Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə234/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   ...   283
ILH2004-MZHP

mehdilik konusuna el attı; ve konuyu daha geniş bir bağlamda ele aldı. Ona 
göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde ölmemiştir; öldüğü düşünülerek cesedinin 
bırakıldığı mağarada iyileşmiş ve daha sonra da Keşmir bölgesine gelmiştir. 
Burada uzun süre faaliyetlerde bulunmuş ve nihayet yüz yaşını  aşkın bir 
haldeyken vefat etmiştir. Gulam Ahmed Hz. İsa’nın öldüğünü kesin bir 
şekilde temellendirmeye çalışmaktadır. O bu doğrultuda Hz. İsa’nın göğe 
yükseltildiğini (ref’) bildiren Âl-i İmran suresinin 55. ayetine farklı bir yorum 
getirmekte ve Hz. İsa’nın öldükten sonra Allah katına yükseltildiğini ileri 
sürmektedir. Ona göre göğe yükseltme maddi değil, manevi bir olay olarak 
görülmek durumundadır. (Fığlalı, 2004, s. 264)  
Gulam Ahmed’in Hz. İsa’nın ölümü konusuyla yakında ilgilenmesi 
boşuna değildir. Onun temel amacı, Mesih ve mehdi konusunu daha geniş bir 
çerçevede ele almak ve kendisinin mehdilik iddiasının temelini oluşturmaktır. 
Hıristiyanların bekledikleri kurtarıcının Hz. İsa olmadığı, bilakis Hz. 
Muhammed’in ümmetinden ona çok benzeyen birisi olduğu, onun konuya 
ilişkin görüşlerinin temelini oluşturmaktadır. Ayrıca ona göre Müslümanlar 
tarafından beklenen mehdi, Hıristiyanların bekledikleri mesihten farklı bir 
kişi değildir; her iki dinin mensuplarının bekledikleri kişi aynı kişidir ve bu 
beklenen kurtarıcı kendisidir.  
Gulam Ahmed, kendisinin hem Hz. İsa’nın hem de Hz. Muhammed’in 
manevi mirasçısı olduğunu ileri sürdü. Bu bakış açısı, onun dini söylemine de 
yansıdı ve barışçıl bir din anlayışı ile kalemle cihadı savunmasına ön ayak 
oldu. Yalnızca  İslâm diniyle sınırlı kalmayıp, konunun Hıristiyanlıktaki 
algılanış biçimiyle ilgilenmesi ise içinde bulunduğu ortamda toplumsal 
tabanını genişletme çabası olarak görülebilir. Zira İngilizlerin bölgedeki 
faaliyetleri ile birlikte bu dönemde Hıristiyanların sayısında ciddi artış 
yaşandığı bilinmektedir. 
Gulam Ahmed’in kendisinin her iki dinin mensuplarının beklediği mehdi 
olduğu iddiası, taraftar sayısının artmasıyla birlikte 1902 yılında farklı bir 
noktaya taşındı. O yalnızca mehdi olmadığını, dahası bir nebî ve resûl 
olduğunu iddia etti. “Kendisinin Allah’ın zıllî (gölge) bir nebîsi olduğunu, 
ancak kesinlikle yeni bir şeriat getirmediğini belirten Gulam Ahmed, 


 
 
197
nebiliğinin yalnızca Hz. Peygamber’in manevi yansımasından ibaret 
bulunduğunu, bu bakımdan kendisi için söylenen ve eserlerinde rastlanan 
nebi ve resul gibi sıfatların mecazi anlamda anlaşılması gerektiğini söyler” 
(Fığlalı, 2004, s. 204). 1904 yılında ise kendisinin Hinduların beklediği 
kurtarıcı Krişna olduğunu ileri sürdü.  
Gulam Ahmed’in söylemlerinin gelişim seyri incelendiğinde, kendi döneminden 
ve içinde yetiştiği ortamdan büyük izler taşıdığı dikkatlerden kaçmamaktadır. 
İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Hinduizm gibi üç dinin yaşadığı bir ortamda o bütün 
kesimlerden destek bulabilecek yeni bir yaklaşım arayışı içerisinde oldu. Onun 
çabası bu noktada 16.. asırda Hinduizm ile İslâm’ı birleştirmeye çalışan Ekber 
Şah’ın faaliyetlerini hatırlatmaktadır. Gulam Ahmed, Hıristiyanlığı da bu 
kapsama almış ve üç dini birleştirmeye çalışmıştır. Ancak onun bu 
girişimlerinin ne derecede karşılık bulduğu belirsizdir. Her halükarda 
etrafından belirli sayıda bir taraftar kitlesi topladığı  aşikardır. Fakat 1908 
yılındaki ani ölümü, hareketin gelişim seyrinde bir inkıtaya yol açmıştır.  
Gulam Ahmed’in ölümü sonrasında hareketin başına Hakim Nureddin 
getirildi. Bu sırada hareket içinde görüş ayrılıkları kendisini göstermeye 
başladı. Gulam Ahmed’in nebi olduğunu kabul etmeyen Müslümanların 
tekfir edilip edilemeyeceği konusu, görüş ayrılıklarının özünü 
oluşturmaktaydı. Ancak Hakim kendi liderliği sırasında hareket içerisinde 
herhangi bir bölünmeye imkan tanımadı. Ahmedîlik, Hakim Nureddin’in 
1914 yılındaki ölümüyle birlikte Lahor ve Kadiyan şeklinde iki kola ayrıldı. 
Kadiyan kolu, Gulam Ahmed’in oğlu Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed’i 
mesihin ikinci halifesi olarak lider seçti. Mirza Beşirüddin, babasının kamil 
bir nebi olduğunu, ancak onun nebiliğinin Hz. Muhammed’in nebilerin 
sonuncusu olma vasfına halel getirmediğini savundu.  
Lahor kolu ise Mevlana Muhammed Ali’yi lider olarak seçti ve 
Ahmediyye Encümen-i İşâ‘at-ı  İslâm adıyla oluşturulan teşkilat bünyesinde 
faaliyetlerini sürdürdü. Lahor kolu, Gulam Ahmed’in nebilik iddialarını 
reddeden yaklaşımıyla, kendisini daha çok Müslümanların bulunduğu sosyal 
çevrede konuşlandırdı. Afrika ve Avrupa’da yürüttüğü kültürel faaliyetlerle 
de çok sayıda insanın Müslüman olmasına vesile oldu. 
Pakistan’da Pakistan Parlamentosu’nun 1974 yılında aldığı bir kararla 
Ahmedîliğin “İslâm dışı azınlık” olarak kabul edilmesiyle birlikte, hareketin 
uluslararası tanınmışlığı daha da artmıştır. Günümüzde İngiltere, Hollanda, 
Almanya, Danimarka, İspanya ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde, başta 
Amerika olmak üzere kuzey ve güney tüm Amerika kıtasında, Asya’da ve 
Afrika’nın pek çok bölgesinde faaliyetler yürüten hareketin, 2 ile 10 milyon 
arasında bir taraftar kitlesine sahip olduğu kaydedilmektedir (Fığlalı, 2004, s. 
207).  
Ahmedîliğin Lahor ve Kadıyan kollarının başında günümüzde hangi isimler 
bulunmaktadır? 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin