Mhp samsun Milletvekili Usta, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı, "Dolar kullanımının azaltılmasına yönelik" kampanyanın son derece yerinde bir kampanya olduğunu söyledi



Yüklə 50,94 Kb.
tarix17.01.2019
ölçüsü50,94 Kb.
#98579

MHP Samsun Milletvekili Erhan Usta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Dolar kullanımının azaltılmasına yönelik" kampanyasının son derece yerinde kampanya olduğunu belirterek, "Ancak burada şöyle bir yanlışa düşülmemesi gerekir: Sayın Cumhurbaşkanı, 'yastık altındaki dövizlerinizi ya TL'ye ya da altına çevirin' diyor. Burada, TL'ye çevrilmesi tamam ama altına çevrilmesi yanlış olur." dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Türki̇ye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Afet ve Aci̇l Durum Yöneti̇mi̇ Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Atatürk Kültür, Di̇l ve Tari̇h Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi̇, Türk Di̇l Kurumu ve Türk Tari̇h Kurumunun 2017 yılı bütçeleri üzerinde MHP milletvekilleri konuştu.

MHP Samsun Milletvekili Usta, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı, "Dolar kullanımının azaltılmasına yönelik" kampanyanın son derece yerinde bir kampanya olduğunu söyledi.

Bunun moral açısından önemine değinen Usta, "Türkiye'nin dış finansman ihtiyacı çok yüksek. Bu kampanyanın teknik olarak ne kadar faydası olur, o ayrı bir şey. Ancak burada şöyle bir yanlışa düşülmemesi gerekir: Sayın Cumhurbaşkanı, 'yastık altındaki dövizlerinizi ya TL'ye ya da altına çevirin' diyor. Burada, TL'ye çevrilmesi tamam ama altına çevrilmesi yanlış olur. Önemli olan sistem dışındaki paranın, dövizin sisteme getirilmesidir. Altına çevirdiğimiz zaman, altın talebinin artırılması bizim altın ithalatımızın artacağı anlamına gelir, bu ayrı bir sıkıntı yaratır. Ben burada dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu.

Erhan Usta, dövizle olan sözleşmeler bulunduğunu ifade ederek, "Bu sözleşmelerin TL'ye çevrilmesi durumunda birtakım yeni harçlar doğuyor. Bu harçların azaltılmasına yönelik ivedilikle Meclis'te düzenleme, kanun çıkartıp, dövizden Türk lirasına geçişi sağlamamız uygun olur." ifadelerini kullandı.

MHP Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy da FETÖ, PKK, DEAŞ gibi terör örgütlerinin çıkış noktasının, insan hakları ihlaliyle başladığını belirterek, "Sonuçta, Meclis'in tepesinden bomba atan irade de Kandil'den talimat alarak bebekleri katleden caniler de eylemleriyle insan haklarını ihlal ederek, insanların yaşam hakkını ellerinden alma suçunu işlemiştir. Ama daha büyük olan şudur; bu terör örgütüne insan devşirenlerin bireyi ve hürriyetçiliği referans almadan, o bireyi kontrol altına alarak grup hareketlerinin içerisinde onun en insani hakkı olan özgürlüğünü kontrol altına almalarıdır." değerlendirmesini yaptı.

Ruhi Ersoy, 2016 OECD Eğitim Raporuna göre, Türkiye'nin 35 OECD ülkesi içerisinde; çocukların fırsat eşitliği bakımından 34. olduğunu, (1 milyon 297 bin çocuk okula gidemiyor), 6 yaş grubunda her 10 çocuktan 4'ünün okul öncesine gidemediğini, 40 bin 266 çocukta cinsel istismarla ilgili vakaların devam ettiğini, her ay Adli Tıp Kurumunda 650 çocuğa istismarla ilgili işlem yapıldığını bildirdi.

Bunun üzerine, "Toplumumuz nereye gidiyor?" sorusunu sormaktan kendisini alamadığını kaydeden Ersoy, "Milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar insanların, söylemler üzerinden siyasal dil geliştirmenin ötesinde, gerçeklerle yüzleşip hakikati arama noktasında ciddi önlemler almak durumundadır." dedi.

MHP'li Ersoy, FETÖ ve PKK mücadelesinin kararlı bir şekilde yapılması konusunda MHP'nin durduğu yerin net olduğunu vurgulayarak, "Meclisi bombalayan iradeyle bunlara talimat veren, başta Yurtta Sulh Konseyi olmak üzere, bunların siyasal uzantıları ve örgüt şemasının bir bütün halinde deşifre edilerek cezasının verilmesi gerekir." sözlerini sarfetti.

MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ise 2017 bütçesinin, iç ve dış borçlarda tehlike çanlarının çaldığı, borç faizi ödemelerinin arttığı, kamu istihdamında daralma, yatırımlarda azalmaların olduğu, eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan ticarileşme ve piyasalaştırma uygulamalarının yaşandığı, vergi adaletsizliğinin ve gelir dağılımının daha da bozulduğu bir ortamda bu sorunlara çözüm üretmekten uzak olduğunu savundu.

2017 bütçesinin, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm getirecek yaklaşım içermediğini öne süren Büyükataman, şunları belirtti:

"Kaynak ve harcama dengesini kuramayan, sağlıklı ve stratejik öncelikleri bulunmayan, bu nedenle üretken olmayan alanlara kaynak tahsis eden, sürdürülebilir, nitelikli büyümeyi teşvik etmeyen, istihdamı artırmayan, tasarruf oranını büyütemeyen bir bütçe niteliğindedir. Bu anlayışla mali disiplinin sağlanması ve kaynakların etkin kullanılması da mümkün görünmemektedir. Bölgemizde yaşanan olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmeler de dikkate alındığında gerçekçi olmayan orta vadeli program ve bütçe hedeflerinin 2017 yılında gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. MHP olarak yaptığımız eleştiriler, Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümüne, toplumsal huzur ve refahın artırılmasına yöneliktir."

İsmet Büyükataman, Türkiye'nin 15 Temmuz'da büyük bir badire atlattığını belirterek, "Allah böyle zamanları bir daha göstermesin. Türk devletini yöneten ve yönetmeye talip olanların uyanık olması, kolayca kandırılmaması, aldatılmaması gerekmektedir. Büyük devlet olmanın gereği budur. Büyük devlet, dış ilişkilerini, teknik yardım faaliyetlerini bir cemaatin, tarikatın ya da herhangi bir sivil toplum örgütünün uhdesine bırakamaz, bırakmamalıdır." sözlerini sarfetti.

MHP Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, MHP'nin; Türk-Kürt kardeşliğine, bin yıllık geçmişten feyz alarak inanan bir hareket olduğunu kaydederek, "(Türk-Kürt kardeştir ama PKK kalleştir) diyoruz, bunu da net bir şekilde söylüyoruz." dedi. 

Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:

"Büyük oyun devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı nihayet büyük oyunun devam ettiğini itiraf etti. Gerçekten, büyük oyun devam ediyor. Bu, Sykes-Picot, yüz yıl önce pişirip 1918'de fırına verdikleri, yani Sevr'e sundukları proje devam ediyor. Dolayısıyla, milletimizin ve coğrafyamızın küçük küçük lokmalara ayrılmasının adı olan bu proje bugün de maalesef gündemimizde. Dolayısıyla, sadece aktörler değişmiş, söylemler revize edilmiş. Bizim de bu oyunu bozmak için vicdanı, ilmi, irfanı hür ve aynı zamanda dilde, fikirde, birliği özümsemiş nesillere ihtiyacımız vardır. Bu nesillerin yetişmesinde de en önemli iksir dil ile tarih bilimidir?"

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, FETÖ ile irtibatlı 123 vakfın kapatıldığını, bunlara ait 2 bin 110 parsel taşınmazın Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal ettiğini bildirdi.

TBMM Genel Kurulu’nda, Türki̇ye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Afet ve Aci̇l Durum Yöneti̇mi̇ Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Atatürk Kültür, Di̇l ve Tari̇h Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi̇, Türk Di̇l Kurumu ve Türk Tari̇h Kurumunun 2017 yılı bütçeleri kabul edildi.

Başbakan Yardımcısı Kaynak, bağlı kuruluşların 2017 bütçesi hakkında söz aldı.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun bağımsız, idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu tüzel kişiliği hüviyetine sahip olduğunu belirten Kaynak, "İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumumuzun, kurulumuz oluştuğunda kurulun ne kadar çoğulcu bir yapıda ve tamamen adaylık usulüyle seçilen bir kurul olduğunu hep birlikte göreceğiz." dedi.

AK Parti hükümetleri ve Meclis tarafından insan haklarının korunması ve geliştirilmesi alanında yapılan düzenlemeleri anlatan Kaynak, "İşkenceye asla tolerans göstermeyiz. Neden? Her varlık değerlidir, insan da varlıkların en değerlisidir. Suçlu olabilir, terörist olabilir; başka şey olabilir ama insan onuru her şeyin üstündedir." diye konuştu.

İnsan hakları konusunun, AK Parti'nin iddialı olduğu bir alan olduğunu belirten Kaynak, "Her şey mükemmel değil, eksiğimizi gediğimizi tamamlayacağız. Türkiye insan hakları alanında on dört yıldan beri büyük gelişmeler sağlamış ve bu gelişmelerine devam edecektir." dedi.

"15 Temmuz darbe girişimi gibi büyük bir hadiseyi olağanüstü halin bize verdiği hızlı ve etkin mücadele imkanı olmadan telafi edemeyiz." ifadesini kullanan Kaynak, "Türkiye'de, seyahat özgürlüğü, ticaret özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğü, siyaset özgürlüğü, aklınıza hangi alanda gelirse gelsin bu özgürlükler sonuna kadar kullanılmaktadır. Olağanüstü hal bir olağanüstü durumdan neşet etmiştir ve tabii ki bir kısım olağanüstü tedbirler alınacaktır." dedi.

2003-2016 yılları arasında il ve bölge ayrımı yapılmadan yaklaşık 4 bin 750 vakıf eserinin proje ve onarım çalışmaları tamamlandığını bildiren Kaynak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün her ay 15 kalemden oluşan kuru gıda paketlerini 81 ilde 20 bin 315 ihtiyaç sahibine ulaştırdığını söyledi.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün, yüzde 40'tan fazla engeli olan, hiçbir sosyal güvencesi olmayan ve kendisinin geçimini temin edecek bir mal varlığına sahip olmayan bütün herkesin, kendisi ve yetim çocuklar için aylık 584 lira hayır yardımında bulunduğunu ifade eden Kaynak, bu kişilerin şu anda 3 bin 800 civarında olduğunu bildirdi.

Kaynak, vakıfların, ecdadın şanlı tarihinin emaneti olan bütün eserlere sahip çıkmaya bu dönemde de devam edeceğini söyledi.

Milletvekillerinin sorularını da yanıtlayan Kaynak, FETÖ ile mücadele kapsamında, 17-25 Aralık'tan sonra Devlet Denetleme Kurulunun harekete geçtiğini, çalışmaların o tarihte başladığını belirterek, "(Bir günde, bir haftada bunları nereden bilebildiniz?) sorusunun cevabı da budur. Hem personel hem de oluşumlar bakımından önemli mesafeler alınmıştı." dedi.

FETÖ ile irtibatlı 123 vakfın kapatıldığını bildiren Kaynak, bunlara ait 2 bin 110 parsel taşınmazın Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal ettiğini söyledi. Bunların arasında tavuk çiftliğinden roof bara, samanlıktan kahvehaneye, evden iş yerine kadar birçok taşınmazın bulunduğunu ifade eden Kaynak, bu taşınmazların ihtiyacı olan kamu kurumlarına verildiğini kaydetti.

Kaynak, TBMM Genel Kurulu’nda kendisine bağlı ve ilgili kuruluşların bütçeleri üzerinde yaptığı konuşmada, AFAD'ın alacağı ihbarlar neticesinde kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehdit ve tehlikelere karşı da hazır olduğunu belirtti.

2016 yılında Türkiye'de sel baskını, fırtına, yaralı tahliyesi, boğulma, kayıp gibi toplam 978 afet ve acil durum olayı meydana geldiğini, bu olaylara 4 bin 314 personelle müdahale edildiğini, 3 bin 832 kişinin bu afetlerden sağ olarak kurtarıldığı bilgisini veren Kaynak, 620 vatandaşın da cenazelerine ulaşılarak ailelerine teslim edildiğini kaydetti.

Türkiye'de ilk defa, afet riskini önceleyecek, afetler olmazdan önce tedbirler alınabilecek bir sistem üzerinde çalıştıklarını ifade eden Kaynak, "Bundan sonra AFAD, ilgili paydaş kuruluşlarla risk oluşturacak yerleri belirleyecek. Bu yerlerle ilgili gerek ikaz alarm sistemlerini hayata geçirecek gerekse afet olmadan önce bu riskleri, ortadan kaldırılabilir hususlarsa bunların tamamını hayata geçirecek." diye konuştu.

AFAD'ın 2011 yılından beri önemli bir yükünün Türkiye'ye sığınan mültecilerle ilgili olduğunu belirten Kaynak, şunları söyledi:

"Türkiye bu meseleyi bir insanlık meselesi olarak görmüş ve açık kapı politikası uygulamıştır. Hem de öyle bir açık kapı ki asla kimsenin ırkına, diline, dinine, cinsine bakmadan Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, bunların tamamına kapılarımızı açtık. 2 milyon 753 bin Suriyeli topraklarımızda. Bunun yaklaşık yüzde 10'unu kamplarımızda barındırıyoruz. Kamp dışında yaşayan Suriyelilerden, insanlık onurunu zedeleyici muameleye tutulduğunu kimse söyleyemez. Hiç sokaklarımızda, köprü altlarında, parklarda yatan Suriyeli görüntüsü hatırlıyor musunuz ya da çöplerden ekmek arayan? Bizim milletimiz ensar bilinciyle bu insanları sahiplenmiştir.

Kamplarımızda yaşayan ve kamp dışında yaşayan mültecilere yönelik 21 milyona yakın poliklinik muayene, 900 bin cerrahi müdahale yaptık. 180 binden fazla Suriyeli çocuk bizim topraklarımızda hayata gözlerini açtı. Eğitim çağındaki 900 binden fazla çocuğun 510 binini bu sene eğitim şemsiyesi altına aldık. Bu hususta asıl düşünmesi gerekenler biz değil, kendisini medeni dünyanın temsilcisi sayanlardır. Mülteciler savaştan, ölümden, açlıktan kaçıyor; zengin ülkeler de mültecilerden kaçıyor.

Fert başına geliri 45 bin dolar olan İngiltere'de sadece 9 bin mülteci varken dünyanın fert başına geliri en az olan ülkelerden Lübnan'da 1 milyondan fazla mülteci var. Dünyanın en büyük coğrafyasına sahip Yeni Zelanda'da yüzlerle ifade edilen mülteci varken Ürdün'de 600 bin mülteci var ve 300 mülteci almak için referandum yapma ayıbını işlemiştir modern dünya."

"Asla mültecileri bir pazarlık konusu yapmayız, yapmadık da. Bunu nasıl pazarlık konusu yapabiliriz? Bu bizi insanlığımızdan utandırır." diyen Kaynak, 3 milyarlık mali yardımla ilgili herhangi bir duraklama ve kesinti olmadığını bildirdi.

Bu 3 milyarlık yardımın hangi sektörlere harcanacağının belirlendiğini ifade eden Kaynak, "Bundan 15 gün önce sorsaydınız 'Bu hususta bize henüz önemli bir para gelmedi.' derdim ama 15 günden beri 90 milyon avro Milli Eğitim Bakanlığımıza, 120 milyon avro Sağlık Bakanlığımıza, 12 milyon avro Göç İdaremize ve en son Dünya Gıda Programı üzerinden gönderilecek şekilde, Kızılay tarafından kamp dışındaki mültecilerin günlük yaşamlarında harcamak üzere de 262 milyon avro serbest bırakılmıştır." bilgisini verdi.

AB'nin bu paraları kendi sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla harcamayı istediğini belirten Kaynak, Türkiye'nin de buna karşılık "Türkiye bir çadır devleti değil, Türkiye güçlü bir devlettir. Türkiye kendi kurumları olan bir devlettir, Türkiye'nin bu paraları harcamaya gücü de yeter imkanı da yeter. Eğer mevzuatımızda bir kısım değişiklikler istiyorsanız da bunu müzakere etmeye varız." dediğini aktardı.

Sözlerini "Bütün mevcudiyetimle temin ederim ki biz DEAŞ'la çatışırken, dünyada da DEAŞ'la en etkin mücadeleyi sürdürürken asla bize 'Kamplarda IŞİD'çiler barındırılıyor, onlara eğitim veriliyor.' denmesin. Bu büyük bir iftira, bühtan olur." ifadelerini kullanan Kaynak, DEAŞ'la tek somut mücadeleyi Türkiye Cumhuriyeti'nin gösterdiğini kaydetti.

Fırat Kalkanı operasyonunun yüz günü geçtiğini dile getiren Kaynak, şunları söyledi:

"Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yok. 786 bin kilometrekare toprağımız bizim için yeter. Biz 786 bin kilometrekare toprağımızda müreffeh yaşamak istiyoruz, demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz, insan hakları ve özgürlüklerinin sonuna kadar kullanıldığı bir ülkede yaşamak istiyoruz. Fırat Kalkanı'nın asla bir işgal ya da bir ilhak olarak düşünülmeden, Türkiye'ye terörist geçişinin ve terör ihracının merkezi olan Suriye'nin devlet otoritesi kalmamış topraklarından, bunların önlenmesi için yapıldığını kabul etmemiz gerekir.

Yüz günü geçen operasyonlar neticesinde sevinerek, gururla şunu söyleyebiliriz: Yüz günden beri Suriye üzerinden Türkiye' ye ne bir izinsiz geçiş ne bir terörist geçiş olmamıştır. Fırat Kalkanı operasyonu amacına uygun, çok doğru bir düzlemde yürüyor."

 Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, "Atatürk vasiyet etmiştir, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu her halükarda onun vasiyeti doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Her iktidar döneminde olmuştur ama sizin (CHP) 1966'dan bu yana bunun üstüne konma girişimleriniz her seferinde reddedilmiştir." dedi.

Türkeş, TBMM Genel Kurulu’nda, bakanlığına bağlı kuruluşların 2017 yılı bütçesi üzerinde hükümet adına yaptığı konuşmada, Türklerin, yazılı tarih boyunca varlığını sürdüren bir millet olduğunu söyleyerek, "Yani 2 bin 500 yıllık bir tarih var kayıt altında olan. Bunun her döneminde Türk devletleri olmuş." diye konuştu.

200'ün üzerinde irili ufaklı Türk tdevleti kurulduğunu, bunların 16'sının da büyük imparatorluk, devlet olduğunu aktaran Türkeş, Türkçe'nin, dünyada yaygın kullanılan 5. dil ailesi olduğuna işaret ederek, "Bugün dünya üzerinde Türkçeyi doğru ve güzel bildiğiniz takdirde, 300 milyonun üzerinde insanla bütün dünya coğrafyasında iletişim kurma imkanınız vardır." ifadesine yer verdi. 

Onuncu Yıl Marşı'nın fevkalade kıymetli bir marş olduğuna dikkati çeken Türkeş, şu değerlendirmede bulundu:

"Ama adı üzerinde, Onuncu Yıl Marşı'dır. Cumhuriyetin 100. yılına ulaştığımız bu dönemde, bu marşı söylemek isteyenler memnuniyetle söylerler, hatta bizim de bulunduğumuz ortamlarda önümüze geldiğinde biz de iştirak ediyoruz. Ama söylemek istediğim şu ki cumhuriyetin 100. yılındaki çalışmalarda bir marş arayışı içinde değiliz. 21. yüzyıl sivil bir yüzyıldır. Ama şimdiden müjdesini veriyorum ki inşallah 100. yılın marşı olmayacak, şarkıları türküleri olacak." 

Başbakan Yardımcısı Türkeş, medeniyetler İttifakı konusunun, dinler arası hoşgörü meselesiyle karıştırılmaması gerektiğini söyledi.

Medeniyetler İttifakı bağlamında BM çatısı altında oluşturulan Dostlar Grubu'nun 145 üye ülkesi bulunduğunu belirten Türkeş, doğu ile batı arasında bir kavşak noktasında yer alan Türkiye'nin, medeniyetlerin buluşma noktası olarak bu konuda üzerine düşeni yerine getirdiğini dile getirdi. 

Medeniyetler İttifakı hakkında bilgi veren Türkeş, "Bu, bir büyük ya da genişletilmiş Orta Doğu Projesi'nin kapalı adı değildir. Medeniyetler İttifakı, çok inanışlı ve çok kültürlü dünyada Türkiye'nin ön aldığı önemli bir inisiyatiftir." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Türkeş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde  (KKTC) devam eden müzakere sürecine ve KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın yapıcı çabalarına destek verdiklerini, çalışmalarını takdirle takip ettiklerini anlatan Türkeş, şunları belirtti:

"Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, ülke yönetiminden Rumlar tarafından dışlandığı dönemden bu yana, Kıbrıs Türküne desteğini en güçlü şekilde sürdürmüştür. Bugün de adada devam eden müzakere sürecinden bağımsız olarak KKTC'ye her türlü mali, ekonomik ve sosyal yardımlarımızı sürdürmeye kararlıyız. Kıbrıslı Rumların baskısı ve dünyanın da hukuku meşru hakları görmezden gelmesiyle Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolara, haksız tecride rağmen, Türkiye olarak KKTC'ye desteğimizi sürdürdük, 2017 yılında da sürdüreceğiz. Ana vatan olarak KKTC'ye 2002 yılından bu yana yaklaşık 10 milyar lira düzeyinde destek sağladık. Yapılan bu harcamalara, Su Temin Projesi'nde yapılan yaklaşık 1,6 milyarlık harcama dahil değildir.

2002 yılında 424 milyon lira olan yardım miktarı, 2009 yılında en üst noktaya ulaşarak 928 milyon lira olarak gerçekleşmiştir. Yani, dünyadaki ekonomik kriz ve Türkiye'nin etkilenmesi, Türkiye'nin izole edilmiş olan Kıbrıs Türküne katkısına mani olmamıştır. 2016 yılı için ayrılan 1,5 milyarlık kaynağın şu ana kadar 730 milyon lirası kullanılmıştır. KKTC'nin yerel gelirlerinin giderlerini karşılayamadığı noktada, Türkiye'nin, KKTC'nin bütçe açığına desteği devreye girmektedir. 2009'da 621 milyon lira olan bütçe açığına katkı desteği, 2015'te 220 milyon lirada kalmıştır."

Türkeş, KKTC'nin kamu yönetimi, maliyesi, finans sektörü, altyapı ve reel sektörüne teknik-finansal destek sağlandığını, bu konularda 300 civarında proje yürütüldüğüne işaret etti.

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ve Kıbrıs Rum Yönetimi temsilcisi Anastasiadis'in, bir yıl içinde önce ABD, daha sonra İsviçre'de bir araya geldiklerini ve BM Genel Sekreteri Ban Ki- mun'un desteğiyle çözümü görüştüklerini aktaran Türkeş, "Türk tarafının ısrarlı çözüm istediği ve haklı talepleri yanında Rum kesiminin uzlaşmaz tavrı önemli bir fırsatın daha tepilmesine neden olmuştur. Bizim kimseye bir şey verdiğimiz yok. Türkiye, İngiltere gibi sadece kuzeyin değil, adanın tümünün garantörüdür. Sadece Kıbrıs Türkünün garantörü değiliz, adanın tümünün, bütün topraklarının ve adada yaşayan tüm ahalinin garantörüyüz, bu anlaşma değişmemiştir." değerlendirmesini yaptı. 

Başbakan Yardımcısı Türkeş, Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumuna İş Bankasından gelen katkılar konusunda çok bilgi karmaşası olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu, Atatürk'ün kendi hisseleridir, CHP'nin hissesi değildir. Atatürk kendi hisseleri için o zaman böyle bir irade buyurmuştur, Türk Tarih Kurumuna ve Türk Dil Kurumuna, bundan belli bir şeyin intikalini vasiyet etmiştir ve bugüne kadar bu vasiyet doğrultusunda çalışmalar devam etmiştir. Bunun haklarını korumak için İş Bankasına CHP'nin Yönetim Kurulu üyesi koyması öngörülmüştür. İş Bankası yıllık karını yaptıktan sonra, BBDK ne kadar kar payı dağıtılacağına karar verdikten sonra, İş Bankasının yönetimi Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun hissesine düşen miktarı ayırıyor, uygun gördüğü bir nispette faizi ekleyerek, bu kurumların hesabına geçiriyor. İş Bankasında CHP'nin 4 yönetim kurulu üyesi var. Bunlar ne yapıyorlar? Atatürk'ün mirası doğrultusunda çalışmaları var mı yok mu, onu da siz milletvekilleri uygun bir zamanda bize bildirirsiniz.

CHP, 1966'da artırılan sermayeye karşılık verilen hisselere isabet eden temettünün kendisine ait olduğunu ileri sürmüş, açılan dava kurumlarımız lehine sonuçlanmıştır. CHP 1973 yılında, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetnamenin, düzen, biçim, hak ve yükümlülük gibi yönlerden Atatürk'ün iradesine uygun olmadığının tespiti, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun amaçlarından ayrıldıkları ve Atatürk'ün kurduğu kurumlar olmaktan çıktıkları savıyla dava açmış, bu dava da reddedilmiş. CHP'nin 1977 ve 1978 yılı gelirlerini kurumlara vermemekte ısrar etmesi üzerine dava açılmış, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ile paranın kurumlara verilmesi gerekeceği hükmen tespit edilmiştir. CHP tarafından İş Bankasına verilen 1993 tarihli talimatla, 'gelirin kurumlara ödenmemesi...' diye devam ediyor. Atatürk vasiyet etmiştir, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu her halükarda onun vasiyeti doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Her iktidar döneminde olmuştur ama sizin 1966'dan bu yana bunun üstüne konma girişimleriniz her seferinde reddedilmiştir."

Tuğrul Türkeş, HDP Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım'ın, Atatürk'ün vasiyeti olan Türk Dil Kurumunun adının değiştirilmesini teklif ettiğini ifade ederek, "AK Parti'ye gösterdiğiniz tepkiyi komşunuza niye göstermiyorsunuz CHP'liler? Hayır yani Atatürk'ün mirasına sahipse bir tek, AK Parti'ye mi karşı sahip çıkıyorsunuz?" diye sordu.

HDP'li Yıldırım, Tuğrul Türkeş'in, kendisinin, "Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumunun isminin değiştirilmesini teklif ettiğini" söylediğini anımsatarak, "Doğru ama Atatürk'ün 12 Temmuz 1932 yılında kurduğu kurumun adı Türk Dil Kurumu değil, Türk Dili Tetkik Cemiyetidir. Bu isim zaten değiştirilmiş, ha bir kez değiştirildi, ha 10 kez değiştirildi, hiç bir fark etmiyor." dedi. 

Sataşma gerekçesiyle söz alan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, "Sayın Bakan konuşmasının bir yerinden sonra yeni taşındığı mahalleye kendini kabul ettirmeye çalışan, eski mahallesi ile arasındaki kopmuş olan bağların kopuş anlarını unutturmaya, burada kendisine kuvvetli yeni bağlar kurmaya çalışan ve siyaseten ucuz olarak nitelendirilebilecek bir polemiğe girdi. CHP'nin görevlendirdiği 4 yönetim kurulu üyesi vardır ve Atatürk hisselerinin yönetimden sorumludurlar. Atatürk hisseleri, Atatürk'ün vasiyetine uygun olarak, geliri tamamen Türk Dil Kurumuna ve Türk Tarih Kurumuna bırakılmaktadır, partimize bir kör kuruş gelmemektedir." ifadesini  kullandı. 

Başbakan Yardımcısı Türkeş, Özel'e, "Eski parti diye atıfta bulunduğunuz benim babamın partisidir, orayla aram bozuk filan değil, onlar benim kardeşlerim." yanıtını verdi.

Başbakan Yardımcısı Türkeş, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunca hazırlanan Nutuk'un orijinal ilk Osmanlıca baskısının birer örneğini AK Parti, CHP, HDP ve MHP gruplarına hediye etti.

Bu arada, TBMM Başkanvekili Ahmet Aydın, eski TBMM Başkanı, eski bakanlardan İsmet Sezgin'in 88 yaşında hayatını kaybettiğini belirterek, Sezgin'e rahmet, yakınlarına ve millete başsağlığı diledi. 



CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ile MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay da Sezgin'i rahmetle andıklarını söyledi.

TBMM Başkanvekili Aydın, yarın saat 11:00’de toplanmak üzere birleşimi kapattı.
Yüklə 50,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin