Söz konusu oryantalistlerin doğulu taklitçileri de Mehdilik konusunda onların fikirlerine destek verip onların bâtıl bulgu ve verilerini savunmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Aradaki tek fark, oryantalistlerin aksine, söz konusu taklitçilerin kendilerine Müslüman bir araştırmacı görünümü vermeleri ve İslamî meseleleri “Müslüman bir aydın ve yazar” unvanıyla tahrif etmiş olmalarıdır! Mesela Ahmet Emin şu iddiada bulunur:
“Şia’yı Mehdilik fikrini çıkarmaya ve ona sarılmaya sevk eden şey, Ali’nin öldürülmesi, Muaviye’nin başa geçmesi, Hasan’ın ona biat etmesi, sonra Hüseyin’in şehit düşmesi, Emevilerin aleyhine yapılan hareketlerin yenilgiyle sonuçlanması ve onların iktidarı ellerinde bulundurmaları gibi vakıalar neticesinde oluşan Şia’nın durumu olmuştur.”
Yine onun öğrencisi olan Sa’d Muhammed Hasan da, Mehdilik inancını kimi zaman Yahudilik ve Hıristiyanlığa bağlamaya çalışmakta, kimi zaman da zulüm şartlarının doğurduğu zihnî bir hayal ürünü olarak değerlendirme yoluna gitmektedir.
Türkiyeli yazarlardan Ethem Ruhi Fığlalı da Margolouth’un görüşlerini aynen iktibas etmiş ve ondan etkilenerek şöyle demiştir:
“Hz. Hüseyin aleyhi’s-selâm ’ın Kerbelâ’da Hicri 61. (M. 680) yılında Emevilerce şehit edilmesi, Müslümanları hakikaten çok sarsmış ve bir “kurtarıcıya ihtiyaç, acil hale gelmişti.” [35]
Ve bir başka yerde de şöyle diyor: “Mutlak müstebit idarecilerin hükmü altında ezilen kitleler, kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcıyı, yani “Mehdi”yi daima beklemişlerdir. [36]
İşin ilginç ve üzücü tarafı sayın Fığlalı’nın bu görüşlerine Kur’an ve sünnette delil bulamadığından bir oryantalisti nass kabul etmesi ve bu satırlara belge olarak aktardığı dipnotta “W. Madelung”ın fikirlerini ölçü ve dayanak almış olmasıdır!
Görüldüğü gibi bu aydınların Mehdilik konusundaki tutumları Yahudi ve Hıristiyan oryantalistlerin tavırlarıyla temelde aynı olup fazla bir farklılık arzetmemekte ve ana fikri diğerlerinden almış bulunmaktalar. Halbuki Mehdilik hakikatinin inkarı, ve bunu Yahudilik veya Hıristiyanlıkla açıklama, ya da zalim ve zorba egemenlerin doğurduğu şartların sosyal bir tepkisi şeklinde değerlendirme hatasına İslam tarihinde rastlamak mümkün değildir; bilakis; İslam’ın temel inançlarından olan Mehdilik hakikatinin inkarı Yahudilik ve Hıristiyanlıktan iktibas edilmiş bir tahrif ve saptırmaca olup; Mehdiliği inkara kalkışan İslam camiasındaki yazarların tamamı, bu fikirleri ya Hıristiyan yada Yahudi yazarlardan almışlardır.
Bu alanda Said Eyyub da diyor ki: “Aldatıcılar aleminde bilginlik ve dürüstlük maskesi altında kültürümüzü tamamen çürütmek isteyen niceleri vardır. Batılı Goldziher ve Volter gibi bazıları Mehdilik fikrini reddettikleri için, burada da bir takım aydınlar onlara uymuşlardır. Bunun nedeni ise bunların hep Batıdan ne gelirse ona hayranlık duydukları içindir.” [37]
Birkaç noktaya dikkat edilecek olursa mesele daha kolay anlaşılır:
Her şeyden önce; verilen örnek ve belgelerin ortaya koyduğu bu tür iddiaları ilk başlatanların daima batılı Hıristiyan veya Yahudi yazarlar olduğunu açıkça bilinmesi ve Müslüman geçinen taklitçi yazarlarında daima onları izlemiş ve düşüncelerini taklit etmiş olmaları gerçekten de çok üzücü ve acı bir olaydır; ne yazık ki gözden uzak tutmamak gerekir. İkinci önemli nokta ise, bu taklitçi yazarların gerçekte batı kültürüne hayran, batılı araştırmacı ve yazarların fikirlerinden kolayca etkilenen tipler olmasıdır.
Üçüncü nokta da, söz konusu batı hayranı bu taklitçilerin; Yahudi ve Hıristiyan oryantalistleri gerçekten ciddi birer araştırmacı ve bilim adamı zannetmesi ve onların yazılı eserlerini bilimsel ve ciddi eserler olarak telakki etmesidir. Bu nedenledir ki mezkur yazarlarla sözde aydınlar, çeşitli İslamî konularda, ve bu cümleden olmak üzere bilhassa Mehdilik konusunda fikir yürütürken hep bu konuyla ilgili belgelerini oryantalistlerin inceleme beyanatlarında arama yoluna gitmişler, her nasılsa bunun kendilerine entelektüel bir prestij kazandıracağını ve o zaman daha bir “aydın” (!) görüneceklerini düşünmüşlerdir!
Mesela “Ethem Ruhi Fığlalı” Mehdilik mevzusuna ayırdığı 22 sayfalık görüşlerinde tam 24 yerde Mc. Donald ve Goldzhceir gibi oryantalistlerin görüş ve beyanatlarına atıfta bulunmuş ve İslam’a ve İslamî meselelere nasıl baktıklarını gösterme yoluna gitmiştir!! [38] Mehdiliğe inananları bu inancın ispatı için Kur’an ve sünnete başvururken; Mehdiliği inkâr edenlerin, bunu ispatlamak için Yahudi ve Hıristiyan yazarlardan destek ve senet araması bile, aklı selim sahibi insanlar için yeterince açıklayıcı ve düşündürücüdür. Hal böyle iken, bu iki kutuptan hangisinin İslâmî ve hangisinin Yahudilikten kaynaklanmış olduğu apaçık ortadadır zaten.
Fığlalı’nın Hz. Mehdi ve Hz. İsa (a.s) Hakkındaki Görüşlerine Bir Eleştiri
Ethem Ruhi Fığlalı Türkiye’de Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’ı inkâra kalkışan yazarların başta gelenlerinden biridir; ve bilindiği üzere bugün Türkiye’de Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ’ı inkâra yeltenenlerin tamamına yakın bir kısmı görüşlerini ondan almış olup, iddialarını onun görüşlerine dayandırmaktadırlar. Bu nedenle söz konusu yazarın mezkur mevzu etrafındaki görüşlerinin ciddi bir değerlendirmesini yapmanın gerekli ve faydalı olacağı inancındayız.
“Ethem Ruhî Fığlalı’nın bu konudaki en önemli menfiliği, öne sürdüğü görüşlerini Kur’an ve sünnetten değil, Yahudi ve Hıristiyan oryantalistlerden alması ve olaya onların penceresinden bakmasıdır” demiştik. Bunun yanı sıra söz konusu yazarın görüşlerinde kimi zaman meseleyi saptırma, kimi zaman da hakkı batıl gibi gösterme gayretleri de var ki; bunlardan birkaçını aktarmamız yeterli olacaktır sanıyoruz:
1- Fığlalı’nın Mehdilikle Ric’at Konusunu Karıştırması
Ethem Ruhi Fığlalı Bey son hükmünü zaten önceden vermiş olduğu yüce İslam’ın vazgeçilmez hakikatlerinden olan Mehdilik gerçeğini inkar edip Müslüman halkın bu temel konu çevresindeki inançlarını tezyif yoluyla zihinleri bulandırmaya çalıştığı için; tıpkı oryantalistlerle doğulu taklitçilerinin yaptığının aynısını yapmakta ve Mehdilik inancının bir İslam inancı olmadığını iddia yoluna giderek bu inancın Yahudilik ve Hıristiyanlık inançlarından İslam’a geçmiş olduğunu söylemek istemektedir. Ancak, bunu doğrudan doğruya söylemeye cesaret edemediği ve bu yöntem de artık kalıplaşmış bir oryantalizm oyunu olarak yeterince tanındığı için Ethem Fığlalı Bey oyunu biraz daha zarif kurallarla oynamakta ve oryantalistlerin görüşlerini aktardıktan sonra bu görüşleri kesin ifadelerle reddetmeyerek “bu kanaatlarına katılmak pek mümkün görülmemektedir” şeklindeki ifadelerle meseleyi muğlak ve şüpheli bir sınırda bırakmayı tercih etmektedir. Yazar, ilginç bir yönteme daha başvurarak Mehdilik inancının Yahudilik veya Hıristiyanlıktan kaynaklandığına katılmadığını söylemekte, ama bunu söylerken hemen ardından oryantalistlerin aksi cihetteki görüşlerini de dipnot düşmekten kendini alamayarak dolaylı empoze yöntemine başvurmaktadır. Bununla da yetinmeyen Fığlalı, garazkâr yazarların sık sık düştüğü bir konuma daha tenezzül etmekte ve Mehdilikle ric’at inancını karıştırmaya çalışarak oryantalistlerden geriye kalmamaya gayret etmekte ve “İtikadi İslam Mezhepleri” adlı kitabında şöyle demektedir:
“Daha sonraki devirlerde oldukça yaygınlaşan bu Mehdi fikri biraz sonra da temas edileceği üzere dönüş, yani “ric’at” inanışı ile de karışık olmuş ve kurtarıcı olarak yeni bir şahıs beklemek yerine “ölen, fakat ölmediğine inanılan bir kimsenin yeniden gelişi” ve dönüşü şeklinde anlaşılmaya başlamıştır. [39]
Fığlalı’nın buradaki kelime oyunu her ne kadar ustaca planlanmışsa da az bir dikkatle kolayca farkına varılabilmekte ve saptırmak istediği mesele olanca çarpıklığıyla göze çarpmaktadır. Çünkü ric’at inancı Fığlalı’nın kelime oyunuyla tahrif etmeye çalıştığı gibi “Ölen, ama ölmediğine inanılan kimsenin yeniden gelişi” (s: 267) değil; “ölen ve öldüğüne de inanılan kimsenin yeniden gelişi ve dünyaya dönüşü”dür ki sayın Fığlalı şu ifadelerinde de aynı hataya düşmekten kurtulamamaktadır:
“Daha sonra, kurucusu olarak kabul edildiği Keysaniye fırkasınca ölümü inkar edilmiş ve ölmez olarak Radva Dağı’na yerleştirilmek suretiyle, orada döneceği zaman beklenir olmuştur. Böylece Muhammed b. el-Hanefiyye, daha sonraki İsna Aşeriyye Şiilerinin gizli İmamı gibi “el-Mehdiyy’ul Muntazar”, yani “Beklenen Mehdi” haline gelmiştir. Tabi bu durumda Mehdilik fikrine ric’at inanışının da sokulmuş olduğu ve bilhassa Şiilerce gizli İmamları için benimsendiği görülmektedir”
Görüldüğü gibi Fığlalı burada ric’ati” ölen ve ölmediğine inanılan birinin dönüşü” şeklinde saptırırken İmamiye Şiâsının Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm hakkındaki inancını saptırmakta, zuhur ve gaybet olayıyla ric’at meselesini kasıtlı bir şekilde birbirine karıştırarak bu konuları çok iyi bilmeyen Müslümanın zihninde şüphe ve inkar izleri bırakmayı planlamaktadır. Daha sonra da Mehdilik ve ric’at konusunu karıştırarak, ric’atin tamamen Yahudi ve Hıristiyan inancı olduğunu iddia etmektedir. Bununla varacağı sonuç ise esasen Mehdi inancını Yahudilikle Hıristiyanlığa bağlayarak, önceden plânlandığı şekilde zihinleri iğfal etmek olacaktır. Nitekim ric’at konusunda, belirttiğimiz gibi çarpıttıktan sonra Fığlalı Bey, ağzındaki baklayı nihayet çıkarmakta ve “Şüphe yok ki ric’at, daha önce de ifade edildiği gibi, tamamen bir Yahudi ve Hıristiyan akidesidir” deyivermektedir!
Dolayısıyla, Fığlalı beyin, nice zahmetlere katlanarak ne yapıp edip Mehdilik konusunu ric’ate ve ric’at konusunu da Yahudilik ve Hıristiyanlığa irca ettiğini görüyoruz. Fakat üzücü olan nokta, Fığlalı’nın, yıllarca tahsil ve araştırmalarında sonra Şia’nın en seçkin inançlarından biri olan Mehdilik konusundan habersiz oluşu ve Şia’daki Mehdilik inancının ric’at meselesiyle hiç bir ilgisinin olmadığını bilmeyişidir. [40]
Dostları ilə paylaş: |