GUBOĞLU, MİHAİL
(1911-1989) Türk asıllı Romen tarihçisi, Türkolog.
Gagauz Türkleri'nden olup Moldavya'nın Ceadar (Çadır)-Lunga şehrinde doğdu. İlk öğrenimini burada, orta Öğrenimini Bender'de, yüksek tahsilini Cernauti Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi'nde yaptı. Gcıgauzii in Lumina Is-toriei (tarih ışığında Gagauziar) adlı teziyle 1938'de buradan mezun oldu. 1940 yılında Relatiile Române-türce in De-cursu! Veacurilar (yüzyıllar boyunca Türk-Romen ilişkileri) adlı doktora çalışmasını tamamladı. Aynı yıl. dönemin Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver şerefine Yaş şehrinde açılan Türkoloji Enstitüsü'nde görev aldı. 1945'te Bükreş'te kurulan Balkanoloji Enstitüsü'ne tayin edildi. Yaş ve Bükreş üniversitelerinde Türk dili ve tarihi dersleri verdi. 1948-1963 yıllarında Romen İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü'nde çalıştı. Bu arada Romen Devlet Arşivi'n-deki Türkçe ve Romence belgeler üzerinde incelemeler yaptı. 1963-1968 yılları arasında akademinin Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nde görev aldı. 1966'dan itibaren hemen her yıl Türkiye'ye giderek Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve İstanbul kütüphanelerinde araştırmalar yaptı. 1968-1977 yıllarında Bükreş Üniversitesi'nde Osmanlı tarihi dersleri okuttu ve buradan emekli oldu. Türkiye'de ve diğer birçok ülkede düzenlenen Türkiyat ve şarkiyat kongrelerine katılan ve dikkate değer tebliğler sunan Guboğlu. Türkoloji kongresi dolayısıyla geldiği İstanbul'da 11 Mayıs 1989'da öldü, cenazesi daha sonra Bükreş'e nakledildi. Mihail Guboğlu Romence'den başka Türkçe, Fransızca. Almanca ve Rusça da biliyordu.
Eserleri. Kitaplar. Tabele Sincronice. Datele hegirei şi ale erei noastre. Cu o intraducere in cronologia Musulmana207; Paleografia şi Dip-lomatika Turco-Osmano. Studiu şi Albüm208; Catologui Documentelor Turceşti209; Cronici Turceşti Privind Tarile Române. Extrade210.
Makaleler. "Contribution roumaines aux etudes orientales"211; "Dimitrie Cantemir şi Istoria Impe-riului Otoman"212; "Inscription turque de Bender relative â lexpedition de Soliman le magnifique en Moldavie 1538/945" (SAO, I, 175-187); "Dimitrie Cantemir orientaliste".213
Bunlardan başka çeşitli ilmî dergilerde pek çok makale, tanıtma ve tenkit yazısı, nekroloji yazan ve belge neşri yapan Guboğlu'nun sunduğu tebliğler de yayımlanmıştır.214
Bibliyografya:
Atillâ Çetin, "Romen Türkoloğu Prof, Mihail Guboğlu'nun Türk Tarih ve Kültürü Araştırmalarına Dair Bibliyografya Denemesi: 70. Doğum Yılı Münasebetiyle", TDA, sy. 15 119811, s. 210-231; a.mlf., "Büyük Bir Âlimin Ölümü: Romanyalı Türkolog Prof, Mihail Gu-boğlu'nun Ardından", Türk Dünyası Tarih Dergisi, sy. 33, İstanbul 1989, s. 41-47; a.mlf., "Ölümünün Birinci Yılında Romanyalı Türkolog Prof. Mihail Guboğlu", Boğaziçi, sy. 2, İstanbul 1990, s. 11-12; İrfan Ünver Nasrattınoğ-lii, "Prof. Dr, Mihail Guboğlu'nu Kaybettik", TK, XXVII/316 (1989), s. 486-490; Gri. I. lonitâ. "Mihail Guboğlu (1911 -1989)", Analale Uniuer-sitatü Bucureşti. Istorie, XXVIII, Bucureşti 1989, s. 106-108; Mihai Maxim, "Mihail Guboğlu (1911-19891", Caietele Laboraturului de Studii Otoman, sy, 1, Bucureşti 1989, s. 275-277; Cristina Codarcea, "Guboğlu Bibliyografyası", a.e, s. 279-286; "Guboğlu, Mihail", TA, XVIII, 104-105; "Guboğlu, M.", Enciciopediia Istroriogra-fiei româneşti, Bucarest 1978, s. 164-165; "Guboğlu", TDEA, III, 376.
GUCDÜVÂNİ, ABDÜLHÂLİK
(ö. 575/1179 veya 617/1220) Orta Asya sofîliğinin gelişmesinde büyük rol oynayan Hâcegân silsilesinin kurucusu.
Buhara'ya yaKlaşık 30 km. uzaklıktaki Gucdüvân köyünde (bugünkü telaffuzu Gicduvân] doğdu. Risale-i Şâhibiyye adlı eserinde (s 95-96) anlattığına göre babası, İmam Mâlik neslinden, zahirî ve bâtınî ilimlere vâkıf bir âlim olan Malatyalı Abdülcemil İmam'dır. Düşmanları tarafından şehirden çıkanları Malatya sultanının tahtına dönmesini sağlayan Abdülcemil. 113 yaşında olmasına rağmen mükâfat olarak sultanın kızıyla evlendirilir. Bu arada Hızır, Abdülcemil'e bu evlilikten bir erkek çocuğunun doğacağı müjdesini verir ve adını Abdülhâlik koymasını ister. Gucdüvânî, sebebini açıklamadığı bir husustan dolayı bir müddet sonra babasının Malatya'dan ayrılmak mecburiyetinde kaldığını ve Bu-hara'ya giderek Gucdüvân köyüne yerleştiğini, kendisinin burada dünyaya geldiğini kaydeder.
Yetişme çağında tahsil için Buhara'ya giden Abdülhâlik, şehrin önde gelen âlimlerinden İmam Sadreddin'in yanında tefsir okurken, "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilin ki 0 haddi aşanları sevmez"215 mealindeki âyetin yorumu sırasında buradaki "giz-lilik'le ilgili bir tereddüdünü ifade eder. Şöyle ki: Eğer zâkir yüksek sesle zikreder veya zikir esnasında organlarını hareket ettirirse dua veya zikirden başkaları haberdar olur. Öte yandan sırf kalbiyle zikrederse bundan şeytan haberdar olur. Çünkü hadiste bildirildiğine göre şeytan insanoğlunun içinde damarlarındaki kan gibi akıp durmaktadır.216 Gucdüvânî, bu durum karşısında âyetteki duayı gizlice yapma emrinin nasıl yerine getirileceğini, diğer bir ifadeyle zikr-İ hafinin nasıl uygulanacağını sorunca hocası Sadreddin, ilm-i ledünne ait olan bu meseleyi ileride eh-lullahtan bir zatın kendisine öğreteceğini söyler. Nitekim kısa bir müddet sonra, Gucdüvânî'nin Hâce Hızır diye andığı, doğumundan önce de kendisiyle ilgilenen Hızır gelerek ondan havuza dalmasını, suyun altında iken kelime-i şe-hâdeti tekrarlamasını ister ve ona zikr-i hafinin usulünü telkin eder. Aynı zamanda zikrin sayılarak yapılacağını belirten Hâce Hızır, böylece bütün Hâcegân'ın ve onlardan sonra Nakşibendîler'in benimsedikleri "vuküf-ı adedî" prensibini de ortaya koymuş olur.217 Harîrîzâde, Gucdüvânî'nin suyun altında iken yaptığı zikir sırasında kendisinde "el-cezbetü'1-kayyûmiyye" denilen çok kuvvetli bir cezbe hâsıl olduğunu kaydeder.218
Gucdüvânî, yine kendi ifadesine göre, yirmi iki yaşma kadar onu manevî evlât edinen Hâce Hızır'ın terbiyesi altında kaldıktan sonra Buhara'ya gelen meşhur fakih ve mutasavvıf Yûsuf el-Hemedâ-nî'nin (ö. 535/1140) müridleri arasına katıldı. Bazı kaynaklara göre Hemedânî Buhara'ya değil Semerkant'a gelmiş ve Gucdüvânî ona burada intisap etmiştir. Hemedânî'nin zikirde takip ettiği yol "alâniyye" (cehri) iken Gucdüvânî'nin Hâce Hızır'dan öğrendiği zikr-i hafiye devam etmesine izin vermiş, Hâce Hızır da Gucdüvânî'nin manevî terbiyesinin tamamlanmasını Hemedânî'ye havale ederek aradan çekilmiştir. Bundan dolayı Hâce Hızır'ı Gucdüvânî'nin "pîr-i se-bak'ı (zikir telkin eden pîri) ve "pîr-i irâ-det"İ (sülûke başlatan pîri), Hemedânî'yi de sadece onun sohbet pîri saymak gerekir.219 Ancak Gucdüvânî'-ye bir hırka verdiği için silsilede onun asıl mürşidi olarak Hemedânî yer almaktadır. Hemedânî Buhara'dan (veya Semerkant) ayrılıncaya kadar onun yanında kalan Gucdüvânî daha sonra memleketine döndü. Burada "sohbetine lâyık" bir kimse bulamayınca220 inzivaya çekilip riyazet ve mücâhede dünyasına daldı. İnziva müddeti boyunca gösterdiği bazı kerametler sayesinde (vakit namazlarını kılmak için Mekke'ye gidip gelmek gibi) uzak yerlerde de meşhur oldu. Öyle ki Şam'da onun adına bir hankah kuruldu. Burada oturan müridleri kendisini ziyaret etmek İçin Gucdüvân'a gelmeye başladılar.221
Hemedânînin bıraktığı halifelerin üçüncüsü olan Ahmed Yesevî, Türkistan'da İslâmiyet'i yaymak için Buhara'dan ayrıldığı zaman Gucdüvânî inzivasından çıkarak Buhara ve civarındaki dervişlerin başına geçti. Gucdüvânî'nin, halifesi Hâce Evliyâ-yı Kebîr'e hankahta oturma-masını tavsiye ettiği halde hayatının bu son dönemini Gucdüvân'daki hankahta geçirdiği anlaşılmaktadır. Muînülfuka-râ, aralarında meşhur Âl-i Burhân'dan âlim Muhammed b. Ömer es-Sadr'ın da bulunduğu Buhara'da ikamet eden mü-ridlerinin her cuma gecesi onu ziyarete geldiklerini kaydeder.222
Gucdüvânî Risâle-i Şdftifaiyye'sinde Hemedânî'den feyiz aldığını ve onun tarafından halife tayin edildiğini söyler. Eski müelliflerce ittifakla doğru kabul edilen bu bilgiyi VVİlferd Madelung asılsız bulur. Merv'de Yûsuf el-Hemedânî'-den hadis dinleyen Abdülkerîm es-Sem"ânî'nin Hemedânî için yazdığı hal tercümesinde yer alan bilgilerin Risâle-i Şâ-hifaiyye'de verilen bilgilerden önemli derecede farklı olduğuna dikkat çeken Ma-delung'a göre Gucdüvânî büyük bir ihtimalle hiçbir zaman Hemedânî ile görüşmemiştir.223 Menkıbevf bir eser olmakla birlikte Gucdüvânî'nin Risâîe-i Şâhibiyye'-de Hemedânî ile ilişkilerine dair verdiği bilgilerin uydurma olması pek mümkün görünmemektedir. Çünkü çağdaşı olan Buharalılar onun söylediklerinin doğru olmadığını anlayacak durumdaydılar.
Kaynaklarda Gucdüvânî'nin vefatı için muhtelif tarihler verilmektedir. Gulâm Server Lâhûri, herhangi bir eski kaynağa dayanmadan onun 575'te (1179) vefat ettiğini söyler224. Müellifi meçhul Makömât-ı 'Abdülhâlik Gucdüvânî ve cÂrif Rîvgerî adlı esere göre225 Gucdüvânî, Nec-meddîn-i Kübrâ'nın 618 (1221) yılında vuku bulan ölümünden az önce ve henüz Moğol istilâsı başlamadan vefat etmiştir226. RJsâle-i Şdhibiyye'yi neşreden Saîd-i Nefîsîbu kayda dayanarak Gucdüvânî'nin ölüm tarihini 617 (1220) olarak verir.
Rivayete göre Yûsuf el-Hemedânî gibi Gucdüvânî de dört halife tayin etmiştir: Hâce Ahmed Sıddîk, Hâce Evliyâ-i Kebîr (Kelân), Hâce Habbâz Buhârîve Hâce Arif-i Rîvgerî. Hâcegân silsilesi bunlardan sonuncusu vasıtasıyla sürdürülmüştür. Gucdüvânî'nin "kelimât-ı kud-siyye" olarak tanınan sekiz tarikat prensibini ortaya koyması son derecede önemlidir. Hûş der-dem (alınan her nefeste gafletten uzak olmak), sefer der-va-tan (beşerî sıfatlardan sıyrılıp ilâhî sıfatlarla muttasıf olmak), nazar ber-kadem (yürürken bakışlarını ayağından ayırmamak), halvet der-encümen (zahirde halk ile, esasta Hak ile bulunmak), yâdkerd (lisanî zikirle beraber kalbî zikri icra etmek), bâzgeşt (zikir yaparken "ilâhî ente mak-sûdî ve rızâke matlûbî" (Allahım! Maksûdum sensin ve talep ettiğim senin rızân-dır| cümlesini söylemek), nigâhdâşt (meşguliyet verecek düşünceleri defetmek) ve yâddâşt (zikrin sebep olduğu uyanıklığı sürdürmek) prensiplerinden ibaret olan "kelimât-ı kudsiyye". sonradan ilâve edilen üç prensiple beraber (vuküf-ı zamâ-nî, vuküf-ı adedî, vuküf-ı kalbî) Nakşibendîliğin başlıca umdelerini oluşturmaktadır.227 Gucdüvânrnin asıl önemi.
Hâcegân silsilesini kurmanın da ötesinde ruhaniyet âleminde Hâce Bahâeddin Nakşibend'e zikr-i hafîyi telkin etmiş olmasıdır.
Eserleri
1- Risâle-i Şâhihiyye. Yûsuf el-Hemedânî'nin menkıbelerini anlatan ve kendi hayatına dair bilgiler veren eser Saîd-i Nefîsî tarafından yayımlanmıştır.228 Harîrîzâdenin Tibyân'ında da (I, vr. 379a-389b) yer alan eserin bir özetini îrec Efşâr neşretmiştir.229
2- Veşdyd230. Gucdüvânî, kısa bir âdâb risalesi mahiyetindeki bu eserini halifelerinden Hâce Evliyâ-i Kebîr için kaleme almıştır. Risalede cahil sûfflerden kaçınmak, şeriat ve sünnetten ayrılmamak, hâkimlerden uzak kalmak, mümkün mertebe evlilikten kaçınmak, han-kahta oturmamak, semâ ile fazla meşgul olmamak gibi öğütler verilmektedir. Buhara'ya iltica eden İranlı Şafiî âlimi Fazlullah b. Rûzbihân, Gucdüvân şehrinin 918de (1512) bir Safevî muhasarasından Gucdüvânî'nin ruhaniyeti sayesinde kurtulduğu inancıyla Veşdyd'sına bir şerh yazmıştır.231
Bibliyografya:
Abdülhâlik Gucdüvânî. Veşâyâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3702/5; a.mlf., Risale-i Şâttibiyye (nşr Saîd-i Nefîsî, Ferheng-i îrân-zemîn, 1/ I içinde), Tahran 1332 hş./ 1953, s. 71-101; Makâmât-ı "Abdülhâiik öucdüuânî ue 'Arif Rtugerîia.e. içinde), s. 1-18 (daha sağlam bir metni için bk. British Museum, Add, nr. 26294, vr. lh-19fc); Buhârî, "Ahkâm", 21; Muhammed Pârsâ, Faşlü'l-hitâb, Taşkent 1331/1913, s. 518-520; a.e. (trc Ali Hüsrevoğlu). İstanbul 1989, s. 598-600; Cârnî. Hefehâttnşr. Mahmüd-i Âbidî), Tahran 1370 hş./1991, s. 383-384; Lâmiî. /Ve/e-hâl Tercümesi, s. 411-413; 5afî. Reşehât (nşr. Ali Asgar-ı Muînîânl, Tahran 2536 şş,/1977, I, 34-53; Reşehât Tercümesi, s. 30, 78-83; Fazlul-lah b. Rûzbihân. Şerh-i Veşâyâ, Süleymaniye Ktp., Yahya Tevfik, nr. 1500, vr. 83a-1026; Muî-nülfukarâ, Târîh-i Mollazâde (nşr. Ahmed Gül-çîn-i Meânîi, Tahran 1339 hş./l960, s. 46-47; Muhammed-i Kazvmî, Silsilenâme-İ Hâcegân-ı Nakşbend, Bib]iotheque nationale, supplement persan, nr. 1418, vr. 8*-9"; Gulâm Server Lâhûrî, Hazînetü'1-aşfiya*. Leknev 1868, I, 530-534; Ha-rîrîzâde, Tibyân, I, vr. 378b-389b; Kandiyye (nşr. îrec Efşâr], Tahran 1367 hş./1968, s. 6-16; W. Madelung. Reiigious Trends in Early Islamic Iran, IMew York 1988, s. 49-51; a.mlf.. "Yûsuf al-Hamadâni and the Naqsbandiyya", Quader-ni di Stildi Arabi, sy. 5-6, Venezia 1988, s. 499-509; F. Meier. Zıvei Abhandtungen über die Nagsbandiyya, Stuttgart 1994, s. 25; Kasım Kufralı. "Gucduvâni", /A, IV. 820-821; S. Na-fîcy, "Ghudjdmvânf", El2 l\ng ), II, 1077-1078; K. A. Nizami. "'Abd-al-Kâleq Ğojdovânî", Bir.,I, 120-121.
Dostları ilə paylaş: |