Mezhep, mezhepler



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə2/48
tarix07.04.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#47039
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   48

MEZHEP, MEZHEPLER

Sözlük anlamı gitmek, izlemek, gidilen yol demektir. Mecazi olarak kişisel görüş, inanç ve doktrin karşılığında da kullanılır. Terim olarak bir müctehidin, dinin ayrıntılarına ilişkin, kendine özgü kural ve yöntemlerle oluşturduğu inanç ya da hukuk sistemini dile getirir.

İslâm tarihinde, mezheb kelimesi genel olarak itikadi, siyasi ve fıkhi görüşlerin hepsi için kullanılmıştır. Buna karşılık siyasi ve itikadi mezhepler daha çok Fırka, Nihle, Makale kelimeleriyle ifade edilmiştir. Fırka (çoğulu fırak), farklı görüşlere sahib insan topluluğu demektir. Nihle (çoğulu nihal), görüş, inanış ve kabul ediş tarzı demektir. Makale (çoğulu makalat), fikir, inanış, görüş ve söz demektir. Çeşitli dinleri belirtmek için de Milel (tekili mille) kelimesi kullanılmıştır.

Bazı mezheb tarihçileri, İslâm mezheblerini Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmişlerdir. Bu hadiste Yahudilerin yetmiş bir, Hristiyanların yetmiş iki, fırkaya ayrıldığı, İslâm ümmetinin ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağı, müslümanlardan Cehennem'den kurtulacakların Rasulullah'ın ve ashabının yolunu takib eden fırka (başka bir rivayette de birlik ve beraberlikten ayrılmayan cemaat) olduğu beyan edilmektedir.1

Bazı mezheb tarihçileri bu hadiste söylenen rakamın çokluktan kinaye olmayıp hakiki sayı olduğuna inanarak yazdıkları eserlerde ana mezhebleri tesbit etmiş ve bunları da kendi aralarında kollara ayırarak mezheblerin sayısını yetmiş üçe ulaştırmışlardır. Yetmiş üç sayısını doldurmak isteyen bu âlimler, ne ana fırkaların, ne de kollarının sayısında ittifak edebilmişlerdir. Abdulkahir el-Bağdâdî (v. 429/1037) "el-Fark beynel-Fırak" isimli eserini, Ebul-Muzaffer el-Esferayînî (v.471/1078) "et-Tabsir fi'd-Din"isinıli eserini bu şekilde yazmışlardı. Bazı âlimler de hadiste bildirilen rakamın yalnızca çokluğu ifade ettiğini kabul ederek, eserlerini mezheblerin sayısına önem vermeden yazmışlardır. Ebul-Hasen el-Eş'arî (v.324/936) "Makalatü'l-İslamiyyin"i, Fahrettin er-Râzî (v.606/1210) "İtikadatü Fırakıl-Müslimîn vel-Müşrikîn"i bu tarzda yazmışlardır. İbn Hazm da (v. 456/1064) sahih olmadığını iddia ederek bu hadisi reddetmiş ve "el-Fasl fil-Milel ve Ehvai ve'n-Nihal" isimli eserinde tesbit edebildiği mezhebleri yazmıştır. 2

Mezheb Kelimesinin Tanımı

Sözlük olarak mezheb; gidilen yol, kanaat, görüş anlamına gelir.

Terim olarak mezheb; belli dayanakları, kendine özgü bir metodu olan, dayanaklarından yola çıkarak kendi içinde tutarlılığı, düşünce ve davranış biçimleri olan fikri bir sistemdir.

Mezheb kavramı peygamberimiz ve onu takip eden sahabe döneminde kullanılmamıştır.3



İslâm Tarihinde Mezheblerin Çıkış Sebebleri:

Müslümanlar arasında mezheblerin çıkışını etkileyen başlıca sebepler şunlardır:



1- İnsanların anlayış ve idrak seviyelerinin farklı oluşu, arzu ve isteklerinin uyuşmazlığı.

2- Metod ve ölçülerin farklı oluşu. Mesela; Mu'tezile aklı esas almış ve nakli buna tabi kılmış, Ehl-i Sünnet nakli esas almış ve aklı bunu destekleyici mahiyette kullanmış, İslâm filozofları sadece aklı esas almışlardır.

3- Arab ırkçılığı. Hz. Peygamber zamanında ortadan kalkan Hz. Osman'ın hilafetinin son yıllarında yeniden açık bir şekilde ortaya çıkarak anlaşmazlıklar üzerinde etkili oldu.

4- Hilafet münakaşaları ve bunun neticesinde ortaya çıkan fitne ve iç savaşlar. Bu savaşlarda müslümanlardan ölenlerin ve öldürülenlerin durumu, öldürme (katl), büyük günah işleyenlerin (mürtekib-i kebirenin) durumu meselesi, büyük günah işleyenin kâfir olup olmaması, kader, cebir ve kulun iradesi meselesi, bu iç savaşlarda kaderin rolü, gibi meseleler müslümanlar arasında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

5- Karşılaşılan eski kültür ve inançların etkisi. Fethedilen ülkelerin değişik kültür ve dinlere mensub halkının bir kısmı samimi olarak ve bir kısmı da zahiren müslüman olmuşlardı. Bunlar eski din ve inanışlarının etkileri altında cebir, ihtiyar, Allahın sıfatları hakkında fikirlerini ortaya koşmuşlar ve bir kısım müslümanları da tesirleri altına almışlardı. Selef alimlerinin bunlara cevap vermekte yetersiz kalması sebebiyle Mutezile mezhebi ortaya çıktı. Bu mezhebin salikleri de akaidde akla önem veren bir metod geliştirmişlerdi.

6- Eski Yunan, Hind ve İran felsefesinin Arapçaya tercüme edilmesi. Eski felsefenin pek çok hükümleri İslam akaidi ile uyuşmuyordu. Bazı müslümanlar İslam Akaidini felsefenin tesiri altında kalarak mütalaa etmişler ve çeşitli görüş ayrılıklarına sebep olmuşlardır. Mutezile, felsefe ile meşgul olmuş, İslam akaidini açıklamada felsefi metodları uygulamışlardır.

7- Bir takım kıssacı ve hikayeciler, İslamla uyuşmayan asılsız hikayeleri nakletmişler ve müslümanlar arasında yaymışlardır. İsrailiyat denilen ve İslâmla bağdaşmayan bu hikayeler tefsirlere ve İslâm tarihlerine girmiş ve bu da müslümanlar arasında ihtilaflara yol açmıştır.

8- İslâmın tanıdığı fikir hürriyeti. Hicri I. asrın sonlarından itibaren herkes istediği gibi düşünür ve görüşünü söylerdi. Açıkça zarurat-ı diniyyeden birini veya birkaçını inkâr etmek hâriç, fikirler ve kanâatler üzerinde baskı yoktu. İlim adamları ortaya atılan meseleler üzerinde deliliyle birlikte hakikati arar, fikir ve kanaatını serbestçe beyan ederdi.

9- Nassların karakteri. Kuranda muhkem ve müteşahih ayetlerin bulunması. Müteşabih nasların belirlenmesi ve bunların tefsir ve te'villeri ihtilafa yol açmıştır.

10- Hadislerin, zabt edilme ve senedi konusunda konulan şartlar sebebiyle sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılması, zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceği de ihtilaflara yol açmıştır.

11- Arabçanın gramer ve belâgatını bütün incelikleriyle bilememek. İslâmın maksadını anlamamak, hüküm çıkarırken cehalet sebebiyle Kur'ân'ın bütünlüğüne riayet edememek.

12- Heva ve nefse uymak, arzulara tabi olarak delilsiz hüküm vermek, başkalarını delilsiz taklid etmek.

13- Örf ve âdetlerin değişik olması da mezheblerin çıkış sebeplerinden birisidir. 4

Mezheplerin Çıkışı:

Hz. Peygamber (s.a.s), hayatta iken sahabiler arasında herhangi bir ihtilaf' yoktu. Dinin usul ve füruunda sahabilerden bazısının anlamadığı bir mesele çıkarsa, Hz. Peygamber'e sorar, o da açıklardı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirleri ile Hz. Osman'ın hilafetinin ilk yıllarında da herhangi bir ihtilaf çıkmamıştı. Sahabe ve tabiin devirlerinde akaidde bir mesele çıkarsa, hemen güvenilir alimlere müracaat olunur, hükmü alınır, ihtilafın çıkmasına fırsat verilmezdi. Akaid konularında vukua geldiği zaman ihtilaf ve çekişme ümmet için zararlı olur. Sahabe ve tabiin zamanlarında Ferâiz meseleleri gibi amele ait bazı ayrıntılarda görüş ayrılıkları olmuşsa da ameli sahadaki ihtilafın, çekişmeye sebep olması şöyle dursun İslâm toplumu için bir rahmet olmuştur. Hz. Osman'ın şehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çıkmaya başladı. Özellikle hakem olayından sonra İslâm'da ilk siyâsî ayrılık ve bid'at mezhebleri kendilerini gösterdiler. İlk çıkan mezhebler siyası mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüşlerdi.

Müslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia-i ûlâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Hz. Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i Ûla'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.

Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diğer taraftan Hz. Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.

Hz. Ali'nin vefatından (40/660) sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkında ilk konuşan, Ma'bed el-Cüheni (80/699), sonra bunun görüşlerini yayan Gaylan ed Dımeşki (126/743) olmuştur. Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduğunu, kaderin bulunmadığı fikrini ortaya atınca, o zaman hayatta olan İbn Ömer ve İbn Abbas, bu fikirlere karşı çıkarak onu şiddetle kınamışlardı. Sonra Ca'd b. Dirhem (v. 118/726 cebir fikrini ortaya atmış, talebesi Cehm b. Safvan (v. 128/745) Ermenilere karşı bir ayaklanmaya katıldığı için öldürülünceye kadar bu fikrin yanında Allah'ın sıfatları hakkında görüşlerini yaymıştı.

Hz. Ali'nin şehid edilmesinden (40/660) sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olan beş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Mürcie'dir. 5



Mezhebler Ne Zaman Ortaya Çıkmıştır?

Mezhep kavramı ve olgusu, hemen hemen bütün düşüncelerin sistemleştiği Abbasi döneminde ortaya çıkmıştır.

Peygamberimiz hayatta iken, müslümanlar İslam’ın hükümlerini anlamada karşılaştıkları zorlukları Peygamberimize soruyor, Peygamberimiz bu konularda gerekli açıklamaları yapıyor, yanlış anlamaları düzeltiyor, bizzat kendisi uygulamasını yaparak doğrusunu gösteriyordu. Ayrıca müslümanlar arasında çıkan her türlü ticari, ekonomik, ilmi, kavmi, nefsi anlaşmazlıkları da çözümlüyordu.

Peygamberimizin vefatından sonra bu imkan ortadan kalktı. Artık müslümanlar problemlerini çözebilmek, İslam’ı anlamada ve yaşamada karşılaştıkları güçlükleri giderebilmek için güvendikleri bir alime gidiyor ve bu alimler bazı hususlarda farklı cevaplar veriyordu. Farklı cevaplar farklı anlayışların oluşmasına neden oluyordu. Bu anlayışlar zamanla sistemleşerek mezheb adını almıştır.

Mezheblerin oluşumunda İslam’ın hükümlerini anlamaktan doğan farlılıkların yanında ağırlıklı neden siyasi nedenlerdir. Müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi ayrılıklar sonucu ortaya çıkan farklı yapılanmalar da zamanla kendi inanç ve fikri sistemlerini kurarak mezheb adını almıştır. 6

İslamda Mezheplerin Hükmü:

Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlıdır. Akaidde ihtilaf, bid'at ve sapıklığa götürür. Sapıklık da büyüdüğü zaman küfre kadar iletir. Akaidde ihtilaf, İslam ümmetinin birliğini bozar, dinde tefrika doğurur. Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde) ihtilafı haram saymlş1ar ve buna asla cevaz vermemiş1erdir. Çünkü ümmetin birlik ve dayanışmasını aynı iman esasları etrafında ittifak etmek sağlar. Kamil imanın mü'minleri birbirleriyle birleştirdiği kadar başka hiç bir şey birleştiremez:



"Ve (Allah) onların gönüllerini (iman ve Allah sevgisiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi harcamaz olsaydın yine onların (müslümanların) gönüllerini bu derece kaynaştıramazdın Çünkü Allah onların aralarını (iman ile) birleştirip kaynaştırdı. Çünkü O mutlak galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Enfal, 8/63).

İslam birliğini parçalayıcı nitelikteki akide ayrılıklarının haram olduğuna delalet eden ayetler çoktur:



"Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılınız. Ayrılıp parçalanmayınız." "Siz kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf ederek dağılıp parçalananlar gibi olmayın" (Alu İmran, 3/103,105).

Hz. Peygamber'in Allah tarafından' getirmiş olduğu kesin delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf konusu yapılamaz. Dinden olduğu kesin delillerle bilinen esaslardan (zarurâtı diniyyeden) birini veya birkaçını inkâr eden bir mezhebin İslâm ile alakası kesilir.

Fıkıhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid'at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ı dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasında büyük fark vardır. İslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram, bid'at ve dalalet sayılırken fıkhi meselelerde içtihadların farklılığı rahmet sayılmıştır. Böylece zaman ve mekânlara göre Muhammed ümmetine geniş imkânlar sağlanmış olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz İbn Cebel'i (v.19/640) Yemen'e vali olarak gönderirken ona sordu.

"Ne ile hükmedeceksin?" O da

"Allah'ın kitabıyla"



"Onda bulamazsan." Muaz:

"Rasulullah'ın sünnetiyle hükmederim" dedi.



"Bunların herikisinde de bulamazsan ne yaparsın." diye sorunca, Muaz:

"O zaman re'yimle içtihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak



"Rasulünün elçisini, rasulünün razı olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun." Dedi.7

Böylece Rasulullah Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunmayan meseleler hakkında ictihad etmesine izin verdi. Fakih sahabiler de Muaz b. Cebel'in yolunu takip ettiler.

Yalnız "mevrid-i nas'da içtihada mesağ yoktur" yani Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunan bir mesele içtihad konusu olamaz. Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler mütevatir, meşhur, ahad, muttasıl, munkatı, mürsel gibi kısımlara ayrılır. Mütevatir (bunun sayısı çok azdır) ve meşhur hadisi her müctehid delil olarak alır. Hanefiler hadis hususunda titiz davrandıkları için çoğu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Şâfiî, ahad haberi kıyasa tercih ederdi.

Tabiin ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz'da hadis bilenler çok olduğu için Hicaz fukahasına "Ehlül-Hadis" denmiştir. Irak'ta daha çok rey, kıyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiği için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiştir.

Hicri I. asrın sonlarından itibaren mezheblerin kurucuları, akaid ve fıkıhtaki görüşlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açıklarlardı. Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve içtihadlarını duyan insanlar, bunların görüş ve açıklamalarına uyarlardı. Böylece bu zatların görüş ve içtihadları halkın anlayışlarında bir mezheb olarak yerleşir kalır. Mezheb sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, biz bir mezheb kuruyoruz, bize uyunuz, diye halkı görüşlerine uymaya çağırmazlardı. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezheb kurmaya yeltenmemişlerdi.

Fıkhi ihtilafın cevazıyla beraber mezhebi içtihadın Kur'ân'ın ruhuna uygun olması gereklidir. Yani içtihat tevhid, mahlukata şefkat, başkalarının can, namus ve mal haklarına hürmet, iffet, adalet, eşitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardımlaşma esaslarına aykırı olmamalıdır. Peygamberimiz, müctehidin içtihadında isabet ederse, iki sevab, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı içtihadında hata ederse, bir sevab alacağını söylemiştir.8



Mezheb Konusu İtikadla İlgili Bir Konu mudur?

Mezheb konusu i’tikadla ilgili bir konu mudur? Bu sorunun cevabı elbetteki hayırdır. Mezheb kavramı inançla ilgili olmayıp bu konu müslümanlar arasında zamanla inanç meselesi gibi görülmeye başlanmıştır. Mezheb konusunda bazı aşırılıklara gidilerek müslümanlar birbirlerini küfürle itham etmişlerdir. Mezheb konusunun ele alınmasının bir nedeni de İslam dininin en önemli müesseselerinden biri olan ictihad’a karşı çıkılarak, dinin donuklaştırılması, İslam’ın geçmişe hapsedilmesi ve sonuçta mezheblerin din haline getirilmesidir. Bu anlayışın doğurduğu olumsuz sonuçlar neticesinde cahil insanlar geçmişte ictihad yapan İslam alimlerini överken, günümüzde ictihad yapan İslam alimlerini dini değiştirmekle itham etmekte ve kolayca kafir damgası vurabilmektedir. Oysa mezhebler dinin kendisi olmayıp, dini anlamada ve yorumlamada bir yol, bir yöntemdir. İşte bu konudaki yanlış anlayışları düzeltmek ve dini canlı tutmak için mezheb konusu ele alınmaktadır. 9



Bid'at Mezheplerinin Özellikleri

Bid'at; bazı kimselerin dinde olmayan bir şeyi sonradan ortaya atıp bunu şer'î imiş gibi göstermeleri ve bununla Allah'a ibadeti kasdetmeleridir. Bid'atlar, küfre götüren ve küfre iletmeyen olarak iki kısımdır. Mesela; Bahaîlerin Hz. Muhammed'in son peygamber olmayıp ondan sonra rasullerin geleceğini iddia etmeleri. Nusayrîlerin Hz. Ali'ye ulûhiyyet isnad etmeleri küfürdür. Mu'tezile'nin Kelâmullah'ın mahlûk olduğu görüşünde olmaları ise, küfre götürmeyen bir bid'attir.

Acaba akaidde hangi ihtilaf sünnet dairesinde, yani Rasulullah ile ashabının takib ettiği yola uygun, hangisi Rasulullah'ın akide sünnetinin dışındadır. Küfre giren bir mezhebi tesbit etmek kolaydır. Fakat akaid sahasında ortaya atılan bütün bid'atları tesbit etmek, imkânsız değilse de çok zordur. Bid'at mezheblerinin bütün alâmetlerini tam olarak vermek zor ise de bunların açık ve genel özellikleri şöyle sıralanabilir.

1- Müslümanların büyük kalabalığından, ehl-i İslâmın büyük çoğunluğundan ayrılmak. Sahabiler ve büyük müçtehid imamların yolundan gidenler, müslümanların büyük kalabalığını teşkil ederler. Bunlara da sünnîler denilir.

2- Kendi heva ve heveslerine tabi olmak. Delilsiz takib edilen yollar eğridir ve bid'at yoludur.

3- Mütevatir hadisten başkasını kabul etmemek küfre götürmezse de sahih hadisleri kabul etmemek eğrilik ve sapıklığa götürür.

4- Kitab ve Sünnet'te bulunmayan bir kavli veya bir fiili şer'î ve dini olarak ortaya attıklarında, halkı bunu kabul etmeye zorlamak, halkı buna uyması için baskı yapmak.

5- Kur'an'ın muhkemini bırakıp müteşabihlerine tabi 6lmak ve muhkem âyetleri de delilsiz keyfi olarak te'vil etmek.

6- Hüküm çıkarırken Kur'anın bütünlüğüne riayet etmemek. Halbuki Kur'an'ın birbirleriyle çelişen hiç bir âyeti yoktur.

"Eğer o (Kur'an) Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan pek çok şeyler bulurlardı" (en-Nisa, 4/82).

7- Zarurat-ı diniyyeden birini veya bir kaçını inkâr etmek, iman esaslarının zıddı olan bir takım inançlar taşımaları sebebiyle bazı mezhebler küfre düşmüşlerdir. 10

Mezheblerin Genel Tasnifi:

İslâm tarihinde zuhur etmiş mezhebler başlıca üç kısımdır11:



A) Siyasi Mezhebler:

Hilafet (devlet başkanı seçimi) meselesi hususunda, halifenin seçimle veya tayinle belirlenmesi gibi ihtilafların sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela; Haricilik, Ehl-i sünnet, Şiilik. 12

Bunlar önceleri siyasi bir maksatla ortaya çıkmış, sonraları itikadî bir kisveye bürünmüşlerdir. İlk önce zuhur eden siyâsî mezhebler üçtür. 13

1) Nasıba:

Hz. Osman ve Muaviye taraftarları. 14



2) Şia:

Hz. Ali taraftarları. 15



3) Havaric:

Hz. Ali ve Muaviye'ye karşı çıkanlardır. 16



B) İtikadi Mezhebler (Akaid Mezhebleri):

İnanç esaslarının açıklanması hususunda, Kur’an’daki muhkem (hüküm ifade eden anlamı açık ayetler) ve müteşabih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerin izah edilmesi, kulların fiilleri, Allah’ın sıfatları ve fiillleri v.s. gibi hususlardaki farklı anlayışların sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela; Maturidi, Eş’ari, Mutezile, Cebriyye gibi.17

İkiye ayrılır18:

1- Ehl-i Sünnet Mezhebleri:

Bunlar da ikiye ayrılır19:



a) Eh1-i Sünnet-i Hassa:

Selefiyye. Selefiyye'nin mütekaddimini ve müteahhirini vardır. 20



b) Eh1-i Sünnet-i Amme:

Matüridiyye, Eş'ariyye. Bunlara Halefiyye de denir. 21



2- Ehl-i Bid'at:

Ehl-i Bid'at mezhebleri de ikiye ayrılır22:



a) Küfre Düşmeyenler:

İki kolu dışında Hariciye, Kaderiyye, Mutezile, Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariç), Zeydiyye, İmamiyye (İsna Aşeriyye), Kerramiyye, Naccariye, Haşeviyye. 23



b) Küfre Düşenler:

Haricilerden Acâride'nin Meymuniyye kolu, Yezidiyye, Batıniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrın sonlarına doğru Hassan Sabbah tarafından kurulmuştur), Nusayriyye, Dürziyye (Dürzilik), Babilik ve Behailik (Behaiyye). 24



C) Fıkhî Mezhepler:

İbadetler, İnsan-Allah, insan-insan, insan-toplum, insan-tabiat, İnsan-devlet ilişkileri, ceza, miras, evlenme, boşanma gibi gerek ferdi gerekse toplumsal hayatla ilgili hükümlerin açıklanmasından doğan farklılıklar sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela; Hanefi, Maliki, Şafi, Hanbeli, Caferi mezhebleri gibi. 25

Fıkıh mezheblerinin hepsi de Kur'an ve Sünneti esas alırlar. Bunlar da ikiye ayrılır26:

1- Tabileri Bulunanlar:

Hanefiyye, Şafüyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyyedir. Bu sonuncusunun müntesibi pek az kalmıştır. Hindistan taraflarında Zahiri mezhebine bağlanan pek az kimse vardır. 27



2- Tabileri Kalmamış Olanlar:

Bugün tabi ve müntesibleri kalmamış ve fıkıh tarihine geçmiş olan mezheblerin imamları şunlardır: Abdullah b. Şübrüme (v.h. 144), Abdurrahman el-Evzai (v. 157), Süfyan es-Sevri (v. 161), Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v. 148), İshak bin Rahuye (Raheveyh, v. 238), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v. 310), Leys b. Sa'd (v.175), Müzeni (v. 264), Ebu Sevr İbrahim b. Halid Muhammed b. İshak b. Huzeyme (v. 311). 28

Bu sınıflandırma yapılırken mezheblerin öne çıkan düşünceleri esas alınımştır. Yoksa siyasi, i’tikadi, fıkhi içeriği olan mezhebler olduğu gibi hem siyasi hem i’tikadi, hem i’tikadi hem fıkhi yönü olan mezhebler de vardır. Mesela; Hanefi mezhebi hem i’tikadi hem fıkhi mezhebdir; fakat fıkhi yönü daha ön plana çıkmıştır. Aynı şekilde şii mezhebi siyasi çıkışlı olmasına karşın fıkhi yönü de olan bir mezhebdir. 29

Akaid Mezheblerin Muhtelif Açılardan Taksimi:




A) Allah'ın Sıfatları Konusunda Mezhepler:

Allah'ın sıfatlarını, zat-ı Bari ile kaim, hakiki ve vücudi olarak kabul edenlere Sıfatiyye denilir. Ehl-i Sünnet mezheblerinin hepsi, Hişâmiyye ve Kerramiye gibi. Yalnız Hişamiyye ve Kerramiyye Mücessime (Allah'a cismiyet isnad edenler) ve Müşebbihe'den (Allah'ı başkalarına benzetenlerden) idi.

Allah'ın zatından başka sıfatları yoktur, O'nun sıfatları zatının aynıdır, zatının tealluk ettiği şeylere göre bir durumudur diyenler; Cehmiyye ve Mu'tezile'dir. Bunlar, Allah bilir, âlimdir ama onun zâtına zaid hakiki bir ilim sıfatı yoktur, zatının bilme hali (alimiyyet = biliciliği) vardır, derler. Allah'ın sıfatlarını zatının aynı kabul edenlere, sıfatları nefy ettikleri için "muattıla" denilir. 30

B) İmanın Hakikatı Konusunda Mezhebler:

İman edilecek konular mü'menün bih veya imanın müteallakı denilir. Mü'menün bih, Hz. Peygamber'in Allah tarafından getirip tebliğ etmiş olduğu kesinlikle bilinen esas ve hükümlerdir. Bunlara zarurat-ı diniyye de denilir. Namaz kılmak, zinadan kaçınmak gibi zarurat-ı diniyyenin neler olduğunda -bunlar hem subutu, hem de manaya delaleti kat'i nasslar ile sabit olduğu için, küfre düşen mezhebler hariç- bütün İslâm mezhebleri ittifak etmiştir. Mü'menun bihe inanmak keyfiyetine imanın hakikatı denilir. İmanın hakikatı konusunda başlıca 5 mezheb vardır31:



1- Cumhur-ı Muhakkikin:

Bunlar Matüridiyye'nin çoğunluğu ve Eş'ariyye'nin bir kısmıdır. Bunlara göre; irnan kalb ile tasdiktir. Mü'menün bihi kalbiyle kabul edip doğrulamaktır. Bir kimseye diliyle ikrar, müslüman olduğunun bilinip ona İslâm muamelesinin uygulanması için lazımdır. 32



2- Kavl-i Meşhurcular:

Bunlar Şemsül-Eimmeti's-Serahsi, Muhammed Pezdevi gibi bir takım Hanefiyye fukahasına uyanlardır. Bunlara göre iman, kalb ile tasdik ve dil ile ikrardır. Bunlar, "öldürülmek veya evinin yakılması korkusu gibi bir mazereti olmadan diliyle de ikrar etmeyen, mü'min olmaz" diyenlerdir. 33



3- Hariciler, Mu'tezile, Zeydiyye:

Bunlara göre, iman kalb ile tasdik, dil ile ikrar, farzları ile ifa etmek ve haramlardan kaçınmaktır. Büyük günahına tevbe etmeden ölen kimsenin ebediyyen cehennemde kalacağına inandıkları için bu mezheblere bağlı bulunan kimselere Va'idiyye de denilmiştir. 34



4- Kerramiyye:

İman sadece dil ile ikrardır, diyenlerdir. Bu mezheb zamanla ortadan kalkmıştır. 35



5- Mürcie:

"İman Allah'ı bilmektir. Kâfire yaptığı iyilik fayda vermediği gibi mü'mine de günah zarar vermez. Günahkâr mü'min cehenneme girmez, hasenâtı kabul edilir, seyyiâtı affedilir" diyenlerdir. Böyle diyenlere, mezhebler tarihinde "Mürcie-i ehl-i dalal" da denilir. Bu mezheb de zamanla yok olmuştur. 36



C- Kader Konusunda Mezhepler:

Kulun ihtiyarı ve kader konusunda çıkmış olan başlıca üç mezheb vardır. 37



1- Cebriyye:

Kulun ihtiyar ve iradesinin olmadığını iddia edenlerdir. 38



2- Kaderiyye ve Mu'tezile:

Kulun mutlak hür olduğunu ve işini kendisi dinleyip yarattığını iddia edenlerdir. 39



3- Ehl-i Sünnet Mezhebleri:

Kulun hür olduğunu kabul etmekle beraber kadere de saygılı olan kimselerin mezhebidir.40



Siyasî ve İ’tikadî Mezheblerin Ortaya Çıkış Nedenleri




* Kur’an-ı Kerim’deki muhkem ve müteşabih ayetlerin yorumlanmasında farklı anlayışların olması.

* Gayba ait hususların akıl ile izah edilmeye çalışılması sonucu olarak ortaya çıkan farklı yorumlar.

* Hilafet meselesi: Bu konudaki ihtilaflar temel olarak ikiye ayrılır:

a) Halifenin seçimle ve istişare (danışma) yötemiyle seçilmesini savunan görüş. Örneğin; Ehl-i sünnet, Mutezile, Hariciye bu görüştedir.

b) Halifenin tayin usulü ile belirlenmesini savunan görüş. Şia bu görüştedir.

* Fetihlerin ilerlemesi sonucunda müslümanların toprakları genişlemiş, çeşitli din, dil, ırk, kütür ve medeniyete mensup insanlar İslam’a girmiştir. Bunların bir kısmı gerçekten inanmış, bir kısmı ise inanır gibi görünmüştür. Bu insanlar islama girdiklerinde eski inanç ve adetlerini de beraberlerinde getirmişler, İslam’a uygun olanlarını aynen alıp, İslam inancına uymayanları da İslam görüntüsü vererek yeni dine taşımışlardır. Bu ise farklı anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

* Siyasi içerikli iç savaşlar: Hilafet meselesi ile ilgili çıkan iç savaşlar; Cemel, Sıffin, Kerbela gibi olayların yaşanmasına ve bunun sonucu olarak farklı grupların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 41

Fıkhi Mezheblerin Ortaya Çıkış Nedenleri




* Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden ve sünnetten (hadislerden) hüküm çıkarılması hususunda ortaya çıkan farklı yorumlar.

* Müctehidlerin ülkerindeki ve zamanlarındaki toplum hayatıyla ilgili sorunlara farklı yaklaşmaları.

* Her müctehidin ictihad ederken takip ettiği metodun farklı olması.

* Bir müctehid alime sağlam kaynaklardan ulaşmış bir sünnetin diğer müctehide ulaşmaması veye eksik ulaşması.

* Müctehid alimlerin de bütün insanlar gibi anlayış, zeka, kabiliyet yeteneklerinin, sosyal yönlerinin farklı olması. 42

İnsanların Farklı Düşünmelerinin Nedenleri




* İhtilaf edilen hususların, aslında çok açık olmayıp kapalı oluşu; Mesela insanların kesin olmayan meselelerde yorum yapmaları. Kabir alemi, ölüm, vahy, kainatın oluşumu gibi.

* Arzu, heva ve heveslerin, karakterlerin farklı olması; her insanın karakteri, istekleri diğerlerinden farklıdır. Hatta tek yumurta ikizlerinin bile. Genelde her insan olayları kendi istek ve arzusuna göre yorumlar. Filozoflardan biri bu hususu şöyle ifade etmiştir: “bize eşyayı güzel gösteren basiret değil, arzu ve isteklerimizdir.” Yarısına kadar su dolu olan bir bardağı, dolu göstermek isteyen “bu bardak yarıya kadar dolu” derken; boş görmek isteyen ise “bu bardağın yarısı boş” der.

* Mesleklerin ve bıranşların farklı olması; İnsanların hayat içinde çeşitli meslek kollarına ayrılmaları ve çeşitli branşlarda uzmanlaşmaları, her meslek sahibinin kendi branşına uygun düşünmesini, olaylara kendi branşından edindiği bilgi ve tecrübeler ışığında yorum getirmesini sağlar.

* Eskilerin taklid edilmesi; Geçmişin değer ve düşüncelerini değerlendirmek yerine kafa yormadan, düşünmeden olduğu gibi kabul etmek. İnsanın başkalarını taklid etme temayülü vardır. Bu temayül farkında olmadan insana yön verir. Bu ise bazan insanları kısır çekişmelere sürükler, ayrılıklar doğar.

* Algılama, anlayış, zeka gibi yeteneklerin farklı olması; Anlayış ve yetenekler farklı olunca düşünce tarzı, düşüncesini ifade etme biçimi de doğal olarak farklı olacaktır. “Davranışların yanlışlığı, anlayışların yanlışlığından doğar” sözü bu durumu ifade etmek için söylenmiş bir sözdür.

* Liderlik sevdası ve başkalarına hükmetme arzusu; Bu konu çoğunlukla siyasi meselelerde ortaya çıkar. Hükmetme arzusunda olan kişi kendi arzu ve düşüncelerine saplanıp kalır. Ona göre her konuda doğru düşünen sadece kendisidir, diğerleri ise yanlış düşünmekte ve davranmaktadır. Diğer insanların da bu şekilde düşünmesi anlaşmazlıklara, çekişmelere, ayrılıklara, kavgaya ve bölünmeye neden olmaktadır. 43

Müslümanların İhtilaf Etmelerinin Nedenleri


Müslümanlar, siyasi, i’tikadi, fıkhi konularda ihtilaf edip fırkalara (mezheblere) ayrılmıştır. Bu ihtilafları belirtmeden önce şu hususlara dikkat etmek gerekmektedir :

Müslümanlar İslam’ın temel pirensiplerinde ihtilaf etmemişlerdir. Mesela; Allah’ın varlığı, birliği ve kudreti, peygamberlerin Allah’ın elçileri olduğu, Kur’an-ı Kerim’in Allah kelamı olduğu, ahiret inancı, meleklere iman gibi hususlarda ihtilaf sözkonusu olmamşıtır.

İ’tikadi ve siyasi meselelerde ihtilafın müslümanlar için kötü olmasına karşılık; fıkhi meselelerdeki ihtilaflar kötü değildir. Aksine fıkhi konularda ihtilaf edilmesi, yani alimlerin ictihad etmeleri dinin daima dinamik olmasını ve kıyamete kadar devam etmesimi sağlayan önemli bir etkendir. Bu farklılık ayrılık değil; İslam dininin zenginliğini, kolaylık dini olduğunu gösterir.

Kısacası; mülümanların ihtilaflarını; İslam ümmetini bölüp parçalamayan ve birliğini zedelemeyen fıkhi meselelerdeki ihtilaflar ve İslam ümmetini bölen, birlik ve beraberliğini zedeleyen siyasi ve i’tikadi ihtilaflar olmak üzere iki kısımda incelemek mümkündür. 44


Mezhepleşmeyle Sonuçlanan İhtilafların Sebepleri




1) Arap ırkçılığı; Mesela; Arapların başka ırklara üstün olduğu inancı, devlet başkanının Arapların kureyş kabilesinden veya en azından Araplardan olması gerektiği inancı gibi İslam dinine ters düşen anlayışlar. Haklı olarak Arap olmayan müslümanlar bu anlayışı reddetmişlerdir. Peygamberimizin bu konudaki hadisi çok ibret vericidir. “Allah’ın dinine göre hükmettiği sürece başınıza zenci köle bile geçse ona itaat ediniz.” Görülüyor ki, müslümanların başkanlarına itaat etmesi ırkına göre değil; Allah’ın dinine göre hükmetmesine bağlıdır.

2) Hilafet anlaşmazlığı; Ümmetin büyük çoğunluğu devlet başkanının seçim ve istişare yoluyla seçilmesini savunurken, bir kısmı tayin usulünü benimsemiştir. Ayrıca ümmetin çoğunluğu halifenin müslümanların başkanı olduğunu savunurken, bir kısmı halifenin Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olduğunu savunmuştur.

3) Müslümanların eski din ve medeniyetlerle temas kurmaları, yeni müslüman olanların eski inanç ve geleneklerini yeni dine sokmaları sonucu ortaya çıkan farklı inanç ve ibadet biçimlerinin ortaya çıkardığı problemler.

4) Eski yunan filozoflarının eserlerinin Arapçaya çevrilmesi ile müslümanların inanç, düşünce ve yaşayışlarında ortaya çıkan farklılıklar. Bir kısım müslümanlar yeni öğrendikleri bilimlerin kendine has metodlarını kullanarak Kur’an’a yaklaşmış, farklı yorumların ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.

5) İslam alimlerinin gaybla alakalı konularda akıl yürütmesi de farklı yorumların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

6) Kur’an-ı Kerim’den ve peygamberimizin sünnetinden hüküm çıkarmada takip edilen metodların farklı olması da değişik yorumların oluşmasına neden olmuştur. 45

Mezhepleşmeyle Sonuçlanan İhtilafların Sahası



a) Tatbikat sahasında ortaya çıkan ihtilaflar: Hilafet meselesinde ortaya çıkmış ve siyasi mezheblerin doğuşuna zemin hazırlamıştır.

b) İlim ve teori sahasındaki ihtilaflar: Bu ihtilaflar da i’tikadi ve fıkhi mezheblerin doğuşuna zemin hazırlamıştır.46


Mezheb Konusunda Önemli Uyarılar


Herşeyden önce bir meselenin inanç meselesi olabilmesi için Kur’an-ı Kerim’in açık ve kesin anlam ifade eden ayetlerinin bu meseleye iman etme veya reddetmenin şart olduğu hakkında tam bir bilgiye sahib olunması ve müslüman alimlerin de bu meseleyi kabul veya red hususunda İslam’ın başlangıcından günümüze kadar ittifak etmiş olması gerekir.

Mezhebler vahiy aracılığıyla indirilmemiş olup, insan aklının ürünüdür.

Kabirde insanlara mezhebin ne ? diye bir soru sorulmayacaktır.

“Peygamberimiz de bizim mezhebtendir” şeklindeki anlayış peygamberimize büyük bir iftiradır.

Mezheblerin tüm görüşlerinin hakk olduğu veya batıl olduğu şeklindeki anlayış hatalıdır, bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Dört mezhebin hakk olduğu diğerlerinin batıl olduğu hususunda mezheb imamlarının ittifakı olmamıştır. Zaten kendileri de böyle bir iddiada bulunmamıştır. Bu iddiayı ortaya atanlar sözde bu mezheblerin takipçileri olduklarını söyleyenlerdir. Tam tersine mezheb imamları kendi ictihadlarının tamamının doğru olduğunu söylememiş, hata edebileceklerini ifade etmişlerdir. “ Benim ictihadım bana göre doğru, diğer alimlere göre yanlış olma ihtimali olan bir doğrudur. Diğer alimlerin ictihadı da bana göre yanlış fakat doğru olma ihtimali olan bir ictihaddır.” sözünü tüm mezheb imamları söylemiştir.

Ayrıca mezheb imamları kendi adlarıyla anılan mezhepleri kendileri kurmamış, kendi zamanı ve toplumundaki insanların sorunlarının çözümü için fetvalar vermiş, kendinden sonra gelen talebe ve takipçileri imamların görüşlerini zamanla sistemleştirmiştir.

Özellikle son yüzyılda insanlar din konusunda olduğu gibi mezheb konusunda da atalarından devraldıkları şekilleri kabul etmişler, konunun özü, aslı ve inceliğini kavrayamamışlardır. Oysa geçmişte mezheblere tabi olma; onların ictihadlarının isabetli olduğu kabul edildiği içindi. Günümüzde o fedakar, faziletli alimlere nispet edilerek ne cinayetler işlenmektedir. Müslümanların bir kısmı, diğer konularda olduğu gibi mezheb konusunda da haddi aşmışlardır. Bu tip insanların mezheblere bakışlarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:



* “Ben falan hakk mezhebtenim” dediği halde, düşünceleri ve yaptıkları kendi istek ve arzuları doğrultusunda olanlar. Yani Allah’a din öğretmeye kalkanlar.

* Mezheblerin farklı olmasını İslam için ayrılık sayan, Fatiha’yı doğru dürüst okuyamadığı halde bir iki kavramı öğrenmekle kendisini büyük alim zanneden cahiller.

* Kendi anne ve babasından miras olarak aldığı mezhebleri dinmiş gibi kabul edip, onun koruyuculuğuna kalkan, fakat bilgisizliği yüzünden mezhebin özünü, aslını ve inceliğini kavramaktan aciz, kuru kuruya mezheb savunuculuğu yapanlar.

Bunun dışında mezheb konusunda aşırılığa kaçmayan, orta yolu takip edenler de vardır. Bunların mezhebe bakışlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: Mezhebleri dinde zaruri ve rahmet sayar, mezhebler Kur’an ve sünnetle olan bağı kurmada önemli bir birikim kabul edilir. İctihadın her çağda ve toplumda yapılmasının gerekli olduğuna inanır. Alimlerden istifade ederek Kur’an ve sünnete ulaşmaya çalışır, farklı ictihadlara dinin zenginliği, dinamikliği ve rahmet gözüyle bakar, aynı zamanda dini bunların dışına çıkmamak olarak anlamaz, halkın mezhebinin “Müftünün mezhebi” olduğunu kabul eder, herhangi bir görüşü körü körüne değil, araştırarak, eleştirerek kabul veya reddeder, yani kabul ettiğini de reddettiğini de bilerek kabul veya reddeder. Belli ilmi seviyeye sahiptir.

Unutmamak gerekir ki, her çağda ve toplumda İslam’ı anlamada mezhepler olacaktır. Bu mezheplerin tutarlı görüşleri olabileceği gibi tutarsız görüşleri de olabilir. Çünkü ictihad yapanların kendisi de bir insandır. İnsanın hata yapma potansiyeline sahip olduğunu kabul ettiğimize göre, hata yapabilen bir varlıktan her konuda mükemmel olması, isabetli görüşler açıklaması, her konuda doğru ictihad etmesini beklemek insanın kendisine haksızlık yapması demektir. İslam toplumunun zamanla ortaya çıkan ve çıkması muhtemel ihtiyaçlarını, problemlerini, i’tikadi endişelerini Kur’an ve sünnetin ışığında çözümleyecek alimler olmalıdır. Bu alimleri yetiştirmek ve yetişmelerine vesile olmak müslümanların üzerine farz-ı kifaye olan bir görevdir. Müslümanlar bunu gerçekleştiremezse tümü Allah katında sorumlu olur. Çünkü bu boşluğu günümüzde olduğu gibi müslümanlığından emin olunamayan, samimiyetinden şüphe edilen, Bel’am tipli insanlar alır. Bu insanlar müslümanlara birtakım batıl inanç ve düşünceleri İslam’a uygundur diye yutturmaya çalışır. İnsanları Allah’ın değil de efendilerinin istediği şekilde yönlendirir. Ortaya çıkan inanç şekli de İslam’dan başka herşeye benzer.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte İslam alimleri ictihad edecektir. İctihad kapısı kapanmıştır diye birşey sözkonusu değildir. Bu şekilde söyleyenler de ictihad yapmış oluyorlar, fakat ümmeti bin senedir taklid ve donukluğa mahküm eden hatalı bir ictihad etmişlerdir. 47




İctihad:

Sözlük olarak; gayret göstermek, tüm gücünü kullanmak anlamlarına gelir.

Terim olarak ictihad; İslam alimlerinin Kur’an ve sünnetteki hükümlerden yola çıkarak zamanının ve toplumunun sorunlarına çözüm getirmek için vermiş oldukları fetvalara denir.

İctihad kurumu islam toplumu var olduğu müddetçe var olacaktır. İctihad İslam dininin kıyamete kadar canlı ve dinamik olmasını sağlayacak önemli bir müessesedir. Cahillerin kapısını kapatamayacağı kadar önemlidir. Mezhebler konusunda sağlıklı düşünebilmek, isabetli sözler söyleyebilmek için müslümanların, peygamberimizin ve ondan sonraki siyasi ve sosyal tarihi çok iyi bilip, sağlıklı bir şekilde yorumlayabilmesi gerekir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse; mezhebler islam dininin kendisi hatta bir parçası değildir. İslam dini mezhebleri içine alır, fakat mezhebin kendisi tek başına dinin yerine geçemez. Mezhebler dinin hükümlerini anlamada bir yöntem, bir düşüncedir. Herhangi bir mezhebi veya bir mezhebin herhangi bir konudaki görüşünü kabul etmeyen dinden çıkmaz, dolayısıyla küfürle itham edilemez. Sadece mezhepsiz olur.

Mezheblilik yapılmalı, fakat mezhebçilik yapılmamalı ve körü körüne taklid edilmemeli; bilinmeli ve istifade edilmeli. Fakat mezhebi din haline getirmemelidir. Dini otoban yola benzetecek olursak, mezhebler otobanın şeritleridir. Her müslüman aklının kestiği, gücünün yettiği, kendisine uygun gördüğü şeritten gitmelidir. Rastgele şerit değiştirmemeli, yoldan sapmamalıdır. 48




Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin