10) İLİM
35/28 : ...Kulları içinde ancak ilim sahipleri, Allah'tan gereğince korkar...
Takva kelimesi; korunma, sakınma manasıyla birlikte korkma anlamını da taşır. Ayette, Cenâb-ı Hakk'a karşı sevgi ve korku duygusunu en çok taşıyan, ayni zamanda ilim sahibi olan takva ehlini tanımlamaktadır. Kötülüklerden en iyi korunan, ilâhî yasaları da en iyi bilendir. Kur'an'a göre Rab'den ençok korkanlar peygamberler ile ilim sahipleridir. Yüce Allah'ın ençok sevdikleri de onlardır. Mülk 67/12: « Görmedikleri halde Rab'lerinden içleri titreyerek korkanlara gelince, onlar için büyük bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.»
Şüphesiz ki sevgi ve muhabbetle yapılan bir iş, korku ile yapılandan çok daha üstündür. Seven sevdiğini kırmaktan, darıltmaktan çekindiği için onun arzularını seve seve yerine getirir. İstemediklerini de incitip kırabileceği endişesi ile yapmaktan çekinerek korkar. İşte kişinin sevdiği Yüce Yaratıcı'sı olursa sevgi ve korku hissi ne kadar büyük olur. İslâm bilginleri; takva sahibinin Allah'a karşı olan duygularını, küçük bir çocuğun anne-babalarına olan sevgileri ile birlikte korkma hislerine benzetmişlerdir.
Ra'd 13/37 : «...Kur'ân'ı bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Sana gelen ilimden sonra...» Ayette belirtilen ilim, Allah tarafından peygamberlere vahy ile indirildikten sonra insanlara tebliğ edildiği zaman oluşmaktadır. Kaynağı vahy kitapları, İslâmiyet'te de Kur'ân'ın içeriği olan ayetlerdir. İlim, ayetlerden birinin veya birkaçının sırlarını keşfetme ve prensiplere bağlama uğraşısıdır. İlim esas itibariyle ikiye ayrılır. İlâhî İlim ve Faydalı İlim. İlâhî İlim; Yüce Yaratıcı'nın sözlerini içeren, tüm varlıkların özünde saklı sırları bildiren bir ilimdir. Alemlerin ve insanların kanunları nelerdir? Bu Dünya'ya nereden geldik, vazifelerimiz nelerdir, nereye gideceğiz? gibi suallerin cevaplarını, Cenâb-ı Allah'ın muhteşem sistemini içeren İlâhî Yasalar'ı ancak bu ilim ile öğrenebiliriz. İnsanları diriltecek, onlara gerçekleri gösterecek, en önemlisi de Yüce Yaratıcı'yı Kendi sözleriyle tanıyıp öğrenecek ve O'nun gösterdiği yola yönelerek olgunlaşıp kemale ereceğiz. Cenâb-ı Allah'ı farkedebilme mutluluğu, ancak ilim sahiplerine özgü bir yücelik olmaktadır.
Mücâdile 58/11 : «İman edenleri Allah yükseltir, İLİM verilenleri ise kat kat dereceleri ile büyültür...» Cenâb-ı Allah; Kur' ân'ın içeriği olan ayetlerin ilim olduğunu belirlemektir. İnsan da, evren de ayetler topluluğudur, onların oluş kanunlarını araştırmak ve öğrenmek ise ilimdir. Kur'ân; ilâhî yasaları açıklamış, ancak varlıkların yaratılışı ile ilgili kanunları insanların akılları ile bulmalarını istemiştir. Yasin 36/ 62 :« ...Aklınızı hiç işletmiyor musunuz?...» Kur'ân'ı Kerîm'in ilk ayeti oku kelimesi ile başlamaktadır. Alak 96/1-5 : «Oku! Yaratan Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir. Kalem ile öğretendir. »Okunacak şeyleri toplayan manasına gelen Kur'ân'ın isimlerinden biri de Kitap'tır. Evren de insan da bir kitaptır. Şu halde; aklı işleterek Kur'ân Kitabını okumakla, Evren Kitabını okumakla, İnsan Kitabını okumakla ilim elde edilir. Ali İmran 3/191:« Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki;ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: Sen bunları boşuna yaratmadın...» İnsanları ilerlemeye, maddi rahatlığa, çağdaş medeniyete ulaştıracak yol ancak ilim iledir. Varlıkların yaratılış sırlarını ve kanunlarını keşfedip ilim sahibi olmak, böylece kendi yaşamımızda da bu bilgilerden istifade etmektir. Taha 20/114 :« ...Şöyle de: Rabbim ilmimi arttır.»
Bakara 2/266 : «...Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine düşünebilesiniz. »Okumakla da ilim öğrenilmez. Üzerinde tefekkür etmek yani düşünmek, okuduğunu anlayarak hazmetmek gerekir. Yalnız okumakla yetinenler, üzerinde gereğince düşünmeyenler, okuduklarını hazmedemeyenler maalesef o kitaptan istifade edemezler, ancak okuma hamallığını yapmış olurlar. Yüce Yaratıcı böyleleri için Cumua 62/5 de şöyle buyurmaktadır : «Tevratla yükümlü olup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.»
Cenâb-ı Hakk'ı, sevmek, O'nun görüntüleri olan halkı sevmektir. Halka sevgi ise hizmetle olur. Hizmetin en büyüğü, ancak insanlara faydalı olabilecek ilim öğrenmekle mümkündür. Zümer 39/9 : «...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Tıp, mühendislik, fizik, matematik, hukuk, çevre bilimi, astronomi v.s. gibi ilimler de iyi bilinmeli; bunlara sahip olanlara, ilim öğrenmek isteyenlere hak ettiği değer verilmeli ve her türlü yardım da yapılmalıdır. Peygamber Efendimiz : «İlim, Çin'de dahi olsa, onu bulunuz.» ve başka bir hadisinde de:« İlim her müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır.» diye buyurmakla ilme verdiği büyük önemi belirtmişlerdir.
(Bkz. Mesut Kaynak - Kur'ân'da Sevgi)
TAKVA'NIN ÖDÜLÜ : ADN CENNETLERİ
13/23-24: Adn Cennetleri (Takva Sahipleri) içindir. Oraya atalarından, eşlerinden, çocuklarından salih (iyi) olanlar ile birlikte gireceklerdir. Melekler ise her kapıdan yanlarına sokulacaklar: « Selam size sabrettiğiniz için. Ne güzeldir şu sonsuzlar yurdu.» diyeceklerdir.
Yaratıcı kudret kullarını : « Gücünüzün yettiği ölçüde takvada bulunun... (tegabun 16)» ayeti ile uyarmakta; onlara atalarından, eşlerinden, çocuklarından salih(iyi) olanlar ile birlikte girecekleri Adn Cennetlerini vaat etmektedir. Meryem 19/61: «...Kuşkusuz Rahman'ın vaadi yerine gelir.» Yüce Allah'ın bu sözü, Takva Sahibi insanların ahiret hayatı için ne büyük bir müjdedir.
DİNİNİZİ PARÇALAYARAK GURUPLARA AYRILMAYIN!
Dinlerini parça parça edip guruplara ayıranlar var ya, (Resulüm) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır… (Enam 6/159)
Dinlerini parçalayan ve gurup gurup bölünenlerden olmayın. Her gurup kendindeki (din anlayışı) ile sevinip övünür. (Rum 30/32)
Rabbinizden size ne indirilmişse ona uyun; O’nunla aranıza koyduğunuz velilere uymayın…(Araf 7/3 )
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) yapışın…Çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın.Böyle olanlara çok büyük bir azap vardır.(Ali İmran 3/103,105)
Yukarıdaki ayetler çok önem taşımaktadır. Kur'an’ı Kerim, Allah'ın elçisi Hz. Muhammed'ten sonra oluşan mezhep, tarikat ve cemaatlere gönderme yaparak onları uyarmıştır. Dininizi parça parça ederek guruplara ayrılmayın!
İslamiyet'te birlik ve bütünlük temin edileceği yerde, küçük guruplar halinde yüzlerce hizip, fırka ortaya çıkmış her gurup kendi dinlerinin doğru olduğu iddiasıyla kardeş kardeşi, İslam İslam'ı öldürmüşlerdir. Suriye, Mısır, Irak gibi birçok İslam ülkesinde mezhep çatışmaları zamanımıza kadar devam etmiş, o devletlerin geri kalmalarının başlıca nedeni olmuştur. Oysa Müslümanlar birbirlerinin kardeşi değil midir? Hucurat 49/10: << Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştir. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ki, size merhamet edilebilsin.>>
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof.Dr. Hasan ONAT, 2012 yılında İnönü Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta “Mezhep Çatışmaları” hakkında şöyle konuşmuştur:
<<Kur'an uyarıyor, dinde ayrılığa düşmeyin. Müslümanlar yüzlerce mezhep, tarikat ve cemaate bölündü ve bölünmeye devam ediyor. Her gurup kendisini kurtuluşa eren fırka (gurup) olarak görüyor. İşte egemenlik ve çıkar meseleleri etrafında ortaya çıkan bu bölünme ve parçalanmalar mezhepleri, cemaat ve tarikatları meydana getirmiştir.
Mezhepler din gibi algılanıyor. Müslümanların 14 asrı aşan tarihlerinde yüzlerce mezhep çatışması yaşandı. Suriye'de, Irak'ta, Bahreyn'de, Pakistan'da ve Afganistan'da mezhep çatışmaları fiilen devam ediyor. Yüzlerce insan sırf farklı mezheplerden oldukları için hunharca öldürülüyor, buna sebep mezhepler din gibi algılanıyor. Kur'an'a rağmen Müslümanlar birbirini boğazlıyorsa, bunun adının cehalet olarak konulması gerekir.
İslam'ın, Kuran ve Hz. Peygamber'in örnek uygulamaları yerine, mezhep, tarikat ve cemaat üzerinden öğrenilmesi ciddi bir açmazdır. Dinin geleneğin gölgesinde kalması, ya da geleneğin din haline gelmesi doğal bir sonuç olarak meydana gelir. En kötüsü de din birleştirmek, bütünleştirmek yerine, ayrıştırmaya başlıyor.
Enerjilerini birbirleri ile uğraşarak harcıyorlar. Müslümanlar daha güçlü bir uygarlık yaratmak için enerjilerini birbirleriyle uğraşarak tüketti. Binlerce insan yok yere hayatını kaybetti. Muazzam kültür eserleri mezhep taassubu yüzünden yok oldu. Aynı tehlike bugün için de söz konusu. Mezhep, tarikat, cemaat hiçbir şekilde islam ile özdeşleştirilemez.>>
Doğru dini bilgi için Allah’ın ipine sarılmalı ve mutlaka Kur'an’ın içeriği öğrenilmelidir. Muhammed 47/24: <> Allah katında en değerli insan olan takva sahipleri, ilahi yasaları çok iyi bilen ve çok iyi uygulayanlardır.
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ
Kadın ve erkek bir bütünün (nefsin) çiftleştirerek yaratılmış iki parçasıdır. Bu bakımdan insanlık hak ve değerleri açısından birbirlerine eşittirler. Yüce Yaratıcı'larına karşı kul olmanın bütün sorumluluklarını (sevap ve günahları) ayni yükümlülükle paylaşırlar. İnsanlar doğuştan Cenâb-ı Allah'a değer olarak ayni mesafededir. Ancak yaptığı işler neticesinde değeri artar veya eksilir. Allah katında kadın veya erkek olsun en değerli insan, hangi cinsten olursa olsun ancak takva sıfatlarına sahip olandır. Ne kadın erkeğin hakimiyeti için yaratılmış ve ne de erkek kadının hakimiyeti için var edilmiştir. Onlar, sosyal hayatta birbirlerini tamamlamak için görevlendirilmişlerdir. Her iki cinsinde, yaratılıştan kaynaklanan farklılıkları ve üstünlükleri vardır. Bu farklılıklar, hukuk açısından birinin diğerine hükmetmesi demek değildir.
KADININ YARATILIŞI
16/72 : Allah size kendi nefislerinizden (canlarınızdan) eşler yarattı. Eşlerinizden size oğullar ve torunlar oluşturdu...
4/1 : Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden, ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının...
Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden mi yaratıldı? Kur' ân-ı Kerîm'de böyle bir açıklama yoktur. Bilgi seviyesi kısıtlı olan o çağın insanlarına yaratılış, onların anlayabileceği bir öykü şeklin de anlatılmıştır. Kitab'ı Mukaddes'in birinci bölümünde bu olay şöyle yazılmıştır: Tevrat-Tekvin 2/21-22: «Rabb Allah Ademin üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapladı ve Rab Allah Ademden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu Ademe getirdi.»
Kadın haklarının karşısında olanlar; asırlarca önce yaşayan insanların anlayabileceği bir şekilde Tevrat'ta açıklanan yaratılış öyküsünü örnek vererek, Kur'ân ayetlerinde anlam kaydırması yapmak suretiyle ve uydurma hadisler ilâve ederek gerçeği saptırmak istemişlerdir. Tüm insanlara yol gösterecek ve kıyamete kadar yürürlükte kalacak olan son vahy Kitab'ı Kur'ân'ı Kerîm'de insanın yaratılışı, mucizevî ayetlerle açıklanmıştır. «Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı.» veya Sizi bir tek nefisten yarattı, ondan onun eşini var etti. gibi daha birçok benzer anlatımlarla Kur'ân, insanın yaratılış sırrını açıklamaktadır. Tüm varlıklar (zevc) çift olarak yaratılmıştır. Zevc; çift, iki şeyden meydana gelen eş, karı kocanın her biri gibi manalara gelmektedir.
Çift yaratılma gerçeği; Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan ünlü Parite Teorisini aynen temsil etmektedir. Çift (zevc) deyiminin Lâtince karşılığı da Parite'dir. Bu teoriye göre: Her varlık benzer veya zıt ikizi ile birlikte ayni anda doğar. Örneğin günlük hayatımızda çift oluşumu; elektriğin artı-eksisinde, mıknatısın kuzey ve güney kutuplarında fark ederiz. Evrende maddesel bir parçacık tek başına meydana gelmez, mutlaka çiftiyle birlikte doğar. Bir protonun yaratıldığı yerde zıt eşi de (anti proton) beraber var edilir. Örneğin atom, artı yüklü çekirdeği ve etrafında dönen eksi yüklü elektronlar ile birlikte oluşur. Keza Samanyolu ekseni etrafında dönen Güneş ve onun uydusu Dünyamız da ayni yasaya tabidir. Bunlar çekim (gravidasyon) ve çekime karşı koyan aralıksız jiroskopik dönme hareketi ile hayatlarını sürdürmektedir.
Cenâb-ı Allah, evreni ve bütün yaratılanları benzer ve zıt ikizi ile birlikte var etmiştir. Bu yasa, yaratılışın ana ilkesini teşkil eder. Ancak Allah'ın Zat'ı tüm görüntü ve belirişlerinin üstündedir. O; Ahad (Mutlak ve Tek Kudret), Samed (Herşey O'na muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç olmayan), Sübhân (Sonsuz Yüce)dir. 14 asır evvel inen Kur'ân, bu oluş sırlarını mucizevî olarak Yasin 36/36 da şöyle açıklamıştır :« O ne Yüce Allah'tır ki herşeyi (zevc) çift yaratmıştır; arzın çıkardıklarından, kendi nefislerinden ve daha nice bilmediklerinizden.» Ayet, çiftleri üç grupta toplamaktadır. 1) Arzdan çıkan çiftler, 2) İnsan nefsindeki çiftler, 3) Bilmediğimiz çiftler.
(Bkz. Dr. Halûk Nurbaki - Kur'ân Mucizeleri - Say: 27-35)
Ayette vurgulanan nefislerinizdeki çiftler, erkek ve kadın zıt ikizleridir. Şu halde insanın ilki olan erkek ve kadın tek nefsin çiftleştirilmesiyle ayni zamanda ve birlikte yaratılmıştır. Yani bir bütün, bütün özellikleri ile iki parçaya bölünmüştür. Şu halde erkek nasıl bir insan ise kadın da öyledir. İşte bu gerçek Kur'ân'da Yasin 36/36 ayeti ile açıklanmıştır. Zariyat 51/49 :« Herşeyden (zevc) çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz.»
«İkisinden birçok erkekler ve kadınlar üretti.» Ayetin açıkladığı gibi bir tek nefisten bölünme suretiyle meydana gelen Hz. Adem ile Hz. Havva ilk iki insan olarak Kur'ân-ı Kerîm'de yer alır. Araf 7/189 : O'dur sizi bir tek nefisten (canlıdan) yarattı, gönlü ısınsın diye ondan eşini var etti; eşini sarıp örtünce (eşiyle birleşince) eşi, hafif bir yük yüklendi, onu gezdirdi. Yük ağırlaşınca Rableri Allah'a dua ettiler : Eğer bize iyi güzel bir çocuk verirsen elbette şükür edenlerden oluruz. dediler. İnsanların var olması, önce bir tek nefisten iki parça olarak erkek ve dişi yaratılmış, sonra da ikisinin birleşmesiyle birçok erkekler ve kadınlar oluşmuştur.
«Kıyamette nefislerin çiftleştirilmesi.» İbrahim 14/48 : «O gün Yer Küre başka bir yer küreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi O Vâhit ve Kahhar olan Allah'ın huzuruna dikilir.» Kıyamette Dünyamızın parçalanarak yok olması ile bir yaşam son bulacak, ancak bu olay yeni bir yaşamın başlangıcını teşkil edecektir. Yine Kur'ân-ı dinleyelim Tekvîr 81/7 : «(Kıyamette) Nefisler çiftleştirildiğinde.» Her iki ayetin kılavuzluğundan öğreniyoruz ki, ilk yaşamda olduğu gibi yeni oluşan ayrı bir Dünya da her zerre, her canlı benzer veya zıt ikizi ile birlikte ayni anda doğacak, yaratılış ve oluş böylece devam edecektir. Rahman 55/29 : «...Allah, her an yeni bir iş ve oluştadır.»
Sonuç. Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamıştır, hiçbir eğriliği ve eksikliği de yoktur. Tek bir nefsin ikiye bölünmesi ile erkek ve kadın ayni zamanda var edilmiştir. Şu halde bir bütün (nefs), tüm özellikleri ile çiftleştirilerek iki parçaya ayrıldığından erkek nasıl ise kadın da aynıdır. O halde Allah katında her iki cins arasında değer ve hak açısından mutlak eşitlik vardır. Ancak kadın ve erkek yaratılış özelliklerine göre, birbirlerinin tamamlayıcısı olarak ayrı ayrı görevlendirilmiştir.
KADIN İLE ERKEĞİN EN DEĞERLİSİ
49/13: Ey İnsanlar! Biz sizi, bir erkek ile bir dişiden yarattık... Hiç şüphesiz Allah katında en değerliniz TAKVAca en ileri olanınızdır.
3/76 : ...Allah, TAKVA sahiplerini sever.
Takva; korunma, sakınma demektir. Yüce Yaratıcı'ya sığınıp teslim olarak her türlü günahlardan korunmanın gayreti içine girmektir. Kur'ân, bu ayet ile bir yaratılış yasasının değer ölçüsünü açıklıyor : Erkek olsun kadın olsun insanın cins, mevki, sınıf, zenginlik, ırk, iklim, bölge farkından kaynaklanan üstünlükleri tamamiyle siliyor. Cenâb-ı Allah, onların yerine mutlak değer ölçüsü olarak, insanın iman ederek ilâhî özellikler olan takva sıfatlarına sahip olmasını esas alıyor.
İnsanlar, Yüce Yaratıcı'larına karşı doğuştan kıymet olarak ayni uzaklıktadır. Yalnızca kendi niyet, gayret ve çalışmaların ürünü üstünlükleri ile değeri artar veya eksilir. Zümer 39/61 :« Takva sahiplerini Allah, kendi başarıları (iman ve ibadeti) sebebiyle kurtuluşa çıkarır... » Şu halde erkek veya kadın; hangisi takva sıfatlarına daha çok sahipse, Allah katında o daha değerli ve üstün olur.
(Bkz. Bu Kitap-Takva Elbisesi)
YARATILIŞTAN KAYNAKLANAN FARKLILIKLAR
4/32 : Allah'ın sizi birbirinizden farklı kıldığı şeylere özlem çekmeyin. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan onun lütuf ve ihsanını isteyin...
Allah katında kadınla erkek, değer ve hak açısından tamamiyle eşittir. Yüce Allah'a sorumluluklarını da ayni yükümlülükle paylaşırlar. Ancak kadın ile erkeğin birbirine karşı yaratılıştan kaynaklanan farklılık ve üstünlükleri vardır. İsra 17/84 : «Herkes varlık yapısına uygun iş görür... » Eşlerin birbirlerini tamamlaması için kendilerine verilen ayrı özellikler, birinin diğerine hakimiyeti demek değildir. Eşler arasında görev paylaşması ve iş bölümü vardır. Görevler yaratılış yasasına uygun olarak paylaşılır. Bazı vazifelerde kadına da erkeğe de öncelik tanınmıştır. Eşler görevlerinde birbirlerine yardım edebilecekleri gibi, aralarında vazife değişikliği de yapabilirler.
Erkeğin görevleri. Fizik gücüne, adele kuvvetine sahip, cesur ve mücadelecidir. Ailede çalışarak geçimi temin etmek, ve adaleti sağlamak öncelikle erkeğe aittir. Aileyi dış tehlikelerden ve zorluklardan korumak, ülkesi için savaşmak da onun asli görevlerindendir.
Kadının görevleri. Yapı olarak çok hislidir. Şefkat, merhamet gibi duygular, sevgi ve muhabbet gibi faziletler erkeklere oranla fazladır. Korku - ürkeklik ve küçük sıkıntılar karşısında daha duyarlı, fizik açısından daha zayıf olmakla beraber birçok hususlarda üstün özelliklere sahiptir. Örneğin büyük felâketlere tahammül ve katlanabilme güçleri fazla, hastalıklara karşı daha çok dayanıklıdır, bu özellikler neticesinde ömrü, erkeğe oranla daha uzundur. Yuvanın huzur ve sükûn odağı kadındır. Analığın getirdiği hamilelik, çocuk doğurma gibi kutsal görevleri yanında ailenin idaresi, çocukların bakımı ve terbiyesi de öncelikli görevlerindendir ki bunlar çok ağır ve fedakârlık isteyen yükümlülüklerdir. Hanımlar, anne olarak yüce bir makama sahiptir. Çocuğu şefkatle, merhametle ve içtenlikle sevmenin mutlak temsilciliğini üstlenmiş, kendini onlara adamış, gelecek nesil de annenin şefkatli kucağına teslim edilmiştir. Ayrıca kadının da tıpkı erkek gibi çalışıp kazanma hürriyeti vardır. Eşlerin görevleri zorunluluk hallerinde değiştiği gibi, biri diğerinin işlerini de yapabilir. Ailede önemli olan sevgi, saygı ve devamlılıktır.
Her iki cinsin yaratılıştan kaynaklanan farklılık ve üstünlükleri, hukuk açısından birinin diğerine hakimiyeti demek değildir. Kadın ve erkek; Yüce Yaratıcı tarafından takdir edilen kaderlerine rıza göstermeli, diğer cinse verilenlere özlem çekmemelidir. Bunun oluş sırrını Cenâb-ı Hak bilir, kullara da en hayırlı olan takdir edilmiştir. Yüce Allah'ın lütuf ve ihsan ettiği nimetlere şükretmek, ancak huzur ve esenliği getirir.
KADIN - ERKEK EŞİTLİĞİ
9/71 : İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, namazı kılarlar, zekât verirler, Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir...
2/187 : ...Onlar (kadınlarınız) sizin için birer elbise, siz de onlar (erkekleriniz) için birer elbisesiniz...
Kadın ile erkek; dost olarak her alanda yanyana birbirlerine yardım ve arkadaşlık edecekler, yaşamları boyunca toplumlarında ayni haklara sahip oldukları gibi sorumluluk ve görevleri de birlikte paylaşacaklardır. Yukardaki ayetler, açık olarak kadın-erkek eşitliğini vurgulamaktadır. Yaratılıştan kaynaklanan farklılıklar dışında, Allah katında kul olma sorumlulukları ile değer ve hak açısından durumları birbirine eşittir.
Kadın ile erkeğin değer eşitliği; elbise benzetmesinde de açıkça belirtilmiş, giysiler nasıl insanları koruyarak sıcak tutuyorsa, eşler de birbirine karşı elbise gibi ayni durumda koruyucu, sıcak ve çekicidir. Böylece erkek kadını, kadın da erkeği tamamlamaktadır.
ALLAH KATINDA SORUMLULUKLAR DA EŞİT
16/97 : Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik iş yaparsa, onu tertemiz bir hayat ile yaşatırız...
9/67 : İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin aynıdır. Kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unutmuştur, Allah da onları unutmuştur...
Kadın ile erkek, kul olarak yüklendiği sorumluluklar bakımından da Allah katında eşittir. Gerek kadın olsun ve gerek de erkek olsun iman ederek ilâhî yasalara uyanlar, yeryüzünde ve ahiret hayatında mutlu bir yaşam ile ödüllendirilecek, iman etmeyerek nefsine ve şeytana uyanlar da yaptıkları kötü işlerden dolayı hem dünya ve hem de ahiret hayatında sıkıntı çekeceklerdir.
ANNE OLARAK KADIN
İlâhî yaratılışta annelerin çocuklarına olan sevgileri, yüce bir görevden kaynaklanır. Cenâb-ı Allah sonsuz rahmetini (sevgi, şefkat ve merhametini) bakıma muhtaç çocuklara da yansıtmış, bu görevi anne ve babaya vermiştir. Anne, hiç karşılık beklemeden hep vermenin ve içtenlikle sevmenin sembolüdür. Çocuğunu güçlüklerle karnında taşımış, sıkıntılara katlanarak doğurmuş,büyümesi için eşi ile birlikte her türlü fedakârlığı göstermiş, bütün zorluklara da seve seve katlanmıştır. İnsanlığın gelecek nesli de onun şefkatli kucağına teslim edilmiştir. Peygamberlerin çocukluk çağlarında yetişirlerken, annelerin kendilerine olan sevgi, şefkat ve fedakârlıkları Kur'ân'da birçok ayetlerle vurgulanmıştır. Sevgili Peygamberimiz, cennete giden yolun annelerin rızasını kazanmaktan geçtiğini şu kutsal sözleriyle belirlemiştir : «Cennet annelerin ayakları altındadır.»
BANA, SONRA ANA-BABANA ŞÜKRET
31/14 : Biz insana, annesine ve babasına itaati tavsiye ettik. Annesi onu güçsüzlük üstüne güçsüzlükle taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yılda olmuştur. (Onun için) Bana sonra da ana babana şükret. Dönüş ancak Bana'dır.
46/15 : Biz insana, anne ve babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zorluğa uğrayarak karnında taşımış, onu güçlükle doğurmuştur. Taşıması ve sütten kesilmesi 30 ay sürer...
Hamd, şükür ve teşekkür etmek; evreni ve insanları yaratarak yaşamımızı borçlu olduğumuz Yüce Allah'adır. Sonra da dünya'ya geliş sebebimiz olan anne ve babanın hakkı gelir. Cenâb-ı Allah bu ayetlerle ebeveyne de şükredilmesini önermiştir. Cenâb-ı Allah'a kulluk etmek ne kadar önemli ise, anne ve babaya da sevgi göstermek, hürmet ve iyilik etmek o kadar gereklidir.
Yaratılanlar arasında bilhassa insan, yetişirken özel bir bakıma ihtiyaç gösterir. Yeni doğan bir çocuğun yaşayabilmesi için; sevgiye, titizlikle bakıma ve korunmaya ihtiyacı büyüktür. Aksi takdirde çocuğun hayatta kalması mümkün olmaz. İşte bu yükümlülükleri içtenlikle yapan, her türlü fedakârlığı gösteren, gerekirse kendi hayatını bile tehlikeye atan yegane varlık ise annedir. O anne ki; gebeliğinde türlü güçlüklerle çocuğunu karnında taşımış, doğururken çok acılar çekmiş, süt verirken de bir çok zorluklara katlanmıştır. Çocukların büyümeleri, yetişmeleri ve iyi bir terbiye almaları için baba ile birlikte her türlü gayreti seve seve gösterir. Gerektiğinde yemez yedirir, giymez giydirir. Annenin çocuklar üzerindeki hakkı ne kadar büyüktür.
İnsanın; Yüce Allah'tan sonra yaratılış sebebi olan anne ve babaya sevgi göstermesi, iyilik yapması ve itaat etmesi hayat boyunca devam etmelidir. Onlara karşı yapılacak kusur ve ihmallerde, Kur'ân insanları şöyle uyarıyor : «Dönüş ancak Bana'dır.» Ebeveyne olan yükümlülüklerin hesabı, İlâhî Yasalar gereği bir gün mutlaka sorulacaktır.
Dostları ilə paylaş: |