RAB'BİN ANA-BABAYA İYİLİĞİ EMRETTİ
19/32 : (Allah) Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkiya yapmadı.
17/23-24 : Rabbin...anneye babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara öf deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle! İkisine de acıyarak tevazu kanadını indir. Ve de ki: Rabbim, onların beni küçük iken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, ikisine de merhamet et.
Yüce Allah'ın yaratmasıyla meydana gelen insana, dünya' ya geliş sebebi olarak görevlendirilen anne ve babasına iyilik etmesi emredilmiştir. Bu; onları incitmemek, saygılı davranmak, öğütlerini dinlemek ve isteklerini yerine getirmekle mümkündür. Ebeveynin rızasını kazanmak, ihtiyaçları varsa gidermek evlatların başlıca görevleri olmalıdır. Eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, onlara karşı öf bile demekten sakın, onları asla azarlama, yalnızca güzel ve tatlı sözler söyle. Görülüyor ki, ana-baba hiçbir zaman inceltilmeyecek, üzülmeyecektir. Kırıcı sözler sarfetseler bile onlara karşı ancak hoşgörü ve saygı ile davranılmalıdır. İhtiyarlık çağına girmiş ana-baba için Yüce Rabbine şöyle yakarışta bulunun: «Onlar beni küçük iken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, ikisine de merhamet et. »
Ne mutlu anne-babalarını gönülden sevenlere ve onlara içtenlikle hizmet edenlere, ebeveynlerini her zaman hatırlayanlara ve onların hayır dualarını alıp mutluluk kazananlara ve ahirette de kurtuluşa erenlere.
ANA-BABAYA NE ZAMAN İTAAT EDİLMEZ ?
31/15 : Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeye Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünya'da iyi geçin ve Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşünüz Bana'dır.
Anne veya baba; Yüce Allah'ın buyruklarına ters düşen hususlarda örneğin hırsızlık yapmak, haksız yere adam öldürmek, Allah'a ortak koşmak gibi emirlerle seni zorlarlar ise, o zaman onlara itaat edilmez. Yüce Yaratıcı'nın hakkı, anne-babanın hakkından çok daha üstündür.
Ebeveyn ateist (Allah'ın varlığına inanmayan) dahi olsalar, onlarla bu dünya'da iyi geçinmek görevimiz olmalı, ancak Cenâb-ı Allah'ın gösterdiği yasalara da uymaya devam etmeliyiz.
Kur'ân'da; Hz. İbrahim ile babası Âzer'in durumları örnek olarak verilmektedir. Yüce Yaratıcı'ya inanmayan, putperest olan babanın doğru yola, Allah'ın yoluna girmesi için Hz. İbrahim'in gösterdiği gayretler konu edilmiştir. (Bkz. Kur'ân-ı Kerîm-En'am 6/74, Meryem 19/42-48)
PEYGAMBER ANNELERİ
28/7-13 : Musa'nın annesine şunu vahyettik: Emzir onu. Onun aleyhinde bir korku hissedince de onu, nehire bırakıver. Korkma, üzülme... Kuşkun olmasın ki, Biz onu sana geri göndereceğiz... Nihayet Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı...Firavunun karısı şöyle dedi :...Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz...Bu sırada Musa'nın kızkardeşi dedi ki : Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtayım mı? Nihayet Musa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin...
İsra 17/23 : «Rabbin...ana-babaya iyilik etmenizi emretti...» Ayeti ile belirtildiği gibi çocukların yetiştirilme ödevi, anne-babaya birlikte verilmiş, ancak anne öncelikli olarak bu görevi üstlenmiştir. Kur'ân'da; peygamber olarak yetişen Hz. Musa, Hz. İsa ve onun annesi Hz. Meryem'in çocukluk çağındaki büyümelerinde sadece annelerin katkıları olduğu belirtilmektedir. Peygamber Efendimizin de babası daha doğmadan vefat etmiş, sevgi ve şefkat kaynağı annesi ile 6 yıl beraberlikten sonra; onu da kaybetmiştir. Görülüyor ki çocukların yetişmeleri, terbiye edilerek olgunlaşmalarında babalardan fazla annelerin önemi büyüktür. Annesiz baba himayesinde büyüyen çocuktan, babasız olarak anne elinde yetişen çocuk, geçim sıkıntısı çekse bile daha iyi olgunluğa erişir. Annenin sevgi dolu kucağı, maddi zorlukları da aşarak çocuğun yetişmesinde büyük önem taşımaktadır.
ÖĞRENİM VE EĞİTİM
Yeryüzü, halife görevi verilerek yaratılan kadın ve erkeğin olgunlaşıp kemale erişme yeridir. Yaratılış yasaları icabı tüm insanlar yaptığı işlerden dolayı sınava tabi tutulacaklar, yalnızca kendi düşünce ve çalışmalarının hak ettirdiği ödül veya cezayı göreceklerdir. Kur'ân, gerek kadın ve gerekse erkekten ilim sahibi olmalarını, yaşamlarını da bu bilgiler istikametinde düzenlemelerini istemektedir. Böylece İlâhî Yasalar'ın öngördüğü fiiller sergileneceğinden, Yüce Allah'ın sevgi ve rahmetine kavuşulmuş olacaktır. Şu halde okuyarak bilgi sahibi olmak yaşamın temel şartıdır. İlâhî Yasalar'ın öğrenilmesi için muteber Kur'ân- Kerîm çevirileri okunmalı; ayrıca pozitif ilimler öğrenilerek çağdaş bilgiler ile donanılmalıdır. Bilim ve teknolojinin dev adımlar ile ilerlediği çağımızda, öncelikli görevi gereği geleceğin neslini yetiştiren kadın, bilgi sahibi olmazsa, çocuklarını yarınlara nasıl hazırlayabilir? Böyle bir ülkenin geleceği de geri kalmışlıktan kurtulamaz.
Kuvvetin egemen olduğu eski devirlerde kadına değer verilmemiş, ikinci sınıf insan durumuna düşürülmüştü. Ancak İslâmiyet' in gelmesi ile, yaratılışı gereği hakkı olan konumunu kazanmıştı. Hz. Peygamber'imizden sonraki devirlerde Arap örf ve adetleri, Kur'ân' ı Kerîm'in kadına vermiş olduğu birçok hakları geri almış, aile kurumunu bozan çok evlilik de devam ettirilmişti. Aşırı örtülerek eve kapatılan kadın cahil kalmış, ne kendisine ve ne de çevresine fayda sağlayamaz hale getirilmişti. Oysa gerek Kur'ân'da ve gerekse Hz. Peygamber'imizin Sünnet'inde böyle ilkel hükümler bulunmamaktadır.
YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU
96/1-5 : Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı embriyodan (ilişip yapışan bir sudan) yarattı. Oku, Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir. O'dur kalem ile öğreten. İnsana bilmediğini öğretti.
39/9 : ...De ki : Bilenler ile bilmeyenler hiç eşit olur mu?
Kur'ân; cins, yaş, renk farkı gözetmeksizin bütün insanları muhatap alır. Oku emri ile başlayan ve Kur'ân-ı Kerîm'in ilk sözü olan ayet, her ne kadar Hz. Peygamber'e yöneltilmişse de hitap bütün insanlaradır. Yüce Allah'ın lütfu ile yaratılan kadın ve erkek, dünya hayatını düzenleyen İlâhî Yasalar'ı öğrenmekle yükümlüdür. İnsanın kendisini tanımasını, yaratılma sebeplerini,Yüce Yaratıcı'ya olan görev ve sorumluluklarını, kendisine, yakınlarına, milletine ve tüm insanlara faydalı olabilmek için neler yapması gerektiğini mutlaka bilmelidir. Bu da ancak Kur'ân'ın önerdiği gibi okumakla, bilgi sahibi olmakla yerine getirilir. Öğrenim ve eğitim yapmayan bir insan cahil kalarak görevlerini, sorumluluklarını yerine getiremez. Olgunlaşıp kemale eremeyeceğinden bu dünya'daki sınavını kaybetmekten de kurtulamaz. Kur'ân, öğrenim ve eğitim görmeyenlerden uzak durulması uyarısını yapıyor. Araf 7 / 199 : «...Cahillerden yüz çevir.» Bilginin önemi için de şöyle buyurmaktadır. Zümer 39/9: «Bilenler ile bilmeyenler hiç eşit olur mu?» İlâhî Yasalar ile birlikte Tıp, Kimya, Matematik, Çevre Bilimi, Hukuk, Psikoloji v.s. gibi faydalı ilimleri öğrenmek ve uygulamak, başkalarına da öğretmek insanlara ne büyük bir hizmettir.
Öğrenim ve eğitim görmüş kadınlar; kocalarına iyi bir arkadaş, ailelerine maddî ve manevî yönden fayda sağlayan, öncelikli görevi icabı çocuklarını bilimsel terbiye etmek iyi ve bilgili bir neslin yetişmesine sebep olmak gibi, topluma da birçok alanlarda hizmet vermektedirler. Kadın evde oturmalı, erkekler ile temas etmemelidir. düşüncesini taşıyanlar; kadını eve hapsedip bilgisiz bırakarak, ikinci sınıf insan durumuna düşürmüşlerdir. Böyle ilkel hükümler Kur'ân'da da, Sünnet'te de yoktur. Bunlar Hz. Peygamberimizden sonraki devirlerde zalimce yapılan saptırmaların acı bir ürünüdür. İlim ve teknolojinin büyük bir hız ile ilerlediği çağımızda, kültür ve bilgiden yoksun bir kadın; ne ailesine, ne çocuklarına, ne toplumuna ve ne de kendisine faydalı olamaz. Bazı İslâm ülkeleri; nüfusunun yarısını teşkil eden kadınlarını sosyal hayata sokmadıklarından, onların büyük gücünden istifade edememiş, her alanda da geri kalarak gelişememişlerdir.
SÜNNET'DE ÖĞRENİM VE EĞİTİM
Kadınlar Hz. Peygamber yanında hususi bir sevgi ve itina konusu olmuşlardı. Buharî'ye göre O, haftanın bir gününü sadece kadınlara söz söylemek ve onların suallerine cevap vermek üzere ayırmıştı. Hz. Muhammed (s.a.s.) in ailesi, bu işte kendisine yardım ederlerdi. Bilindiği gibi Hz.Hafsa adını taşıyan eşi, okuma ve yazma biliyordu. Diğer bir eşi olan Hz.Âişe, Fıkıh (İslâmi Kurallar) ilminde uzmanlaşmış ve daha sonraları en âlim kimseler tarafından bile kendisine bir hukukçu olarak danışmaktaydılar. Kendisi ayni zamanda şiir, tıp, Arap Tarihi ve Nesebler (soy) ilmi v.s. sahalarında da seçkin olmuştu. Kur'ân; Hz. Peygamber'in eşlerine, öğretimle meşgul olma zorunluluğunu da yüklemişti. Ahzab 33/34 : «Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti (diğerlerine) hatırlatın ve nakledin...»
İmam Buharî bize şu önemli hadisi nakleder :« Bir cariyeye (kadın esir) sahip olan kimse tahsillerden iyi bir tahsil versin, ona eğitimlerden iyi bir eğitim sağlasın ve sonra onu hür bir kadın olarak evlendirmesi için serbest bıraksın; böyle bir kimse Allah katında çift ödüllendirilecektir.» Sahabe (Hz. Peygamberin zamanında yaşayanlar) arasında da yirmi kadın hukukçu gösterilmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyuruyordu : İlim peşinde koşmak, her bir müslüman kişi için bir görevdir. Diğer bir hadisinde de : «Çin'de de olsa ilmi arayınız. »(Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi II, Say.79)
KENDİNİZİ VE AİLENİZİ ATEŞTEN KORUYUN
66/6 : Ey iman sahipleri! Kendinizi ve aile bireylerinizi ateşten (cehennemden) koruyun...
58/11 :...Allah iman edenleri yükseltir, ilim verilenleri ise kat kat dereceleri ile büyültür...
Kur'ân aile bireylerini uyarıyor ve onlara görev yüklüyor : Kendinizi ve ailenizi ateşten (cehennemden) koruyun! Korumak için öncelikli olarak bilgilenmek, aileyi de bilgilendirmek ve eğitmek gerekir. Çocuklara verilecek ilk öğrenim ve eğitim, sevgi vermek ve her şeyi sevmeyi öğretmekle başlar. Bizi kim ve niçin yarattı? Yüce Allah kullarına hangi ödevleri vermiştir? Emir ve yasaklar nelerdir ve nasıl uygulanır? Sosyal hayatta aile ve toplum ile ilişkiler nasıl düzenlenmelidir? İnsanların iyiliğine ve mutluluğuna hizmet hedef alındığında, gerekli bilgi ve eğitim seviyesini elde etmek için neler yapılmalıdır? Çok çalışmak lüzûmlu mudur? Topluma nasıl faydalı olunur? Hayır işlerinde yarışma büyük bir ibadet midir? İşte bunun ve benzer suallerin cevapları anne-baba tarafından bilinmeli ve çocuklara da de ilk ve temel bilgiler, aile ocağında verilmelidir.
Kur'ân; Yüce Allah'ın sevgisine erişmenin, cennete girmenin sırlarını açıklamıştır. Ali İmran 3/133 : «...Cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır. » Ali İmran 3/76 : ...Allah, takva sahiplerini sever. Bu ayetlerden öğreniyoruz ki Yaratıcı Kudret; gerek kadın ve gerekse erkekten takva bilgileri öğrenilerek takva sıfatlarına sahip olunmasını istemektedir. Bu sıfatları kazanmakla hem Yüce Allah'ın sevgisine erişilmiş ve hem de cehennem ateşinden korunulmuş olur.
(Bkz. Bu Kitap, Takva Elbisesi)
Kur'ân, bilginin önemi için Mücadile 58/11 de şöyle buyurmaktadır : « Allah ilim verilenleri kat kat dereceleri ile büyültür. » Yüce Allah; gerek kadın ve gerekse erkeğin Kur'ân Kitabını, İnsan Kitabını, Evren Kitabını okumakla öğrenim görmeleri ve ilim sahibi olmaları için onlardan şöyle yakarışta bulunmalarını öğütlemektedir. Taha 20/114 : «...Şöyle de : Rabbim ilmimi arttır.»
ÇALIŞMA
Kur'ân; iş yapılıp bir değer üretilmesini, hem kadından ve hem de erkekten isteyerek onları çalışmaya teşvik etmektedir. Kadının evin içinde veya dışında çalışarak ailenin geçimine katkıda bulunması, onun en doğal görevi ve hakkıdır. Birbirini tamamlamak için yaratılan eşlerin işbirliği yaparak yan yana çalıştığı bir ortamda, sorunlar daha iyi çözülür, toplum da kalkınarak gelişir.
Kadın hem seçme ve hem de seçilme hakkına sahiptir. Her türlü özel ve kamu (devlet) hizmetlerinde her kademede çalışıp yönetici olabilecekleri gibi, devlet başkanlığı da yapabilirler. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının çalışamayacağı veya yönetici olamayacağına ait hiçbir yasa yoktur. Çok çalışılması, ancak insanlara faydalı olacak işler üretilmesi öğütlenmektedir. Gerek kadın ve gerekse erkek iman ederek, insanların hayrı ve mutluluğu için barışa yönelik iyi ve güzel işler (salih amel) sergilemelidir. Bunun ödülü; bu dünya'da rahat ve huzurlu bir hayat,ahirette de cennettir. Çok çalışarak salih amel sergileyenler, Allah katında varlıkların en hayırlılarındandır.
Hz. Peygamber'den sonraki çağlarda; maalesef kadınlar aşırı örtünerek eve kapatılmış, hürriyetleri de kısıtlanarak bilgi, eğitim ve çalışmadan yoksun bırakılmıştır. Bu zulmü kadınlarına uygulayan bazı İslâm ülkeleri de, onların büyük gücünden istifade edemediklerinden geri kalmışlardır.
KADIN-ERKEK ÇALIŞIP İŞ ÜRETİN
3/195 : Hiç kuşkunuz olmasın ki Ben, sizden kadın-erkek çalışıp iş ve değer üreten hiç kimsenin ürettiğini zayi etmeyeceğim.
9/105 : ... İş yapıp değer üretin; Allah, O'nun Resulü ve iman sahipleri yaptıklarınızı göreceklerdir...
Kur'ân; kadının çalışmasına karşı çıkmadığı gibi, onu çalışmaya teşvik ediyor. Kadının; evinde ve evinin dışında çalışarak, ailenin ihtiyaçlarını karşılamada kocasına yardımcı olması, Kur'ân ve Sünnet (Hz. Peygamberin söz ve davranışları) açısından en doğal hakkıdır. Hz.Peygamber'den sonra kadının çalışması hakkında bazı kısıtlamalar olmuşsa da, bunun İlâhî Yasalar ve Hz. Peygamber'imizin tatbikatları ile hiçbir ilgisi yoktur. Ailenin giderlerini karşılamada eşlerin kabiliyetlerine uygun olarak çalışmaları ve birbirine yardımcı olmaları, dünya hayatında bollaşmayı ve rahatlığı getirir. Ailede kadın ve erkek, birbirlerini tamamlayıcı özelliklerinden dolayı iş bölümü yapmıştır. Yaratılış kapasitesi ve kabiliyetine göre kadının öncelikli görevi; evin idaresi, sevgi ile eğitme yeteneğinden dolayı çocuğun bakımı ve yetiştirilmesidir. Erkeğin ise öncelikli olarak ailenin geçimi ile yuvanın dış etkenlerden korunmasıdır.
Ailede zorunluluk hallerinde şartlar değiştiği zaman, eşler yapılacak işlerde birbirlerine yardım ettikleri gibi, ihtiyaca göre görevlerinin değişmesi de mümkün olabilir. Önemli olan sevgi, saygı ve merhamet duyguları ile ailenin korunması ve devamlılığıdır. Rûm 30/21 : «Birbirinizle huzur ve sükûnet bulasanız diye, size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması, Allah'ın ayetlerindendir. »
BARIŞA YÖNELİK GÜZEL İŞLER YAPIN
4/124 : Erkek veya kadın, inanmış olarak kim barışa yönelik güzel işler (salih amel) yaparsa, cennete gireceklerdir.
16/97 : Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik bir iş (salih amel) yaparsa, muhakkak ki onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzeli ile karşılarız.
Kur'ân, kadın ve erkeği şöyle uyarıyor. Fussilet 41/46 : «Kim, barışa yönelik bir iş yaparsa kendi iyiliğindendir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. »«Çalışınız; ancak kötü işler değil, barışçıl güzel işler (salih amel) sergileyiniz.» Amel, lugat manası çalışma, iş, faaliyet, niyetli davranıştır. Salih ise sulh kökünden gelir : Barışçı, olumlu, temiz, güzel, erdirici, huzur ve mutluluk getirici manalarını taşır. Salih amel; barışa yönelik iyi ve hayırlı iş demektir. Şu halde gerek kadının gerekse erkeğin çalışmaları, öncelikli olarak insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunacak hizmetler olmalıdır.
Örneğin; para, pul, şöhret değil de birinci derecede insanlara faydalı olmak için çalışan, hayır cemiyetlerinde vazife alan, ihtiyaç sahiplerinin sorunlarını Allah rızası için gideren bir kadın, muhakkak ki sâlih amel sergilemektedir. Sadece maddi çıkar düşünmeden, öğrencilerine sevgi ile hizmet için yaklaşan, onların faydalı bir insan olarak yetişmelerine özveri ile gayret gösteren bir kadın öğretmen de, insanların hayrına ve mutluluğuna katkıda bulunmaktadır. Nisa 4/34 ayeti önemli bir konuya açıklık getirmektedir : «...Saliha kadınlar saygılıdır; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar... »Saliha kadınlar; kocaları ile aralarında sevgi, saygı ve merhamet duygularını taşıdıklarından, birbirlerine karşı saygılıdır, nasıl ki Yüce Allah kendilerini koruyorsa onlarda mal, aile sırları, namus gibi gizliliği gerektiren hususları koruyarak, yuvanın devamını ve huzurunu sağlarlar; çocuklarını da gelecek neslin modern çağına ulaştıracak şekilde yetiştiren ve eğiten böyle saygı değer bir ev kadınının da gayret ve çalışması, salih amelden başkası değildir. Beyyine 98/7 : «İman eden ve salih amel sergileyenler, varlıkların en hayırlılarındandır.»
SÜNNET'E GÖRE ÇALIŞMA
«Hz. Peygamber'in ordusunda birçok defalar silâhlı olarak çarpışan kadınlar yer almıştı. Askeri seferler esnasında karargahta kadın hastabakıcılar bulunuyordu. Bizzat Medine'de bile bu konuda sık sık hemşire Rufeyde'nin çadırından bahsedilmektedir. Hatta bu çadırın Medine'de Büyük Cami'de kurulduğu olmuş ve buraya yaralılar nakledilmişlerdir. Herhalde Rufeyde'nin sıradan bir hastabakıcı hemşire olmaktan öte, daha ileri bir durumu vardı. İbn Hişâm' ın dediğine göre o, Eslem Kabilesi'ne mensup olup yaralıları tedavi eder ve gönüllü olarak bütün müslümanların hizmetine koşardı. Allah'ın Resul'ünün eşlerinden Hz. Âişe, İslâm ordusunun birçok seferlerine katılmış, yemek pişirme, su taşıma ve hastabakıcılık gibi birçok hizmetlerde bulunmuştu. Kadınlar işleri için sokağa çıkarlardı ve bu Hz. Peygamber'in örtünmeyi emretmesinden sonra da devam etti. Bazı kadınlar satmak veya kendi develerine vermek için sokaklarda hurma çekirdeği topluyorlardı. Kadınlar; erkeklerin de bulunduğu camilere namaza gelirler, kadın ahpaplarını ziyarete giderlerdi. Hz.Peygamber'in zevceleri de dostlarını ve ebeveynlerini kabul ederler ve diğer zaruri işleri yaparlardı. Bu devirde Kur'ân cüzleri hariç, okunacak fazla birşey yoktu; buna mukabil şiirler okunarak, hikâye ve diğer masallar anlatılarak eğlenilirdi.
Hz. Ömer'in akrabalarından bir hanım olan Şifâ bint Abdillâh, İslâm'dan evvel bile okuma-yazma biliyordu; işte Hz. Peygamber (s.a.s.) in hanımı Hafsâ'ya bu sanatı öğreten odur. Bazı delillere bakacak olursak, Hz. Peygamber kendisini bazı pazar (sûk) işlerinde de görevlendirmişti. Bazılarına göre ise bu atama işi Hz. Ömer'in halifeliği zamanında cereyan etmişti. Mümkündür ki Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in ona bıraktığı ayni görevde bu hanımı vazifelendirmeye devam etmiştir. Durum ne olursa olsun bu hanım sahabenin en azından ticarî anlaşmazlıklar üzerinde yargılama yetkisini kullanması gerekmiştir. Taberi'ye göre kadınlar her nevi konularda hakimlik etme imkân ve hakkına sahiptiler; Ebû Hanîfe bu kuraldan adam öldürme gibi sadece bazı ağır dava konularını ayırırdı.»
(Bkz. Prof.Dr.Muhammed Hamidullah-İslâm Peygamberi II)
İYİLİĞİ EMREDER KÖTÜLÜĞÜ MEN EDER
9/71 : İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin veli (dost ve yardımcı) sıdır. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler...
Ayet, açık olarak kadın-erkek eşitliğini vurgulamaktadır. Allah katında kul olma sorumlulukları ile değer ve hak yönünden durumları birbirine eşittir. Kadın ile erkek; dost olarak her alanda birbirlerine yardım etmeli, yaşamları boyunca el ele vererek işbirliği yapacakları gibi, sorumlulukları da birlikte paylaşmalıdır. Görevleri gereği iyiliği emredecekler, kötülükten vazgeçirmeye çalışacaklardır. Kur'ân'ı Kerîm; kadın ile erkeğin yan yana çalıştığı bir toplumda, sorunların çözülerek gelişebileceğini vurgulamaktadır. Ancak; kadının sosyal hayata girmesini önleyen ülkeler, her alanda geri kalmışlardır. Ayetten kesin olarak anlaşıldığı gibi kadın hem seçme hem de seçilme hakkına sahip olduğu gibi, devlet başkanlığı dahil her türlü özel ve kamu görevinde de çalışabilir. Yeter ki o işin gerektirdiği kabiliyet, bilgi ve iradeye sahip olsun. En üst yönetici olarak bir kadın başbakanı Ülkemiz yetiştirmiş, Dünya'nın birçok bölgelerinde de kadın başbakanlar görev yapmışlardır. Kur'ân'ı Kerîm'de kadının yönetici olamayacağına dair hiçbir yasa bulunmadığı gibi, olabileceğine dair önemli bir örnek vardır.
İslâm bilginleri; kadının da devlet başkanı olabileceğini, Kur'ân'ın Neml 27/22-44 ayetlerini kanıt olarak göstermektedirler. Öykü şöyledir :« Saba'lıların başında bir kadın hükümdar olan Melike Belkız bulunuyordu. Bunlar Allah'ı bilmiyorlar, Güneş'e tapıyorlardı. Hz. Süleyman durumlarını öğrenince, bir mektup yazarak onları Hak Dini'ne davet etti; eğer kabul etmezlerse Ülkelerini istilâ edeceğini bildirdi. Toplumunun yükümlülüğünü taşıyan Melike Belkız, Kur'ân'ın öngördüğü bir kuruluş olan danışma meclisine danıştı, sorumluluğu üstlenerek sulh yoluyla anlaşmak için girişimlerde bulundu. Neticede Hak Dini'ni kabul etti ve Hz. Süleyman'ın yanında Allah'a sığınarak teslim oldu.» Kur'ân, bu öyküyü yazmakla olaylardan ders ve örnek alınmasını istemiştir. Güneş'e tapması dışında, Melike Belkız'ın toplumuna danışması, meclisin savaşma tavsiyesine rağmen sağduyusu ve ileri görüşlülüğü ile karşı tarafa elçi göndererek anlaşma istemesi, Hz. Süleyman'ın uyarısı ile gerçekleri görüp Yüce Allah'a teslim olması yöneticiliği bakımından olumlu bulunmuştur. Bu öyküden çıkan netice; kabiliyet ve yeterlilik özelliklerine sahipse, kadının da lüzum ve ihtiyaç hallerinde devlet başkanı da olabileceğidir.
PEYGAMBER HANIMLARINA ÖZEL YASA
33/32 : Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz...
Yüce Allah, Hz. Peygamber hanımları ile ilgili özel yasa çıkarmıştır. Diğer kadınların dışında, yalnızca Allah Resul'ünün eşleri ile ilgiliydi. Çünkü onlar, ayrı bir özellik taşıyorlardı. Hem Hz. Peygamber'in eşleri ve hem de müminlerin anneleri idi. Ahzâb 33/6: «O Peygamber, müminlere kendilerinden daha dost,daha yakındır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir...» Bunun için onların yaptığı hataların cezaları, diğer kadınların iki katına çıkarıldı. Ahzâb 33/30 : «Ey Peygamber Hanımları; sizden kim kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır...» Toplumdaki bozguncuların dedikodu yaparak kargaşa çıkarmamaları için; Hz. Peygamber'in Hanımları yürüyüşlerine ve ses tonlarına dahi dikkat edecek ve önemli işleri dışında evde oturarak ibadetle meşgul olacak, mümin hanımlarına da Kur'ân ile ilgili bilgiler vereceklerdi. Ahzâb 33/ 32-33 : «Ey Peygamber Hanımları...sözü yumuşak (tahrik edici) bir tarzda söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılmasın... Evlerinizde oturun. İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resul'üne itaat edin...» Kur'ân, Hz. Peygamber'in evine giren müminleri de şöyle uyarıyor. Ahzâb 33/53 :« Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin... Peygamberin eşlerinden birşey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz için, hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur...»
İslâmiyet'i kendi bencil nefisleri istikametinde yorumlayarak değiştiren bazı guruplar, yalnızca Hz. Peygamber'in hanımları için öngörülmüş olan özel hükümlere; uydurma hadisler ilâve ederek hedef şaşırtmışlardır. Oysa Kur'ân'da Allah Resul'ünün eşleri ile ilgili özel hükümler dışında, kadınların eve kapatılması, öğrenim görmemeleri ve çalışmamaları ile ilgili hiçbir ayet olmadığı gibi, aksine çalışıp ilim sahibi olunması için birçok teşvik edici yasalar bulunmaktadır. Hz. Peygamberden sonraki devirlerde haremlik-selâmlık kurarak, aşırı örtünmeye mecbur ederek, eve kapatarak, çalıştırmayarak kadınlara büyük zulümler yapılmış, onların cahil kalmalarına sebep olunmuştur. Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarını sosyal hayata sokmayan bazı İslâm Ülkeleri onların büyük gücünden yararlanamamış, her alanda geri kalarak da gelişememişlerdir.
Dostları ilə paylaş: |