada bulunun... »Takva sıfatları kazanılarak takva elbisesi giymek nefsin terbiye yolundan başka birşey değildir. Nefsin kötü sıfatları; şirk(Allah'a ortak tanıma), zulüm (eziyet etme), küfür (gerçeği örtme), yalancılık, şehvetperestlik, nefs arzusunu tanrı edinme, alaycılık, dedikodu, şüphecilik, kibir, cimrilik, israf, kıskançlık, ihanet, öfke, kin v.s.dir. İnsanlarda yaratılıştan iki kuvvet mevcuttur : Ruh ve meleklerden kaynaklanan pozitif kuvvetler, nefs ve şeytan etkisiyle oluşan negatif kuvvetler. Nisa 4/128:« ...Esasen nefisler, hırs ve kıskançlıklarla dolu olarak yaratılmıştır... »İşte bu kötü niteliklerden kurtulabilmek, Yüce Allah'ın istediği ilâhî özellikler olan takva sıfatlarını kazanmakla mümkün olur. Oluşun pozitif kuvvetleri ilâhî sıfatlar ile negatifin temsilcisi kötü nitelikler, yaratılış kanunu gereğince bir arada bağdaşamaz. Kul, takva özelliklerine kavuşma oranında, nefsin kötü sıfatlarını da disipline ederek onlardan kurtulmaya başlar. Kötü nitelikler, Cenâb-ı Allah'ın istediği ilâhî özelliklere bürünmeden nefsi asla terketmez. Takva sıfatları kazanıldıkça, kötü sıfatlar da kulu bir bir terk ederek yerini ilâhî özelliklere bırakır. Kemal mertebesinde de tam arınıp yücelir ki, Cenâb-ı Allah'ın sevgisine ulaşmış, Dünya plânındaki makamların en büyüğüne kavuşmuştur. Fecr 89 / 2730: «Ey huzur içinde olan can! O, senden sen de O'ndan hoşnut olarak (sevgiyle) Rabbine dön. İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.» Yüce Allah, takva sıfatlarını birçok ayetlerle açıklayarak vurgulamıştır. Takva elbisesi, yaklaşık 10 ilâhî sıfattan oluşur.


Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin